28 Kasım 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 30 EYLÜL 2009 ÇARŞAMBA 16 KÜLTÜR DEFNE GÖLGESİ TURGAY FİŞEKÇİ Yüksel Arslan Santralistanbul’da, dünyaca ünlü sanatçımız Yüksel Arslan’ın, bütün yaşamından örneklerin su- nulduğu büyük bir sergi açıldı. Nedense, ünü dünyayı saran sanatçılarımıza biz- den değilmiş ya da bizden olanlar dünya çapın- da olamazmış gibi garip bir önyargıyla yaklaşma alışkanlığımız var. Edirneli İlhan Koman, yıllar boyu İsveç’te dün- yayı yerinden oynatan ürünler verdi de bizim kılı- mız kıpırdamadı. Fazıl Say gibi güncel örneklere de aynı kuşku- cu bakışla yaklaşım sürmekte. Eyüplü bir fabrika işçisinin oğlu olan Yüksel Ars- lan’ın da benzer bir yazgısı olmuş. Kırk yıldır ül- kesine adım atmamış. Herhalde Marx’ın Kapital’ini resimlemesi yeterli olmuştur kuşkulanılmasına. Yüksel Arslan’ın öyküsü, öteki büyük sanatçı- ların yaşamlarında gördüğümüz özellikler taşıyor: Uğraştığı sanat dalında o güne dek yapılmamış ye- ni bir anlatım dili ortaya çıkarmak. Bunun için o sa- natın ilk biçimleri olan mağara resimlerine dek ge- ri gitmek, sonra Hacivat-Karagöz resimlerinden minyatürlere dek yapılmış bütün ürünlerle içli dışlı olmak. Sonra da okumak. Ressam kişiliğinin özgünlü- ğünü büyük oranda okumaya borçlu Yüksel Ars- lan. Nietzsche’den Marx’a, Pavlov’dan Freud’a, edebiyattan siyasete insanoğlu etkinliklerinin her alanında okumak. Sergiyi hazırlayan Levent Yılmaz, sergi kata- loğunun önsözünde, Arslan’ın “tüm eserlerinin bir okuma sonucu ortaya çıktığını” söylüyor. Ressa- mın da aynı yönde bir açıklaması var: “Ressam- dan çok okur olduğumu hep söylerim.” Öyle ki, yaptığı resimlere Fransızca sanat (art) ve yazı (ecriture) sözcüklerinin bileşiminden olu- şan “arture” adını vermiş. Ferit Edgü, sanatçının farklı dönemlerine de- ğinirken şöyle diyor: “İnsan birkaç kez doğabilir. Elimizde olmayan birinci doğuşumuzdur. Ondan sonrakilerde anası da, babası da, ebesi de kendi- sidir insanın.” Yüksel Arslan’ın sanat yaşamı tek bir çizgide iler- lemiyor. Yeni yeni doğumlarla zenginleşmiş. Ger- çeküstücü anlayıştan Marksizme, oradan insan do- ğasına bitmeyen bir arayış serüveni. “İnsanlığa, bü- tün uygarlıklara, insanın emeğiyle, aletlerinin yar- dımıyla yarattığı her şeye evrensel bir saygı.” Da- ha güzel sanatlar fakültesine değil de sanat tari- hine kaydolurken verilmiş bir kararı var: “Ressam olmadan da resim yapılabilir.” Hocası Mazhar İpşiroğlu’nun izlenimleri de böy- ledir: “Eyüp’teki evine çağırmıştı beni. Küçücük ça- lışma odası terebentin ve yağlıboya kokmuyordu ve bir ressam atölyesinden çok, esrarlı deneylerin yapıldığı bir laboratuvara benziyordu. Hazıra kon- mak istemeyen, yapıtlarında kullandığı malzeme- ye kadar her şeyi türlü deneylerle arayıp bulmaya çalışan bir sanatçının bu odada çalıştığı hemen bel- li oluyordu.” Yüksel Arslan’ın elli yılı aşkın sanat yaşamının ürünlerinin büyük bölümünü bir araya getiren sergi, güzel resimler görmenin çok ötesinde an- lamlar içeriyor. Bir sanatçının neden ve nasıl bü- yük bir sanatçı olabildiğini anlamanın, dahası ya- şadığımız dünyada kendi küçük yaşamlarımızı sor- gulamanın yolunu gösteriyor. İlhan Koman, “Bir nesnenin sanat olması için, has, öz, gerçek olması gerekir. Sanatta tek ölçü bu- dur. Sanatın kopya, özenti, taklit olmayan, kendi kendine bir olay olması gerekir” demişti. Yüksel Arslan sergisi, izleyenleri böylesi has bir sanat yapıtıyla buluşturuyor. turgay@fisekci.com kultur@cumhuriyet.com.tr CMYB C M Y B Işõközlü’nün Yaşar Kemal’in romanõndan uyarladõğõ ‘Ağrõ Dağõ Efsanesi Operasõ’ kendi mekânõnda hayat buldu Çeviri Derneği, Dünya Çeviri Günü için yaptõğõ açõklamada, özgürlük sorununu vurguladõ Kültür Servisi - Çeviri Derneği, 30 Eylül Dün- ya Çeviri Günü dolayõsõyla yaptõğõ açõklamada, 2009 yõlõnõn Onur Ödülü’nün, İtalyan edebiya- tõndan önemli çevirilere imza atan Rekin Tek- soy’a verildiğini bildirdi. Bugüne dek Carlo Gol- doni, Cesare Pavese, Dino Buzzati, Pier Pao- lo Pasolini, Italo Calvino, Dario Fo gibi ya- zarlarõn yapõtlarõnõ Türkçeleştiren, Boccac- cio’nun ‘Decameron’u, Machiavelli’nin ‘Prens’i ve Dante’nin ‘İlahi Komedya’sõ gibi dünya klasiklerini ilk kez asõllarõndan ve eksik- siz olarak dilimize kazandõran Teksoy’a ödülü önümüzdeki günlerde düzenlenecek bir törenle verilecek. Öte yandan, Çeviri Derneği Yönetim Kurulu, Dünya Çeviri Günü açõklamasõnda, günümüzde uluslararasõ siyasal, ekonomik, bilimsel alanlarda tek dile doğru gidiş tehlikesi yaşanõyor olsa da çevirinin, kültürlerarasõ insan ilişkilerinin temeli olmayõ her zaman sürdüreceğini belirtikten son- ra, çevirmenin ülkemizdeki konumuna eleştirel bir yaklaşõm getirdi: “Eski çağlardan beri çeviri olgusuna kay- naklık etmiş olan ülkemizde, çevirmenler ve çeviri yayımlayan kimi yayınevleri, dün ol- duğu gibi bugün de ne yazık ki, baskıcı dü- zenleme ve anlayışların yaptırımlarıyla kar- şı karşıya kalıyorlar. Görevleri metinlerin içe- rikleri ve niteliklerini gözeterek bir başka di- le aktarmak olan çevirmenler, çevirdikleri kimi ünlü kitaplar dolayısıyla bile kovuştur- malar geçiriyorlar. Öte yandan, ülkemizde çe- virmenlerin çalışma koşulları iyileştirilmeyi bekliyor. Çevirmenlik bugün hâlâ resmi dü- zeyde meslek olarak kabul edilmiyor.” Bu arada, ülkemizin önde gelen çevirmenle- rinden Seçkin Selvi ve Ahmet Cemal, Dünya Çe- viri Günü kapsamõnda gazetemize yaptõklarõ açõklamalarda çeviri uğraşõnõn önemini vurgula- dõlar. Çevirinin insanlarõn başka dillerde yazõlmõş yapõtlarõ okuyabilmesini sağlamakla kalma- dõğõnõ, onlara yeni ufuklar açtõğõnõ, tarih bo- yunca var olmuş tüm insanlarõn yaşam bi- çimlerini, dünya görüşlerini, toplumsal değerleri ve ilişkilerini aktardõğõnõ belirten Selvi şöyle dedi: “Çeviri, çok yabancı sandığımız insanla- rın da bize benzediğini, ortak acılarımız, or- tak özlemlerimiz olduğunu, omuz omuza da- yanışmamız gerektiğini de gösterir. Edebi- yat açısından baktığımızda, çeviri kendi ede- biyatımızın gelişmesine, zenginleşmesine de katkıda bulunur. Akademik açıdan ele alırsak, dünyadaki bilimsel gelişmeleri özümsememize yardımcı olur. Kuramsal olarak düşünürsek, tüm insanlık için geçerli ve vazgeçilmez öğretileri benimsememizin yolunu açar. Başka insanların isteyip almış oldukları hakları talep etmemizi sağlar. Çeviri, dünya kültürlerini buluşturur ve kaynaştırır.” Ahmet Cemal ise çevirinin işlevi üstüne eleş- tirel düşünmemiz gerektiğini vurguladõ: “Çeviri gibi, toplumlar arasında çok önemli bir iletişim aracı olan olgunun yılda bir de olsa dünya çapında gündeme geti- rilmesi sevindirici bir olay. Benim kişisel di- leğim, bu olaydan yola çıkarak özellikle biz çevirmenlerin ‘kültürlerarasõ elçilik’ bağla- mında ne kadar hassas bir işlev yerine getir- meye çalıştığımız üzerinde eleştirel olarak -bu- rada özeleştiriyi kast ediyorum- dikkatle dü- şünmemizdir.” ÖZLEM ALTUNOK DOĞUBAYAZIT - “Doğubayazıt’ın Ahmet’i, Memo’su çok” diyor opera sa- natçõsõ Hakan Aysev, Doğubayazõt’taki İs- hak Paşa Sarayõ’nda sahneledikleri ‘Ağrı Dağı Efsanesi Operası’ için. Çünkü o da biliyor ki Çetin Işıközlü’nün Yaşar Ke- mal’in ‘Ağrı Dağı Efsanesi’ romanõndan operaya uyarladõğõ eser, en çok kendi top- raklarõnda can buluyor, nefes alõyor. Memo karakterini canlandõran Aysev, “Bu büyük hikâyeyi 1999’da yine burada sahnele- diğimizde de heyecanlıydık, şimdi de öyleyiz” diyor, “Hava soğuk olsa da no- talar ısıtacak içimizi”. Operanõn 4. Ağrõ Dağõ Efsanesi Festiva- li’nin kapanõş gecesinde, 10 yõl aradan sonra yine İshak Paşa Sarayõ’nda sahne- lenmesine bir vesile de ‘27 Eylül Dünya Turizm Günü’ sebebiyle Ağrõ kentine dikkat çekmek. Anadolu Turizm İşletme- cileri Derneği (ATİD) tarafõndan Ağrõ Va- liliği’nin katkõlarõ ile Doğubayazõt’ta sah- nelenen eser, bilindiği gibi Ağrõ Dağõ ve İs- hak Paşa Sarayõ’nda geçen, töre- lerin baskõsõ altõnda yaşanan Ahmet’le Gülbahar’õn aşk öy- küsü. Işõközlü’nün 1972’de bestelediği eser, bes- telendiğinden bu yana hep aynõ amacõ taşõ- mõş: “Nasıl ki Verdi’nin Aida’sı Mısır Pi- ramitleri’nin yakınında, ‘Turandot’ Çin’de Yasak Şehir’de ya da Mozart’ın ‘Saraydan Kõz Kaçõrma’sı Topkapı Sara- yı’nda gelenekselleşmis bir şe- kilde çalınıyorsa, bu opera da İshak Paşa Sarayı’yla anılmalı ve simgeleşmeli” diyor. 37 yõl önce yazdõğõ eseri uyarlarken en romantik ve çarpõcõ bölümlerini il- hamla ele aldõğõnõ söyle- mesi de gösteriyor ki, bu eser en çok Ağrõlõla- rõn. “Buradaki in- sanların elin- de bir tek Ağrı Dağı var. Eserin verdi- ği sosyal mesajla buraya umut getirmek istedim” diyor. Yağmurun altõnda sarayõn loş avlularõn- da seslerini açmaya çalõşanlardan biri de Ahmet’i canlandõran Serdar Öztoprak. “Çetin Işıközlü gibi bir bestecimiz var ve o bu toprakların en önemli yazarla- rından birinin eserine burada hayat veriyor. Mağarada Verdi operası söy- lemişliğim de var ama bu bambaşka” di- yor. Gürcistan Devlet Senfoni Orkestra- sõ’nõn eşliğinde Ankara ve İstanbul Dev- let Operasõ sanatçõlarõnõn seslendirdiği ese- rin bir başka sürprizi ise Gülbahar’a hayat veren Polonyalõ soprano Ewa Czermak’dõ. Finalde gözyaşlarõnõ tutamayan Czermak’õn coşkusu sözlerine de yansõyordu: “Güzel bir kadın ruhunu, ilk kez geldiğim Doğuba- yazıt’ta bu sıcak atmosferde canlandır- dığım için çok mutluyum.” Belli ki önümüzdeki yõl için de tüm zor- luklara rağmen Doğubayazõt’ta olmayõ is- teyen bir ekip var. Onlarõn en azõndan ya- kõn gelecekteki müjdesi operanõn orijinal me- kânda kaydedilecek bir filme ve CD’ye dö- nüşecek olmasõ. Sarayõn yağmura rağmen kapalõ avlularõndan birine sõğõnarak sahnelenen eseri, her yõl, yõldõzlar altõnda izleyebilmek umuduyla… Toprağında nefes bulan opera GAZETECİ-YAZAR Eduardo Galeano’ya iki ödül Kültür Servisi- Uruguaylõ gazete- ci, yazar Eduardo Galeano’ya İspanya Güzel Sanatlar Konse- yi’nce ‘Altın Madalya’ ödülü verildi. Yüzyõlõn ‘kapitalizme karşı sesi en gür çıkan’ yazar- larõndan biri olarak tanõnan Galeano’ya ay- rõca “Save the Children” adlõ uluslararasõ ör- güt tarafõn- dan da bir ödül verilecek. ‘Save the Child- ren’ örgütünün Galeano’yla bir- likte bu yõl ödül vereceği diğer isimler ise Des- mond Tutu, Claudia Cardinale, Julia Ormond, Bar- bara Hendricks ve Annie Lennox. ABD başkanlõk seçimle- rinin ardõndan, Venezüella Devlet Başkanõ Hugo Cha- vez, Barack Obama’ya, ya- zarõn ülkemizde de yayõmlanan ‘Latin Amerika’nın Kesik Da- marları’nõ hediye etmiş ve bu anlamlõ hareket büyük yankõ uyandõrmõştõ. ‘Latin Ameri- ka’nın Kesik Damarları’ (Çit- lembik Yay. ) gibi, yazarõn Türk- çede çõkan diğer kitaplarõndan ‘Gölgede ve Güneşte Futbol’ (Can Yay.) da büyük ilgi uyan- dõran kitaplarõ arasõnda yer alõyor. Galeano’nun yeni kitabõ ‘Ayna- lar’ ise 7 Aralõk’ta Sel Yayõncõ- lõk’tan çõkacak. Çevirmenlerhâlâbaskõaltõnda K A M İ L M A S A R A C I Byron’ın mektupları açık arttırmada Kültür Servisi - Dünya edebiyatõnõn önemli isimlerinden İngiliz şair Lord Byron’õn mektuplarõnõn Londra’da Sotheby’s Müzayede Evi’nce açõk arttõrmaya çõkarõlacağõ açõklandõ. Müzayede tarihiyle ilgili kesin bir tarih ise henüz belirlenmiş değil. Lord Byron’õn yakõn dostu olan Victoria dönemi rahiplerinden Francis Hodgson’a yazdõğõ bu mektuplarda, özel hayatõndan birçok ayrõntõyõ ve “edebiyat çevresinden dedikodularõ” kaleme aldõğõ belirtiliyor. MEHLİKA AKGÜN F atih’teki Yedikule Hayvan Barõna- ğõ’nda “gönüllü muhabir” olarak çalõşan, yaptõğõ röportajlarla ka- muoyunun dikkatini sokak hayvanlarõnõn üzerine çekmeye çalõşan Tolga Öztorun, “Ezber” adlõ bir kõsa film çekti. Sokak hay- vanlarõna karşõ uygulanan şiddeti vurgula- mak amacõyla çekilen filmde, Emre Ka- rayel, Sevinç Erbulak, Ayla Algan, Lale Mansur, Derya Alabora, Füsun Erbulak, Tilbe Saran, Zeynep Özyağcılar, İlker Ay- rık ve Emel Çölgeçen’in de aralarõnda bu- lunduğu birçok oyuncu yer alõyor. Sokak- ta dolaşõrken kazara belediye görevlilerine yakalanan, kõsõrlaştõrõlõp biri ormana diğe- ri ise barõnağa bõrakõlan bir çift köpeğin ya- şadõklarõnõ konu alan 15 dakikalõk film, 1- 4 Ekim tarihlerinde İz Tv’de yayõmlanacak. EMPATİ... Öztorun, bundan 100 sene önce Meşrutiyet Dönemi’nde sokak hayvanlarõ için, bilinen ilk organize suç çalõşmasõnõn düzenlendiğini belirtiyor. Önce kafesler yapõldõğõnõ, ardõn- dan da sokak hayvanlarõnõn kafeslere ko- nularak Sivriada’ya götürüldüğünü ifade eden Öztorun, şöyle devam ediyor: “Ha- yırsızada olarak da bilinen Sivriada, kimsenin yaşamadığı, su ve yiyecek bul- manın, güneşten korunmanın neredeyse imkânsız olduğu bir itlaf adasıydı. Ön- celeri görevlendirilen zaptiyeler köpeklere yemek ve su veriyordu. Bu iş bir süre sonra elbette ki ihmal edilmeye başlan- dı. Açlık ve susuzluktan kırılan ada sa- kinleri, hayatta kalabilmek için bir- birlerini parçalamaya başladı. Leş ko- kuları, lodosun gücü ile İstanbul’a ta- şınıyordu. Çocuk ağlamalarını andıran bu iniltiler haklın canını acıtıyordu.” Organize suç çalõşmalarõnõn hâlâ sür- düğünü dile getiren Öztorun, sokak hayvanlarõ için daha fazlasõnõ yapabil- mek inancõyla filmi çekmeye karar ver- diğini anlatõyor. Öztorun, filmin çõkõş noktasõnõn ise “empati” olduğuna işa- ret ederek, “Belki bir gün onların ya- şadıklarını biz de yaşarsak, onları daha iyi anlarız” diyor. ‘Ezber’ bozulacak... Tolga Öztorun’un filmi kamuoyunun dikkatini sokak hayvanlarõna çekecek Kültür Servisi - Marmara Üni- versitesi Güzel Sanatlar Fakül- tesi (MÜGSF) 2009-2010 eği- tim - öğretim yõlõ gazetemiz ya- zarõ, Dr. Erdal Atabek’in der- si ile açõlõyor. Bugün saat 10.00’da üniversitenin Acõba- dem Yerleşkesi’ndeki konfe- rans solununda yapõlacak açõlõş töreninde MÜGSF Cumhuri- yet Oda Orkestrasõ’nõn konse- ri de yer alacak. Törende ayrõ- ca, Üsküdar Valide-i Atik Kül- liyesi Bilim Kurulu Başkanõ Prof. Dr. Afife Batur, İTKİB Yönetim Kurulu üyesi ve Gör- sav Başkanõ Osman Benzeş ve emekli öğretim üyelerine teşekkür plaketleri takdim edi- lecek. Fakültenin tüm bölüm- lerinde açõlacak “Diploma Pro- jeleri Sergileri” de tören son- rasõnda gezilebilecek. MARMARA ÜNİVERSİTESİ Fakülte, Atabek’in dersi ile açõlõyor K Ü L T Ü R Ç İ Z İ K Sokak hayvanlarına karşı uygulanan şiddeti vurgulamak amacıyla çekilen filmde Sevinç Erbulak da rol alıyor. EduardoGaleano Fotoğraf:VedatArık
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear