Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
CMYB
C M Y B
EVET / HAYIR
OKTAY AKBAL
Tarihten Ders Almak!
Adolf Hitler, Mussolini, Stalin, Franko, Salazar...
Almanya’nın, İtalya’nın, Rusya’nın, İspanya’nın, Por-
tekiz’in diktatörleri... Kimi on, kimi yirmi, kimi otuz,
kimi kırk yıl sürdürdüler ülkelerindeki kesin ege-
menliklerini...
Sıradan insanlardı! Ressam bozuntusu, gazeteci,
asker, çeteci!.. Koskoca Almanya’yı, ordusu, gene-
ralleri, mareşalleriyle dize getirdi Hitler denen onbaşı?
Darbeyle ele geçirdi iktidarı!.. Askerle değil, sivil SS’ler,
SA’ları, Gestapo’suyla!.. Mussolini de, ötekiler de
emirlerinden polis güçlerine dayanarak saltanat
sürdüler!..
Bizim Başbakan, ‘Benim en güvendiğim polis kuv-
vetleridir’ dediğinde bütün bunlar bir bir canlandı..
Türk halkına ne zaman “En güvendiğin güç kim-
dir” diye sorduklarında yanıt, “Silahlı Kuvvetler” ol-
muştur. Meclis, hükümet, basın vb’ler çok sonra ge-
lir... Şimdi sorsak halkımız aynı yanıtı verir mi? Yok-
sa Başbakan gibi “En güvendiğim güç polistir” mi der?
Türk Silahlı Kuvvetleri “Ben demokrasiden yana-
yım” diyor. Ülke, sivil politikacılar tarafından yöne-
tilmeli, dürüst seçimler olmalı, anayasaya bağlı ka-
lınmalı, adalet bağımsızlığını korumalı, herkes ken-
di görevini yasalara uyarak yerine getirmeli!.. Asker,
iktidara her el koyuşunda erken seçim tarihini ver-
miş ve sözünde durmuştur.
Yaşanan gerçek buysa, şimdi neden gereksiz söy-
lentiler, uydurma belgeler, onu bunu suçlamalar, Er-
genekon’lar şunlar bunlar yaratılıyor? İnsanlar ha-
pislere tıkılıyor, aydın gücü bilerek bilmeyerek yok edil-
mek isteniyor!..
Altı buçuk yıldır iktidarda olan parti tutturmuş, “dar-
be darbe” diye!..
Oysa Silahlı Kuvvetler “demokrasi” diyor... Çağdaş
koşullara yakışan bir demokrasi istiyor... Ama ken-
dine güveni olmayan ya da gereksiz kuşkulara
düşen politikacılar, belki de iktidarlarını sürgit
yaşamak için uydurma darbe kışkırtmalarıyla hem
kendilerine hem de halka üzüntü veriyorlar.
Bir başbakanın seçim yoluya iktidara gelmesi
doğal bir durumdur. Ama o başbakanın iktidarda uzun
bir süre kalmaya kalkışması akıldışıdır. Bir iki seçim
kazanırsın, sonra yine kazanmak, direnmek istersen
işin rengi değişir, tepkiler, direnişler, yakınmalar başlar.
Menderes, üç seçim kazandı, Turgut Özal iki, De-
mirel beş gitti beş geldi. Sonunda cumhurbaşkanı
da oldu... Polis gücüne sırtını dayamadan, SS’ler gi-
bi uydurma destekler yaratmaya kalkmadan, Silah-
lı Kuvvetler’le arasını bozmaya heveslenmeden!..
Demokrasiyi iyi kötü yaşatmak uğraşımızda iyi ör-
nekler de var. Kötüler de... “Ben polis gücüne gü-
venirim” diyebilen bir kişi, başbakan da, parti lideri
de olsa büyük bir yanılgı içindedir. Bunu kendisi bil-
miyorsa, birileri çıkar anlatır. Özgür basın, özgür
düşünce, özgür tartışma, işte bunun için vardır. Ta-
rihten ders almayı bilmek yeter...
PENCERE
‘Ay Yürüyüşü...’
Genelde medya Michael Jackson’ı nasıl anı-
yor?..
“- Popun ikonu...”
İkon ya da ikona ne demek?..
İkon, “Ortodoks Hıristiyanlarda, Hazreti İsa,
Meryem Ana ya da Hıristiyan ermişlerinin, gele-
neksel olarak tahta üzerine yapılmış ve kutsal ka-
bul edilen resimlerine verilen ad...”
Jackson’ın adı da neredeyse kutsal bir mer-
tebeye ulaştı...
Cenaze töreni de bu kutsallığa yakışan hava-
da gerçekleşti...
Amerika’da doruğa tırmanan sanatçı bütün dün-
yada meşhur olur, geçmişte Elvis Presley,
Frank Sinatra ve benzerlerini dünya öpüp başına
koymamış mıydı?..
Ne var ki Michael Jackson hepsini solladı...
Dünya patronu Amerika dünyanın gündemini
de saptıyor. Çok değil kısa bir süre önce, med-
yada Obama’dan başka bir şey konuşulmuyor-
du...
İşin ilginç yanı ne?..
Michael Jackson da zenci...
Obama da zenci...
Daha dün köle sayılanlar bugün doruklarda do-
laşıyorlar...
Ne var ki “popun ikonu” hiç alışılmamış, gö-
rülmemiş biçimde dolaşıyor...
Nasıl?..
“Ay yürüyüşü” dedikleri bir yöntemle gösteri-
lerini donatıyor...
Konuya merak sarmayanlar bile TV’lerde izle-
mişlerdir, çünkü Michael Jackson’ın gösterileri son
günlerde bütün televizyonları sardı, “ikon”un
akıl sır ermeyen dans figürlerinden birine ne ad
veriliyor:
“- Ay yürüyüşü...”
Sanki bu yürüyüş yerçekimine aykırı gibi gö-
rünüyor, şaşkınlık ve hayranlık uyandırıyor... İn-
san yapısına ters ya da yerçekimine kafa tutan
bir çabuklukla sahneleniyor...
Oysa Amerikalılar daha önce Ay’a gitmişlerdi...
Uzayda yıldızlara ulaşıp yürümeyi denemişler-
di, yerçekimi olmadığı için bu işin kolay olmadı-
ğını hep birlikte TV ekranlarında izlemiştik...
O deneylerde başarı kazanılamadı...
“Ay yürüyüşü”nü Michael Jackson dünyada ve
sahnede gerçekleştirdi...
Zaten bu işler böyle yürüyor...
İnsanlar Ay’a gittiler, ama Ay’ın romantizmini
çiğneyip yok edemediler...
Ay yürüyüşünün de Ay’da değil dünyada, hem
de pop gösterisinde gerçekleşip meşhur olma-
sı romantizmin sürdüğünü göstermiyor mu?..
Not: Beş on gün tatil için okurlarımın iznini ri-
ca ediyorum...
Görüşmek umuduyla...
İ.S.
4
857 sayõlõ İş Kanunu’na, 26.06.2009
tarih ve 5920 sayõlõ Yasa ile -7.
maddeden sonra gelmek üzere- bir
madde (madde 7/A) eklenerek,
özel istihdam bürolarõ aracõlõğõ ile
geçici iş ilişkisi kurulabilmesine olanak ta-
nõnmõştõr.
Maddenin gerekçesinde, böyle bir düzen-
leme ile Türkiye’de yõllardõr danõşmanlõk hiz-
metleri adõ altõnda geçici iş ilişkisi sözleşmesi
düzenleyen kuruluşlarõn yasadõşõ uygula-
malarõna son verileceği belirtilmiştir. Bunun
yanõnda, söz konusu yasayla, kayõt dõşõ is-
tihdamõn önlenmesinin ve bu sektörde çalõ-
şanlarõn sosyal güvence altõna alõnabilmele-
rinin amaçlandõğõ da ifade edilmiştir.
Avrupa Birliği’nin ödünç çalõşmaya iliş-
kin 2008/104 sayõlõ yönergesi çerçevesinde
hazõrlandõğõ, ancak önemli eksiklikler içer-
diği söylenebilir.Normalde amaç işçi-işveren
ilişkilerine katkõ sağlamak veya istihdamõ art-
tõrmak olmasõ gerekirken, gerekçede öngö-
rülen asõl hususun geçici iş ilişkisi sözleşmesi
düzenleyen kuruluşlarõn “yasadışı uygula-
malarına” yasal zemin kazandõrmak oldu-
ğu anlaşõlmaktadõr. Bunu yadõrgamamak
mümkün değildir.
Kayıt dışı istihdamı önlemek
Gerekçede ayrõca, getirilen bu düzenleme
ile kayõt dõşõ istihdamõn önleneceği de ifade
edilmektedir. Bu görüş yerinde değildir;
çünkü Türkiye’deki uygulama Avrupa’da gö-
rülenden oldukça farklõdõr. Gerçekten de, ül-
kemizdeki özel istihdam bürolarõ, diğer şir-
ketlerin geçici eleman taleplerini karşõlamak
üzere kendi bünyelerinde eleman bulundu-
ran kuruluşlar olarak faaliyet gösterme-
mektedirler. Tam tersine, bir şirket (işveren)
ihtiyaç duyduğu bir iş için elemanlarla ken-
disi görüşmelerde bulunmakta; bunlardan an-
laşmaya vardõğõ birini veya birkaçõnõ söz-
leşme yapmak üzere belli bir özel istihdam
bürosuna yollamaktadõr. Eleman iş sözleş-
mesini bu özel büro ile yaptõktan sonra dö-
nüp daha önce anlaştõğõ şirkette (işyerinde)
çalõşmaya başlamaktadõr.
Böylelikle şirket (işveren), kendi çalõştõr-
dõğõ işçilere göre çok daha az mali ve sosyal
haklara sahip olan bu elemanlara işlerini gör-
dürme olanağõna kavuşmaktadõr. Özel is-
tihdam bürosu ile iş sözleşmesi yapan bu ele-
manlar çok farklõ işyerlerinde çalõştõklarõ için,
bunlarõ örgütleme olanağõ da söz konusu ol-
mamaktadõr. Sonuçta, bu elemanlar bir alt iş-
veren işçisinin haklarõndan dahi yoksun bir
biçimde çalõşmak zorunda kalmaktadõrlar.
Ayrõca vurgulamak gerekir ki, bu tür bir
ilişki çerçevesinde iş görenlerin iş güvenceleri
de yoktur. Şirket (işveren), işverenin her is-
tediğini yerine getirmeyen veya belli bir ko-
nuda hak arama çabasõ içine giren bir işçinin
geri alõnmasõnõ özel istihdam bürosundan is-
temekte; büro o elemanõ derhal geri çek-
mekte; işçi ise kendisine başka bir iş bulu-
nacağõ ümidi ile beklemektedir.
Öte yandan, bu tür bir ilişki çerçevesine ça-
lõşan işçilerin uygulamada ihbar ve kõdem taz-
minatlarõ ile izin haklarõndan yararlanama-
yacaklarõnõ söylemek de yanlõş bir değer-
lendirme olmayacaktõr.
Sonuçta, bu hükmün -Türkiye koşullarõ ve
uygulama gözlemleri dikkate alõndõğõnda-
sendikasõzlaştõrmanõn, dolayõsõyla ucuz iş-
çiliğin yolunu daha da açacağõ açõktõr. Hiç
kuşku yoktur ki, bu olanaktan yararlanmak
isteyecek bazõ işverenler, belirli bölümlerde
yeniden işçi çõkarma yoluna gidecek; dõşa-
rõdan temin edecekleri bu tür elemanlarla ça-
lõşmayõ menfaatlarõna daha uygun bulacak-
lardõr. Ayrõca, iş ilişkisinin geçici olmasõ ön-
görülmüş olsa da, bu ilişki uygulamada sü-
reklilik kazanacaktõr. İş, aynõ işçi ile olma-
sa bile, farklõ kişiler tarafõndan görülecektir.
Açõkçasõ, yeni düzenlemenin Türk çalõşma
yaşamõna “taşeron işçileri sorunu” yanõn-
da bir de “geçici işçi sorununu” ekleyece-
ğinden haklõ olarak endişe edilebilir.
Avrupa Birliği’nin söz konusu yönergesi
uzun tartõşmalar sonunda 19 Kasõm 2008’de
oyçokluğu ile kabul edilmiştir. Yönergenin
2. maddesinde, amacõn, ödünç iş ilişkisi çer-
çevesinde çalõşan işçilerin korunmalarõnõn ve
özellikle kendilerine ücret ve diğer çalõşma
koşullarõ bakõmõndan “eşit davranılma-
sı”nõn sağlanmasõ olduğu ifade edilmiştir. Do-
layõsõyla, bu yönerge ile getirilen en temel gü-
vence, normal iş ilişkisine dayanarak çalõşan
işçiler ile ödünç iş ilişkisi kapsamõnda çalõ-
şanlar arasõnda herhangi bir farklõ işlem
yapõlamayacağõdõr.
İş Kanunu’na eklenen 7/A maddesinde
benzer düzeyde bir korumanõn varlõğõndan
bahsetmek mümkün olmadõğõ gibi, eşitlik il-
kesine veya eşit işlem görme hakkõna deği-
nilmiş dahi değildir.
AB hükümleri dikkate alınmamış
Yine tasarõda ve bu konudaki AB yöner-
gesinde, özel istihdam bürosunun işçiye ça-
lõşabileceği bir iş bulmamasõ durumunda ve-
ya bu işçilerin geçici işverenle olan ilişkisi-
nin sona ermesi halinde -yeni bir geçici iş iliş-
kisi kurulana kadar- işçiye belli bir ücret
ödenmesi öngörülmüştür. Ancak yeni dü-
zenlemede, özel istihdam bürosunun işçiyi
herhangi bir işyerinde istihdam edememesi
halinde, ücret güvencesinin sağlanmasõ sa-
dece geçici işyerinde grev ve lokavt olmasõ
durumuna özgülenmiştir. Dolayõsõyla işçinin
çalõşmadõğõ diğer durumlarda ücret almasõ
mümkün olmayacaktõr.
Yeni 7/A maddesinde, geçici iş ilişkisi söz-
leşmesine dayalõ olarak çalõştõrõlan işçi sa-
yõsõnõn işyerinde çalõştõrõlan işçi sayõsõnõn
dörtte birini geçemeyeceği öngörülmüştür.
Böyle bir sõnõrlama yerinde olmakla birlik-
te, “dörtte bir” ölçüsü oldukça aşõrõdõr.
Yönergenin 6. maddesinin 1. fõkrasõnda ge-
çici işyerinde, kalõcõ bir işe geçme konusunda
fõrsat doğmasõ halinde, geçici işçilerin geçi-
ci işveren tarafõndan bilgilendirilmesi ön-
görülmüştür. Buna ilişkin bir düzenlemeye
7/A maddesinde rastlanõlmamõştõr.
Getirilmek istenen düzenleme toplu iş hu-
kuku bakõmõndan da ciddi sorunlar yarata-
cak niteliktedir. Gerçekten de, sendikalaşma
ve toplu iş sözleşmesi yapma konusunda be-
lirsizlikler mevcuttur. Ödünç iş ilişkisiyle ça-
lõşanlarõn hangi işkolundaki sendikaya üye
olacaklarõ, işyerindeki işçi sayõsõna dahil edi-
lip edilemeycekleri (maddede sadece İş K. m.
30’daki duruma atõf vardõr), toplu iş sözleş-
mesi yapma yetkisinin belirlenmesinde dik-
kate alõnõp alõnmayacaklarõ, geçici işyerindeki
toplu iş sözleşmesinden yararlanõp yararla-
namayacaklarõ gibi hususlar ileride önemli
sorunlarõn çõkmasõna yol açacaktõr.
Ama, asõl sorun bu hükmün sendikal ör-
gütlenmeyi ciddi bir biçimde zaafa uğrata-
cak olmasõdõr; belki de gerçekte amaçlanan
budur (Hükümet esasen bu tutumunu, BA-
SİSEN’in toplu iş sözleşmesinin işkolunda-
ki bazõ bankalara teşmili kararõnõ, çok kõsa
bir süre sonra yürürlükten kaldõrmakla ortaya
koymuştur).
İstihdam Bürolarõ ve Geçici İş İlişkisi
Prof. Dr. Savaş TAŞKENT İTÜ İşletme Fakültesi
Yeni düzenlemenin Türk çalõşma yaşamõna “taşeron işçileri sorunu”
yanõnda bir de “geçici işçi sorununu” ekleyeceğinden haklõ olarak endişe
edilebilir.
SAYFA CUMHURİYET 9 TEMMUZ 2009 PERŞEMBE
2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER
Y
aşadõğõmõz günlerde yukarõdaki
başlõk biraz değil bir hayli ya-
dõrganabilir. Neden mi ben yine
de seviniyorum? Yõllardõr bu sayfada ve
konu ile ilgili dergilerde dünyada eşi bu-
lunmaz şu güzel Anadolu’yu, şu akõl al-
maz boyutlardaki uygarlõklarõn kat-
manlarõ olan yurdumuzu çevreleyen de-
nizler ile insanõmõz arasõndaki ilişkileri
yazar dururum. Radyolarda, görsel med-
yadaki sohbet ve söyleşilerde, sempoz-
yumlarda yer alõrõm. Kitaplarõm yayõm-
lanõr. Bütün bu çalõşmalarda temel olan
bir yakõnmam neredeyse okuyucularõ bõk-
tõrmõştõr. Bu yakõnmanõn ön plandaki öze-
ti olagelmiş gerçeği bir kez daha şöyle
yineliyorum.
Bu ülkenin insanõ Anadolu’nun verimli
zenginliği nedeni ile denize mecbur
edilmemiş, denize itilmemiş bu neden-
le de insanõmõzla denizlerin ilişkisi uzun
süreçlerde çok alt düzeydeki sõnõr-
larda kalmõştõr. Bu sözlerime “Ne de-
mek Akdeniz’i bir ‘Türk gölü’ yap-
madık mı? Akdeniz’in hiçbir yö-
resinde kuş uçurtmuyorduk unut-
tuk mu” diyenler hep vardõr. Ama bun-
larõn ayrõlmaz temel niteliği “uluslar-
arasılık” olan denizcilik dediğimiz işle
bir ilgisi olmamõştõr. Kabul edelim ki
bunlarõn çağlara dönüşüm tarihleri koy-
muş, keşiflerle, haritasõ çizilmemiş de-
nizlerde yapõlan bilimsel çalõşmalarla ge-
çen, o zamanlarõn gemileriyle 3/4 yõl sü-
ren seferlerle kõyaslanabilir hiçbir tara-
fõ yoktur. Olamazdõ da. Dünya denizci-
liğine damgasõnõ vuran anavatanlarõndan
on binlerce mil uzak kõyõlarda taşõ top-
rağõ, bitkisel örtüyü, yerel canlõlarõ in-
celeyen, gezdikleri denizlerin çok önem-
li gizli özelliklerini saptayan, içinde ge-
mici sayõsõ kadar bilim adamõ bulunan ta-
rihteki yerlerini kimsenin değiştireme-
yeceği gemilerle onlara kumanda etmiş
efsane insanlarõn uluslararasõ denizcili-
ğe, insanlõğa mal olmuş çabalarõ ve el-
de ettikleri gerçeklerle kõyaslanacak bir
şeyimizin olmadõğõnõ kabullenmek ben-
ce konuya en olumlu yaklaşõm olur.
Bugünlerde bile, hem de İstanbul’da
yaşayan insanõmõz denizlerimizdeki ba-
lõklarõ tanõmaz.. Balõk alacağõ zaman ba-
lõğõn ismini, taze olup olmadõğõnõ, nasõl
pişirilirse iyi olacağõnõ o cin gibi bõçkõn
balõkçõlara soran kişilerin bu tür konuş-
malarõna tanõk olursunuz. Bunlar insa-
nõmõzla deniz ilişkisindeki durumun en
sõradan kesitleri. Şimdi gelelim ben ne-
ye seviniyorum. Bilindiği gibi denize
ilk kez bilimin penceresinden bakan
ve Heybeliada’da 1773 tarihini bir
madalya gibi göğsünde taşõyan
“Mektebi Şahane-i Fünun-u Bah-
riye”. Dikkat Deniz Bilimleri Okulu de-
niliyor. Yani bugünkü Deniz Harp Oku-
lu, 1841’de de Üsküdar’da Ticaret-i
Bahriye Mektebi Ali’si kuruluyor. O da
Ferman-õ Şahane yani padişah emriyle.
Şimdiki İTÜ Denizcilik Fakültesi. Elli
beş yõl önce mezunu ve bir süre de öğ-
retim görevlisi olduğum irfan ocağõ.
Denizciliğimizdeki ilk ve unutulmaz
başlangõçlar oldular.
Neye mi seviniyorum. Şu anda ülke-
mizin çağdaş teknolojinin donattõğõ mo-
dern bir deniz gücü var. Her şeyleri ile
kaliteli modern denizciliğin sistemleri ile
donatõlmõş her rütbeden değerli subay ve
Memed’leri ile. Deniz Ticaret Filomu-
zun ekonomimize katkõlarõ ilgili ulus-
lararasõ istatistiklere gurur ve umut ve-
rici verilerle yansõyor.
Sanat ve edebiyatõmõza deniz hiç gir-
memiştir desem yeridir. Şimdilerde ba-
kõyorum, ülkemizde denizcilikle ilgili her
ay beş altõ dergi yayõmlanõyor. Eli kalem
tutan denizciler oturup yazõyorlar. Ya-
zacaklar. Denizi, orada çiçekler gibi
açan gemileri, gemicileri insanõmõza ta-
şõyacaklar. Amatör Denizcilik Federas-
yonu ve benzeri kuruluşlar ülkemizde de-
niz, halk ilişkisinin oluşturulmasõndaki
önemli öncüler oldular. Bugünlerde Pe-
ra’da bir sergi düzenlenmiş; Deniz Mü-
zesi, Osmanlõ Donanmasõ’ndaki gemi-
lerin seyir jurnalleri, haritalar vs. vs. Ter-
saneler kenti Alanya Belediye Başkanõ
beni aradõ sohbet ettik. Oraya bir Deniz
Müzesi kurma çalõşmalarõ var. Sevini-
yorum, seviniyorum ki nasõl...
Seviniyorum...
Oktay SÖNMEZ / Denizci Yazar