25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
S on altmõş yõllõk toplum, devlet ve si- yaset tarihimizde ülke, hep sağ ikti- darlar tarafõndan yönetildi. 1970’lerin sonlarõnda sadece iki yõla sõğmõş E- cevit öncülüğünde bir sosyal demokrat iktidar denemesi ise iç ve dõş talihsizliklerle do- lu bir döneme rastladõğõ için başarõlõ olamadõ ve unutulup gitmişti. Daha yakõn yõllarõn muhale- fet partileri yaklaşõmlarõ da iktidardaki sağ güçlere öykünerek gittikçe ortaya yaklaşmõş bir geçiştirmecilik davranõşõ içinde oldu. Bugünlere gelindi. Şimdi, tarihin akõşõ içinde, açõkçasõ pek fazla da beklenmeyen ilginç bir du- rum kendini gösteriyor. Ana muhalefet partisi- nin geçmişindeki ulusalcõlõğõ, insani yaklaşõm- lõ hakkaniyetçiliği ve ödünsüz yurtseverlik çiz- gisini yeniden yakalamak üzere sola yönlene- bilmek üzere sola yönelme fõrsatõ ortaya çõkõyor. Son günlerin dramatik gelişmelerinin bir ürü- nü olarak ulaşõlan bu konumda Kemal Kılıç- daroğlu, yazõlõ ve görsel medya organlarõnõn ve sunucularõnõn çok yoğun peşine düştüğü bir po- litik figür haline geldi. Kendisine irili-ufaklõ, an- lamlõ-anlamsõz pek çok şey soruluyor. Kõsa ve ölçülü açõklamalar yapõyor. Bunlarõn arasõnda ana muhalefet partisinin kendini sola yönelerek güçlendirmesi arayõşlarõnõ duyumsa- tan mesajlar da serpiştiriliyor. Aslõnda kendisi, medya tarafõndan daha az yoğun izlendiği son birkaç aylõk dönemde bu arayõşçõlõğõn ilk umut verici sinyallerini zaten göstermeye başlamõştõr. Toplumsal dönüşüm Rastlantõsal dostluk sohbetlerinde ve aydõn, yurtsever, duyarlõ çevrelerde verdiği konfe- ranslarda sola yönlenme ihtiyacõnõn önemini kuv- vetle vurgular olmuştu. Şimdi ise bunu gerçek- leşme düzeyine çõkarabilecek güce sahip olmanõn eşiğinde. Bir ciddi toplumsal dönüşümü ger- çekleştirebilecek bir lider ve yeni kadrolar işlerine gönül rahatlõğõyla başlayabilsin. Ülkenin ve toplumun sola yönlenmesinden yurttaşlarõn, bireylerin, insan gruplarõnõn ve kümelerinin büyük yarar göreceği açõktõr. Sol, insan sevgisini gözetir. Hem evrensel ölçekte hem de ulusal düzlemde. İnsan gruplarõnõn ve toplum katmanlarõnõn hakkaniyetli bir denge- leşme içinde varlõklarõnõ sürdürmesini arzular. Kontrol edenlerle kontrol edilenlerin ve sõk- ça rastlanan uç örneklerde de ezenlerle ezilen- lerin yan yana yaşamasõ ve bu çerçevede bir- birleriyle didişmeli dengeler kurma durumunda bulunmalarõ çok derin tarihsel köklere sahip sos- yal olgulardõr. 18. yüzyõl sonlarõndan başlayõp dünyada 19. yüzyõl boyunca yaygõnlaşan ilginç ve insancõl bir sosyo-politik eğilime tanõklõk edil- di. Ülkemizde de “kurtuluş, bağımsızlık” te- melleri üzerine kurularak gelişmiş bir aydõnlanma yönlenişine girildiği anõmsanmaktadõr. Bireyi, geleneksel ezilmişlikten ve gerilikten kurtaracak toplum katmanlarõnõ umut dolu soluklanmaya gö- türecek devrimci dönüşümlerin coşkusu ya- şandõ. Ama bilindiği gibi kõsa sürdü. Ulusallõğõ kontrol eden uluslararacõlõk ve onun en taze biçimi olan küreselleşme aldat- macõlõğõ, üretimi ve emeği kontrol eden ve ona hak ettiği payõ hiç vermeyen anamalcõlõk Tür- kiye’nin son altmõş yõllõk kaderini alabildiğine talihsiz bir biçimde belirledi. Şimdi ilk kez bir ana muhalefet partisi en azõn- dan yakõn gelecekteki liderinin ağzõndan sol in- sancõllõk içindeki yeni dengelerin kurulmasõ mec- buriyetini dile getiriyor. Tarõm üreticisi, sanayi işçisi, hizmet sektörü emekçisi, kamu kesiminde ve özel şirketler dü- zeyinde iş gören küçük memur ve emeklisi, ay- rõca bu işleri yapma şansõna sahip olmayan mil- yonlarca işsiz yurttaş, bu ülkede tam bir mağ- duriyet ve hakkaniyetsizlik görüntüsü sergiliyor. Biraz insan sevgisi, bir miktar toplum sevgi- si, bir bölümü gerçekten ezilmiş bu kalabalõk mağdurlar kümesinin yardõmõna koşmaya insan vicdanõnõ zorluyor. Ancak bu yardõma koşma mekanizmasõnõn dünyanõn ve Türkiye’nin karmaşõk politik çer- çevesi içinde büyük sabõr isteyen kesintisiz, yo- ğun ve uzun sürebilecek bir çabanõn gösteril- mesiyle mümkün olabileceği aşikâr. Sağdaki siyasal partilerin ve özellikle uzun yõl- lara yayõlmõş iktidar olma konumunun getirdi- ği rehavet ve kendinden geçmişlik içinde bu tür bir çabaya soyunmasõ söz konusu değil. Aslõn- da ve zaten tüm bu edilgenlikler ve olumsuz- luklar siyasi iktidarlarõn duyarsõzlõğõnõn ve be- ceriksizliğinin sonucu ortaya çõktõ. Toplumsal ve kitlesel dayanõşma örgütleri, sendikalar, tek- nik meslek odalarõ başta olmak üzere çeşitli mes- leksel etkinlikleri temsil eden kuruluşlar belli bir yaygõnlõğa ve güce ulaşmõş sivil toplum örgüt- leri bu alanda elbette varlõk gösterebilirler. An- cak, onlarõn etki alanõ sõnõrlõdõr. Sağ iktidarlar tarafõndan belirlenmiş yasal kõ- sõtlamalar ve ayrõca bu iktidarlarõn sürekli ya- rattõğõ baskõlar, işleme zorluklarõ, bu çabalarõn yetersiz kalmasõna yol açmaktadõr. Geriye ortanõn solunda ve açõk biçimde daha solunda olmasõ ge- reken daha özgür diğer organlarõn girmesinden başka çõkar yol yoktur. Ulusal çõkarlarõn ve onu- run gözetilmesi düşüncesine bağlõ kalabilmiş ve şimdi de sola doğru yönlenme şansõnõ yakalamõş bir ana muhalefet partisi bu olayõn yürütücülü- ğünün tek adayõ gibi hâlâ gözükmektedir. Düşünsel olay Haraç, rüşvet, yolsuzluk, densizlik gündelik yaşamõ gittikçe şekillendiren ilkellik manzara- larõ ortadayken bunlarõn üzerine son dönemler- de yeterince enerjiyle gidilememesi yaygõn bir yakõnma konusuydu. Yurttaşlarõmõzõn yanõna inandõrõcõ bir içtenlikle ve onlardan yana olun- duğu hissini vererek yaklaşõlamõyordu. Birkaç gündür toplumun çeşitli kesimlerinde bir dönüşüm umudu belirdi. Bu gelişmede el- bette, Kõlõçdaroğlu adõnõn kulaklarda olumlu çõn- layõşõnõn payõ var. Geçen yõl İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlõğõ adaylõğõ döneminde çeşit- li toplum kesimlerine akõlcõ ve güler yüzlü bir tavõrla yaklaşmayõ becermiş oluşu sadece İs- tanbul insanõnda değil tüm ülke sathõnda olum- lu izler bõrakmõştõ. Aslõnda insanlara ve toplum gruplarõna yak- laşmak fiziksel bir olgu olmaktan öteye “dü- şünsel” bir olaydõr. Bu yaklaşmayõ arzulamõş li- derlerin yol göstericiliğinde bir samimiyet ve inandõrõcõlõk düzeyi yakalandõğõnda siyasal par- tilerin örgütleri de yeni bir coşkuyla tazelenmiş bir azimle harekete geçer. Parti çerçeveleri dõ- şõndaki geniş toplum kesimlerine de umut õşõk- larõ yayõlõr. Böylece, gönüllerin buluşmasõ da- ha kolay sağlanabilir. Bu, evrensel ve ulusal so- lun geleneksel biçimde özlediği bir buluşmadõr. Ülkemizde maalesef gittikçe uzak düşülen top- lumsal beklentilerin canlanmasõ yolunda yeni ufuklar açõlabilecektir. Sol temelli hakkaniyet- çi bir insanlõk anlayõşõna ve evrensel sevgi de- ğerlerine doğru yönlenebilmenin bu fõrsatõnõ ka- çõrmayalõm. CMYB C M Y B SAYFA CUMHURİYET 31 MAYIS 2010 PAZARTESİ 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER ARADA BİR DAVER DARENDE * Küresel Güçler Görev Başında Küresel güçler dünyayı nasıl yöneteceklerini, baskı altında ezilen ülkeleri nasıl paylaşacaklarını çok iyi biliyorlar. Asıl korkunç olan dünyayı yöneten egemen güçlere akıl öğreten stratejistlerle bilim adamlarının da onlarla aynı görüşleri paylaşmaları… Bölgesel savaşlar ve terör dalga dalga yayılırken zorbalığa karşı bencil çıkarlarını korumakta kararlı görünen uygar dünyanın sesi ise pek az duyuluyor. Ünlü Rus yönetmeni Andrey Tarkovski’nin “Solaris” adlı bilim kurgu filminde “Dünyayı kurtaracak şey utançtır” mesajını bugünlerde kim dinler? “Gülmek mi, ağlamak mı?” sorusunu soran, şimdi aramızda olmayan değerli hukuk bilgini Prof. Seha L. Meray, geçmişte yaşananları “dehşet barışı” şeklinde tanımladıktan sonra otuz üç yıl önce Cumhuriyet gazetesinde yayımlanan günümüze de ışık tutan yazısını şu sözlerle noktalamıştı: “Bilim ve teknolojinin yarattığı ve şimdiye kadarki savaşlarla ölçülemeyecek bu korkunç yıkım ve kıyım tehdidi, yalnız nükleer silahlar yüzünden çıkmış değildir. Kötüye saptırılan ve kötüye kullanılan insan dehası, bilim ve teknoloji, nükleer silahlar kadar tehlikeli ‘sessiz silahlar’, başka bir deyimle biyolojik ve kimyasal silahlar yaratmaktan, bunları geliştirmekten, çoğaltmaktan ve kullanılmaya hazır tutmaktan da çekinmemektedir. Artık, cehenneme giden yolun iyi niyetle mi, yoksa kötü niyetle mi döşenmiş olduğu belli değildir. Kaldı ki, böyle bir soru da anlamını ve önemini yitirmiş bulunmaktadır.” Güneydoğu sorununu “azınlık” kavramına bağlayarak ayrılıkçılığı körükleyen, çıkarları gereği ülkemiz için bölünmeye yol açacak federatif bir yapılanmayı öngören küresel güçler karşısında Kemalist Cumhuriyet tehdit altındadır. Türkiye’yi denetim altında tutan küresel proje gündemde iken “keyifli ve tatlı” yaşama alışmış, “günü gün” eden, kendilerini “aydın ve liberal demokrat” olarak tanımlayan kimi yazarlar ulusal onurumuzu ve ülkemizin çıkarlarını göz ardı ederek ikinci cumhuriyetin kurulması için elbirliği ile çalışmaktadırlar. Tehlike çemberi içinde bulunan Türkiye, güvenliğini ve geleceğini başka ülkelerin insafına bırakamaz. Dış politikada bağımlılığın ülkemizi nereye götüreceğini artık fark etmek zorundayız. Ejderha doymak bilmiyor. Önlemleri şimdiden almazsak ejderhayı doyurmak, onun isteklerine direnç göstermek daha da zorlaşacak. *Emekli Diplomat-Yazar Sola Yönlenmeli Dönüşümlerin Tam Zamanõ Erhan KARAESMEN Ülkemizde maalesef gittikçe uzak düşülen toplumsal beklentilerin canlanmasõ yolunda yeni ufuklar açõlabilecektir. Sol temelli hakkaniyetçi bir insanlõk anlayõşõna ve evrensel sevgi değerlerine doğru yönlenebilmenin bu fõrsatõnõ kaçõrmayalõm. Bağnazlõk, Kadercilik ve Bilim... B ağnazlõk; “Bir inanışa aşı- rılıkla bağlanıp ondan başka bir düşünce ve ina- nışı tartışmaksızın yadsımak” şeklinde tanõmlanabilir. Kaderci- lik ise; “Müdahale edilemeyen kesin yazgı, kaçınılamaz alın yazısı” olarak karşõlõk bulabilir. Bi- lim kavramõnõ niteleyen yakla- şõm; “Genel geçerlilik ve kesin- lik özellikleri gösteren yöntem- li ve dizgesel bilgi, araştırma ve deneye dayanan somut verilerin tümü” anlamõnda ortaya konula- bilir. Cumhuriyet ve devrim süreci- mizin başlangõç yõllarõnda top- lumsal esas; “Yaşamsal yol gös- terici öğenin, bilim olduğu” ze- minine oturtulmaya çalõşõlmõştõr. “Hurafe ve safsataları” yani “Boş inanç ve temelinden asılsız eğilimleri” halktan arõndõrmak amaçlanmõştõr. Ama yüzyõllarca hanedanlõklarõn uyruğu kõlõnan beyinlerdeki; efsanelere dayalõ fantastik hayallere sürüklenmiş, bağnazlõk ve kaderciliği benim- semiş sosyal gerçeği devirmek kolay olmamõştõr. Akõldõşõ sap- lantõlarõn buyurgan egemenliklere dayanak olduğunu bilenlerin, bi- limsel yöntemleri toplumsal yapõya uygun görmedikleri de bir tarihsel gerçektir. İnsanlõk dünyasõ için en büyük tehlike, bağnazlõktõr. Gerçekçiliğe oturmayan yapõsõyla bağnazlõk, körü körüne inanõşlar silsilesidir. Bilimsel yaklaşõmlarõn yadsõndõğõ kadercilikse toplumsal yaşamõ, insani işlevsizlikle içselleşmiş ka- çõnõlmaz alõn yazõlarõna bağlar. İşte bizim yõllara yayõlmõş top- lumsal sorunumuz budur. Çok partili yaşamõn hoşgörülü ortamõndan yararlanarak, Cum- huriyet ve devrim öncesi terk edi- len neler varsa onlarõ kotaranlarõn karşõdevrimci etkinliği, 1950’ler- den beri bu ülkede sürmektedir. Halkõn duyarlõ bulunduğu yerler- den yakalanarak aldatõlmasõ, İsmet İnönü’nün deyişiyle; “Görülme- miş bir hünerle ve yarışılamaz halde yapılmıştır”. Bu hünerli dönemin başlangõcõ bile ilginçtir. Çünkü, çiftçiyi topraklandõrmak için 1945 yõlõnda yasa çõkarmaya çalõşan Cumhurbaşkanõ İnönü’nün tasfiye ettiği; vahşi liberalizmden yana, feodal ve demagog kadro, topraksõz veya az topraklõ köylü- nün ağõrlõklõ desteğinde iktidar olmuştur. 1950’li yõllarda yüzde 65 oranõndaki kõrsal yaşam oranõnõn, yeni iktidara çoğunlukla nasõl des- tekçi olduğu anlaşõlõr gibi değildir. Anlaşõlõr kõsmõysa; bağnazlõk ve kaderciliğin öne çõkarõlmasõna iliş- kin politikalarõn kitlelere ustaca sezdirilmesindeki başarõdõr. Çün- kü bilimsel özümsemelerin yer- leşmediği toplumlarda beğeni ve etkileşim, ruhsal istismarlardan etkilenir. Aydõnlanma devrimini tümüyle yadsõyan siyasal iktidarlarõn; “Bir lokma bir hırka” ilkesini esas alan tutumlarõ, bu ülke halkõna zah- metsizce sunulabilmiştir. Halktan yana siyasal eğilimlerin, kõsa ömürlü koalisyonlar yoluyla hü- kümet kurmalarõ bir kenara bõra- kõlõrsa; kamu esenliğini dõşlayan, piyasa ekonomisiyle kitleleri ezen ve teokratik çarpõtmalarla ülkeyi karartanlarõn varlõklarõ hiç eksil- memiştir. Bu ülke uzun yõllardõr bağnaz- lõk ve kaderciliği öne alan yönet- sel erk sahiplerinin etkinliği al- tõndadõr. Bilimsel kaynaklardan değil, “ulema” olarak tanõmla- nan ama gerçekçiliği asla bilin- meyen esintileri tanõk tutanlar, topluma zarar vermektedirler. Din- sel literatürde öngörülen; “Bilimi arayınız” yönlendirmesini yadsõ- makla özdeş kadercilik mucitle- rinin mantaliteleri, Cumhuriyetin devrimci sosyolojisini zedele- mektedir. Dinsel terminolojide bi- le; akõl ve bilimi önde tutan kesin tavõrdan sonra ancak kaderciliğe yanaşõlõrken, farklõ tercihler ya- põlmaktadõr. Bağnazlõk ve kadercilik çizgi- sinde yapõlan siyasetlerin gölge- sindeki ülkemizde durum nedir? 1925 yõlõnda kapatõlan tekke ve za- viyeler, tarikatlarla bezenerek gü- nümüzde ayaktadõr. Öznel vic- danda sadece kişiyi ilgilendirerek yer tutmasõ gereken dinsel inanç- larõn yine siyaset öğesi yapõlmasõ son kertededir. Ulus, tam bağõm- sõzlõktan; emperyalist bağdaşõklõ- ğa getirilmiştir. Kamu mallarõ yok pahasõna satõp savõlmõştõr. Liman, tersane, nehir, baraj ve elektrik santrallarõyla bazõ ulusal bankalar yerli ve yabancõ işbirlikçilerin el- lerine geçmiştir. Sosyal devlet si- linmiştir. Devlet memurlarõ, gö- revden alõnma ve sürgünlerle uğ- raştõrõlõrken, işçiler taşeron fir- malarõn tutsaklarõ edilmiştir. Ça- lõşma alan güvensizliği; “Mesle- ki kadere” bağlanmaktadõr. İş- sizlik alabildiğinedir. Genç ku- şaklar; ulusalcõ, devrimci ve yurt- sever ülkülerden uzaklaştõrõlmõştõr. Feodal, şoven ve liberal üçgen Tür- kiye’yi Kemalist ilkelerden alõp ka- ranlõklara savurmaktadõr. Sonuç: Halkõn saf duygularõn- dan siyaset metaı çõkartan ve bu yolda gerçekten beceri sahibi olan karşõdevrim cephesinin bağnaz tutumu ve kadercilik oyunu, bu ül- ke ve ulusun elbette geleceği de- ğildir. Devlet yönetiminde bilim- selliği esas alan demokratik top- lumsal bir güç, Cumhuriyet ve devrimin onuruyla yoğrulmuş ge- lecekteki yönetsel bilinci sağla- yacaktõr. Ertuğrul KAZANCI Eğitimci/Hukukçu
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear