26 Aralık 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CMYB C M Y B SAYFA CUMHURİYET 27 HAZİRAN 2009 CUMARTESİ 18 KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak@yahoo.com.tr ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci@gmail.com TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN (ÇÖPLÜK ÇOCUKLARI) TAYYAR ÖZKAN www.junkidz.com HARBİ SEMİH POROY 27 Haziran GÖRÜŞ Prof. Dr. MUSTAFA AYSAN Babalar Günü’nde Geçen pazar iki kızım, damadım ve iki torunum- la geçirdiğim Babalar Günü’nün sonunda, belle- ğimde derin izler bıraktığı için yakınlarıma çok an- latmış olduğum, babamla ilgili aşağıdaki öyküyü siz- lerle paylaşmak ve böylece, gerekçesiz tutuklu bu- lunan babalarından uzak kalmış çocukların duy- dukları derin sızıya ortak olmak istiyorum. 1942 yılının son gecesinde kapımız çalındığında, Konya’nın Kulu köyünde (şimdi ilçedir) Toprak Mah- sulleri Ofisi (TMO) şube müdürü olan babam, annemle bana Birinci ve İkinci Dünya Savaşı yıllarının zorluk- larını anlatıyordu. Annem, babam ile 10 yaşında, kö- yün 3 sınıflı ilkokulunun ikinci sınıfında olan ben, ev- de üç kişiydik. Kardeşlerim evde yoktu. Gelen iki jandarma eri, kapıda babama, ihbar al- dıklarını ve onu Cihanbeyli ilçesine götürmek zorunda olduklarını söylediler. Dondurucu soğukta onlar git- tikten sonra, annemle donakaldık, biraz ağladıktan sonra yattık; ama pek uyumadık. Sabahleyin annem, köydeki jandarma karako- lundan babamın nerede olduğunu öğrendi: Köyün ileri gelenlerinden bazıları, babamın, TMO depola- rındaki buğdayların “ambar fazlalarını fahiş fiyatlar- la serbest piyasada satarak kendisine çıkar sağla- dığı” konusunda ilçedeki savcılığa ihbarda bulun- muşlar, savcılık da “devlet malını satarak çıkar sağ- ladığı öne sürülen sanığın mahkemeye sevkine ve dava Milli Korunma Kanunu kapsamına girdiği için de tutuklu olarak yargılanmasına” karar vermişti. Ay- nı kanunun verdiği yetkiyle, yargıç, “yargılamanın 52 gün sonra başlamasına ve sanığın tutuklanarak ilçe hapishanesine konulmasına” karar vermişti. Annem konuyu biliyor, ağlarken anlatıyordu: Ofi- sin içinde de kolları olan bir şebeke, köylüden ya- zın alındıktan sonra kışın nemli havasında ağırlık ka- zanan “ambar fazlasını” (alınan kayıtlı tahıl miktarıyla, sevk edilen tahıl miktarı arasındaki ağırlık farkı) pa- zarda satarak aradaki farkı paylaşmak istiyorlardı. Babam, bu teklifin kendisine yapılmış olmasını bir türlü hazmedememişti; bir devlet memuruna bu tek- lifin yapılması bile onu çılgına döndürmüştü. Evimizde yemeğe davet ettiği ihbar sahiplerinden birinin başına yemek sinisini (yer yemeğinde sofrayı oluş- turan geniş bakır tepsi) geçirdiğine ben de tanık ol- muştum. 8-10 ayak merdivenle çıkılan iki katlı evi- mizin üst kat sahanlığına çıkarılan ve bu hırsızlığa göz yumması için bize hediye edilen bir büyük te- neke tereyağını, getiren insanla birlikte nasıl tekmeyle kovaladığını da görmüştüm. “Bu adamlara bu kadar sert davranmamasını çok söyledim; dinletemedim. Şimdi bu gurbet ellerde ben ne yapacağım?” diyordu annem. İlk fırsatta annemle ilçe hapishanesine gittik. Babamı, hapishanenin bahçesinde, sakalı uzamış bir hasır sandalyede otururken görünce ağlamaya başladım. Yerinden kalktı; beni kucakladı; dizlerinin üstüne oturttu; bazı sevgi sözlerinden sonra, “Oğlum ba- na bak; böyle ağlarsan, annenle iki ablana kim ba- kacak? Kendini topla! Devlet malını bu köpeklerin diş- leri arasından kurtarayım derken, işte böyle oldu. Ama, göreceksin yıllar sonra benim bu davranışımı anlayacak, herkese anlatacak ve gurur duyacaksın. Sen büyüdüğün zaman, daha namuslu bir ülkede ya- şayacaksın. Şimdi ben böyle davranmazsam sen ora- lara varamazsın.” Tamamen gerçekdışı ihbar mektubunda yer alan iddiaları, davanın ilk celsesinde çürüten babam, 52 gün hapishanede kaldıktan sonra kurtulmuş, aç- tığı davaları da kazandıktan sonra TMO’nun içinde kolları olan hırsız şebekesinin ortaya çıkmasını sağlamış, çetenin birkaç üyesi de yurtdışına kaçmıştı. TMO babamı Kars’a atadı ama o, beni Tarsus Ame- rikan Koleji’nde okutabilmek için görevinden ayrıl- dı; 4 yıl işsiz kaldığı halde, beni paralı okulda okut- maktan vazgeçmedi. Belirsiz ve tutarsız suçlamalar nedeniyle babalar gününde tutuklu bulunan babalarından uzak kal- dıkları için isyan eden çocukların da, gelecekte ba- balarıyla gurur duyacaklarını biliyorum. Ama benimki gibi babaları bu dünyadan ayrılmış çocukların, babalarını özlemle, minnetle ve gurur- lanarak anmaları için sayılamayacak kadar çok ne- denleri vardır. İşin gerçeği Nakşiler, Kadiriler, Işıkçılar, Halvetiler, Nurcular, Gülenciler, Galibiler, Süleymancılar, Cerrahiler, İskenderpaşacılar, İcmalciler, Menzilciler, Melamiler, Hazneviler, Erenköycüler, Hakikatçılar, Tillocular, İsmailağacılar... Bunların yaptıkları örgütlenme, çalışma ve hazırlıklar bundan böyle tümüyle serbesttir. Bunları soruşturma, araştırma, izleme, inceleme, irdeleme yasaktır. Tersine işlem yapanlar suç işlemiş sayılır. Çünkü tutulan yol bellidir: Tarikatlara özgürlük! Boyum kaç? Yürütmeönerisi Türkiye’nin idari yapı- sını tepetaklak etme ko- nusunda çok değerli ta- sarımlara imza atmış bu- lunan Çalışma Bakanı Ömer Dinçer’in yeni önerisi “yürütme memu- ru” sistemiymiş. Adıyla sanıyla tam da AKP’ye uygun bir sistem doğrusu. Zahid Akman, RTÜK Başkanlığı’ndan ayrıl- dıktan sonra, yürütme memuru olarak atanma- lı örneğin. Çok yakışır. Komuta kademesi Bağımsız Tunceli Milletvekili Kamer Genç kürsüde. Konu bildik, aslı bulunamayan belge: “Eğer ciddi, hakikaten Türk Silahlı Kuv- vetleri’ne karşı saygı içinde olan bir hükümet olsa böyle bir belge ortaya çıktıysa Genel- kurmay Başkanı’yla konuşur. Varsa suçlular, hakkında soruşturma açarsınız, gerekliyse de ceza verirsiniz. Biliyorsunuz bir ara bir hü- kümet başkanı demişti ki: ‘Ben istersem or- duyu yedek subaylarla yönetirim.’ Siz şöy- le de yapabilirsiniz: Tayyip Bey’in oğlu ha- ni askerlikten muaf raporunu aldı ya, tekrar askere gönderirsiniz, yedek subay yaparsı- nız, kuvvet komutasını onlardan teşekkül et- tirirsiniz. Yani yedek subaylarla memleketi yö- netmeye çalışırsınız, yani madem güç sizde. Bakın, bir memleketin kurumları bu kadar tah- rip edilmez. Bu memleketin ciddi ve güçlü bir orduya ihtiyacı var, itibar sahibi bir orduya ihtiyacı var. Burada birtakım belgeler orta- ya atarak, bu memleketin temel kurumları böyle düşürülemez, böyle bir hale düşürü- lemez.” Büyüklerimizden biri as- keri birliği teftiş ediyor- du. Ön sıradaki ere sordu: - Bil bakalım, benim boyum ne kadardır? Mehmetçik duraksa- madı: - 1.80’dir. Asker, büyüğümüzün boyunu tam tamına bil- mişti. Durumu yakından izleyen bir diğer Türk bü- yüğü omuzlarını kabarta- rak öne çıktı, aynı askere sordu: - Ya benim boyum ne kadardır? - 1.85’tir. Yine tam isabettir veri- len yanıt ve dolayısıyla şaşkınlığı hemen gider- mek gerektir: - Helal olsun, santimi santimine biliyorsun. Na- sıl beceriyorsun bu işi? Asker, hem güvenlidir, hem de övünçlü: - Ben askerden önce kereste fabrikasında çalı- şırdım. Gıdım Hasanoğlan imecesi Gençler, edebiyatçılar, başta Yeni Kuşak Köy Enstitülüler Derneği Ankara Şubesi olmak üzere çeşitli dernek ve oda yö- neticileri, 3-5 Temmuz arası Hasanoğlan Köy Enstitüsü ve Yüksek Köy Enstitüsü’nden ge- riye kalanların bulunduğu böl- gede olacaklar. Enstitü yapıla- rının çevrelerini temizleyecek, ot yolacak, atık toplayacaklar. Bir zamanlar her sabah halay çe- kilen amfitiyatronun duvarlarını temizleyecek, fotoğraftan şiire işlikler kuracak, yaratıcı gücün tadına varacaklar. Ne diyorlar biliyor musunuz? “Tıpkı bir zamanlar o küçücük eller bu yapıları kurarken nasıl yaptılarsa, biz de öyle bakıp koruyacağımızı böyle anlataca- ğız.” Hasanoğlan imecesine az kaldı. Sevgiye üretim suyu verilip bi- linç tavlanacak! Taliban, denetimini eline ge- çirdiği Pakistan’ın Svat böl- gesinde, kızlar da gidiyor diye, okulları havaya uçuruyor. Kız- ları okutan öğretmenleri yaka- layıp kırbaçlıyor, dahası ku- laklarını kesiyor! Bizde de, ömrünü insanların sağlıklı yaşamasına, kızların okumasına adamış Prof. Dr. Türkan Saylan’a yaşamının son günlerinde neler yapıldığı- nı gördük, izledik. “Taliban yöntemlerine gıdım kaldı” desek, abartıdan sayılır mı? “Gerçek Gündem” haber sitesinin, Suriye sınırının mayınlardan temizlenerek tarıma açılmasına olanak tanıyan yasanın ardında Recep Tayyip Erdoğan ve Abdullah Gül’e yakınlığı ile tanınan Abdullah Tivnik- li’nin bulunduğuna ilişkin savını dile getirmiştik. Tivnikli adına Eksim Grup’tan bir açıklama gel- di: “Haberde konu edilen ‘Suriye sınırının mayından temizlenmesi’ projesi ile Sayın Abdullah Tivnikli ve ai- lesinin hiçbir ilgisi bulun- mamaktadır. Herkesin has- sas olduğu böylesi milli bir konu ile ilişkilendirilmeye çalışılmak tarafımızca üzün- tüyle karşılanmıştır. Bu ya- zı ile yeniden gündeme ge- tirilmeye çalışılan ve aslı astarı olmayan Telekom id- diaları da kamuoyunun bil- diği üzere kanıtlanamamış- tır. Abdullah Tivnikli ve aile- si şimdiye kadar hiçbir şe- kilde etik dışı ilişki içinde ol- mamıştır ve bundan sonra da olmayacaktır. Bu iddia- lar, ilgili kişilerin itibarına ve ticari haklarına zarar ver- mektedir.” Aynı yazıda, CHP Grup Başkanvekili Kemal Kılıç- daroğlu’nun The Econo- mist dergisine göndermey- le öne sürdüğü bir savı da gündeme getirmiştik. Der- gideki haber, Suudi Ara- bistan devlet görevlilerinin Türkiye’yi ziyaret ederek arazi kiralanması konusuna değiniyordu. Kılıçdaroğlu, sınır bölgesinin Suudilere devredilmesi için bazı özel görüşmelerin yapıldığının anlaşıldığını söylemişti. Bir açıklama Osmanlı’dan Bugüne Öğretmen Eğitimi İ. GÜRŞEN KAFKAS Nüfusumuzun çoğunluğunu oluşturan gençlerimizin gele- cekleri, alacakları eğitimle ola- bilecektir. İyi bir eğitimin mima- rı da nitelikli öğretmenlerdir. Ül- kemizin Osmanlı’dan bugüne 150 yıllık öğretmen yetiştirme de- neyimi vardır. Çok amaçlı med- reselerin yanında, medrese ve sübyan okullarına da öğretmen yetiştirildiği bilinir. Fatih döne- minde sübyan (ilkokul) mektep- lerine öğretmen yetiştiren prog- ramlar görülmektedir. 1848’de “Dar’ül Muallim” (erkek öğretmen okulu); 1870’te Dar’ül Muallimat (kız öğretmen) açıldı. II. Meşrutiyet’te, öğretmen okullarına medreselerde başa- rısız öğrenciler aktarıldı. Halk, başarısız gençlerin öğretmen olmasına tepki göstererek, bun- lara “acizler takımı” adını ver- mişti. Osmanlı’da milli eğitime bütçeden ayrılan pay çok dü- şüktü. O günlerden bu günlere bütçeden ayrılan payda pek fark olmadığı bilinmektedir. Os- manlı eğitim sistemi din ağırlık- lı ve yabancı okulların cenneti ni- teliğindeydi. Dini eğitim + ya- bancı okullar + mektepler üç başlı eğitimin yerine; 1926’da “Tevhid-i Tedrisat” yasasıyla “eğitimde birlik” sağlandı. 1923’te başlayan yenileşme- ci eğitim arayışları; 17 Nisan 1940’ta Köy Enstitülerinin ay- dınlanmacı felsefesiyle ger- çekleşti. 13 yıllık süreçte eğitimin kilometre taşı olma özelliğin- deki bu kurum ne yazık ki ka- patıldı. Yüksek öğretmen okul- ları projesi de, 19 yıllık başarılı ve uygulamalı yapısı sonrasında kapatıldı. Bilim ve hizmet alan- larında üretken, başarılı ve çağ- daş öğretmenler yetiştiren yük- sek öğretmen okulları kapatıldı. Eğitim sisteminde sürekli yapı- lan değişikliklerde “nitelikli öğ- retmen” yetiştirmeye gerekli özenin gösterilmediği bilinmek- tedir. Hükümetler ve bakanlar değiştikçe farklı sistemlerin uy- gulanması ve sıkça değişiklikler olumsuz sonuçlar doğurdu. Yüksek Öğretmenliler Der- neği’nin Bolu Abant İzzet Bay- sal Üniversitesi’ndeki “1923’- den 2023’e Türk Milli Eğitimi” konulu sempozyumda, Cum- huriyetin kuruluşundan bugüne kadar, “öğretmen yetiştirme modelinin” 35 kez değiştirildi- ği belirtildi. Zihinsel yapımızın temel taş- ları olan öğretmenlerin eğitimi çok önemlidir. Çağdaş bir eği- tim ve bilgi toplumu olmanın en önemli faktörlerinden biri de kuşkusuz nitelikli öğretmen ye- tiştirmektir. Çocuklarımıza bilgi ve deneyimleriyle güvenli eğiti- mi verecek; öğrenmeyi öğrete- cek olan öğretmenlerdir. Onlar, bilimde çağdaş ve düşüncede özgür bir eğitimle yetiştirilmeli- dirler. Köy Enstitüleri, üretime dö- nük öğretmen yetiştiren ku- rumlardı. Bu okullarda, “yapa- rak, yaşayarak, üreterek” ger- çekleştirilen bir iş eğitimi uy- gulanıyordu. Eğitimlerindeki amaç “üreterek eğitim, eğiterek üretim, sorumluluk taşıyan ve sağlıklı düşünen lider öğretmen modelleri yetiştirmekti.” Köy Enstitülerinde başarının nedeni: a)İş eğitiminin ve konu anla- tımlarının uygulamalı öğretil- mesi; b)Bilinçli bir öğretmen kitlesi yetiştirerek onları öğret- menliğe hazırlamak; c)Kitap okuma alışkanlığı ve sevgisini vermek; d)Yeteneklerini geliş- tirmeye yönelik kültürel, sanat- sal, sosyal ve sportif alanlarda becerikli öğretmenler yetiştir- mekti. Mustafa Kemal bir özdeyi- şinde “Medeniyet yolunda ce- halete karşı açılan savaşta mut- laka başarı sağlanmalıdır” diyor. Bu özdeyişin gerçekleşmesi yi- ne öğretmenlerle olabilecektir. Öğretmen “doğruluk, deneyim ve güven” kavramlarını içinde taşıyan bir mesleğin bireyidir. Öğretmenin genel tanımında; “bilgi, deneyim ve sevgi” vardır. Sevgi, öğretmenlik mesleğinin olmazsa olmazlarındandır. Çocuğu, genci, yetişkini toplu- mu ve doğayı sevgiyle kucak- layan öğretmenlerdir. Nasıl bir öğretmen yetiştir- melidir? Donanımlı ve iyi bir alt- yapıya sahip öğretmeni yetişti- recek sistem arayışında olun- malıdır. Öğretmen akademisi gibi!.. Öğretmen öğrencinin her şeyi olmalıdır. Sorun çözen, öğrenciyi tanıyan, gözlemle- yen, rehberlik yapan, eğiten, öğrenmeyi öğreten, dört du- varla sınırlı olmayan, kitap oku- yan, kendini geliştiren ve önder biri olmalıdır. Öğretmen, akıl ve bilimin ışığında eğitilmelidir. Eksik ve güçsüz yetiştirilme- melidir. Toplumda etkin ve yet- kin bir rol modeli olmalıdır. Öğretmen, alanında bilgili, sorun çözen, yol ve yöntemle- ri beceriyle aşabilen, yenilikle- re açık, laik ve demokratik bir yapıda; görüşleri ile sonsuz de- rinlikte, düşünceleriyle açık ve net anlatımlı olmalıdır. Türkçe- yi doğru ve düzgün konuşabil- melidir. SONUÇ: 1970’ten bugünlere kadar nitelikten yoksun ve de- ğişken adlarla binlerce öğret- men atandı. Nitelik yetersizli- ği ve sayı çokluğu ile meslekle hiç ilgisi bulunmayan binler- ce üniversite mezununun öğ- retmen yapılması, öğretmene siyasilerce nasıl bakıldığının göstergesidir. Eğitim fakülte- lerinde altyapı ve donanım ek- sikliği binaların, fiziki durumu, uygulama alanlarının yetersizli- ği düşündürücüdür. Eğitim fa- kültelerimizde yeterince tekno- lojik donanımın olmaması, kay- nakçalara ulaşım amaçlı yeter- li kütüphanelerden yoksunluk, bilinen gerçeklerdir. BULMACA SEDAT YAŞAYAN SOLDAN SAĞA: 1/ Beklenme- dik olay, sürpriz. 2/ B a t m a n ’ õ n Hasankeyf il- çesini sular altõnda bõra- kacak olan baraj... Ka- yak. 3/ Üzeri- ne yazõ yazõ- lan tabaklan- mõş ceylan derisi... “Şebek” de denilen bir maymun. 4/ Lavrensiyum ele- mentinin simgesi... Sidiktorbasõ. 5/ Bir kan damarõnõn bir põhtõ ya da kanla ta- şõnan yabancõ bir madde tarafõndan tõkanmasõ... Müs- tahkem yer. 6/ Japon kökenli bir köpek cinsi. 7/ Yapraklarõndan hasõr, halat, espadril, kaba do- kumalar ve kaliteli baskõ kâğõdõ yapõlan otsu bir bitki... Kõzõldeniz ile Umman Denizi arasõndaki körfezin adõ. 8/ Bir meyve... Birleşmiş Milletler Sõnai Kalkõnma Örgütü’nün simgesi. 9/ Bir tür krem peynir... Notada durak işareti. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Susamyağõ. 2/ Tehlike işareti... “Benim --- olmuş dilim / Ne desem yâr incinir” (Türkü). 3/ Hüseyin Rahmi Gürpınar’õn bir romanõ... Samsun’un bir ilçesi. 4/ Sahip... Kafeince zen- gin ve çok değerli bir kahve cinsi. 5/ Yurdumu- zun bir bölümüne verilen ad... Öğütülmüş tahõl. 6/ İstanbul’un eski adlarõndan biri. 7/ Futbolcu- nun topa vuramamasõ... Bayağõ, sõradan. 8/ Kü- rekle yürütülen dar, uzun ve hafif bir tekne... Büyük erkek kardeş. 9/ Eski Mõsõr’õn üç büyük piramidinden biri (Diğerleri Keops ve Kefren). 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 K A Ç A M A K A U S A R E R O L Y A Y T R O N A M D O E N C A F A R A O V A K A Ç A R U L A K I N L O K A M İ R M U J İ K A R A K E S İ T 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear