Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
ekonomi@cumhuriyet.com.tr
20 TEMMUZ 2009 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA
EKONOMİ 13
CMYB
C M Y B
ANKARA PAZARI
YAKUP KEPENEK
Demokrasinin
Doğum Sancıları mı?
Türkiye demokratikleşemiyor. Var olan siyasal
yapılanma demokratikleşmeye olanak vermiyor.
Oysa demokratikleşme, siyasetin sorun değil
çözüm üretmesi için gereklidir. Siyaset, rayına otur-
mayınca da yeni siyasal arayışlar, kıpırdanmalar
yaşanıyor. Kıpırdanmaların demokrasinin do-
ğum sancıları olmasının vazgeçilmez önkoşulla-
rı var.
Eğer 1965-70 dönemi bir yana bırakılırsa, as-
lında kör-topal işleyen demokrasinin üzerinden 12
Eylül faşizan tankı geçti. Bu tarihten sonra körlük
ve topallık iyice kalıcılaştı. O kadar ki, 12 Eylül’ün
ne uygulamalarının nesnel bir değerlendirmesi ya-
pılabiliyor ne de tüm kurum ve yasalarıyla yerini
demokratik bir yapıya bırakması sağlanabiliyor...
Partiler, bir çuvala doldurulmuş kediler gibi, 12
Eylül çuvalının içinde, kısır, verimsiz, ilkel ve çö-
zümsüz bir kavganın ötesine geçemiyor. Ağırla-
şan sorunlar toplumu bunaltıyor.
Böyle olunca da, merkez sağda ya da solda ye-
ni arayışlar sürekli olarak gündeme geliyor. Var
olan 40 dolayında partinin yetersiz kaldığı kanısı
toplumu sarıyor ve bu durum kaçınılmaz olarak
yeni parti girişimlerine kitlesel dayanak hazırlıyor.
Çözümsüzlüğün temelinde, 12 Eylül’ün pekiş-
tirdiği ve egemen kıldığı bir demokrasi dışı uy-
gulama var: Partilerin milletvekili adaylarını genel
başkanları saptıyor. Çok partili yaşama geçilme-
sinden 60 yıl sonra yaşanan çoklu şefliklere, de-
mokrasi diye alkış tutuluyor.
Bu tekel uygulamasının, demokrasi kavramıy-
la uzaktan yakından bir akrabalığı kurulamaz. Ön-
celikle bu nesnel gerçekliğin teslim edilmesi ge-
rekir.
Bu gerçeğin en tehlikeli sonucu, yasama, yar-
gı ve yürütme güçleri arasında yaşanan denge-
sizliktir. Oysa, demokrasinin varlığının olmazsa ol-
maz önkoşulu, güçler arasında karşılıklı denge ve
denetimdir.
Yürütme gücü, hiçbir biçimde mutlak ya da de-
netimsiz alınamaz. Yürütmenin yaptıklarının de-
netimi, yasama ve yargının işidir.
Milletvekili adaylarını saptayan parti genel baş-
kanı çoğunluğu sağlayıp iktidara geldiğinde, yü-
rütme erki, yasamayı tam anlamıyla avucuna alı-
yor. Erkini ya da gücünü başbakana, diğer par-
tilerde de genel başkana bırakan bir yasama or-
ganı oluşuyor. Yasamanın yürütmeyi denetimi yok
oluyor.
Yasama organını tek seçici olarak saptayan par-
ti genel başkanı, aday seçimini kendisine bağlı-
lığa göre yapıyor; kendisine oy vermeyenleri ko-
varak bir bağımlı suskunlar topluluğu yarattığı için
de başarılı bulunuyor, alkışlanıyor.
Ağustos başında yasama organının, yani
TBMM’nin başkanı seçilecek. Yasamanın yürüt-
meden bağımsızlığına bakın; yeni TBMM başka-
nının kim olacağına Başbakan karar veriyor!
Yasamayı yutmuş bulunan yürütme erki, yargıyı
da Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu eliyle elin-
de tutuyor. Başbakan, artık bunlarla da yetinmi-
yor; basın yayından üniversiteye, sendikalardan
oda ve birliklere ve giderek yasalarına göre hü-
kümetten bağımsız olması gereken kurumlara,
toplumun örgütlü her hücresini kendi denetimin-
de görme eğilimine giriyor. Başbakan gerçekte,
“tek adam” olmasının gereklerini yerine getiriyor.
Yaşanan bu siyaset süreci, toplumun, çözümü
kişilerde araması sonucunu veriyor. Toplum, bu
siyasal yapının yarattığı kaçınılmaz bir sonuç ola-
rak, kurtarıcı arıyor. Ne program, ne örgüt, ne de
kadro önemlidir.. toplum; güvenilir, dürüst ve ken-
disinden biri saydığı kişi arayışındadır. Yerel se-
çimler sırasında ve şimdilerde yaşanan siyasal olu-
şumlar bunu kanıtlıyor.
Oysa başka kanıtlar da var; tek başına kişiler-
den, kalıcı umut olmuyor. Toplum, bu anlayış ne-
deniyle nesillerini tüketti; umudumuz diye diye baş-
tacı ettiklerinin 12 Eylül karanlığıyla nasıl uyum-
lu yaşadığına tanıklık etti. Pek çok parti, kişilerle
başladı, yine onlarla sonlandı.
Yeni arayışların, bunlar ister eski parti yapıla-
rının üzerinde yükselsin, istenirse tümüyle yeni par-
ti girişimi olsun, başarılı olmaları, var olan siyasi
parti yapılarının yerine demokratik bir işleyişi
önermelerine ve uygulamalarına bağlıdır.
Çünkü, parti içi demokrasi, ülkedeki demok-
rasinin aynasıdır.
Bu nedenle parti içi demokrasinin tam işlediği,
katılımcı, gençlik ve kadın kollarıyla güçlü bir ör-
güt; örgütle iç içe sağlam bir kadro; seçimle ge-
len il ve ilçe yönetimlerinin seçimle gitmesi gibi bir
parti yapılanması; milletvekili adaylarının -ve di-
ğer adayların- önseçimle belirlenmesi ilkesi gibi,
demokrasi sahasının çimlerinin güçlendirilmesi,
eğer yeni yaklaşımların başarılı ve kalıcı olması is-
teniyorsa, bir altyapı olarak, büyük önem taşıyor.
Sancısız doğum olmuyor; yalnız her sancı da
sağlıklı bir doğumla sonuçlanmıyor.
yakupkepenek06@hotmail.com
Çarşamba günü, uygarlığımızda kı-
sa bir ufuk turu yaparken iki konu
özellikle dikkatimi çekmişti. Geleceğin
Durumu 2009 başlıklı, 2700 uzmanın
katılımıyla hazırlanan 6700 sayfalık ra-
porun arkasındaki kurumların arasında
ABD Ordusu’nun da adı geçiyordu.
Michael Vlahos, ABD savunma çev-
relerinin önemli dergilerinden The Na-
tional Interest’te yayımlanan “Batı’nın
Son Direnişi” başlıklı denemesinde,
“artık insanlığı kurtarmak yerine, in-
sanlığın gelmekte olan dönüşümünde
ayakta nasıl kalacağımızı düşünüyoruz”
diyordu.
ABD’de, gelecek yılın başında ya-
yımlanması gereken dört yıllık savun-
ma stratejisi gözden geçirme raporu-
nun (Quadrennial Defence Review –
QDR- 2010) hazırlanmasına ilişkin tar-
tışmaların yoğunlaşmaya başladığı bir
dönemde, yukarıda değindiğim iki ko-
nu arasında doğrudan bir ilişki kurula-
bilir diye düşünüyorum.
Yeni stratejik yönelim
Bence, ABD savunma çevreleri Ge-
leceğin Durumu Raporu’nda dile geti-
rilen “Şiddetli işsizliğin, su, gıda, ener-
ji tedarikindeki daralmanın, küresel
ısınmanın birikimli etkileri ile birleşme-
si sonucunda, gelecek on yılda dünya
nüfusunun yarısı şiddet olaylarından ve
toplumsal kargaşalardan etkilenecek”
şeklindeki öngörüleri benimsiyorlar.
Ancak, bu krizleri engellemeye ya da
yön vermeye güçlerinin olmadığını dü-
şünerek, geleceğin realitesi olarak ka-
bul ediyor, içinde ayakta “kalma stra-
tejileri” üzerinde yoğunlaşıyorlar. QDR
2010, bu öngörüleri ve stratejik yöne-
limi yansıtacak gibi görünüyor.
Pantegon tarafından hazırlatılan ik-
lim değişikliği raporundan (Schwartz &
Randall, Ekim 2003) bu yana, elimize
geçtikçe aktarmaya çalıştığımız gibi,
ABD savunma çevreleri, enerji, gıda, su
krizleri etrafında şekillenmekte olan
kaynak savaşlarının, göç hareketlerinin,
toplumsal, siyasi askeri etkileriyle, ya-
bancı, topraklarda sivil halk içinde,
onunla ya da ona karşı yaşanacak
“gayri nizami savaş” koşulları üzerine
çalışmalar üretiyorlar. Bu sırada
1948’den bu yana, esas olarak değiş-
meden gelen savunma doktrinini de
gözden geçirmeye başladılar (Mary
Kaldor, Open Democracy 25/09/08).
Bu gözden geçirme, dört yıllık “baş-
tan aşağı değerlendirme” raporlarıyla
(QDR) gerçekleştiriliyor. Bush yö-
netiminin 9/11’in hemen ertesinde
yayımladığı QDR 2001’e kadar
savunma doktrini, ABD’nin Çin
ya da Rusya gibi bir rakiplerinden
kaynaklanacak bir büyük hege-
monyacı savaşa hazır olmanın ya-
nı sıra aynı anda iki yerel savaşı bir-
likte yürütebilme kapasitesini ko-
rumayı amaçlıyordu. QDR 2001,
uluslararası terorizmle savaş stra-
tejisi altında bu doktrinde, kon-
vansiyonel olmayan savaşların
ağırlık kazanmasına yol açacak
yönde değişiklikler başlatmıştı.
QDR 2010’la ilgili tartışmalar, Sa-
vunma Bakanı Roberts Gates’in, onun
adına gözden geçirmeyi yürüten yar-
dımcısı Michele Flournoy’un “Özel
Harekâtlar ve Düşük Yoğunluklu Ça-
tışmalar” konusuyla ilgilenen Savunma
Bakan Yardımcısı Micheal Vickers’in
açıklamaları, şimdi savunma doktrini-
nin bu konvansiyonel olan ve olmayan
savaşlar ayrımının ötesine geçen bir
“hibrid savaşlar” kavramı üzerinde
oluşturulmakta olduğunu gösteriyor.
Savunma teorileri uzmanı Thomas
Barnett’e (Pentagon’un Yeni Haritası,
2003) göre, “böylece ABD savunma
doktrini, ABD’nin kuruluşundan küresel
güç olana kadar geçen dönemde ege-
men olan, sınır genişletmeye, bü-
tünleştirmeye (sanırım kavram ilhak’ın
kibarcası - EY) yönelik anlayışa geri dön-
müş oluyor” (abç) (Esquire, 29/06)
QDR 2010 ve hibrid savaşlar
Yakın zamana kadar Pentagon, QDR
hazırlanırken dörtlü bir şemaya daya-
nıyormuş (The New York Times,
23/06/09): (1) Geleneksel, konvansi-
yonel savaşlar; (2) gayri nizami savaş-
lar, isyancılar, terorizm vb; (3) haydut
devletlerden ve teröristlerden gelebi-
lecek büyük hasar yaratacak saldırılar;
(4) ABD’nin üstünlüklerini etkisizleşti-
rebilecek ileri teknolojilere dayanan
“bozucu” saldırılar.
Gates, Pentagon’da yaptığı bir basın
toplantısında, bu ayrımların artık geçerli
olmadığını, şimdi bu ikisi arasında bi-
rinden öbürüne kolaylıkla geçebilen hib-
rid bir yapının kurulması gerektiğini söy-
lemiş. Flournoy da dörtlü şemanın ar-
tık geçerli olmadığını, çok daha esnek
çok amaçlı ve çok işlevli yapılanmala-
ra gerek olduğunu vurguluyor.
Flournoy’a göre ABD’nin, bir taraftan
savaşçıların sivil halkın arasına karışa-
bildiği, yol kenarına konulan bombalı
saldırılar, intihar eylemleri ve benzer tak-
tikleri kullanabildiği düzensiz savaşla-
ra hazır olması gerekiyor.
Diğer taraftan yükselen yerel güçle-
rin haydut devletlerin yüksek teknolo-
jiye dayanan yöntemler (uydulara, ge-
milere ve uçaklara karşı silahlar/füze-
ler, kitle imha silahları ve sanal uzayı -
internet ağlarını- hedef alan
saldırılar) kullanarak bazı kritik
bölgeleri ABD erişim ve dene-
timine kapatması olasılığına
karşı da hazır olması gerekiyor.
(American Forces Press Servi-
ce, 04/05/09)
Bu yeni yaklaşım Afganistan
ve Irak savaşlarının deneyim-
lerine ek olarak Atlantic Coun-
cil editörlerinden ve ABD Deniz
Savaşları Koleji’nden Prof. De-
rek Reveron’un işaret ettiği gi-
bi; Rusya’nın Gürcistan’ı iş-
gali sırasında tankları getirme-
den önce internet ağlarına yö-
nelik olarak gerçekleştirdiği kapsamlı
saldırının, 2006 yılında Hizbullah’ın İs-
rail’in saldırısına verdiği cevabın, Ko-
lombiya uyuşturucu kartellerinin mini-
denizaltılar gibi ileri teknolojileri kul-
lanmaya başlamasının oluşturduğu ör-
neklerden çıkarılan derslere dayanıyor
(18/05/09).
Kolombiya örneği önemli, çünkü
dünyada büyük tepki çeken “El Salva-
dor modelinin” (yerel güçler içinde -yar-
gısız infazlar vb…- çalışan küçük ve uz-
man timler) önemli uygulayıcılarından
Vickers de “QDR 2010”un oluşması sı-
rasında, özellikle hâlâ konvansiyonel sa-
vaşlara öncelik vermek isteyen (bunlara
Çinciler deniyor) gruba karşı tezlerin sa-
vunulmasında önemli görevler üstlen-
miş görünüyor (Policy 18/03/09).
Geleceğin durumu
ve savaşları…
QDR 2010’un arkasındaki tartışma-
lar, ABD savunma çevrelerinin dik-
katlerinin büyük çaplı hegemonya sa-
vaşlarından kaynaklara erişim sorun-
larına doğru kayma eğilimi hızlanırken
giderek, yeni ve tutarlı bir savunma
doktrininin, buna uygun bir kurumsal-
laşmanın da şekillendiğini düşündürü-
yor.
Pentagon gelecek dönemde, kay-
naklara erişimin, kıtlıktan, siyasi istik-
rarsızlıktan, uyumsuz rejimlerin diren-
cinden dolayı giderek zorlaştığı ya da
engellendiği bölgeleri, her türlü, kon-
vansiyonel ve gayri nizami/asimetrik di-
renişi gidererek ele geçirebilecek, elde
tutabilecek, kullanıma açabilecek bir ko-
numda olmak istiyor.
Ancak, geleceğin dünyasında kaynak
kıtlığı salt ABD’nin değil, Avrupa bölgesi,
Çin, Hindistan gibi yükselmekte olan
güçlerin de önemli bir sorunu olacak.
Pentagon, bu ülkelerden gelecek eko-
nomik, siyasi ve askeri rekabeti de göz
önüne almak zorunda olduğunu dü-
şünüyor.
Diğer bir deyişle Pentagon, “QDR
2010”la askeri yapısını teknolojik, ku-
rumsal önceliklerini, bölge ele geçir-
meye, yerel direnişlere karşın elinde tu-
tabilmeye, diğer güçlerin erişimini en-
gellemeye, ilgilerini caydırmaya, eski bir
kavramı kullanırsak “sömürgeciliğe ve
paylaşım savaşlarına” uygun bir yön-
de biçimlendirmeyi amaçlıyor.
QDR 2010’a Doğru
erginy@tr.net http://erginyildizoglu.blogspot.com
ŞİRKETLERDEN
Arçelik’ten tasarruflu LCD
Arçelik, ekopanel teknolojisi sayesinde yüzde
45 daha az elektrik harcayan LCD
televizyonunu tüketicilerin beğenisine
sundu. Aynõ zamanda dünyada bir ilk olarak
Standby’da iken sõfõr enerji tüketen LCD
TV’leri üreten Arçelik, Ekopanel 504 LCD
TV ile hem enerji hem de ekonomik açõdan
tasarruf sağlõyor.
McDonald’s eğlendirdi
McDonald’s’õn ilköğretim okullarõ arasõnda
gerçekleştirdiği ‘Çevremizi Koruyalõm’
başlõklõ resim yarõşmasõnda dereceye giren
öğrenciler, Bolu’da gerçekleşen yaz
kampõnda doğayla baş başa bir hafta
geçirdi. Kamp süresince çocuklar
profesyonel eğitim kadrosu tarafõndan
hazõrlanan etkinliklerle eğlendi.
En çok turist çeken ülkelerden Fransa, krize karşõ vergi indirerek sektörü desteklerken Türkiye tersini yaptõ
Turizmde yüksek KDV işsiz bõrakõr
TÜROFED Başkanõ Barut “KDV’nin
10 puanlõk artõşõ çok önemli değilmiş
gibi gösterilse de vergi indirimi nasõl
Fransa’ya 40 bin yeni istihdam
yaratacaksa eşdeğer büyüklükte bir ülke
olarak bizde de tam tersi 40 bin kişiyi
işinden edebilir” uyarõsõnõ yaptõ.
Ekonomi Servisi - Türkiye Otelciler Fe-
derasyonu (TÜROFED) Başkanõ Ahmet Ba-
rut, turizmde 10 puanlõk KDV artõşõnõn bin-
lerce kişiyi işsiz bõrakabileceğini belirtti.
TÜROFED Başkanõ, “Krizin etkilerini
azaltmak ve piyasayı hareketlendirmek
için diğer sektörlerde KDV indirimine gi-
dilirken turizmde KDV artışı, hükümetin
turizmi stratejik sektörler arasında gör-
memesiyle ilgilidir” diyerek bu politikayõ
eleştirdi.
Barut, yazõlõ açõklamasõnda Türkiye’deki res-
toranlarda KDV’nin “trajikomik bir şekil-
de” yüzde 8’den 18’e çõkarõldõğõnõ, oysa
dünyanõn en çok turist ağõrlayan ülkesi olan
Fransa’da bar ve restoranlardaki oranlarõn 1
Temmuz’dan itibaren yüzde 19.06’dan yüz-
de 5.05’e düşürüldüğünü anõmsatarak şöyle de-
vam etti:
“Fransa’da bu KDV indirimi ile hedef-
lenen de önümüzdeki 2 yıl içinde Fransa’da
40 bin kişilik yeni istihdam yaratmaktır.
Doğal olarak krizden az etkilenmek için
Fransız hükümeti en kolay ve en ucuz is-
tihdam yolu olarak turizme daha da önem
vermiştir. Fransa’nın bu yaklaşımı, küre-
sel krizin çıktığı ilk günden beri ‘krizden az
etkilenmenin yolu başarõlõ bir turizmdir’ di-
yen TÜROFED’in söylemini teyit etmek-
tedir. Restoranlardaki KDV’nin 10 puan-
lık artışı çok önemli değilmiş gibi gösteril-
se de, nasıl Fransa’ya 40 bin yeni istihdam
yaratacaksa eşdeğer büyüklükte bir ülke
olarak bizde de tam tersi 40 bin kişiyi işin-
den edebilir. Bunun yanı sıra KDV artışı sa-
dece belgeli restoranları kapsadığı için
yüksek standartlı restoranlar cezalandı-
rılmıştır. Ayrıca bu uygulama restoranlar
arası fiyat farkları yaratacaktır.”
Alõşveriş ve yaşam merkezi Forum
İstanbul’da, Türkiye’nin ilk dev akvaryumu
“Turkuazoo”, eylülde meraklõlarõyla
buluşacak. Yazõlõ açõklamada, dünyada bir
alõşveriş merkezi içinde yer alan ilk
akvaryum olma özelliği de taşõyan
Turkuazoo’nun, eğlenceli vakit geçirmek
isteyenlere, sualtõ dünyasõna dair unutulmaz
bir deneyim sunmayõ vaat ettiği belirtildi.
Dev akvaryum yatõrõmõ ve işletmeleri
konusunda faaliyet gösteren Global
Aquarium firmasõnõn Türkiye temsilcisi
İstanbul Sualtõ Dünyasõ A.Ş. tarafõndan
işletilecek olan Turkuazoo’nun Genel
Müdürü Philip Crane, sektörde yirmi yõlõ
aşkõn tecrübesinin yanõ sõra dünyaca bilinen
pek çok ünlü akvaryumunun da kurucusu
olma özelliğini taşõyor. Global Aquarium’õn
Turkuazoo projesi için planladõğõ yatõrõm 17
milyon Avro.
ALKE ÜRETTİ
Mobil hastane
Afrika yolunda
ANKARA (AA) - Alke Şirketler
Grubu tarafõndan üretilen Türkiye’nin
ilk mobil hastanesi, ay sonunda
Birleşmiş Milletler (BM)
yönetimindeki Sudan’õn batõsõndaki
Darfur’a gönderilecek.
Nijerya Savunma Bakanlõğõ tarafõndan
Darfur’a gönderilmek üzere sipariş
edilen iki adet 40’ar yataklõ mobil
hastane, Alke Grubu bünyesindeki
Turmaks ve M.C.C Project Şirketleri
tarafõndan imal edildi. Mobil
hastaneler, tam teşekküllü bir
hastanenin sahip olduğu tüm
özellikler mevcut. Konuyla ilgili
açõklama yapan Turkmaks İnşaat ve
M.C.C Project Genel Müdürü Dr. Ali
Kemaloğlu, “Şu anda birçok Afrika
ülkesinde ve dünyanın en güçlü
ordularıyla da benzer projeler
geliştirmekteyiz” dedi.
‘Cep’te ucuza
ilgi arttı
ANKARA (AA) - Küresel krizin
etkisiyle mobil telefon pazarõndaki
daralma, yapõlan kampanyalara rağmen,
bu yõlõn ilk çeyreğinde de devam etti.
GFK Türkiye araştõrma şirketinin
araştõrmasõna göre, mobil telefon pazarõ
yõlõn ilk çeyreğini, 2008’in ilk çeyreğine
göre adetsel olarak yüzde 20, ciro
bazõnda da (Avro) yüzde 41 kayõpla
kapattõ. Pazarda, Çin markalarõnõn
payõnda ise bir artõş gözlemlendi. Buna
göre bu kategorideki markalarõn adetsel
payõ bu yõlõn ilk çeyreğinde yüzde 10’lara
yükseldi. 2008 yõlõnda başlayan
yoğun operatör kampanyalarõ
ile fiyatlarõ oldukça düşen
cep telefonlarõna da ilgi
arttõ. Geçen yõlõn ilk
çeyreğinde payõ yüzde 15.7
olan ve fiyatõ 50 Avro’ya
kadar olan cep
telefonlarõna talep,
2009’un ilk çeyreğinde
artarak yüzde 28.6
seviyesine ulaştõ.
ANKARA (ANKA) - Maliye
Bakanlõğõ, belediyelerin ruhsat
verdiği işletmelerde “birinci sınıf”
ifadesinin yer almadõğõnõ unutunca,
KDV uygulamalarõ açõsõndan
“belediye ruhsatlı” lokantalar ile
“turizm belgeli” işletmeler arasõnda
haksõz rekabet oluştu.
Maliye Bakanlõğõ’nõn, belediyeden
ruhsat alan işletmelerin ruhsatõnda
“birinci sınıf” ibaresinin
bulunmadõğõnõ atlamasõ sonucunda,
üst gelir grubuna hitap etmesine
karşõn, aldõğõ ruhsat ve belgesinde
birinci sõnõf lokanta olduğu
yazmayan lokanta ve işletmelerde
yüzde 8 KDV alõnõrken, Turizm
Bakanlõğõ’ndan belgeli birinci sõnõf
lokanta olarak anõlan işletmelerde
yüzde 18 KDV alõnmasõ söz konusu
oldu. Maliye Bakanlõğõ’nõn yapõlan
hatayõ Bakanlar Kurulu Kararõ’nõn
Resmi Gazete’de yayõmlanõp,
yürürlüğe girmesinin ardõndan fark
ettiği iddia edildi. İddialara göre bu
hafta toplanacak olan Ekonomi
Koordinasyon Kurulu’nda birinci
sõnõf lokanta ve işletmelerde KDV’yi
yüzde 18’e çõkaran düzenlemeden
geri adõm atõlmamasõ halinde,
Maliye Bakanlõğõ’nõn söz konusu
düzenlemeyi tüm birinci sõnõf
işletme ve lokantalarõ da kapsayacak
şekilde yeniden yorumlamasõ
bekleniyor.
Bakanlar Kurulu kararı ile birinci sınıf lokantalar,
işletme belgesine sahip yerler, 3-4-5 yıldızlı oteller, tatil
köyleri ve benzeri tesislerin bünyesinde yer alan
lokantalarda verilen hizmet bedellerine uygulanacak
KDV oranı 15 Temmuz’dan itibaren yüzde 18’e
çıkarılmıştı. KDV artışının sektörde şikâyet konusu
olabilen her şey dahil sistemine talebi arttırması
bekleniyor. Sezon ortasında 10 puanlık KDV artışı
gerek yerli gerek yabancı turistlerin ödeyeceği
faturayı kabartıyor. Birkaç gün önce KDV artışı için
“düzeltilsin” çağrısı yapan Turistik Otelciler,
İşletmeciler ve Yatırımcılar Birliği (TUROB) gibi
TÜROFED de açıklamasında hükümetin geri adım
atmasını “KDV artışından elde edilecek ek gelir
bu kadar büyük riski almaya değmeyecek, atılan
taş da ürkütülen kuşa değmeyecektir. Biz, 22
Temmuz’da yapılacak olan EKK
toplantısından sonra bu yanlış
uygulamadan dönüleceğini umuyoruz”
sözleriyle istedi.
ATILAN TAŞ, ÜRKÜTÜLEN KUŞA DEĞMEZ
Maliye’nin hatası
haksız rekabet getirdi
DÜNYA EKONOMİSİNE BAKIŞ / ERGİN YILDIZOĞLU / LONDRA
17 milyon Avro’luk dev akvaryum geliyor