28 Kasım 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
KASR, Arapça bir sözcük; saray yavrusu köşk demek. Kasrı Kanco; Kanco Köşkü anlamına geliyor ama aslında tipik bir “derebeyi şatosu” olarak Mardin’in Derik ilçesine bağlı Atlı köyünde 19. yüzyılın sonundan yapılmış. DTP Genel Başkanı Ahmet Türk’ün aşireti Kanco’nun şatosu burası. Malum Kürt açılımı için geçenlerde Güneydoğu Anadolu turnesine çıkan malum gazeteciler Hasan Cemal Kaya ve Osman Cengiz Çandar’ı Ahmet Türk Kasrı Kanco’da ağırlamış; iftar yemeği vermiş! Hasan yazısında, Kasrı Kanco için “Ahmet Türk ailesinin ovaya nazır taştan konağıdır” diyor. Hasan, muhteşem manzara karşısında bir kez daha büyülenmiş, üstlerinden geçen savaş uçağının gürültüsüyle yerinden fırlamış. Fakat buranın kanlı bir “derebeyi şatosu” olduğuna ilişkin tek kelime yok Hasan’dan. Neyse; Hasangiller ertesi gün Eruh’a doğru yola çıkmışlar. Bir sonraki yazısında Hasan şöyle diyor: “Yıllardır dikkatimi çeker. Ve aynı şeyi düşünürüm. Eruh’a yaklaşırken de öyle oldu. Uzakta, dağın tepesindeydi askeri birliğin karargâhı. Kartal yuvasını andırıyor. Sanki bir ortaçağ şatosu...” Kürt aşiret reisi kanlı bir derebeylik şatosunda değil, taş konakta oturuyor; asker ise kendine kartal yuvasında bir ortaçağ şatosu yapmış! Bu ne şiddet bu ne celal; be ey Hasan Cemal! MERAL ÇİL Avukat Sorulduğunda herkesin ken- dince bir cevap vereceği de- mokrasinin bugün artık tanı- mından ziyade nitelikleri ve daha önemlisi hangi yöntem- le gerçekleştirileceği üzerinde durulmalıdır. Zira, gerçekti, temsiliydi, katılımcıydı, çağ- daştı derken ve birçok tanım verirken, hangi esaslara göre demokrasinin yaşatılması ge- reği üzerinde pek durmadığı- mızdan, birçok sorunla karşı- laşmakta, bunun sonucu dev- leti oluşturan kurumlar yıp- ranmakta, insanlarımız mal ve en önemlisi canlarını kay- betmektedirler. Bu kayıpları ve kaosu yaşamak zorunda de- ğiliz. Tabiidir ki çağımızda, yurt- taşların temel hak ve özgür- lüklerinin en ileri düzeyde ola- cağı, yasa önünde eşitlik il- kesinin korunduğu, devlet yö- netiminde katılımcı ve çoğul- cu yapılanmanın esas alındı- ğı özgürlükçü ve çoğulcu, çağdaş demokrasi anlayışı esastır. Demokrasiyle idare edilen birçok ülke, anayasa- larıyla bu ve benzeri hakları koruma altına almıştır. Ancak tüm bu haklar hangi esaslar- la ve nasıl hayata geçirilmeli- dir. Asıl soru budur. Ve bizce cevap: “Bilimsel esaslarla” ol- malıdır. Bilimin, 19. yüzyılın ikinci ya- rısından itibaren sanayiye yap- tığı katkıyla insanlara ve top- lum hayatına sağladığı faydayı kimse inkâr edemez. Şimdi neden bu faydayı demokrasi- nin işleyişine sunmasın. Ayrıca Ortadoğu’da ve ül- kemizde devletin başlangıcı- nın şehir yani site değil, aşiret olduğu, aşiretin sosyolojik ya- pısının siteye benzemediği, site gibi yerleşmiş değerlerin bir birikimi olmadığı, aşiretle- rin büyüyüp imparatorluk ha- line geldiği toplumlarda -ve ül- kemizde- imparatorluğun de- mokrasi probleminin olmaya- cağı, çünkü bireyin güçlü ol- madığı, ümmet fikrinin yer- leşmesiyle bireyin güçlenme- sine mani olunduğu, ümmet anlayışında bireylerin Tan- rı’nın kulu olarak birbirinin ay- nı olduğu, bu anlayışın mo- dern toplumlardaki birbirinin aynı olmayan, özgür, eşit ve bu nedenle yaratıcı vatandaş karşısındaki durumu düşü- nüldüğünde demokrasinin özellikle ülkemizde bilimsel kurallarla işletilmesinin önemi daha iyi anlaşılacaktır. Böylece demokrasi adına, ‘arkamızda halk desteği var’ diyen birilerinin ileri sürdüğü sübjektif fikirlerin toplum için en iyisi olduğu gibi yanlış söy- lem ve uygulamaların, bilimin objektif kurallarıyla önüne ge- çilebilecektir. Mustafa Kemal Atatürk bunu biliyordu. Onun için, “Benim manevi mirasım bilim ve akıldır” ya da “Hayatta en hakiki mürşit ilimdir” demiş- tir. CHP’ye mal edilen “Halka rağmen halk için” söylemi de bundandır. Bu söylem maa- lesef hep yanlış anlaşılmıştır. Oysa burada kastedilen, ça- ğımızda bilim dışında bir ha- reketin olamayacağıdır. Bilimsel gerçeklerle hareket edebilseydik bugün ne yasa- ma alanında, ne yürütmede ve ne de yerel yönetimlerde yan- lışlara düşerdik. Bunu nasıl yadsıyabiliriz. Son yaşadığımız İstanbul’daki sel felaketinde yerel yöneticiler, şehir plancı- ları, mimar ve mühendislerin yaptığı hesaplamalara uygun bir yapılaşmaya izin verse- lerdi bu kadar can yiter miy- di? Artık yapılan yanlışların so- nuçlarını konuşurken değil, kuralları koyarken, uygula- maları başlatırken ya da bu vatan için eğitimden sağlığa, hukuktan güvenliğe, sanayiye kentleşmeye, tarıma kadar her alanda en iyisinin ne ve nasıl olacağına karar verileceği zaman, bilime ve bilim adam- larına kulak vermeliyiz. Kısacası artık bilimsel de- mokrasiyi inşa etmeli ve sür- dürebilmeliyiz. Bu şekilde gü- ven duygusu gelişecek Türk halkının, devletin kendi devleti olduğuna, yasaların kendi mutluluğu için ortaya çıktığı- na, kendisinin medeni adım- larla ilerlemesinin ve kendi onur ve haysiyetini ancak de- mokrasiyle koruyabileceğine inanmasının ve bu ülkede üm- met değil vatandaş olarak, ülkenin sahibi olduğunu kabul ederek, bu vatandan sorum- lu bireyler haline geleceğini düşünüyoruz. CMYB C M Y B DÜZ ÇİZGİ ÜMİT ZİLELİ Yalancının Mumu!.. (II) Tarih dersini kaldığımız yerden sürdürelim… Yakın tarihi dilediği gibi tersyüz eden, Kurtuluş Sa- vaşı’nı azımsama uğruna, utanılacak yalanları art ar- da sıralayan Prof. sıfatlı başyazarın, sıraladığı fante- zilere tek tek bakalım. Mehmet Altan’a göre, İngilizler Kurtuluş Savaşı bo- yunca son derece tarafsızdı. Öyle ki; Başbakan Lloyd George Yunanlıları desteklerken, daha birkaç yıl ön- ce Çanakkale’de müthiş bir bozgun yaşayan Savaş Bakanı Churchill, Lozan’da İnönü’ye büyük bir kin- le “reddettiklerinizin hepsini cebime atıyorum… Ge- leceksiniz, diz çökeceksiniz, para isteyeceksiniz” di- yen Dışişleri Bakanı Lord Curzon ve Kut-Ül Amare’de Türklere karşı aldığı ağır yenilginin hıncıyla Anadolu’yu işgal etmiş bulunan askeri çevreler ise Kemalistler- den yanaydı!.. - İnsanda birazcık utanma, birazcık sıkılma olur.. Mehmet Altan, bununla yetinmiyor, İngiliz tuta- naklarına dayanarak şöyle diyor: -İngiltere ne Yunanlılara ne de Türklere silah ver- mektedir. Pes doğrusu; İngiltere’nin Yunanistan’a silah (ve para) yardımı yapmadığını iddia edebilmek, Yunan- lılarla vatanı işgale uğramış Türkleri eşit şartlarday- mış gibi göstermeye çalışmak için ya kör cahil, ya da kötü niyetli olmak gerektiğini söylemeye bile gerek yok sanırım. Aslında İngilizlerin eylemlerinin yalnızca küçük bir bölümünü kronolojik olarak sıralamak bile Altan ve benzerlerinin yalanlarını yüzlerine çarpmaya faz- lasıyla yeter… Daha Mondros Mütarekesi’nin mürekkebi kuru- madan, başta İstanbul olmak üzere, Anadolu’nun ön- ceden kararlaştırılmış yerleri İngiliz, Fransız ve İtal- yanlar tarafından süratle işgal edilmeye başlanmıştı. Damat Ferit Paşa, İzmir’in 15 Mayıs 1919’da Yu- nanlılar tarafından işgal edilmesinden 45 gün önce, İngiliz yüksek Komiseri Amiral Calthorpe’a İzmir ve arka bölgesini Yunanistan’a terk eden projeyi vermişti bile!.. 28 Mayıs 1919’da ülkenin ileri gelen yurtseverleri İngilizler tarafından acilen Malta’ya sürüldü. Hemen ardından İngiliz işgal komutanı ve Yüksek Komise- rinin, ağır ve kaba baskısıyla 23 Haziran 1919’da, ya- ni Samsun’a çıkışından yalnızca bir ay dört gün son- ra Mustafa Kemal görevinden azledildi. Ama yetmedi, Amiral Calthorpe, 2 Temmuz 1919’da Mustafa Ke- mal’in kanun dışı ilan edilmesini de istedi!. 15 Ekim 1919’da Ermeni ve Rum Patrikleri, yüksek komiser- lerden bütün Türkiye’nin işgal edilmesini istediler... 18 Nisan 1920’de Milli harekete karşı Hilafet ordu- sunun kurulması kararlaştırıldı. 11 Mayıs 1920’de Mus- tafa Kemal idama mahkûm edildi. 10 Ağustos 1920’de hain Damat Ferit başkanlığındaki heyet Pa- ris’te Anadolu’yu paramparça edecek Sevr Antlaş- ması’nı imzaladı. İki yıl sonra, 11 Ekim 1922’de ise Türklerin zaferi- ni dünyaya ilan eden Mudanya Mütarekesi imzalandı. Kimler tarafından biliyor musunuz? Türkiye, İngilte- re, Fransa ve İtalya!.. Türklere karşı savaşan ve ye- nilen Yunanlılar Mudanya’da yoktu!.. Yalnızca bu bi- le, Türklere karşı savaşın, başından sonuna dek kim- ler tarafından yönetildiğini, Mustafa Kemal kaybet- seydi, başta İstanbul, Anadolu’nun en stratejik yer- lerinin hangi sırtlanın elinde kalacağını göstermeye yeter de artar bile!..İşte Mehmet Altan’ın İngilteresi bu kadar tarafsızdı!!! Daha anlatacak çok şey, suratlara çarpılacak çok boş eldiven var ama değmez!.. -Yurdunu bir kadın memesine değişebilecek tıy- nette olanlara, yukarıda anlatılanlar fazla bile gelir… Bir Yurtsevere Mektup (XXVI) Sevgili kardeşim Balbay, çamurlar içinde boğul- duğumuz, dünyaya rezil olduğumuz bir hafta daha geçti.. 2010 Dünya Kültür Başkenti İstanbul, ne za- man geleceği, ne miktarda geleceği günü gününe bel- li yağmura 32 can, binlerce konut ve işyerini kurban verdi... Belediye başkanı sıfatlı zat suçu “ozon ta- bakasındaki deliğe” atıp, “sprey kullanmayın” dedi, iyi mi? Başbakan sıfatlı zat ise, “derenin intikamı ağır olur” buyurdu!.. Kongo Başbakanı değil, Türkiye Cum- huriyeti Başbakanı… Sonra ortaya çıktı ki; intikamı ağır olur dediği derenin yanı başındaki arazileri ima- ra açan da kendisiymiş!.. Artık günleri sayıyoruz!.. Seni ve tüm yurtseverle- ri dışarıdaki milyonlar adına bir yurtseverin olanca gü- cü ve sıcaklığı ile kucaklıyorum.. e-posta: umitzileli@gmail.com Bilimsel Demokrasi KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak@yahoo.com.tr ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci@gmail.com TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 17 Eylül HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN hetiyatrosu@mynet.com 17 EYLÜL 2009 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA 15 Yunanistan’da “Mustafa”yı bedava dağıtmışlar! Sırada Ermenistan olmalı! Polis İzmir Buca’nın Fırat Mahallesi’nde her sabaha karşı saat 03.00’te siren çalarak dolaşan polis otomobili hırsız mı kovalıyor yoksa davulcunun yerine halkı sahura mı kaldırıyor? Tutum Tayfun Timoçin: “Hiçbir yargı kararı seni karanlık yolundan döndüremedi de, dere yatağının ıslahına gelince mi yargının sözünü dinleyesin tuttu?” Analiz Erol Barutçugil: “Açılımın saçılımı: Açıl! Aç, aç, aç, aç, aç...” YağmurDeniz Kasrı Kanco ve askerin şatosu! Nazi Almanyası’nda papaz Martin Niemöller’in günlüğünden: “Önce sosyalistleri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü ben sosyalist değildim. Sonra sendikacıları topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü sendikacı değildim. Sonra Yahudileri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü Yahudi değildim. Sonra beni almaya geldiler; benim için sesini çıkaracak kimse kalmamıştı.” DAMDAKİ mizahçı arkadaşımız Cihan Demirci, İstanbul’u teslim alan seli ve dere yataklarındaki “rant açılımı”nı laforizmalarla yorumluyor: Ey İstanbul halkı, tatlıcıdan belediye başkanı yaptığında, “sütlü sel” göreceğini mi zannetmiştin? Çalıp çırpmaktan ve rant peşinde koşmaktan daha altyapısını halledememiş bir ülkede dikkat edin yattığınız yer dere yatağı olmasın! “Senin yatacak yerin” yok denir ya... Son sel rezaletinde bir daha gördük ki, bu ülkede utanmaz idarecilerin yatacak yeri çoktur ama zavallı dere yataklarının yatacak yeri asla yoktur! Her şerde bir hayır vardır: Ülkedeki aymaz yöneticiliğin adı “Ayamama” mı olsa acaba? İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş’a göre suçlu sprey kullanarak ozon tabakasını delenler. “Sadece benden olan yaşasın, diğerleri yok olsun” mantığıyla ülkeyi yönetenlerin “orta tabaka”yı yok etmesi hangi spreyle oldu dersiniz? Çocukluğumda İstanbul dediğin Topkapı’da biterdi. Topkapı’dan ötesi İstanbul sayılmazdı. Dikkat edin İstanbul’u “büyük şehir” palavralarıyla son 30 yılda soya soya o kadar büyüttüler ama bu büyüme gözümüzde oldu sadece. Zira yıl 2009 ve şiddetli bir yağıştan sonra hâlâ Topkapı’dan ötesi İstanbul değil! 2010 Avrupa Kültür Başkenti için İstanbul’a gelecek yabancı konukları gerçek İstanbul kültürünü yaşamaları için otellerin kral dairesinde değil “ev sahibi” Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’la birlikte dere yataklarında yatıralım! Yüzyılın felaketi diyerek kendi rezilliklerini örtmeye çalışanlara kanmayın... Çünkü bu dinbaz ülke 2009 yılında, 3G çağında hâlâ derebeylik dönemini yaşıyor. Tüketiciyi salak bir alan-veren olarak görenlerin, derelerin üstünü betonla kapatıp alışveriş merkezi yaptığı bu ülkede, zavallı bunalmış dereler an geliyor pişkin derebeylerini işte böyle rezil ediyor! Dere yatağının kenarına rant uğruna alışveriş merkezi yaparak dere yataklarının üstünü örtenler, bu gözü dönmüş rant tutsakları; ağzı açık tüketiciyi günümüzde ya kredi kartıyla öldürüyorlar ya da kalanları bu şekilde sel altında yok ediyorlar! Derenin yatağı! SESSİZ SEDASIZ (!) HARBİ SEMİH POROY BULMACA SEDAT YAŞAYAN SOLDAN SAĞA: 1/ İnsan biçimin- de yapõlmõş robot. 2/ Sodyum ele- mentinin simge- si... Düzce ilinde bir göl ve kaplõca. 3/ Bir çifte kü- rekli küçük san- dal... “Yok” söz- cüğünün karşõtõ. 4/ Lübnan’õn pla- ka imi... Başlõca, temel niteliğinde olan. 5/ Satrançta bir taş... C vi- taminince zengin bir meyve. 6/ Tõp dilinde “felçli” anlamõnda kul- lanõlan terim. 7/ Ser- best meslek adamlarõnõ içinde toplayan resmi birlik... Bağõşlama... Bir nota. 8/ İnsanõn düşün- me ve sonuç çõkarma yeteneklerinin tümü... Yunan abecesinde bir harf. 9/ Güney Amerika kökenli hõzlõ bir dans. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Erkeklerde, belli bir yaştan sonra cinsel gücün azal- masõ. 2/ Erişmiş, ulaşmõş... “--- manaya derler/Su- ret ile kaş değil” (Kaygusuz Abdal). 3/ İri taneli be- zelye. 4/ Bir tür yelkenli ve motorlu yarõş teknesi... Bir renk. 5/ İşyeri... Bir nota. 6/ Köpek... Yeraltõ su- yunu taşõyan geçirimli katman. 7/ Bir şeyin oluş- masõna, ortaya çõkmasõna neden olma... Bir cetvel türü. 8/ Olumsuzluk belirten bir önek... “Ağõr ağõr önümden geçti deve kervanõ/Bir kenarda göründü bel- denin --- hanõ” (F.N.Çamlõbel). 9/ Siirt yöresine öz- gü, nohutlu ya da kõymalõ õspanak yemeği. 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 G Ü N N Ü C E K Ö R Ü Ç İ Z İ K L E B L E B İ A C Y A T A L A K Ü Y E E Y E R K A A K E N E B O R T L O S S A V A N E T İ A N A A P R O N 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 İngilizce’yi İngilizce kaynaklardan öğrenin... Westminster Univesity ve Premier College sertifikalarına sahip, London School of Business Administration’da master yapmış, ÖĞRETMENDEN, BRITISH ENGLISH ? Gramer, konuşma, derslere yardımcı, sınavlara hazırlık ? İş İngilizcesi (Business English) ve İngilizce iş görüşmelerine (Interview), KPDS VE YDS hazırlık Bahariye-Kadıköy / İstanbul 0532 701 80 41 (0216) 418 94 51
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear