26 Aralık 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
6 26 EYLÜL 2009 CUMARTESİ • Cumhuriyet HAFTA •gONU Kısa film değil videoBir kuşağın görsel hafızasını en iyi belgeleyen doküman belki de video. Çünkü estetiğe dair diğer kaygılardan arındırılıp olabildiğince görselliğe konsantre olmuş bir alan. internette vaktimizin çoğunu alan video paylaşım sitelerinde hünerlerini sergileyen video sanatçılarının dört yıldır Kurye Video isimli bir sergisi var. Bu arşiv bienal kapsamında İMÇ'de gösterime sunuluyor. DENİZ ÜLKÜTEKİN İyi de bütün bu zorluklara neden katlanıyorlar. Yola Türkiye'deki video sanatını geliştirme amacıyla çıkmamışlar, daha çok rastlantılar onlan bu noktaya getirmiş. "Karga Art'ta çalışırken ilk gösterimi yapmıştım" diyerek söze başlıyor Irmak. O zaman işin nasıl yapılacağını bilmediği için her yere açık davet göndermiş ve gelen talep fazlalığından video alanında ne kadar büyük bir eksiklik olduğunu fark etmiş. Sonrasında da Ceren'le birlikte Kurye Video Festivali'ni organize etmeye başlamışlar. Hikâyelerini anlatırken Irmak "devlet bu işe mutlaka sponsor olmalı" diye ekilyor. Ceren'e göre ise yakın bir gelecekte bunun olması mümkün değil. "Dünya genelinde bu tip işlere hep devlet destek oluyor. Ancak bu tip konvansiyonel sanatlara destek gelmesi bir on yıl daha olacak gibi değil. Sonuçta blz de kendl mekanımızı kuramıyoruz" diyor. Haksız sayılmaz ne Istanbul 2010 ne de benzer organizasyonlarda video sanatına dair durumu insanların "sanatta para ^ kayda değer bir etkinlik göze çarpıyor. , "Video mu? Nasıl yanl kısa film gibi mi?" Ceren ve Irmak Arkman buna benzer sözleri çok duymuşlar. Kendileri dört yıldır düzenlenen, Türkiye'de video alanında uzmanlaşmış ve yurt dışında bilinen tek festival "Kurye Video"nun organizatörleri. llerde Türkiye'deki görsel sanatlardan bahsedilirken mutlaka onların da ismi anılacak. Henüz dört yıllık bir arşivleri var ama bahsettiğimiz 42 ülkeden 300'e yakın sanatçının 700'ü aşkın videosunu içeren bir arşiv. Kurye Video'da yer alan tüm çalışmalar Istanbul Bienali kapsamında İMÇ 5533'de sergilenecek. Bu bir anlamda Türkiye'de yapılmış video sanatı çalışmalarının da dökümü. Irmak'a göre ellerindeki arşiv yurtdışındaki birçok organizasyonla karşılaştırılacak düzeyde. Diğerlerinden farkı ise ne katılan sanatçılara ne de organizatörlere maddi anlamda bir kazanç sağlaması. Ceren bu olmamalı" bakışına bağlıyor. Hatta "böylesi underground bir işin ticari mekanlarda sergilenmesinden rahatsız olduğunu" dile getirenler bile olmuş. Ancak işler ne yazık ki bu kadar romantik gelişmiyor. "Video kamera üreten ffrmalara bile festivalimize sponsor olmalarının kendileri için yararlı olacağını anlatamadık" diyor Ceren. Durum böyle olunca alternatif bir festival düzenlemek de bir hayli zor. önümüzdeki yılın hazırlıkları çoktan başlamış ama "daha geçen yılın borçlarını kapatamadık" diyorlar. lerilerin sunduğu video çalışmaları da yanında "iki sayfalık yazılar okunmadan anlaşılamaz" havasında olunca, "Istanbul'da videoya büyük bir mesafe kondu. Bu aslında tam da blenalin etkislydi." Videonun reklam ve medyadaki göz ardı edilemez yerine karşın çok da anlaşılır bir yerde durmamasının sebebini böyle açıklıyor Irmak. Ceren devam ediyor: "Türkiye'de video ortalama bir insanı geçtik, sanat camiası içinde bile '37 ekran televizyon karşısında 45 dakika, damlayan musluk seyretmek' olarak algılanıyor. Tamam o da bir başarı ama sadece o olmak zorunda değil." Hızlı gelisen bir dal İMÇ'ye gidenleriniz bu bahsettiklerimizden çok daha farklı yöntemler kullanılarak çekilmiş videolara rastlayacak. Tüm bu sorunların ötesinde video, son derece hızlı ve dinamik bir şekilde gelişen bir sanat dalı. Aslında Ceren ve Irmak, videonun ardına sanat kelimesini bile eklemek istemiyorlar. Çünkü böyle yaklaşsalardı, şu an ellerinde olan arşivi edinemeyeceklerini biliyorlar. Elbette yaklaşım şekli işlerin değerini azaltmıyor. Bunların birçoğu belki de evde amatör yazılımlarla üretilip ilk gösterimi yapılan işler. Animasyon, klip, reklam, performans videolarının da dahil olduğu onlarca seçeneği izleyerek saatlerinizi geçirebilirsiniz. Yurtdışından gelen videolardan konu açıldığında Irmak, bölgelere göre tarzların değişiklik gösterdiğini söylüyor. Kuzeyden gelen işlerdeki durgunluk ya da Japonların teknolojiyi oldukça iyi kullanması fazlasıyla belirgin özellikler. Irmak'ın dediğine göre benzer bir durum henüz Türkiye için geçerli değil. Bende herşey R P : • ,Suzan Kardeş'in yeni albümünün ismi "Makyaj Odası Şarkıları". Yıllardır "ünlülerin" makyözlüğünü yapan, ardından da Balkan şarkılarına getirdiği yorum ile sahneye çıkan Kardeş, birlikte çalıştığı 15 sanatçıyı stüdyoya sokarak sevdikleri şarkıları söylemelerini istemiş. Ortaya renkli bir çalışma çıkmış. Yarın geceki Kuruçeşme Arena konseri için de masa düzeni hazır. Yani Suzan Kardeş, Arena'yı kocaman bir Boğaz gazinosuna, meyhanesine çevirecek. İyi bir meyhaneciyim Meyhane kültürünün anlamı artık epey kirletildi, lekelendi. Hem de dönen onca pislik, üç kağıt ve çamur gözümüzün önünde ne kadar "saygın" görünen yerlerde olmasına rağmen! Kardeş bu yüzden dertli; "meyhane annedir. Yalnızca içki de değildir. Ben içki içmem ama orada yaşıyorum. Benim konuklarım her yaştan. Sohbeti, muhabbeti, yakınlığı severler. Niye meyhaneler küçük, masalar yakın sanıyorsunuz. Samimiyet için tabii ki. Zaten sevmeyen orada barınamaz. Meyhane meyhanecisiyle sevilir. Ben de iyi bir meyhaneciyim". Kardeş iyi bir oyuncu da. "Oyunculuk da oldu. O biraz şakacıktandı. Ama neden olmasın, seviyorum da, olabilir" diyor. Peki, kimi oynamak ister? "Kendimi oynamayı isterdim. Zaten ailemle ilgili bir hikayeyi yazıyorum" diyor. Kısacası onu her an her yerde görmek mümkün. Yakında TRT Avaz kanalında bir programa başlıyor. Rumeli türkülerini konuklarıyla yorumlayacak. Yarın gece ki Arena konseri için de masa düzeni hazır. Yani Arena'yı kocaman bir Boğaz gazinosuna, meyhanesine çevirecek. Suzan Kardeş, "Balkan Gecesi" ve "Bekriya" albümlerinden sonra "Makyaj Odası ŞarkılarT'nı yayımlacü. Bu I I H F M İ 7 albüm ünlülerin makyaj Ul UCIMIZ. o dalannda mınldandığı S L U şarkılardan oluşuyor. Uzun yıllar tanınmış simaların makyözlüğünü yapan, ardından da Balkan şarkılanna getirdiği yorum ile sahneye çıkan Kardeş, birlikte çalıştığı 15 sanatçıyı stüdyoya sokarak sevdikleri şarkıları söylemelerini istemiş. Ortaya da oldukça güzel bir çalışma çıkmış. Albümde kimler yok ki? Cem Yılmaz, Nejat İşler, Denıet Akbağ, Erkan (an, Fikret Kuşkan, Özgü Namal, Yılmaz Erdoğan, Şebnem Sönmez, Haluk Bilginer... Liste uzayıp gidiyor. Sezen Aksu mu? Elbette o da albümde. Suzan Kardeş 27 Eylül pazar gecesi "Makyaj Odası Şarkılan"nı konuklan ile birlikte Kuruçeşme Arena'da söyleyecek. Biz de Suzan Kardeş'le buluştuk. Rumeli, Balkan kanı taşımamızdan olsa gerek tanışmamıza bile gerek yoktu, koyu bir sohbet hemen aldı başını gitti. Işte anlattıkları. Her şeyi kuliste öğrendim Kardeş, alçakgönüllü ve samimi. Başarı hikâyesini de hep dostlanna minnet duyarak anlatıyor. "Bunu yapabilmek benim için önemliydi. 'Bir şey olmak' amacım yoktu. Yalnızca bildiğim bir şeyi yapıyordum. Kulağımda kalan şarkıları söylüyorum ve mutluyum" diye özetliyor müzik hayatını. Sonra da albümünü anlatmaya devam ediyor, "ayrılanları bir araya getirmek istcdim. Sırpça, Arnavutça, Makedonca, Boşnakça, Romanca, hepsini duyurmayı istiyordum. Çünkü bendc Rumeli'ydi her şey. Ne oyunculara ne de bana yabancıydı yaptıklarımız. Oyuncuların, dostlarımın bu albümde bana destek olması gerçekten bir rüyaydı benim için. En güzeli de şarkı söylenen her oyuncu diğeri için 'ne kadar güzel söylemiş' dedi. Bu güzel bir hatıra hepimiz için". Suzan Kardeş müziğe dair her şeyi kuliste öğrenmiş. Bazen "müzik yapmak benim haddime düşmez gibi geliyor" dese de, sahnesinde, meyhanesinde onu izlerken yaşanan coşku ve eğlence çok da doğru bir iş yaptığınm kanıtı. "25 yıldır kulislerdeyim, sahne ;u kasında vmı. Nerede duracağımı, nasıl davranacağımı biliyorum. Bundan büyük bir okul olamaz. Bu camianın içinde olup da bir şey öğrenemiyorsan başka hiçbir yerde öğrenemezsin!" diyor. Ben de "Sezen Aksu" diyorum. Gözlerinin içi gülüyor, yanıtlıyor; "O başlı başına bir okul. Minnettarlığım çok büyük. Kendimle gurur duyuyorum uzun yıllar onunla olabildiğim için. Hiçbir zaman patronluk yapmadan, dostluğu ve arkadaşlığıyla benimleydi. Hiç eınir kipi kullanmazdı. O bana yürü demeseydi, destek olmasaydı, yürümeye cesaret edemezdim zaten". Oyunculuğun annesi Peki, kuliste nasıl bir insan Suzan Kardeş? Ne de olsa kulis sanatçı için mahrem bir yer. Kardeş, bazen çok taşkın olduğunu kendini engellemeyc çalıştığmı söylüyor: "Oyuncularım sıkıldığında onlara çocuklarım gibi bakardım. Sıkıntıh oldum mu da onlar beni çayla susturur. Makyaj odası yatak odası gibidir de, özeldir, rahattır. Oradan sahneye geçildiği için huzurlu olması şarttır. Makyaj odası oyunculuğun annesidir". Suzan Kardeş, Balkan türkülerinin ruhunu sahnede tüm coşkusuyla veriyor. Hüzne neşe, neşeye hüzün, ama elbette hepsinde çok coşku var. Şimdi dördüncü albümü için Üsküp'te kayıtlara başlamaya hazırlanıyor. Osmanlı ve Türk enstrümanlannı da Istanbul'da kaydedecek. Kendi deyişiyle "kendini durduramayor". Kardeş, Bekriya isimli meyhanesini uzunca bir süre işletmişti. Akustik Rumeli türküleri ile Balkanları seslendiriyordu. Şimdi Günay'da program yapıyor. "Bekriya" geceleri her Perşembe gerçekleşecek. Meyhanesinde mezeleri, sırnnı kimseye vennediği köftesini kendi elleriyle hazırlayan Kardeş, Bekriya'da yedi masaya kendi yetebiliyordu. Şimdi kalabalık meyhanelerde mezelerinin sırrını aşçısına öğretiyor, elbette başkalarıyla paylaşmamak şartıyla. Ümit Göçer, namı diğer Paco, Marmaris, Turunç'ta mihmandarlık yapıyor. Hikâyesi liseyi bırakıp şansını yurtdışında denemeye karar vermesiyle başlıyor. O yüzden hayata dair pek çok yaşanmışlığı var. "Yaşadığımı yaşadım, gördüğümü gördüm" dese de hayatın sürprizlerine açık. Bekliyor... Hayat boş bırakmaya gelmez Ümit Göçer 1949 Karşıyaka doğumlu. Nam-ı diğer Paco. Marmaris, Turunç'ta herkes onu böyle tanıyor. Biz de onunla bir tekne turunda tanıştık. Sonra hikâyesini dinledik. Paco'nun babası devlet memuru. Onu genç yaşta bir trafik kazasında kaybetmiş. Lisede çift dikiş giderken de yarıda bırakıp yurtdışına gitmeye karar vermiş. "Bu benim için bir hayaldi. Okulu bıraktım, askere gittinı. Ailemi karşıma aldım ve bilmediğim ama korkmadığım bir maceraya başladım" diyor. İlk durağı Fransa olmuş. Her işi yapmış; garsonluk, seyyar satıcılık... Organizasyon firmalarında bile çalışmış. Marsilya, Nice derken bu ülkede epey yol da kat etmiş. Anlatıyor; "Ne iş olsa yaptım, çünkü bir karar vermiştim, geri dönüşü yoktu. Mücadele edip hayatımı kazanmak zorundaydım, zaten seçim şansım artık neredeyse hiç yoktu". Elbette annesinin sözüne karşı gelerek çıktığı bu macera onu ailesinde bir "kara koyun" yapmış. O ise yola devam etmeye kararlıymış. "Fransa'dan sonra Ispanya'nın turizm cenneti Ibiza'ya düştü yolum. Tam o sırada 12 Eylül patlak verdi Türkiye'de. Ben, Ispanya'da yakalandım ve Fransa'ya dönemedim. Eşyalarım orada kaldı ve 13 yıllık Ispanya güncem başladı. Plajda hamak sattım, komilik yaptım. Anadflim gibi Ispanyolca öğrendim. O günlerde Türkiye'deki gündemi takip etmek için Türkiye'den gazeteleri getirtiyordum. Tabii bir hafta gecikmeli olarak okuyordum." Paco yedi yıldır Türkiye'de, Turunç'ta çalışıyor. Yurtdışı hevesi bitmiş gibi. "Şu an para verseler gitmem yurtdışına. Yaşadığımı yaşadım, gördüğümü gördüm" diyor, "ama Istanbul'dan da korkuyorum. Orada insanların yüzleri siyah, karanlık." Şu an kışları Izmir'de geçiriyor. Izmir ona göre sakin. "Izmirliyim" demeye dili varmıyor çünkü o "Karşıyakalıyım" demekten vazgeçmiyor. Bazen denizi seyredip daldığı da oluyor. Yaşının geçtiğini düşünse de aile kurmak ya da başka şeyler şimdi macera gibi geliyor ona. Ama çalışmak zorunda. Turizme de veryansın ediyor. "Bodrum, Antalya... Daha pek çok yerde çalıştım. Türkiye'de turizm de pek çok şey gibi hasbel kader gidiyor. Günlük düşünme, günü kurtarma bu kapıyı da kapatmak üzere. Ben ise yazın kışı, kışın da yazı düşünüyorum. Ama biraz da durup dinlenmek gerek. Çünkü buralarda hayat gece de gündüz de saat 12'den sonra başlıyor." Işte Paco'nun yani Ümit Göçer'in hikâyesinden bize düşenler, anlatabildikleri bunlardı. Daha pek çoğunu bir sonraki görüşmelere sakladı. Eğer günün birinde sizin de yolunuz Turunç'a düşerse Paco'yu sorun. Bilmeyen yoktur. Şansınız varsa onunla bir de tekne turu yapın.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear