22 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
21 HAZİRAN 2010 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA KÜLTÜR 17kultur@cumhuriyet.com.tr CMYB C M Y B ARI DÜŞÜNCE HULKİ AKTUNÇ Böyle Bir Dünyada Şiir Aydın çevrelerde hep gündemde olan sorudur, şiir ne işe yarar? Alttan alta, “Bir işe yarar mı ki? Yarasın mı ki?” diyenler de az değildir. Şiir ile manzume arasındaki farkları bilenler, sorulara daha tutarlı yanıtlar verebilir. İkisini, şiir ile manzumeyi aynı şey sananlar ise sorun’dur, tek sözcükle sorunludur. Manzume kafası, “dur ben şiiri kullanayım!” kafasıdır. Örneklerini çok görüyoruz. Çekmecelerinde manzumeler de vardır onların. Vardır ve iyi ki mitinglerde okumuyorlar. Gülünç düşmek konusunda yerinde bir içgüdüye uyuyorlar. Geçen yazımı (Politikacı ve Şiir) bulup okursanız, burada söylediklerim de iyice somutlaşacak… Dünya Futbol Kupası. Vuvuzela. Ne yani, adamlar ukulele mi çalacaktı?! Vuvuzela, kafa ütüleyen bir manzume öttürüyor. Ukulele ise şiiri arar. Hepimizin tanıdığı bir tip: Beni yargılayacak eleştirmen yoktur, der. Varsa, ya beni övmeli ya da beni övmelidir. Beni yermekteyse, ne eleştirmeni kardeşim, böyle eleştiri zaten yoktur. Hatta yok edilmelidir. Güvenilirliğini yitirmiştir! Sabıkalı kişi, hukuk olmasa, böyle hukuk olmasa, diye düşünüyor. Beni haksız çıkaran bir hukuk, “yok”tur. Öyle bir hukukçu, var olmamalıdır. Var ise gücüm yettiğince yok ederim. Manzume kafasına güzel bir örnek daha vereceğim: Bu köşeye başlık ararken bin kez başlık yazdım, bin birinciyi seçtimdi… Arı Düşünce… Bizim manzumeci, bana sırıta sırıta Arı Kalkınca ne olur? diyor. Matrak geçtiğini, hatta yok ediverdiğini sanıyor. Ona arı adlı böcek ile “saf”, “arınmış” anlamındaki arı’yı mı anlatacaksın? Düşünce denildiğinde, aklına düşmek kalkmak’tan başka bir şey gelmiyor ki... Düşüncesi vuvuzela ile ütülenmiş, yok edilmiş. Umarsızlık durumunda. Bu yüzden saldırgan. Düşün’enlerin onu düşür’mesinden korkuyor. İyi de, şiir nazlı nazenin bir balon mu yani? Olamaz ki… Son şiir kitabım “Sönmemiş Dizeler”de, -bana göre- öfkeli, saldırgan şiirleri Taşa Sarılmış Şiir diye adlandırmıştım. Çizgi romanlardaki o birkaç kareyi anımsayın: Gecedir, insanlar evdedir, karanlığın içinden bir taş atılır, pencere camını kırıp odaya düşer… Falan filan konularda daha dikkatli olman gerekiyor… İmza: Bir dost. Dost mu? Düşman mı? Uyarıyor mu, pusu mu kurmakta? Kürt çocukları güvenlik güçlerine saldırıyor… Taş atıyorlar… Sanık diye yakalananların ellerine, avuçlarına bakılıyor… “Elinde taş izi var,” diyorlarmış… Demek ki sen suçlusun! Peki, bir dahaki sefer taşları gazetelere sarıp mı atalım? Elinde taş izi var… Böyle bir dünyada, bir dizedir. Bugün pazar, 20 Haziran 2010… Gazeteleri okuyorum… Şemdinli’de 11 asker şehit olmuş… 12 PKK’li öldürülmüş… Şiir (aslında manzume) düşkünü Başbakan, “Bu fitneyi bertaraf edecek kudret ve iradeye sahibiz. Bu çerçevede her türlü bedeli ödemeye de hazırız” demiş. Geçen hafta da, benim işime yaramayan hukuk da hukukçular da güvenilirliğini yitirdi, demişti. Naziler, faşistler bile, şair yakamadıkları için şiir kitaplarını yakmışlardı. Bizimkiler şairleri yaktılar. Şiir kitabı yakıcısı Naziler (şöyle böyle) cezalandırıldı. Bizim şair (insan! insan!) yakıcılarından cezalandırılan da yok. Böyle bir dünyada şiir ne işe yarar, ne işe yaramalıdır? Şair olarak da şiir okuru olarak da bin kez sor kendine, bin birinci soru, doğru yanıt getirebilir. Böyle bir dünyada şiirlerimizi saracak taş değil de kaya parçaları mı aramalı? Sorudur. Manzume yazacak değiliz, şiir yazmaya çabalayacağız. EK: Manzumenin hâfızı olur. Şiirin hıfzı yoktur. haktunc1949@yahoo.com ESEN ÇAMURDAN B u yõlki Uluslararasõ Tiyatro Festiva- li’nde “Dava” oyunu dõşõnda seyret- me fõrsatõ bulduğum yabancõ yapõmlar (yerlileri kõşa saklõyorum) tiyatro evreninde ke- yifli bir yolculuğa çõkarttõ beni. Her oyun ayrõ bir dünyayõ yansõttõ sahneden ve her dünya ken- di rengi, çizgisi, estetik anlayõşõyla çõktõ karşõ- mõza; ancak beni asõl heyecanlandõran birço- ğunda izlediğim yeni bir tiyatro dili arayõşõ, ti- yatronun sõnõrlarõnõ zorlama girişimi oldu. Programda yer alan üç Japon oyunu (“Elek- tra”, “Yorobishi”, “Cıva&Ölü 1”) insan be- deninin merkezde yer aldõğõ ve daha çok Batõ ti- yatrosunda görülen dil ile beden arasõndaki kar- şõtlõğõn olabildiğince yok edildiği çalõşmalardõ. Örneğin, “Elektra”nõn yönetmeni Suzuki, di- li bedenin bir parçasõ, onun bir uzantõsõ olarak kullanõr, bedenin eylemlerinden biri olarak de- ğerlendirilir dil. Bedenin ruhu dil aracõlõğõyla kendini gösterir sanki; ruh, söz aracõlõğõyla di- le gelir. Klasik Japon tiyatrosundan -özellikle No ile Kabuki’den- esinlenen bir biçem geliştiren yönetmen, geleneğin yöntem ve yaklaşõmõnõn çağdaş tiyatro bağlamõnda yeniden değerlendi- rilmesiyle yetinmez; klasik metni, kurulan sah- ne metninin yapõsõna göre yeniden oluşturur. ZAMANIN AKIŞI Modern dünyanõn içinde boğulduğu şiddet taş- kõnlõğõ bedenden fõşkõran büyük öfke olarak yan- sõtõlõr “Elektra”da. Yönetmen, baş kahramanõ- nõ, hastalarla hasta olmayanlar arasõnda hiçbir ayrõmõn bulunmadõğõ bir akõl hastanesinde gös- terir. Elektra’nõn içinde kõsõlõp kaldõğõ durum, son derece denetimli bedensel devinimler ve se- sin dramatik kullanõmõnõn izlediği gerçek dõşõ bir çizgide verilir. Dans ağõrlõklõ “Yorobishi”de de No’yu sey- rettik ama “Elektra”dan çok farklõ bir biçimde. Burada tanõk olunan, No tiyatrosunun -bir oyuncunun yansõttõğõ- özgün ha- liyle, onun hareket dü- zeninin çağ- daş dans figürleriyle harmanlaştõrõlmõş biçiminin birlikte kul- lanõlmasõydõ. Yani bir bileşimden çok yan ya- nalõk söz konusuydu “Yorobishi”de. Kör Yo- robishi’nin baharda Kayõsõ Perisi’ne âşõk oluşunu anlatan oyunda hazin son aktarõlõrken sahnede çalõnan flüt romans havasõnõ pekiştirir, zamanõn akõşõnõ verir. Üçüncü kişi gerek kostümü, gerek yürüyüşü, hareketleri, yavaşlõğõ, durgunluğu, ses kullanõmõ ve gerçekdõşõlõğõyla tipik bir No ki- şisidir ve Yorobishi’nin Budist eğitimi süre- cindeki babasõnõ simgeler. İÇSEL DANS “Cıva&Ölü 1” gösterisinde artõk ses de yok olur. Yalnõzca beden vardõr karşõmõzda. Ancak ait olduğu kişiyi belirtmeyen anonim bir bedendir bu. Salt insan bedenidir; bedenle birlikte yüz de beyaza boyanmõştõr. “Cıva&Ölü 1” aracõlõğõyla Butoh ile, daha uzun adõyla Mutlak Karanlõğõn Dansõ ile tanõştõk festivalde. Çok sõkõ bir eğiti- min ardõndan oyuncunun bedenini yoğurup is- tediği biçime sokabildiği, neredeyse seçileme- yen yavaşlõkta hareketlerle gelişen ve “içsel dans” olarak nitelenebilecek bir çalõşma. Dans eden yoğun enerji. Zaman kullanõmõ, hareket ekonomisi klasik Japon tiyatrosunu aşan boyutta, a m a 1950’lerin sonlarõnda ortaya çõkan Butoh te- melde söz konusu tiyat- rodan beslenmekte. Bu dansõn doğuş nedeninin, kurucusunun II. Dünya Savaşõ’nda Hiroşima’nõn bombalan- masõnõ yaşamasõ olduğu söylenir. Şunu da ek- lemek gerek: Butoh dansõ ya da dans tiyatrosu bedenin gücünü, denetimini vb. ortaya koyan bir “gösteri” değildi. Kendi felsefesi olan, kendi iç- sel dünyasõnõ beden aracõlõğõyla, dõşarõ sõzdõr- dõğõ o sõnõrsõz enerjiyle veren bir performans- tõ. Dahasõ, dramatikti; insanõn içine işliyordu, adõnõ koyamadõğõnõz bir duyguyu yaşatõyor- du size. ŞİDDET VE ESTETİK “Sutra”da yepyeni bir dans biçe- miyle karşõlaştõğõmõz gibi küresel bir ortaklõğa da tanõk olduk: Flaman- Fas kökenli bir koreograf, Hint ra- hipler tarafõndan Çin’in bir eyaletinde kurulmuş bir tapõnakta yaşayan on ye- di rahiple gösteri hazõrlar. Polonya- lõ bir sanatçõ Batõ müziği çalgõlarõyla özel bir beste yapar, yine dünyaca ünlü bir başka sanatçõ, insan boyutunda yirmi bir ahşap kutuyla sürekli deği- şen, biçimden biçime giren, son de- rece estetik ve işlevsel bir sahne or- tamõ gerçekleştirir. Tapõnaktaki rahiplerin Kung- Fu, Tai-Chi gibi savaş sporla- rõnõn ayrõlmaz bir parçasõ oldu- ğu sõkõ bir eğitimden geçtik- lerini öğreniyoruz broşürden. Beni asõl heyecanlandõran tam da bu nokta oldu: Şid- det içeren Kung-Fu ben- zeri etkinliklerin yaratõcõnõn elinde nasõl sanata dönüştü- ğüne tanõk oldum. İnsan bedeninin sert kullanõmõ, şiddetli devinimler estetik boyutlar kazanmõş ve öteki etmenlerle birlikte (sahne tasarõmõ, kostüm, müzik) sanatsal bir şölene dönüştürülmüştü. SÜRECEK 1 7 . U L U S L A R A R A S I İ S T A N B U L T İ Y A T R O F E S T İ V A L İ ’ N İ N A R D I N D A N Her oyun ayrı bir dünyayı yansıttı sahneden. Üç Japon oyununda da insan bedeni merkezde yer alıyordu. Oyunların birçoğunda yeni bir tiyatro dili arayışı ağır basıyordu. V A T İ K A N ’ D A N S A R A M A G O ’ Y A S U Ç L A M A ‘Dünyaya kötülük yaymak için gelmişti’ ASLI KAYABAL N obel ödüllü Portekizli yazar Jose Saramago’nun (87) cenaze törenini beklemeyen Vatikan’õn yayõn organõ Osservatore Romano gazetesi, Portekizli yazarõ popülist bir Marksist ve din karşõtõ bir ideolog olmakla suçlayarak Haçlõ se- ferlerini ve Engizisyon mahkemeleri- ne yüklenen yazarõn gulaglara ve bir- çok soykõrõma hiç sesini çõkarmadõğõ- nõ yazdõ. 19 Haziran 2010 tarihli Osservato- re Romano’da yayõmlanan “Anlatıcı- nın Sınırsız Gücü” başlõklõ yazõda, Portekizli yazarõn din karşõtõ bir ideo- log olduğuna vurgu yapõlarak hiçbir metafizik inanõşa sahip olmayan ya- zarõn son nefesine kadar Marksist fel- sefeye sadõk kaldõğõ belirtildi. Gazete, Tanrõ’nõn varlõğõnõ hep reddeden Sa- ramago’nun dünyaya kötülük yay- mak için geldiğine dikkat çekerek 87 yaşõnda yaşama veda eden yazarõ ‘Po- pülist bir Marksist’ olmakla suçladõ. Saramago’nun ‘İsa Peygambere Göre İncil’ adlõ kitabõnõn yayõmlan- masõnõn ardõndan Cizvitlerin dergisi Ci- viltà Cattolica’da çõkan bir yazõda Portekizli yazarõn kitabõ ‘kitsch’ ol- makla suçlanmõş, Saramago’nun Tan- rõ’nõn gerçekte var olmadõğõ düşünce- sinden hareket etmesi “çılgınlık” ola- rak nitelenmiş, kitap Katolik dünya- sõnda bir tür küfür ve hakaret şeklin- de yorumlanmõştõ. Yazar, 2010 yõlõnda yayõmlanan ‘Caino’ adlõ kitabõnda ise İncil’i kişi- sel bir çerçevede yeniden yazmaya gi- rişerek romanõnõ, Eski Ahit’te karde- şi Abel’i öldüren ve kötüyü simgele- yen Caino karakteri üzerine kurmuş- tu. Kitapta anlatõnõn dõşõnda kalan Tanrõ’yõ ise adaletsiz ve kötü bir ka- rakter olarak çizmiş, insanlarõ sevme- yen bu Tanrõ’nõn gerçekte ne istediği- ni bilmediğini yazmõştõ. Kültür Servisi - Geçen cuma yaşama gözlerini yu- man Nobel ödüllü Porte- kizli yazar Jose Sarama- go’nun (87), önceki gün Kanarya Adala- rı’ndan uçakla Lizbon’a ulaşan naaşı, dün Lizbon’daki Alto de Sao João Mezar- lığı’nda yakıldı. Yazarın küllerinin bir kıs- mı çocukluğunu geçirdiği Azinhaga kö- yüne, bir kısmı da hayatının son 17 yılını geçirdiği Kanarya Adaları’ndaki evinin bahçesinde bir ağacın altına gömüldü. Saramago’nun naaşı, yakılmadan önce ise havaalanında oluşturulan büyük bir kor- tejle Lizbon Belediye Başkanlığı binasındaki “Büyük Salon”a götü- rüldü ve burada bir sü- re ziyarete açık kaldı. Ülkede iki günlük milli yas ilan eden Portekiz Başbakanı Jo- se Socrates, tam adı Jose de Sousa Sara- mago olan yazarın vefatı için, “Kültürü- müzün büyük simalarındandı. Kaybıyla me- deniyetimiz bugün fakir kaldı“ derken; ya- zarın uzun yıllar üyesi olduğu Portekiz Ko- munist Partisi de ölüm haberinin ardından bir açıklama yaparak parti militanlarının, yurtseverlerin, sol güçlerin, Portekiz hal- kının ve işçilerin yazara minnet duyduğu- nu söyledi. Dünya Müzik Günü kutlanıyor Kültür Servisi - İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti Ajansõ Müzik ve Opera Yönetmenliği, 21 Haziran Dünya Müzik Günü’nde çeşitli etkinliklere imza atõyor. Doğu ve Batõ müziğini bir araya getiren etkinlikler kapsamõnda düzenlenen “Müzik Duraklarõ” projesiyle, İstanbul’un farklõ iskelelerinde ve vapur seferlerinde devam edecek konser ve dinletiler, İstanbullulara cazdan Türk halk müziğine, klasik Batõ müziğinden Balkan ezgilerine, eski İstanbul eğlencesi Laterna’dan Türk sanat müziğine kadar uzanan renkli bir programla yolculuklarõnda eşlik edecek. Bugün saat 21.00’de Sultanahmet Meydanõ’ndaki “Kervan (Karawane) Orkestrasõ Konseri” ise tüm İstanbullulara keyifli bir müzik dinletisi sunacak. Meksikalı yazar Monsivais öldü MEXICO CITY (AA) - Ünlü Meksikalõ yazar, gazeteci, eleştirmen ve siyasi eylemci Carlos Monsivais 72 yaşõnda hayatõnõ kaybetti. Sağlõk Bakanlõğõ tarafõndan yapõlan açõklamada, 2 Nisan’da hastaneye kaldõrõlan ve son haftalarda durumu ağõrlaşan Monsivais’nõn solunum sistemi rahatsõzlõğõndan öldüğü bildirildi. Devlet Başkanõ Felipe Calderon’un bürosunda yapõlan açõklamada, Monsivais’nõn bir tarihçi ve döneminin tanõğõ olduğu belirtilerek, “Biz Meksikalõlar onun eleştirel, derin düşünce dolu ve bağõmsõz görüşlerini özleyeceğiz” denildi. Lennon’ınelyazmasına1 milyondolar Kültür Servisi - Sözlerini John Lennon’õn yazdõğõ “A Day In The Life” adlõ şarkõnõn sözlerinin el yazmasõ, Newyork’ta bulunan Sotheby’s Müzayede Evi’nde düzenlenen açõk artõrmayla tahminlerin üzerine çõkarak 1,2 milyon dolara (yaklaşõk 2 milyon TL) alõcõ buldu. Müzayede evinden yapõlan açõklamada, el yazmasõnõn adõnõn açõklanmasõnõ istemeyen bir Amerikalõ tarafõndan alõndõğõ belirtildi. Paul McCartney ile birlikte yazõlan şarkõ, Beatles’õn Sgt Pepper adlõ albümünün son şarkõsõydõ. Ronald Neame hayatını kaybetti Kültür Servisi - İngiliz yönetmen, film yapõmcõsõ ve senaryo yazarõ Ronald Neame, düşerek yaralanmasõnõn ardõndan Los Angeles’ta tedavi gördüğü hastanede, 99 yaşõnda öldü. 1911 senesinde, İngiltere’de doğan yönetmen Neame, 1945 senesinde çektiği “Brief Encounter”, 1946’da çektiği “Great Expectations”, 1980 senesinde çektiği “Hopscotch”, “The Horse’s Mouth”, “I Could Go on Singing”, “Gambit” gibi başarõlõ yapõmlarla tanõndõ ve sinema sanatõna farklõ bir bakõş kazandõrdõ. Neame’nin hafõzalarda en çok kalan filmi, 1972’de çekilen, Gene Hackman ve Ernest Borgnine’in rol aldõğõ “Poseidon Macerasõ” oldu. Cıva&Ölü1 Yorobishi
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear