28 Kasım 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CMYB C M Y B EVET / HAYIR OKTAY AKBAL Şimdi de Yazar Atanıyor! PENCERE RTE + Feto’ya Hayat Öpücüğü... Hayat öpücüğünü bilmeyen yok, boğuldu bo- ğulacak bir kişiyi, eski deyişle “suni teneffüs”, ye- ni deyişle “yapay solunum”la kurtarmak yönte- mi... Ne var ki bu yöntem her zaman başarılı ola- mıyor; kurtarılacak kişi, bakıyorsunuz ki sizlere ömür... Peki, bu hayat öpücüğü AKP’ye ve Fethullah Gülen’e nasıl uygulanıyor?.. Acemilikle kurnazlığın sarmaş dolaş kucaklaştığı bir siyasetin göbeğinde yaşıyoruz... Önce AKP’nin durumuna bir göz atalım... ? Ermenistan macerası ne oldu, ne olmadı?.. ? AB ile ilişkiler berbat değil mi?.. ? PKK ve DTP cephesinde çıkmaz sokak si- yaseti egemen... ? En başta Deniz Feneri olmak üzere yolsuz- luklar AKP’yi boğdu boğacak... ? Ergenekon çuvalladı çuvallayacak... ? Ya ekonomik kriz?.. AKP’nin icabına ekonomik kriz mi bakacak?.. Halk gırtlağına dek sıkıntıya boğulmuş... ? Askeri darbe edebiyatı ne âlemde?.. Genelkurmay Başkanı bu edebiyatın soluğunu kesmişti... Peki şimdi ne oldu?.. F tipi polisle ve CIA ile al takke ver külah bir ga- zetede pazarlanan soru işareti bir belgeyle TSK yine hedef haline getirildi... Belge en çok Fethullah Gülen’le Tayyip Er- doğan yandaşlarının ve yalakalarının işine yarı- yor... Genelkurmay Başkanı açık seçik askeri darbeye karşı tavrını ortaya koymuştu ya... Şimdi diyorlar ki: - Geç bunları, bugün Türkiye’de birinci sorun askerdir ve darbedir... Feto (Fethullah) hemen Gülen’ci TV’lere çıkıp siyasal nutuk attı, başında beyaz takkesiyle kendisine dinsel bir hava vermeye de çalıştı... Başbakan RTE ne idüğü belirsiz meşhur bel- geyi kastederek ne dedi: - Biz bu işin peşini bırakmayacağız... Başbakan, Deniz Feneri davasını kovalayacak değil ya... Derdi gücü Ergenekon’daki askerin dosyası... F tipi polise de aşkolsun... Doğrusu ya bu işleri ustalıkla idare ediyor, ini- şe geçen Fethullah ve AKP’nin yine imdadına ye- tişti... Şimdi Türkiye’de bütün sorunlar silindi... Sorunumuz ne?.. Bir Ergenekon davası avukatının yazıhanesin- de bulunduğu söylenen ne idüğü belirsiz belge... Belge, inişe geçen Fethullah ve AKP özdeşli- ğinde bir hayat öpücüğü gibi tezgâhlandı... Bakalım bu hayat öpücüğü işe yarayacak mı?.. T ürk hukuk uygulamasõnõn pozi- tif hukukta (yürürlükteki yasa- larda) olmamasõna karşõn, ken- disinin icat ettiği bir uygulama var: “Yayın Yasağı Kararı.” Bilinen bir evrensel ilke vardõr. Özgür- lükler esastõr, hangi durum ve koşullarda bu özgürlüklerin kõsõtlanabileceği anayasada ve yasalarda belirtilir. Basõn özgürlüğü de, gerek uluslararasõ insan haklarõ belgelerinde, gerek anayasada, gerek yasalarda açõkça ta- nõmlanmõş, güvenceye alõnmõştõr. Her öz- gürlük gibi, basõn özgürlüğü de belli ne- denlerle ve belirli koşullarõn varlõğõ halin- de kõsõtlanabilir. Üstelik basõn özgürlüğü, toplumlar için o denli önemli bir özgür- lüktür ki, anayasada ve yasalarda ne yazarsa yazsõn, aynõ zamanda Avrupa İnsan Hak- larõ Sözleşmesi’nin (AİHS) güvencesi al- tõnda olduğu için, bu sözleşmede belirtilen usuller ve esaslar dõşõnda bir uygulama ya- põlamaz. AİHS’nin 10. maddesi, anayasanõn 26. ve 28. maddesi ve Basõn Yasasõ’nõn 3. mad- desi basõn özgürlüğünü güvence altõna alan somut hukuksal düzenlemelerdir. Bu özgürlük, değinildiği gibi belli nedenlerle ve belli koşullar altõnda kõsõtlanabilecektir. İşte, bu kõsõtlamalardan birisi de Türk Ce- za Yasasõ’nõn 285. maddesinde suç olarak öngörülen “soruşturmanın gizliliğini ih- lal” niteliğindeki yayõnlardõr. Ceza huku- kunda soruşturmanõn gizliliğinin ihlali ile korunan değer, sanõğõn (masumiyet karinesi gereğince) lekelenmeme hakkõdõr. TCK’nin 285. maddesi şöyle der: “So- ruşturmanın gizliliğini alenen ihlal eden kişi, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.” Aynõ maddenin 3. fõk- rasõnda, bu suçun basõn ve yayõn yoluyla iş- lenmesi halinde cezanõn yarõ oranõnda art- tõrõlacağõ yazõlõdõr. Benzer bir düzenleme de Basõn Yasasõ’nõn 19. maddesinde yer alõr: “Hazırlık soruşturmasının başlama- sından takipsizlik kararı verilmesine veya kamu davasının açılmasına kadar geçen süre içerisinde, Cumhuriyet sav- cısı, hâkim veya mahkeme işlemlerinin ve soruşturma ile ilgili diğer belgelerin içeriğini yayımlayan kimse, iki milyar li- radan elli milyar liraya kadar ağır pa- ra cezasıyla cezalandırılır.” Açıklık yok Bu iki somut düzenlemede de mahke- melerin “yayın yasağı kararı” adõ altõn- da bir karar verebileceklerine dair herhan- gi bir açõklõk yok. Çünkü, her iki yasa ku- ralõnda da bir suç olgusundan söz edilip ih- lal edenlerin ne şekilde cezalandõrõlmasõ ge- rektiği yazõlõyor. Dolayõsõyla, ihlal edilmesi halinde yaptõrõm uygulanacağõ belirtilen bir hükümden yola çõkõlarak mahkemelerce, “Madem ki ihlali suç sayılıyor, öyleyse bu suçun önlenmesi hususunda tedbir ni- teliğinde karar da verebiliriz” şeklinde bir yorum yapõlõyor. Oysa, bu türden bir yorum mantõğõ ile bütün özgürlüklerin kullanõl- masõnõ, “kötüye kullanılabilir, onun için kullanılmasını ‘tedbir’ yoluyla önleyelim” diyerek durdurabilirsiniz. Böylece, ortada özgürlük filan da kalmaz. Üstelik, mahke- melerin meşruiyet ve varlõk nedeni, esas ola- rak özgürlüklerin kõsõtlanmasõ değil, kõsõt- lamalara karşõ özgürlüklerin güvencesi ol- maktõr. Yargõda ve yargõçlarõmõzda bu zihniyet devrimi olmadõkça, özgürlüklerin de “adı var, kendi yok” bir durum oldu- ğu bilinmelidir. Pekiyi, yapõlmasõ gereken nedir? Basõn özgürlüğüne sonuna kadar sahip çõkmak, bu özgürlüğü kötüye kullanarak yasa ile yasaklanmõş türden yayõn yapan- lar varsa, bunlara karşõ yasanõn öngördüğü yaptõrõm için etkili ve pratik bir hukuksal süreci işletmektir. Oysa, adalet sistemimiz bu konuda sõnõfta kalmõştõr. Özellikle, son dönemde kamuoyunun gündemindeki önemli soruşturmalarda bariz bir şekilde, soruşturmanõn gizliliğini ihlal suçunun iş- lendiği onlarca örnek ortadayken bu olay- lar nedeniyle -yapõlan göstermelik soruş- turma ve yargõlamalar dõşõnda- tek bir ke- sin hükümle mahkûm edilmiş vaka yoktur. Elbette, soruşturmalara ilişkin her haber ya da yayõn, illa da suç oluşturur gibi bir hu- kuki yaklaşõm olamaz. Basõnõn da yürüyen soruşturmalara ilişkin, kamuoyunu bilgi- lendirme hakkõ ve ödevi vardõr. Aslolan, bir yandan basõnõn bu hak ve ö- devi ile diğer yandan soruşturmanõn gizli- liği ilkesi ile korunmasõ gereken adil yar- gõlama süreci ve masumlarõn lekelenmeme hakkõ arasõndaki uygun dengenin gerçek- leştirilmesidir. Bizim kastõmõz, şekli yak- laşõp, yapõlan her yayõnõn aleyhinde derhal dava açõlmasõ değildir. Ancak, hepimiz bi- liyoruz ki, daha okurken bile haberin ar- dõnda yatan niyet bilgilendirme değil, so- ruşturma altõndaki şüphelilerin lekelen- meme hakkõna yönelik saldõrõ kokan onlarca yazõ, haber var. Sonuç olarak, son dönemlerde mahke- melerin sõkça başvurmaya başladõğõ “ya- yın yasağı kararları”nõn yasal bir temeli bulunmadõğõnõ söylemek isteriz. Peki, bu yayõn yasağõ kararlarõna uymazsanõz ne olur? İşte, asõl vahamet buradadõr. Mah- kemeler de hukuka, yasaya aykõrõ kararlar verebilirler. Mahkeme kararlarõna uyma- manõn biri hukuku, diğeri toplumu ilgi- lendiren iki yönü var. Hukuku ilgilendiren yönü, diğeri yanõnda çok önemsiz kalõyor. Gerekirse göze de alõnabilir. Eğer bir top- lumda, mahkemelerin kararlarõna uymama şeklinde bir eğilim belirirse, bu o toplum için çok büyük yaralar açar. Bu nedenle di- yoruz ki, bu süreçte herkese önemli görevler düşüyor. Başta da hukukçularõmõza. Lütfen, özgürlüklerimizi bu kadar kolayca harca- mayõn. Yayõn Yasağõ Kararlarõ... Ali Selim KUŞÇU Hukukçu SAYFA CUMHURİYET 18 HAZİRAN 2009 PERŞEMBE 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER Başbakan’ın işi çok... Otu- ruyor, valileri atıyor, istedi- ğini buraya, istemediğini dı- şarıya. Oturuyor, elçileri se- çiyor bir bir... Şimdi de ga- zete yazarlarını seçiyor!.. Her şeyi yapar, hakkıdır, seçilmiştir, yüzde kırklar masal olsa da, yine de yüz- de yirmi dokuz elde etmiş- tir. Tek adam krallığı süre- bilir, süreceği kadar. Son- rasını düşünür mü? Bir gün gelip yaptıklarının yapama- dıklarının hesabı sorulur di- ye, neden düşünsün ki!.. Gün bugün, yarın Allah ke- rim!.. Tutmuş şimdi de dış po- litika danışmanını “Sabah” gazetesine köşe yazarı ola- rak atamış! “Sabah” öyle herhangi bir gazete değil. Başbakan’ın damadının ma- lı... İstediğini alır yazdırır, istemediğini kapı dışında bırakır... “Sabah” okuru bir türlü uyanmıyor ki, kim yaz- sa yazmasa, alıyor okuyor, hem de binlerce!.. Bilmem, Sayın İbrahim Kalın daha önce bir kitap yazdı mı? Herhangi bir der- gide, gazetede birkaç yazı- sı çıktı mı? Diyeceksiniz ki, iktidarcı basında daha nice yazar olmayan yazar var! Gel otur şu köşeye, al kale- mi eline, yaz kardeşim, işte Başbakan’ın konuşması, iş- te AKP’nin Ak Parti oluşu, işte toprakların, fabrikaların, Cumhuriyet döneminin bin bir güçlükle gerçekleştirdi- ği zenginliklerin satılışı! Vali olmak, elçi olmak, belli bir öğrenimin, belli bir yapının, belli bir sürecin oluşmasına bağlıdır. Onu almışsın, ötekini daha üste çıkarmışsın, o kadar fark et- meyebilir... Başbakan, vali, elçi yaratamaz. Eldekilerle idare eder. Ama yazar ya- ratmak bambaşka bir iştir, olmayacak, akla, hayale sığmayacak kendini bil- mezliktir. Basın dünyamız ne diye- cek, tepeden atanan birta- kım yazarların aralarında yer almasına? Gazeteciler Cemiyetleri, Basın Divanları dernekleri suspus mu kalacak, Türk basınının işine düştüğü bu acıklı duruma?.. Hiçbir ya- zı deneyinden geçmeden köşe yazarı olmak. Birkaç yıldır edebiyatımızda gaze- teciliğimiz de, AKP kafasının elinde köleleşmeye gitti... İk- tidar olmak para, para, zen- ginlik, daha da zenginlik el- de etme yarışına döndü! “Cumhuriyet” tek gazete! Her zaman öyleydi, ama birkaç yıldır gazeteye ben- zeyen tek gazete... Okuru- nu aydınlatan, destek veren, haberleri, yazarları ile bir güven duygusu yaşatan gerçek bir dost... “Sabah”ın yeni yazarını, okurlar fazla yadırgamaya- caklardır: Ne de olsa aynı gazetede Başbakan’ın sev- diği, istediği, desteklediği, hatta atadığı daha çok ben- zeri var. Eski başbakan da- nışmanı da o kervana ko- layca uyacaktır... Cahit Külebi 20 Haziran 1997’de şii- rimizin büyük ustasõ Ca- hit Külebi’yi kaybettik. Onu unutmuyoruz. Eser- lerinde ve anõlarõmõzda yaşõyor. Kabri hep õşõklõ olsun. Külebi; Erzurumlu bir ana ve babadan göçmen- lik sõrasõnda (Zile, 1917) doğdu. Tokat’õn ilçele- rinde ve Sõvas’ta çocuk- luğu yoksulluk içerisinde geçti. Edebiyat; öğretmenli- ği, Milli Eğitim Bakanlõ- ğõ Müfettişliği, müsteşar yardõmcõlõğõ yaptõ. Türk Dil Kurumu Yönetim Ku- rulu üyeliği ve Yayõn Ko- lu Başkanlõğõ, T. D. Der- gisi Genel Yazmanlõğõ yaptõ. (1972-1983) Ben kendisini bu görevde iken tanõdõm. Dost olduk, ağa- bey-kardeş gibiydik. İyi bir arkadaştõk. Her türlü sevinç ve acõmõzõ payla- şõrdõk. O şiirimizin bü- yük bir ozanõdõr. Edebiyat tarihimizde adõ yaşaya- caktõr. “Şiir Her Zaman” isimli eserinin önsözünü Cumhuriyet Gazetesi Ya- zõişleri Yönetmeni değer- li dostum Sami Karaören (1985) yazmõş. Sami Karaören Antalya Lisesi’nde 1943, 44, 45 yõllarõnda Cahit Küle- bi’nin öğrencisidir. Küle- bi’nin öğretmenliği Ka- raören’de önemli bir etki bõrakmõştõr. “Şiir Her Za- man” adlõ kitabõn ön- sözünden bir bölümü siz- lerle paylaşmak istiyo- rum. “Gerçek sanat ve ya- zım tadını o verdi bizle- re, o yıllarda şiir tutku- nu öğrencilerden biriy- dim. Ama bilgimiz gör- gümüz kıt, değerlendir- me gücümüz cılız, kar- makarışık bir anlayış içindeydik. Şiir diye bir- çok tatsız manzumenin yükünü çekenlerden- dim. Cahit Külebi’nin daha ilk derslerinde, yanlış anlayış içerisin- de olduğumuzu anlayıp uyanıverdik. Külebi Ho- ca bize Baki’lere, Kara- caoğlan’lara, Baudelai- re’lere, Verlane’lere, Nâ- zõm’a, Muhip Cahit Sõtkõ, Orhan Veli’lere ve daha nice şairlere ulaştırdı.” Abdullah AKAY Şair ve Yazar Son dönemlerde mahkemelerin sõkça başvurmaya başladõğõ “yayõn yasağõ kararlarõ”nõn yasal bir temeli bulunmadõğõnõ söylemek isteriz. Peki, bu yayõn yasağõ kararlarõna uymazsanõz ne olur? İşte, asõl vahamet buradadõr.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear