24 Kasım 2024 Pazar Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CMYB C M Y B GÖRÜŞ AHMET TAN Başbakan’ın Derdi Dün öğle vakti NTV’de dedi ki… “Ben sinirli değilim... Dertliyim dertli!” İyi mi? Başbakan’ın, derdi ne? Söylemedi. Belki de derdi merdi yok da, öylesine söyledi. Zaten söylediklerinin çoğunu hep öylesine söyleyip duruyor. Daha önce de, “öfkeli” denilmesine öfkelenmişti. “Bu öfke değil, belagat sanatıdır!” demişti. Her şeyin bedeli var. Sanatın bu türünü görmek için de, Başbakan’ın bu cinsine tahammül etmek gerekiyor. Ne diyordu kendisi? “Demokrasi tahammül rejimi!..” Çekeceğiz. Yarımız tesbih yarımız SMS.. Seçime 25 ay kaldı! NTV’de sunucu sordu: “Cinayetler ve şiddet yaygınlaşıyor. Bir köyde 44 kişi öldürüldü. Adana’da evin oğlu 8 kişilik aileyi yok etti. Başı kesilen liseli kız.. Annesini öldüren küçük…” Başbakan bu kez de “lahavle” çeker gibi söze gi- riyor: “Bu haberler dönüp dönüp gösteriliyor. Çok yan- lış. Bunları unutturmanın gayreti içinde olmalıyız. Bu tür şeyler unutulsun.. Unutturulsun!..” “Unutmak.. unutturmak!”, elbette “Dertliyim!” di- yen bir Başbakan’ın bulacağı en uygun formül. Daha iyisi Şam’da kayısı. Bu formülü zaten çok uzun zamandır, çok usta- ca, hatta çok şeytanca uygulayıp duruyor... Mayın Yasası, iktidarların da cinnet geçirebildiği- nin kanıtı olan bir yasa.. Cumhuriyet tarihinin en yüz karası yasası… 510 km’lik sınır boylarının, yarım yüzyıllığına ya- bancı ülke şirketlerinin egemenliğine devretmeyi ya- saya bağlayan bir iktidar, çıldırmadan bunu yapa- maz. Başbakan, yasayı kabul ettirmek için partide sı- kıyönetim ilan etti. Ama yine de 50-60 AKP’li milletvekili “suça ortak olmak” istemedi. Bu bir tür başkaldırıydı… Meclis’in sözde 3’te 2’sine hâkim olan AKP, TBMM’nin yarısından bile az bir oyla yasayı geçi- rebildi. Yasanın kabul edildiği gecenin sabahında (4 Ha- ziran Perşembe) Başbakan birdenbire bir laf attı or- taya: “AK Parti’ye AKP diyenler edepsizlik ediyor!” 7 yıldır, bu milletin yarısından fazlası AKP’ye AKP diyor… AK Parti diyenler ise giderek azalıyor… Ama Başbakan, bu akıl dışı-edep dışı lafı etmek için Mayın Yasası’nın çıktığı günü bekliyor… Neden? Çünkü, Başbakan “dertli”… Derdinin dermanını, unutmakta-unutturmakta arı- yor… “AKP demek edepsizlik” ise… TBMM’de Başkanlık Kürsüsü’nden 7 yıldan beri CHP’li, MHP’li Başkanvekilleri edepsizlik ediyor… Milletvekilleri de ediyor.. TBMM tutanakları 7 yıldır edepsizlikle dolup taşıyor. Ama Başbakan, edep dışı lafını etmek için mayın sabahını seçiyor. Önünü arkasını düşünmeden laf ettiği sanılıyor. Aksine, her lafını düşünerek ediyor. CHP Lideri’ne “Sayın Baykal, sen bana sen di- yemezsin!” derken de, düşünüyor… “Bak ben, sana Sayın Baykal diyorum!” derken de düşünüyor… Düşündüğü tek şey var… Unutturmak.. unutmak... Turgut Özal da böyleydi: “Bir kemik attım oynayıp duruyorlar!” MERİÇ VELİDEDEOĞLU Prof. Dr. Y. Esmer’in “Türki- ye’de Radikalizm ve Aşırılık Araştırması” adlı çalışması ile ABD Başkanı Obama’nın Ka- hire konuşması, geride bıraktı- ğımız haftaya damgasını vurdu. Araştırma sonuçlarının açık- lanmasının ve konuşmanın ta- rihlerinin denk düşmesi dışın- da, bu ikisi arasında bir ko- şutluktan, dahası birbirini onaylayan sonuç ve içerikle- rinden söz edilebilir mi acaba? Obama bir buçuk milyar Müslüman halka, daha uygun bir deyişle, bir buçuk milyarlık İslam “ümmet”ine seslendi. Konuşmasında yer yer bu insanların uyması gerekenleri de Kuran ayetleriyle belirterek -bir bakıma- uyardı. Tıpkı bir “vaiz”, bir “imam” gibi... Ümmetin “işleri”nin yani ekonomik durumunun “iyi git- mesi”nin, “takva” sahibi (din kurallarına, yasalarına eksiksiz uymuş) olmalarına bağlı bu- lunduğunu, yine Kuran’dan (*) aktarıp yüzlerce milyon Müs- lümanın gözlerini yaşartarak vurguladı. Ne ki, bu yaşlı gözler ara- sında ABD Başkanı’na ateş saçan gözlerle bakanlar da vardı az da olsa. Kuds ül Ara- bi gazetesi yazarı olan Ab- dulvehhab el Efendi bunlar- dan biri. Diyor ki: “Obama, halklarına seslenmek için Birmanya’ya veya Kuzey Kore’ye gitmeye cesaret edemezdi. Görünen o ki, hakarete (aşağılamaya) uğ- ramaya alışan Arap ve Müslü- manlara karşı her şey caiz. Konuşma birçok suçlamayla ve ahlaki üstünlük taslamalarıyla dolu” (5 Haziran 2009, R. 7. 6. 2009) A. el Efendi, bu konuda yal- nız değil. The Independent yazarı Robert Fisk de aynı doğrultuda düşünüyor. İlkin konuşmayı “Genel Bush Ona- rım Şirketi” olarak adlandırıp somutlaştırıyor; ardından da, “Binlerce yeni Amerikan as- kerini Afganistan’a yollayan” biri değilmiş gibi, Obama’nın bastıra bastıra, “Batı dünyası- nın İslama olan borcundan, ya- ni Endülüs’teki uygarlıktan, bilgi ışığından” söz etmesinde “yüzsüzce bir yan vardı!” diyor. (5.Haz.2009, R.7.6.2009) İzlenebildiği kadarıyla, bu tür eleştirel bakışın Batı bası- nında, İslam-Arap dünyasın- dakinden çok daha fazla yer aldığı söylenebilir. Türkiye’ye gelince, bilindiği gibi konuşma, ülkemizde de çok beğeniyle karşılandı; ge- rek iktidar ve yandaşlarınca gerekse medyada. Konuşmanın içeriğinde çok olumlu örgeler (motifler) bulu- nup bir bir ortaya kondu. Dahası kimileri Obama’yı öven coşkulu söyleşiler yaptı, kimileri de bu coşkuya yazıla- rında yer verdi. Ama Türkiye’de de Arap-İs- lam dünyasındaki gibi Oba- ma’nın konuşmasına karşı olanlar da var kuşkusuz, iki elin parmaklarını geçmeyecek sa- yıda olsalar da. Bunlardan kimilerinin görüşü ortak, çünkü aynı bir temele da- yanıyor. Kısaca deniliyor ve yazılıyor ki, Obama’nın ses- lendiği bir buçuk milyarlık dün- ya içinde, yetmiş milyonluk Türkiye’nin dünyasal yaşamı - kuşkusuz ekonomisi de- laik, çağdaş yasalarla düzenlenip yönetiliyor. Ayrıca düşe kalka da olsa çağdaş demokrasi yo- lunda. Bu bakımdan dinsel dü- zenle yönetilen ülkelerle aynı kefeye konulması uygun düş- mez; Obama söyledikleriyle Türkiye’ye seslenmiş olmaz. “Haklılar!” diyebilir miyiz acaba? Obama’nın, Türkiye’nin bu ayrımlı (farklı) yapısından hiç söz etmemesini irdelerken, konuşmasından üç gün önce yayımlanan araştırma sonuç- larını anımsamalıyız diye dü- şünüyorum: Sonuçlar ne diyordu: Yurt- taşların yüzde 62’sinin yaşa- mında “din” en önde; “laiklik” ise ancak yüzde 16’sını ilgi- lendiriyor; “demokrasi”nin ise yüzde 13’lük bir geçerliliği var; “bilim” yerine “din” diyenler yüzde 56. Zina yapan kadının taşlan- masını, “recm”i isteyenler yüz- de 22; iki kadının şahitliği bir erkeğinkine eşittir diyenler yüzde 35; kız çocuğun miras- tan erkeğin yarısı kadar pay al- masını isteyenler yüzde 36. Sürdürmeyelim; bu üç beş sonuç bile Obama’nın laik “Türkiye Cumhuriyeti Devleti” yerine ne koyduğunun, neyi dikkate aldığının göstergesini oluşturmuyor mu? Ne dersiniz? (*) Ahzap 70 - Hücurat 13. ‘Bush Onarım Şirketi’ mi? m.velidedeoglu@hotmail.com KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak@yahoo.com.tr ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci@gmail.com TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 12 Haziran OTOBÜSTEKİLER KEMAL URGENÇ k_urgenc@yahoo.com HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN hetiyatrosu@mynet.com SAYFA CUMHURİYET 12 HAZİRAN 2009 CUMA 18 RTÜK’ün yeni işlevi: Şaibeleri aklama merkezi! Ense Çakı Engin Balım: “Recep, cebinde niye çakı taşıyor? Çakı gibi olduğunu göstermek için mi yoksa edepsizlik edenlerin dilini kesmek için mi!” Bol Uğur Pamuk: “Rahşan Ecevit, yeni parti kuracakmış. Partinin adı Demokratik Bol Parti olsun!” YağmurDeniz Mayınlı tarlaların insanları SINIRLARDAKİ mayınların temizlenmesi konusunda Ahmet Önen, başka bir açıdan fakat aynı zamanda son derece insancıl bir yaklaşım öneriyor: “Bir ülkenin sınırlarındaki mayınları asker döşer ve bırakır. Bundan oluşacak tehlikelerden ise siviller, sınır ticareti yapanlar, kaçakçılar etkilenir. Mayın temizleme söz konusu olduğunda asker, siyasetçi, bu konuda bilgisi olan olmayan herkese bir şeyler soruldu. İlgili ilgisiz herkes kafasına estiği gibi konuştu. 50 yıldır bu en kalleş tuzaklar arasında köşe kapmaca oynayan, bu uğurda kolunu, bacağını, sağlığını kaybedenler insan yerine koyulup, fikirleri soruldu mu? Kim bilir, belki de en ucuz, en makul, en mantıklı fikirler onların kafalarında gizlidir. Olası depremde uyaracağı savıyla evlerinin oturma odalarında tavuk besleme fikri üreten bu toplum, kim bilir mayınların arasından süzülüp gitmek için ne pratik çözümler yaratmışlardır. Havanın bozacağını bir meteoroloji uzmanı kadar, belki de ondan daha iyi, ömrünü balıkçılığa, denizciliğe adamış yaşlı reisler bilir. Toplumu otomatik oy makinesi dışında, fikirlerinden yararlanılabilecek bireyler olarak görmeye başladığımız gün, sorunlarımızın yarısından çoğunu çözmüş olacağız. Bunun için bir yerlerden başlanmalı. O gün, bugün neden olmasın?” Nazi Almanyası’nda papaz Martin Niemöller’in günlüğünden: “Önce sosyalistleri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü ben sosyalist değildim. Sonra sendikacıları topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü sendikacı değildim. Sonra Yahudileri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü Yahudi değildim. Sonra beni almaya geldiler; benim için sesini çıkaracak kimse kalmamıştı.” BU işin şakası yok. İslam âleminin son halife adayı Fatih Sultan Recep, partisi AKP’ye “ak parti” demeyenleri edepsizlikle suçladıktan sonra hükümetin emrindeki zevat kolları sıvadı ve AKP’ye ak parti demeyenlerin peşine düşüverdi. Örneğin mesela sultan hazretlerinin Bitlis’teki valisi “işin aslı öyle değildi de şöyleydi” gibi laflar ettiyse de AKP’ye AKP dediği için bir öğretmen hakkında resmen soruşturma başlatıldı. Osmanlı artıklarının “ulu hakan” dediği Abdülhamit biliyorsunuz, muhteşem burunlu bir zatı şahaneydi ve ajanlarının ihbarlarıyla yaşardı. Burun sözcüğünün geçtiği her yerde kendinden söz edildiği vehmine kapılırdı. Sonunda, zaten sansür altındaki gazetelerde burun sözcüğünün kullanılmasını hepten yasaklamıştı. Madem tarih tekrardan ibaretmiş o halde, sultanın valilerine, müftülerine, polis şeflerine, imamlarına, ulemalarına fazla mesai yaptırmadan kendi göbeğimizi kendimiz keselim: Bundan böyle... Sultanın arkadaşlarının kurduğu Deniz Feneri ile sultanın biricik partisinin adı yan yana getirilemez. Deniz Feneri’nin ampulü ile sultanın biricik partisinin amblemi olan ampul arasında uzaktan veya yakından en küçük bir ilişki kurulmasını çağrıştıracak düşünce kırıntısının üretilmesine izin verecek cümle kurulamaz. Herhangi bir otomobil arızasına acil müdahale gerektiğinde, çevredekilerin duyacağı bir ses tonuyla “balyoz getirin” diye yardım istenemez. Her türlü cümle içinde kullanılırken, hafif bir tebessüme neden olacak şekilde pırlanta, pırlantacık, gemi, gemicik, altın, altıncık, damat, damatçık, dünür, dünürcük, kredi, kredicik kelimeleri kullanılamaz, kullanılmasına teşebbüs dahi edilemez. Dayı, kabadayı, bitirim, Kasımpaşalı, ulan, lan, yıkıl karşımdan, çekil önümden, ananı da al git, ben sana sen diyor muyum gibi lafların kullanılması, sultanın ibrikçibaşısından pullu dilekçeyle alınacak özel izne bağlıdır. Bu lafları izin almadan kullananların Ergenekon dalgasına tutulmaları kaçınılmazdır. Aşağıdaki kelimelerin kullanılmasına kısmen izin verilmekle birlikte iki sayfalık bir yazı veya 10 dakikalık bir konuşma içinde bir kereden fazla kullanılması kesinlikle yasaktır: Kriz, teğet, işsizlik, icra, iflas, intihar, yoksulluk, açlık, dış borç, iç borç. Ferman sultanımızındır. Allah sultanımızı başımızdan eksik eylemesin. Yasaklar SESSİZ SEDASIZ (!) BULMACA SEDAT YAŞAYAN SOLDAN SAĞA: 1/ Bir kabart- manõn ya da yazõtõn örneği- ni çõkararak çoğaltma yön- temi. 2/ Ku- maşlardaki be- nek... Bar- tõn’õn bir ilçe- si. 3/ Ateşe da- yanõklõ lifler- den oluşan bir tür asbest... Bir nota. 4/ Japon lirik dra- mõ... Sarhoş ya da külhanbeyi bağõr- masõ. 5/ Üzerine şil- te serilerek yatmaya ya da oturmaya ya- rayan tahta seki. 6/ Küçük çocuklarõ korkutmak için uy- durulmuş yaratõk... Katma, ekleme. 7/ İtalya’da yaşamõş antik bir halk... İyi, hoş, güzel. 8/ Pişmiş toprak ya da çi- mentodan yapõlmõş kalõn su borusu... Bir kõta. 9/ Öğrenci, çõrak... Rütbesiz asker. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Çeşitli av ve süs õrklarõ bulunan uzun tüylü bir köpek cinsi. 2/ Japonlara özgü bir tür güreş... Alõ- nan bir şeyle birlikte parasõz verilen şey. 3/ At yav- rusu... Kesilmiş ağaç gövdesi. 4/ Gelenek... Şa- manist Türklerde doğal nesnelerde bulunduğuna inanõlan ruhlara verilen ad. 5/ İnce yapõlõ. 6/ Ya- põlarda ve demiryollarõnda kullanõlan demir ki- riş... Satrançta bir taş. 7/ Arnavutluk’un plaka imi... Ödenmesi gerekli bir paranõn ödeme gü- nünden önce verilen bir bölümü. 8/ Fizikte kul- lanõlan iş ya da enerji birimi... İçinde bulaşõk yõ- kanan musluk teknesi. 9/ İkiyüzlü, düzenbaz. 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 K A Ş K A V A L A R I Ş E L E K Ş I L L I K K A K L İ K İ T S A Ş I K L A M A V E K İ L K A T A L T A K A U L E K M A U R K A S A T U R A 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 Mustafa Yılmaz: “Sen seni bil sen seni; sen seni bilmezsen dokunulmazlığın kalktığında patlatırlar enseni!” BAĞIŞLANAN HER ORGAN KURTARILAN BİR HAYATTIR 0 212 557 70 70 / PBX
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear