Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
CMYB
C M Y B
SAYFA CUMHURİYET 26 EYLÜL 2009 CUMARTESİ
16
KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak@yahoo.com.tr
ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci@gmail.com
TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN
HARBİ SEMİH POROY
26 Eylül
GÖRÜŞ
Prof. Dr. MUSTAFA AYSAN
Orta Vadeli Program
Yıl başından beri beklenen “Orta Vadeli Program
(2010-2012)” açıklanmış bulunmaktadır. Önümüz-
deki üç yılı kapsayan bu ekonomik program,
2008’de 735 milyar dolar olan milli gelirimizin
(GSYH), 2009’da yüzde 17 oranında azalarak 608
milyar dolara düşeceği beklentisinden yola çık-
maktadır. Bu yüksek oranlı küçülmenin bir kısmı, yıl
içinde dolar fiyatının yükselmiş olmasından kay-
naklanmıştır. Programla ilgili açıklamada, sabit TL
değerleriyle tahmin edilmiş bulunan küçülmenin yüz-
de 6.0 oranında gerçekleşmesinin beklendiği belir-
tilmiştir. Böylece, gerçekleşmeyeceği yıl başından
beri belli olmuş bulunan, bu yılki küçülmenin yüzde
3.6’da kalacağı yönündeki hükümet öngörüsünün
düzeltilmesi de sağlanmış bulunmaktadır.
Üç yıllık programın tahminlerine göre milli geliri-
miz, 2010-2012 döneminde, sırasıyla yüzde 3.5, yüz-
de 4.0 ve yüzde 5.0 oranlarında büyüyecektir. Böy-
lece, 2012’de bile milli gelirimizin, 2008’deki 735 mil-
yar dolarlık düzeyinin altında kalacağı ve 700 milyar
doları ancak aşabileceği plana bağlanmış olmaktadır.
Bu rakamlara göre, 2008’de 10 bin 436 dolar dü-
zeyinde olan kişi başına milli gelirimizin de, 2009’da
yüzde 19 oranında ve 2 bin dolar kadar azalması bek-
lenmektedir. Bu yüksek oranlı fakirleşme, ekonomik
bunalımın yarattığı olumsuzluklardan bu dönemde
kurtulmanın olanaklı bulunmadığını göstermektedir.
Bu olumsuzlukların en önemlisi, bunalım içinde hız-
la yükselmiş olan işsizlikle ilgilidir. 2006’da yüzde 9’a
düşürülebilmiş olan işsizlik oranının, 2007’de yüz-
de 10.3’e, 2008’de yüzde 11’e yükselmesi önlene-
memiş ve bunalım içinde geçen 2009’da yüzde
14.8’e çıkacağının öngörülmüş olması, program dö-
neminde, işsizlik oranının dayanılabilir noktalara in-
mesinin beklenmediğini göstermektedir. 2009’un şu-
bat ayında yüzde 16’ya kadar yükselmiş bulunan iş-
sizlik oranının, haziranda 13.3’e kadar düşmüş ol-
ması, büyük ölçüde, tarımdaki mevsimlik geçici ça-
lışma olanaklarıyla ilgilidir. Yılın bütünü için bulunan
yüzde 14.8 oranının da son yıllarda hiç rastlamadı-
ğımız yükseklikte olduğu görülmektedir. Bu yüksek
yıllık oran, program döneminin son yılında, 2012’de,
ancak yüzde 13.3’e düşürülebilecektir.
Bunalımdan çıkmayı zorlaştıracak ikinci ayak ba-
ğı, bunalım içinde hızla yükselmiş bulunan merke-
zi devlet bütçesi açıklarıdır. 2006 sonunda, milli ge-
lirimizin yüzde birinin altına (yüzde 0.6’sına) kadar
düşürülebilmiş olan devlet bütçesi açığının, 2007’de
katlanarak milli gelirin yüzde 1.6’sına, 2008’de yüz-
de 1.8’ine, bunalım yılı olan 2009’da da yüzde 6.6’sı-
na (son üç yılda 11 katına) fırlaması önlenememiş-
tir. 2001’deki ekonomik bunalımı izleyen 2002 yılında
milli gelirimizin yüzde 11.5’ine kadar yükselmiş
devlet bütçesi açığı, 2008 bunalımını izleyen 2009
yılında hızla yükselmiştir. Bu tablo, 1990’larda rast-
lanan akıl dışı devlet bütçesi uygulamalarını anım-
satmaktadır. O dönemdeki uygulamalara benzer bi-
çimde, devlet bütçesi açığının 2009’da 62.8 milyar
TL’ye yükselmesinin beklenmekte olması, 2002’yi iz-
leyen yıllarda, 2006 sonuna kadar uygulanmış olan
sıkı bütçe disiplininin, bunalımın baskıları altında öl-
çüsüzce gevşetilmiş olduğunu göstermektedir. Bu
yüksek bütçe açığı, program öngörülerine göre, prog-
ram döneminin ilk yılı olan 2010’da 50 milyar TL’ye,
2011’de 45 milyar TL’ye ve 2012’de de 39 milyar
TL’ye ancak indirilebilecektir. Buna ek olarak, prog-
ramda öngörülmüş olmamakla birlikte, 2009 başında
belediyelerde birikmiş olan 44.4 milyar TL tutarın-
daki (milli gelirimizin yüzde 5’ine yakındır) yüksek borç
toplamının önemli bir kısmının da, eskiden olduğu
gibi merkez hazinesinden ödeneceği de tahmin edil-
mektedir.
Ülkemizin yüksek vergi ve yüksek borç yükü, açık-
ları kapatmanın oldukça güç olacağını göstermek-
tedir. Bu orandaki açıklarla, 2009’da yüzde 5.9 ola-
rak gerçekleşmesi beklenen enflasyon oranının, prog-
ram yılları için sırasıyla öngörülmüş bulunan yüzde
5.3, yüzde 4.9 ve yüzde 4.8 düzeylerine indirilebil-
mesinin olanaksız gibi göründüğü tespit edilmelidir.
Programın milli gelir, büyüme ve bütçe uygula-
malarıyla ilgili bölümlerinde gerçekleşmenin güç ola-
cağı görülmektedir.
Programın dış ticaret ve ödemeler ile dış finans-
manla ilgili özellikleri, ayrı bir yazıda ele alınmalıdır.
Kimin Nefreti?
Genelkurmay Başkanı
Orgeneral İlker Başbuğ,
Güneydoğu ve Doğu
Anadolu’daki vatandaşların
ağalardan çektiğinden
yakınarak dedi ki:
“Bugün bu noktalardaysak,
altında yatan temel
nedenlerin bir tanesi bu.”
Yıllardır Türk solu bu tezi
savundu, bu yüzden de
başına gelmedik kalmadı.
Örneğin, Deniz Gezmiş,
savunmasında şunları
söylüyordu:
“Geçmiş bütün iktidarlar,
toprak ağalığını himaye
etmişlerdir. Elli yıldır konu
olan toprak reformu
gerçekleştirilmemiştir. Ve
bundan sonra gelecek
iktidarlar da yapamayacaktır.
Çünkü köylüler üzerinde
sömürü ağını kaldırmak
bugünkü iktidarlar için
imkânsızdır. Toprak reformu,
köklü ağır sanayi ile bir arada
yürütülmezse, hiçbir işe
yaramaz ve beş-on sene
içinde topraklar tekrar tefeci
ve ağaların eline geçer.
Cumhuriyetten bu yana
toprak reformunun
yapılmaması da güçlerini
göstermesi bakımından
önemlidir.”
TBMM’de, Deniz Gezmiş’in
idamını onaylayan AP’li
parlamenterler arasında
aşiret reisi “Kinyas ağa” da
vardı. Orgeneral İlker
Başbuğ’un “Ayrılık tohumu
giren tarladan nifak ve nefret
çıkar” sözünü alıntıladığı
Kinyas Kartal var ya, işte o...
Bir tezi savunurken çelişkiye
düşmemek gerek. Kim
kimden doğruyu söylediği
için nefret etmişti, iyi bilmek
gerek.
Kavakçı Enstitüsü
Gazeteci dostumuz Yılmaz Polat,
türban takıp TBMM’ye girme
operasyonunun baş aktörü Merve
Kavakçı’nın babası ile ilgili yeni bir
bilgi aktardı:
“Merve Kavakçı’nın Teksas
Richardson’da imamlık yapan
babası Yusuf Ziya Kavakçı, kendi
adına enstitü kurdu. Yusuf Ziya
Enstitüsü, ramazan dolayısıyla
Amerika’nın her tarafına
postaladığı mektupla zekât
topladı.”
Enstitünün açıklanan tasarımlarını
gözden geçirdik. Yusuf Ziya
Kavakçı, hedeflerini büyütmüş:
“Cemaatin geleceği açısından alim
ve liderlik eğitimi için gerekli okullar
kurmak. Oluşturulacak kütüphane
ve arşiv ile genel cemaat
üyelerinden din alimi olmaya
çabalayan, İslami kaynaklara
ulaşmayı hedefleyen veya bilgisini
tazelemeyi, yenilemeyi amaçlayan
kişilere yardımcı olmak. İslami
sanat, İslam tarihi ve çeşitliliği
üzerinde gösteriler düzenlenmek.”
Ayamama
Prof. Dr. Tümer Uraz, İstanbul seli ile
birlikte anılır olan “Ayamama”nın tarımcılar,
özellikle ziraat mühendisleri açısından
önemine dikkat çekti:
“Bundan tam 163 yıl önce, 10 Ocak
1846’da ‘Ayamama Çiftliğinde’ Ziraat
Mektebi Aliyesi adıyla ilk bilimsel tarım eği-
timine başlanmıştır. Her yıl 10 Ocak tari-
hi, tüm ziraat fakültelerinde, teknik ziraat
müdürlüklerinde kutlanır; bazı merkezler-
de balolar düzenlenir, paneller, sempoz-
yumlar gerçekleştirilir. Son birkaç yıldan
beri bu önemli gün, artık ‘Tarım Haftası’
biçiminde bir etkinliğe dönüştürülmüştür.
Sonraları ‘Halkalı Ziraat Mektebi’ olarak
daha yüksek düzeye ulaşan bu eğitim sis-
temi, 30 Ekim 1933’te Ankara’da ‘Yüksek
Ziraat Enstitüsü’nün açılmasıyla ‘üniver-
siter’ düzeye çıkarılmıştır.”
Son yıllarda yönetim ve eğitim siste-
mimizde büyük sıçramalar yaşadığımız-
dan, İstanbul çiftlik, imam okulu mezun-
ları da belediye başkanı oldu. Ayamama
ise bol bol sulanır toprak!
Çalışma yaşamını yakından iz-
leyen Hasan Tahsin Benli, T24
bilgisunar sitesinde Çalışma Ba-
kanı Ömer Dinçer’in nereye koş-
tuğunu yazmış:
“Sendikalardaki görüş, Dinçer’in
sendika karşıtı tutumunu bakanlıkta
da sürdüreceği yönünde.
Hatta bazıları, Dinçer’in bu gö-
reve özellikle getirildiğini, hükü-
metin gizli ajandasında sendikaları
yok etme ya da ‘yandaş’ hale ge-
tirme planı olduğunu, bu görevin
de en iyi biçimde Dinçer tarafından
yapılacağını düşünüyorlar.
Daha geçtiğimiz ay işsizlik si-
gortasını, kiralık işçilik düzenini
yeniden düzenleyen bazı yasa de-
ğişiklikleri yapılırken bakanlık sen-
dikaları muhatap dahi almadı. Üç-
lü Danışma Kurulu’nu şeklen top-
ladı.
Aynı gelişme İşsizlik Sigortası
Fonu’nun amacı dışında kullanıl-
ması yönündeki düzenlemede de
yaşandı. Hükümet, ‘Teşvik ve İs-
tihdam Paketi’nin finansmanını
bu fondan karşılarken sendikala-
rın görüşünü almadı. Üstelik veri-
lecek para, işçinin parasıyken…
Kulislerde Bakan Dinçer’in kararlı
olduğu söyleniyor. Sendikaların
muhalefeti nedeniyle bekleyen
birçok yasal değişikliği yapacağı
anlatılıyor. Bunları yaparken de
sendikaları muhatap almayacağı
dile getiriliyor.”
Turgut Özal ve arkadaşları da
aynı yoldaydı, ama siyasi ömürleri
yetmedi.
Sendikalarla Oynamanın Sonu
Dil Bayramı ve Sözsüzleme
Prof. Dr. ÖMER DEMİRCAN
Okan Üniversitesi
Dil Bayramı, 26 Eylül
1932’de toplanan ilk “Türk
Dili Kurultayı”nın yıldönümü
olarak kutlanır ama, gerçek-
te dil devrimi harf devrimi ile
1928’de başlar; son derece
tutarlı bir amaca dönüktür:
Kısa sürede bütün ülke hal-
kını okuryazar kılarak onlara
çağdaş eğitim vermek; her
bireyi yönetime, üretime,
hakça paylaşıma ortak ola-
cak bilinçte bir yurttaşa
dönüştürmek. O süreçte de,
“devlet dili” seçilen Türkçe-
den, işlek bir iletişim, eğitim-
öğretim ve bilim dili yarat-
mak.
1830-1920 arasında dilde
ve eğitimde yaşanan deği-
şimler elbette yadsınamaz
ama, bütün halkı kucaklayan
öylesine özverili çalışmalara
Cumhuriyet döneminde giri-
şilir. Türkçeye, 1928-1938
arasında Atatürk’ün özel gö-
zetimi, İnönü döneminde
1947’ye kadar da Milli Eğitim
Bakanı Hasan Âli Yücel ile
arkadaşlarının dil, eğitim,
ekinsel gelişim yolunda har-
cadıkları olağanüstü çabalar
yön verir. O ivme ile öğret-
menler, aydınlar, şairler, ya-
zarlar, bilim adamları Türk-
çeyi pırıl pırıl bir eğitim, yazın
ve bilim dili düzeyine yük-
seltirler. Ne var ki, özellikle
1950’den sonra içten içe
“Türkçeleştirme”ye karşı açık
bir direniş başlar. Yalnızca
yabancı sözcük alımı ile ye-
tinilmez; değerler yozlaşır-
ken sözlüğe karşı iki işlem
boy atar: Birincisi iyiyi olum-
suzlama, ikincisi kötüyü gü-
zelleme.
1. İyiyi olumsuzlama.
O işlemler George Or-
well’in “Bindokuzyüzsek-
sendört” (1945:7) adlı roma-
nında, “parti”nin bütün kav-
ramları tersine çevirmesine
benziyor. O metinde örneğin:
“Özgürlük köleliktir” sözü ile
“özgürlük” aşağılanır.
Türkiye’de de “toplumcu”
olarak çevrilebilecek “komü-
nist” sözcüğüne 1938’den
sonra “vatan haini” anlamı
koşularak Türkçe bir karşılık
engellendi, tıpkı kırsal ke-
simde bir zamanlar yaygın
olarak kullanılan “yoldaş”
sözcüğünün “komünist ar-
kadaş” diye anlamlanarak
boğulması gibi.
1946’dan sonra tutucular,
1980’den sonra dıştan gü-
dümlüler Atatürk’ü ve dev-
rimlerini özden ve gözden
düşürmeye başladılar. O
amaçla, Tolga Örnek’in “Ge-
libolu”su, Can Dündar’ın
“Mustafa”sı gibi belgesel
filmler bile yapıldı.
Ulus-devlete karşı o bi-
timsiz kukla oyununda vu-
rulmayan güzel sözcük kal-
madı. 1946-1983 arasında
kimileri o kıyıma aymazca
katıldı. İlk önce birçok marş
sözleri ile “ulusal ant” (1933-
) içinde geçen “ülkü” sözcü-
ğü 1970 sonrası “ülkücü-
solcu” çatışması yüzünden
“ilerici” ile “devrimci” ikizle-
ri, kişiler “komünist” ve “sol-
cu” sözcükleriyle suçlana-
rak; “öztürkçe, özleştirme”
solculuk ve komünistlik sa-
yılarak; “devrim, devrimci”
1947 sonrası “İnkılap Tarihi”
çarpıtması ve “devirim” ile
eşitlenerek; “gösteri”, işçi
haklarını yiyenlerce kötüle-
nerek; “yürüyüş”, hak, eşit-
lik, onur eleştiriyi hoş göre-
meyen yönetimlerce engel-
lenerek; “bağımsızlık” ise
yanlış bir türetme sayılarak
aydın-iletişim dışına sürül-
dü.
Örgütlenme temiz kalmış
ise de “örgüt, dernek” söz-
cükleri suç-işleme, terör-
amaçlı çete ile eşlendi; “ba-
şörtüsü”nün yerini, 1970 son-
rasında siyasal simge seçilen
sağlıksız “türban” aldı; işve-
renlerin işçi karşıtı tutumları-
nı yönetime dayatmaları so-
nucu “1 Mayıs”, kadın üze-
rinde uygulanan çağdışı bas-
kı ve şiddet ile “töre”,
2008’de de bir terör/suç
örgütü davası’na ad seçilen
“Ergenekon”, “sakıncalı söz-
cükler” olarak damgalandı.
2. Kötüyü güzelleme.
Yine Orwell (1945) içinde
“big brother” (ağabey), bütün
olumsuz anlamlı sözcükleri
dilden atarken işine gelen
sözcükleri de olumlular: İç-
işleri Bakanlığı’nın adı “Sev-
gi Bakanlığı” olur. “Savaş
barıştır”, “cehalet güçtür”
sözleriyle de savaş ve ce-
halet övülür, tıpkı “gelişme-
si engellenmiş olan ülkeler”e
“azgelişmiş” denmesi gibi.
1980’den sonra “zam yap-
mak” işlemine “fiyat ayarla-
mak”; 1990’dan sonra, Bü-
yük Ortadoğu Projesi diye
şişirme bir terimle “bir ülke-
yi işgal edip parçalamak”, o
ülkeye “demokrasi götür-
mek” diye sunuldu.
Bu aşamaya nasıl gelindi?
Tıpış tıpış. Daha önce okul-
larda Fransızca birinci ya-
bancı dildi. 1952’de devlet
okullarında yabancı dilde
öğretime başlanarak İngi-
lizce öne geçirildi. Türk Dil
Kurumu’nu kıyım kıyım kıyan
12 Eylül 1980 darbesinden
sonra o öğretim olağanüstü
yaygınlaştırıldı.
1987’de İngilizce tekel-ya-
bancı dil oldu. 1997’de ya-
bancı dile başlama yaşı 10
yaşa çekildi; özel okullarda
ise anaokuluna indirildi. Ol-
maz ya, Türkiye Cumhuriye-
ti bir federasyona dönüşürse
ortak dil olarak İngilizce mi
dayatılacak? Türkçe ile hiç-
bir ilgisi bulunmayan W, Q, X
harflerini, sh, ch, (?) gibi ya-
zımları Türkçe abece’ye kat-
ma önerisi savunulabilir mi?
Bu girişim, zaten kendi abe-
cesi olan başka dillerin yazı-
mı bahane edilerek Türkçe
abece’yi bozma, Türkçeyi
dağıtma oyununa dönüştü.
Dil Bayramı bayram gibi
olmalı.
UYDUDAN NAKLEN HAKAN ÇELİK fhakancelik@mynet.com
Kasım Pasha
Başbakanımız, ABD’li korumalara kafa
tutmuş. Her ne kadar ABD gizli servisi söz-
cüsü “kafası karıştığı için yanlış yaptı” de-
meye getirse de, Başbakanımıza her fır-
satta “işbirlikçi” sıfatı yakıştıranlar utansın...
Amerikalı filan dinlemiyor, gerektiğinde
tuttu mu savuruyor!
Öpücük
Can Dündar, öpücüğü ile gün-
deme taşınınca bir ciddi gazeteci-
lik kuralını anımsatma gereği duy-
du:
“Özel hayata müdahale bizim işi-
miz değil; olmamalı…”
Sahi, Atatürk’ün özel hayatına
girmekle; sofrasını, aşklarını, yal-
nızlığını belgelemek ve filme çek-
mek ile övünen kimdi?
BULMACA SEDAT YAŞAYAN
SOLDAN SAĞA:
1/ Artvin ilin-
de ünlü bir
yayla. 2/ Yün-
den dövülerek
yapõlan kalõn
ve kaba ku-
maş... Kayna-
tõlarak koyu-
laştõrõlmõş şer-
bet. 3/ Zam-
bia’nõn baş-
kenti... Utanç
duyma. 4/ Gizli gö-
revli... İskambillerle
oynanan bir oyun.
5/ “ --- iltifata tabi-
dir/Müşterisiz meta
zayidir” (Muallim
Naci). 6/ Karõşõk
renkli. 7/ İzmir’in
Menderes ilçesinde
ünlü bir antik kent...
Köpek. 8/ Duman
lekesi... Huzur. 9/ Sõğõrõn altõ aylõktan bir yaşõ-
na kadar olan yavrusu... Doku teli.
YUKARIDAN AŞAĞIYA:
1/ Aydõn ilindeki Dilek Yarõmadasõ Ulusal Par-
kõ’na verilen bir başka ad. 2/ Nijerya’nõn baş-
kenti... Uyuşturucu bir maddenin kõsa yazõlõşõ. 3/
Boş ve anlamsõz söz. 4/ Kars’õn doğusundaki ün-
lü eskiçağ kenti... Evcil bir geyik türü. 5/ “ --- söy-
letir en yanõk türküleri/Ay buluta girdiği gece-
lerde” (C. S. Tarancõ)... Bir bölgede yetişen bit-
kilerin tümü. 6/ Gece yapõlan sinema ya da tiyatro
gösterisi... Bir nota. 7/ Çit, perde... Yunan abe-
cesinde bir harf... Hollanda’nõn plaka imi. 8/ “Sa-
kağı” da denilen ölümcül bir hayvan hastalõğõ...
“Çinkirazı” da denilen ve nemli bölgelerde
yetişen bir meyve ağacõ. 9/ Bütün maymun tür-
lerini içine alan memeliler takõmõ.
1 2 3 4 5 6 7 8 9
1
2
3
4
5
6
7
8
9
A L İ B O R O N
K A Z A K N A Ş
M E S U P A R A
E D R E M İ T R
İ R İ E L F A
Z İ Y A A T E Ş
M A N A K U R U
İ L D İ N A R
İ P E K A A Ğ A
1 2 3 4 5 6 7 8 9
1
2
3
4
5
6
7
8
9