24 Kasım 2024 Pazar Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
kultur@cumhuriyet.com.tr SAYFA CUMHURİYET 2 TEMMUZ 2009 PERŞEMBE 16 KÜLTÜR CMYB C M Y B ODAK NOKTASI AHMET CEMAL Niteliksiz Yaşamak ve ‘Üçüncü Reich’… Avusturyalı yazar Robert Musil’in (1880-1942) kaleme aldığı ve ikinci cildi geçtiğimiz günlerde Türkçede yayımlanan “Niteliksiz Adam” romanı- nın çevirmekte olduğum üçüncü cildinin ilk bö- lümü, “Bin Yıllık Reich’a Doğru (Katiller)” gibi il- ginç bir başlık taşıyor. Başlık ilginç, çünkü Almancada ‘imparatorluk’ anlamına gelen ‘Reich’ sözcüğünü Adolf Hitler, kendi düşlediği Almanya için kullanmış ve ülke- sini “Üçüncü Reich” diye adlandırmıştı. Başlıca hedefini de: “Bin yıl sürecek bir Reich istiyorum!” sloganıyla vurgulamıştı. 1933’te, kendisini iktidara getiren özgür seçimlerin öncesinde halkına: “Ba- na on yıl verin, Almanya’yı tanınmaz hale getire- yim!” diye söz veren Hitler, bu sözünü fazlasıy- la tuttu ve 1933-1945 arasındaki on iki yıllık ikti- darı sırasında sade Almanya’yı değil, fakat bütün dünyayı tanınmaz hale getirdi! Robert Musil’in “Bin Yıllık Reich’a Doğru” şek- linde bir başlık kullanmasının şaşırtıcılığı, “Nite- liksiz Adam”ın aslında Birinci Dünya Savaşı ön- cesindeki, romanda “Impkralya” adıyla geçen Avusturya-Macaristan İmparatorluğu’nu ve o dönemin Orta Avrupa’sını konu edinmesinden kaynaklanıyor. Bu durumda, Musil’in 1933’te, Hit- ler’in iktidara gelişiyle noktalanacak olan süreci ilk dünya savaşının öncesinden başlattığı sonu- cuna varmak gerekiyor. Ama bu, yalnızca baş- lıkların yardımıyla varılan bir sonuç değil. Yaza- rın ilk büyük savaşın öncesindeki dönemin olay- larını neden-sonuç ilişkilerine oturtma biçimi, kar- şımızda roman üslubunda somutlaştırılmış bir ta- rih bilincinin bulunduğunu açık ve seçik gösteri- yor. Romanın başkişisi Ulrich, düşünme biçimini eleştirel düşünmek üzerine kurmuş gerçek bir ay- dındır. Bu kimliğiyle, ‘normal hayatından’ bir sü- reliğine izin almaya ve bu süre boyunca yaşadı- ğı ortamda olup biten her şeye, kişiliğinde mev- cut ‘niteliklerden’ arınarak bakmaya karar verir. Böyle bir tutumu gerekli görmesinin nedeni, içinde bulunduğu kültürel-toplumsal ortamda artık hemen her şeyin akıldışı bir düzleme kaymış olmasıdır; Ulrich’in amacı, kişiliğini o zamana ka- dar yoğurmuş niteliklerden özgür kılarak akılcı çö- zümlemelere varabilmektir. Bu konumuyla, Ul- rich’in antikçağ Yunan tragedyalarında, aklın, hak- lının ve doğrunun sesi olan koro’yu temsil ettiği de söylenebilir. Günümüzde, Batı’da artık bağımsız bir bilim dü- zeyine gelmiş olan ‘Eleştirel Düşünme’nin (‘Cri- tical Thinking’) en önemli hedeflerinden biri, herhangi bir konuda önemli bir karar verecek ki- şiye bu kararı vermezden önce, bütün değer yar- gılarından ve kendisini yönlendiren ‘niteliklerden’ bir süre özgürleşerek, olup bitenlere bir de ‘kar- şı taraf’ (olay, kişi) açısından bakabilme ve dü- şünebilme becerisini kazandırabilmektir. Musil, ölümünden yıllar sonra bilimsel ifadesine kavu- şacak olan bu ilkeyi “Niteliksiz Adam”da çok yet- kin bir düzeyde somutlaştırır. Ulrich, olaylara her- kesten farklı bakabildiği içindir ki, düzenin ve ku- ralların kılıfındaki umarsız bir anarşiyi, mutlak ah- lakın klişeleri içersinde tozutan dipsiz bir ahlak- sızlığı ve nihayet çılgın kutlama törenlerinin ha- zırlık çalışmalarının perdelediği hazin bir çöküşü görebilir. Özetlemek gerekirse Ulrich, büyük bir sadece bakanlar sürüsü içersinde, görebilen tek insandır. Günümüzde, Alman toplumu gibi felsefede, bi- limde, teknikte onca doruklara varmış bir top- lumda bir Hitler’in ve ‘Üçüncü Reich’ düşünce- sinin nasıl olup da yükselebildiği sorulmakta. “Ni- teliksiz Adam”ın buna kesin bir yanıtı var: Do- ğumları gözden kaçırıldığı için! Ve bir tavsiye: Kla- sikler, işte bu yüzden sürekli okunmalı! acem20@hotmail.com Ü ye belediyelerin “başarılı” koruma projelerini ödüllendiren Tarihi Kentler Birliği (TKB), aynõ başarõyõ her yõl gös- terenlere “süreklilik ödülü” vermeye başladõ. Bunu ilk hak eden Gaziantep, Tarsus ve Os- mangazi’ye 23 Mayõs’taki “Beşiktaş Buluş- ması”nda “teşekkür” edilmişti. Koruma projelerini “kesintisiz” sürdürmenin “üyelik koşulu” olduğunu vurgulayan TKB, ödül alan Gaziantep uygulamalarõnõ 19-21 Hazi- ran’da “seminer konusu” yaptõ. Üye belediye başkanlarõ ve yerel yöneticilerinin katõlõmõyla ger- çekleşen seminere konuk olarak Halep Valisi Ta- mer Hacce de gelmişti. Seminer, “Tasarımdan Uygulamaya Koru- ma Süreci” başlõğõ altõnda Büyükşehir Beledi- ye Başkanõ Dr. Asım Güzelbey’in kültürel çev- reyi koruma çalõşmalarõnõ anlatmasõyla başladõ. TKB’nin 10 yõlda yarattõğõ “yerel koruma bi- linci”ni kanõtladõğõnõ belirten Prof. Dr. Metin Sö- zen de belediyelerin kentlerine sahip çõktõklarõ- nõ gösterebilmeleri için “önce tarihi yaşat- ma”larõ gerektiğini anõmsattõ. Sahiplerinin olumlu yaklaşõmõyla Büyükşehir Belediyesi’nce alõnan ve TOKİ’nin katkõlarõyla onarõlan 1909 yapõmõ Bayaz Han’õn “Kent Müzesi” işleviyle açõlõşõna ise Kültür ve Turizm Bakanõ Ertuğrul Günay da katõldõ. Kalkõnma- da kültürel zenginliğin önemine değinen Günay; “Şimdiye dek sanayileşmesiyle övündüğü- müz Gaziantep, kültür turizmini geliştirecek bu projelerle daha da ilerleyecektir” diyordu.. MİMARLARIN EVİ İlk gün Mimarlar Odasõ’nõn, eski sahibinin adõyla “Hüseyin Enç Kültür Evi”ne dönüştürdüğü tarihi konak ziyaret edildi. Avlulu taş ev, anõtsal duruşu, iç me- kân zenginliği, yöresel beze- meleri ve bodrumundaki ma- ğaralarõyla, Antep sivil mi- marisinin özgün bir örneği... Açõlõşõna katõlan “komşu ni- ne” mimarlardaki sevinci gö- rünce demiş ki: “Ama bu tıpkı eskisi gibi olmuş; yeni ne var ki böyle toplanmışsı- nız?” Kimlik değerlerini göz ardõ eden imar anlayõşõnõn yaban- cõlaşmaya neden olduğunu gös- teren bu söz için “Restoras- yonun doğruluğunu kanıtladığından hoşu- muza gitti” diyen Şube Başkanõ Asım Güzel, bitişik parselde de toplantõ salonu yapmak is- tediklerini belirtiyor. Biz de Antepli mimarlarõ “meslek mirası”na sahip çõktõklarõ için kutlarken, komşu ninenin şaşkõnlõğõnõ “kültür yoksunu imar politika- ları”nõ sürdürenlere havale ediyoruz... ‘KÜLTÜR YOLU’NDA... Yaklaşõk 300 kişinin katõldõğõ teknik gezide 2007 TKB ödülünü de alan “Kültür Yolu” proje uy- gulamalarõndan Kale ve çevresi ile Naib Hamamõ, Butik Otel, Kõr Kahvesi, Şirvani, Tahtani ve Âlâüdevle camileri; Kale’de Sa- vunma ve Kahramanlõk Panora- masõ, Cam ve Emine Göğüş Mutfak müzeleri ile Mevleviha- ne; Yeni Han ile Hõşva, Budey- ri, Yüzükçü, Millet, Tütün, Şõra ve Pürsefa hanlarõ; Bõçakçõlar ve Bakõrcõlar çarşõlarõ ile Uzun Çarşõ, Zincirli Bedesten (eski Et Hali), Tahmis Kahvesi ve Pişirici Mesci- di’ndeki koruma ve yenileme çalõşmalarõ ince- lendi. 18 Han, 9 cami, 4 hamam, Mevlevihane ve çok sayõda özgün sivil yapõyla bezeli “Kültür Yolu”nda yaklaşõk 5.5 km. cephe düzenleme- si, 3.5 km. yol, kaldõrõm, altyapõ ve peyzaj ça- lõşmalarõ yapõlarak, kentin tarihiyle birlikte ya- şamasõ sağlanmõş... Tarihi Şire Han’da “yöresel yemekler lo- kantası”ndaki öğle yemeği ne kadar etkileyi- ciyse, Prof. Dr. Metin Sözen’in adõnõn verildi- ği kültür merkezi inşaatõnõ “denetlercesine” in- celemesi de o kadar anlamlõydõ. Mimarlar Odasõ evini de yapan inşaat mühendisi Mehmet Kulak’õn ise restorasyona gösterdiği “mima- ri duyarlılık” övgü topladõ. KENTİN KALBİ ÇARŞILAR Özellikle eski çarşõlarõn canlandõrõlmasõ, gün- lük yaşamõn da zenginleşmesine neden oluyor... Örneğin 8 sokağa yayõlan 280 dükkânlõ Bakõr- cõlar Arastasõ’nõn 500 yõllõk geçmişi var. Çar- şõnõn özgün kimliğinin korunarak düzenlenmesi sonucunda hem bakõrcõlõk yeniden gelişmeye başlamõş hem de alõşveriş canlanarak esnaf ile sanatkârlarõn yüzleri güler olmuş... 1890’larda Ermeni Kõz Koleji olarak yapõlan eski Fatih Sul- tan Mehmet İlköğretim Okulu restore edilerek “Tarihi Çevre Koruma Şube Müdürlüğü” ve “Koruma Uygulama Denetleme Bürosu” olarak hizmet veriyor. Türkiye’nin ilk yöresel “gastronomi” müzesi olan Emine Göğüş Mut- fak Müzesi, eşsiz lezzetteki yemeklerin “gele- neksel emektarlığı”nõ sergiliyor. 17. yy orta- larõna tarihlenen Naib Hamamõ’nõn restorasyonu, Osmanlõ hamam kültürünü gelecek kuşaklara da aktarõyor. Yol çalõşmasõ sõrasõnda açõğa çõkan es- ki kilise “Ömer Ersoy Kültür Merkezi” ola- rak kullanõlõyor. 1578’den kalma camisini Fransõz saldõrõlarõnda yitiren “Bey Mahallesi” ise sokak sağlõklõlaş- tõrma çalõşmalarõyla ve “bakımlı kullanım”õn örneklerini sergilemeye başlayan sivil mimar- lõk yapõlarõyla “kentsel koruma”nõn ne denli etkileyici olduğunu kanõtlõyor... Sözün kõsasõ, TKB’nin “süreklilik ödü- lü”nü alan Gaziantep, kentlerin geçmişlerini ku- caklayarak çağdaşlaşmasõ konusunda “seminer verecek” düzeye gelmiş. Artõk sadece “cartlak kebap ve fıstıklı baklava” yemek için değil, “Taymis Kahve”de çayõnõzõ yudumlarken ta- rihle buluşmak için de Gaziantep’e gitmelisiniz... Tarihi Kentler Birliği’nin ‘süreklilik ödülü’nü alan koruma projeleri ve uygulamalarõ tanõtõldõ “KİMLİKLİ KALKINMA”NIN KÜLTÜR MEKÂNLARI 1-Bakırcılar Çarşısı 500 yıllık tarihsel karakteriyle yeniden düzenlenince bakırcılıkla birlikte el sanatları da gelişmeye başladı... 2- Özgün Antep konakları “butik otel” işleviyle kültür turizminin çekim merkezleri oluyorlar... Gaziantep’te‘tasarõmdanuygulamaya’ Dans tiyatrosunun yaratıcısıydı DİKMEN GÜRÜN P ina Bausch 30 Haziran günü öl- dü. Çok sevdiği oğlunun kolla- rõ arasõnda ölmüş. Bu da bir mutluluk olsa gerek… Hayata en sevdiği insanõn kollarõ arasõnda veda etmek… Pi- na Bausch’un ne kadar büyük bir sanat- çõ olduğunu anlatmak değil amacõm. Bu- nu dans otoriteleri yapmalõ. Bir tür duy- gu akõşõ bu kõsa yazõda paylaşmak iste- diğim. Geriye dönüş… İleriye bakõş… İstanbul seyircisi Pina Bausch’u Ulus- lararasõ İstanbul Tiyatro Festivali saye- sinde tanõdõ ve çok da sevdi. Ne güzel ki o da bizleri ve İstanbul’u aynõ derecede sevdi. Biraz da bu karşõlõklõ sevdalanma nedeniyle, ki ona sevdalanmayan bir şe- hir, bir insan düşünemiyorum. Tanzt- heater Wuppertal’in 2010’da, İstan- bul’un Avrupa Kültür Başkenti olacağõ yõlda, bir kez daha “Nefes”le ve yine İs- tanbul’a söyleyecek çok sözü olan “Do- lunay”la buralara gelmesini hayal edi- yordum. Pina Bausch’un İstanbul’u bir kez daha geçecek İstanbul sularõndan di- ye düş kuruyordum. 2010 Haziran’õnõn son günlerini İstanbul’a ayõrmõştõ bile sa- natçõ… Tabii ki yine de gelecektir top- luluk. Çünkü dansçõlarõ onun adõnõ ya- şatacaklar tõpkõ Bejart Ballet’de oldu- ğu gibi… Ama gelin görün ki dünden bu- güne çok sular aktõ köprülerin altõndan. Şu noktada “Pina Bausch’un İstanbu- lu” projesinin kabul göreceğinden bile kuşkuluyum. Biraz gerilere gidecek olursak, Pina Bausch’un, İstanbul şehrini Kentler ve İnsanlar dizisi kapsamõnda ele almasõn- dan önce, onu İstanbul’a getirebilmek için çok uzun bir süreç yaşandõ. Aşağõ yu- karõ dört yõl pes etmeden uğraştõm Tanztheater Wup- pertal Pina Bausch’u festi- vale getirebilmek için. So- nunda, 1998’de, 10. Ulus- lararasõ İstanbul Tiyatro Festivali’ne gelmeyi kabul etti. O güne kadar Atina’ya kadar gelmiş, ama İstan- bul’a geçmemişti Pina Ba- usch Dans Tiyatrosu. 1998’de Hong Kong üs- tüne yaptõğõ “Cam Temiz- leyicisi” ile katõldõ festiva- le. Gösterinin ilk gecesini asla unutmuyorum. Seyir- ciler adeta büyülendiler. Farklõ bir alkõştõ gösteri sonunda salonda yankõlanan. O gece gözlerinin yaşardõğõnõ hissettim Pina Bausch’un ve “iyi ki bunca yıl inat- la kovaladık” dedim kendi kendime. Er- tesi gece AKM Büyük Salonun merdi- venleri bile dolmuştu. Ve ne büyük bir mutluluk ki, iki yõl sonra bu sefer Pina Bausch’dan geldi öneri: “2000 yılı tur- nemizi hazırlıyoruz. İstanbul’u prog- ramımıza almak istiyoruz.” İnanõlõr gi- bi değildi, “tabii ki” dedik, “bu bizim için onurdur.” Böylece hayatõmõza Lizbon üstüne yaptõğõ “Masurco Fogo” girdi… Akdenizin sõcaklõğõ kucakladõ he- pimizi. 2001 yõlõ başõnda Pina Bausch’dan “İstanbul, 2003’te Kentler ve İnsan- lar projemdir” haberi geldi… Ve “Ne- fes” 2003’te doğdu... Ne ka- dar gariptir ki tek bir spon- sor bulamadõk… Prova mekânõ bulmakta zorlan- dõk çünkü AKM’nin prova salonuna giremedik. Gey- van McMillen Yõldõz Tek- nik Üniversitesi’nde kendi stüdyosunu tahsis etti Pina Bausch’a. Ve de İKSV’nin özel gayretleriyle bağõşlõ bilet satõşlarõyla hayata geç- ti bu proje ve o günden bu yana Pina Bausch repertu- varõnõn dünyayõ en sõk do- laşan yapõtlarõndan biridir “Nefes”... Çelişkiler ülke- sinde yaşõyoruz… Kim bilir, belki 2010’da, yapõtlarõnda sürekli insanlõk halleriyle hesaplaşan, ki- mi zaman gülümseten, kimi zaman dü- şündüren bu değerli sanatçõnõn “Ne- fes” ve “Dolunay” yaratõlarõyla ona bir kez daha sevgimizi göndeririz İstan- bul’dan ve de 2003’te hayata geçire- mediğimiz ve üzüntüsünü çektiğimiz bir işi de yaparõz; “Nefes” üstüne İstanbul’a, Pina Bausch’un İstanbul’una yakõşacak bir katalog hazõrlayarak Kentler ve İn- sanlar dizisinde kitabõmõzla da alõrõz yerimizi… P ina Bausch, ince bir mizah ve derin bir hüzünle, sanki dans etmiyormuş gibi yapan dansçõlarla, her eserinde, bir sonraki eserine uzandõ. ZEYNEP ORAL H aber acõmasõzdõ: Pina Bausch öldü. Kanser olduğu açõklandõktan beş gün sonra… 68 yaşõnda… Modern dansõn en özgün, en et- kin sanatçõsõ ve yeni bir dilin ya- ratõcõsõ Pina Bausch, dünyadaki tüm çatõşmalarõn, haksõzlõklarõn acõsõnõ içinde büyüten Pina Ba- usch, aynõ zamanda yeryüzünün en kõrõlgan insanõ artõk yok. Pe- ki ama bundan böyle yüzümüze kim ayna tutacak? İçimde kocaman bir “Ah!” bü- yüyor. (İstanbul âşõğõydõ. Dün- yanõn en şefkat ve sevgi dolu in- sanõydõ. Dostumuz, arkadaşõ- mõzdõ! İstanbul izleyicisi İKSV ve Tiyatro festivalleriyle onu keşfetti ve bağrõna bastõ! Ben onu 70’lerden bu yana izliyordum! “Ka- ranlıktaki Işık” kitabõmda ona ayõrdõğõm 40 sayfa “Yüre- ğimde Bir Ah” başlõğõnõ taşõ- yordu. İçimdeki “Ah”õn büyümesi bundan…) Pina Bausch klasik bale ve dans eğitiminden geliyordu. Önce Almanya sonra New York Julliard Müzik Oku- lu… On yõl kadar solist dansçõ ve koreograf olarak çalõştõ. 1973’te bir işçi bölgesi olan Wupper- tal’da kurduğu “Tanztheater” topluluğunun ileride efsanevi bir topluluğa dönüşeceğini, disip- linler arasõ tüm sõnõrlarõ kaldõra- cağõnõ, yeni ufuklar açacağõnõ, “Dans Tiyatrosu” kavramõnõ, (daha önce Almanya’da bu söz- cükler kullanõlmõş olsa bile) çok katmanlõ olarak sanat dünyasõ- na yerleştireceğini kimse bilmi- yordu. O tarihten başlayarak yeni bir “dil”, yeni bir tür arayõşõna yö- neldi. Onun sayõsõz eserini izle- dikten sonra tek tek eserler yerine bu yeni dili şöyle anlatabilirim: Pina Bausch, dansõ, öykü anlat- maktan kurtardõ. “Öykü”, sahnedeki her dans- çõnõn bedeninde, deviniminde ve her dansçõnõn gerçeğindeydi. Bu nedenle hem kendi, hem dansçõ- larõnõn otobiyografik ve psikolo- jik anõlarõna yer verirdi. Bir an, bir anõ, bir düş, kimlik arayõşla- rõ, insan ilişkileri ve oyunlar (ço- cuk oyunlarõ, aşk oyunlarõ, mü- zikhol oyunlarõ, bayram şenlik, kutlama oyunlarõ) ama aynõ za- manda korkular, endişeler, bi- linmeyenler, acõlar, gözyaşlarõ, savaşlar ya da kentler çõkõş nok- tasõ olabilirdi. Tematik prodük- siyonlarõ seviyordu. Pina Bausch tiyatro, dans, müzik ve plastik sa- natlarõ bir arada yoğururken, “bü- tüncül sanata” yöneldi. Sahnede işitsel tüm öğeler (mü- zik, gürültü, ses ya da sözcükler) ve görsel tüm öğeler insan bede- ni ve devinimiyle bir bütünü oluşturuyor ve bu bütün, anlamõ belirliyordu. Görsel ve işitsel öğe- ler, gözden ve kulaktan önce ruhumuza sesleniyordu. Peter Stein’dan Felli- ni’ye, Robert Wil- son’dan Almodovar’a nice farklõ disiplin- den sanatçõyõ bunca etkilemesi bundan- dõr! Önemli olan sah- nede yaratõlan her oluşumun, o oluşumu meydana getiren her anõn, özgür çağrõşõmla- ra ve izleyicinin farklõ kat- manlardaki algõlamalarõna açõk olmasõydõ... Bu serbest çağrõşõmlar, farklõ al- gõlamalar, en soyut olanõ bile so- mutlaştõrõyor, sahnedeki gerilimi ve sonsuz duyarlõlõğõ seyirciye ge- çiriyordu. Pina Bausch, ince bir mizah ve derin bir hüzünle, sanki dans et- miyormuş gibi yapan dansçõlar- la, her eserinde, bir sonraki ese- rine uzandõ. Bir eserinden öte- kine aksak ritimleri, geometrik motifleri ödünç aldõ. Tekrarlarla ayin havasõnõ yü- celtti. Her eserinde zamanõ ve mekânõ dönüştürdü. Görsel tab- lolarõn, imgelerin o muhteşem görkemi gerisinde Pina Bausch müzikle, bedenlerin devinimiyle, tavõrlarla, sözle, düşünceyle, duy- guyla (en çok, en çok duyguyla) çoğalttõğõ sorularla bir şiir yara- tõyordu. Bu şiir, biz ölümlü izleyicilerin yüzüne tutulmuş bir aynaydõ. Varoluş koşullarõnõ, kendimizi, çevremizi, dünyayõ sorgulama- mõza yol açan bir ayna… Modern dansõn en özgün, en etkin ustasõ Pina Bausch artõk yok Yüzümüzekimaynatutacak? C E N A Z E P A Z A R G Ü N Ü Kültür Servisi - Tüm zamanlarõn en büyüklerin- den biri olarak kabul edilen pop şarkõcõsõ Mic- hael Jackson’õn cenaze töreninin pazar günü yapõlacağõ,cuma günü naaşõnõn evine getirile- rek ziyaretçilerin ve taziyelerin kabul edilece- ği açõklandõ. Önceki gün, Jackson’õn 2002’de vasiyetini hazõrladõğõ ve ölümünden 1 hafta ön- ce bu taslağõ hazõrlayan avukatõ John Branca ile temasa geçtiği iddialarõ gündeme geldi. Sa- natçõnõn hazõrladõğõ iddia edilen taslağa göre mi- rasõnõn, annesi, 3 çocuğu ve hayõr kurumlarõna verilmesini istediği bildirildi. Apollo Cen- ter’da yapõlan anma törenine de katõlan baba- sõna hiçbir şey bõrakmadõ- ğõ iddia ediliyor. Annesi Katherina Jackson ise üç torununun vesayetini ge- çici olarak da olsa mahke- me yoluyla alõrken, mira- sõnõn mülkiyet haklarõnõ almak için de hukuk yolu- na başvurdu. Hayranlarõ ise onu yine müziğiyle lis- te başõ yapõyor. Jackson’õn ‘Var Olmayan Ülke’si olan evinin önü her gün da- ha da kalabalõklaşõrken ba- zõ internet sitelerinde, sa- natçõnõn ardõndan bazõlarõ- nõn intihar ettiği haberleri de yer aldõ. Jackson’õn ardõndan hayranlarõ yasta Pina Bausch müzikle, bedenlerin devinimiyle, tavırlarla, sözle, düşünceyle, duyguyla (en çok, en çok duyguyla) çoğalttığı sorularla bir şiir yaratıyordu. Fotoğraf:AP İstanbul seyircisi Pina Bausch’u Uluslararasõ İstanbul Tiyatro Festivali sayesinde tanõdõ ve çok da sevdi. Ne güzel ki o da bizleri ve İstanbul’u aynõ derecede sevdi.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear