Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
S
on altmõş yõllõk toplum, devlet ve si-
yaset tarihimizde ülke, hep sağ ikti-
darlar tarafõndan yönetildi. 1970’lerin
sonlarõnda sadece iki yõla sõğmõş E-
cevit öncülüğünde bir sosyal demokrat
iktidar denemesi ise iç ve dõş talihsizliklerle do-
lu bir döneme rastladõğõ için başarõlõ olamadõ ve
unutulup gitmişti. Daha yakõn yõllarõn muhale-
fet partileri yaklaşõmlarõ da iktidardaki sağ
güçlere öykünerek gittikçe ortaya yaklaşmõş bir
geçiştirmecilik davranõşõ içinde oldu.
Bugünlere gelindi. Şimdi, tarihin akõşõ içinde,
açõkçasõ pek fazla da beklenmeyen ilginç bir du-
rum kendini gösteriyor. Ana muhalefet partisi-
nin geçmişindeki ulusalcõlõğõ, insani yaklaşõm-
lõ hakkaniyetçiliği ve ödünsüz yurtseverlik çiz-
gisini yeniden yakalamak üzere sola yönlene-
bilmek üzere sola yönelme fõrsatõ ortaya çõkõyor.
Son günlerin dramatik gelişmelerinin bir ürü-
nü olarak ulaşõlan bu konumda Kemal Kılıç-
daroğlu, yazõlõ ve görsel medya organlarõnõn ve
sunucularõnõn çok yoğun peşine düştüğü bir po-
litik figür haline geldi. Kendisine irili-ufaklõ, an-
lamlõ-anlamsõz pek çok şey soruluyor.
Kõsa ve ölçülü açõklamalar yapõyor. Bunlarõn
arasõnda ana muhalefet partisinin kendini sola
yönelerek güçlendirmesi arayõşlarõnõ duyumsa-
tan mesajlar da serpiştiriliyor. Aslõnda kendisi,
medya tarafõndan daha az yoğun izlendiği son
birkaç aylõk dönemde bu arayõşçõlõğõn ilk umut
verici sinyallerini zaten göstermeye başlamõştõr.
Toplumsal dönüşüm
Rastlantõsal dostluk sohbetlerinde ve aydõn,
yurtsever, duyarlõ çevrelerde verdiği konfe-
ranslarda sola yönlenme ihtiyacõnõn önemini kuv-
vetle vurgular olmuştu. Şimdi ise bunu gerçek-
leşme düzeyine çõkarabilecek güce sahip olmanõn
eşiğinde. Bir ciddi toplumsal dönüşümü ger-
çekleştirebilecek bir lider ve yeni kadrolar işlerine
gönül rahatlõğõyla başlayabilsin.
Ülkenin ve toplumun sola yönlenmesinden
yurttaşlarõn, bireylerin, insan gruplarõnõn ve
kümelerinin büyük yarar göreceği açõktõr. Sol,
insan sevgisini gözetir. Hem evrensel ölçekte
hem de ulusal düzlemde. İnsan gruplarõnõn ve
toplum katmanlarõnõn hakkaniyetli bir denge-
leşme içinde varlõklarõnõ sürdürmesini arzular.
Kontrol edenlerle kontrol edilenlerin ve sõk-
ça rastlanan uç örneklerde de ezenlerle ezilen-
lerin yan yana yaşamasõ ve bu çerçevede bir-
birleriyle didişmeli dengeler kurma durumunda
bulunmalarõ çok derin tarihsel köklere sahip sos-
yal olgulardõr. 18. yüzyõl sonlarõndan başlayõp
dünyada 19. yüzyõl boyunca yaygõnlaşan ilginç
ve insancõl bir sosyo-politik eğilime tanõklõk edil-
di. Ülkemizde de “kurtuluş, bağımsızlık” te-
melleri üzerine kurularak gelişmiş bir aydõnlanma
yönlenişine girildiği anõmsanmaktadõr. Bireyi,
geleneksel ezilmişlikten ve gerilikten kurtaracak
toplum katmanlarõnõ umut dolu soluklanmaya gö-
türecek devrimci dönüşümlerin coşkusu ya-
şandõ. Ama bilindiği gibi kõsa sürdü.
Ulusallõğõ kontrol eden uluslararacõlõk ve
onun en taze biçimi olan küreselleşme aldat-
macõlõğõ, üretimi ve emeği kontrol eden ve ona
hak ettiği payõ hiç vermeyen anamalcõlõk Tür-
kiye’nin son altmõş yõllõk kaderini alabildiğine
talihsiz bir biçimde belirledi.
Şimdi ilk kez bir ana muhalefet partisi en azõn-
dan yakõn gelecekteki liderinin ağzõndan sol in-
sancõllõk içindeki yeni dengelerin kurulmasõ mec-
buriyetini dile getiriyor.
Tarõm üreticisi, sanayi işçisi, hizmet sektörü
emekçisi, kamu kesiminde ve özel şirketler dü-
zeyinde iş gören küçük memur ve emeklisi, ay-
rõca bu işleri yapma şansõna sahip olmayan mil-
yonlarca işsiz yurttaş, bu ülkede tam bir mağ-
duriyet ve hakkaniyetsizlik görüntüsü sergiliyor.
Biraz insan sevgisi, bir miktar toplum sevgi-
si, bir bölümü gerçekten ezilmiş bu kalabalõk
mağdurlar kümesinin yardõmõna koşmaya insan
vicdanõnõ zorluyor.
Ancak bu yardõma koşma mekanizmasõnõn
dünyanõn ve Türkiye’nin karmaşõk politik çer-
çevesi içinde büyük sabõr isteyen kesintisiz, yo-
ğun ve uzun sürebilecek bir çabanõn gösteril-
mesiyle mümkün olabileceği aşikâr.
Sağdaki siyasal partilerin ve özellikle uzun yõl-
lara yayõlmõş iktidar olma konumunun getirdi-
ği rehavet ve kendinden geçmişlik içinde bu tür
bir çabaya soyunmasõ söz konusu değil. Aslõn-
da ve zaten tüm bu edilgenlikler ve olumsuz-
luklar siyasi iktidarlarõn duyarsõzlõğõnõn ve be-
ceriksizliğinin sonucu ortaya çõktõ. Toplumsal
ve kitlesel dayanõşma örgütleri, sendikalar, tek-
nik meslek odalarõ başta olmak üzere çeşitli mes-
leksel etkinlikleri temsil eden kuruluşlar belli bir
yaygõnlõğa ve güce ulaşmõş sivil toplum örgüt-
leri bu alanda elbette varlõk gösterebilirler. An-
cak, onlarõn etki alanõ sõnõrlõdõr.
Sağ iktidarlar tarafõndan belirlenmiş yasal kõ-
sõtlamalar ve ayrõca bu iktidarlarõn sürekli ya-
rattõğõ baskõlar, işleme zorluklarõ, bu çabalarõn
yetersiz kalmasõna yol açmaktadõr. Geriye ortanõn
solunda ve açõk biçimde daha solunda olmasõ ge-
reken daha özgür diğer organlarõn girmesinden
başka çõkar yol yoktur. Ulusal çõkarlarõn ve onu-
run gözetilmesi düşüncesine bağlõ kalabilmiş ve
şimdi de sola doğru yönlenme şansõnõ yakalamõş
bir ana muhalefet partisi bu olayõn yürütücülü-
ğünün tek adayõ gibi hâlâ gözükmektedir.
Düşünsel olay
Haraç, rüşvet, yolsuzluk, densizlik gündelik
yaşamõ gittikçe şekillendiren ilkellik manzara-
larõ ortadayken bunlarõn üzerine son dönemler-
de yeterince enerjiyle gidilememesi yaygõn bir
yakõnma konusuydu. Yurttaşlarõmõzõn yanõna
inandõrõcõ bir içtenlikle ve onlardan yana olun-
duğu hissini vererek yaklaşõlamõyordu.
Birkaç gündür toplumun çeşitli kesimlerinde
bir dönüşüm umudu belirdi. Bu gelişmede el-
bette, Kõlõçdaroğlu adõnõn kulaklarda olumlu çõn-
layõşõnõn payõ var. Geçen yõl İstanbul Büyükşehir
Belediye Başkanlõğõ adaylõğõ döneminde çeşit-
li toplum kesimlerine akõlcõ ve güler yüzlü bir
tavõrla yaklaşmayõ becermiş oluşu sadece İs-
tanbul insanõnda değil tüm ülke sathõnda olum-
lu izler bõrakmõştõ.
Aslõnda insanlara ve toplum gruplarõna yak-
laşmak fiziksel bir olgu olmaktan öteye “dü-
şünsel” bir olaydõr. Bu yaklaşmayõ arzulamõş li-
derlerin yol göstericiliğinde bir samimiyet ve
inandõrõcõlõk düzeyi yakalandõğõnda siyasal par-
tilerin örgütleri de yeni bir coşkuyla tazelenmiş
bir azimle harekete geçer. Parti çerçeveleri dõ-
şõndaki geniş toplum kesimlerine de umut õşõk-
larõ yayõlõr. Böylece, gönüllerin buluşmasõ da-
ha kolay sağlanabilir. Bu, evrensel ve ulusal so-
lun geleneksel biçimde özlediği bir buluşmadõr.
Ülkemizde maalesef gittikçe uzak düşülen top-
lumsal beklentilerin canlanmasõ yolunda yeni
ufuklar açõlabilecektir. Sol temelli hakkaniyet-
çi bir insanlõk anlayõşõna ve evrensel sevgi de-
ğerlerine doğru yönlenebilmenin bu fõrsatõnõ ka-
çõrmayalõm.
CMYB
C M Y B
SAYFA CUMHURİYET 31 MAYIS 2010 PAZARTESİ
2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER
ARADA BİR
DAVER DARENDE *
Küresel Güçler
Görev Başında
Küresel güçler dünyayı nasıl
yöneteceklerini, baskı altında ezilen
ülkeleri nasıl paylaşacaklarını
çok iyi biliyorlar. Asıl korkunç olan
dünyayı yöneten egemen güçlere
akıl öğreten stratejistlerle bilim
adamlarının da onlarla aynı görüşleri
paylaşmaları…
Bölgesel savaşlar ve terör dalga
dalga yayılırken zorbalığa karşı bencil
çıkarlarını korumakta kararlı görünen
uygar dünyanın sesi ise pek az duyuluyor.
Ünlü Rus yönetmeni Andrey
Tarkovski’nin “Solaris” adlı bilim kurgu
filminde “Dünyayı kurtaracak şey utançtır”
mesajını bugünlerde kim dinler? “Gülmek
mi, ağlamak mı?” sorusunu soran, şimdi
aramızda olmayan değerli hukuk bilgini
Prof. Seha L. Meray, geçmişte
yaşananları “dehşet barışı” şeklinde
tanımladıktan sonra otuz üç yıl önce
Cumhuriyet gazetesinde yayımlanan
günümüze de ışık tutan yazısını şu
sözlerle noktalamıştı:
“Bilim ve teknolojinin yarattığı ve
şimdiye kadarki savaşlarla ölçülemeyecek
bu korkunç yıkım ve kıyım tehdidi, yalnız
nükleer silahlar yüzünden çıkmış değildir.
Kötüye saptırılan ve kötüye kullanılan
insan dehası, bilim ve teknoloji, nükleer
silahlar kadar tehlikeli ‘sessiz silahlar’,
başka bir deyimle biyolojik ve kimyasal
silahlar yaratmaktan, bunları
geliştirmekten, çoğaltmaktan ve
kullanılmaya hazır tutmaktan da
çekinmemektedir. Artık, cehenneme giden
yolun iyi niyetle mi, yoksa kötü niyetle mi
döşenmiş olduğu belli değildir. Kaldı ki,
böyle bir soru da anlamını ve önemini
yitirmiş bulunmaktadır.”
Güneydoğu sorununu “azınlık”
kavramına bağlayarak ayrılıkçılığı
körükleyen, çıkarları gereği ülkemiz için
bölünmeye yol açacak federatif bir
yapılanmayı öngören küresel güçler
karşısında Kemalist Cumhuriyet tehdit
altındadır.
Türkiye’yi denetim altında tutan küresel
proje gündemde iken “keyifli ve tatlı”
yaşama alışmış, “günü gün” eden,
kendilerini “aydın ve liberal demokrat”
olarak tanımlayan kimi yazarlar ulusal
onurumuzu ve ülkemizin çıkarlarını göz
ardı ederek ikinci cumhuriyetin kurulması
için elbirliği ile çalışmaktadırlar.
Tehlike çemberi içinde bulunan Türkiye,
güvenliğini ve geleceğini başka ülkelerin
insafına bırakamaz.
Dış politikada bağımlılığın ülkemizi
nereye götüreceğini artık fark etmek
zorundayız.
Ejderha doymak bilmiyor. Önlemleri
şimdiden almazsak ejderhayı doyurmak,
onun isteklerine direnç göstermek daha
da zorlaşacak.
*Emekli Diplomat-Yazar
Sola Yönlenmeli Dönüşümlerin Tam Zamanõ
Erhan KARAESMEN
Ülkemizde maalesef gittikçe uzak düşülen toplumsal beklentilerin
canlanmasõ yolunda yeni ufuklar açõlabilecektir. Sol temelli hakkaniyetçi
bir insanlõk anlayõşõna ve evrensel sevgi değerlerine doğru yönlenebilmenin
bu fõrsatõnõ kaçõrmayalõm.
Bağnazlõk, Kadercilik ve Bilim...
B
ağnazlõk; “Bir inanışa aşı-
rılıkla bağlanıp ondan
başka bir düşünce ve ina-
nışı tartışmaksızın yadsımak”
şeklinde tanõmlanabilir. Kaderci-
lik ise; “Müdahale edilemeyen
kesin yazgı, kaçınılamaz alın
yazısı” olarak karşõlõk bulabilir. Bi-
lim kavramõnõ niteleyen yakla-
şõm; “Genel geçerlilik ve kesin-
lik özellikleri gösteren yöntem-
li ve dizgesel bilgi, araştırma ve
deneye dayanan somut verilerin
tümü” anlamõnda ortaya konula-
bilir.
Cumhuriyet ve devrim süreci-
mizin başlangõç yõllarõnda top-
lumsal esas; “Yaşamsal yol gös-
terici öğenin, bilim olduğu” ze-
minine oturtulmaya çalõşõlmõştõr.
“Hurafe ve safsataları” yani
“Boş inanç ve temelinden asılsız
eğilimleri” halktan arõndõrmak
amaçlanmõştõr. Ama yüzyõllarca
hanedanlõklarõn uyruğu kõlõnan
beyinlerdeki; efsanelere dayalõ
fantastik hayallere sürüklenmiş,
bağnazlõk ve kaderciliği benim-
semiş sosyal gerçeği devirmek
kolay olmamõştõr. Akõldõşõ sap-
lantõlarõn buyurgan egemenliklere
dayanak olduğunu bilenlerin, bi-
limsel yöntemleri toplumsal yapõya
uygun görmedikleri de bir tarihsel
gerçektir.
İnsanlõk dünyasõ için en büyük
tehlike, bağnazlõktõr. Gerçekçiliğe
oturmayan yapõsõyla bağnazlõk,
körü körüne inanõşlar silsilesidir.
Bilimsel yaklaşõmlarõn yadsõndõğõ
kadercilikse toplumsal yaşamõ,
insani işlevsizlikle içselleşmiş ka-
çõnõlmaz alõn yazõlarõna bağlar.
İşte bizim yõllara yayõlmõş top-
lumsal sorunumuz budur.
Çok partili yaşamõn hoşgörülü
ortamõndan yararlanarak, Cum-
huriyet ve devrim öncesi terk edi-
len neler varsa onlarõ kotaranlarõn
karşõdevrimci etkinliği, 1950’ler-
den beri bu ülkede sürmektedir.
Halkõn duyarlõ bulunduğu yerler-
den yakalanarak aldatõlmasõ, İsmet
İnönü’nün deyişiyle; “Görülme-
miş bir hünerle ve yarışılamaz
halde yapılmıştır”. Bu hünerli
dönemin başlangõcõ bile ilginçtir.
Çünkü, çiftçiyi topraklandõrmak
için 1945 yõlõnda yasa çõkarmaya
çalõşan Cumhurbaşkanõ İnönü’nün
tasfiye ettiği; vahşi liberalizmden
yana, feodal ve demagog kadro,
topraksõz veya az topraklõ köylü-
nün ağõrlõklõ desteğinde iktidar
olmuştur. 1950’li yõllarda yüzde 65
oranõndaki kõrsal yaşam oranõnõn,
yeni iktidara çoğunlukla nasõl des-
tekçi olduğu anlaşõlõr gibi değildir.
Anlaşõlõr kõsmõysa; bağnazlõk ve
kaderciliğin öne çõkarõlmasõna iliş-
kin politikalarõn kitlelere ustaca
sezdirilmesindeki başarõdõr. Çün-
kü bilimsel özümsemelerin yer-
leşmediği toplumlarda beğeni ve
etkileşim, ruhsal istismarlardan
etkilenir.
Aydõnlanma devrimini tümüyle
yadsõyan siyasal iktidarlarõn; “Bir
lokma bir hırka” ilkesini esas
alan tutumlarõ, bu ülke halkõna zah-
metsizce sunulabilmiştir. Halktan
yana siyasal eğilimlerin, kõsa
ömürlü koalisyonlar yoluyla hü-
kümet kurmalarõ bir kenara bõra-
kõlõrsa; kamu esenliğini dõşlayan,
piyasa ekonomisiyle kitleleri ezen
ve teokratik çarpõtmalarla ülkeyi
karartanlarõn varlõklarõ hiç eksil-
memiştir.
Bu ülke uzun yõllardõr bağnaz-
lõk ve kaderciliği öne alan yönet-
sel erk sahiplerinin etkinliği al-
tõndadõr. Bilimsel kaynaklardan
değil, “ulema” olarak tanõmla-
nan ama gerçekçiliği asla bilin-
meyen esintileri tanõk tutanlar,
topluma zarar vermektedirler. Din-
sel literatürde öngörülen; “Bilimi
arayınız” yönlendirmesini yadsõ-
makla özdeş kadercilik mucitle-
rinin mantaliteleri, Cumhuriyetin
devrimci sosyolojisini zedele-
mektedir. Dinsel terminolojide bi-
le; akõl ve bilimi önde tutan kesin
tavõrdan sonra ancak kaderciliğe
yanaşõlõrken, farklõ tercihler ya-
põlmaktadõr.
Bağnazlõk ve kadercilik çizgi-
sinde yapõlan siyasetlerin gölge-
sindeki ülkemizde durum nedir?
1925 yõlõnda kapatõlan tekke ve za-
viyeler, tarikatlarla bezenerek gü-
nümüzde ayaktadõr. Öznel vic-
danda sadece kişiyi ilgilendirerek
yer tutmasõ gereken dinsel inanç-
larõn yine siyaset öğesi yapõlmasõ
son kertededir. Ulus, tam bağõm-
sõzlõktan; emperyalist bağdaşõklõ-
ğa getirilmiştir. Kamu mallarõ yok
pahasõna satõp savõlmõştõr. Liman,
tersane, nehir, baraj ve elektrik
santrallarõyla bazõ ulusal bankalar
yerli ve yabancõ işbirlikçilerin el-
lerine geçmiştir. Sosyal devlet si-
linmiştir. Devlet memurlarõ, gö-
revden alõnma ve sürgünlerle uğ-
raştõrõlõrken, işçiler taşeron fir-
malarõn tutsaklarõ edilmiştir. Ça-
lõşma alan güvensizliği; “Mesle-
ki kadere” bağlanmaktadõr. İş-
sizlik alabildiğinedir. Genç ku-
şaklar; ulusalcõ, devrimci ve yurt-
sever ülkülerden uzaklaştõrõlmõştõr.
Feodal, şoven ve liberal üçgen Tür-
kiye’yi Kemalist ilkelerden alõp ka-
ranlõklara savurmaktadõr.
Sonuç: Halkõn saf duygularõn-
dan siyaset metaı çõkartan ve bu
yolda gerçekten beceri sahibi olan
karşõdevrim cephesinin bağnaz
tutumu ve kadercilik oyunu, bu ül-
ke ve ulusun elbette geleceği de-
ğildir. Devlet yönetiminde bilim-
selliği esas alan demokratik top-
lumsal bir güç, Cumhuriyet ve
devrimin onuruyla yoğrulmuş ge-
lecekteki yönetsel bilinci sağla-
yacaktõr.
Ertuğrul KAZANCI Eğitimci/Hukukçu