24 Kasım 2024 Pazar Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CMYB C M Y B SAYFA CUMHURİYET 12 HAZİRAN 2009 CUMA 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER ARADA BİR SEVGİ ÖZEL Milli Eğitim Bakanı’na Sesleniş Y õllar içinde “muha- fazakârlık” konusu- nu çeşitli makalele- rimde ve kitaplarõmda işledim. Bu konuda vardõğõm sonuç şu idi ki, bu görü- şümü hâlâ koruyorum: Türkiye’de muhafazakâr görüş yeterince işlenmemiştir ve kolaylõkla gericiliğe sapabilmektedir. Siyasal bilim literatürüne bir katkõ olarak, yõllar önce uluslararasõ bir toplantõda “Enlightened Conservatism” te- rimini kullanmõş ve bu terimle ilgi- li görüşlerim kabul görmüştü. Bu te- rimi Türkçe olarak “Aydın muha- fazakârlık” olarak belirlemiştim. “Muhafazakâr” görüşün Türk si- yasal yaşamõnda yeniden bir ilgi ala- nõ olmasõ nedeniyle bu konuyu bi- limsel veriler õşõğõnda yeniden de- ğerlendirmemiz gerektiği kanõsõn- dayõm. Şu bir gerçektir ki “Aydın mu- hafazakârlık” ya da “Çağdaş mu- hafazakârlık” deyimi çok belirgin özellikler taşõmaktadõr ve bu özel- likler evrenseldir. Şöyle ki; benim ülkemin koşullarõ farklõ bir yakla- şõmõ gerektirmektedir gibi “göre- celi” görüşü içermemektedir. Örneğin, Nazi Almanyasõ’nda benim ülkeme özgü koşullar diye- rek Musevilerin dõşlanmasõna, öl- dürülmesine yol açan “göreceli” yaklaşõm insan haklarõ ve gerçekleri açõsõndan sakõncalarla doludur. Bu nedenlerle, benim ülkemin koşullarõ nedeniyle muhafazakârlõk şöyle yo- rumlanmalõdõr görüşü, belirli ku- rallarõ, yerleşmiş evrensel nitelikleri olan muhafazakârlõk anlayõşõnõn “göreceli” bir biçimde yorumlan- masõ yanlõştõr ve bilimsellikten uzaktõr. Bir örnek verelim: İngiltere’deki “Muhafazakâr Parti”nin tutum ve yaklaşõmõnõ, genelde, “Aydın muhafazakâr” diye tanõmlayabili- riz. Neden? Çünkü bu parti rejimin temel niteliklerini tartõşmõyor. Kõ- sacasõ, aydõn muhafazakâr görüş rejimin laik olduğu ve tüm kurum ve siyasalarõn bu gerçeğe uymasõ ge- rektiğini bilir. Rejimin çağdaş nite- likleri; örneğin, laik eğitim, laik bir devlet yapõsõ olmasõ tartõşma konu- su değildir. Bu temel konularda İn- giliz İşçi Partisi ve Muhafazakâr Parti arasõnda sorun yoktur. Bush ve Obama dönemi Bu iki partinin aralarõndaki bakõş açõsõ farklõlõklarõ, genelde, güdülen ekonomi politika ya da dõş politikada kendini gösterir. Yeniden vurgula- yayõm: Çağdaş, aydõn muhafazakâr görüş rejimin çağdaş niteliklerini tar- tõşmaz. Rejimin “meşruiyeti” de bu çağdaş niteliklerin korunmasõnda ve aslõnda “varsayım” olarak kabu- lünde yatar. ABD’ye gelince; özellikle, Bush döneminde “muhafazakâr” görüş dinsel özellikleri gündeme getirerek bir “bunalım” geçirmiştir. Obama döneminde “muhafazakâr” görü- şün hiç olmazsa bir ölçüde, çağdõ- şõlõktan uzaklaşmasõ beklenebilir. Önemle vurgulanmasõ gerekir ki aydõn, çağdaş muhafazakârlõk an- layõşõnda “kul” ya da “cemaat” fikri yoktur; toplum, birey ve yurt- taş anlayõşõ egemendir. Öte yandan, Batõ’da gözlemlediğimiz özellik- leriyle “muhafazakâr partiler”, genelde özel girişimi desteklemek- tedirler. Ülkemizde çağdaş değerlerle si- yaset yapõlmasõ ve “rejim tartış- malarının” bir kenara itilmesi açõ- larõndan “muhafazakâr” görüş ya da görüşlerin “çağdaş” ve “aydın” olmalarõ gerekmektedir. Ancak, ül- kemizde “muhafazakârlık” ve “gericilik” arasõnda çok ince bir çiz- gi var. Hatta muhafazakâr görüş temsilcilerinin bazõlarõnõn geçmiş- te kalmõş ve yasalarla kaldõrõlmõş bu- lunan kurum ve görüşleri hâlâ gün- demde tuttuklarõna ve kolaylõkla gericiliğe kaydõklarõna tanõk ol- maktayõz. Bu görüşü temsil edenlerin önem- lice bir kesimi Atatürk’le, Cum- huriyetimizin temel nitelikleriyle barõşõk değillerdir. Oysa Atatürk- çülük ve Atatürk Devrimi bir ölçüde Türkiye’nin 1789’udur. Bir ölçüde diyoruz çünkü Fransõz Devrimi var olan düzene, var olan rejime bir baş- kaldõrõydõ. Atatürk Devrimi ise yal- nõzca var olan, eskimiş, çağdõşõ bir düzene ve rejime başkaldõrõ değil- di. Aynõ zamanda yok edilmek is- tenen bir ulusun “kurtuluş” sava- şõydõ. Yukarda verdiğimiz örnekten ha- reketle şu gerçeği vurgulamak isti- yorum. Bugün Fransa’da muhafa- zakâr kesim, muhafazakâr siyasal partiler “1789 Devrimi”nin ilkele- rini tartõşma konusu yapmõyor. Kuş- kusuz Fransa ve bu bağlamda dün- ya Fransõz Devrimi’nin ilkelerinden daha öte görüşleri de geliştirdi ve be- nimsedi. Ancak “aydınlığa” geçi- şi sağlayan “1789 ilkelerini” dõş- lamadõ. ‘Devrimcilik’ ilkesi O aydõnlõğõn sağladõğõ olanakla daha yeni görüşlere açõk oldu, daha yeni görüşler üretti. Tõpkõ Atatürk Devrimi’nin sağladõğõ gibi. Ata- ‘Muhafazakârlõk’ Prof. Dr. Suna KİLİ türk Devrimi ve Atatürk- çülük Türk devletini, Türk toplumunu, Türk yurttaşõnõ çağdaş uygarlõk düzeyine erişmesi, ay- dõnlõğa kavuşmasõ için gerekli ilkeleri saptadõ ve yaşama geçirdi. Siyasal otoritenin laik temelin- den, ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünden ve sosyal devlet anlayõ- şõndan ödün vermeden Atatürkçülük yeniliklere açõktõr. “Devrimcilik” il- kesi, Atatürkçülüğün ye- niliğe açõk olmasõnõ sağ- lamaktadõr. Bu bağlamda şu konu- yu da gündeme getirmek istiyorum: Toplumlarda, genelde, siyasal ve eko- nomik görüşler, hukuktan daha çabuk gelişir ve bu gelişmelerin õşõğõnda hu- kuku zorlayarak bu yeni- likleri içeren yasalarõn çõkmasõnõ destekler. Tür- kiye’nin durumu bir is- tisnadõr. Atatürk Devrimi ve bu devrimin getirdiği hukuksal özellikler bu- gün hâlâ “ilericiliğini”, “devrimciliğini” koru- maktadõr. Çünkü 50 yõlõ aşkõn bir süredir Türkiye’de uygu- lanan bazõ siyasalar, ge- nelde, Atatürk Devri- mi’nin hukuk alanõnda getirdiği radikal değişimi dõşlamaktadõr. Örneğin, bir “Medeni Kanun” olgusunu anõm- sayalõm: Bu yasanõn ço- keşliliği ortadan kaldõr- masõna karşõn, toplumu- muzun en azõndan bir ke- simi bu gereğe uyma- maktadõr. Bu örnekleri çoğaltabiliriz. Aydõn muhafazakâr bir siyasal parti “rejim” tar- tõşmasõna girmez. Aydõn bir parti devletin laik oto- ritesini tartõşmasõz kabul eder. Çağdõşõ semboller- le, çağdõşõ anlayõşla çağ- daş uygarlõk düzeyine ulaşõlamaz. Sağ partiler kendi kad- rolarõnõ ve düşünsel ya- põlarõnõ oluştururken “çağdaş” bir toplumda sağ parti olma özellikle- rini göz ardõ ederlerse, hem siyasal yaşamõmõz ve hem de kendi partilerinin geleceği açõlarõndan kay- gõ duymak gerekir. Son zamanlarda DP’deki ge- lişmeler, “merkez”e yö- nelme girişimleri umu- yoruz ki beraberinde “ay- dın”, “çağdaş” muhafa- zakârlõk anlayõşõnõ da ge- tirir. Milli Eğitim Bakanı Sayın Nimet Çu- bukçu, Biliyorsunuz, olumsuz bir şey ya- şandığında her ağzını açan eğitimsiz- likten söz eder; ancak bugüne dek eğitimin niteliği konusu, birtakım kısır tar- tışmaların ötesine geçememiştir. Eğitim, yaşamın bütün alanlarını kapsayan ge- niş bir alandır; ne ki yıllardır bu alan bir- takım siyasal bakış açılarıyla daraltıl- maktadır. Uzun zamandır ülkemizdeki eğitim politikasının, MEB’nin başına gelen kişilerin dünya görüşü ve bağlı ol- dukları kurumun kurallarıyla biçimlen- diğini yaşayarak görüyoruz. Örneğin MEB’nin dil politikasına, 1950’den bu yana sıklıkla iktidar olan “milliyetçi mu- hafazakâr” anlayış egemendir ve bu an- layış, Atatürk’ün başlattığı Dil Devrimine tepkilidir. Oysa bugün bu anlayış da Dil Devrimiyle kazanılan sözcük ve kav- ramlarla kendini ifade etmektedir. Son zamanlarda ortak (resmi) dil tar- tışmalarının başka yönlere kaydırılma- sı, başta MEB olmak üzere üniversite- lerin bilimin ışığında konuya yaklaş- maması, başka bir üzüntü kaynağıdır. Eğitimciye, bilimciye kulak vermeyen politikacılar bu durumu yaratmıştır. Türkiye Cumhuriyeti’nin ortak dili Türk- çedir; Türkçenin ortak (resmi) dil olması, öteki dillerin yok sayılması, bu dilleri ko- nuşanların kısıtlanması anlamına gel- mez. Tersine eğitimcilerin yönlendir- mesiyle üretilecek ortak akılla bu dille- rin de bilimsel ve sanatsal açıdan yolu açılır. Örneğin devletin radyo-televizyon açması yerine, açılacak özel radyo ve televizyonlar; sanat ve bilim kurumları, yapılacak her türlü bilimsel ve sanatsal yayın, kuşkusuz bu ülkenin kültürel zenginliği olacak, kökeni ayrı da olsa bi- lim ve sanat yaratıcılarını yaklaştıracaktır. “Anadille eğitim” gibi “masum” bir su- nuşla, Türkçe dışındaki dillerle eğitimi ileri sürülenleri dikkatle izliyoruz. Türkiye Cumhuriyeti’nin öğretmenleri, yargıçları, doktorları vb. eğitim gördükleri dile göre mi görev alanı, bölgesi seçecek? Daha açık soralım; Türkçe eğitim gö- renle Kürtçe eğitim görenleri nasıl bir ge- lecek bekliyor? Bu konuda MEB’nin akılcı ve kesin bir tavrı, açıklaması ol- mayacak mı; üniversiteler suskunluğu- nu sürdürecek mi? Ortak (resmi) dilden kopmak, başka ayrışmaların yolunu açmaz mı? Sayın Bakan, bir başka büyük ve yı- kıcı sorun da yabancı dille öğretimdir. “Gelişmekte olan” etiketiyle kanlandırı- lan bizimki gibi ülkelerin bireyleri, önce ortak dille düşünmeyi öğrenmeli, son- ra bilim, sanat ve uygulayımdaki geliş- meleri birinci elden izlemelidir; ama yabancı dille öğretim niye? Biz sö- mürge miyiz? Sayın Bakan, ülkeyi saran yabancı ad- landırmayla, işyeri ve ürün adlarındaki yabancılaşmayla işgal altında gibiyiz; politikacılarla işadamlarının ayılacağı günü merakla bekliyoruz. “Rezidans, vil- lage, city”lerde oturmak, “bye bye, okey”li konuşmak, adı tadı yabancı şeyler yiyip içmek, gelişmek midir kan- dırılmak mı? Bağımsızlığın temel öğe- si dildir! Bilmem haberiniz var mı; okulların çoğunda Türkçe toplulukları oluştu- ruldu; niye? Çoluk çocuk tedirgin… Nedense bir tek devlet büyükleri ra- hat… Dileriz siz bu rahatlıktan sıyrılır; ivedilikle çözüm bekleyen dil sorun- larına gerçek uzmanlarla birlikte eği- lirsiniz. Ayrı düşünebiliriz; ama aynı ül- kenin yurttaşlarıyız; aynı dille anlaşmak zorundayız. Saygılarla. AÇI MÜMTAZ SOYSAL Yazarımız izninin bir bölümünü kul- landığından yazılarına ara vermiştir.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear