22 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CMYB C M Y B SAYFA CUMHURİYET 21 HAZİRAN 2010 PAZARTESİ 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER AÇI MÜMTAZ SOYSAL Uğruna Ölünen Vatan B u yazõnõn başlõğõnõ taşõyan üç kavram birbirlerine çok yakõndõr ama birbirlerinin de zõddõdõr. Demokrasi; kurallarõ tam uygu- lanmazsa “kakokrasiye”, oradan da ko- laylõkla “anarşiye” dönüşebilir. Önce bu kavramlara kõsaca açõklõk ge- tirelim. Demokrasi, halkõn düzenli aralõk- larla özgürce seçtiği temsilciler eliyle ger- çekleştirdiği bir yönetim sistemidir. Ancak bu temsili demokrasi, 18. yüzyõldan beri sü- rekli gelişim gösterdi. İlk aşamada ege- menliğin meclislerin tek başõna kullana- caklarõ görüşü kesindi. İşte, “egemenlik kayıtsız şartsız milletindir” söylemi bu dönemi simgeler. Ancak 20. yüzyõla ge- lindiğinde meclislerin seçimle oluşmasõnõn ve tek başõna egemenliği kullanmasõnõn de- mokrasiyi gerçekleştirmeye yeterli olma- dõğõ acõ deneyimlerle ortaya çõktõ. Almanya’da Hitler diktatörlüğü, İtal- ya’da Mussolini faşizmi seçim ve meclis aracõlõğõyla işbaşõna gelmişti. Meclis ço- ğunluğu benim elimdedir, ben istediğimi yaparõm düşüncesi, demokrasi yerine dik- tatörlüğü getirmişti. Bu nedenle özellikle II. Dünya Savaşõ sonrasõnda “meclislerin tek başına her is- tediğini yapmaları” yerine, onlarõn çõ- kardõğõ yasalarõn “yargı organları tara- fından denetlenmesi” bütün Batõ de- mokrasilerinde yerleşti. Bunun için temel belge olan anayasanõn “egemenliğin han- gi organlar tarafından nasıl kullanıla- cağını” belirlemesi esasõ kabul edildi. II. Dünya Savaşõ sonrasõ bütün Batõ de- mokrasilerinde yer alan temel kural, ana- yasamõza da şöyle girdi: “Türk milleti, egemenliğini anayasa- nın koyduğu esaslara göre, yetkili or- ganları eliyle kullanır.” Bunun anlamõ şudur: Meclis, artõk tek ba- şõna egemenliği kullanamaz. Yasama or- ganõ, yetkili organlardan birisi olarak ve anayasa çerçevesi içinde egemenliğini kullanacaktõr. Yargõ da anayasamõzõn kabul ettiği ve gü- cünü anayasadan alan bir yetkili organdõr. Anayasa Mahkemesi de egemenliği kul- lanan bir yüksek mahkeme olarak, Mec- lis’in kabul ettiği yasalarõn, anayasaya uygunluğunu denetlemek yetkisindedir. Kakokrasi nedir? Yunanca kökenli olan bu deyim, kakos: kötü ve kratos: iktidar kelimelerinden tü- remiştir ve “kötü iktidar” anlamõna gelir. Kötü iktidar demek, anayasal kurallarõ ta- nõmayan, egemenliğin sadece seçilmiş meclislerde olduğunu kabul eden, oy sağ- lamak hõrsõyla laiklik ilkesini zedeleyen, ak- lõn rehberliğini inkâr eden, evrensel de- mokrasi kurallarõna sõrt çeviren siyasal ik- tidar demektir. Yasama, yürütme, yargõ erk- lerini küçümsemek, kuvvetler ayrõlõğõ il- kesini zedelemek, tüm gücün seçilmiş Meclis çoğunluğunda olduğunu iddia et- mek, bir ülkedeki yönetimi demokrasiden “kakokrasi”ye doğru yöneltir. Anarşi nedir? Anarşi’de Yunanca bir kelimedir ve “si- yasal ve yönetimsel kurumlarda beliren güçsüzlük nedeniyle toplumda devlet denetiminin kalmaması” durumudur. Geçen hafta, görevi Anayasa Mahkemesi Raportörü olan genç bir hukukçu, de- mokrasi dõşõ, anayasa kurallarõnõ çiğneyen, Türkiye’deki rejimi “kakokrasi”ye doğ- ru yönelten ve kabul görürse ülkede “anar- şi” yaratacak olan bir öneri ortaya attõ. Osman Can’õn önerisinin özeti şöyle: “Anayasa Mahkemesi, anayasa deği- şikliği paketini iptal ederse, parlamen- to bu kararı yok saymalıdır. Bu kararı, Başbakanlık Resmi Gaze- te’de yayımlatmasın. Böylece, 12 Eylül günü yapılacak referandum sırasında halkın Meclis’ten çıkmış olan metne oy vermesi sağlanmış olur.” Oysa anayasamõzõn 153. maddesine göre: “Anayasa Mahkemesi’nin karar- ları kesindir. Anayasa Mahkemesi kararları Resmi Gazete’de hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzelkişileri bağlar.” Utanç verici Sayõn Anayasa Mahkemesi Raportörü, anayasanõn 153. maddesine açõkça karşõ çõ- kõyor. Başbakanõ da anayasaya aykõrõ ha- reket etmeye yönlendiriyor. Başbakanõ Anayasa Mahkemesi’nin kararlarõnõ yok sa- yabilecek bir “seçilmiş kral” mertebesi- ne yükseltiyor. Başka birisi yapsa haydi neyse, ama bu- nu Anayasa Mahkemesi raportörü yapõ- yor, “kakokrasi” öneriyor, “anarşi”yi yeğliyor. Ama bu konuda asõl sarsõcõ ve kusura ba- kõlmasõn “tüyleri ürpertecek” açõklama Sayõn Cumhurbaşkanõ Gül’den geldi. Gü- ney Kore’deki gezisinde Sayõn Gül, “Bu konu biraz tartışılsın” dedi: TC’nin Cumhurbaşkanõ bunu söyleyemez. Çünkü, anayasamõzõn 104. maddesine göre; “Cumhurbaşkanı devletin başıdır. Devlet organlarının düzenli ve uyum- lu çalışmasını gözetir.” Anayasa Mahkemesi’nin verdiği karar “yok” sayõlmalõdõr. “Başbakan bu kararı Resmi Gazete’de yayımlatmamalıdır” diye “kaos” yaratacak açõklamalar yapan, “ünü kendinden menkul” genç bir hu- kukçunun bu önerilerine yeşil õşõk ya- karcasõna “kamuoyunda tartışılsın” de- mek Sayõn Cumhurbaşkanõ’nõn anayasal fonksiyonlarõna ters düştü ve saygõnlõğõ- na yakõşmadõ… Onun yerine, “Anayasal düzenimiz- de her konu belirtilmiştir, anayasal ku- rallar geçerli olmalıdır” demesi bekle- nirdi… Unutulmasõn ki, ileride bugünlerin si- yasal tarihi yazõlõrken siyaset bilimciler, tarihçiler Sayõn Cumhurbaşkanõ’nõn bu sözlerini de değerlendirecek- lerdir. Şimdi, son elli yõldõr siyasal ge- lişmelerin içinde bulunmuş, 1960’larõ, daha sonrasõnõ, 1973- 1980 dönemini bizzat yaşamõş so- rumluluklar almõş, yakõn tarihimi- zin analizi yönünde kitaplar yazmõş, 1961 Anayasasõ’nõ hazõrlayan Mec- lis’in Divan Kâtipliği’ni yapmõş bir hu- kukçu ve siyasal bilimler öğretim üyesi olarak genç hukukçu Sayõn Can’a öneri- sinin bir aşama sonrasõnõ soralõm. Baka- lõm ne gibi bir manzara ile karşõlaşacağõz: Diyelim ki Can’õn beğenmediği karar Anayasa Mahkemesi’nden çõktõ. Diyelim ki Başbakan, Can’õn önerisine uydu ve bu kararõ Resmi Gazete’de yayõmlatmadõ. O zaman: 1. Başbakan, anayasanõn 153. madde- sindeki “amir hükmü” ihlal eden bir si- yasal kişi durumuna düşmez mi? 2. Bu durumda anayasamõzõ çiğnediği için Yüce Divan’lõk bir durumla karşõ kar- şõya gelmez mi? 3. Güçler ayrõlõğõ ilkesine ve anayasa- nõn amir hükmüne karşõ gelerek anarşi ya- ratan bir siyasal iktidarõn başõ olarak onun partisi hakkõnda cumhuriyet baş- savcõsõ tarafõndan “parti kapatma” da- vasõ açõlmaz mõ? 4. Böylesi bir durumda ülkede “anar- şi” doğmaz mõ? Bu, “Anayasa Mahkemesi Raportö- rü” ne yazõk ki “militan” düşüncelerinin ve “hırslarının” kurbanõ olarak hukukun üstünlüğü düşüncesinin dõşõna çõkmõştõr. Söyleminin nereye gideceğini düşüne- memiştir. Daha gençtir, dünyadaki ana- yasa mahkemesi gelişmelerini okursa de- miyorum, ama eğer iyi özümserse, öğre- neceği daha çok şey vardõr. Kendisine özellikle 1803 tarihli “Mar- bury / Madison” davasõnõ çok iyi ince- lemesini tavsiye ediyorum. Neden? Çün- kü bu dava ile 207 yõl önce “yasaların anayasaya uygun olması gerektiği” ve “bunu da mahkemelerin denetleyebi- leceği” kararõ ABD Yüksek Mahkemesi tarafõndan kabul edilmişti… O zaman’a) ne anayasalarõn üstünlüğü ilkesi, b) ne Anayasa Mahkemesi, c) ne de Anayasa Mahkemesi’nin yasalarõ denet- leme hakkõ vardõ… İşte o zaman bile ABD’de yüksek mah- kemenin bu kararõna herkes saygõ duydu, hiç kimse “yoklukla malul” demedi ve 200 yõl içinde de “anayasa mahkemele- ri” ve yasalarõn “anayasaya uygunlu- ğunun yargısal denetimi” ortaya çõktõ. Sayõn Osman Can 1800’lerde yaşasaydõ belki önerisi tartõşõlabilirdi, ama 21. yüz- yõlda yaşadõğõnõ unutmasõn… Bir “militanlık uğruna” nahak yere AKP’yi ve Sayõn Başbakan’õ “anayasayı ihlal suçunu” işleyemeye yönlendir- mesin... Demokrasi-Kakokrasi-Anarşi… Dr. Alev COŞKUN BİR yandan şehitlerin acısı yürek yakıyor, bir yandan da askerlik uzmanlığına soyunan sivil sayısı çoğalmakta. Bilen bilmeyen konuşuyor. Hatta bilmeyenler daha çok konuşmakta. Araziyi ve baskın gecesinin iklim koşullarını bilmeyenlerin sorusu şu: Efendim, koca ordu, 250 kişilik bir grubun sınırdan sızmasına nasıl engel olamıyormuş. Üstelik, soranlar arasında askerin saygınlığını örselemek ve moralini bozmak için aylardır çaba gösterenler de var. “İstihbarat eksikliği”nden söz edenler ise herhalde sivil telekulak izlemelerindeki başarının askerlikte gösterilememiş olmasından yakınmaktalar. Şimdilik, sınır ötesi operasyona karşı çıkan pek yok ama, “Bu tür sızmaların kesinlikle önlenebileceği ve ülke güvenliğinin tam sağlanabileceği bir çizgiye kadar inilsin” demeye kimsenin dili varmıyor. Oysa, uğruna ölünen vatanın geleceğini daha iyi düşünebilmenin başlangıç noktası belki de bu seçenek olabilir. Yani geçilmez kılmanın çok zor olduğu şimdiki sınırın güneyine sarkma ve orada dayanaklı bir tampon bölge oluşturup sorun çözülünceye kadar elde tutma seçeneği. Hatta, o akıl almaz 1926 çizgisinin değiştirilmesi için yeniden masaya öyle oturma düşüncesi. Başka deyişle, 1918’in “ateşkes” çizgisinden kuzeye doğru genişlemeyi durdurmayıp petrol kuyularının daha iyi korunmasını sağladıktan sonra Lozan’da masaya öyle oturan İngilizlerce yapılanı bu kez aksi yönde yapmak. Irak’ın toprak bütünlüğü mü? İşgalci Amerika’nın karşı çıkma olasılığı mı? Uluslararası hukuk ilkeleri mi? Petrol hırsı uğruna yapılan pekâlâ yapılabilmiş de, bir ülke toprağının korunması, halkının can güvenliğini ve bölge barışının kalıcılaştırılması için pekâlâ savunulabilecek bir “askeri-diplomatik çıkış” neden yapılamasın? Kaldı ki, sonrasını iyi görmek ve doğru çözüm bulmak için de bu gerekli. Türkiye, kendi sınırının güneyinde ABD ve genellikle Batı âlemince hep istenen bağımsız Kürt devletinin kurulmasına ancak bu koşulla razı olabilir. Ayrıca, böyle bir devlet Türkiye’nin bugünkü koşullarında etnik, siyasal ve kültürel isteklerinin yeterince karşılanmadığını ileri süren bazı Kürtlere beklentilerini daha iyi karşılayabilecek yeni bir yerleşim çerçevesi sunmuş olacaktır. Güneydoğu sorununu çözmek, kuruluşu “ulus” kavramına dayanan bir cumhuriyetin ilkelerine halel getirmeden başarılabiliyorsa değerli sayılabilir. Yoksa, sorun çözelim derken Türkiye devletinin ulus temelini sarsmak, ne bölge halkına yarar sağlar, ne de ülkenin başka yerlerinde yaşayanlara. Doksan yaşını aşan bir devlette birlikte yaşamışlık hâlâ bir ulus oluşturamamışsa, şimdi yapılacaklar, bu kavramı zayıflatıcı değil, daha da sağlamlaştırıcı olmalıdır. Ulusu parçalamak, her parçalayıcının bu güzel vatandaki bütün nimetlerden değil, ancak koparılabildiği parçasından yararlanabilmesi demektir. mumtazsoysal@gmail.com ‘Bir Eğitim Devrimcisi, İsmail Hakkõ Tonguç’ Ö nümde, her biri neredeyse bir tuğ- la büyüklüğünde dört kitap var. Bi- ri Dr. Engin Tonguç’un yazdõğõ “Bir Eğitim Devrimcisi, İsmail Hakkı Tonguç, Yaşamı, Öğretisi, Eylemi”, 792 sayfa. İkincisi Pakize Türkoğ- lu’nun “Tonguç ve Enstitüleri”, 677 sayfa. Üçüncüsü Yeni Kuşak Köy Ens- titülüler Derneği Yayõnõ “Aramızdan Ayrılışının 50. Yıldönümünde İsmail Hakkı Tonguç ve Okul Öncesinden Yüksek Öğretime Eğitim Sorunları, Çözüm Önerileri”, 693 sayfa. Dördün- cü kitap da Kastamonu Üniversitesi ya- yõnõ “Kuruluşunun 70. Yılında Bir Toplumsal Değişim Projesi Olarak Köy Enstitüleri Sempozyumu”, 1036 sayfa. Bu dört yapõt, yalnõz oylum olarak de- ğil aynõ zamanda içerik olarak da büyük ve değerli. Düne, bugüne, geleceğe õşõk tutan birer bilimsel çalõşma. Her aydõnõn, her eğitimcinin elinin altõnda bulunma- sõ ve okumasõ gereken kitaplar. Bu kitaplar, adlarõndan da anlaşõlaca- ğõ gibi her yönüyle İsmail Hakkı Ton- guç’u ve Köy Enstitüleri sistemini an- latõyor. 23 Haziran 2010, büyük eğitimci İsmail Hakkõ Tonguç’un ölümünün 50. yõldö- nümü. Bu nedenle ülkenin çeşitli yerle- rinde özellikle büyük kentlerde etkinlikler düzenleniyor; Köy Enstitüleri ve Tonguç üzerine yeni belgeseller yapõlõyor; kitaplar yayõmlanõyor. Dünyanõn sayõlõ eğitim- cileri arasõnda yer alan İsmail Hakkõ Ton- guç, bütün yaşamõnõ eğitime adamõş, neredeyse son nefesine kadar herkesin üretici, nitelikli eğitim hakkõndan ya- rarlanmasõ için çõrpõnõp durmuş bir anõt insan. 27 Mayõs 1960 ihtilali olunca Tonguç, yeni umutlarla yapõlacak ana- yasaya girmesi için ilköğretimle ilgili bir taslak hazõrlar, bunu sorumlulara ve dostlarõna iletir. Ölümünden yaklaşõk bir ay önce ha- zõrladõğõ bu taslak onun eğitim anlayõşõ- nõn ipuçlarõnõ gösteren önemli bir bel- gedir: “İlköğretim zorunlu ve parasızdır. 7 yaşına basan kız-erkek her çocuk 15 yaşını tamamlayıncaya kadar, laik okula, teknik okullara ve kurslara devam etmeye zorunludur. - Zorunlu öğrenim çağında bulunan her çocuk öğrenim süresince: a) Yaşam okuluna özgü ilkeleri uy- gulayabilecek öğretmenlere kavuş- mak, b) Sağlığı koruyucu olanakları elde etmek, c) Çağdaş bir okul binasında oku- mak ve eğitilmek, d) Kitaplardan ve öğretim araçla- rından yararlanmak, e) Öğrenimi süresince taşıt araçla- rından parasız yararlanmak hakları- na sahiptir.” Tonguç’un yukarõda satõr başlarõyla be- lirttiği bir bölümünü alabildiğimiz gö- rüşlerin hangisi bugün ilköğretimde ya da eğitimin başka aşamalarõnda uygulan- maktadõr? Okullarõmõzõn “yaşam okuluyla” bir ilgisi var mõdõr? Ne yazõk ki bütün bu so- rularõn yanõtõ hayõrdõr. Son 50 yõldõr iz- lenen sağ politikalar eğitimi, bilimsel, üre- tici özünden uzaklaştõrdõ. Özellikle AKP’nin iktidara geldiği son 8 yõldõr eği- tim-öğretim bir kamu hizmeti olmaktan çõkarõlarak paralõ duruma getirildi. Öğ- retim birliği nerdeyse bütünüyle bozul- du. Çocuklar, yaşam eğitimi yerine sõ- navlarla boğuşur duruma geldi. Çünkü var olan sistem mantar gibi özel ders yer- lerini doğurdu. Dershane sayõsõ 2002 yõ- lõnda 2 bin 122 iken, 2009 yõlõnda 4 bin 160 ulaştõ. Bõrakõn yeni çağdaş, estetik okullar yapmayõ büyük kentlerde zamanla yapõlmõş tarihi okul binalarõ satõlmakta- dõr. Bu ay içerisinde İstanbul Etiler Otelcilik ve Meslek Lisesi’nin satõşõ ve- lilerin, öğretmenlerin tepkilerine yol aç- tõ. Eğitim yatõrõmlarõ neredeyse durdu. Kalabalõk sõnõflar, ikili öğretim sürüp gi- diyor. Büyük çoğunluğu kadõn olan 6 mil- yonu geçkin yetişkin okuma yazma bi- le bilmemektedir. Bu liste uzatõlabilir. İsmail Hakkõ Tonguç ve arkadaşlarõnõn kurduğu Köy Enstitüleri sistemi kapa- tõlmayõp sürseydi ya da hiç olmazsa te- mel eğitim Tonguç’un taslağõ yolunda gerçekleşseydi, bugün eğitimin niteliği de ülke de başka bir yerde olurdu. En azõn- dan sorunlarõn büyük bölümü olmazdõ. Elbette eğitim ve ülke bugün içine dü- şürüldüğü kötü durumdan er geç kurtu- lacaktõr. Bunun ilk koşulu ilk genel se- çimde AKP ve benzeri iktidarlardan kurtulmaktõr. İnanõyoruz ki halkçõ iktidarlar dün ol- duğu gibi bugün de İsmail Hakkõ Ton- guç’un eğitim ilkelerinden, çağdaş, ile- rici, üretici Köy Enstitüleri sisteminden yararlanacaktõr. Anõsõ önünde saygõyla eğiliyoruz. Mustafa GAZALCI Eski CHP Denizli Milletvekili
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear