26 Aralık 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CMYB C M Y B 11 AĞUSTOS 2009 SALI CUMHURİYET SAYFA DİZİ 9 S on günlerde medyanõn haber kaynağõ olan “Somali korsanları” vesilesiyle Birleşmiş Milletler Endüstriyle Kalkõnma Teşkilatõ (UNIDO) başdanõşmanõ olarak yõllarca bulunduğum Afrika ve 3.5 yõlõmõ geçirdiğim Somali hakkõnda bir şeyler yazmam gerektiğini düşündüm. SİYAHLAR VE BEYAZLAR Afrikalõlarõn kaderini kõtanõn doğal ve insan kaynaklarõ çizmiştir. Kaynaklarõn sömürülmesi ve sömürülmeye uygun halde tutulmasõnõn ilk adõmlarõ beyaz kâşifler tarafõndan atõlõr. Kâşifler doğal kaynaklar, halklar ve yollar hakkõndaki bilgileri ile ülkelerine döndükten sonra, zengin tüccarlarõn desteklediği misyonerler devreye girer. Bu arada, edinilen bilgiler õşõğõnda, topraklar (kaynaklar) beyaz krallar ve kraliçeler tarafõndan harita üzerinde paylaşõlõr. Misyonerlerin amacõ yerel halktan sömürülmeye yardõm edecek insanlarõn kazanõlmasõdõr. Yeteri kadar insan dini inançla bağlanõp, kabileler arasõnda ilerde yararlanõlacak ihtilaf konularõ yaratõlarak, insan altyapõsõ oluşturulduktan sonra tüccarlarõn işgali başlar. Dördüncü aşamada, tüccarlarõn ülkelere kazandõrdõklarõ zenginlikleri korumak için asker gönderilerek işletmeler koruma altõna alõnõr. Son aşama, sömürücüye pahalõya mal olan beyaz askeri gücün ülkeden çõkartõlmasõdõr. Ekonomik zincirler cahil halkõn kõramayacağõ kadar kuvvetli hale geldikten sonra bu aşamaya geçilir. Genellikle misyoner rahipler tekrar devreye girerler, özgürlük için sömürücülere karşõ direniş başlatõlõr. Halk özgürlük dedikleri şeyi kazanõr, bayram yapar. Bundan sonra sömürücülerin ekonomik çõkarlarõnõ, sömürüldüklerinin farkõnda olmadan kendi askerleri ile kendileri savunurlar. B ütün bu aşamalarda esas olan sömürüdür. Bu amaçla ülke sõnõrlarõ kabileler arasõ ihtilaflarõn sürekliliğini sağlayacak şekilde çizilir. Sömürünün engellenmemesi için halk cahil bõrakõlõr, sömürü düzeni kurulduktan sonra cehalete yardõmcõ olan ilkel inanõşlar, kültürel haklarõ koruma adõ altõnda teşvik edilir. Bütün bunlar yetmiyorsa içki, uyuşturucu gibi alõşkanlõklarõn önü açõlõr, toplama kamplarõnda tel örgüler içinde yaşama zorunda bõrakõlõr (ABD örneğinde olduğu gibi). Hatta daha ileri gidilerek biyolojik saldõrõ ile hastalõk yayõlõr (Brezilya’da Amazon yerlilerine yapõldõğõ gibi) veya kõsõrlaştõrõlõr (İsveçlilerin Tatar toplumuna yaptõklarõ gibi) veya çocuklar ailelerinden alõnõp melezleştirilerek õrk eritilir (Avustralyalõlarõn Aborijinlere yaptõklarõ gibi) veya suni etnik ayrõlõklar oluşturularak ihtilaflar yaratõlõr (Ruanda’da Belçikalõlarõn yaptõklarõ Tutsi-Hutu renk ayõrõmõ gibi). 1885’te Berlin Konferansõ ile Belçika kralõ II. Leopold’e verilen Zaire’de (şimdiki adõyla Demokratik Kongo Cumhuriyeti), Belçikalõ tüccar çiftçiler köylerden topladõklarõ, köylerinden uzaktaki tutsak yaşama alõşamayan insanlarõ birkaç ay kullanõp ölüm ormanõna terk ederek, ülkenin nüfusunu dört yõlda 30 milyondan 9 milyona düşürmüşlerdir. Skandal sömürenlerce bile dayanõlmaz hale gelince ülke II. Leopold’den alõnõp Belçika hükümetine verilmiştir. Zaire 1964’te bağõmsõzlõğõna kavuştuğunda, dünyanõn en zengin bakõr ve çok zengin elmas ve krom madenlerine, Türkiye yüzölçümünün iki katõ büyüklüğündeki ormanlarõ ve dünyanõn debisi ikinci büyük nehri Kongo’ya rağmen dünyanõn en yoksul ülkelerinden biriydi. Zaireliler bu kaynaklara sahiplenecek durumda değillerdi, çünkü ülkede Zaireli sadece beş yüksek okul mezunu vardõ ve onlar da kaynaklarõ ele geçirmiş olan yabancõ şirketlerin adamlarõydõ. 1. Dünya Savaşõ’ndan sonra Ruanda’nõn yönetimi de Belçika’ya verildi. O güne kadar ülkede birlikte yaşayan Tutsi ve Hutulara farklõ kimlik belgeleri verildi. Hutularõ kahve tarlalarõnda kõrbaç zoruyla çalõştõrõrken, azõnlõktaki Tutsileri bekçi yönetici yaptõlar. Hutulara sosyal haklar ile eğitim ve işe alõnma konusunda engeller yaratõldõ. Sonunda ülkede asrõn en büyük katliamlarõndan biri yaşanõrken BM ve diğer ülkeler seyirci kaldõlar. Afrika halkõ binlerce yõldõr kabileler halinde yaşamõştõr. Bu gelenek bugün bile son derecede canlõdõr ve sosyal yapõya egemendir. Afrika’nõn değişken ve zor yaşam koşullarõnda kabile bir sosyal sõğõnak olarak yaşamlarõ kolaylaştõrmõş, bireylerine güvence altõnda yaşama olanağõ sağlamõştõr. Afrika’da gerçek sõnõrlarõ kabilelerin yaşam alanlarõ belirler. YAŞAM BİÇİMİ VE CEHALET Avrupalõ kendisinin, bir devlet bayrağõ altõnda, yöneticilerin seçimle işbaşõna geldiği bir yaşam tarzõna son birkaç yüz yõlda ancak ulaşabildiğini ve bu yolda milyonlarca insanõnõ kaybettiğini, kanlõ savaşlar yaptõğõnõ unutarak, Afrikalõya doğru olanõn her koşulda kendi değer yargõlarõ olduğunu kabul ettirmek istemektedir. Bir Afrikalõ Afrika’daki yaşam biçimi hakkõnda ne kadar bilgili ve Avrupa’daki yaşam biçimi hakkõnda ne kadar cahilse, bir Avrupalõ da Avrupa’daki yaşam biçimi hakkõnda o kadar bilgili ve Afrika’daki yaşam biçimi hakkõnda o kadar cahildir. Aslõnda Avrupalõnõn Afrika’ya kendi değer yargõlarõnõ dayatmasõndaki asõl neden bu cahillik değil, bilmediği ortamda sömürüyü kontrol edememek endişesidir. Kendi ülkelerinde yüz yõllardõr despot krallarla yönetildikten ve ancak halk belirli eğitim ve bilinç düzeyine yükseldikten sonra demokratik sisteme geçtiklerini unutan beyazlarõn, demokrasi diye milyonlarõ öldürme pahasõna dayattõklarõ düşüncenin arkasõndaki gerçek neden budur. Tarihçiler, Batõ Afrika’da Zaire’den Nijerya’ya bu günkü on komşu ülkede beyazlar girmeden önce üç yüz yõl hiçbir kabile savaşõnõn olmadõğõnõ, kabile reislerinin toplanarak aralarõndaki ihtilafõ halletmeden ayrõlmadõklarõ çeşitli toplantõlar yaptõklarõnõ söyler. Bu barõş; beyazlarõn gelmesinden, kabileleri birbirine düşürmesinden ve ahlaki kurallarõn yozlaştõrõlmasõndan sonra bozulmuştur. Afrika’da bugün bile devam eden kargaşalar ve iç savaşlar, sömürü düzenine başkaldõrma, sömürenlerin menfaatleri engelleme ihtimaline karşõ gizli örgütler tarafõnda yakõlan ateşlerden çõkmakta (Siad Barre’nin devrilmesi ile ortaya çõkan karõşõklõk gibi), ülkeler kaynaklarõ sömürme yarõşõndaki çekişmelere kurban olmaktadõrlar (Somali’nin tarihi boyunca eklenen, koparõlan parçalarla bölünmesi gibi). Çoğu kez, Afrika’nõn suni devletlerinde Batõlõlarca diktatör olmakla suçlanan bir kabile reisinin (petrol zengini krallar Batõlõlarõn çõkarlarõnõ koruduklarõ müddetçe bu suçlamalarõn dõşõndadõrlar), aslõnda suçunun kabileleri bir devlet bayrağõ altõnda toplamak, ülkesinde cehaleti azaltmak, sömürüye karşõ bir uyanõşa neden olmak olduğu görülmektedir. Bu uyanõş tehlikeli sõnõrlara gelince kabile reislerinin ihtiraslarõ alevlendirilerek iç çatõşmalar başlatõlmakta (Somali, Ruanda örneğinde olduğu gibi), kaynaklarõ sömürmek için demokrasi vb. getirme bahanesiyle ülkeler işgal edilmekte (Irak örneğinde olduğu gibi) veya ambargo ile insanlarõn ölümü pahasõna yönetim değiştirilmek istenmektedir (Zimbabve örneğinde olduğu gibi). Avrupalılar geldiklerinde onların elinde İncil, bizim elimizde ise topraklarımız vardı. Bize gözlerimizi kapatıp dua etmeyi öğrettiler. Gözlerimizi açtığımızda İncil bizim elimizdeydi. Topraklarımız ise beyazların olmuştu. ‘ ‘ Kenya’nõn kurucu devlet başkanõ Jomo Kenyatta Jomo Kenyatta. Hayattakalmayaçalõşanbirhalk “BBütün bunlar olurken sö- mürenlerin elindeki medya devrededir. Ülkelerinin ve diğer ülkelerin aydınlatılan (!) ‘’’’aydın- ları, olayları aydınlatıldıkları gibi yorumlayarak dünya çapında sö- mürücülerin bir sonra atacakları adımlar için gerekli kamuoyunu oluştururlar. Biz de, halkı bir ara- da tutmaya çalışan, kaynakların beyazlar tarafından sömürülmesi- ne karşı çıkan Siad Barre gibi in- sanlara diktatör, hatta yamyam (İdi Amin) deriz sayfalarca.” Daarood ana kabilesinden Siad Bar- re 1969 yõlõnda devrim ile başa geçti. Tarih boyunca Somali ülkesini pay- laşan her sömürgeci, kendi bölgesin- de kendi dilini kullanmaktaydõ. Siad Barre ilk iş olarak yönetimi altõnda bu- lunan bölgede eğitim dili olarak So- maliceyi zorunlu kõlarak halkõn dili ile farklõ bölgelerde sömürgecilerin fark- lõ dilini kullanan yöneticilerin dili arasõndaki uçurumu kapatmak istedi. Latin alfabesini kullanarak Somalice- yi ilk defa yazõlõ hale getirdi. 1972 yõ- lõnda bütün memurlarõn altõ ay içinde Somaliceyi okuyup yazar hale gel- meleri zorunlu tutuldu ve kõsa zamanda okuma yazma oranõ yüzde 1 den yüz- de 20’ye çõkartõldõ. Bu arada Siad Barre bir taraftan da sömürgeciler tarafõndan üstlerine yer hazõrlamak için bölünmüş bulu- nan (Somali’den alõnan?) Somali ülkesinin kuzeyindeki Cibuti bölge- si ile Etiyopya’daki Ogeden bölge- sinde ve kuzeydoğu Kenya’da ya- şayan Somali halklarõnõ ve toprak- larõnõ birleştirmenin planlarõnõ yapõ- yordu. Sovyetlerin desteğini alan Barre, Ogeden’in çoğunu ele geçir- di. Bu arada Sovyetlerin kendilerine daha iyi üs imkânõ sağlamayõ vaat eden Etiyopya’yõ destekleme kararõ almasõ üzerine, komünist blok Eti- yopya’nõn yanõnda yer aldõ ve on bin Kübalõ askerin yardõmõ ile Somali or- dusu Ogeden’den çõkartõldõ. Barre’nin savaştan sonra Sovyet da- nõşmanlarõnõ ülkeden çõkarmasõ üzeri- ne ABD, askeri ve ekonomik yardõm- la (!) devreye girdi. Fakat zamanla, yar- dõmlarõna rağmen ülkenin çõkarlarõnõ ön planda tutarak taraf değiştiren Siad Barre’nin kendisine mutlak olarak ita- at etmeyeceğini anladõ. ABD ve Sovyetler arasõndaki mü- cadele, destekledikleri kabileler ara- sõndaki mücadeleye dönüştü. Sovyet yardõmõ alan Etiyopya’nõn destekledi- ği Isaaq kabilesi Reisi Abdullah’i Yu- suf’un Somali ulusal hareketi başkal- dõrmaya dönüştü ve Siad Barre ikti- dardan uzaklaştõrõldõ. Siad Barre döneminde, Mogadişu’da gece yarõsõ bir genç kõz güvenle dola- şabilirken; ülke bugüne kadar içinden çõkõlamayan, yüz binlerce insanõn kur- şunlardan ve açlõktan öldüğü bir kar- gaşaya sürüklendi. Siad Barre güneybatõ bölgesindeki Marehan kabilesi yardõmõ ile iki defa ik- tidarõ ele geçirmeye çalõştõysa da ba- şaramadõ. Kenya’ya, oradan da Nijer- ya’ya geçti. 1995 yõlõnda kalp krizi so- nucu vefat etti. Y azõn kuruyan iki nehrin suladõğõ nehir boylarõ ha- riç bir çölden ibaret olan Somali doğal kaynaklar bakõ- mõndan fakirdir. Somalililer ne- hirleri kurutan yaz aylarõnda ne- hirlerin dibini kazarak, balçõk gi- bi suyu içerek ve kemikleri fõr- lamõş, sağ kalabilmiş birkaç hay- vanõna içirerek bir dahaki yağ- mur mevsimine kadar hayatta kalmaya çalõşõr. Deve yoğunlu- ğu en fazla olan ülkedir. Deve- ler onlarõn sadece taşõtõ değil, sü- tüyle, etiyle en önemli gõda kay- nağõdõr ve bu mevsimleri ölüm- süz atlatan tek hayvandõr. İtalyan firmalarõnca ülke dõşõna pazar- lanan çok lezzetli muzundan, papayasõndan, mangosundan, greyfurtundan halkõn çoğu ya- rarlanamaz. Sahillerinde balõklar ve õstakozlar İtalyanlarca avlanõr ve Somalililer bu zenginlikle- rinden de pek az pay alõrlar. So- malililer beyazlarõn yõktõklarõ ülkelerinde yaşamak için, var olmak için savaşmaktadõrlar. Benim bulun- duğum sürede Shell petrol araştõrmasõ yaptõrmõş, pet- rol bulunamamõştõr. Halk Müslümandõr fakat yobaz değildir. Aralarõnda, Arap Birliği’ne girdikten sonra gönderilen El Ezher Üni- versitesi mezunu, yerlere kadar sürünen yeşil kaftanlarõ ile sokaklarda çalõm satarak, etrafõnõ küçümseyerek do- laşan imamlardan etkilenmiş birkaç yobaz vardõr o ka- dar. Halk genellikle bu yobazlarõ da, kendilerine tepe- den bakan, müziklerine, danslarõna, giyimlerine karõ- şan El Ezherli imamlarõ da hiç sevmez. Müzik Afrika- lõnõn her şeyidir. Bir kamyondan çuvallar bile melodi- lerin temposuyla indirilir. Kabileler, Afrika’nõn diğer ülkelerinde olduğu gibi So- mali’de de çok önemlidir. Devlet kavramõ, Afrika ül- kelerinin çoğunda olduğu gibi Somali’de de yerleş- memiştir. Örneğin, Somali’de askere alma, yõlõn bazõ aylarõnda sokaktan geçen askeri kamyonlarõn yakala- dõklarõ gençleri kamyona atmasõ şeklinde olur ve bu gençlerin çoğu fõrsat bulunca askerden kaçarlar. Somali’nin diğer Afrika ülkelerinden en belirgin fark- lõlõğõ, insanlarõnõn fiziki güzelliğidir. Somalili kõzlarõn çoğu, birer uluslararasõ manken İman gibidir. Kadõnlarõn güzelliklerini, giysi olarak vücutlarõna sardõklarõ renk cümbüşü halindeki ince bir kumaş olan dirah ve baş- larõnõ kõsmen örten renkli bir şal tamamlar. Eller ve ayak- lar kõna ile yapõlmõş çiçek desenleri ile süslenir. Erkekler genellikle gömleklerin altõna peştamala benzeyen maa- viis giyerler ve onlar da ince uzun yapõlarõyla õrklarõ- nõn özelliklerini taşõrlar. Kadõnlar her yerdedir. Bir greyderin şoförü veya bir devlet dairesinin genel müdürüdür. Arap Birliği’ne gir- dikten sonra okullardan resim dersini kaldõran, erkek ka- dõn gençlerin arife ve bayram günleri meydanlarda yap- tõklarõ danslarõ yasaklayan (askerlerin oyunlarõ basarak gençleri tutuklamalarõna rağmen devam etmektedir) Suu- dilerin baskõsõna rağmen kadõnlar toplumdan soyutla- namamõştõr. Somalili onurludur, yüzyõllardõr dõş güç- lerin baskõlarõna direnmiştir. Amerikan güçlerini ülke- lerinden kovma başarõsõnõ Iraklõlar değil Somalililer gös- termiştir. Somali’de bulunduğum sõrada Gebze’deki eşimle te- lefonla görüşmek için postanede sõra bekliyordum. Bir- den “İstanbul, İstanbul” diyen bir çağrõ duydum. Ben İstanbul değil Gebze’yi yazdõrmõştõm. Telefona yak- laşõrken telefonun bir genç kõza verildiğini gördüm. Kõ- zõn adõ İstanbul’du. İstanbul sevilen bir kadõn adõdõr So- mali’de. Bunun nedeni Halifenin şehri olmasõ ve bir sü- re Mogadişu’da kalarak Etiyopyalõlarla savaşan So- malililere yardõm eden Osmanlõ paşasõnõn, Mogadişu’nun birçok semtinde o günlerde hâlâ kullanõlmakta olan su yollarõnõ döşemesidir sanõrõm. DAAROOD ANA KABİLESİNDEN SİAD BARRE 1969 yõlõnda devrim ile başa geçen lider YARIN: TÜRKİYE’NİN AFRİKA’DAKİ ROLÜ Korsanlarõyla gündeme oturan Somali’nin ‘uygar dünya’nõn sömürüsü altõnda verdiği yaşam savaşõnõn öyküsü Kaderlerini ‘kaynaklarõ’ çizdi
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear