24 Kasım 2024 Pazar Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CMYB C M Y B 20 TEMMUZ 2009 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA 15 ÇALIŞANLARIN SORULARI/SORUNLARI YILMAZ ŞİPAL Nüfus Planlamasõ 1900 yõlõnda 1 milyar 600 milyon olan dünya nüfusu, yüz yõl sonra 4 kat artarak, 6 milyar 500 milyona ulaşmõştõr. Bu he- sapla, önümüzdeki yüzyõl, dünyadaki insan sayõsõnõn 22 mil- yarõ aşacağõ varsayõlabilir. Dünyanõn 6 nilyar insanõ ne denli besleyip barõndõrdõğõ gözler önündedir. Dünyadaki çözülmesi gereken en öncelikli sorunun “hızlı nü- fus artışı” olduğu görüşündeyiz. Bu sorun çözülmedikçe, sosyal ve ekonomik krizlerin artmasõ da kaçõnõlmaz olacaktõr. Dünyanõn günümüzdeki görüntüsü, nüfus artõşõnõ durdura- cak “nüfus planlaması” yapõlmasõnõ gerekli kõlmaktadõr. Dünya Nüfus İstatistiği Geri kalmõş ülkelerle gelişmekte olan ülkelerin günümüzdeki görüntüleri, insanlõk adõna utanç vericidir. Ve bu görüntüler “Ne- rede çokluk orada yokluk” deyişinin de kanõtlarõ gibidir. Son yüzyõl içinde, uygarlõk adõna topraklar, ormanlar yok edilmiş, bitki, böcek ve hayvan türlerinin soyu tüketilmiştir. Bu gidiş- le sõra “insan soyuna” geleceğe benzemektedir. Gelecek zamanlara dönük saptamalara göre dünya nüfusu- nun, 2010 yõlõnda 7 milyar 200 milyona, 2020 yõlõnda 8 mil- yar 500 milyona, 2030 yõlõnda 9 milyar 600 milyona, 2040 yõ- lõnda 10 milyar 300 milyona, 2050 yõlõnda 12 milyara ulaşa- cağõ varsayõlmaktadõr. Türkiye’deki nüfus artõş hõzõ da sorunlarõn kaynağõnõ oluş- turmaktadõr. Cumhuriyetimizin kuruluşunun üzerinden 85 yõl geçmiştir. 1927 yõlõnda yapõlan ilk nüfus sayõmõna göre Türkiye’de 13 milyon 600 bin kişi yaşamaktaydõ. 80 yõl sonra Türkiye nüfu- su 4 kat artarak ( yüzde 436) 73 milyona ulaşmõştõr. Türkiye Nüfus İstatistiği Türkiye’deki bu nüfus artõşõ, açlõk, yoksulluk, işsizlik, yol- suzluğun yanõnda, eğitim ve kültür yozlaşmasõnõ da birlikte ge- tirmiştir. Teknoloji kullanõmõ, çağdaşlaşmak olarak algõlanmõş ve insanlarõn eline en ileri teknoloji verilerek, ülkenin “uy- garlaştığı” sanõlmõştõr. Oysa ki Türkiye’de bütün ileri tekno- loji kullanõlmasõna karşõn, kültür ve sanatõ çağõn çok gerisine götürme çabalarõ her geçen gün hõzla artmaktadõr. KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak@yahoo.com.tr TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN (ÇÖPLÜK ÇOCUKLARI) TAYYAR ÖZKAN www.junkidz.com HARBİ SEMİH POROY 20 Temmuz Olmayacak İş Yağmur Duasına Devam Başta TCDD Genel Müdürü olmak üzere kurumdan sorumlu daire başkanları bir araya gelip koskoca 25 garı “atıl vaziyette taşınmaz” ya da “işletme fazlası taşınmaz” olarak saptıyor ve satışa çıkarıyor! Demiryollarının başında olacaksın, demiryollarının olmazsa olmazlarından istasyonları elden çıkaracaksın... Olacak iş değil, ama oluyor. Olmaması için Birleşik Taşımacılık Sendikası canını dişine takmış çalışıyor. Ya Demiryol-İş ne yapıyor? Bir saat eylem yaptı ya, yoruldu. Dinleniyor. Geçen yıllarda sıkıntıyı “küresel ısınma”ya bağlayıp sorumluluğu üstlerinden atmışlardı. Bu yıl yağmurlar yağdı, kuraklık filan da yok. Değişen ne? Hiç. Ziraat Mühendisleri Odası Başkanı Gökhan Günaydın, durumu rakamlarla ortaya koyuyor: “Türkiye’nin krizlerle boğuştuğu 1998- 2002 döneminde her yıl ortalama 65 bin hektar sulamaya açılırken, bu değer 2003 - 2007 döneminde 50 bin hektara düşmüştür. Bunun nedeni, sulama yatırımı için önceki dönemde ayrılan yıllık 1.82 milyar liranın, AKP döneminde 1.42 milyar liraya düşürülmüş olmasıdır. Tablo açık: Su götürülmesi gereken 4.5 milyon hektar alan var. Bu yatırım hızıyla ancak 90 yıl sonra sulanabilir alanlarımızın tümüne su götürmüş olabileceğiz. 2007 ve 2008, ağır kuraklık yanında, başta gübre ve mazot olmak üzere tüm tarımsal girdilerin fiyatlarının rekorlar kırdığı, buna karşılık birçok temel üründe fiyatların gerilediği bir dönem olarak, üreticinin belini kırdı. 2000’li yılların başında 7.5 milyonu aşan tarım istihdamı, 4.2 milyona geriledi; köyler boşaldı, varoşlar doldu. 2009’da daha uygun yağış değerleriyle daha iyi bir tarım yılı bekleyen üretici ise tarımsal gelir açısından yine hayal kırıklığına uğruyor. Verim daha yüksek olmasına rağmen, 50 kuruş olarak açıklanan buğday fiyatlarında olduğu gibi, yetersiz destekler ve piyasanın adeta üreticinin alın terine ve ürettiği katma değere el koyma mekanizması gibi çalışması, üreticinin belini yine büküyor. Kısacası, yatırım ve mühendislik yerine, yağmur duası ve idare-i maslahat devam ediyor…” Yaşasın 2. cumhuriyet için debelenenler için tarihten bir sayfa: 1961 Anayasası görüşmeleri sırasında kimi konuşmacılar 2. cumhuriyetten söz ederler. Anayasa Komisyonu Sözcüsü Turan Güneş, etkili bir konuşma yaparak bu girişimlere karşı çıkar: “...Atatürk’ün bize hediye etmiş olduğu cumhuriyete her yetişen kuşak tarafından bir şeyler katılacaktır. Fakat bu cumhuriyet kurulduğu andan itibaren hiçbir kuvvetin mani olamayacağı şekilde yoluna devam edecektir. Türk hukukunda, Türk vicdanında ilk defa bu mefhumla kurulmuş olan cumhuriyet Türk hayatından bir an dahi eksik olmayacaktır. Yaşasın tek ve ebedi cumhuriyet...” Birbirine düşman bir toplum durumu- na mı dönüşüyoruz? Neden? Prof. Dr. Cevat Geray’a göre top- lumda bireylerin, birbirine “öteki” gözüyle bakmasını, dahası düşmanlık besleme- sini dürtükleyen iki etmen var: İlki; baş- ka dinlerden, başka mezhepten olana karşı husumet duyulması ve dinsel inanç ayrılığı. Diğeri de dış güçlerin beslediği etnik ayrımcılık. Her ikisinin kökenine inersek: “Dinsel kökenli düşmanca davranışlar, yakın geçmişimizde yaşanan kıyım olay- larında kendini göstermiştir. Maraş, Ço- rum, Sıvas, Madımak olayları bunlar arasında ilk akla gelenleri. Ayrıca, Alevi- lere karşı tutumlar da dostça, kucaklayıcı değildir. 6-7 Eylül olayları Müslüman olmayanlara girişilmiş en vahşice olaydır. Dinsel ayrımcılık, özellikle cemaatlerin, ta- rikatların öğrenci yurtlarında, Kuran kurs- larında verdiği dinsel eğitimle destek- lenmektedir. Etnik nedenlerle yaşanan husumet, özellikle bir ara Ermenilerin Dışişleri gö- revlilerine, diplomatlara karşı işlediği ci- nayetler akla geliyor. Hrant Dink cinayeti karşısında toplumda gelişen büyük tep- ki bu konuda iyimserliği arttırıcı niteliktedir. ABD ve AB ülkelerinin açık kapalı desteği ile yaşanan PKK saldırıları, cinayetleri kar- şısında toplumda nefret duygularının gelişmekte olduğu söylenebilir. Bunun- la birlikte, toplumun çoğunluğu kardeş- çe duygularla bakmaktadır bu etnik top- luluğa.” Bir başka soru: Aydınlanma sürecini ta- mamlamamış olan bir toplumda tarihsel bir geriye düşüş içine giriş söz konusu olabilir mi? Prof. Geray, dış güçler ve onun içer- deki işbirlikçilerinin, bu dönüşümü kun- dakladıklarına işaret ediyor: “Eğitim dizgemiz, demokratik, insan haklarına saygılı, sosyal hukuk devleti olan Cumhuriyetin gerektirdiği, siyasal sü- reçlere bilinçle, aydınlık içinde, etkin bi- çimde katılmasını sağlayacak, usunu kul- lanan, sorgulayan, özgür düşünebilen bi- reyleri yetiştiremiyor. Bilimsel çağcıl eği- tim yerine giderek dinsel öğretime ağır- lık verilmekte, kurumların başına molla yö- neticiler getirilmektedir. Bunca olumsuz örneğe karşın, aydın- lanma sürecinin durdurulamayacağı an- laşılıyor. Baskıcı yönetimlerin uzun süreyle işbaşında kaldığına ilişkin örnekler varsa da en sonunda aydınlanmacı güçler egemen olmaktadır. Bu gidişin durdu- rulması ve yeniden aydınlanma sürecinin başlatılması zaman alacaktır. Yeter ki fa- şizan gidiş demokrasiyi askıya alacak bo- yutlara ulaştırılmasın.” Bütün demokratların dileğinin bu ol- ması gerek. Ama olmuyor. Demokratlı- ğı da dönüştürdüler çünkü... Dönüşüm HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN hetiyatrosu@mynet.com GÖRÜŞ Dr. ATİLLA ÖZSEVER* Sendikacılığın Çıkış Yolu Kamu sözleşmeleri sürecinde, işçilerin sabah bir saat iş bırakma eyleminden sonra Türk-İş yönetimi- nin o akşam hemen hükümetle anlaşmaya varması, emek kesiminde hayal kırıklığına yol açtı. İlk altı ayı için yüzde 3, ikinci altı ayı için de yüzde 5.5 olmak üzere aritmetik toplamı yüzde 8.5 olan ücret artışı, işçilerin yüzde 12’lik kaybını gidermiyordu, ayrıca vergi dilimlerinin yüksekliği ve yan ödemelerden de sigorta primi kesilmesi önemli bir sorun olarak du- ruyordu. 250 bin kamu işçisi adına yürütülen toplusözleş- me görüşmelerinde sonuç alınmayınca tabanın zor- lamasıyla Türk-İş, 81 ilde AKP il merkezleri önünde protesto açıklamaları yapılması kararını verdi. Bu protesto açıklamalarına işçilerin büyük bir katılımı ol- du, ne Türk-İş ne de hükümet böyle bir tepki bekle- miyordu. Ardından 7 Temmuz 2009 günü Türkiye ça- pında bir saatlik iş bırakma eylemi yapıldı; bu eyle- mi DİSK, Hak-İş, KESK, Kamu-Sen gibi diğer işçi ve memur sendikaları da destekledi. İşçi tabanının konfederasyon yönetimlerini aşan mücadeleci bir sürece girmesi, eylemde işçi-memur birlikteliği, Türk-İş yönetiminin yanı sıra özellikle hü- kümeti tedirgin etti. Sonuçta işçi tabanını memnun etmeyen ve moral bozukluğu yaratan bir sözleşme yapıldı. Sosyal güvenlik yasasına karşı Mart 2008’de ya- pılan eylemlerde de emek hareketi bölünmüş ve güçsüz bir konuma düşmüştü. Emek Platformu’nun 14 Mart 2008’de iki saatlik iş bırakma eylemi çok cid- di bir uyarı oldu, hükümet hemen müzakereye otur- du. Ancak Türk-İş ve Hak-İş’in, Emek Platformu’nun daha önce kendi arasında vardığı mutabakatı dışla- yarak hükümetle uzlaşmaya gitmesi, emek hareke- tini böldü. Esas itibarıyla dünyada olduğu gibi ülkemizde de neoliberal politikalar karşısında emek hareketinin güçsüzleşmesi, sermayenin her alanda yoğun sal- dırısı, sendikaların ciddi üye kayıpları, mücadeleci anlayıştan uzlaşmacı-teslimiyetçi bir anlayışa geçiş, sendikal bürokrasinin tutucu yapısı, tüm emek ke- simini kapsayacak politikaların ve somut hedeflerin bulunmayışı, işçi hareketine öncülük edecek siyasal bir partinin olmayışı, bu güçsüzlüğün temel neden- leri olarak sayılabilir. Tüm bu koşullara rağmen umutsuzluğa düşmeden çıkış yolu aramak gerekir. 12 Eylül 1980 darbesi son- rası emek hareketi ciddi biçimde ezilmişti. Darbeden 9 yıl sonra 1989 bahar eylemleri gerçekleşti. Askeri yönetim ve onu takip eden ANAP yönetimi de sos- yal ve sendikal haklarda önemli kayıplara yol açtılar. İşçiler önce sendika şubelerinin yönetimlerini de- ğiştirdiler, arkasından bahar eylemlerini başlattılar. Daha sonra sendika genel merkezlerinde ve Türk- İş’te yönetim değişti. 1991’de yapılan sözleşme ile 12 Eylül döneminin kayıpları giderildi, yüzde 142 oranında zam alındı. Ardından da ANAP iktidardan indirilip DYP-SHP koalisyonu işbaşına geldi. Gerçi emek kesiminin başlangıçta umut bağladığı SHP, daha sonra neoliberal politikalara savrulunca çalı- şanlar yine ortada kaldı… Bu gelişmeler karşısında çıkış yolunun yine ta- bandan başlayan bir emek hareketini örmek olduğu ortaya çıkıyor. 15 Ağustos 2009’da başlayacak olan kamu emekçilerinin toplu görüşmelerini de dikkate alarak işçi-memur birlikteliğini sağlayan yerel plat- formların oluşturulması, Türk-İş tarafından çerçeve anlaşması yapılan ve henüz sonuçlanmayan kamu toplusözleşmeleri için esnek çalışma dayatmalarına karşı daha dirençli olunması gerekiyor. Aşağıdan yukarıya doğru örülecek olan bu emek hareketi, sadece işçi ve memurları değil, sendikasız, sigortasız tüm çalışanları, işsizleri, emeklileri, kriz mağduru sermaye dışı tüm kesimleri içine alacak şekilde örgütlenebilmeli, somut talepler etrafında bir mücadele başlatmalı, sonuçta bu hareketi engelle- yen sendikal bürokrasiyi tasfiye ederek emek hare- ketine öncülük edecek kadroları işbaşına getirmeli- dir. Kuşkusuz bu sosyal dalga, zaman içinde kendi- ne politik önderlik yapacak siyasal oluşumları da ya- ratacaktır… *Maltepe Üniversitesi BULMACA SEDAT YAŞAYAN SOLDAN SAĞA: 1/ Osmaniye ilinde, “ulusal park” kapsamõ- na alõnan ünlü Hitit yerleşme- si. 2/ Ortodoks- larda tahta pano üzerine yapõl- mõş her türlü dinsel resme verilen ad... İs- tanbul’un Be- yoğlu semtine eski- den verilen ad. 3/ Çi- pura balõğõnõn yavru- suna verilen ad... Trabzon’un bir ilçesi. 4/ Bir işi yerine getir- me... Ukrayna’da bir liman kenti. 5/ Tavla- da “üç” sayõsõ... İçin- de tek tohum bulu- nan ve olgunlaştõğõn- da kendiliğinden açõlmayan kuru meyve. 6/ Kronik iltihaplanmayla belirgin göz hastalõğõ... Çemberin çevresinin çapõna oranõnõ gösteren sayõ. 7/ Osman- lõ maliyesinde, koyunlarõ sayõp vergilerini toplayan görevli. 8/ Yelken devrinde haberleşme işlerinde kul- lanõlan hõzlõ ve hafif gemi... Soyundan gelinen kimse. 9/ Cõlõz, zayõf... Duman lekesi. YUKARIDAN AŞAĞIYA 1/ Konya’nõn Meram ilçesinde, tüf kayalara oyulmuş ünlü antik kent. 2/ Yeraltõ suyunu taşõyan geçirim- li katman... Bir bağlaç. 3/ Düzgün sarõlmõş halat yu- mağõ... “Tanrõ kabul etsin” anlamõnda kullanõlan söz. 4/ Valide... Telefonun, sesi kulağa veren bölümü. 5/ Mõsõr. 6/ Salgõn hastalõk. 7/ Peru’nun plaka imi... Hay- ranlara vurulan damga... Kalsiyum elementinin simgesi. 8/ Yunan mitolojisinde aşk tanrõsõ... Kars, Ağrõ, Iğdõr yörelerine özgü, et ve nohutla yapõlan, “bozbaş” da denilen yemek. 9/ Dayanaksõz söz ya da konuşma... İskambilde bir kâğõt. 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 A N K S İ Y E T E K İ L E A M İ L O J E A S E N A R A A B A T M D İ N A M İ K P M A D A U T İ Z A F İ A T İ S U M O A Y A K A M E R İ K A N O 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 Yıl Dünya Artış Kişi Artış Nüfusu (Bin) (%) 1900 1.600.000 0,00 1920 1.800.000 200.000 12,50 1930 2.000.000 400.000 25,00 1940 2.250.000 650.000 40,63 1950 2.500.000 900.000 56,25 1960 3.000.000 1.400.000 87,50 1965 3.300.000 1.700.000 106,25 2000 6.000.000 4.400.000 275,00 2009 6.500.000 4.900.000 406,25 Yıl Nüfus Artış Artış (Bin) (Bin) (%) 1927 13.600 0 0,00 1940 17.800 4.200 30,88 1960 27.700 14.100 103,68 1980 44.700 31.100 228,68 2000 65.000 51.400 377,94 2009 73.000 59.400 436,76
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear