28 Kasım 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CMYB C M Y B PANO DENİZ KAVUKÇUOĞLU Ahlaklı Bir Toplum Olmaya Doğru Müjdeyi Selma Aliye Kavaf verdi. Biliyorsunuz, kendisi Kadın ve Aileden Sorumlu Devlet Bakanı’dır. Düşünmüş, taşınmış, düşünüp taşındıklarını göz- lemleriyle üst üste bindirince, -ne de olsa eski bir öğ- retmendir-, “Tamam,” demiş, “bu memleketteki ah- laksızlığın kaynağını buldum!” İnsanlarımızı ahlaksızlaştırıp “Türk aile yapısının te- mellerini sarsan”, böylece toplumumuzu bataklığa sürükleyip, bizleri derin bir uçurumun eşiğine getiren başlıca neden televizyon kanallarında gösterilen di- zilerdeki “müstehcen” sahneler olduğunu saptamış. Oturup bir ikisini izledim o filmlerin, Sayın Bakan yerden göğe haklı; ne ürkünç, ne korkunç sahneler onlar öyle! Erkekler kadınları öpüyorlar, öpülen ka- dınlar da öpülmeye dünden razılar sanki! Öpüşmek hadi neyse bir de sevişiyorlar, üstelik de cıbıl cıbıl- dak soyunuyorlar, televizyon ekranı yatak odası mı Tanrı aşkına? Hem bunlar evli falan da değil, ne ayıp… Olacak şey değil yani! İzleyenler de doğal ki bir tuhaf oluyorlar. Kadınlar kendilerini o kadınların, erkekler de kendilerini o erkeklerin yerine koyunca Türk aile yapısı da sarsılmaya başlıyor. Ne yazık ki çoluk çocuk da izliyor o sahneleri, o za- man ebeveynin “Seni leylek getirdi yavrum!” masalı da inandırıcılığını yitiriyor. Dillendirmekten çekinseler de, bacak kadar şeylerin kafalarında dünyaya nasıl getirildiklerine ilişkin “müstehcen” yargılar oluşuyor. Dedim ya, korkunç bir şey bu! Sonra o çocuklar büyüyorlar, ahlakları bozulmuş bir kere, yalancılık, yolsuzluk, evrakta sahtecilik, rüşve- te aracılık, dolandırıcılık, hırsızlık yapıyorlar, hatta tüm bunları yaptıktan sonra milletvekili olup dokunul- mazlık zırhına bürünüyorlar. Yargılanamıyorlar. Dizilerdeki o açık saçık sahneler olmasa bunların hiçbiri olmayacak. Ahlaklı, tertemiz bir toplum ola- cağız. Sayın Bakan mademki ahlaksızlığın kaynağını sap- tamış, bir an önce önlemini de almalı. Benim önerim Kadından ve Aileden Sorumlu Devlet Bakanlığı bün- yesinde özel yetkilerle donatılmış bir Ahlak Yüksek Komiserliği kurulması. Komiserliğin ön finansmanı SSK’nin Ankara’da satışa çıkardığı taşınmazlarından elde edilecek parayla karşılanabilir. Kurum, hiyerar- şik olarak köy, belde, ilçe, il ve bölge komiserleri ve onlara bağlı ahlak polisleri şeklinde örgütlenebilir. Di- yelim bir köy kahvesinde vatandaşlar televizyon izli- yor, Köy Ahlak Polisi, “Stop!” diyerek elindeki uzak- tan kumanda aygıtı ile müstehcen yayını durdurabi- lecektir. Yüksek Komiserliğin ülke genelinde kuracağı ağ ne değin yaygın olursa, ahlaki tehlikenin önüne de aynı yaygınlıkta geçilebilecektir. Ahlak koruma ağı kuru- lurken dikkatlerin yoğunlaşacağı sinema ve televiz- yon filmleri a) çevrilmişler, b) çevrilecekler olmak üze- re iki kategoride değerlendirilmelidir. (a) kategorisine giren filmler için 4.200 kişilik bir “seçmeci” kadrosu oluşturulmalı ve tüm filmlerdeki “müstehcen” sah- neler bu kadro tarafından ayıklanmalıdır. (b) katego- risine giren çevrilecek filmler için 240 kişilik bir “sey- yar ahlak polisi” istihdam edilmeli, bunlar film setle- rinde görevlendirilmelidir. Bu “yerinde müdahale” mekanizması ile “müstehcenlik olasılığı” daha başın- da ortadan kaldırılacaktır. Fakat esas iş idari taksimata göre yapılanacak kad- rolara düşmektedir. Bilindiği gibi başta kahvehane- ler olmak üzere televizyon yayını yapan toplu me- kânlar tüm ülkeyi sarmıştır. Bu durum sıkı bir ahlak denetimini gerektirmektedir. “Her televizyonlu toplu mekâna bir ahlak polisi” , Yüksek Ahlak Komiserliği- nin baş şiarı olmalıdır. Toplumun ahlakını her şeyin üzerinde tutan “temiz devlet” parayı sakınmamalı, bu baş şiarı somut gerçeğe dönüştürmek için 324 bin personeli işe almalıdır. Dileriz, Sayın Bakan önerilerimizi dikkate alır. Du- daklarınızdan dökülen, “Peki, evlerdeki müstehcen- likler ne olacak?” sorusunu duyar gibiyim. Bunu da İçişleri Bakanlığı çözecek. Tele kulak, teknik takip, or- tam dinleme ve doğal ki ailelerden kazanılacak gö- nüllü muhbirler. Biliyorsunuz, diktatör miktatör Sala- zar Portekiz’i tam 40 yıl böyle yönetti, bizim neyimiz eksik ki? Yaşasın ahlaklı toplum! dkavukcuoglu@superonline.com www.denizkavukcuogluyazilari.blogspot.com Sadece İstanbul’un değil, ülkenin gözbebeği “Prens Adaları”na karşõ büyükşehir yönetimince “siyasi cezalan- dırma” uygulanõyor... Adalar’õn eski kaymakamõ; yeni Belediye Başkanõ Dr. Mustafa Farsakoğlu belli ki “Cumhuriyet terbiyesi”yle bunu böyle tanõmlamõyor. Ne var ki “yangın, sağlık” gibi en yaşamsal hizmetlerinin bile CHP’nin kazandõğõ 29 Mart seçimlerinden “bir gün sonra” kesilmesi, akla başka bir “neden” getirmiyor... Sanatçõ Banu Demirağ’õn tanõmõyla İstanbul’un “misa- fir odası”nõ siyasi hõrslarõyla gözden çõkartabilen bir kent yönetimi için ne söylenebile- ceği ise sözlüklerde yer al(a)mõyor... Yasal durum Yaklaşõk çeyrek yüzyõldõr yürürlükte olan Büyükşehir Belediyeleri Yasasõ’nõn temel ilkesi; “büyükşehir beledi- yesinin kentin bütününe sa- hip çıkması; ilçe belediyele- rinin de büyükşehir deste- ğiyle yerel hizmetleri üst- l e n m e l e - ri”dir... Aynõ yasayla 80’lerde ilk il- çe belediyeleri k u r u l u r k e n kentin çok özel değerleri olan Kınalı, Bur- gaz, Heybeli, Büyükada ve Sedef Adasõ da ayrõ mahalleler yapõlarak, tümü “Adalar İlçesi” örgüt- lenmesiyle belediye yöneti- mine kavuştu... Böylece ken- tin “dünya güzeli” kültür, ya- şam ve doğa hazineleri, hem büyükşehrin hem de kendi ye- rel yönetiminin “ortak” hi- mayesine girdi... İşte bu yasal ve kamusal or- taklõk, Büyükşehir-Adalar ara- sõnda yõllardõr “İstanbul yü- kümlülüğü” ile aksamadan süregelirken Adalar’da “ilk kez” bir CHP’li Belediye Baş- kanõ’nõn seçilmesiyle sona er- di... İstanbul Büyükşehir Bele- diyesi’nin AKP’li yönetimi, “nedeni açıklan(a)mayan” bir tutumla, Adalar’a öteden beri düzenli yapõlan yardõm ve katkõlarõ seçimlerin hemen ar- dõndan tek taraflõ kararla kes- ti. Böylece, sadece “rakip partiden belediyeciler”i değil, onlara oy versin-vermesin tüm ada sakinleriyle Adalar’dan yararlanan tüm İstanbullular, adeta cezalandõrõlmõş oldu! Büyükşehir ne diyor? Adalar Belediye Başkanõ 6 ay “sabır”la bekledikten sonra 16 Eylül’deki basõn toplantõsõnda şunlarõ açõklamak zorunda kal- mõştõ: “Özellikle hasta nakille- rini yaptığımız cankurtaran teknelerin ve hatta itfaiye tek- nelerinin bile bakımlarını yap- mıyor; mazotlarını vermiyor- lar. Parkların çiçeklendiril- mesi de dahil tüm büyükşehir hizmetleri kesildi; elemanları- nı geri çektiler; Adalar’ı terk ettiler...” İstanbul Büyükşehir Beledi- yesi Basõn Danõşmanlõğõ ise ay- nõ gün gazetelere ilettiği açõkla- mada, “Gerçekleri gizlemek dürüstlükle bağdaşmıyor” di- yerek şunlarõ “anımsatmak”la yetiniyordu: “Adalar’la 2006’da imzala- nan destek protokolünün sü- resi 31.08.2009’da bitmiştir. Protokolde ambulans ve lo- jistik gemilerinin yakıt-yağ ih- tiyaçlarını karşılamak vardır, ama miktarı taahhüt edilme- miştir.” Bu “dürüst”! açõklama “ger- çek” olsa bile, b ü y ü k ş e h i r “büyük”lüğü- nü gösterip Adalar’a bir ne- zaket ve hatta kutlama ziyare- ti yaparak “pro- tokol bitiyor, haydi yenile- yelim” diye- mez miydi? Cankurtaran ve itfaiye gemi- leri için “miktar”õ belirlenme- yen mazot ihtiyacõ; nasõl oluyor da seçimle birlikte “sıfır”a ine- biliyor? Atalarõmõz boşuna “öz- rü kabahatinden büyük” de- memişler... Bayram kutlaması! İstanbul’da bu akõl almaz ce- zalandõrma yaşanõrken, Büyük- şehir Belediye Başkanõ Kadir Topbaş yüz binlerce adrese gön- derdiği bayram tebrikinde di- yordu ki: “Bayram; birlik, be- raberlik, sevgi ve dayanışma- dır...” Adalõlar ve tüm “ben İstan- bulluyum” diyenler bu sözleri gülümseyerek okurken Başkan Farsakoğlu şu sorularõn yanõtõnõ arõyor: “Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni ve İstanbul Büyük- şehir Belediyesi’ni yönetenler için Adalar, Türkiye’nin bir parçası değil midir? Adalar halkı vatandaş değil midir?” ÇED KÖŞESİ OKTAY EKİNCİ Prens Adalarõ’na Ceza! ekinci@cumhuriyet.com.tr KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak@yahoo.com.tr ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci@gmail.com TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN HARBİ SEMİH POROY 30 Eylül 30 EYLÜL 2009 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA 15 Sorumlu Ahmet Önen: “20 yaş sınırına çıkarılan öğrenci servislerinin ölümcül kazaya karışmasının sorumlusu muhalefet olacaktır!” Simgeler Işık İşgüden: “Emina’nım ince düşünmüş; beyaz eteğiyle ev sahibesinin evini, siyah ceketiyle ev sahibesini simgelemiş; türbanı da bonus olmuş!” Artist İlker Çamkır: “Açılımı anlatmak için Recep gibi bir artist varken Holivut’tan artist kiralamalarını anlayabilmiş değilim!” Polis ve Ergenekon hukuku EMNİYET Genel Müdürlüğü’nde üst düzey polis şeflerini kapsayan bir uyuşturucu operasyonu söz konusu. Emniyet Genel Müdür Yardımcısı Emin Arslan, büyük bir uyuşturucu şebekesinin köstebeği olduğu savıyla tutuklandı. Peki, bu durum karşısında sağ kolu tutuklanan Emniyet Genel Müdürü Oğuz Kağan Köksal kamuoyuna nasıl bir açıklama yaptı? Hiç. Hiçbir şey olmamış gibi davrandı. Doğal ve yasal olanın da devam eden bir soruşturma hakkında genel müdürün bile konuşmaması gerektiğini biliyoruz... Fakat Oğuz Kağan Köksal’ın bir başka sağ kolu Emniyet Genel Müdür Yardımcısı Ahmet Pek’in soruşturmayı etkileyecek nitelikteki açıklamalarına kim nasıl bir kılıf bulacak? Bu arada Emniyet Genel Müdürlüğü’nde “deprem” yaşanıyor, polisten sorumlu İçişleri Bakanı Beşir Atalay’dan da ses yok! Sorduğunuz zaman “hukuka saygı”dan söz edecektir mutlaka! Hukuka saygı deyince... Soruşturma kapsamındaki gizli tutulması gereken bazı “kanıt”lar medyada ne arıyor? Şüphelilerin polis ve savcılıktaki sorguları medyaya nasıl servis ediliyor? Yanıt belli: AKP-FG koalisyonunun Ergenekon hukuku giderek yaygınlaşıyor! Nazi Almanyası’nda papaz Martin Niemöller’in günlüğünden: “Önce sosyalistleri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü ben sosyalist değildim. Sonra sendikacıları topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü sendikacı değildim. Sonra Yahudileri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü Yahudi değildim. Sonra beni almaya geldiler; benim için sesini çıkaracak kimse kalmamıştı.” ALMANYA’DA seçimi iktidar ortaklarından “sağcı” Hıristiyan Demokratlar kazanırken öteki ortak ve Avrupa’da “sosyal demokrasi”nin önderi Sosyal Demokrat Parti (SPD) tarihinin en büyük seçim yenilgisini yaşadı. Yenilgiyi Ceyhun Balcı yorumluyor: “Berlin Duvarı’nın yıkılmasıyla başlayan süreçte SPD’nin konumu anlaşılmadıkça doğruyu bulmak olanaksızdır. Soğuk Savaş boyunca, ‘tampon’ işlevi gören SPD, duvarın yıkılmasıyla birlikte gereksizleşti. Karmaşık bir aygıtı parçalayıp da yeniden bir araya getirdiğinizde sıkça başınıza gelen bir durum vardır: Kimi ufak tefek parçalar artar! SPD’nin durumu da buna benzetilebilir. Karşıtsız kalan küreselleşme dalgası kimi zaman geleneksel sağ partiler çoğu zaman da SPD aracılığı ile insana ve topluma dair ne var ne yoksa bir sel gibi önüne katıp götürmekteyken anlaşılabilmeliydi bugünkü yere serilişin er ya da geç yaşanacağı! Yere serilince anlamını ve misyonunu yitiren ‘sosyal demokrasi’ dünyada olduğu gibi ülkemizde de bunalıma girmiş oluyordu. Eğer, sosyal demokrat bir parti olarak küreselleşmecilik rolünü üstlenmekte sakınca görmezseniz, yitirmeniz kaçınılmazdır. Çünkü her konuda olduğu gibi siyasette de aslı varken suretinin ilgi görmesi eşyanın doğasına aykırı bir durum olurdu. Almanya’daki yenilgi bir şekilde yaşanması gereken kaçınılmaz bir sondu. Son 60 yılın en derin resesyonu olarak da adlandırılan ekonomik kriz bu hezimetin bugün yaşanmasına ve su yüzüne çıkmasına yol açtı. Sosyal alandaki aşınma ve ekonomideki yıkımlar karşısında neoliberallerden farklı çözümler öneremeyen bir eğilim adı ‘sosyal demokrat’ olsa da yitirmek durumundadır. Bu olumsuzlukta bir olumlu durum gizlidir gerçekte! Almanya’da Sol Parti neoliberal eğilimlerin yarattığı yıkımı ve yitimleri öne koyarak, cesaretle bu politikalara karşı durarak önemli bir güç odağı olma yolundadır. Sözde değil de, özde sol olunacaksa eğer, tutulması gereken yolu da ortaya koymuş oluyor bu yeni güç odağı. Sözde ‘sosyal demokrat’ etiketli neoliberal eğilimlere ilişkin ilk örnek değildir SPD’nin yere serilişi. İngiliz İşçi Partisi’nin Irak işgalinin başyardımcı oyuncusu olma onuru(!) belleklerden silinecek midir? Almanya’dan alınacak ders; sosyal demokrat etiketli söylemlerle neoliberal politikaları kaynaştırma çabalarının iflas ettiği gerçeğidir!” Almanya dersi! SESSİZ SEDASIZ (!) “Zararlı Türk” dizilerine şifre konacak... Şifreler Kürtçe olsun! YağmurDeniz (ÇÖPLÜK ÇOCUKLARI) TAYYAR ÖZKAN www.junkidz.com BULMACA SEDAT YAŞAYAN SOLDAN SAĞA: 1/ Bodrum ilçe- sine bağlõ turis- tik bir belde. 2/ Bir firma tara- fõndan piyasaya sürülen malla- rõn, eşyalarõn her biri... Medi- ne kentine veri- len bir başka ad. 3/ Kokmuş hay- van ölüsü... Ya- pay dokuma ip- liği. 4/ Eşi olmayan, biricik... Birine göre yüksek aşamada olan kimse. 5/ Nazar değ- mesine karşõ tütsü ola- rak kullanõlan bir bit- ki. 6/ Pasak... “Doğar —- midelerden nur to- pu ihtilaller” (F.N. Çamlõbel)... Galyum elementinin simgesi. 7/ Ukrayna’nõn başkenti... Bezek. 8/ Bir nota... Az piş- miş et. 9/ Giysi... Kütahya’nõn bir ilçesi. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Milas ilçesine bağlõ turistik bir belde... Böreği, te- razisi ve çiçeği vardõr. 2/ Yapay reçine verniği ve tut- kalõ üretiminde kullanõlan beyaz ve billursu toz... Tan- rõ’nõn adõnõ art arda söyleme işi. 3/ Jüpiter gezege- nine verilen bir başka ad. 4/ Ses... Rütbesiz asker... Derebeylik Japonyasõ’nda en aşağõ sõnõfõ oluşturan halk. 5/ Hamur açmakta kullanõlan araç. 6/ Libya’nõn plaka imi... Dolma yapmak için hazõrlanan karõşõm... Bir cetvel türü. 7/ Topraktan yapõlmõş, kulpsuz ve kü- çük çömlek... Çölden esen rüzgâr. 8/ Kõr koşusu... Ed- remit ilçesine bağlõ, kaplõcasõyla da tanõnmõş turis- tik bir belde. 9/ Koku ve duman çõkarmadan, büyük bir õsõ vererek yanan bir tür taşkömürü. 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 K A Z A Y A Ğ I İ M A R E T R A M A R A T O N D Y A M E L İ Y E O M İ N K E T N A R S E T İ N İ R İ K İ T Ç O B A P A N E A N A R Ş İ Ü Ç 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 Büyükada’nın oy tercihi hazmedilemedi.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear