25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 1 ŞUBAT 2010 PAZARTESİ 6 SÖYLEŞİ CMYB C M Y B ÖZLEM YÜZAK Pazartesi Sohbetleri’nin bu haftaki konuğu 2009 yõlõnda Çatalca’da faaliyete başlayan Türkiye’nin ilk ve tek, dünyanõn da sayõlõ kalp stendi ve balon kateter üreticisi Alvimedica’nõn üst düzey yöneticisi Dr. Cem Bozkurt. Alvimedica daha çiçeği burnunda bir üretim merkezi. 2015 yõlõna kadar faaliyet gösterdiği alanda dünyanõn ilk 5 şirketi arasõna girme hedefi ile hayli iddialõ... Ancak beraberinde taşõdõğõ misyon ve üretime başladõğõ bölge olan Çatalca’ya yüklediği “biyoteknoloji üssü” hedefi; aslõnda bir anlamda,“Türkiye’yi farklı bir kulvara nasıl taşıyabiliriz?” diye yõllardõr birbirinden bağõmsõz olarak kafa patlatan insanlarõn fikirlerinin ortak buluşma platformu... Zira TASSA Başkanõ Prof. Dr. Banu Onaral’dan işadamõ İshak Alaton’a kadar birçok insanõn hayalinin gerçekleşmesi için bir ilk adõm... - Alvimedica AŞ’nin ilginç bir kuruluş öyküsü var. Anlatır mısınız? - CEM BOZKURT: Aslõnda fikir Alarko Yönetim Kurulu Başkanõ İshak Alaton ile sohbet ederken doğdu. Alaton bana İsveç ve Danimarka’da yerleşik bir grup Türk işadamõnõn kendi aralarõnda bir fon oluşturduklarõnõ ve Türkiye’de sağlõk yatõrõmõ yapmak istediklerini söyleyip, “Ne dersin, nasıl bir yatırım yapabilirler?” diye sordu. Onlarõn kafalarõndaki düşünce bir hastane zinciri açmakmõş. Ben ise farklõ bir öneri getirdim. Çünkü o sõrada Türkiye ülke müdürü olarak çalõştõğõm Alman firma adõna Yeşilköy Serbest Bölge’de faaliyet gösteren ve stent üreten Nemed adlõ küçücük bir şirket ile ilgileniyor hatta Alman şirket adõna satõn alma teklifi götürmeye hazõrlanõyordum. O dönemde Nemed ortaklarõndan biri sağlõk problemleri yüzünden ciddi zorluklar içindeydi, satmak istiyorlardõ. İshak Bey’e “Bu şirketi alalım. Onların teknolojisini kullanarak hem ürün zincirini geliştiririz hem de dünyaya açarız” dedim. Böyle başladõ... Nemed’i satõn aldõk. Sonra hem şirketin ismini Alvimedica AŞ olarak değiştirdik hem de şirketin tüm iç yapõsõ ve ürün gamõnõ yeniledik. - Şu anda Alvimedica’nın ortakları kim? - Şirketin yüzde 75’i İsveç ve Danimarka’da yerleşik Türklerin 2006 yõlõnda kurduklarõ Alvimedica Aps. Yüzde 7.5’er hisse Leyla Alaton Gönyeli ve Vedat Alaton’un. Yüzde 5’er hisse de İshak Alaton’un ve benim. - Alvimedica Türkiye’de stent ve balon kateter (tıkalı damarı açmaya ve açık kalmasını sağlamaya yönelik tıbbi destek ürünleri) üreten ilk ve tek şirket. Ancak iddiası dünya çapında ilkler arasında yer almak. Bu hedefi gerçekleştirmek için nasıl bir yol izliyorsunuz? - Dünyada bu alanda en büyük 4 şirket var. Dördü de ABD’li şirketler. Sonradan ufak şirketler de çõktõ. Bir Alman (benim daha önce çalõştõğõm şirket), bir İtalyan, bir Singapur varken buna Çin ve Hindistan’dan şirketler de eklendi. Şu anda bu işi yapan 10- 12 kadar şirket bulunuyor. Ama dünyadaki pazarõn yüzde 80’den fazlasõnõ en büyük 4 şirket ellerinde tutuyor. Alvimedica’nın iki hedefi Kalbi ve göğsü açmadan tõkalõ damarlarõ temizlemede sadece stent ve balon kateter kullanõlmõyor. Başka bir sürü yan ürün de var. Alvimedica, kurulduktan sonra kendisine iki belirgin hedef koydu, birincisi stent’in yanõnda invaziv (girişimsel) kardiyoloji alanõnda doktorlar tarafõndan kullanõlan tüm ürün gamõnõ üretmek ve bu ürünleri dünyanõn her yerinde satar hale gelmek. Çok hõzlõ bir şekilde oluşturulan bu plan çerçevesinde çalõşmalar başladõ. Öncelikle Çatalca’da Trakya Serbest Bölgesi’nde dünyanõn en iyi teknolojilerini kullanan bir üretim tesisi kurduk. 2008 yõlõnõn mayõs ayõnda tesisin temeli atõldõ ve 7 ay gibi kõsa bir sürede 5 bin 500 metrekare kapalõ alana sahip tesisi tamamladõk. İçinde Avrupa’nõn en büyük tek parça 10 bin class’lõk Cleanroom’u da (Tozsuz oda) bulunuyor. - Ar-Ge konusunda da değişik bir süreç başlattınız. Ayrıca yurtdışından medikal teknoloji firmalarını satın alıyorsunuz... - Evet biz kendi içimizde güçlü bir Ar-Ge ekibi oluşturduk, hem de yurtdõşõndan pek çok üniversite ile temasa geçtik. Ayrõca üretim teknolojileri iyi olan bazõ firmalarõ da satõn almayõ planladõk. Örneğin kendi geliştirdiği Klavuz (guiding) kateter ve anjiyografi kateterlerini Abbott firmasõ için üreten ABD’li Invivo isminde bir firmayõ satõn alarak firmanõn üretim malzemelerini New York’tan Türkiye’ye taşõdõk. Üniversitelerle yapõlan anlaşmalar sayesinde pek çok Ar-Ge projesi aynõ anda hayata geçirildi. Bu konuda TASSA’nõn (Türk Amerikan Bilim Adamlarõ ve Akademisyenleri Derneği) önemli itici bir katkõsõ oldu. Tam bir üniversite-sanayi işbirliği örneği oluştu. İnvaziv kardiyolojide kullanõlan 12 ürün de artõk Alvimedica tarafõndan üretiliyor. ‘Her gün büyüyoruz’ - Ar-Ge çalışmaları için hangi üniversitelerle işbirliği yapıyorsunuz? - Halen mevcut ürün geliştirme çalõşmalarõmõzda Türkiye’den İstanbul Üniversitesi, Boğaziçi Üniversitesi, Bilkent Üniversitesi ve Yeditepe Üniversitesi ile ortak projeler yürütüyoruz.Yurtdõşõnda ise Frankfurt Üniversitesi, Viyana Üniversitesi, Aachen Üniversitesi ve Washington Cardiologic Pathology Enstitüsü işbirliği ve ortak geliştirme yaptõğõmõz kuruluşlar. Bunlarõn yanõnda Rusya, Hindistan, Singapur’da çeşitli üniversite kliniklerinde çalõşmalarõmõz sürüyor. Ayrõca Cenevre Üniversitesi Tõp Fakültesi Kalp Damar Cerrahisi Bölüm Başkanõ Prof. Dr. Duri Kalangos ile çalõşmamõz var. Kendisi Cerrahpaşa Tõp Fakültesi’nden sõnõf arkadaşõm. Kalangos, Rum kökenli bir Türk vatandaşõ. ABD’de çalõştõ. Şimdi Cenevre’de. Onun geliştirdiği bir hibrit kapak var. Canlõ kapağõn içine metal kapak iskelesi oturtularak yapõlmõş bir kapak. Dünyada başka örneği de yok. 2010 Ocak ayõndan itibaren bu kalp kapağõyla ilgili ABD’de 4 bin vakalõk bir klinik çalõşmasõ yapõlacak. - Alvimedica’da kaç kişi çalışıyor? - Şu anda 172 çalõşanõmõz var ancak her gün büyüyoruz. Ar-Ge kadromuz da şimdilik 9 kişi. ABD’de medikal teknoloji alanõnda çalõşan 1500 Türk bilim insanõ var. Özgün projeler üretiyorlar ve Türkiye’de katkõ yapmayõ hatta çalõşmayõ istiyorlar. Onlardan bazõlarõnõ da bünyemize katõyoruz. - Önümüzdeki dönem için hedefiniz ne? - Hedef 2015 yõlõna kadar invazif kardiyolojide ilk 5 firma içinde olmak. 43 ülkeye ihracat yapõyoruz. 2009’da 9 milyon dolar ciro yaptõk. Üretimimizin yarõsõ ihracat oldu. 2010 hedefimiz 37 milyon dolar. Ayrõca beyin cerrahisine yönelik ürünler de geliştirmeyi hedefliyoruz. Bu konuda çalõşmalarõmõzõ başlattõk. 1962 yõlõnda Ankara’da doğdu. 1981 yõlõnda Kadõköy Maarif Koleji’nden ve 1987 yõlõnda İÜ Cerrahpaşa Tõp Fakültesi’nden mezun oldu. 1991 yõlõnda Marmara Üniversitesi’nde MBA eğitimini tamamlayan Dr. Bozkurt, 2001 yõlõnda İÜ Cerrahpaşa Tõp Fakültesi’nden doktorasõnõ aldõ. 1988-1989 yõllarõ arasõnda Çamlõca Göğüs Hastalõklarõ Hastanesi’nde doktor olarak göreve başlayan Bozkurt, 1989 yõlõnda Sandoz Ürünleri AŞ’de önce medikal satõş temsilcisi olarak çalõştõ; bir yõl sonra ise satõş ardõndan ürün müdürlüğü görevine getirildi. 1995-1997 yõllarõ arasõnda ISP Türkiye’de genel müdür olarak görev yapan Dr. Bozkurt 2004 yõlõna kadar şirketin Ortadoğu, Bağõmsõz Devletler Topluluğu ve Afrika Bölge Müdürü oldu. 2004-2006 yõllarõnda Ege Group Holding’in satõş ve pazarlama direktörlüğünü, 2006 yõlõnda ise B. Braun-Aesculap AŞ ülke müdürlüğünü üstlendi. Dr. Cem Bozkurt 2007’den beri Alvimedica Tõbbi Ürünler AŞ’nin hissedarlarõndan ve şirketin genel müdürü. İ sveç ve Danimarka’da yerleşik Türk iş ve bilim insanlarõnõn katkõsõ ile Çatalca’da kurulan Alvimedica hem kendi Ar-Ge’si hem de yurtdõşõndan şirket satõn alarak hõzla büyürken, Çatalca’nõn biyoteknoloji üssü olmasõ konusunda da somut gelişmeler yaşanõyor... PORTRE Türkiye bugüne kadar katma değerli üretim konusunda kendisini bir üst kulvara taşõyacak birçok fõrsatõ kaçõrdõ. Ancak Alvimedica ile başlayan süreç Çatalca’yõ bir biyoteknoloji üssü yapma konusunda bir eylem planõnõ da beraberinde getirdi. Dünyada yõlda 200 milyar Avro’luk bir büyüklüğe sahip olan tõbbi malzeme ve medikal teknoloji sektöründe gerek yabancõ yatõrõmcõlarõ Türkiye’ye çekmek gerekse yerli girişimcilere yol açmak için bir nevi “Silikon Vadisi” kurulacak. - Bu vadinin Çatalca Serbest Bölgesi içinde kurulması planlanıyor. Şu anda çalışmalar hangi aşamada? - Sağlõk Bakanlõğõ ve Başbakanlõk Yatõrõm Ajansõ’nõn desteği var. Çatalca Belediye Başkanõ bu proje için imar değişiklikleri yapõlmasõnõ sağladõ. Kurulacak üniversiteler ve araştõrma merkezleri için yaklaşõk 400 dönüm arazi ayrõldõ. Gelecek firmalara teşvik kanunu dolayõsõyla yer açmak için Hazine arazileri araştõrõldõ. Biri medikal elektronik ağõrlõklõ, diğeri sağlõk meslek lisesi için iki okul yeri ayrõldõ. Civar yerlerden gelecek öğrencilerin kalmasõ için bir yurt inşasõna yakõnda başlanacak. Bizim sektörde kalite birinci öncelik. Bu yüzden eğitim son derece önemli. Bu alanda fakülte ve yüksekokullarõn kurulmasõ için İTÜ, İstanbul Üniversitesi ve Hacettepe Üniversitesi ile ortak görüşmeler yapõlõyor. Bize TASSA büyük destek veriyor. Türkiye’nin başta ABD olmak üzere yurtdõşõnda büyük bir beyin gücü var. Onlarõn bir kõsmõ kendilerine uygun bir çalõşma ortamõ yaratõldõğõ anda geri dönmeye ya da ortak projelerde çalõşmaya hazõrlar... Hedefimiz dünyanõn ilk 5’i Türkiye’nin ilk ve tek stent üreticisi Alvimedica’nõn üst düzey yöneticisi Dr. Cem Bozkurt: Çatalca’da biyoteknoloji üssüne doğru... BİLİM ve SİYASET ORHAN BURSALI Aleviler ve Çalıştay İktidar “Alevi açılımı” yapacak yıllardır. Bir Alevi yazarı bile özel elçi/temsilci atadı Erdoğan... İyi niyetle atadı mı yoksa onu kullanmaya mı kalkıştı, artık yorumu size ait. Ama, yazar Reha Çamuroğlu, durumu görünce AKP’nin vitrininden çekti kendini... İki yıldır çalıştaylar düzenleniyor, ama kısa sürede anlaşıldı ki iktidarın, Alevileri uyutma ve Sünnilerin din üzerindeki egemenliğini sürdürmekten başka bir niyeti yok... Çamuroğlu da “Son çalıştay tablosunda, Aleviler tuhaf, hatta zavallı bir azınlık durumuna hapsedilmişlerdir” dedi dünkü Cumhuriyet’te. Düne kadar Alevileri, Sünni inanışa aykırı durdukları için dinsiz-imansız bir kitle görüyordu Sünni ulemanın çoğunluğu; bugün ise siyaseten bunu pek dile getiremiyorlar.. Aleviler için çalıştaya mı gerek var? Bu kesimin mağduriyeti olduğunu düşünüyorsa iktidar, en kolayı isteklerini bir bir yerine getirirsin! Ama hayır niyet bu değil! Şahkulu Sultan Vakfı tam sayfa ilanla isteklerini duyuruyor: ? Alevi köylerine cami yapma kardeşim! Oralara atadığın imamları da geri çek! ? Cemevlerini ibadethane olarak tanı! ? Zorunlu din derslerini kaldır veya içeriğini değiştirerek seçmeli ders yap. ? Diyanet’i kaldır veya yeniden yapılandır ve siyasetin dışına çıkar. ? Madımak’ı müze yap; devlet artık dini finanse etmesin; laik, cumhuriyet ve sosyal devlet ilkelerini hayata geçir! Alevi köylerine cami yapma ve imam atama politikasının anlamı nedir? Alevi töre ve inanışlarını yok etmek... Cemevlerinin ibadethane olup olmadığına sadece Aleviler karar verebilir! Zorunlu din dersleriyle 15 milyon Alevinin çocuklarını Sünni yapmaya neden kalkışıyorsun? Bırakın dini, cemaatler finanse etsin! Alevilerin, inançlarıyla ilgili talepleri ilk üç maddededir. Bunun için çalıştay mı gerekir! Çalıştayda Sünni bir dizi ulemanın işi nedir? Prof. Hüseyin Hatemi hukukçudur, aynı zamanda bir din uleması! Kezban Hatemi’nin de kocası! Biliyorsunuz, Kezban Hatemi, öncelikle Rum azınlıkların ve bu arada ünlülerin de boşanma avukatı, Büyükada’da aldığı Köşk’te Başbakan’ı ağırlamıştı! Hüseyin Hatemi “Alevi çalıştayı”nın katılımcılarından. Yaptığı açıklama görevini açıkça gösteriyor (30 Ocak, AA): “Cemevlerine ibadethane statüsü verilmesi, Aleviliğin İslamiyet’ten uzaklaştırarak, farklı bir din haline gelmesine neden olur... Aleviler cemevinin aslında bir tarikat yurdu olduğunu bilmeli. Mesela ‘Hacı Bektaş Veli’nin kabrini ziyaret edenin haccı ifa etmiş sayılabileceği’ yönündeki yaklaşımlardan kaçınmalı, İslam birliğini muhafaza etmeli.”Çalıştaya katılan Sünni ulemadan Ali Bulaç da aynı görüşte: “Cemevlerine ibadethane statüsü verilirse bunun İslamda bölünmeye yol açabileceği endişesini ben de taşıyorum.” Anlaşılan Sünni ulema, Alevilerin en büyük isteklerinden olan cemevlerinin ibadethane olarak tanınmasını elbirliği ile engellemek üzere orada hazır bulunuyor! İleri sürdükleri “bölünme” gerekçesi ise, hayatta karşılığı olmadığı için tam bir zırvalıktır! Aleviler zaten camiye gitmezler. İnanışları farklıdır. İbadetleri farklıdır. İmamla ilişkileri yoktur… Yüzyıllardır böyle! Bütün bu nedenlerden ötürü de yüzyıllardır zulüm görüyorlar! Bir dini topluluğun, kendilerini nasıl tarif edecekleri konusu, Sünnileri, Katolikleri, Ortodoksları, dinsizleri, Budistleri ilgilendiren bir konu değildir. Sadece ve sadece o topluluğu ilgilendirir! Eğer kendilerini tarif etme haklarını tanımıyorsanız, cemevi ibadet yeri mi değil mi, haclarını nasıl yapacaklar… bütün bunları kendilerine bırakmıyorsanız, zaten egemen din anlayışını başka inanışlara dayatıyorsunuz demektir, bu faşist bir baskı değil mi? Alevilerin inançlarını tartışmak, gelenek, görenek ve inançların doğru olup olmadığına karar vermek, Sünni ulemanın işi ve görevi mi? İktidara ve Diyanet’ine göre, evet! Böylece “Alevi çalıştayı”nın ana amacı da ortaya çıkıyor: Alevileri, inançlarının “doğru ve bilimsel olmadığına” inandırmak! Üstüne üstlük Aleviler şimdi de uyduruktan bir “bölücülük” suçlamasıyla karşı karşıya! Sanırım, tamamen öyle! Bu iktidar, sinirlerini bozan ve kendilerine uymayan yaşama kültürlerini ortadan kaldırmak için, Romanları da TOKİ apartmanlarına sokup yok etmeye çalışmıyor mu? Genişleyen bir demokrasi içinde ilerliyoruz!?! obursali@cumhuriyet.com.tr Toplum yıllardır ve son zamanlarda giderek artan bir oranda, “geçmiş” ile uğraştırılıyor. Kamuoyu bir türlü geleceğe bakamıyor; kendini, deyim yerindeyse geçmişine çiviliyor. Geçmişi irdeleme, eğer geleceği daha iyi kurmak; geçmişin yanlışlarından ders çıkarmak; giderek geçmişle “hesaplaşmak” söz konusu ise ve arada bir yapılırsa anlamlı olabilir. Ancak bugünlerde yapılan, bunların hiçbiri değil. Geçmişin kişileri ve olayları, ele alanın amacına göre ve sadece “kavga aleti” olarak kullanılıyor. Geçmiş gündemdedir; ancak, “faili meçhul” cinayetlerin, Çorum ve K. Maraş katliamlarının gerçek “suçlularına”, on yıllardır dokunulmuyor. Buna karşılık, ilgisiz, güncele ışık tutmayacak, çoğu tarihsel olarak tartışmalı ve bu nedenle bilimsel değeri bulunmayan görüşler ve savlar, ısıtılıp ısıtılıp, kamuoyuna servis yapılıyor. Örneğin, Kurtuluş Savaşı’nda çok büyük yararlılıkları görülmüş olan paşaların aralarında olan bitenin ya da bunlar arasındaki özel ve kişisel ilişkilerin, tarih araştırmacılarının dışında birilerince, üstelik ikide bir ve de yarım yamalak gündeme getirilmesinin gerekçesi ne olabilir? O günlerde “özel düzlemde” olan bitenin, yeni kin tohumları ekmenin dışında, kamuoyunun bugününe nasıl bir ışık tutması beklenebilir? Yine örneğin, Başbakan, ikide bir, “Bu ülke tek parti diktatörlüğü yaşadı” diyor. Başbakan tek parti dönemini o günün koşulları içinde değerlendirmiyor; ek olarak çok partili döneme geçiş sürecini tek sözcükle bilmiyor. Bunun da ötesinde, o dönemin, özellikle de 1930’lu yılların, hiç de o yıllarda kimi Avrupa ülkelerinde var olan diktatörlüklere benzemediği, tarafsız gözlemcilerin genel kanısıdır, bu olgu üstelik yabancılar tarafından vurgulanmış olsa da (örneğin E. Hirsch’in anıları), Başbakan bu konuda kamuoyunu yanıltmayı kendi siyasal çıkarına uygun buluyor. Oysa asıl diktatörlük(ler) onun başbakanlığı döneminde, yani şimdi yaşanıyor; adını doğru koyalım: Türkiye siyasetinde bugün yaşanan, “çok parti diktatörlüğü”nden başka bir şey değildir. Evet, bugün ülkemizde çok parti diktatörlüğü vardır. Nasıl ki bir müzik parçasının çok sayıda sazla seslendirilmesi “çoksesli müzik” anlamına gelmezse, parti sayısının çokluğu da siyasal sistemi demokratik yapmaya yetmiyor. Burada da sıkça vurgulandığı gibi, partilerin iç işleyişi demokratik olmaktan çok, ama çok uzaktır; hemen her biri kendi genel başkanının diktası altında yaşıyor. Başbakan’ın partisi tarafından bugünlerde yeniden gündeme getirilen anayasa değişikliği önerilerinde de parti yapılarının demokratikleşmesi için hiçbir adım atılmıyor; bu konuda muhalefet de yapısının ve niteliğinin bir sonucu olarak, susuyor! Ülke bir türlü anayasal, yasal ve kurumsal yapılarıyla gerçek demokratikleşme sürecine giremiyor. AKP muhafazakâr ve “Cumhuriyet’in değerleriyle” uyuşamadığını saklamayan bir partidir. Bu nedenle geçmişle uğraşmayı kendisi için “iş edinmesi” anlaşılır bir tavır sayılabilir. Ancak hiç olmazsa diğer partilerin, örneğin işsizlik, demokratikleşme, terör, Kürt sorunu gibi önemli konularda “geleceğe yönelik” görüş, öneri ve projeler geliştirmeleri; bunları kamuoyunda tartışmaya açmaları, özellikle de gelecek iki yıl içinde bir genel seçim yapılacağı bilindiğine göre, kamuoyuna ileriye dönük seçenekler sunmaları gerekmez mi? Siyaset, toplumun geleceğiyle ilgili konulara yönelmek, bunları tartışmak ve çözüm üretmek zorundadır. Yalnızca eskiyle uğraşılırsa, ülkenin “yerinde sayması” bile söz konusu olmaz; çünkü dünya dönmüyor, ilerliyor. Hızla değişen ve gelişen dünyada yerinde saymak geri kalmak anlamına gelir. Türkiye siyaseti sürekli olarak geriye bakıyor. Geriye bakarak ilerleme olduğunu tarih yazmıyor. yakupkepenek06@hotmail.com ANKARA PAZARI YAKUP KEPENEK Geçmişe Değil, Geleceğe! BAKANLIKTA ‘SİCİL’ KRİZİ Dışişleri’nde üç görevliye dava ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) - Ankara Cumhuriyet Başsavcõlõğõ, Dõşişleri Bakanlõ- ğõ’nõn 3 görevlisi hakkõnda, Melbourne Baş- konsolos Muavini Vahit Özdemir ile ilgili, “Memuriyetini, itibar ve kişiliğini olumsuz etkileyecek yetkisiz ve mükerrer sicil düzen- ledikleri” iddiasõyla dava açtõ. Cumhuriyet Savcõsõ Mehmet Bozkurt’un hazõrladõğõ iddianamede, yüklenen suç tarihin- de Dõşişleri Bakanlõğõ Personel Daire Başkanõ Hasan Servet Öktem ile maiyetinde görevli Hasan Aşan ve Cem Kahyaoğlu’nun, “Öz- demir hakkında, yetkisiz olarak ve müker- rer şekilde sicil düzenledikleri, bu sicillerle Özdemir’in memuriyet hayatı ile itibar ve kişilik haklarını olumsuz etkileyecek içerik ve ağırlıkta kanaat belirttikleri” öne sürül- dü. İddianamede ayrõca, sanõklar hakkõnda, “görevi kötüye kullandıkları” gerekçesiyle 1 yõldan 3 yõla kadar hapis cezalarõ talep edildi.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear