Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
kultur@cumhuriyet.com.tr
SAYFA CUMHURİYET 2 TEMMUZ 2009 PERŞEMBE
16 KÜLTÜR
CMYB
C M Y B
ODAK NOKTASI
AHMET CEMAL
Niteliksiz Yaşamak ve
‘Üçüncü Reich’…
Avusturyalı yazar Robert Musil’in (1880-1942)
kaleme aldığı ve ikinci cildi geçtiğimiz günlerde
Türkçede yayımlanan “Niteliksiz Adam” romanı-
nın çevirmekte olduğum üçüncü cildinin ilk bö-
lümü, “Bin Yıllık Reich’a Doğru (Katiller)” gibi il-
ginç bir başlık taşıyor.
Başlık ilginç, çünkü Almancada ‘imparatorluk’
anlamına gelen ‘Reich’ sözcüğünü Adolf Hitler,
kendi düşlediği Almanya için kullanmış ve ülke-
sini “Üçüncü Reich” diye adlandırmıştı. Başlıca
hedefini de: “Bin yıl sürecek bir Reich istiyorum!”
sloganıyla vurgulamıştı. 1933’te, kendisini iktidara
getiren özgür seçimlerin öncesinde halkına: “Ba-
na on yıl verin, Almanya’yı tanınmaz hale getire-
yim!” diye söz veren Hitler, bu sözünü fazlasıy-
la tuttu ve 1933-1945 arasındaki on iki yıllık ikti-
darı sırasında sade Almanya’yı değil, fakat bütün
dünyayı tanınmaz hale getirdi!
Robert Musil’in “Bin Yıllık Reich’a Doğru” şek-
linde bir başlık kullanmasının şaşırtıcılığı, “Nite-
liksiz Adam”ın aslında Birinci Dünya Savaşı ön-
cesindeki, romanda “Impkralya” adıyla geçen
Avusturya-Macaristan İmparatorluğu’nu ve o
dönemin Orta Avrupa’sını konu edinmesinden
kaynaklanıyor. Bu durumda, Musil’in 1933’te, Hit-
ler’in iktidara gelişiyle noktalanacak olan süreci
ilk dünya savaşının öncesinden başlattığı sonu-
cuna varmak gerekiyor. Ama bu, yalnızca baş-
lıkların yardımıyla varılan bir sonuç değil. Yaza-
rın ilk büyük savaşın öncesindeki dönemin olay-
larını neden-sonuç ilişkilerine oturtma biçimi, kar-
şımızda roman üslubunda somutlaştırılmış bir ta-
rih bilincinin bulunduğunu açık ve seçik gösteri-
yor.
Romanın başkişisi Ulrich, düşünme biçimini
eleştirel düşünmek üzerine kurmuş gerçek bir ay-
dındır. Bu kimliğiyle, ‘normal hayatından’ bir sü-
reliğine izin almaya ve bu süre boyunca yaşadı-
ğı ortamda olup biten her şeye, kişiliğinde mev-
cut ‘niteliklerden’ arınarak bakmaya karar verir.
Böyle bir tutumu gerekli görmesinin nedeni,
içinde bulunduğu kültürel-toplumsal ortamda
artık hemen her şeyin akıldışı bir düzleme kaymış
olmasıdır; Ulrich’in amacı, kişiliğini o zamana ka-
dar yoğurmuş niteliklerden özgür kılarak akılcı çö-
zümlemelere varabilmektir. Bu konumuyla, Ul-
rich’in antikçağ Yunan tragedyalarında, aklın, hak-
lının ve doğrunun sesi olan koro’yu temsil ettiği
de söylenebilir.
Günümüzde, Batı’da artık bağımsız bir bilim dü-
zeyine gelmiş olan ‘Eleştirel Düşünme’nin (‘Cri-
tical Thinking’) en önemli hedeflerinden biri,
herhangi bir konuda önemli bir karar verecek ki-
şiye bu kararı vermezden önce, bütün değer yar-
gılarından ve kendisini yönlendiren ‘niteliklerden’
bir süre özgürleşerek, olup bitenlere bir de ‘kar-
şı taraf’ (olay, kişi) açısından bakabilme ve dü-
şünebilme becerisini kazandırabilmektir. Musil,
ölümünden yıllar sonra bilimsel ifadesine kavu-
şacak olan bu ilkeyi “Niteliksiz Adam”da çok yet-
kin bir düzeyde somutlaştırır. Ulrich, olaylara her-
kesten farklı bakabildiği içindir ki, düzenin ve ku-
ralların kılıfındaki umarsız bir anarşiyi, mutlak ah-
lakın klişeleri içersinde tozutan dipsiz bir ahlak-
sızlığı ve nihayet çılgın kutlama törenlerinin ha-
zırlık çalışmalarının perdelediği hazin bir çöküşü
görebilir. Özetlemek gerekirse Ulrich, büyük bir
sadece bakanlar sürüsü içersinde, görebilen
tek insandır.
Günümüzde, Alman toplumu gibi felsefede, bi-
limde, teknikte onca doruklara varmış bir top-
lumda bir Hitler’in ve ‘Üçüncü Reich’ düşünce-
sinin nasıl olup da yükselebildiği sorulmakta. “Ni-
teliksiz Adam”ın buna kesin bir yanıtı var: Do-
ğumları gözden kaçırıldığı için! Ve bir tavsiye: Kla-
sikler, işte bu yüzden sürekli okunmalı!
acem20@hotmail.com
Ü
ye belediyelerin “başarılı” koruma
projelerini ödüllendiren Tarihi Kentler
Birliği (TKB), aynõ başarõyõ her yõl gös-
terenlere “süreklilik ödülü” vermeye başladõ.
Bunu ilk hak eden Gaziantep, Tarsus ve Os-
mangazi’ye 23 Mayõs’taki “Beşiktaş Buluş-
ması”nda “teşekkür” edilmişti.
Koruma projelerini “kesintisiz” sürdürmenin
“üyelik koşulu” olduğunu vurgulayan TKB, ödül
alan Gaziantep uygulamalarõnõ 19-21 Hazi-
ran’da “seminer konusu” yaptõ. Üye belediye
başkanlarõ ve yerel yöneticilerinin katõlõmõyla ger-
çekleşen seminere konuk olarak Halep Valisi Ta-
mer Hacce de gelmişti.
Seminer, “Tasarımdan Uygulamaya Koru-
ma Süreci” başlõğõ altõnda Büyükşehir Beledi-
ye Başkanõ Dr. Asım Güzelbey’in kültürel çev-
reyi koruma çalõşmalarõnõ anlatmasõyla başladõ.
TKB’nin 10 yõlda yarattõğõ “yerel koruma bi-
linci”ni kanõtladõğõnõ belirten Prof. Dr. Metin Sö-
zen de belediyelerin kentlerine sahip çõktõklarõ-
nõ gösterebilmeleri için “önce tarihi yaşat-
ma”larõ gerektiğini anõmsattõ.
Sahiplerinin olumlu yaklaşõmõyla Büyükşehir
Belediyesi’nce alõnan ve TOKİ’nin katkõlarõyla
onarõlan 1909 yapõmõ Bayaz Han’õn “Kent
Müzesi” işleviyle açõlõşõna ise Kültür ve Turizm
Bakanõ Ertuğrul Günay da katõldõ. Kalkõnma-
da kültürel zenginliğin önemine değinen Günay;
“Şimdiye dek sanayileşmesiyle övündüğü-
müz Gaziantep, kültür turizmini geliştirecek
bu projelerle daha da ilerleyecektir” diyordu..
MİMARLARIN EVİ
İlk gün Mimarlar Odasõ’nõn, eski sahibinin
adõyla “Hüseyin Enç Kültür
Evi”ne dönüştürdüğü tarihi
konak ziyaret edildi. Avlulu
taş ev, anõtsal duruşu, iç me-
kân zenginliği, yöresel beze-
meleri ve bodrumundaki ma-
ğaralarõyla, Antep sivil mi-
marisinin özgün bir örneği...
Açõlõşõna katõlan “komşu ni-
ne” mimarlardaki sevinci gö-
rünce demiş ki: “Ama bu
tıpkı eskisi gibi olmuş; yeni
ne var ki böyle toplanmışsı-
nız?”
Kimlik değerlerini göz ardõ
eden imar anlayõşõnõn yaban-
cõlaşmaya neden olduğunu gös-
teren bu söz için “Restoras-
yonun doğruluğunu kanıtladığından hoşu-
muza gitti” diyen Şube Başkanõ Asım Güzel,
bitişik parselde de toplantõ salonu yapmak is-
tediklerini belirtiyor.
Biz de Antepli mimarlarõ “meslek mirası”na
sahip çõktõklarõ için kutlarken, komşu ninenin
şaşkõnlõğõnõ “kültür yoksunu imar politika-
ları”nõ sürdürenlere havale ediyoruz...
‘KÜLTÜR YOLU’NDA...
Yaklaşõk 300 kişinin katõldõğõ
teknik gezide 2007 TKB ödülünü
de alan “Kültür Yolu” proje uy-
gulamalarõndan Kale ve çevresi ile
Naib Hamamõ, Butik Otel, Kõr
Kahvesi, Şirvani, Tahtani ve
Âlâüdevle camileri; Kale’de Sa-
vunma ve Kahramanlõk Panora-
masõ, Cam ve Emine Göğüş
Mutfak müzeleri ile Mevleviha-
ne; Yeni Han ile Hõşva, Budey-
ri, Yüzükçü, Millet, Tütün, Şõra
ve Pürsefa hanlarõ; Bõçakçõlar ve
Bakõrcõlar çarşõlarõ ile Uzun
Çarşõ, Zincirli Bedesten (eski Et
Hali), Tahmis Kahvesi ve Pişirici Mesci-
di’ndeki koruma ve yenileme çalõşmalarõ ince-
lendi.
18 Han, 9 cami, 4 hamam, Mevlevihane ve
çok sayõda özgün sivil yapõyla bezeli “Kültür
Yolu”nda yaklaşõk 5.5 km. cephe düzenleme-
si, 3.5 km. yol, kaldõrõm, altyapõ ve peyzaj ça-
lõşmalarõ yapõlarak, kentin tarihiyle birlikte ya-
şamasõ sağlanmõş...
Tarihi Şire Han’da “yöresel yemekler lo-
kantası”ndaki öğle yemeği ne kadar etkileyi-
ciyse, Prof. Dr. Metin Sözen’in adõnõn verildi-
ği kültür merkezi inşaatõnõ “denetlercesine” in-
celemesi de o kadar anlamlõydõ. Mimarlar
Odasõ evini de yapan inşaat mühendisi Mehmet
Kulak’õn ise restorasyona gösterdiği “mima-
ri duyarlılık” övgü topladõ.
KENTİN KALBİ ÇARŞILAR
Özellikle eski çarşõlarõn canlandõrõlmasõ, gün-
lük yaşamõn da zenginleşmesine neden oluyor...
Örneğin 8 sokağa yayõlan 280 dükkânlõ Bakõr-
cõlar Arastasõ’nõn 500 yõllõk geçmişi var. Çar-
şõnõn özgün kimliğinin korunarak düzenlenmesi
sonucunda hem bakõrcõlõk yeniden gelişmeye
başlamõş hem de alõşveriş canlanarak esnaf ile
sanatkârlarõn yüzleri güler olmuş... 1890’larda
Ermeni Kõz Koleji olarak yapõlan eski Fatih Sul-
tan Mehmet İlköğretim Okulu restore edilerek
“Tarihi Çevre Koruma Şube Müdürlüğü” ve
“Koruma Uygulama Denetleme Bürosu”
olarak hizmet veriyor. Türkiye’nin ilk yöresel
“gastronomi” müzesi olan Emine Göğüş Mut-
fak Müzesi, eşsiz lezzetteki yemeklerin “gele-
neksel emektarlığı”nõ sergiliyor. 17. yy orta-
larõna tarihlenen Naib Hamamõ’nõn restorasyonu,
Osmanlõ hamam kültürünü gelecek kuşaklara da
aktarõyor. Yol çalõşmasõ sõrasõnda açõğa çõkan es-
ki kilise “Ömer Ersoy Kültür Merkezi” ola-
rak kullanõlõyor.
1578’den kalma camisini Fransõz saldõrõlarõnda
yitiren “Bey Mahallesi” ise sokak sağlõklõlaş-
tõrma çalõşmalarõyla ve “bakımlı kullanım”õn
örneklerini sergilemeye başlayan sivil mimar-
lõk yapõlarõyla “kentsel koruma”nõn ne denli
etkileyici olduğunu kanõtlõyor...
Sözün kõsasõ, TKB’nin “süreklilik ödü-
lü”nü alan Gaziantep, kentlerin geçmişlerini ku-
caklayarak çağdaşlaşmasõ konusunda “seminer
verecek” düzeye gelmiş. Artõk sadece “cartlak
kebap ve fıstıklı baklava” yemek için değil,
“Taymis Kahve”de çayõnõzõ yudumlarken ta-
rihle buluşmak için de Gaziantep’e gitmelisiniz...
Tarihi Kentler Birliği’nin ‘süreklilik ödülü’nü alan koruma projeleri ve uygulamalarõ tanõtõldõ
“KİMLİKLİ
KALKINMA”NIN
KÜLTÜR MEKÂNLARI
1-Bakırcılar Çarşısı 500
yıllık tarihsel karakteriyle
yeniden düzenlenince
bakırcılıkla birlikte el
sanatları da gelişmeye
başladı...
2- Özgün Antep konakları
“butik otel” işleviyle kültür
turizminin çekim
merkezleri oluyorlar...
Gaziantep’te‘tasarõmdanuygulamaya’
Dans tiyatrosunun yaratıcısıydı
DİKMEN GÜRÜN
P
ina Bausch 30 Haziran günü öl-
dü. Çok sevdiği oğlunun kolla-
rõ arasõnda ölmüş. Bu da bir
mutluluk olsa gerek… Hayata en sevdiği
insanõn kollarõ arasõnda veda etmek… Pi-
na Bausch’un ne kadar büyük bir sanat-
çõ olduğunu anlatmak değil amacõm. Bu-
nu dans otoriteleri yapmalõ. Bir tür duy-
gu akõşõ bu kõsa yazõda paylaşmak iste-
diğim. Geriye dönüş… İleriye bakõş…
İstanbul seyircisi Pina Bausch’u Ulus-
lararasõ İstanbul Tiyatro Festivali saye-
sinde tanõdõ ve çok da sevdi. Ne güzel ki
o da bizleri ve İstanbul’u aynõ derecede
sevdi. Biraz da bu karşõlõklõ sevdalanma
nedeniyle, ki ona sevdalanmayan bir şe-
hir, bir insan düşünemiyorum. Tanzt-
heater Wuppertal’in 2010’da, İstan-
bul’un Avrupa Kültür Başkenti olacağõ
yõlda, bir kez daha “Nefes”le ve yine İs-
tanbul’a söyleyecek çok sözü olan “Do-
lunay”la buralara gelmesini hayal edi-
yordum. Pina Bausch’un İstanbul’u bir
kez daha geçecek İstanbul sularõndan di-
ye düş kuruyordum. 2010 Haziran’õnõn
son günlerini İstanbul’a ayõrmõştõ bile sa-
natçõ… Tabii ki yine de gelecektir top-
luluk. Çünkü dansçõlarõ onun adõnõ ya-
şatacaklar tõpkõ Bejart Ballet’de oldu-
ğu gibi… Ama gelin görün ki dünden bu-
güne çok sular aktõ köprülerin altõndan.
Şu noktada “Pina Bausch’un İstanbu-
lu” projesinin kabul göreceğinden bile
kuşkuluyum.
Biraz gerilere gidecek olursak, Pina
Bausch’un, İstanbul şehrini Kentler ve
İnsanlar dizisi kapsamõnda ele almasõn-
dan önce, onu İstanbul’a getirebilmek
için çok uzun bir süreç yaşandõ. Aşağõ yu-
karõ dört yõl pes etmeden
uğraştõm Tanztheater Wup-
pertal Pina Bausch’u festi-
vale getirebilmek için. So-
nunda, 1998’de, 10. Ulus-
lararasõ İstanbul Tiyatro
Festivali’ne gelmeyi kabul
etti. O güne kadar Atina’ya
kadar gelmiş, ama İstan-
bul’a geçmemişti Pina Ba-
usch Dans Tiyatrosu.
1998’de Hong Kong üs-
tüne yaptõğõ “Cam Temiz-
leyicisi” ile katõldõ festiva-
le. Gösterinin ilk gecesini
asla unutmuyorum. Seyir-
ciler adeta büyülendiler. Farklõ bir alkõştõ
gösteri sonunda salonda yankõlanan. O
gece gözlerinin yaşardõğõnõ hissettim
Pina Bausch’un ve “iyi ki bunca yıl inat-
la kovaladık” dedim kendi kendime. Er-
tesi gece AKM Büyük Salonun merdi-
venleri bile dolmuştu. Ve ne büyük bir
mutluluk ki, iki yõl sonra bu sefer Pina
Bausch’dan geldi öneri: “2000 yılı tur-
nemizi hazırlıyoruz. İstanbul’u prog-
ramımıza almak istiyoruz.” İnanõlõr gi-
bi değildi, “tabii ki” dedik, “bu bizim
için onurdur.” Böylece hayatõmõza
Lizbon üstüne yaptõğõ “Masurco Fogo”
girdi… Akdenizin sõcaklõğõ kucakladõ he-
pimizi.
2001 yõlõ başõnda Pina Bausch’dan
“İstanbul, 2003’te Kentler ve İnsan-
lar projemdir” haberi geldi… Ve “Ne-
fes” 2003’te doğdu... Ne ka-
dar gariptir ki tek bir spon-
sor bulamadõk… Prova
mekânõ bulmakta zorlan-
dõk çünkü AKM’nin prova
salonuna giremedik. Gey-
van McMillen Yõldõz Tek-
nik Üniversitesi’nde kendi
stüdyosunu tahsis etti Pina
Bausch’a. Ve de İKSV’nin
özel gayretleriyle bağõşlõ
bilet satõşlarõyla hayata geç-
ti bu proje ve o günden bu
yana Pina Bausch repertu-
varõnõn dünyayõ en sõk do-
laşan yapõtlarõndan biridir
“Nefes”... Çelişkiler ülke-
sinde yaşõyoruz…
Kim bilir, belki 2010’da, yapõtlarõnda
sürekli insanlõk halleriyle hesaplaşan, ki-
mi zaman gülümseten, kimi zaman dü-
şündüren bu değerli sanatçõnõn “Ne-
fes” ve “Dolunay” yaratõlarõyla ona
bir kez daha sevgimizi göndeririz İstan-
bul’dan ve de 2003’te hayata geçire-
mediğimiz ve üzüntüsünü çektiğimiz bir
işi de yaparõz; “Nefes” üstüne İstanbul’a,
Pina Bausch’un İstanbul’una yakõşacak
bir katalog hazõrlayarak Kentler ve İn-
sanlar dizisinde kitabõmõzla da alõrõz
yerimizi…
P
ina Bausch, ince bir mizah ve derin
bir hüzünle, sanki dans etmiyormuş
gibi yapan dansçõlarla, her
eserinde, bir sonraki eserine uzandõ.
ZEYNEP ORAL
H
aber acõmasõzdõ: Pina
Bausch öldü. Kanser
olduğu açõklandõktan
beş gün sonra… 68 yaşõnda…
Modern dansõn en özgün, en et-
kin sanatçõsõ ve yeni bir dilin ya-
ratõcõsõ Pina Bausch, dünyadaki
tüm çatõşmalarõn, haksõzlõklarõn
acõsõnõ içinde büyüten Pina Ba-
usch, aynõ zamanda yeryüzünün
en kõrõlgan insanõ artõk yok. Pe-
ki ama bundan böyle yüzümüze
kim ayna tutacak?
İçimde kocaman bir “Ah!” bü-
yüyor. (İstanbul âşõğõydõ. Dün-
yanõn en şefkat ve sevgi dolu in-
sanõydõ. Dostumuz, arkadaşõ-
mõzdõ! İstanbul izleyicisi İKSV ve
Tiyatro festivalleriyle onu
keşfetti ve bağrõna
bastõ! Ben onu
70’lerden bu yana
izliyordum! “Ka-
ranlıktaki Işık”
kitabõmda ona
ayõrdõğõm 40
sayfa “Yüre-
ğimde Bir Ah”
başlõğõnõ taşõ-
yordu. İçimdeki
“Ah”õn büyümesi
bundan…)
Pina Bausch klasik
bale ve dans eğitiminden
geliyordu. Önce Almanya sonra
New York Julliard Müzik Oku-
lu… On yõl kadar solist dansçõ ve
koreograf olarak çalõştõ. 1973’te
bir işçi bölgesi olan Wupper-
tal’da kurduğu “Tanztheater”
topluluğunun ileride efsanevi bir
topluluğa dönüşeceğini, disip-
linler arasõ tüm sõnõrlarõ kaldõra-
cağõnõ, yeni ufuklar açacağõnõ,
“Dans Tiyatrosu” kavramõnõ,
(daha önce Almanya’da bu söz-
cükler kullanõlmõş olsa bile) çok
katmanlõ olarak sanat dünyasõ-
na yerleştireceğini kimse bilmi-
yordu.
O tarihten başlayarak yeni bir
“dil”, yeni bir tür arayõşõna yö-
neldi. Onun sayõsõz eserini izle-
dikten sonra tek tek eserler yerine
bu yeni dili şöyle anlatabilirim:
Pina Bausch, dansõ, öykü anlat-
maktan kurtardõ.
“Öykü”, sahnedeki her dans-
çõnõn bedeninde, deviniminde ve
her dansçõnõn gerçeğindeydi. Bu
nedenle hem kendi, hem dansçõ-
larõnõn otobiyografik ve psikolo-
jik anõlarõna yer verirdi. Bir an,
bir anõ, bir düş, kimlik arayõşla-
rõ, insan ilişkileri ve oyunlar (ço-
cuk oyunlarõ, aşk oyunlarõ, mü-
zikhol oyunlarõ, bayram şenlik,
kutlama oyunlarõ) ama aynõ za-
manda korkular, endişeler, bi-
linmeyenler, acõlar, gözyaşlarõ,
savaşlar ya da kentler çõkõş nok-
tasõ olabilirdi. Tematik prodük-
siyonlarõ seviyordu. Pina Bausch
tiyatro, dans, müzik ve plastik sa-
natlarõ bir arada yoğururken, “bü-
tüncül sanata” yöneldi.
Sahnede işitsel tüm öğeler (mü-
zik, gürültü, ses ya da sözcükler)
ve görsel tüm öğeler insan bede-
ni ve devinimiyle bir bütünü
oluşturuyor ve bu bütün, anlamõ
belirliyordu. Görsel ve işitsel öğe-
ler, gözden ve kulaktan önce
ruhumuza sesleniyordu.
Peter Stein’dan Felli-
ni’ye, Robert Wil-
son’dan Almodovar’a
nice farklõ disiplin-
den sanatçõyõ bunca
etkilemesi bundan-
dõr!
Önemli olan sah-
nede yaratõlan her
oluşumun, o oluşumu
meydana getiren her
anõn, özgür çağrõşõmla-
ra ve izleyicinin farklõ kat-
manlardaki algõlamalarõna açõk
olmasõydõ...
Bu serbest çağrõşõmlar, farklõ al-
gõlamalar, en soyut olanõ bile so-
mutlaştõrõyor, sahnedeki gerilimi
ve sonsuz duyarlõlõğõ seyirciye ge-
çiriyordu.
Pina Bausch, ince bir mizah ve
derin bir hüzünle, sanki dans et-
miyormuş gibi yapan dansçõlar-
la, her eserinde, bir sonraki ese-
rine uzandõ. Bir eserinden öte-
kine aksak ritimleri, geometrik
motifleri ödünç aldõ.
Tekrarlarla ayin havasõnõ yü-
celtti. Her eserinde zamanõ ve
mekânõ dönüştürdü. Görsel tab-
lolarõn, imgelerin o muhteşem
görkemi gerisinde Pina Bausch
müzikle, bedenlerin devinimiyle,
tavõrlarla, sözle, düşünceyle, duy-
guyla (en çok, en çok duyguyla)
çoğalttõğõ sorularla bir şiir yara-
tõyordu.
Bu şiir, biz ölümlü izleyicilerin
yüzüne tutulmuş bir aynaydõ.
Varoluş koşullarõnõ, kendimizi,
çevremizi, dünyayõ sorgulama-
mõza yol açan bir ayna…
Modern dansõn en özgün, en etkin ustasõ Pina Bausch artõk yok
Yüzümüzekimaynatutacak?
C E N A Z E P A Z A R G Ü N Ü
Kültür Servisi - Tüm zamanlarõn en büyüklerin-
den biri olarak kabul edilen pop şarkõcõsõ Mic-
hael Jackson’õn cenaze töreninin pazar günü
yapõlacağõ,cuma günü naaşõnõn evine getirile-
rek ziyaretçilerin ve taziyelerin kabul edilece-
ği açõklandõ. Önceki gün, Jackson’õn 2002’de
vasiyetini hazõrladõğõ ve ölümünden 1 hafta ön-
ce bu taslağõ hazõrlayan avukatõ John Branca
ile temasa geçtiği iddialarõ gündeme geldi. Sa-
natçõnõn hazõrladõğõ iddia edilen taslağa göre mi-
rasõnõn, annesi, 3 çocuğu ve hayõr kurumlarõna
verilmesini istediği bildirildi. Apollo Cen-
ter’da yapõlan anma törenine de katõlan baba-
sõna hiçbir şey bõrakmadõ-
ğõ iddia ediliyor. Annesi
Katherina Jackson ise üç
torununun vesayetini ge-
çici olarak da olsa mahke-
me yoluyla alõrken, mira-
sõnõn mülkiyet haklarõnõ
almak için de hukuk yolu-
na başvurdu. Hayranlarõ
ise onu yine müziğiyle lis-
te başõ yapõyor. Jackson’õn
‘Var Olmayan Ülke’si
olan evinin önü her gün da-
ha da kalabalõklaşõrken ba-
zõ internet sitelerinde, sa-
natçõnõn ardõndan bazõlarõ-
nõn intihar ettiği haberleri
de yer aldõ.
Jackson’õn ardõndan
hayranlarõ yasta
Pina
Bausch müzikle,
bedenlerin
devinimiyle, tavırlarla,
sözle, düşünceyle,
duyguyla (en çok, en
çok duyguyla)
çoğalttığı sorularla
bir şiir
yaratıyordu.
Fotoğraf:AP
İstanbul
seyircisi Pina
Bausch’u
Uluslararasõ
İstanbul Tiyatro
Festivali
sayesinde tanõdõ
ve çok da sevdi.
Ne güzel ki o da
bizleri ve
İstanbul’u aynõ
derecede sevdi.