28 Kasım 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
leyla.tavsanoglu@cumhuriyet.com.tr SAYFA CUMHURİYET 27 EYLÜL 2009 PAZAR 12 PAZAR KONUĞU CMYB C M Y B Şair,yazarvehukukinsanõDemirÖzlü’yleKürtaçõlõmõ,Ermenistan’layakõnlaşma,demokratikleşmeveABruhunukonuştuk: ABpolitikacõaristokrasisiyarattõ AB Dönem Başkanõ İsveç’in başkenti Stockholm’dayõm. Kanal kõyõsõnda yõlõn yarõsõnõ burada geçiren yazar, şair, hukuk insanõ, düşünür Demir Özlü’yle ufuk turu yapõyoruz. Özlü, AKP Hükümeti’nin Kürt açõlõmõndan pek umutlu değil. Ermenistan’la sõnõr kapõlarõnõn mutlaka açõlmasõ ve ticaretin geliştirilmesinden yana. Türkiye’deki Ermeni vakõflarõnõn özgür haklarõ olmasõ gerektiğini savunuyor. AKP Hükümeti’yle birlikte yeni türeyen edebiyatçõ tipinin “türedi bir tip” olduğu görüşünde. AB’nin ise bugünkü durumda Avrupalõlõk ruhunu kaybettiğini ve ABD’ye daha yakõn durduğunu ifade ediyor, “Bugün bir Avrupa Birliği yöneticisi yüksek bir tabaka oluştu. Bu tabaka AB ülkelerinde yeni bir politikacı aristokrasisi yarattı. Bu aristokrasi kendi ülkelerine yabancılaşıyor” diyor. - AKP’nin Kürt açılımından ne anlıyorsunuz? DEMİR ÖZLÜ - Anlamsõz bir savaş yõllardõr sürüp duruyor. Hükümetin gerçekten barõşçõ bir çözüme ulaşmasõ gereken Kürt sorununda hazõrlõksõz bir “açılım” girişiminde bulunduğu görülüyor. Öyle ki şimdilik deneysel bir nabõz yoklamasõ diyebileceğimiz bu girişimin adõ da üç defa değişti. Kürt sorunu birçok onyõldõr sürüklenip duran bir sorundur. Bu konuda da bizim yöneticilerimizin hemen hemen daima sorunlarõ çözmek değil, sorun yaratmakta başarõlõ olduklarõ düşünülebilir. 1968’de iyice ortaya çõkan üniversite eğitimi çevresinde başlayan gençliğin eğitim istekleri sorununun, başka toplumsal, siyasal olgularõn da eklenmesiyle 12 Mart ve 12 Eylül darbeleriyle karşõlanmasõ, bu toplumun gelişmesini yõkõcõ darbelerin de en az iki nesli telef etmesi, acõyla yaşadõğõmõz toplumsal gerçeklerdir. Varõlan yer de bir başarõsõzlõk ve kimliği yitirme alanõ oldu. Türkiye’de hukuk yok - Nasıl? Biraz daha açar mısınız? - 3 Eylül günü, burada, Stockholm’un ortasõndaki Avrupa Evi’nde Sosyal Demokrat Parti’nin içinden çõkan AB yanlõlarõnõn (çünkü AB’ye giriş referandumunda olumsuz oy kullanan sosyal demokratlar da vardõ) başõnõ çektiği Avrupa Hareketi’nin isteği üzerine bir Türk yazar olarak Fransa-Türkiye tarihsel ilişkileri üzerine tartõşmaya çağrõlmõştõm. Fransõz gazeteci Jean-Paul Pouron’la tartõşmamõz tartõşma olmaktan çõktõ, bir diyaloğa dönüştü. AB Dönem Başkanõ İsveç, Türkiye-AB sorununu bütün çerçevesiyle ele almõş görünüyor. Pouron da bir Türkiye dostu; kendi ülkesinin yönetimine sert eleştiriler de yöneltti. Dinleyiciler arasõnda eski sosyal demokrat dönemin bakanlarõ da vardõ. Orada söylediklerimi hayat ilkem açõklõk gereği size özetlemek isterim: Türkiye onyõllardõr sürüklenen Kürt sorununu çözümlemek, başarõlõ, bölge için geliştirici bir sonuca ulaştõrmak zorundadõr. Kürtlerin dillerini, kültürlerini geliştirme, kullanma haklarõ en doğal haklarõdõr. Bu arada Türkiye’nin Kürt bölgesinin administratif bazõ haklara kavuşturulmasõ da gerekir. Bunlar kesin gereksinimlerdir. Sadece tarihin değil, insan olarak da yaşamanõn zorunluluklarõdõr. Yönetimsel konularda Devletler Genel Hukuku uluslararasõ düzeyde çok gelişmiştir. Gerçekten günümüzde bütün bu çeşit sorunlara bu hukuk içerisinde çözüm bulmak, köklü ve geçerli, uygulanabilir sonuçlara varmak olanağõ vardõr. Ama ülkemizde uzun yõllardõr hukuk değil, hukuksuzluk rüzgârlarõ esiyor. Türkiye’de bu konu gündeme gelince hemen, bir düşünceler de değil, bir duygular kaosu doğdu. Türkiye akõlcõlõk (rasyonalizm) döneminden geçmedi. Bizim bir Descartes’õmõz yok. Cumhuriyetle birlikte başlayan rasyonalist, onun bilimsel alanda etkili olan çocuklarõndan birisi pozitivizm de bugün eğitimde dahi ortadan kaldõrõlmak isteniyor. Rasyonalist olmayan ülkelerin barõş içinde bu çeşit sorunlarõ çözmeleri zordur. Kürtlerle ayrõlmaya taraftar olamam. Ayrõlmaya yarayacak bir sürece yaklaşõlõrsa bunun altõndan barõş çõkmaz düşüncesindeyim. O yüzden her çeşit provokatif tavõrdan kaçõnmak gerekir. AB de her türlü provokatif olabilecek tavõrlara sürüklenmekten kaçõnmalõdõr. Kürt açılımı ABD projesi olabilir - Kürt açılımının bir ABD projesi olduğu söylendi. Ankara’daki ABD Büyükelçisi Jim Jeffrey bunu kesin bir dille yalanladı. Sizce bu açılım bir ABD projesi olabilir mi? - Pakistan’la Hindistan anlaşarak ayrõlõrlarken Hindistan’õn başõnda dönemin barõşçõ lideri Gandi’nin mirasçõsõ Nehru, Pakistan’õn başõnda da büyük şair İkbal vardõ. Gene de bölünme sõrasõnda bir milyon kişi öldü. Ardõndan da bugünkü Pakistan’a bakõn. Bir yanõnõ Taliban’a kaptõrmõş, öteki yanõnda da İslamcõlarõn ABD kuklasõ olarak gördüğü, eski yolsuzluk sanõğõ bir başkanõn yönetmeye çalõştõğõ , bazõ dõş güçlerin de yeni bir Afganistan yaratma çabasõnda olduklarõ izlenimini veren bir ülke. CENTO’lardan, İngiliz vesayetinden sonra bu duruma geldi. Bütün bölgeyi, dünya barõşõnõ ilgilendiren başka kaygõ verici bir kuşku da var: Obama ABD askerlerini Irak’tan çekmeye söz verdi. ABD zaten oradan çekilmek zorundaydõ. Iraklõ Araplar, kuzeyde yaşayan Kürtleri çeşitli ölçülerde, işgal güçleriyle işbirliği yapmõş olarak görüyor. ABD askerlerinin çekilmesinden sonra Irak ordusu kuzeye karşõ harekete geçerse gerçekten ABD’ye fazlasõyla yaslanarak özerkleşmiş olan o bölge, bütün Ortadoğu barõşõnõ yõllarca sarsacak bir kaosun içine düşürülebilir. O bölgede yaşayan bütün halk topluluklarõnõn siyasi kõşkõrtmalardan uzak durmalarõ gerekiyor. Bu kuşku çerçevesinde Kürtlerin arkasõna güçlü bir ordusu olan Türkiye’yi koyarak onlarõ korunur hale getirmek gibi bir ABD politikasõ olduğu düşünülebilir. Bölgede büyük savaşlar olmasõ ABD’yi oraya askeri olarak yerleşmesi açõsõndan ilgilendirir. Yoksa bu ülkenin dõş politikasõ savaşçõdõr. - AKP Hükümeti’nin Ermenistan açılımını nasıl değerlendiriyorsunuz? - Ben bütün bütüne Ermeni dostuyum. Duygusal olarak açõlmõş derin tarihsel yaralarõ, çok güç de olsa kapatabilmek için her şey yapõlmalõdõr. Her iki taraf da milliyetçi duygularõ kaşõmayõ bõrakmalõdõr. Doğrusu bu çok acõ olaylarda Talat Paşa’nõn İçişleri Bakanõ olduğu Sait Halim Paşa Hükümeti’nin, onu izleyen Talat Paşa Hükümeti’nin tarihsel, idari ve siyasi sorumluluklarõ vardõr. Şimdi anlatmak istemediğim acõ olaylardan sonra alõnmõş olan tehcir kararnamesinin, onu izleyen tehcir kanununun en düşüncesiz kafalarõn eseri olduğuna inanõyorum. Sanõrõm bu kanun yõllar sonra DP Hükümeti’nin Kore’ye asker göndermek konusunda yaptõğõ gibi Osmanlõ Meclisi’nden geçirilmeden çõkartõlmõştõr. Talat Paşa’nõn eski arkadaşõ büyük yazar Kirkor Zohrab’õn öldürülmesine kadar varmõştõr. Sõnõr kapõsõnõn açõlmasõ gerekir. Serbest ticaretin gelişmesi sivil toplumun var edilmesinin ilk basamağõdõr. Türkiye’nin büyük ticaret hacmi var. Ermenistan da bu çerçevenin içinde yer almak istiyor. Buna ihtiyaç duyuyor. Bazõ Batõlõ yazarlarda, Engels’in, Marx’õn düşüncelerini daralttõğõ gibi bazõ düşünceler okumuştum. Hiç de öyle değil. Bakõn Engels 14 Temmuz 1893’te Franz Mehring’e yazdõğõ mektupta neler söylüyor: “Aslan Yürekli Richard ve Philippe Auguste Haçlı Seferleri’ne girişeceklerine serbest ticareti yerleştirmiş olsalardı, bizi 500 yıllık sefaletten ve budalalıktan kurtarmış olurlardı.” Yeni türeyen yazar tipi tarikatlara yamanmaya çalõşõyor - AKP Hükümeti’yle birlikte yeni bir edebiyatçı ekolü türedi. Sizce bu insanlar gerçekten edebiyatçı mı? - Özal sonrasõ demek daha doğru. Ama AKP zamanõnda bu değersiz eğilimler azõtmõştõr. Bu oluşumlarõ siyasal temelleriyle, dõş etkileriyle Demirtaş Ceyhun çok iyi anlattõ. Sanki hâlâ sorunlar içinde boğuşan, kimi açõdan geri kalmõş ya da az gelişmiş ülke olarak görünen, aslõnda da üzerinde oluşturulmuş vesayetten kurtulamayan ülkemizde, sanki bu yapma kültür temsilcileri dünyayõ yönetmeye kalkmõş bir ülkenin yazarlarõ, düşünürleriymiş gibi davranarak onlarõn çok kötü kopyalarõ oluyorlar. Bunlarõn yurt sevgilerinden söz etmeyeceğim. Ama ülke topraklarõna ayaklarõnõn bastõğõ da söylenemez. Türkiye okumuşlarõnda, aydõn ve yarõ aydõnlarõnda çok köklü bir modernleşme özlemi vardõr. Bu tip yazarlar bu modernleşme özleminin, belki düşü de diyebiliriz, sömürülecek bir eğilim olduğunu anladõlar. Bunun taklidini yapõyorlar. Buna inanan kamuoyu daha fazla sorumludur. Geçenlerde İtalyan yazar Umberto Eco’nun söylediği gibi: “Berlusconi’ye niye kızıyorsunuz? Ona oy veren halka kızın.” Durmadan İngilizce başlõklar, cümle aralarõ ya da son cümleler kullanmak gibi... Bunun da ötesinde Joyce’un (James Joyce) ya da Celine’in yaptõğõ dil deformasyonlarõna, özel argoya, dilin ses düzeninden yararlanmaya hiç benzemeyen dil tahripleri... Türkçe, 1940’lardan günümüze büyük bir anlatõm gücüne yaklaşmõşken yozlaştõrma, dili çökertme cõlõz girişimleri... Modern Türk yazõnõnda hiç görülmemiş olan tarikatlara yamanma girişimleri... Bunlardan biri ABD Dõşişleri’nin kapalõ desteğiyle üne ulaştõrõldõ. Böyle oldu ya, hemen onun taklitçisi de türedi. Bir de ülkemizde çok önemli bir sosyal- psikolojik olgu olan ağa, ağalõk düzeni ruhunun edebiyat alanõna yansõmakta olduğunu da belirtmek isterim. Türkiye’de birkaç edebiyat ağasõ var. Hep kendinden bahseden, kendinden konuşurken de sürekli kendisini metheden, çevresinde birkaç hõnk deyici dolaştõran ağalar bunlar. Eleştiriyi hakaret sayan, tam tamõna ilkel, feodal bir kültürü benimsemiş kişiler. Oysa Namık Kemal’den bu yana bütün Türk dili edebiyatõ çevrelerinde böyle tipler yoktu. Türkiye’nin demokratikleştiği doğrudeğil - Ama mesele sadece Ermenistan’la yakınlaşmak değil. Bir de Türkiye’de yaşayan Ermeni toplumunun sorunları meselesi var. O konuda sizce hükümet neler yapabilir? - Ermenistan konusunda atõlacak ikinci adõm Türkiye topraklarõ üzerindeki Ermeni vakõflarõyla Ermeni eserleri üzerindeki gizli kararnamelerin kaldõrõlmasõdõr. Bu vakõflar, vakõf olmanõn özgürlüğüne kavuşturulmalõ, Ermeni anõtsal yapõlarõ serbestçe restore edilebilmelidir. Ermeni halkõyla Sultan Hamit dönemi öncesinin kardeşlik atmosferinin modern bir biçimine kadar ulaşmalõyõz. Dar mantõk bir şey kazandõrmõyor. Suriye sõnõrõ da açõlmalõdõr. Bu yõl nisan ayõnda Halep’e kadar gittim. Bölgenin büyük bir ticaret kapasitesi var. - Başbakan Erdoğan, “Türkiye son yedi yıldır görülmedik bir demokratikleşme hareketi başardı” diyor. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz? - Aynõ fikirde değilim. Milyonlarca kişinin telefonunun dinlendiği, basõn ve edebiyat yapõtlarõ hakkõnda bunca davanõn açõldõğõ bir ülkenin demokratikleştiği söylenemez. Son olarak da gene müstehcen yayõn denilerek davalar açõlmõş. Daha öteye gitmeyelim. Seçim Kanunu’nun mutlaka değiştirilmesi gerekiyordu. Sadece hükümeti destekleyen basõn için özgürlük var. Stalin dönemi hukuk sistemini andõran bir biçimde delil toplama sürecinin geçerli olduğu (Ergenekon davasõndan söz ediyorum) bir ülkede demokratik hareketin geliştiği söylenebilir mi? Sanõrõm Başbakan, hükümeti destekleyen basõnõn hedefsiz atõp tutmalarõndaki özgürleşmeden söz ediyor. P O R T R E DEMİR ÖZLÜ İstanbul, 1935 doğumlu. Ortaöğrenimini Kabataş Lisesi, yükseköğrenimini İ.Ü. Hukuk Fakültesi’nde yaptõ. Aynõ fakülteye asistan olarak girdi. Bir yõl Paris Sorbonne Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde asistanlõk yaptõ. Yurda döndüğünde üniversitedeki asistanlõğõna siyasal eylemleri nedeniyle son verilince avukatlõğa başladõ. 12 Mart döneminde bir süre tutuklu kaldõ. Daha sonra İsveç’e yerleşti. Bir yazõsõ nedeniyle Türkiye’de hakkõnda kovuşturma açõldõ. 1986’da yurda dön çağrõsõna uymadõğõ için vatandaşlõktan çõkarõldõ. 1989’da kendi isteğiyle Türkiye’ye döndü. İsveç Yazarlar Birliği ve İsveç Pen Kulüp üyesi. Pek çok öykü, anõ, deneme, günce, anlatõ kitabõ ve romanõ var. Şiir ve yazõlarõ çeşitli dergilerde yayõmlandõ. SÖYLEŞİ LEYLA TAVŞANOĞLU - Geçen söyleşimizde AB’nin ruhunun değiştiğini söylemiştiniz. Bu görüşünüzü biraz açar mısınız? - İkinci Dünya Savaşõ sonrasõ Kömür ve Çelik Birliği olarak 6 Avrupa ülkesi arasõnda örgütlenmiş olmasõnõn ardõndan AET haline dönüşmesinde çağdaş bütün Fransõz entelektüellerinin hocasõ olmuş olan Kojeve gibi düşünürlerin köklü katkõlarõ olmuştur. Felsefeci Kojeve Rusya’da doğmuş, 18 yaşõnda Fransa’ya gelmişti. Jean-Paul Sartre da dahil bütün bu entelektüellerin yetiştiği Yüksek Öğretmen Okulu’nda (Ecole Normale Superieur) yõllarca Hegel yorumlarõ yaptõ. Hegel düşüncesinin Fransa’da anlaşõlmasõnõ sağladõ. Aynõ zamanda Fransõz Hükümeti’nde de danõşmandõ. Hegel elbette Avrupa düşüncesinin zamanõnda en büyük halkalarõndan biridir. Öte yandan da filozof, Fransõz İhtilali’ne hayrandõ. Napolyon ordularõnõ Iena’da gördüğünde tarihin sonunun geldiğini düşünmüştü. AET’nin ardõndan da AT’nin, yani bugünkü AB’nin yaratõlmasõ sürecinde Fransa’da başta De Gaulle, Almanya’da Adenauer ile Erhard vardõ. Bu yöneticiler bugünkü Avrupa ülkeleri, özellikle iki büyükler olan Fransa ve Almanya yöneticileriyle karşõlaştõrõlamayacak ölçüde ciddi, derinliği olan, Avrupa ruhunu taşõyan liderlerdi. Çok güç koşullar içinden çõkõp gelmişlerdi. Bu kişiler AB içinde bir Avrupa askeri gücü de olmasõnõ düşünüyorlardõ. Elbette anti- Amerikan değildiler. Fakat ABD askeri dõş politikasõndan ve NATO’dan nüanslõ olarak farklõydõlar. Onlarõn projesinde Avrupalõlõk ruhuyla klasik Avrupa kültürlerinden gelen kimi izler vardõ. - Peki, Sovyetler Birliği 1989’da dağılma sürecine girince bu ruha ne oldu? - Sovyetler Birliği çözülünce AB yöneticileri işin kolayõnõ buldular. Askeri güç oluşturulmasõnõ bir yana bõraktõlar. Aslõnda bu askeri güç yeni bir Soğuk Savaş ortamõ oluşmasõnõ önleyecek barõşçõ bir askeri güç olacaktõ. Bütün bütüne NATO’ya teslim oldular. NATO’ya teslim olmak büyük ölçüde ABD’ye teslim olmak demektir. Böylece AB’nin ruhu oldukça Avrupa ruhundan uzaklaşarak Uzak Batõ ruhuna yaklaştõ. Bu büyük ve dünya barõşõnõ zedeleyici bir oluşumdur. İkinci bir olumsuz gelişme de öncesindeki kimi endişeleri doğrulayacak yönde gelişti. Bir AB yöneticisi yüksek tabaka oluştu. Bunlar çalõşan insanlarõn ücretleriyle ölçülemeyecek ölçüde yüksek ücretler alõyorlar. Örneğin yirmi misli ya da daha çok... Bu tabaka da yeni bir politikacõ aristokrasisi yarattõ. Görünen o ki bu aristokrasi kendi ülkelerine yabancõlaşõyor. Milyonlarca kişinin telefonlarõnõn dinlendiği, basõn ve edebiyat yapõtlarõ hakkõnda bunca davanõn açõldõğõ bir ülkenin demokratikleştiği söylenemez. Sadece hükümeti destekleyen basõn için özürlük var. AB ülkelerinin bütün bütüne NATO’ya teslim olmasõ büyük ölçüde ABD’ye teslim olmak demektir. Böylece AB ruhu Avrupa ruhundan uzaklaşarak Uzak Batõ ruhuna yaklaştõ. A B R U H U N U B İ T İ R D İ L E R
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear