Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
CMYB
C M Y B
GÜNCEL CÜNEYT ARCAYÜREK
Baştarafı 1. Sayfada
Daha sonra mezarlıklar doldu taştı. El öpme, ku-
caklaşma fasılları başlamadan… gençlik yıllarımın
geçtiği caddeleri arşınladım.
Ulus’ta Posta Caddesi’ne saptım. Caddenin so-
lundaki ilk apartmanların altındaki Kürdün Mey-
hanesi… Yanında Şükran Lokantası… Ne o cad-
de, ne de binalar, meyhane ve lokanta bıraktığım
gibi değildi.
Anılarım zorladı; Kürdün Meyhanesi’nin kapı-
sından içeriye baktım. Orhan Veli hâlâ köşede ar-
kadaşlarıyla oturuyor. İri gövdesiyle şair-avukat
Suphi Taşhan ayakta kocaman sesiyle bir şey-
ler söylüyor.
Meyhanenin bir köşesinde ressam Fahir Aksoy;
belki de o sırada Orhan Veli, “Fahir Fahir/Sen ne
bilirsin aşka dair” diye takıldığı için kırgın, kızgın
masadakileri gözlüyor.
Bir yanda da Emniyet Birinci (Siyasi) Şube’nin
polisleri oturmuş, masaları, şairleri, yazarları, res-
samları gözlüyorlar, rapor etmek için.
Orhan Veli’ler, Oktay Rıfat’lar, Suphi Taş-
han’lar… sanatı sanat için değil sanatı toplum için
yaşayanlar.
İkinci Dünya Savaşı belki sürüyor, belki de so-
na ermiş; Türkiye demokrasi sancıları çekiyor. Ya
öyle bir zamandı ya da 1950’lerde iktidarın hal-
koyuyla değiştiği yıllardı.
Hiç önemi yok: Yok, çünkü şimdi yerinde yel-
ler esen Kürdün Meyhanesi’nin kapısında durup
içeriye baktığımda yıllarca gecemizi gündüzümüzü
birlikte geçirdiğim Çetin Altan’ı gördüm birden.
Elinde küçük bir kitap, Orhan Veli’ye uzatıyor-
du. Şiir kitabını: “Üçüncü Mevki”.
“Aman dokunma varsın ruhumu sarsın umudun
sarmaşığı”. Bir şiirinin ilk mısralarıydı.
Orhan Veli’yle konuştuktan sonra ne şiir yazdı,
ne de şiir kitabı yayımladı.
Ve… Çetin, anılarım arasından kaydı gitti...
Orhan Veli’yi Nâzım Hikmet kadar, hep sevdim,
şiirlerinin çoğunu ezbere bilirim...
Yıllar sonra arife gecesi düşümde annemi gör-
düm ve Orhan Veli’nin “Rüya” adlı ve “Annemi öl-
müş gördüm rüyamda” diye başlayan ilk dizesi-
ni anımsayarak “Ağlayarak uyanmışım/Hatırlattı ba-
na, bir bayram sabahı/Gökyüzüne kaçırdığım ba-
lonuma bakıp/Ağlayışımı!”
Ya Fethi Giray? Kemal Zeki Gençosman’ın
kurduğu Anka Haber Ajansı’nda birlikte olduğu-
muz… pamukla ilgili bir haber yazdığı için DP Ti-
caret Bakanı’nın işine son verdiği Fethi Giray? Ga-
zeteci oldu, gazete sahibi ama şair olarak anıldı
ve Mustafa Kemal’den sonraki Türkiye’nin hali-
ni anlatan şu dizeleri hâlâ belleğimin bir köşesin-
de: “Ankara’nın taşına bakma/Gözlerimin yaşına
bak/Kaldır da başını bir sabah vakti/Memleketin ha-
line bak”.
Ya, Mehmed Kemal; biraz sarhoş, çokça şa-
ir. “Ankara nire/Zara nire/Dayanmak marifet-
se/Dayan bire” diye diye; askere gitmiş gelmiş. İş
arıyor.
Ya, Toprak Mahsulleri’ndeki işinden çıkar çık-
maz, ceketinin sağ cebinde Fransızca edebiyat ga-
zetesi veya dergisi Cahit Sıtkı (Tarancı) abimiz.
Şükran Lokantası’nın caddeye bakan camları
örten ince perdenin arkasından geçenleri izliyor.
Evlenene kadar mutlu geçirdiği saatlerde, hafif ha-
fif demleniyor. “Otuzbeş Yaş”ın ilerisinde; “Ney-
lersin ölüm herkesin başında/Uyudun uyanmadın
olacak/Kim bilir nerede, nasıl, kaç yaşında/Bir na-
mazlık saltanatın olacak/Taht misali o musalla ta-
şında” dizelerini düşünerek, yıllar sonra sanki ba-
na bakıyor.
Ya dostum, arkadaşım üç ay önce kara topra-
ğa verdiğimiz gazeteci Nusret Bakan’la sadece
sokak kedilerinin dolaştığı Posta Caddesi’nde sa-
bahın erken saatlerinde evlere doğru yürürken de-
liler gibi şiirler okuyup şarkı söylediğimiz günler.
Nusret’in arada bir hüzünlenip hangi aşkını dil-
lendirdiğini bir türlü sorup öğrenemediğim, Edgar
Allan Poe’nun Annabel Lee şiirini benden dinle-
yip ağladığı geceler: “Senelerce, senelerce ev-
veldi/Bir deniz ülkesinde/Yaşayan bir kız vardı, bi-
leceksiniz/İsmi Annabel Lee/…Sevdalı değil kara
sevdalıydık/...Bir gün göze geldi/...Üşüdü rüzgâ-
rından bir bulutun/...Götürdüler el üstünde/Koyup
gittiler beni…”
Bir başka yer, lokanta ama meyhanemsi Sakarya
Caddesi’nin bir köşesinde Missuri’de beyaz örtülü
masada önünde kadeh Can Yücel’le buluştuğu-
muz günler.
O eşsiz zekâ ürünü pek çoğunu belleğimde sak-
ladığım binlerce şiiri arasındaki şu “Bilâ Zaman”ı,
dün değil bugünler için yazmış sanki: “Dönülmez
Faşizmin ufkundayız/Vakit çok geç.”
Nice nice geceler gündüzler anılar… Musalla ta-
şına yatmadan, el değmeli de; 1950-60, 1960-70,
1970-80, 1980-90, 1990-2000 ve 2000’den bu-
günlere değin insan manzaralarını yazmalı.
Bugün bayram.
Bugün bir kulağım İlhan Selçuk’un tedavi gör-
düğü hastanede, bir kulağım Mustafa Balbay’ın
yattığı Silivri’de...
Gözlerim Amerikan Hastanesi’nin, Silivri’deki tu-
tukevinin kapısında.
İlhan’ın taburcu olmasını, Balbay’ın tahliyesini
gözlüyoruz.
Bugün bayram, bayram ama Ahmet Muhip
Dranas kulağıma fısıldıyor: “…Dışarıda bay-
ram/Bayram bize mahrem…”
SAYFA 22 EYLÜL 2009 SALICUMHURİYET
8 HABERLERİN DEVAMI
İstanbul B 24
Edirne B 23
Kocaeli Y 23
Çanakkale B 23
İzmir B 26
Manisa B 27
Aydın B 29
Denizli PB 26
Zonguldak Y 17
Sinop Y 21
Samsun Y 21
Trabzon Y 22
Giresun Y 20
Ankara B 21
Eskişehir B 18
Konya PB 19
Sıvas Y 17
Antalya PB 30
Adana PB 30
Mersin PB 29
Diyarbakır Y 26
Şanlıurfa B 26
Mardin Y 24
Siirt Y 23
Hakkâri Y 19
Van Y 19
Kars Y 15
Oslo Y 17
Helsinki Y 16
Stockholm Y 18
Londra PB 21
Amsterdam PB 19
Brüksel PB 21
Paris PB 22
Bonn PB 22
Münih PB 24
Berlin PB 24
Budapeşte PB 28
Madrid PB 27
Viyana PB 24
Belgrad B 25
Sofya B 22
Roma Y 24
Atina B 25
Zürih PB 24
Moskova Y 18
Aşkabat PB 26
Astana PB 13
Taşkent PB 30
Bakû PB 23
Bişkek PB 25
Tiflis Y 21
Kahire B 31
Şam A 29
Ülkemizin kuzey ve
doğu kesimleri par-
çalı ve çok bulutlu,
Marmara’nın doğusu
Karadeniz, İç Anado-
lu’nun kuzeydoğusu,
Güneydoğu Anado-
lu’nun doğusu ile Tun-
celi, Bingöl ve Anka-
ra’nın kuzey ilçeleri
yağışlı, diğer yerler az
bulutlu ve açık geçe-
cek.
/ IŞIL ÖZGENTÜRK
“Buraları eskiden şöyleydi” ya da “biz es-
kiden şunları yapardık” meyalinde sözler söy-
leyerek nostajik takõlmalarõ hiç sevmem. Ara-
dan zamanlar geçer, hayat acõmasõzca ilerler ve
biz yaşlanõrõz, yirmi yõl önce çok tanõdõk olan
yerler de değişir, çok tanõdõk insanlar da.
Bu büyük yaşam gerçeğine rağmen, bazõ ta-
nõdõk yerler ve insanlar geçmişin sõrlarõnõ ti-
tizlikle saklarlar ve yeri geldiğinde birlikte bu
sõrlara yolculuk başlar. Bütün bu büyük sözle-
ri neden söylüyorum, çünkü yõllar sonra benim
için yüzlerce anõyõ, yüzlerce sõrrõ yüreğinde ba-
rõndõran Assos’tayõm.
Elektrik mühendisliği tahsil eylemiş ve yir-
mi dokuz yõl önce yolu Assos’a düşen, Assos’un
o tuhaf ve etkileyici doğasõna vurulup buralarda
demir atan ve daha sonra öncelikle kendisi ve
ailesi için kafasõna uygun otel bulamadõğõndan
otelcilik işine soyunan, Assos’un eski palamut
depolarõnõ adam ederek Assos’a yakõşõr oteller
yapan benim oteller kralõ ilan ettiğim Hilmi
Selimoğlu ve eşi Münevver ile çocukluğunu
tanõdõğõm kõzlarõ Dilara’yla birlikte sõrlara
dalõp çõkõyoruz ve bu arada deniz bütün haş-
metiyle salõnõp duruyor.
Söz dönüp dolaşõp 1993-1994 ve sonuncusu
1996 yõlõnda yapõlan Assos Kültür ve Sanat Fes-
tivallerine ve 1999 yõlõnda trajik bir kazada -
kurmak istediği yeni tiyatrosuna mekân ba-
karken binanõn içten çürümüş tahtalarõna basõp,
yükseklerden düşen- ölen Hüseyin Katırcı-
oğlu’na geliyor.
Hepimizin ortak düşüncesi bir daha öyle fes-
tivaller yapõlamaz. Hilmi gözleri yaşararak o
günleri bilmeyen başka dostlara anlatmak için
en yüksek sesiyle konuşuyor: “Kadırga ko-
yundaki Eden Beach otelini eylülün başın-
da kapatıp festivalin emrine sunardık, ora-
da dünyanın bin bir köşesinden gelmiş ti-
yatrocular, Assos’daki mekânlara uygun
oyunlar sahneye koymak için günlerce çalı-
şırlardı. Dünyanın her yerinden gelirlerdi,
Amerika’dan, Hollanda’dan, İskoçya’dan,
muhteşem bir imecenin içinde bulurduk
kendimizi. Sahildeki balıkçı motorlarını an-
tikçağın sandallarına çevirir, tam karşı-
mızdaki Midilli adasından şair Sapho’nun
Assos’a gelişini canlandırırdık, o sırada bi-
rileri şairin en lirik şiirlerini ardı ardına
okurdu. Behramkale köylülerinin en gül-
düğü oyun, İtalya’dan gelen komedi tiyat-
rosunun antik tiyatroda sahnelediği ‘Ham-
let değil Omlet’ adlı oyundu. Hâlâ arada sı-
rada o oyundaki replikleri mırıldanırlar.”
Hilmi bunlarõ anlatõrken, bir festival neden ya-
põlõr diye düşünmeden edemiyorum. Başarõlõ fes-
tivaller onlarõ izleyenlerde heyecan uyandõran,
bu işin içinde ben de olmalõyõm dedirten festi-
vallerdir. Basit bir örnek vermek istiyorum, 1996
yõlõnda festival açõlõşõ muhteşem olmuştu. Beh-
ramkale köyünün (Assos bir limanõn adõdõr ve
tepedeki Aristo’nun ders verdiği Behramkale
köyüne bağlõdõr) kadõnlarõ günlerce kilolarca pi-
rinci kõrmõzõ, mavi, yeşil, sarõ yani gökkuşağõnõn
yedi rengine boyamõşlardõ. Festival günü yüz-
lerce Behramkaleli çocuk ceplerini pirinçle dol-
durup koşarak tepeden aşağõ indiler ve avuç
avuç pirinci yollara saçtõlar. Behramkale’nin an-
tik yollarõ gökkuşağõnõn yedi rengiyle buluş-
tu, muhteşem bir şeydi. Ben bu olayõ gözlerim
yaşararak izlemiştim, milyonlarca para dökü-
lerek yapõlan pek çok bienalde beni böylesine
heyecanlandõran bir şeye rastladõğõmõ anõmsa-
mõyorum. Öyle heyecanlanmõştõm ki, hemen
oracõkta bu festival için bir oyun yazmaya ka-
rar verdim bu imecede ben de olmalõydõm. “Av-
luda” adlõ oyunum bu ilhamla yazõlmõştõr.
Ama ne yazõk ki, Assos Kültür ve Sanat Fes-
tivali’nde sahnelenemedi, Hüseyin öldü ve
her şey bitti.
Bu ülkede ne yazõk ki, bazõ güzel şeyler tek tek
insanlara bağlõ. Hüseyin öldü ve o çoluk çocuk
bütün Behramkalelilerin ve Assos’u seven sa-
natçõlarõn unutamadõğõ festival anõlarda kaldõ.
“Hayır” diyor Hilmi, “yeniden yapabiliriz,
Behramkaleli çocuklar ceplerine doldur-
dukları pirinçlerden bir iki tanesini yastık-
larının altına koymuşlardır ve tek bir pirinç
tanesi bile her şeyi yeniden başlatabilir”.
Yeni bir festival mi, bu kez adõ “Hüseyin Ka-
tırcıoğlu Festivali” olmalõ. Haydi Hilmi sen ön-
ayak ol ve bu iş yeniden başlasõn. Bir zaman-
lar “bir festival vardı” sözü değişsin, “hadi fes-
tivale gidelim olsun”.
isilozgenturk gmail.com
Kırk Yıl Sonra Yeniden Assos
YUSUF ÖZKAN
İZMİR - Onlar yükseğin ağõr işçileri!
Birçok insanõn çõkmaya bile cesaret ede-
meyeceği, onlarca, hatta yüzlerce metre
yüksekliklerde, dev kayalarõ düşürüyor, baz
istasyonlarõ kuruyor, gösteri merkezlerinin
çatõlarõnõ yapõyor ya da onarõyorlar. “İp-
le erişim teknisyeni” olarak nitelenen bu
mesleğe yönelik tutkularõnõ da, “Doğaya
çıkmış insanı bir ofiste tutamazsınız. Pa-
ra kazanmanın yolunu, bir şekilde, yi-
ne doğada buluyoruz” sözleriyle nite-
lendiriyorlar.
İzmirli Alpcan Saygın Dokuz Eylül Üni-
versitesi’ndeki eğitimi sõrasõnda hobi ola-
rak başladõğõ spor tõrmanõcõlõğõnõ, bir şekilde
mesleğe dönüştürmüş.
Çok sayõda insanõn bu sporla ilgilendi-
ğini, ancak çok azõnõn yükseklerde çalõş-
mayõ göze alabildiğini belirten Saygõn, “Bu
işte önemli spor tutkusundan öte man-
talite. Yüksekte, ağır malzemeyle çalı-
şıyorsun. Önce kendi, sonra da diğer ar-
kadaşlarının emniyetini düşünmek, on-
larla uyum içinde çalışmak zorundasın”
diyor. Spor ve eğlence merkezlerine tõr-
manma duvarlarõnõn kurulumu, İstanbul
Gösteri Merkezi’nin çatõsõnõn yapõmõ, baz
istasyonlarõnõn mekanik montajlarõ gibi
projelerin ardõndan, son olarak Sinop’taki
bir baraj inşaatõnda çalõştõğõnõ söyleyen
Saygõn, şu bilgileri veriyor:
“Çok sayıda dinamitin patlatılacağı
baraj inşaatında çalışan işçilerin gü-
venliği için dağlardaki çürük kayaları
düşürmek ya da çelik ağlarla çevrele-
mek bizim görevimizdi. Sabahın
05.00’inden akşam kararana dek, sıfırla
350 metre arasındaki yükseklikte ça-
lıştık. Öncelikle düşmeyen çürük kaya
yüzeyini belirliyoruz. Sonra onu kod-
layarak aktif izlemeye alıyoruz. Grup
içerisinde teknik bilgisi olan elemanlar
kayanın fotoğrafını çekiyorlar. Bu aşa-
ğıdaki çalışma alanımızda yeniden ye-
niden değerlendirmeye alınıyor.”
‘Ofiste duramam’
Bu işin fiziksel verimliliğinin ancak 40
yaşõna dek sürdüğünü anlatan Saygõn,
“Doğaya çıkmış insanı bir ofiste tuta-
mazsın. O insanın kendi nasıl para ka-
zanacaksa ona göre yolunu bulmak zo-
runda. Eğer ki ofiste zaman geçirirsem,
bunların hiçbirini yaşayamam, Hem
geziyorum hem de doğayı görüyorum”
diye konuşuyor. Saygõn, Avrupa’da bu iş-
le uğraşanlara “irata sertifası” verildiği-
ni, Türkiye’de de buna sahip çok sayõda uz-
man olduğunu söylüyor.
Afacan Gençlik Merkezi’nde düzenlenen toplantõlarda öğrenme eylemi tartõşõldõ
ÖZCAN YAŞAR
İZMİR - Gençtur’un düzenle-
diği, Ulusal Gençlik Toplantõ-
sõ’nda “Yaşamak Zaten Öğ-
renmektir Yeter ki Fırsat Ve-
rin” başlõklõ proje çalõşmasõ, İz-
mir’in Yenişakran beldesinde
gerçekleştirilen oturumlarda tar-
tõşmaya açõldõ. Uzmanlar, en et-
kili öğrenmenin “yaşayarak öğ-
renme” olduğuna dikkat çekti.
Türkiye’nin tek alternatif genç-
lik merkezi Afacan Gençlik Mer-
kezi’nde düzenlenen ve Türkiye
Ulusal Ajans tarafõndan da des-
teklenen toplantõlara, Sosyal So-
rumluluk Derneği, Trabzon MEB
Projeler Koordinasyon Merkezi,
Trabzon Toplumsal Araştõrma ve
Geliştirmeyi Destekleme Derne-
ği, Doğa Gözcüleri Derneği ile
birlikte Türkiye’nin dört bir ya-
nõndan gelen 45 genç ve gençlik
çalõşanõ katõldõ.
Okul ile sınırlı değil
Gençtur Kurumsal İletişim Ko-
ordinatörü Hülya Denizalp, top-
lantõnõn açõlõşõnda yaptõğõ ko-
nuşmada, öğrenmeyi “okul”,
“okul dışı” ve “yaşayarak” ola-
rak sõraladõktan sonra en etkili öğ-
renme biçiminin yaşayarak öğ-
renme olduğunun altõnõ çizdi.
Denizalap, informal (yaşayarak)
eğitimle öğrenme oranõnõn yüzde
80 gibi yüksek bir dilimi kapsa-
dõğõna dikkat çekti. Öğrenme ey-
leminin yalnõzca okul ile sõnõrlõ ol-
madõğõnõ anlatan Gençtur Proje
Koordinatörü Kevser Yavuz ise
yaşayarak öğrenmenin, bireyin
çevresiyle etkileşimi sonucu, ya-
şam içinde kendiliğinden oluşan
bir süreç olduğunu söyledi.
Toplantõya konuk konuşmacõ
olarak katõlan Habitat İçin Genç-
lik Derneği Başkanõ Sezai Hazır,
sivil toplumun farklõ siyasi gö-
rüşlerden, farklõ din ve dillerden
oluşabileceğine işaret ederek
önemli olanõn, doğa, çevre ve
insan için neler yapabileceğimi-
zi sorgulamaktan geçtiğini vur-
guladõ. Türkiye’de bir gençlik po-
litikasõ oluşturulamayõşõndan ya-
kõnan Hazõr, 18 yaşõnda oy kul-
lanabilen bir gencin seçilmek için
hâlâ 30 yaşõnõ doldurmayõ bekle-
mesinin bir tezat oluşturduğunu
söyledi. Hazõr, nüfusu 5 bini ge-
çen belediyelerde “Kent Konse-
yi” kurulmasõ yolundaki çalõş-
malarõn ilerlediğini ve bundan
böyle yerel yönetimler içinde
gençlerin de daha etkin görevler
alarak yeterince söz sahibi olabi-
leceğinin müjdesini de verdi.
FIFA’nõn kontrolünde Türki-
ye’de yürütülen “Sokak Fut-
bolu Projesi”nin Türkiye Ko-
ordinatörü Osman Şibik de pek
tanõnmayan bu organizasyonun,
Türkiye’de kõsa sürede yaşama
geçirdiği projelerini anlattõ. Şibik,
bir bölümü madde bağõmlõlarõn-
dan oluşan sporcu çocuklardan
oluşan bu takõmõn, Bosna Her-
sek’teki bir turnuvada elde etti-
ği dördüncülük derecesinin, spor
medyamõzda yer bulamamasõ-
nõn kendilerini üzdüğünü söyle-
di. Doğa Gönüllüleri Derne-
ği’nce, Van Gölü inci kefalõ ba-
lõğõnõn korunmasõna yönelik bir
proje de ilgi çekti.
Yaşamak öğrenmektir
Türkiye’nin değişik noktalarından gelen 45 genç çalışma
boyunca deneyimlerini ve projelerini paylaştı.
Dağcõlõk, kaya tõrmanõcõlõğõ gibi doğa tutkusuyla yaptõklarõ hobilerini iş yaşamlarõnda kazanca çeviriyorlar
Yükseklerin ‘ağõr’ işçileri
Dağcılık, kaya tırmanıcılığı gibi macera sporları,
bazılarının kazanç kapısı olmuş durumda.
Erzurum’daki cinayet
ERZURUM (AA) - Adalet Bakanlõğõ’na bağ-
lõ Elazõğ Çocuk Eğitimevi Müdürlüğü’nden bayram
için izin alarak geldiği Erzurum’da bir kişiyi bõ-
çaklayarak öldürdüğü iddia edilen genç, tutuklan-
dõ. Alõnan bilgiye göre aralarõnda anlaşmazlõk bu-
lunan M.P’yi bõçaklayarak öldürdüğü gerekçesiy-
le gözaltõna alõnan B.İ, emniyetteki sorgusu ta-
mamlandõktan sonra Erzurum Adliyesi’ne sevk
edildi. Zanlõ, çõkarõldõğõ mahkemece tutuklandõ.
Saygın, “Profesyonellik gerçekten yaptığın işe hâkim olmak, o işteki
becerilerini arkadaşlarının güvenliğini sağlayacak şekilde kullanmaktır.
Sertifikanın sahibi olup para için kullanmak değil!” diyor.
Emeklilere
‘öl artık’
deniliyor
İstanbul Haber Servisi - Türk tiyatrosunun
önemli isimlerinden Yıldız Kenter, 600 TL
emekli maaşõ ile geçinmeye çalõştõğõnõ belirte-
rek, “Öl artık tavrı hissediyorum” dedi.
Sabah gazetesinin haberine göre 600 TL emekli
aylõğõ ile geçindiğini belirten Yõldõz Kenter,
“67 yaşını geçtiğim için konservatuvardan
aldığım maaşımı kestiler. Bankaya gittiğim-
de ‘Size para yok’ dedikleri an yıkıldım. Pa-
rasız kaldım! Parasız kalan insanlar ne his-
sederse, onu hissettim. Şu an 600 lira emekli
maaşıyla geçinmeye çalışıyorum” dedi. Yaşlõ-
lara Türkiye’de “öl” dendiğini ifade eden Ken-
ter, “Kriz nedeniyle, sahibi olduğum tiyatro
iş yapamıyor. Dolayısıyla belirli bir gelirim
de yok. Yaşamak için özel ders veriyorum.
Bu ülkede yaşlı insanlara bakış açısı üzücü.
Türkiye’de ‘Yeter yahu, artõk öl’ gibi bir tavır
sergileniyor. Şimdi ben de aynı tavrı yaşıyor
ve hissediyorum” diye konuştu.
YILDIZ KENTER:
ULUBEY BELEDİYESİ
TAŞKIN ÖZLER
UŞAK - Uşak’õn Ulubey ilçesinde yerel
seçimi 50 yõl sonra CHP kazanõnca, 15 yõl-
dõr ödenmeyen ve 700 bin lirayõ bulan elek-
trik borcu için icra işlemi başlatõldõ.
CHP’li Ulubey Belediye Başkanõ Ali Rı-
za Ada, yeni görevine sõkõntõlõ başladõ. 50
yõl sonra ilk kez CHP’nin yerel seçimi ka-
zandõğõ ilçede, Şeker Bayramõ öncesi il-
ginç bir gelişme yaşandõ. Eski başkanlar-
dan DYP’li Ahmet Bayraktar dönemin-
den bu yana mahkemelik olan elektrik
borcuyla ilgili karar kesinleşince, belediye
bir anda 700 bin lira borçlu duruma düştü.
Başkan Ada bunun üzerine borcun dondu-
rularak 5 yõlda ödenmek üzere taksitlen-
dirilmesini istedi. Ancak elektrik dağõtõm
şirketi Osmangazi EDAŞ, en fazla 36 ay
vade yapabileceklerini ve faiz dondurul-
masõnõn da mümkün olmadõğõnõ bildirdi.
Arabasını satıp avans verdi
Anlaşma sağlanamayõnca Osmangazi
EDAŞ avukatlarõ, Ulubey Belediyesi’nin
tüm mal varlõğõ ve banka hesaplarõna ha-
ciz koydurdu. Bayram öncesi çaresiz ka-
lan Ada, özel aracõnõ satarak 30 belediye
personeline 300’er lira avans dağõttõ.
EDAŞ’õn kendilerini çok sõkõştõrdõğõnõ,
siyasi otoritenin de buna yardõmcõ oldu-
ğunu söyleyen Ada, “Yasalarda faizin
faizi olmaz denilirken bizden bu isten-
di. Bayramdan sonra sorunu çözmek
için Ankara’ya gideceğim” dedi.
CHP
kazanõnca
borç
anõmsandõ