Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
CMYB
C M Y B
SAYFA CUMHURİYET 11 TEMMUZ 2009 CUMARTESİ
16
KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak@yahoo.com.tr
TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN
(ÇÖPLÜK ÇOCUKLARI) TAYYAR ÖZKAN www.junkidz.com
HARBİ SEMİH POROY
11 Temmuz
GÖRÜŞ
Prof. Dr. MUSTAFA AYSAN
Şimdi Ne Yapmalı?
Ekonomimiz, 2008’in son çeyreğinde, yüzde 6.2,
2009’un birinci çeyreğinde de yüzde 13.8 olmak üze-
re, adeta büzülmüştür. Bu yılın ocak ayında hükü-
met, ekonomimizin 2009’da yüzde 4 büyüyeceğini
(!) söylerken bana göre, bu yıl yüzde 7 oranında kü-
çülmenin kaçınılmaz olduğu belli olmuştu. Yalnız ilk
çeyrekteki küçülmenin yüzde 10’un altında kalaca-
ğını beklerken bu çok yüksek oranın gerçekleşmiş
olması, küresel bunalımın ekonomimiz üzerindeki
olumsuz etkisinin tahminlerimizi aşacağını göster-
mektedir.
Bu durumda, aşağıdaki önlemlerin altı bir kez da-
ha çizilmelidir:
Bize göre, Uluslararası Para Fonu (IMF) ile destek
anlaşması yapılmasından kaçınılamaz. IMF ile an-
laşma yapmadan ekonomi yönetmek mümkün, fa-
kat bizim için yüksek maliyetlidir. Dünya ülkelerinin
hemen hepsi de ekonomisini IMF ile destek anlaş-
ması yapmadan yönetmekte ve iyi sonuçlar almak-
tadır. 1970’lerde yaratılan büyük kargaşa döne-
minden önce biz de öyleydik. Ama böyle ekonomi
yönetmenin iki önemli koşulu vardır.
1. Ekonominin döviz gereklerini dış borçlanmayı
artırmadan karşılayabilmek;
2. Ekonominin yüksek bulunan yatırım gereğine
kaynak sağlayabilecek yüksek bir iç tasarruf düze-
yini koruyabilmek.
Ekonomimiz, 1950’den sonra uygulanan ekono-
mi politikaları nedeniyle, döviz ve iç tasarruf gerek-
lerini karşılayamamakta ve yurtdışından döviz ve ya-
tırım kaynağı sağlamak zorunda bulunmaktadır.
Bu politikalar, yüksek dış borçlanma ve dış kaynak
arama zorunluluğu yaratmıştır; bu kaynaklar yeteri
kadar karşılanamadığı zamanlarda ekonomimiz bu-
nalımlar yaşamıştır. Şimdi de, yeniden ortaya çıkmış
sıkıntılar ve daralmalar içindedir.
Bu döviz ve TL yatırım kaynağı sıkıntılarını IMF des-
tek anlaşmasıyla aşmanın maliyeti, IMF desteksiz aş-
maktan çok daha düşüktür. Hükümetin bu konudaki
anlaşma yapmama inadı sürecekse, ekonomi için kö-
tü olan bu karar açıklanmalı, 1,5 yıldır sürdürülen ka-
rarsızlığa son verilmelidir.
İkincisi, devlet işletmelerinin (KİT’lerin) özelleşti-
rilmesi işlerine son verilmeli, Özelleştirme İdaresi Baş-
kanlığı’nın (ÖİB) kapatılması olanakları araştırılma-
lıdır. ÖİB kapatıldıktan sonraki işlemler, 233 Sayılı Ka-
nun Hükmünde Kararname’ye göre yürütülmeli,
çalışan KİT’lerin yatırım kaynakları artırılmalı ve ye-
ni işyerleri açmaları sağlanmalıdır. Buna ek olarak,
ekonomik bunalım ortamında ödeme güçlüğü için-
deki özel şirketlere yapılacak devlet yardımlarının yö-
netimi ve kurulacak yeni devlet işletmelerini tespit
etmek amacıyla bir çalışma başlatılmalıdır.
Üçüncü olarak, devletin elinde kalan devlet işlet-
melerinin tamamı bunalım ortamında büyük zarar-
lara boğulmuşlardır. Kuruluşlarda ortaya çıkan bü-
yük zararların giderilmesi zorunlu görünmektedir.
Ekonomik bunalım içinde bile işleri kötüye giden iş-
letmeyi düzeltmenin ve kâra geçirmenin teknik yol-
ları vardır. Bu yollar sonuna kadar kullanılarak bu dev-
let işletmelerinin yeni yatırımlar için kaynak yaratmaları
sağlanabilmelidir. Devlet işletmelerinin de “Kurum-
sal Yönetim İlkeleri”ne göre yönetilmeleri ve sağlık
kazanmaları olanağı vardır. Devlet işletmelerimizle
ilgili olarak geçmişte bu üç kez yapılmıştır.
2009 yılının ilk makro ekonomik rakamları, buna-
lımın şiddetlenmekte olduğunu göstermiştir. Bu
koşullar altında, gelecek dönemde çok sayıda özel
işletmenin ödeme güçlüğüne düşmeleri önleneme-
yebilir. Devlet, bir zamanlar, ödeme güçlüğüne dü-
şen 300 işçi şirketi konusunda Devlet Sanayi ve İş-
çi Yatırım Bankası (DESİYAB) aracılığı ile etkili ön-
lemler almıştı. Şimdi de ödeme güçlüğüne düşen özel
işletmeler için böyle önlemler alınabilir. Düşünülebilen
önlemler çok, ama arkalarında siyasal irade olma-
dığı için alınan sonuçlar yoktur.
Yukarıdaki önlemler alınmazsa, bunalımdan çık-
mamız zorlaşacak ve daha uzun zaman alacaktır.
maaysan@superonline.com
Sendika Oyunu
İşçi konfederasyonları bir saat eylem yapmışlar,
karşılığında da hükümetten bir puan fazla zam
kapmışlar...
Bilen bilir. Oynanan oyun, danışıklı uzlaşmadır.
Biri eylem yaptı göründü, diğeri de daha fazla
zam verirmiş gibi yaptı.
Böylece sendikacılar ile iktidar yetkilileri,
dostlar alışverişte görsün hamamının
göbektaşında aynı tasla sular dökünüp bir kez
daha birbirlerini keselemiş oldular.
İşletmecilik
fazlası garlar
“Kent ve Demiryolu” bilgisunar
sitesi, demiryolu tutkunları ve kamu
yararını koruyanları uyarıyor:
TCDD, “işletmecilik fazlası”
oldukları gerekçesiyle 25 adet gar ile
toplam alanı 100 bin 994 metrekare
tutan 9 adet taşınmazını satışa
çıkarmış. Hem de satış ile ilgili yasa
hükmünün “anayasaya aykırılık”
gerekçesiyle iptali için açılan dava
Anayasa Mahkemesi’nde sürerken...
“İşletmecilik fazlası” diye satılacak
olan garlara bir göz atalım:
“Eskişehir, Kırklareli, K.Ereğli,
Kayseri, Karabük, Bor, Niğde,
Balıkesir, Selçuk (Çamlık), Denizli,
Uşak, Erzurum, Erzincan, Sıvas, Muş,
Kurtalan, Diyarbakır, Kahramanmaraş,
Gaziantep, Konya, Adana,
İskenderun, Isparta, Eğridir, Kütahya.”
Kent ve Demiryolu sitesi, TCDD
Genel Müdürlüğü’nün Şubat 2005’te
açıkladığı “reform projesi” gereği “atıl
duran 57 ildeki toplam 500 adet gar
ve istasyonun ekonomiye
kazandırılacağı”na ilişkin açıklamalara
gönderme yapmayı da görev saymış:
“TCDD 500 garı ekonomiye
kazandıracak haberi garların satışının
25 sayısı ile kısıtlı kalmayacağını
göstermektedir. Bu kadar gar satılınca
TCDD’nin faaliyetini sürdüreceği alan
ortada kalır mı? Kalmaz. Kalmasını da
şu an iktidarda olan iktidara aday olan
hâkim düşünce istemez. Booz Allen
Hamilton ve Canac raporları da
TCDD’nin tasfiyesini öneriyor
dediğimizde ‘yok onlar yeniden
yapılandırma öneriyor’ deniliyordu.
Ortada yapı kalmıyor ki yeniden
yapılandırma olsun.”
10. Yıl Marşı’nın “Demir ağlarla
ördük anayurdu dört baştan”
dizelerini her fırsatta söyleyerek
zaman geçiren Atatürkçülerimize
duyururuz!
Gençlik Parkı ölürken
Ekümeniklik ve Ruhban
Okulu Yine Dayatılıyor
İ. GÜRŞEN KAFKAS
Kökeni 11. yy’a dayanan,
Heybeliada (Yunanca Halki)
Aya Trioda Manastırı ibadet ve
dinlenme yeriydi. Burası Bi-
zans döneminde sürgün yeri
olarak da kullanıldı. 1844’te
teoloji eğitimi veren bir okul ol-
du. Teorik ve uygulamalı eği-
timin verildiği bu okul zengin
kaynaklı kütüphanesi ve ya-
bancı dil öğrenimi laboratu-
varlarıyla bilinmekteydi.
Heybeliada Manastırı’nda
yedi yıllık ortaöğretim ve dört
yıllık teoloji eğitimi veren yük-
sek okul vardı. Heybeliada’nın
çamlarla kaplı Ümit Tepesi’nde
eşsiz manzaralı bu manastır-
daki okulun yatılı bölümüne
Suriye, İngiltere, Amerika, Rus-
ya, Mısır ve Afrika ülkelerinden
öğrenciler geliyor ve burada
teoloji (din) eğitimi alıyorlardı.
1971’de ülkemizdeki özel
yüksekokullar devletleştirilince
ruhban okulu da kapatıldı. Lo-
zan Antlaşması’nda azınlıkla-
ra okul açma hakkı verilmişti.
Bu durum ülkemizin iç huku-
ku ile uluslararası hukukun
çelişmesi anlamını taşıyordu.
Bugün yeniden azınlıklara bu
hakkın tanınıyor olması, ülke-
mizde giderek güçlenen tarikat
ve cemaatlere de özel okul için
yol açacaktır. Ruhban okulu-
nun açılması girişimleri, ülke-
mize gelen birçok liderin ön-
celikli isteği olmuştur. Yani ül-
keler arası, baskıya dayalı, si-
yasi bir konu olmuştur. AB ve
ABD liderlerini bu konuda yön-
lendiren patrikhanenin amacı,
eğitim ve din eğitimi hizme-
tinden çok, siyasi çıkardır.
Patrikhane, bu okulun kendi-
lerine bağlanması programını,
öğrenci ve öğretmenini seç-
meyi kendince yapmaya ısrarlı
ve kararlı gözüküyor.
Türkiye Cumhuriyeti’nin ya-
saları, siyasi durumu, uluslar-
arası itibarı, patrik hazretlerini
hiç ilgilendirmiyor gibi davra-
nılıyor. Aslında bu istek; Lozan
Barış Antlaşması’na, Türk ulu-
sunun egemenliğine ve ba-
ğımsızlığına aykırıdır.
Patrik Bartholomeos’un ıs-
rarlı isteği, evrensel otorite
olan “ekümenik” sayılmaktadır.
O, devlet içinde devlet olma
anlayışında, ruhban okulunu
koz ve basamak olarak kulla-
nıyor. Ülkemizin içinde bulun-
duğu siyasi karmaşa, yıllardır
süren terör, ekonomik kriz,
AB’ye katılım sürecinde Tür-
kiye’den istenen değişkenlik-
ler, Kıbrıs çıkmazı, Ege sa-
hanlığı ve Ermenilerle olan ilin-
tileri fırsat bilerek, “ben de ne
koparabilirim” düşüncesinde-
dir.
Patrik ülkemizde eşitler ara-
sında kaçıncı olduğunu dü-
şünmelidir. Çünkü ülkemizde
farklı çokça azınlıklar vardır.
Saygın bir yeri ve konumu
varken, ülke çıkarlarını kaşı-
ması anlaşılamamaktadır. Ya-
şadığı bu toprakta ve ülkede
birlik içinde, ülkenin insanı-
na, tarihi geçmişine, değerle-
rine saygılı olmak öncelikli ol-
malıdır.
Ruhban okulunun açılması,
özel imam hatip okullarının
da önünü açacaktır: Ülkemiz-
deki diğer din ve mezheplerin
de bu tür haklı isteklerde bu-
lunabilecekleri düşünülmeli-
dir. O zamanki karmaşayı dü-
şünmek istemiyorum.
“Ekümen” sözcüğü Hıristi-
yan din ve uygarlığının egemen
olduğu, coğrafi alanın anlatı-
mıdır. Patrik “Ekümeniklik ta-
rihten gelen bir söylemdir” di-
yorsa da Mevlana’nın “Dün ne
söylendiyse dünlerde kaldı.
Bugün yeni bir şeyler söylemek
lazım, cancağzım” özdeyişi-
ne bakılmalıdır. Ülkemin ge-
lişmesi için ben ne yapmalıyım,
diye düşünülmelidir.
Türkiye bugün bütün bu si-
yasi karmaşa içinde de etnik
ayrılıkçılığa karşı olmayı ilke
edinmiştir. Ülkemiz, insanları-
nın anlayış ve hoşgörü içinde
olmasına özen gösterme uğ-
raşında olan bir uygarlıklar ül-
kesidir.
Yani kısacası “Türkiye bir
dinler bahçesidir”. Patriğin bu
isteği ekümenikliğin (evrensel
Ortodoks) tanınması anlamını
taşıyor. Bu kavram ulusumu-
zun bağımsızlığına yönelik bir
tehdittir. Patrik, ruhban oku-
lunu “Türkiye Cumhuriyeti
kontrolünün dışında kalan özel
bir bölge” olarak görüyor.
Onun bu isteği,Türkiye Cum-
huriyeti Anayasası’na ve Lozan
Antlaşması’na aykırıdır. Ayrıca
Cumhuriyetin, laik demokratik
yapısıyla da çelişmektedir.
Bugün ülkemizde, birçok ül-
kenin “özel okulları” yıllardır iş-
levlerini sürdürmektedirler. Ör-
nek; İtalyan, Avusturya, Fran-
sız Saint Joseph, Saint Beno-
it liseleri gibi, ruhban okulu da
“Özel Rum Lisesi” olarak açıl-
malıdır. Patrikhanenin eğer
gizli-saklı amaçları yoksa bu
örnek azınlıklar arası eşitlik
nedeniyle benimsenmelidir.
Türkiye’nin iç sorunu olmakla
birlikte birçok ülkenin bu so-
runa karışıyor olması da anla-
şılmaz ve istenmez bir baskı-
dır.
Sonuç: Ülkemiz, yasalarına
bağlı ve denetimi altında azın-
lık haklarına saygılıdır. Ruhban
okulu eğitim düzeyi gereği
Milli Eğitim Bakanlığı’na veya
YÖK’e bağlı olmalıdır. Azınlığın,
çoğunluğun haklarına egemen
olma isteği kabul edilemez. Bu
haksız isteği uluslararası dü-
zeye taşımak, dış ülkeleri tah-
rik etmek ve yönlendirmek,
karmaşa yaratacak ve iç hu-
zuru bozacaktır.
UYDUDAN NAKLEN HAKAN ÇELİK fhakancelik mynet.com
AKP iktidarı, Çin’deki Uygur Türklerine yönelik
saldırılara sessiz kalıyormuş.
Niye ses çıkarsın ki?
Alt tarafı onlar Türk.
Ses
BULMACA SEDAT YAŞAYAN
SOLDAN SAĞA:
1/ Brezilya’da
yaygõn olan
ve Vudu dini-
ne benzeyen
bir inanç ve
b ü y ü c ü l ü k
anlayõşõ. 2/
Toplumda ya
da bireyde,
ölçü ve değer-
lerin çökmesi
s o n u c u n d a
oluşan dengesizlik
durumu... Kayak. 3/
Artvin’in eski adõ...
Siper, hendek. 4/
Mekke’nin doğu-
sunda, hacõlarõn ari-
fe günü toplandõk-
larõ dağ. 5/ Diyotlu
aydõnlatma yönte-
minin kõsa yazõlõşõ...
Trabzon yöresinde
dokunan ve daha çok peştamal olarak kullanõ-
lan bir tür dokuma. 6/ Gövde yapõsõ. 7/ Fas’õn
plaka imi... Eğlenceli, hafif konulu, içinde bes-
tesiz konuşmalar da bulunan müzikli sahne ya-
põtõ. 8/ “Dümen, numara” anlamõnda argo söz-
cük... Yakõşõr, yerinde, uygun. 9/ İsrail’in plaka
imi... Mühür.
YUKARIDAN AŞAĞIYA:
1/ Toprağõ ve bitkileri korumak için toprağõn
üzerini samanla örtme işlemi. 2/ Kars’õn doğu-
sundaki ünlü eskiçağ kenti... Nâzım Hikmet’in
bir oyunu. 3/ Isparta ilinde, “ulusal park” kap-
samõna alõnmõş bir göl... Aldatma işi, hile. 4/ Çõ-
kar yol, çare... Jokeylerin giydiği kenarsõz baş-
lõk. 5/ “Taş levreği” de denilen bir balõk. 6/
Günlük yaşama ait küçük ve geçici belgeleri
toplama şeklindeki koleksiyonculuk. 7/ İskam-
bilde bir kâğõt... “Cihangirâne bir devlet çõkardõk
bir ---’ten” (Namõk Kemal). 8/ Manda yavrusu...
Havva’nõn Batõ dillerindeki adõ. 9/ Kayõsõ, erik,
zerdali gibi meyvelerin kurusu... Pilotlar ve ha-
vacõlar için yayõmlanan bülten.
1 2 3 4 5 6 7 8 9
1
2
3
4
5
6
7
8
9
S İ L İ S T R E
A L İ Z E A R İ
B O L R E M İ L
İ A R İ F İ Y E
İ N E K E İ T
L A M A S E K İ
İ Z A L E Ş Ş
K I N F E E R İ
M İ L E N Y U M
1 2 3 4 5 6 7 8 9
1
2
3
4
5
6
7
8
9
Gençlik Parkı’nda, havuz kenarındaki
iki yontunun yerlerinden kaldırılarak
ortadan kaybolması yazılarımızı okuyan
onulmaz Ankaracı Ümit Sarıaslan, içine
girilmesi yasak olan parkın çevresini bir
kez daha dolaşmış. Gençlik Parkı’nda
yürütülen kazıma işleminin, yalnızca
ortadan kaybolan yontular ile
simgeleştirilemeyecek denli yoğun ve
derin olduğunu görmüş. İşte izlenimleri:
“Parktaki küçük tren yıllar önce kazaya
uğratılmış ve yerinden sökülmüştü.
Havuz kenarındaki iki yontu, yerlerinden
bir çorağa sürgün edilmezden önce, su
kesildi biliyorsunuz. Sonra bir günde,
evet tam bir günde çocukluğumuzun o
ışıklı büyük köprüsü yıkıldı ve yıkıntısı
derhal temizlendi. Eskişehir Cer
Atölyesi’nde yapılan ve parkın CSO
yanından girişinde yer alan tarihsel çelik
demiryolu köprüsü yıkıldı. Ardı sıra
bozkırın ortasında vapur imgesini
belleğe taşıyan çay bahçesi... İtfaiye
Meydanı’na açılan ana giriş kapısı
altındaki başkentin ilk metro işletmesi
tünel yıkıldı sonra. Küçük trenin yine
Devlet Demiryolları yetkisinde bulunan
park içindeki ve opera yapısına yakın
yerde bulunan deposu da. Depo
bahçesinde çürümeye bırakılmış küçük
tren işletmesine ait üç lokomotiften biri
ve Mehmetçik adını taşıyanı ise, daha
önce sırra kadem basmış idi. Park
içindeki adada yer alan ve son on küsur
yıldır Sanat Kurumu’nun işletiminde
bulunan yapı da (eski Ada
Gazinosu) önce suyu kesilerek, sonra
işletmecisi ustaca dövülerek (kimliği
meçhul kişilerce kolu kırılarak)
boşaltılmasına giden yol asfaltlandı. Yine
yıllardır park anagirişinde yer alan ışıklı
büyük Atatürk panosu da bu süreçte
yerinden kalktı. Kalan tüm demiryolu
geçitleri, istasyon ve altyapı kalıntıları
iyice kazındı. Sonra, işin başında,
mevcut ağaçlar korunacak ve yeni
ağaçlar dikilecek denilmişken
uygulamada özellikle Opera binası arkası
başta olmak üzere zaten daracık olan
park alanı içine koca koca yapılar
yapıldı. Dahası, istasyon önüne yapılan
altgeçidin sağladığı (!) olanak ve
kolaylıkla parkın altına otopark yapıldı.
Sonra, bir gün park anagiriş yanından
büyük havuza uzanan ‘çağlayan’ın
önündeki alanın genişletilmesine
başlandı. Bu arada, havuz kenarındaki iki
yontuya torba giydirildi. Bir süre öyle
durdular. Sonra Gençlik Parkı’nın
‘gençleştirilmesi’ operasyonuyla parktan
ve parka sinik tarihten silinen kentsel-
kültürel öteki fotoğraflarla birlikte
ortadan kalktılar. Çıplaklıklarını bırakarak
bize; alın sizin olsun parkınız da
parkçılığınız da diyerek!
Bir kentsel-kültürel alan çürümeye terk
edilerek de, restore edilerek de anlamı
ve işlevi ancak tarihsel bilince sahip
kentlilerin çözüp çözümleyeceği bir
‘geçmiş’e gömülebilir! Bizde yapılan ikisi
bir aradadır. Kaybolan yontular, böyle
bir arkaalanın anasimgeleri olarak
sürgüne yollanmış olmalıdır! Çünkü yeni
parkta pek çok şey ‘memnu’ olacaktır.
Bu sürgün onun habercisidir.”
Gençlik Parkı, göz göre göre
öldürülüyor. Hep birlikte izliyoruz.
Yalnızca izliyoruz!