25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
26 ARALIK 2010 PAZAR CUMHUR YET SAYFA soğuk savaşta, tarafları ekonomik jargonla ayırmak kolay, çünkü uyguladıkları sistemler birbirine rakip ve karşıttı. Ama sosyal rejim tanımında demokrasiyi paylaşamaz, “demokratlığı” kimseciklere bırakmaz, komünistler de kapitalistler de demokrat olduklarını savunurlardı. Hatta demokrasinin özüne en uzak komünist blok, sözünü en çok kullanandı. Tüm “sosyalist cumhuriyet”lerin mutlaka bir “halk” ve “demokratik” uzantısı vardı. Tuhaf ama gerçek, bütünlüklerini koruyan komünist ülkelere “halk cumhuriyeti” tanımı yakıştırılırken, iki blok arasında bölünen ülkelerde ise komünistlerin ele geçirdiği parçaya bir de “demokratik” eklenirdi. Başka bir deyişle bütüncül komünistler istisnasız “halkçı”, çoğu parçalanmış uyduları da istisnasız “demokratik” damgası taşırlardı. Demokratik Alman Cumhuriyeti DDR (Doğu Almanya) başta; Kuzey Kore, Kuzey Vietnam, Kızıl Kmerler’in Kamboçya’sı, Tamil Kaplanları’nın Srilanka’sı, Güney Yemen, Kongo, Sudan, Laos, Cezayir gibi komünist uyduların tamamı, “Demokratik Halk Cumhuriyeti”ydiler. Bu ülkelerden Laos ve Cezayir hariç hepsi, Savaşı sonrası İkinci Dünyave “kapitalist” “komünist” bloklar arasında başlayan RÖVEŞATA MİNE G. KIRIKKANAT Tabela Demokrat, Plaka Komünist Fotoğraf: DAN EL COLAGROSS komünist/kapitalist blok arasında parçalanmıştı. Soğuk Savaş’tan sonra sadece Almanya, Vietnam ve Yemen birleşebildi. Ancak sözde değil özde demokrasi, bir tek Almanya’ya nasip oldu. Geriye kalanlar, günümüzde ister kapitalist ekonomiye geçsinler, ister Vietnam ve Kuzey Kore örneği komünist kalsınlar, yine totaliter ya da AKP’nin pek sevdiği insan kasabı Ömer El Beşir’in Sudan’ı gibi şeriatçı, ya da Cezayir’in mumyalanmış Buteflika’sı gibi şeriatsız diktatörler tarafından yönetiliyorlar. İstisnasız hepsinde halklar birbirini yiyor, insan haklarının esamesi okunmuyor, yolsuzluk, hırsızlık, yoksulluk gırtlağa kadar, etnik ayrımcılık soykırım boyutlarında, iç savaş var. Ortada ne halk kalmış, ne cumhuriyet, zaten demokrasinin serabı bile olmamış, bakıyorsunuz her biri hâlâ, “demokratik halk cumhuriyeti” tabelası taşıyor. Özgür ve gelişmiş ülkelerin adlarına bakılacak olursa, galiba demokrasi, halk ve cumhuriyet, aslında komünist sloganlar, nerede yoksa oraya asılıyor. Komünistlere “kızıllar” denir, biliyorsunuz. Ülke bayrakları da kırmızı zemin üzerine sarı orakçekiç ya da yıldızlı olup, Sovyet ve Çin başta, tüm komünist devlet adamları, plakaları kırmızı zemin üzerine sarı yıldızlı arabalar kullanırlardı. Komünizmden vazgeçen her yerde, plakalar değişti, hiç olmazsa arabalara demokrasi geldi, devlet adamları kapitalist ülkelerde olduğu gibi normal plakalı araçlarla yolculuk yapıyor. Türkiye hariç... Ben oldum olası, Türkiye’nin gizli komünistliğinden kuşku duyarım. Aslında bizim bayrağımız da pekâlâ kızıl. Üstünde yıldız bile var da, sarı değil beyaz oluşundan yırtıyoruz. Cumhurbaşkanlığı forsunu da kızıl zemin üzerine dizili sarı yıldız çemberiyle yarı yarıya Çin flaması olmaktan, ortadaki güneş kurtarıyor. Ama devlet erkânını taşıyan makam araç plakalarının ne kaçarı var, ne kurtaranı, hepsi birebir kızıl komünist Sovyet erkân plakaları! AB ülkelerinde makam arabaları normal plaka taşır ve bu normallik, her şeyden önce bir güvenlik önlemidir, sayın seyirciler. Ama komünist olmayan hiçbir ülkede, normal olmayan makam arabalarına bile asla kırmızı plaka takılmaz, Türkiye hariç... Zaten demokrasi yoktu, demek gizliden gizliye komünizm varmış, ülkemizde. Meğer demokratik halk cumhuriyetleri gibi, olmayanın tabelasını konuşurmuşuz... Henüz “Doğu Türkiye”, “Batı Türkiye” diye bölünmedik, ama o da yolda. Ekonomi, sadece zenginlerin anladığı bir bilimdir. HENRI MURGER 19 PANO DENİZ KAVUKÇUOĞLU kirikkanat@mgkmedya.com www.minekirikkanat.com evgili Noel Baba... Birisine “Baba” diye hitap etmeyeli yaklaşık dört sene olacak. Özlemişim. Senden çocukken bir şey isteyemedim. Bilmiyordum, tanımıyordum seni. Duyduğumda da, senden bir şeyler dileyecek yaşları geçmiştim. Zaten prensibim diildir, birisinden bişi istemek. Ama kırka merdiven dayadığım bu yaşımda, sana isteklerimi yazmak geldi içimden. Bizim coğrafyayı biliyorsundur herhalde. Her gün bir harala gürele var, bizim memleketimizde. Senelerce aynı havayı soluduğumuz insanlarla, artık birbirimizi yiyoruz. Önceden bilmezdik Kürt’ü, Sünniyi, Aleviyi, Ermeniyi, Museviyi. Senin için bile bu topraklara aitmişsin gibi yaygara koparırlar her sene. Çünkü her sene, her şey aynıdır, bu memlekette. Aman sakın... Sen “Babasın”, seni cuma namazına yollarlar, oruç tuttururlar, olmadı seks kasetin çıkar, olmadı hapse bile atarlar. Sen buralara yerleşme. Ama bizi de unutma... Dileklerime gelince: ‘Biz’ çok kalabalık diiliz. Sevdiğim dostum, özgürlüğüne kavuşsun artık. Sen bilirsin benim en çok kimi sevdiğimi? O şimdi iş değiştirdi. Ona rahat ve özgür yaşayabileceği maddi manevi kolaylık... ‘Biz’i bilirsin dedim ya, onların hepsine sağlık, mutluluk, para, aşk, keyif istiyorum... Onlardan hiç ayrılmak istemiyorum... Çünkü ‘biz’, birimiz hepimiz, hepimiz birimiz diyecek kadar yakınız. Biliyorum, çok zor şeyler istedim senden. Yapamasan da üzülme. Biz böyle de yaşıyoruz. Seni tanımadan bile seviyorum. Bekliyorum... Elif S Bir Üniversite, Bir Rektör ve Bir Avukat Konumuz, 11.07.1992 tarihinde 3837 sayılı yasayla Manisa’da kurulan Celal Bayar Üniversitesi’dir. Bünyesinde 5 fakülte, 4 yüksekokul, 15 meslek yüksekokulu, 3 enstitü, biri hastane olmak üzere 10 merkez ile rektörlüğe bağlı 5 bölüm bulunan CBÜ’de 13 bin 406’sı fakültelerde, toplam 28 bin 498 öğrenci öğrenim görmektedir. Bu üniversitenin rektörü Prof. Dr. Mehmet Pakdemirli’dir. 1963 doğumlu olan Mehmet Pakdemirli, eski Anavatan Partisi politikacılarından Ekrem Pakdemirli’nin beş çocuğundan biridir. Mühendis kökenlidir. 1993 yılından beri CBÜ’de görev yapmaktadır. YÖK’ün önerisiyle Cumhurbaşkanı tarafından 13.11.2010 tarihinde rektörlüğe atanmıştır. Çiçeği henüz burnundadır. Rektörlük gibi önemli bir makama atanmıştır ama Cumhurbaşkanı’nın onu layık gördüğü bu makama CBÜ senatosundaki bilim insanları layık görmemişlerdir. Seçimlerde en yüksek oyu o değil, Sayın Prof. Dr. Sema Öncü almıştır. Buna rağmen AKP’nin rüzgârında pupa yelken seyreden YÖK tarafından ilk sıraya Sema Öncü’nün adı değil, onun adı yazılmıştır. YÖK’te de, devlette de ölçüt “dindiyanet” olunca tercih, “laik bir bilim kadını” doğrultusunda değil, “eşi tesettürlü bilim adamı koca” doğrultusunda tecelli etmiştir. Başbakan Yardımcısı ve Devlet Bakanı Bülent Arınç’ın CBÜ’yü ziyareti nedeniyle yerleşkede baş gösteren olaylar bu tercihin AKP açısından ne değin doğru olduğunu ortaya koymuştur. Rektör, söz konusu politikacı ziyaretini protesto için bir araya gelen öğrenci topluluğunun arasına dalmıştır. Önce Türkiye Gençlik Birliği İl Başkanı Erdem Özdemir’e kulak verelim: “Hocam, Atatürk’ün Nutku’nun son kuplesini okuyun. ‘Cumhuriyeti ilelebet muhafaza ve müdafaa edecek güç gençliktir’ diyor. Türk gençliği devrimlerin ve cumhuriyetin bekçisidir. Size yetkiyi aldığımız yeri açıklıyoruz. Siz diyorsunuz ki, ‘Ben size bu görevi vermedim?’ Ama diyorum ki, bu görevi sizden değil, Atatürk’ten aldık.” Rektör Pakdemirli: “Sizler Atatürk’ten görev alamazsınız. Cumhuriyeti savunacaksam ben savunurum. Ben burada rektörüm. Size kalmaz bunu savunmak. Ben, size cumhuriyeti savunmak için görev vermedim. Net bir şey söylüyorum size. Siyasi slogan atarsanız kimliklerinizi toplarım. Üniversiteden atarım hepinizi. Hemen dağılıyorsunuz.” Öğrenciler dağılmışlardır. İzmir’de bir avukat var, adı Noyan Özkan. Bir ara baro bakanlığı da yaptı. Yıllardır tek başına bir sivil toplum kuruluşu gibi çalışıyor. Bu olaya da el atmış, Pakdemirli’ye, “şiddet içermeyen, doğrudan barışçı demokratik protesto hakkını kullanmak isteyen üniversite öğrencilerini ‘okuldan atmak ve polise teslim etmek’ tehdidini içeren sözlerin evrensel temel hak ve özgürlük ilkelerine ve özellikle üniversitelerin özerkliğine aykırı olduğunu” belirten bir yazı göndermiş. Altına da “belki okur” diye “düşünce özgürlüğü ile ilgili gerek evrensel hukuk ve gerekse ulusal hukuklarda ayrıntılı düzenlemeleri” eklemiş. Bu düzenlemeleri yarınki yazımda ele alacağım. Noyan Özkan şimdi Rektör Pakdemirli’den kendisine bir yanıt vermesini, yasalara aykırı olarak anlatım ve açıklama özgürlüklerini gasp ettiği öğrencilerden de özür dilemesini bekliyor. Bence boşuna bekliyor, çünkü hak gaspı bunların doğasında var; ortak özellikleri adil olmamak, yasaları, yönetmelikleri kendi çıkarları doğrultusunda uygulatmak, işletmek. Yoksa neden akademisyen meslektaşları tarafından seçilmemişken, YÖK ve devlet tarafından rektörlük makamına atansın? Böyle davransın, öğrencileri tehdit etsin, korkutsun, sindirsin diye o koltuğa oturtulmamış mı? Dolayısıyla kendisinden beklendiği gibi davranıyor, üstelik de bu davranışını haklı görüyor, hatta bir adım daha ileri gidip, “Böyle davranmakla öğrencileri cezadan, okuldan atılmaktan kurtardım!” diyor. Tanrı hepimize sabır versin! ÇED KÖŞESİ OKTAY EKİNCİ HAYVANLAR İSMAİL GÜLGEÇ ‘Bilmeyen’ Bilirkişiler Mimarlar Odası’nın son etkinliklerinden biri de 1112 Aralık’ta Ankara’da gerçekleştirilen “Etik ve Bilirkişilik” sempozyumuydu. Çankaya’daki Çağdaş Sanatlar Merkezi’nde yapılan sempozyumda siyasi parti temsilcileri, belediye başkanları, akademisyenler, meslek odaları yöneticileri, kamu kuruluşları ve hukuk kurumlarından temsilciler ile yüksek yargı üyeleri, bilirkişiliğe bakışlarını açıkladılar. İlki geçen sene yapılan sempozyumda bu yıl “etik” konusunun irdelenmesini hemen tüm katılımcılar “olumlu ve gerekli” gördüler; çünkü son yıllardaki “bilirkişilik sorunları”nın başında, doğrudan “etik dışı” tutumlarından kaynaklanan hukuka aykırı yargı kararları geliyor... Mahkemelerin özel uzmanlık alanlarında bilirkişi görüşlerine başvurmaları ne kadar doğalsa, söz konusu görüşlerin “yanlış”, “yanlı”, “eksik” ve hatta “yanıltıcı” olmasına dayalı yargı kararları da o kadar tartışmalı oluyor... Bu nedenle hukuk sisteminde gerçekten “bilen” ve “bildiğinden ödün vermeyen” bilirkişileri gözetecek düzenlemelere duBu sorun için önerilen yöntemlerden biri; bilirkişilerin dava konusu uzmanlık alanında meslek odasının güvence verdiği kişilerden seçilmesi; odaların da bu konuda gereken hassasiyeti göstermesidir. 2 BİLEN AMA SÖYLEMEYEN BİLİRKİŞİLER: Etik açıdan en sorunlu durumu oluşturan bu örneklerde de çözümün yine ilgili meslek kuruluşuyla işbirliği yapılması olduğunu belirten kimi katılımcılar şunu da eklediler: “Meslek odaları bilirkişi adayı üyelerini belli bir eğitimden geçirerek yetkilendirmeli; aynı üyelerin bilirkişi raporlarını da oda denetiminden sonra mahkemeye sunmaları koşulunu getirmelidir.” 3BİLİRKİŞİLİĞİ ‘MESLEK’ EDİNENLER: Kimi uzmanlar arasında bilirkişiliği adeta “meslek” edinenler ve mesleki çalışmalarda bulunmadan sadece bu “iş”i yapmayı yeğleyenler çoğalmaktadır. Bilirkişilik ücretlerindeki artışlarla “çekici” hale gelen, ancak bilirkişiliğin özü ve anlamıyla tümüyle çelişen bu duruma karşı önlem alma görevi de özellikle “yargı”ya düşmektedir. Mahkemelerin sürekli aynı ve hatta “tanıdık”ları kişileri bilirkişi atamalarının yanı sıra, davalı ya da davacıların da kendilerini haklı çıkartmaya yönelik bilirBilirkişi raporuyla!.. kişi önerilerini bu yulan gereksinim giderek önem ve “piyasa”dan tercih etmelerinin öncelik kazanıyor. önlenmesi için, yine aynı piyasaO kadar ki sempozyumda su nın dışından “kişi”lere ağırlık nulan örneklerde, özellikle “da verilmesi önem kazanmaktadır. valı”yı kollayan bilirkişi raporla4UZMANLIK DIŞI BİLİRrının “bilgi”yle değil “tercih”le KİŞİLER: Bu konuda yaşanan şekillendiği, mahkemenin davacıyı yanlışların sorumluluğu da mahhaksız görmesine “katkı”da bu kemelerimize aittir. Özellikle teklunma niyetinin ürünü olduğu nik konularda, konunun gerçek uzaçıkça görülüyor. manları gözetilmeden belirlenen Buna karşın sadece bilimi gö bilirkişiler az değildir. Bu noktazeten raporlara dayalı kararların, da hâkimlerin, konunun asıl uzaynı zamanda kamu yararının gü manlarını görevlendirmede daha vencesi hükümler olması da bi hassas davranmaları önem kalirkişilikte etik duruşun hukuk zanmaktadır... devleti açısından yaşamsal öneBakalım sempozyumdaki demini de kanıtlıyor... ğerlendirmeleri, başta Adalet BaBu değerlendirmeler ışığında, kanlığı ve yargı kurumları olmak günümüzde hızla yaygınlaşan üzere ilgili tüm kesimler önem“etik dışı bilirkişilik”lerin te seyecekler mi? melinde yatan nedenler özetle Görevlerini “etik hassasiyet” şöyle derlenebilir: içinde ve “bilirkişiliğe güven”in 1 ‘BİLMEYEN’ BİLİRKİ gereğine saygı içinde yapan uzŞİLER: Kimi bilirkişiler, davada manlarımızı selamlıyor, bu yazıgerçekten “tarafsız” olsalar bile, da tanımlanan “sorunlar”ın souzmanlıklarıyla ilgili soruların rumlularını ise vicdanlarıyla baş yanıtlarını “bilmedikleri” için, başa bırakarak meslek ahlaklarıbilgisizliğe dayalı raporlarıyla hâ nı gözetmelerini diliyoruz. kimlerin de yanılmalarına neden ekinci@cumhuriyet.com.tr olabilmekteler. KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK ‘ G ’ N O K T A S I behicak@yahoo.com.tr dkavukcuoglu@superonline.com www.denizkavukcuogluyazilari.blogspot.com BULMACA ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci@gmail.com SEDAT YAŞAYAN HARBİ SEMİH POROY UYDUDAN NAKLEN HAKAN ÇELİK fhakancelik@mynet.com SOLDAN SA 1 2 3 4 5 6 7 8 9 ĞA: 1/ Konuşur 1 gibi söylenen şarkı ve söyle 2 me üslubu. 2/ 3 Ağır kokulu bir 4 gaz... Denizfili5 nin dişlerinden yapılan değerli 6 bir tespih. 3/ Bir 7 müzik parçası 8 nın, dinleyicilerin isteği üzeri 9 ne bir kez daha çalın1 2 3 4 5 6 7 8 9 ması... Tunceli, Erzin 1 M İ ŞM İ Ş K A can, Bingöl gibi illerin 2 I R A S A Ç A K dağlık kesimlerinde 3Z İ M İ R N İ K A üretilen bir cins tulum 4M A R A S T A K peyniri. 4/ Hayvanlara 5 I S A F NO vurulan damga... Kon6Z A P T İ Y E Ö ya’nın bir ilçesi. 5/ P İ L A A R Çubuklu çizgileri olan 7 K E Ğ E kumaşlar için kullanı 8 T A K A 9A K O Z L AMA K lan sözcük... Eski Mısır inanışında ana tanrıça. 6/ Divan şiirinin ölçüsü... Kuzu sesi. 7/ Kimi Türk topluluklarında nevruza verilen ad... Kötü, fena. 8/ Akdeniz yöresinde yetişen ve mavi, beyaz ya da menekşerenginde çiçekler açan bir ağaççık... İnsan bedeni çevresindeki manyetik alan. 9/ Kaliteli bir şarap elde edilen yerli üzüm cinsi. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Briçte iki manştan oluşan bölüm... Yarık, yırtık. 2/ Çanakkale’nin, peyniriyle ünlü ilçesi... Avuç içi. 3/ Kimi yiyeceklere lezzet ve renk katmak için eklenen suluca malzeme... Atın omuzları arasındaki yer. 4/ Küçük mağara... Ayakkabı çekeceği. 5/ Pasta hamuru... Öğütülmüş tahıl. 6/ Çözümleme... Balık yakalama aracı. 7/ Güzel renkli kuyruğuyla tanınan bir kuş... “ olayım kalem tutan ellere/Kâtip arzuhalim yaz yâre böyle” (Pir Sultan Abdal). 8/ Yapma, etme... Gümüşhane’nin 17 km kuzeydoğusunda yer alan ünlü manastır. 9/ Tuzak, kapan... Diş köklerini kaplayan sert madde. C MY B C MY B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear