24 Kasım 2024 Pazar Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CMYB C M Y B GÜNCEL CÜNEYT ARCAYÜREK Baştarafı 1. Sayfada Daha sonra mezarlıklar doldu taştı. El öpme, ku- caklaşma fasılları başlamadan… gençlik yıllarımın geçtiği caddeleri arşınladım. Ulus’ta Posta Caddesi’ne saptım. Caddenin so- lundaki ilk apartmanların altındaki Kürdün Mey- hanesi… Yanında Şükran Lokantası… Ne o cad- de, ne de binalar, meyhane ve lokanta bıraktığım gibi değildi. Anılarım zorladı; Kürdün Meyhanesi’nin kapı- sından içeriye baktım. Orhan Veli hâlâ köşede ar- kadaşlarıyla oturuyor. İri gövdesiyle şair-avukat Suphi Taşhan ayakta kocaman sesiyle bir şey- ler söylüyor. Meyhanenin bir köşesinde ressam Fahir Aksoy; belki de o sırada Orhan Veli, “Fahir Fahir/Sen ne bilirsin aşka dair” diye takıldığı için kırgın, kızgın masadakileri gözlüyor. Bir yanda da Emniyet Birinci (Siyasi) Şube’nin polisleri oturmuş, masaları, şairleri, yazarları, res- samları gözlüyorlar, rapor etmek için. Orhan Veli’ler, Oktay Rıfat’lar, Suphi Taş- han’lar… sanatı sanat için değil sanatı toplum için yaşayanlar. İkinci Dünya Savaşı belki sürüyor, belki de so- na ermiş; Türkiye demokrasi sancıları çekiyor. Ya öyle bir zamandı ya da 1950’lerde iktidarın hal- koyuyla değiştiği yıllardı. Hiç önemi yok: Yok, çünkü şimdi yerinde yel- ler esen Kürdün Meyhanesi’nin kapısında durup içeriye baktığımda yıllarca gecemizi gündüzümüzü birlikte geçirdiğim Çetin Altan’ı gördüm birden. Elinde küçük bir kitap, Orhan Veli’ye uzatıyor- du. Şiir kitabını: “Üçüncü Mevki”. “Aman dokunma varsın ruhumu sarsın umudun sarmaşığı”. Bir şiirinin ilk mısralarıydı. Orhan Veli’yle konuştuktan sonra ne şiir yazdı, ne de şiir kitabı yayımladı. Ve… Çetin, anılarım arasından kaydı gitti... Orhan Veli’yi Nâzım Hikmet kadar, hep sevdim, şiirlerinin çoğunu ezbere bilirim... Yıllar sonra arife gecesi düşümde annemi gör- düm ve Orhan Veli’nin “Rüya” adlı ve “Annemi öl- müş gördüm rüyamda” diye başlayan ilk dizesi- ni anımsayarak “Ağlayarak uyanmışım/Hatırlattı ba- na, bir bayram sabahı/Gökyüzüne kaçırdığım ba- lonuma bakıp/Ağlayışımı!” Ya Fethi Giray? Kemal Zeki Gençosman’ın kurduğu Anka Haber Ajansı’nda birlikte olduğu- muz… pamukla ilgili bir haber yazdığı için DP Ti- caret Bakanı’nın işine son verdiği Fethi Giray? Ga- zeteci oldu, gazete sahibi ama şair olarak anıldı ve Mustafa Kemal’den sonraki Türkiye’nin hali- ni anlatan şu dizeleri hâlâ belleğimin bir köşesin- de: “Ankara’nın taşına bakma/Gözlerimin yaşına bak/Kaldır da başını bir sabah vakti/Memleketin ha- line bak”. Ya, Mehmed Kemal; biraz sarhoş, çokça şa- ir. “Ankara nire/Zara nire/Dayanmak marifet- se/Dayan bire” diye diye; askere gitmiş gelmiş. İş arıyor. Ya, Toprak Mahsulleri’ndeki işinden çıkar çık- maz, ceketinin sağ cebinde Fransızca edebiyat ga- zetesi veya dergisi Cahit Sıtkı (Tarancı) abimiz. Şükran Lokantası’nın caddeye bakan camları örten ince perdenin arkasından geçenleri izliyor. Evlenene kadar mutlu geçirdiği saatlerde, hafif ha- fif demleniyor. “Otuzbeş Yaş”ın ilerisinde; “Ney- lersin ölüm herkesin başında/Uyudun uyanmadın olacak/Kim bilir nerede, nasıl, kaç yaşında/Bir na- mazlık saltanatın olacak/Taht misali o musalla ta- şında” dizelerini düşünerek, yıllar sonra sanki ba- na bakıyor. Ya dostum, arkadaşım üç ay önce kara topra- ğa verdiğimiz gazeteci Nusret Bakan’la sadece sokak kedilerinin dolaştığı Posta Caddesi’nde sa- bahın erken saatlerinde evlere doğru yürürken de- liler gibi şiirler okuyup şarkı söylediğimiz günler. Nusret’in arada bir hüzünlenip hangi aşkını dil- lendirdiğini bir türlü sorup öğrenemediğim, Edgar Allan Poe’nun Annabel Lee şiirini benden dinle- yip ağladığı geceler: “Senelerce, senelerce ev- veldi/Bir deniz ülkesinde/Yaşayan bir kız vardı, bi- leceksiniz/İsmi Annabel Lee/…Sevdalı değil kara sevdalıydık/...Bir gün göze geldi/...Üşüdü rüzgâ- rından bir bulutun/...Götürdüler el üstünde/Koyup gittiler beni…” Bir başka yer, lokanta ama meyhanemsi Sakarya Caddesi’nin bir köşesinde Missuri’de beyaz örtülü masada önünde kadeh Can Yücel’le buluştuğu- muz günler. O eşsiz zekâ ürünü pek çoğunu belleğimde sak- ladığım binlerce şiiri arasındaki şu “Bilâ Zaman”ı, dün değil bugünler için yazmış sanki: “Dönülmez Faşizmin ufkundayız/Vakit çok geç.” Nice nice geceler gündüzler anılar… Musalla ta- şına yatmadan, el değmeli de; 1950-60, 1960-70, 1970-80, 1980-90, 1990-2000 ve 2000’den bu- günlere değin insan manzaralarını yazmalı. Bugün bayram. Bugün bir kulağım İlhan Selçuk’un tedavi gör- düğü hastanede, bir kulağım Mustafa Balbay’ın yattığı Silivri’de... Gözlerim Amerikan Hastanesi’nin, Silivri’deki tu- tukevinin kapısında. İlhan’ın taburcu olmasını, Balbay’ın tahliyesini gözlüyoruz. Bugün bayram, bayram ama Ahmet Muhip Dranas kulağıma fısıldıyor: “…Dışarıda bay- ram/Bayram bize mahrem…” SAYFA 22 EYLÜL 2009 SALICUMHURİYET 8 HABERLERİN DEVAMI İstanbul B 24 Edirne B 23 Kocaeli Y 23 Çanakkale B 23 İzmir B 26 Manisa B 27 Aydın B 29 Denizli PB 26 Zonguldak Y 17 Sinop Y 21 Samsun Y 21 Trabzon Y 22 Giresun Y 20 Ankara B 21 Eskişehir B 18 Konya PB 19 Sıvas Y 17 Antalya PB 30 Adana PB 30 Mersin PB 29 Diyarbakır Y 26 Şanlıurfa B 26 Mardin Y 24 Siirt Y 23 Hakkâri Y 19 Van Y 19 Kars Y 15 Oslo Y 17 Helsinki Y 16 Stockholm Y 18 Londra PB 21 Amsterdam PB 19 Brüksel PB 21 Paris PB 22 Bonn PB 22 Münih PB 24 Berlin PB 24 Budapeşte PB 28 Madrid PB 27 Viyana PB 24 Belgrad B 25 Sofya B 22 Roma Y 24 Atina B 25 Zürih PB 24 Moskova Y 18 Aşkabat PB 26 Astana PB 13 Taşkent PB 30 Bakû PB 23 Bişkek PB 25 Tiflis Y 21 Kahire B 31 Şam A 29 Ülkemizin kuzey ve doğu kesimleri par- çalı ve çok bulutlu, Marmara’nın doğusu Karadeniz, İç Anado- lu’nun kuzeydoğusu, Güneydoğu Anado- lu’nun doğusu ile Tun- celi, Bingöl ve Anka- ra’nın kuzey ilçeleri yağışlı, diğer yerler az bulutlu ve açık geçe- cek. / IŞIL ÖZGENTÜRK “Buraları eskiden şöyleydi” ya da “biz es- kiden şunları yapardık” meyalinde sözler söy- leyerek nostajik takõlmalarõ hiç sevmem. Ara- dan zamanlar geçer, hayat acõmasõzca ilerler ve biz yaşlanõrõz, yirmi yõl önce çok tanõdõk olan yerler de değişir, çok tanõdõk insanlar da. Bu büyük yaşam gerçeğine rağmen, bazõ ta- nõdõk yerler ve insanlar geçmişin sõrlarõnõ ti- tizlikle saklarlar ve yeri geldiğinde birlikte bu sõrlara yolculuk başlar. Bütün bu büyük sözle- ri neden söylüyorum, çünkü yõllar sonra benim için yüzlerce anõyõ, yüzlerce sõrrõ yüreğinde ba- rõndõran Assos’tayõm. Elektrik mühendisliği tahsil eylemiş ve yir- mi dokuz yõl önce yolu Assos’a düşen, Assos’un o tuhaf ve etkileyici doğasõna vurulup buralarda demir atan ve daha sonra öncelikle kendisi ve ailesi için kafasõna uygun otel bulamadõğõndan otelcilik işine soyunan, Assos’un eski palamut depolarõnõ adam ederek Assos’a yakõşõr oteller yapan benim oteller kralõ ilan ettiğim Hilmi Selimoğlu ve eşi Münevver ile çocukluğunu tanõdõğõm kõzlarõ Dilara’yla birlikte sõrlara dalõp çõkõyoruz ve bu arada deniz bütün haş- metiyle salõnõp duruyor. Söz dönüp dolaşõp 1993-1994 ve sonuncusu 1996 yõlõnda yapõlan Assos Kültür ve Sanat Fes- tivallerine ve 1999 yõlõnda trajik bir kazada - kurmak istediği yeni tiyatrosuna mekân ba- karken binanõn içten çürümüş tahtalarõna basõp, yükseklerden düşen- ölen Hüseyin Katırcı- oğlu’na geliyor. Hepimizin ortak düşüncesi bir daha öyle fes- tivaller yapõlamaz. Hilmi gözleri yaşararak o günleri bilmeyen başka dostlara anlatmak için en yüksek sesiyle konuşuyor: “Kadırga ko- yundaki Eden Beach otelini eylülün başın- da kapatıp festivalin emrine sunardık, ora- da dünyanın bin bir köşesinden gelmiş ti- yatrocular, Assos’daki mekânlara uygun oyunlar sahneye koymak için günlerce çalı- şırlardı. Dünyanın her yerinden gelirlerdi, Amerika’dan, Hollanda’dan, İskoçya’dan, muhteşem bir imecenin içinde bulurduk kendimizi. Sahildeki balıkçı motorlarını an- tikçağın sandallarına çevirir, tam karşı- mızdaki Midilli adasından şair Sapho’nun Assos’a gelişini canlandırırdık, o sırada bi- rileri şairin en lirik şiirlerini ardı ardına okurdu. Behramkale köylülerinin en gül- düğü oyun, İtalya’dan gelen komedi tiyat- rosunun antik tiyatroda sahnelediği ‘Ham- let değil Omlet’ adlı oyundu. Hâlâ arada sı- rada o oyundaki replikleri mırıldanırlar.” Hilmi bunlarõ anlatõrken, bir festival neden ya- põlõr diye düşünmeden edemiyorum. Başarõlõ fes- tivaller onlarõ izleyenlerde heyecan uyandõran, bu işin içinde ben de olmalõyõm dedirten festi- vallerdir. Basit bir örnek vermek istiyorum, 1996 yõlõnda festival açõlõşõ muhteşem olmuştu. Beh- ramkale köyünün (Assos bir limanõn adõdõr ve tepedeki Aristo’nun ders verdiği Behramkale köyüne bağlõdõr) kadõnlarõ günlerce kilolarca pi- rinci kõrmõzõ, mavi, yeşil, sarõ yani gökkuşağõnõn yedi rengine boyamõşlardõ. Festival günü yüz- lerce Behramkaleli çocuk ceplerini pirinçle dol- durup koşarak tepeden aşağõ indiler ve avuç avuç pirinci yollara saçtõlar. Behramkale’nin an- tik yollarõ gökkuşağõnõn yedi rengiyle buluş- tu, muhteşem bir şeydi. Ben bu olayõ gözlerim yaşararak izlemiştim, milyonlarca para dökü- lerek yapõlan pek çok bienalde beni böylesine heyecanlandõran bir şeye rastladõğõmõ anõmsa- mõyorum. Öyle heyecanlanmõştõm ki, hemen oracõkta bu festival için bir oyun yazmaya ka- rar verdim bu imecede ben de olmalõydõm. “Av- luda” adlõ oyunum bu ilhamla yazõlmõştõr. Ama ne yazõk ki, Assos Kültür ve Sanat Fes- tivali’nde sahnelenemedi, Hüseyin öldü ve her şey bitti. Bu ülkede ne yazõk ki, bazõ güzel şeyler tek tek insanlara bağlõ. Hüseyin öldü ve o çoluk çocuk bütün Behramkalelilerin ve Assos’u seven sa- natçõlarõn unutamadõğõ festival anõlarda kaldõ. “Hayır” diyor Hilmi, “yeniden yapabiliriz, Behramkaleli çocuklar ceplerine doldur- dukları pirinçlerden bir iki tanesini yastık- larının altına koymuşlardır ve tek bir pirinç tanesi bile her şeyi yeniden başlatabilir”. Yeni bir festival mi, bu kez adõ “Hüseyin Ka- tırcıoğlu Festivali” olmalõ. Haydi Hilmi sen ön- ayak ol ve bu iş yeniden başlasõn. Bir zaman- lar “bir festival vardı” sözü değişsin, “hadi fes- tivale gidelim olsun”. isilozgenturk gmail.com Kırk Yıl Sonra Yeniden Assos YUSUF ÖZKAN İZMİR - Onlar yükseğin ağõr işçileri! Birçok insanõn çõkmaya bile cesaret ede- meyeceği, onlarca, hatta yüzlerce metre yüksekliklerde, dev kayalarõ düşürüyor, baz istasyonlarõ kuruyor, gösteri merkezlerinin çatõlarõnõ yapõyor ya da onarõyorlar. “İp- le erişim teknisyeni” olarak nitelenen bu mesleğe yönelik tutkularõnõ da, “Doğaya çıkmış insanı bir ofiste tutamazsınız. Pa- ra kazanmanın yolunu, bir şekilde, yi- ne doğada buluyoruz” sözleriyle nite- lendiriyorlar. İzmirli Alpcan Saygın Dokuz Eylül Üni- versitesi’ndeki eğitimi sõrasõnda hobi ola- rak başladõğõ spor tõrmanõcõlõğõnõ, bir şekilde mesleğe dönüştürmüş. Çok sayõda insanõn bu sporla ilgilendi- ğini, ancak çok azõnõn yükseklerde çalõş- mayõ göze alabildiğini belirten Saygõn, “Bu işte önemli spor tutkusundan öte man- talite. Yüksekte, ağır malzemeyle çalı- şıyorsun. Önce kendi, sonra da diğer ar- kadaşlarının emniyetini düşünmek, on- larla uyum içinde çalışmak zorundasın” diyor. Spor ve eğlence merkezlerine tõr- manma duvarlarõnõn kurulumu, İstanbul Gösteri Merkezi’nin çatõsõnõn yapõmõ, baz istasyonlarõnõn mekanik montajlarõ gibi projelerin ardõndan, son olarak Sinop’taki bir baraj inşaatõnda çalõştõğõnõ söyleyen Saygõn, şu bilgileri veriyor: “Çok sayıda dinamitin patlatılacağı baraj inşaatında çalışan işçilerin gü- venliği için dağlardaki çürük kayaları düşürmek ya da çelik ağlarla çevrele- mek bizim görevimizdi. Sabahın 05.00’inden akşam kararana dek, sıfırla 350 metre arasındaki yükseklikte ça- lıştık. Öncelikle düşmeyen çürük kaya yüzeyini belirliyoruz. Sonra onu kod- layarak aktif izlemeye alıyoruz. Grup içerisinde teknik bilgisi olan elemanlar kayanın fotoğrafını çekiyorlar. Bu aşa- ğıdaki çalışma alanımızda yeniden ye- niden değerlendirmeye alınıyor.” ‘Ofiste duramam’ Bu işin fiziksel verimliliğinin ancak 40 yaşõna dek sürdüğünü anlatan Saygõn, “Doğaya çıkmış insanı bir ofiste tuta- mazsın. O insanın kendi nasıl para ka- zanacaksa ona göre yolunu bulmak zo- runda. Eğer ki ofiste zaman geçirirsem, bunların hiçbirini yaşayamam, Hem geziyorum hem de doğayı görüyorum” diye konuşuyor. Saygõn, Avrupa’da bu iş- le uğraşanlara “irata sertifası” verildiği- ni, Türkiye’de de buna sahip çok sayõda uz- man olduğunu söylüyor. Afacan Gençlik Merkezi’nde düzenlenen toplantõlarda öğrenme eylemi tartõşõldõ ÖZCAN YAŞAR İZMİR - Gençtur’un düzenle- diği, Ulusal Gençlik Toplantõ- sõ’nda “Yaşamak Zaten Öğ- renmektir Yeter ki Fırsat Ve- rin” başlõklõ proje çalõşmasõ, İz- mir’in Yenişakran beldesinde gerçekleştirilen oturumlarda tar- tõşmaya açõldõ. Uzmanlar, en et- kili öğrenmenin “yaşayarak öğ- renme” olduğuna dikkat çekti. Türkiye’nin tek alternatif genç- lik merkezi Afacan Gençlik Mer- kezi’nde düzenlenen ve Türkiye Ulusal Ajans tarafõndan da des- teklenen toplantõlara, Sosyal So- rumluluk Derneği, Trabzon MEB Projeler Koordinasyon Merkezi, Trabzon Toplumsal Araştõrma ve Geliştirmeyi Destekleme Derne- ği, Doğa Gözcüleri Derneği ile birlikte Türkiye’nin dört bir ya- nõndan gelen 45 genç ve gençlik çalõşanõ katõldõ. Okul ile sınırlı değil Gençtur Kurumsal İletişim Ko- ordinatörü Hülya Denizalp, top- lantõnõn açõlõşõnda yaptõğõ ko- nuşmada, öğrenmeyi “okul”, “okul dışı” ve “yaşayarak” ola- rak sõraladõktan sonra en etkili öğ- renme biçiminin yaşayarak öğ- renme olduğunun altõnõ çizdi. Denizalap, informal (yaşayarak) eğitimle öğrenme oranõnõn yüzde 80 gibi yüksek bir dilimi kapsa- dõğõna dikkat çekti. Öğrenme ey- leminin yalnõzca okul ile sõnõrlõ ol- madõğõnõ anlatan Gençtur Proje Koordinatörü Kevser Yavuz ise yaşayarak öğrenmenin, bireyin çevresiyle etkileşimi sonucu, ya- şam içinde kendiliğinden oluşan bir süreç olduğunu söyledi. Toplantõya konuk konuşmacõ olarak katõlan Habitat İçin Genç- lik Derneği Başkanõ Sezai Hazır, sivil toplumun farklõ siyasi gö- rüşlerden, farklõ din ve dillerden oluşabileceğine işaret ederek önemli olanõn, doğa, çevre ve insan için neler yapabileceğimi- zi sorgulamaktan geçtiğini vur- guladõ. Türkiye’de bir gençlik po- litikasõ oluşturulamayõşõndan ya- kõnan Hazõr, 18 yaşõnda oy kul- lanabilen bir gencin seçilmek için hâlâ 30 yaşõnõ doldurmayõ bekle- mesinin bir tezat oluşturduğunu söyledi. Hazõr, nüfusu 5 bini ge- çen belediyelerde “Kent Konse- yi” kurulmasõ yolundaki çalõş- malarõn ilerlediğini ve bundan böyle yerel yönetimler içinde gençlerin de daha etkin görevler alarak yeterince söz sahibi olabi- leceğinin müjdesini de verdi. FIFA’nõn kontrolünde Türki- ye’de yürütülen “Sokak Fut- bolu Projesi”nin Türkiye Ko- ordinatörü Osman Şibik de pek tanõnmayan bu organizasyonun, Türkiye’de kõsa sürede yaşama geçirdiği projelerini anlattõ. Şibik, bir bölümü madde bağõmlõlarõn- dan oluşan sporcu çocuklardan oluşan bu takõmõn, Bosna Her- sek’teki bir turnuvada elde etti- ği dördüncülük derecesinin, spor medyamõzda yer bulamamasõ- nõn kendilerini üzdüğünü söyle- di. Doğa Gönüllüleri Derne- ği’nce, Van Gölü inci kefalõ ba- lõğõnõn korunmasõna yönelik bir proje de ilgi çekti. Yaşamak öğrenmektir Türkiye’nin değişik noktalarından gelen 45 genç çalışma boyunca deneyimlerini ve projelerini paylaştı. Dağcõlõk, kaya tõrmanõcõlõğõ gibi doğa tutkusuyla yaptõklarõ hobilerini iş yaşamlarõnda kazanca çeviriyorlar Yükseklerin ‘ağõr’ işçileri Dağcılık, kaya tırmanıcılığı gibi macera sporları, bazılarının kazanç kapısı olmuş durumda. Erzurum’daki cinayet ERZURUM (AA) - Adalet Bakanlõğõ’na bağ- lõ Elazõğ Çocuk Eğitimevi Müdürlüğü’nden bayram için izin alarak geldiği Erzurum’da bir kişiyi bõ- çaklayarak öldürdüğü iddia edilen genç, tutuklan- dõ. Alõnan bilgiye göre aralarõnda anlaşmazlõk bu- lunan M.P’yi bõçaklayarak öldürdüğü gerekçesiy- le gözaltõna alõnan B.İ, emniyetteki sorgusu ta- mamlandõktan sonra Erzurum Adliyesi’ne sevk edildi. Zanlõ, çõkarõldõğõ mahkemece tutuklandõ. Saygın, “Profesyonellik gerçekten yaptığın işe hâkim olmak, o işteki becerilerini arkadaşlarının güvenliğini sağlayacak şekilde kullanmaktır. Sertifikanın sahibi olup para için kullanmak değil!” diyor. Emeklilere ‘öl artık’ deniliyor İstanbul Haber Servisi - Türk tiyatrosunun önemli isimlerinden Yıldız Kenter, 600 TL emekli maaşõ ile geçinmeye çalõştõğõnõ belirte- rek, “Öl artık tavrı hissediyorum” dedi. Sabah gazetesinin haberine göre 600 TL emekli aylõğõ ile geçindiğini belirten Yõldõz Kenter, “67 yaşını geçtiğim için konservatuvardan aldığım maaşımı kestiler. Bankaya gittiğim- de ‘Size para yok’ dedikleri an yıkıldım. Pa- rasız kaldım! Parasız kalan insanlar ne his- sederse, onu hissettim. Şu an 600 lira emekli maaşıyla geçinmeye çalışıyorum” dedi. Yaşlõ- lara Türkiye’de “öl” dendiğini ifade eden Ken- ter, “Kriz nedeniyle, sahibi olduğum tiyatro iş yapamıyor. Dolayısıyla belirli bir gelirim de yok. Yaşamak için özel ders veriyorum. Bu ülkede yaşlı insanlara bakış açısı üzücü. Türkiye’de ‘Yeter yahu, artõk öl’ gibi bir tavır sergileniyor. Şimdi ben de aynı tavrı yaşıyor ve hissediyorum” diye konuştu. YILDIZ KENTER: ULUBEY BELEDİYESİ TAŞKIN ÖZLER UŞAK - Uşak’õn Ulubey ilçesinde yerel seçimi 50 yõl sonra CHP kazanõnca, 15 yõl- dõr ödenmeyen ve 700 bin lirayõ bulan elek- trik borcu için icra işlemi başlatõldõ. CHP’li Ulubey Belediye Başkanõ Ali Rı- za Ada, yeni görevine sõkõntõlõ başladõ. 50 yõl sonra ilk kez CHP’nin yerel seçimi ka- zandõğõ ilçede, Şeker Bayramõ öncesi il- ginç bir gelişme yaşandõ. Eski başkanlar- dan DYP’li Ahmet Bayraktar dönemin- den bu yana mahkemelik olan elektrik borcuyla ilgili karar kesinleşince, belediye bir anda 700 bin lira borçlu duruma düştü. Başkan Ada bunun üzerine borcun dondu- rularak 5 yõlda ödenmek üzere taksitlen- dirilmesini istedi. Ancak elektrik dağõtõm şirketi Osmangazi EDAŞ, en fazla 36 ay vade yapabileceklerini ve faiz dondurul- masõnõn da mümkün olmadõğõnõ bildirdi. Arabasını satıp avans verdi Anlaşma sağlanamayõnca Osmangazi EDAŞ avukatlarõ, Ulubey Belediyesi’nin tüm mal varlõğõ ve banka hesaplarõna ha- ciz koydurdu. Bayram öncesi çaresiz ka- lan Ada, özel aracõnõ satarak 30 belediye personeline 300’er lira avans dağõttõ. EDAŞ’õn kendilerini çok sõkõştõrdõğõnõ, siyasi otoritenin de buna yardõmcõ oldu- ğunu söyleyen Ada, “Yasalarda faizin faizi olmaz denilirken bizden bu isten- di. Bayramdan sonra sorunu çözmek için Ankara’ya gideceğim” dedi. CHP kazanõnca borç anõmsandõ
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear