25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CMYB C M Y B SAYFA CUMHURİYET 10 MART 2010 ÇARŞAMBA 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER STRAZBURG’daki mahkeme bir karar verdi, geçen haftadan beri bir bayramdır gidiyor. Çok tirajlı gazetelerin başyazarlarıyla dış politika “uzman”ları da bu şenliğin içinde. Neymiş, mahkeme Kuzey Kıbrıs’ta kurulan o acayip mal mülk komisyonunun yetkisini kabul etmiş de böylece Avrupa Konseyi yargısında açılan davalar yüzünden Ankara’nın her defasında milyonlarca “Avro” tazminat ödemesi önlenmiş ve KKTC’nin tanınmasına doğru önemli bir adım atılmış oluyormuş. Oranın şimdiki “devlet başkanı”, bu zaferi kendi lehine kullanırcasına, nisandaki Cumhurbaşkanlığı seçimine büyük ulusal kahraman olarak “bağımsız aday” katılacağını erkenden ilan etti bile. Bütün bunlar yetmiyormuş gibi, Türkiye’deki yabancı muhabirler ve onlardan pek farklı düşünmeyen bazı yerli diplomatlar, birtakım hesaplar yaparak Hazine’nin bu sayede tam 23 milyar “Avro” tasarruf edeceğini başka diller konuşanlara duyurmaktan kendilerini alamadılar. Ayrıca, Kuzey Kıbrıs’ın Ulusal Birlik Partisi üyelerinden eski Dışişleri Bakanı Ertuğruloğlu, muhalif oyları bölücü ve Talat’ın ekmeğine yağ sürücü sürpriz bir çıkışla, nisanda aday olacağını ilan edip Gül’le görüşmek üzere Ankara’nın yolunu tuttu. Kısacası, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin kararını işlerine geldiği gibi yorumlayanların sayısı arttıkça arttı. İşin kötüsü, kimse çıkıp da o kararı doğru yorumlayarak Kıbrıs davası açısından ne anlama geldiğini Anadolu’nun insanlarına ve Kıbrıs’ın Türk halkına anlatmak zahmetine katlanmıyor. Oysa, sorulacak sorular var. Birincisi, Kuzey Kıbrıs’taki mal mülk komisyonunun yetkisi nedir? Orası Avrupa Mahkemesi’ne başvurulmadan “süreç içinde mutlaka tüketilmesi gereken bir başvuru mercii” sayılsa bile, vereceği karar kesinlik kazanmış oluyor mu? Yoo, Mahkeme’ye başvuru yolu yine hep açık kalmakta. İkincisi, içinde Kıbrıs ve garantici devletler dışındaki ülkelerden gelme iki yabancı üyenin de bulunduğu o tuhaf komisyon, KKTC’ye değil Türkiye’ye yönelik bir dava sürecinin parçası sayılmakla, KKTC’nin tanınmasını kolaylaştırmak şöyle dursun, tanınmamışlığı bir kez daha vurgulamıyor mu? Durum böyleyken, insanları yersiz ve yetersiz bir zafer havasıyla yanıltmak koskoca insanlara hiç mi hiç yakışmıyor. Bütün bunlar, Loizidu davasındaki sonuç karşısında çaresiz kalıp haksız tazminatı ödemekle büyük hata işlemiş olanların kusurunu asla unutturamaz. Hele aynı diplomatların, herkesi aptal yerine koyarak şu son kararın muzafferleri olarak ortalığa çıkmaları, olup bitenleri keyifle seyredenlerin dillerindeki bir anlatımla “yaraya bir de hakaret eklemek” sayılmaz mı? mumtazsoysal@gmail.com AÇI MÜMTAZ SOYSAL Yanlış Bayram PENCERE En Büyük Düşman: Mustafa Kemal!.. Medyanın çok satışlı gazete köşelerinde kör kör parmağım gözüne bir sıkıntı var; bizim enteller (ya da yeni mandacılar) Atatürk konusunda ıkıntı içindeler; İslamcılarla içtikleri su ayrı gitmiyor; açıktan Mustafa Kemal’e karşı çıkamıyorlar; Kürtçülerle birlikte ne yapacaklarını bilemiyorlar; doluya koyuyorlar, almıyor; boşa koyuyorlar, dolmuyor; hakları da yok değil; halk Atatürk’e öyle bir sarılmış ki ne yapsan boşuna!.. Ancak özel söyleşilerde fiskos sürüyor: “- Olur mu canım, koskoca ülke bir tek adama bu denli bağlanır mı?..” “- İlkellik!.. Ne ingilize anlatabilirsin bu sevgiyi, ne Fransıza, ne de bir başka uygar topluma bu bağlılığı açıklayabilirsin...” “- Bir tür puta tapmak!..” Sokaktaki yurttaş, Atatürk’e gönül vermiş; toplumun bilinci ödün vermiyor, ille de Atatürk... Mustafa Kemal daha başlangıçta çok kişinin canını sıkıyordu, Falih Rıfkı Atay ‘Çankaya’sında anlatır; 1920’lerde İstanbul’da yaşayıp işini tıkırına bağlayanlar arasındaki eğilim neydi?.. “Ah Yunanlılar, şu Kuvayi Milliye’nin hakkından gelseler de hem Mustafa Kemal’den hem İttihatçılardan kurtulsak” diye bekleşenlerin haddi hesabı yoktu. Babıâli’de “Verçinlur” gazetesinin sahibi Zaven alay edermiş: “Anadolu’da Mustafa Kemal İstanbul’da Ali Kemal.. Asayiş berkemal.” Mustafa Kemal’in Anadolu direnişini “çılgınlık” diye niteleyip Kemalistleri ülkeyi maceraya sürükleyen “deliler” olarak görenler o yıllarda güçlüydüler; yazdıkları ve söyledikleri mantığa ve sağduyuya da uygun görünüyordu; Mustafa Kemal’i baş belası sayanlar saymakla bitmezdi; ama madalyonun bir de arka yüzü vardı. Falih Rıfkı tarihin o yüzünü usta kalemiyle çiziyor: “Kılıksız kıyafetsiz, yoksul ve biçare halk, batan bir devletin yerine geçecek yeni bir Türk devletinin temellerini attıklarını bilmeksizin, dişi ve tırnağı ile uğraşıyordu. Bu, komutanların ve subayların erlerle omuz omuza, kara namlu deliği ve süngü pırıltısı önünde insan cesaretini tarife ihtiyaç bırakmadıkları bir ölüm kalım boğuşması idi. Atından inerken bir kemiği kırılan Mustafa Kemal, güçlükle doğrularak: - Ya sen ya ben.. demişti. Ya Kral Konstantin, ya o...” Aradan üç çeyrek yüzyıl geçti; yeni mandacılar, Kürtçüler ve şeriatçıların karşısındaki en büyük düşman kim?.. Mustafa Kemal!.. Kemalistler “entel-şeriatçı-Kürtçü ittifakı”na göre baş belasıdır. Ne var ki halkın büyük çoğunluğu da inadına Atatürk sevgisine bağlanmış!.. Yurttaş, varoluşunun kaynağını Mustafa Kemal’de buluyor; “Aydınlanma” “insan” olmak demektir; şeriatın karanlığına karşı el ele verenlerin oluşturduğu insan zinciri Anadolu halkının güvencesidir. Doğrudur, “Türkiye’nin tarih serüveninden geçmemiş, varoluş ya da yokoluş sınavını tüm gözenekleriyle yaşamamış bir Fransıza, İngilize, Amerikalıya Türkiye’nin gerçeğini anlatmak çok güçtür. 1919’da Avrupa bizim için şu kararı açık seçik vermişti: “Türkler cezalandırılacak, Avrupa’dan kovulacak, insanlık bu beladan kurtulacaktır.” Avrupalı bizi nasıl anlayabilir... Ancak bir tek koşulla: Gerçek bir aydınsa, Batı’nın dışındaki dünyaya insan gibi bakmasını öğrenebilmişse... (7 Kasım 1997 tarihli yazısı) A vrupa İnsan Haklarõ Söz- leşmesi’nin (Sözleşme) 6. maddesi Adil Yargõlanma Hakkõ’nõ düzenlemektedir. Anõlan maddenin 3. fõkrasõnõn (d) bendine göre “iddia tanıklarını sor- guya çekmek veya çektirmek, sa- vunma tanıklarının da iddia ta- nıklarıyla aynı koşullar altında ça- ğırılmasının ve dinlenmesinin sağ- lanmasını istemek” adil yargõlanma hakkõ kapsamõndadõr; ve asgari hak- lardandõr. Gerçekten de 3. fõkra “Her sanık en azından aşağıdaki hakla- ra sahiptir” cümlesiyle başlamakta- dõr. Bu nedenle normatif düzenleme- deki hak mutlaka tanõnmalõ ve devlet bu negatif yükümlülüğünün yanõ sõ- ra pozitif olarak gerçekleştirilmesinin önündeki engelleri kaldõrmalõdõr. Av- rupa İnsan Haklarõ Mahkemesi’nce (AİHM) gizli tanõklõkla ilgili Lü- di/İsviçre kararõnda belirtildiği üzere Sözleşme’nin 6 (3) d bendindeki “ta- nık” kavramõ, ulusal hukuklardan bağõmsõz olarak ele alõnarak “özerk” bir biçimde yorumlanmaktadõr. AİHM’ye göre tanõk, ulusal yargõ- lama sõrasõnda ifade vermesi gerekti- ği halde dinlenmemiş kişileri de kap- sar. Normal koşullarda kanõtlarõn, çelişmeli iddialarõn sanõğõn huzurun- da, açõk duruşmada sunulmasõ ge- rekmektedir. Kural bu olmakla bir- likte, istisnai olarak kuraldan ayrõlma halinde, istisnalarõn da savunma hak- kõnõ ihlal etmemesi zorunludur. Sa- vunma makamõna tanõğõn anlatõmõna karşõ, ya ifade alõndõğõ sõrada ya da yargõlama aşamasõnda itiraz imkânõ ta- nõnmalõdõr. Mahkûmiyet kararõnõn, gizli tanõğõn ifadesine dayandõrõlma- sõ ve tanõğõn kimliğinin de savunma hakkõna zarar vermeden korunabile- ceği halde, bundan sapma gösterilmesi ve dolayõsõyla tanõğa soru sorma ola- nağõnõn sanõğa tanõnmamasõ adil yar- gõlanma hakkõnõn ihlalidir. Görüldü- ğü üzere Lüdi kararõnda AİHM, olay- daki gizli görevli polisin dinlenmesi gerektiğini belirtmekle kalmayõp “kimliğinin gizliliği, başvurucu- nun savunması hakkına zarar ver- meden korunabileceği halde olay- da böyle yapılmadığından, tanıkları sorgulama bakımından adil yargı- lanma hakkının ihlal edildiğini” vurgulamõştõr. AİHM, 20.11.1989 tarihli Kos- tovski/Hollanda ve 27.9.1990 tarih- li Windisch/Avusturya kararlarõnda gizli tanõklõkla ilgili önemli ölçütler getirmiştir. Kostovski davasõnda, Sözleşme’nin adil yargõlanma ile ilgili kuralõnõ ha- tõrlatan AİHM, ifade verenlerden sa- dece birinin, yani ifadesi duruşmada okunan kişinin, Hollanda hukuku ba- kõmõndan “tanık” olarak görüldüğü- nü, ancak kavramõn özerk bir şekilde yorumlanmasõ gerektiğinden hare- ketle, ifadeler ister duruşmada okun- sun, isterse okunmasõn, aslõnda din- lenen iki gizli tanõğõn ifadeleri yerel mahkemenin önüne geldiği ve de- ğerlendirmeye esas alõndõğõ için sa- nõğa, aleyhindeki ifadelere karşõ itiraz hakkõ tanõnmasõ gerektiğini açõkla- maktadõr. Gizli tanığın güvenirliği Gizli tanõklarõn ifadelerinin başvu- rucu ve müdafiinin yokluğunda alõn- masõ sonucu savunma tarafõ, kimlik- lerinden habersiz olduğu için, önyar- gõlõ ve düşmanca davranan veya gü- venilmez özelliklere sahip olduklarõ- nõ gösterebilme imkânõndan yoksun kalmõştõr. Sanõğõ suçlandõran beyan- lar, kasten uydurulmuş veya sadece hatalõ ifadeler olabilir. Bu olasõlõkta sa- vunma tarafõnõn, ifade verenin güve- nilirliğini test edebilmesine veya söy- lediklerinin inandõrõcõlõğõ üzerine kuş- ku çekebilmesine imkân verecek bil- giye sahip olamayacağõ için durumu aydõnlatabilmesi de güç olacaktõr. Mahkeme, soruşturma yargõcõ tara- fõndan dinlenilmiş fakat kimliği giz- li tutulmuş olduğu ve dolayõsõyla yargõcõn da kimliğini bilmediği için gizli tanõğõn güvenilirliğinin test edi- lebilmesinin güç hale geldiğine işaret etmektedir. Windisch kararõnda da AİHM, giz- li tanõk ifadelerine karşõ savunma ta- rafõnõn, tanõklarõn kimliklerini bil- mediği için aşõlamaz bir güçlükle karşõlaştõğõnõ belirterek ifadelerin inandõrõcõlõğõnõn kuşkulu olduğuna imkân verecek bilgiden yoksun kal- dõğõnõ açõklamõştõr. Ayrõca mahke- mede kimlikleri bilinmeyen gizli ta- nõklarõn sorular karşõsõnda hal ve ta- võrlarõnõn gözlemlenmesi ve böylece güvenilirlikleri hakkõnda izlenim oluş- masõ önlenmiştir. İfade alan polis memurlarõnõn duruşmada verdikleri ifadelerin de mahkemenin duruşma- da, kimlikleri öğrenerek edineceği doğrudan gözlemin yerini tutabileceği AİHM Kararlarõnda Gizli Tanõklõk Hamdi Yaver AKTAN Yargõtay 8. Ceza Dairesi Üyesi Gizli tanõk anlatõmõna dayanõlarak mahkûmiyet kararõ verilemeyeceği göz önüne alõndõğõnda AİHM’ye göre ceza yargõlamasõnda gizli tanõk ifadeleri “beyan delili” olmaktan çõkmaktadõr. Mahkûmiyette başka delillerin yanõnda kullanõlabilecek yan delil olabileceği nazara alõndõğõnda ise bu delilin “belirti delil” olarak nitelendirilmesi yanlõş olmayacaktõr. söylenemez. Kimliği açõklanmayan gizli tanõk anlatõmlarõna dayanõla- rak mahkûmiyet kararõ verilmesi, savunma hak- kõnõ öylesine kõsõtlamõştõr ki, bu halde sanõğõn adil yargõlanmadõğõ açõktõr. AİHM tarafõndan 20.2.1996 tarihli Door- son/Hollanda kararõnda ise tanõklarõn kimlikleri- nin gizli tutulmasõnõn haklõ nedenlerinin bu- lunduğunun açõklanma- sõ ve savunma tarafõna doğrudan soru sorma im- kânõnõn verilmesi ve mah- kûmiyetin de münhasõ- ran gizli tanõk anlatõmla- rõna dayandõrõlmamasõ gerekçeleriyle adil yargõ- lanma hakkõnõn ihlal edil- mediğine işaretle, yargõ- lama Sözleşme’ye aykõrõ görülmemiştir. Visser/Holllanda’ya karşõ 14.2.2002 tarihli kararõnda AİHM, mah- kûmiyet kararõnda gizli tanõğõn anlatõmõnõn ne öl- çüde etkili olduğunun üzerinde durulmasõ ge- rektiğine işaret etmiş; ay- rõca tanõğa yönelen teh- didin ciddiliği araştõrõl- madõğõ için Sözleşme’nin ihlal edildiğine hükmet- miştir. Birutis vd/Litvanya ka- rarõnda, gizli tanõklarõn kimliklerinin saklõ tutul- masõ nedeniyle savun- manõn karşõlaştõğõ güç- lükler giderilemediği ve bu bağlamda ulusal mah- keme tarafõndan tanõkla- rõn doğrudan dinlenme- mesi, savunma tarafõnõn soru sorma imkânõnõn bu suretle elinden alõnmasõ nedeniyle adil yargõlanma hakkõnõn ihlal edildiği kararlaştõrõlmõştõr. Tanõklarõn kamu gö- revlisi/polis memuru ol- masõ halinde gizli tanõk- lõk daha sõnõrlõ olarak ka- bul edilmektedir. Nitekim Kostovski ka- rarõnda AİHM, “Bu kişi- ler devletin yönetimin- deki yetkililere genel anlamda itaatla yü- kümlüdür ve genellikle savcılıkla bağlantıları vardır.. bu kişilerin giz- li tanık olarak kullanı- mı sadece özel durum- larla kısıtlı olmalıdır. Ayrıca eşyanın tabiatı gereği görevleri dolayı- sıyla kamuya açık mah- kemelerde tanıklık et- meleri gerekebilir” şek- lindeki görüşünü açõkla- mõştõr. Arkası 8 Sayfada
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear