24 Kasım 2024 Pazar Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 23 HAZİRAN 2009 SALI 16 KÜLTÜR AYNA ADNAN BİNYAZAR Herkesten Bir Şey Öğrenen... Onunla tanışalı kırk bir yıl oldu. 1968 sonbaharında Hacettepe Üniversitesi Türkçe Bölümü’nde öğretmenliğe başladığımda, Rektör İhsan Doğramacı’nın güvenini kazanmış üç kişiden söz ediliyordu: Bozkurt Güvenç, Emre Kongar, Aydın Köksal. Zaman her üçünün de dostluğunu kazanma mutluluğunu benden esirgememiştir. Doğramacı, kurduğu üniversitelerin her şeyidir. Onun bu üç genie’siyle (deha) aynı ortamda ya- şasam da, ilk zamanlar ben onları uzağımda gö- rüyordum. Yine de, Kongar’ın eskinin eskisi 1947 model “Hillman” marka arabası, kışın ortasında sır- tında yalnızca üst gömleğiyle üniversite yerleş- kesinde dolaşması ilgimi çekiyor, ona ayrı bir ya- kınlık duyuyordum. Güvenç kültür, Kongar sosyalbilim, Köksal bi- lişim alanında Türk düşünce yaşamına üstün kat- kılarda bulunmuşlardır. Kongar’ın, -medyatik demeye dilim varmıyor, gazetecilikte üst düzey görevler almasıyla, sürekli TV programlarıyla, romanlar yazmasıyla onlardan bir ayrıcalığı var. Üçünün birleştiği nokta ise, anılarını yazmış, do- ğal olarak, anılarında yıllarca hizmet verdikleri Ha- cettepe Üniversitesi’ne ve üniversite demek olan Doğramacı’ya geniş yer ayırmış olmalarıdır. Başka yazılarımda da sözünü ettim; çöplükten üniversite yaratma gibi üstün işlere adını yazdı- ran Doğramacı’nın bunu hak ettiğini, bir zaman- lar onun çok yakınında bulunan Güvenç, Kongar ve Köksal’ın da sorumluluklarını hakkıyla yerine getirdiklerini özellikle vurgulamalıyım. Kongar’ın “nehir söyleşi”si “Herkesten Bir Şey Öğrendim” adlı kitabını (Türkiye İş Bankası Kül- tür Yayınları), Doğramacı’da odaklandırmak öbür konulara haksızlık olur. Feridun Andaç’ın, açımlama alanı geniş dü- şünce derinlikli sorularıyla söyleşiyi zaman zaman uçlara çeken kitap, tam bir “Emre Kongar Kita- bı”dır. Kongar’ın yaşadıkları da gerçekte “kitap için- de kitap”tır. Çünkü yalnızca kitaplar arasında do- laşmaz; Kongar, kitabın içinden bir yazardır. Söyleşisi, kişiliğinin yansımasıdır; geniş alanlı, atılımcı, irdeleyici... İçtenlikli yazarlara vergi bu nitelik, en kuru bil- gileri yorumlarken bile onu anlatıcı özelliğiyle de öne çıkarıyor. Bu bağlamda Kongar, “herkesten bir şey öğ- renmek”le yetinmez, kendinden, çok alanlı yaz- ma birikimlerinden beslenir. Anlatımını zaman içinde durulaştırıp arılaştıran bir yazarın gerçek öğretmeni kendisinden başkası değildir. Kongar’ın yanıtlarından da anlaşılıyor ki, birçok kişi için şanssızlık sayılan değişimler ona şans ol- muştur. Nerde iş alırsa alsın, kendi işini en iyi yap- ma çabası, onun erdemli öğretmenliğini boyut- landırmıştır. Ataktır, gözü pektir, üretkendir... Eğitimin temel kuralıdır; herkesten bir şey öğ- renen, herkese çok şey öğretir. Bu ilke doğrul- tusunda, unutulmamalıdır ki, “çok” yapısının ça- tısı “bir şey”lerle çatılır. Bu yazıyı bol alıntılarla geliştirmek istedim. Gör- düm ki, Kongar’ın yaklaşımı, bütünden parça ko- parmaya elvermiyor. O nedenle, onun, yaşamının, düşünsel savaşı- mının, yaptığı her işin emek tarihini belgeleyen ki- tabı satır satır okunmalı; son kırk yılda toplumu- muzun çağdaş yapısındaki, üniversitelerdeki, bürokrasideki, özellikle de kültür ve siyaset ala- nındaki çürümüşlüğün temelinde ne gibi bilgi- sizliklerin, sapmaların yattığı; böylece uzmanının ağzından öğrenilmiş olacaktır. binyazar@gmail.com kultur@cumhuriyet.com.tr CMYB C M Y B ‘Fırtına’ Ankara Devlet Tiyatrosu’nun 2008- 2009 dönemindeki ‘en özel’ yapõmõ. Yedi yõl önce aynõ tiyatroda yaptõğõ -Ivan Vazov’un- ‘Koltuk Düşkünleri’ oyunundaki çalõşma- sõndan tanõdõğõmõz Bulgar yönetmen Vladlen Alexandrov’un imzasõnõ taşõyan bu sahne olayõnõn dekor-giysi tasarõmõnõ Elena Iva- novna, õşõk tasarõmõnõ da Şükrü Kırımoğlu yapmõş. Yapõma bale/opera gösterisi özellikleri de katan koreografi ise Tatyana Sokolo- va’nõn. ‘Fırtına’ yapõmõnõn bir başka vurucu yanõ da Can Yücel’in çevirisini içermesi... Alexandrov’un çalõşmasõ, geniş bir seyirci kit- lesini amaçlasa da, Büyük Tiyatro sahnesinde -ara verilmeksizin- bir buçuk saat süren, me- raklõsõ için özel, ‘butik’ bir gösteri niteliği ta- şõyor. Oyunu bilmeyenler sahnede olan biteni anlayamamaktan yakõnõp sõkõladursun, iyi bi- lenler de bildiklerine ters düşen noktalara ta- kõlõyor oyun boyunca. Beğenilen/beğenilmeyen bir yapõm olarak, hemen her kesimden seyir- cinin ‘tartışma’ gündemine giren bir tiyatro ola- yõ ile karşõ karşõyayõz. Sahne olayõnõn görsel açõdan son derece çe- kici olduğunu, Erdal Küçükkömürcü, Du- rukan Ordu, Levent Çelmen, Gökhan Bol- can, Ahmet Türkoğlu, Engin Delice, Bilal Gürdere, Emre Erçil, Sinem İslamoğlu’nun rollerini güzelce yüklendiklerini, oyunun sah- nede -kayõyormuşçasõna- hõzla akmakta oldu- ğunu görmezden gelmek ise olanaksõz. Üstü- ne üstlük, kulaklarõmõzda tadõna doyum olmaz bir Türkçe söyleyiş... Büyülü bir adadayõz. Doğanõn dinginlikte ya da öfkeliyken büründüğü renkler... Kurşun mavisinden pastel tonlara ulaşan... Denizde ve adanõn başka taraflarõnda yer alan olaylar sah- nenin ‘boş alan’õna, geri düzlemde yer alan ve kayan -üstüne kuş yuvalarõ konuşlandõrõlmõş- raylõ platformlarla taşõnõyor. Her an adanõn her yerindeyiz. Sahnede olup biten tüm şaşõlasõ olaylar ‘bilgin’ Prospero (efendi) ve ‘cin’i Ari- el (uşak) ortaklõğõnõn ürünü. (Bu yapõmda bir- birleriyle kulaklõk ve mikrofon aracõlõğõyla ile- tişim kuruyorlar; Ariel bir tek Prospero’ya gö- rünüyor.) ‘SON’UN BAŞLANGICI’ Yerine geçmek isteyen kardeşi Antonio ta- rafõndan 12 yõl önce ihanete uğrayõp ölüme terk edilmişken, bir fõrtõna sonucunda kõzõyla birlikte bu õssõz adaya düşen Milano Dükü Prospe- ro’nun öyküsü, bir ağaç kovuğuna hapsedilmiş olarak bulduğu Ariel’i emri altõna almasõyla baş- lõyor. Dostu Gonzalo’nun 12 yõl önce sandala gizlice yüklediği kitaplarla bilimini yüceltirken, bir yandan da Ariel’in yardõmõyla adadaki doğaüstü güçleri ve yaratõklarõ egemenliği al- tõna alarak tanrõsal bir güce ulaşan Prospero ile ‘son’un ‘başlangıcı’nda tanõşõyoruz. ‘Yelkenli’ boyutlarõnda tasarlanmõş kanat- larõyla, hem denizin varlõğõnõ, hem adanõn vazgeçilmez öğesi kõlõnmõş kuşlarõ, hem de ken- di büyülü kimliğini simgeleyen Ariel, bir ikin- ci ‘fırtına’ ve gemi kazasõ ‘yanılsaması’ ya- ratarak, ‘efendisi’nin, hain kardeşiyle hesap- laşmasõnõ sağlayacaktõr. Prospero, kõzõnõ aynõ gemi kazasõ sonucunda adaya çõkan Napoli kra- lõ Alonso’nun oğlu Frederik ile evlendirip, ken- disine yapõlan kötülüğü bağõşlayacak, kölesi Ariel’i özgür bõrakacak, ‘tanrısal’ güçlerinden soyunarak ülkesine geri dönecektir. Aldatma- calarla gelişen ve sonunda tatlõya bağlanan ti- pik bir ‘klasik komedya’ örgesi vardõr karşõ- mõzda. SAHNELERİN ‘TANRI’SI YAZARLIĞI VE LONDRA’YI TERK ETMEKTEDİR... Ne ki Shakespeare’in dünya görüşü ‘tra- jik’tir. Görünüşte ‘mutlu son’a ulaşan öykü bo- yunca, ‘ilkel’ de (adanõn yerlisi ucube Caliban) ‘uygar’ da (adaya gelen kimi soylu kimi ayaktakõmõndan kişiler) da olsa insan denen ya- ratõğõn bütünüyle ‘erdemli’ kõlõnamayacağõ gös- terilir. Zaten Prospero’nun kendisi de, ‘iyi’yi ve ‘kötü’yü kendi kimliğinde iç içe yaşamak- ta değil midir? Sanki Shakespeare’in benim- semiş olduğu hümanist düşünce, tanõklõk etti- ği yaşam ve toplum gerçekleri karşõsõnda ya- ra almõştõr. Bu son oyununda, ‘hayvansı’ (Ca- liban) ve ‘tanrısal’ (Ariel) özelliklerin bir ka- rõşõmõ olan ‘insan’õ önemsemekten vazgeçmiştir sanki. Belki de olumsuz karakterlerini bu ne- denle ‘bir kalemde’ bağõşlayõvermiştir..‘Fır- tına’, insanõn ‘erk’i ‘gasp etme’ adõna ku- cakladõğõ ‘ihanet’ ve ‘vahşet’ karşõsõnda Sha- kespeare’in yaktõğõ son bir ‘ağıt’tõr. Oyunun kapanõş bölümünde Erdal Küçük- kömürcü, Prospero kimliğinden çok Shakes- peare’in yazar kimliğini çağrõştõran bir tonda ve Can Yücel’in muzip diliyle seyircisine ve- da etmektedir. Yõllardõr tutuklusu olan ‘il- ham perisi’ni (Ariel’i) özgür bõrakmõştõr. Ar- tõk yapõtlarõyla seyircilerini büyülemeyecektir. Sahnelerin ‘tanrı’sõ, yazarlõğõ ve Londra’yõ terk etmektedir... Uygarlõğõn da engelleyemediği erk tutkusuna ve vahşete ağõt ‘Bulgar yönetmen Vladlen Alexandrov’un sah- nelediği ‘Fırtına’ Ankara Devlet Tiyatrosu’nun en çok tartışılan yapımıydı. Behçet Aysan Şiir Ödülü Kültür Servisi - Türk Tabipleri Birliği’nin (TTB), 2 Temmuz 1993’te Sõvas’ta Madõmak Oteli’nde çõkan yangõn sonucu hayatõnõ kaybeden şair Behçet Aysan ve 36 kişinin anõsõna verdiği “15. Behçet Aysan Şiir Ödülü” için son başvuru tarihi 15 Ekim 2009. Seçici Kurul’unda Ataol Behramoğlu, Ahmet Telli, Cevat Çapan, Arif Damar, Doğan Hõzlan ve Ali Cengizkan’õn yer aldõğõ yarõşmaya adaylar, Ocak 2009’dan sonra yayõmlanmõş bir kitap ya da yayõna hazõr bir kitap dosyasõ ile başvurabilecek. Başvurular, “TTB Merkez Konseyi GMK Bulvarõ Şehit Daniş Tunalõgil Sk. No: 2 Maltepe-Ankara” adresine yapõlacak. Kültür Servisi - STS BODRUM, 2010 yõlõnda Rize’den başlayarak İskenderun’a kadar olan Türkiye sahillerindeki bir çok kente uğrayarak Ertuğrul Firkateyni’nin anõ- sõnõ halkla paylaşacak. 1 Nisan 2010 ile 31 Ekim 2010 tarihleri arasõnda 6 aylõk ser- gileme Ertuğrul şehitlerinin yaşadõğõ yö- reler başta olmak üzere Karadeniz, Ege ve Akdeniz’deki önemli sahil kentlerimizi ziyaret edecek. 2011’de de Ertuğrul Fir- kateyni Sergisi’ni Japon halkõna suna- bilmek için yola çõkacak olan STS BOD- RUM’un Ertuğrul Firkateyni’nin 1889-90 yõllarõnda izlediği rotayõ takip etmesi plan- lanõyor. Sergi ileriki yõllarda başta İspan- ya olmak üzere Avrupa ülkelerine de gi- decek. BOSAV Vakfõ ve Ertuğrul Projesi Baş- kanõ Tufan Turanlı, “Projeyi gerçekleş- tirirken en büyük hedefim Ertuğrul denizci- lerinin anısını canlandırmaktı. Şimdi Ertuğrul Firkateyni Sergisi’ni denizcilerin yaşadıkları kentlere götürebilmek, denizcilerin yakınları, torunları ve hemşerilerinin bu değerli deniz- cileri hatırlamasını ve anmasını sağlayabilmek benim için en büyük başarı olacaktır” dedi. Ertuğrul Firkateyni’nin Japonya’ya aynõ za- manda eğitim amaçlõ gittiğini ve STS BOD- RUM’un da bir okul gemisi olduğundan iki ge- minin de denizcilik eğitimi verdiğini belirten Mer- sin Deniz Ticaret Odasõ Başkanõ Cihad Lok- manoğlu, “Hem kültürel ilişkileri geliştirme- yi hedefleyen hemde Ertuğrul denizcilerinin anısını canlandıracak böyle önemli bir etkin- liğe destek olmaktan tüm Türk denizcileri adı- na gurur duyuyoruz” dedi. Ertuğrul Firkateyni Sergisi’nin hangi sahil kentlerini ziyaret edeceği kesinleşmemiş bulu- nuyor. Ertuğrul şehitlerinin yaşadõğõ kentler ön- celikli olmasõna rağmen, aday kentlerin diğer şe- hirlere yol bağlantõlarõ, limanlarõnõn uygunluğu, kent belediyelerinin vereceği destek, seçimlerde belirleyici olacak. 2010, 2011 ve takibedecek yõllarda Ertuğrul Fir- kateyni Sergisi STS BODRUM ile sürerken Er- tuğrul gemisi kalõntõlarõ üzerinde çalõşmalar da de- vam edecek. Ertuğrul Gemisi kazõsõnõn en azõn- dan on yõl daha süreceğini belirten Proje Başka- nõ Tufan Turanlõ “Ahşap gövdeye sahip olan Er- tuğrul Firkateyni’nin 16 Eylül 1890 günü kayalara çarptığında parçalanıp dağıldı- ğı, daha sonra topları başta olmak üzere bir çok malzemesinin dalgıçlar tarafından çıkarılarak İstanbul’a gönderildiği bir gerçek. Fakat Ertuğrul 78 metre boyuyla büyük bir gemi ve suyun altında halen dağıl- mış olarak bir çok bölümü duruyor. Sadece 2009 yılında 3513 parça eser ve gemi kalıntı- sı çıkardık ve suyun altında daha bir çok eser çıkarılmayı bekliyor” dedi. Turanlõ, sualtõ kazõ ve faaliyetlerinin Ertuğrul Projesi’nin ancak küçük bir bölümünü oluştur- duğunu, çalõşmalarõnõn ana hedeflerinin Türk-Ja- pon dostluğunu Ertuğrul sembolu ile geliştirme- yi, 650 denizciden sadece 15’inin yakõnlarõnõn tes- pit edildiğini ve daha çok Ertuğrul denizcileri ya- kõnlarõna ulaşmayõ ve en önemlisi Ertuğrul Fir- kateyni Projesi ile gençlere denizi ve tarihimizi sevdirmeyi planladõğõnõ belirtti. Ertuğrul Firkateyni’nden çõkan eserler STS BODRUM Yel- kenli Okul Gemisi ile Türk ve Japon halklarõna sergilenecek. Shakespeare’in ‘son ağõtõ’ ‘Sõnõrlar Yörüngeler’ Kültür Servisi - Güncel sanat merkezi Siemens Sanat’õn, Türkiye’de çağdaş sanatõn genç yeteneklerini keşfetmek amacõyla düzenlediği “Sınırlar Yörüngeler 06” adlõ yarõşmada sergilenmeye hak kazanan yapõtlarõn ikinci bölümünün yer aldõğõ sergi bugün törenle açõlõyor. Siemens Sanat’ta gerçekleştirilecek olan etkinlik saat 19.00’da başlayacak. Seçici kurulunu Tayfun Erdoğmuş, Mürteza Fidan, Melih Görgün, Ahmet Öktem ve Hale Tenger’in oluşturduğu yarõşmanõn sonucuna göre Hasan Aksaygın, Neşe D. Akbaş, Reysi Kamhi, Ercan Vural, Hatice Karadağ, Gökçe Er, Burcu Yağcıoğlu, Orhun Erdenli, Ali İbrahim Öcal, Eşref Yıldırım ve Ahmet Kocataş’õn eserleri sergilenecek. 31 Temmuz Cuma gününe kadar gezilebilecek olan sergide genç sanatçõlarõn resim, video, yerleştime gibi farklõ tekniklerle hazõrladõklarõ yapõtlar yer alõyor. (0 212 334 11 04) Kültür Servisi - Semaver Kumpanya, yeni sezonunda sahnelenmek üzere oyunlarõn seçimlerini tamamladõ, buna göre Semaver Kumpanya’nõn yeni sezonda sahneleyeceği oyunlar şöyle: “Lourcine Sokağı Cinayetleri”; yazan Eugene Labiche, yöneten Daniel Soulier, çevirense Sibel Arslan Yeşilay. “Titus Andronicus” yazan W. Shakespeare, yöneten Işıl Kasapoğlu, uyarlayansa Sinan Fişek. “Peer Gynt”; yazan Henrik İbsen, yöneten ise Işıl Kasapoğlu. (0 212 585 59 35) SEMAVERKUMPANYA 1890’da Japonya’da batan gemide kazõ çalõşmalarõ sonuçlandõ Perde üç yeni oyunla açõlacak Ertuğrul Firkateyni sergileniyor
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear