Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
ekonomi@cumhuriyet.com.tr
28 ARALIK 2009 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA
EKONOMİ 13
CMYB
C M Y B
ANKARA PAZARI
YAKUP KEPENEK
‘Seçmen!’
yakupkepenek06@hotmail.com
Ülkenin “seçim sistemi” geçtiğimiz hafta sonu
“olağan” sonucunu verdi. DTP’nin yerini alan
BDP-Barış ve Demokrasi Partisi milletvekilleri
TBMM’de kaldılar.
Meclis’te kalmalarını, birçok kişi ve kuruluş
özellikle istedi. Ancak isteyenler arasında
olmaması gereken terör suçlusu Abdullah
Öcalan da vardı ve bu durum kamuoyunda
oldukça yadırgandı.
Önce, milletvekilleri doğru olanı yaptılar!
Sonra BDP milletvekillerinin davranışında
yadırganacak hiçbir şey yoktu!
Söze, bir öykücükle girelim.
Kaynağı, değerli arkadaşım, geçen dönem
Adana CHP Milletvekili Avukat Ziya Yergök’tür.
Öykücük şöyle: 1950’li yılların özgürlük
savaşımcısı gazeteci Metin Toker, 1970’lerin
ikinci yarısında Cumhurbaşkanı Korutürk
tarafından kontenjan senatörü seçilmişti.
Toker, arada bir TBMM’deki arkadaşlarına:
- Bana izin, “seçmenimi” görmeye gideceğim,
der ve Çankaya’nın yolunu tutarmış!
Aslında Türkiye’nin bugünkü seçim sisteminin
ve siyasetin yapısal çarpıklığı, bu alaycı
tümcede çok doğru olarak özetleniyor.
Bilinen bir gerçektir ki, şu sırada TBMM’de
grubu bulunan partilerde milletvekili adaylarının
tamamını genel başkan saptıyor. Bu işleyiş
kaçınılmaz sonucunu veriyor: Milletvekillerinin
gerçek seçmeni, genel başkan oluyor!
Sonuçta milletvekilleri, seçmenlerine, yani
genel başkanlarına yakın olabilmek için,
ellerinden geleni yapıyor. Çünkü genel başkana
uzak olmak, hele onu eleştirmek, siyaseten yok
olmaktır. Böyle olunca da milletvekilleri, yasa
yapma ve denetim görevlerini etkin bir biçimde
yapamıyor; üretken ve verimli olamıyor. Her gün
yakınılan siyaset kısırlığının; siyasetin çözüm
üretememesinin ve toplumun istekleri
karşısında aşırılaşan duyarsızlığının asıl nedeni
budur.
Yıllardır bu “demokrasi tiyatrosu”, iç ve dış
kamuoyu oluşturan çevrelerin gözleri önünde
bu ülkede oynanıyor. Genel başkanlar
ellerindeki bu olağanüstü gücün bir parça
azalmasını bile istemiyor; Siyasi Partiler ve
Seçim yasalarının demokratikleşmesi, adayların
en azından büyük bir bölümünün ve ilke olarak
tamamının önseçimle saptanması için hiçbir
girişimde bulunmuyor; tabii seçtikleri
milletvekilleri de!
Gerçekte BDP milletvekillerinin TBMM’de
kalmalarının en ağır suçlamalarla “eleştirilmesi”,
Öcalan’ın terör suçlusu olmasından
kaynaklanıyor. O kadar!
BDP milletvekillerini eleştirenler için, sorun
“bağımlılık” değil; sorun, bir terör suçlusuna
bağımlılıktır!
Oysa asıl “sorun” ve sorgulanması gereken
siyasette kişiye bağımlılığın vardığı çok aşırı
noktadır; yani, bağımlılığın kendisidir.
Kaldı ki, sıkça yaşandığı gibi, TBMM’de
grubu bulunan partilerin genel başkanları çoğu
zaman birbirlerini “ihanetle” suçluyorlar;
rakiplerini Öcalan’a eşitliyorlar.
Böylece ortaya tek bilinmeyenli bir denklem
çıkıyor.
Bilinmeyen ya da Türkiye’de bulunmayan
gerçek “temsili” demokrasidir; yasama organını
oluşturacak olan milletvekili adaylarının geniş
bir katılımla saptanmasıdır; tek başına genel
başkanlarca değil.
Bununla birlikte, nedeni ya da gerekçesi ne
olursa olsun, BDP milletvekillerinin TBMM’de
kalmaları; yani, “dağı” ya da “sokağı” değil de
yasal alanı seçmeleri olumludur. Sonuçta,
çözümü terörde değil barışta aradıklarını
kanıtlamaları, ülkenin barışa yönelmesinin
yollarını açabilir ve mutlaka açmalıdır.
Ülkeyi ayakta tutan, Kurtuluş Savaşı ve
Cumhuriyete giden süreçtir. Bu sürecin önemli
bir tanığı ve Cumhuriyetin değerlerinin sürekli
savunucusu Yeni Adana gazetesi 25 Aralık’ta
92. yayın yılına girdi. Pozantı’da bir vagondan
gelen bu bağımsızlık ve özgürlük savaşımını
www.yeniadana.net ’ten izleyebilirsiniz.
Hukuksuzlukları, yolsuzlukları ve diğer
olumsuzluklarıyla eski yılın kesinkes eskide
kalmasını, yeni yılın çok daha iyi geçmesini
diliyorum.
Yılın son yazısında, 2009’un 2010’a miras
bıraktığı zeitgeist (zamanın ruhu) üzerinde
düşünmeye çalışıyorum: 2009 yılında,
gelişmelerin yönü, önemli eğilimlerin çoğu
belirginlik kazandı. Ne yazık ki bu belirginlik
bizi geleceğe ilişkin büyük bir belirsizlik
duygusuyla karşı karşıya bırakıyor.
Sıfırlı yıllar…
Bildiğiniz gibi, hemen her on yıllık döneme
özgün bir ad takılır. Bu ad genel bir algıya,
zeitgeist’e işaret eder. Ben, bir süredir, geçen
on yılın nasıl tanımlanacağını merak
ediyordum. Geçen hafta medyadaki
değerlendirmeleri izlerken, yorumcuların,
anlam yüklü “noughties” kavramında
buluşmaya başladıklarını gördüm.
“Noughties” sıfırlı yıllar demek. Ancak, “sıfır”
içi boş anlamına geldiğinden, on yılı içi boş bir
dönem olarak da betimlemiş olmuyor mu?
Diğer taraftan “noughties” sözcüğü aynı
zamanda “noughty” (yaramaz) sözcüğünü de
içerdiğinden, bu boşluk aslında bir nitelemeyle
doldurulmuş olmuyor mu? Üstelik, bu kavram
yeni değilmiş. İlk kez, BBC, yeni on yıllık
dönemi tanımlamak için, 2001 başında
kullanmış. Ama ben bu sözcüğe, geçen
haftaya kadar hiç rastlamamıştım. Geçen
döneme ilişkin bir betimleme arama çabası,
2009 yılında “noughties” sözcüğünün içinde
gizli “noughty” (kötü) anlamı üzerinde bir
mutabakat oluşturmuşa benziyor. 2009’un
mirası zeitgeist’i düşünürken, beni “büyük
belirsizlik” kavramına götüren etkenlerden biri
de bu “mutabakat” oldu.
Siyasi belirsizlik
Eğer kapitalizmin paradigması içinde
düşünürsek, Kissinger’ın “Hiçbir şey barışı,
hegemonya ve güçler dengesi kadar güvence
altına alamaz” saptamasına katılmak
durumundayız. Hegemonyacı güç hem
genelde düzeni sağlar, savaşları engeller, hem
de diğer devletlere güvenli bir ortamı sunar.
Hegemonyacı güç, uluslararası ilişkilerde
devletlerin, kendi topraklarındaki hükümranlık
haklarına saygılı olunacağına ilişkin bir ilkenin
geçerli olduğuna dair bir görüntüyü de korur;
ihlal durumlarını “istisna” olarak tanımlar. 11
Eylül’den sonra ABD yönetiminin bu ilkeyi
açıkça ihlal ettiğini, bu ihlalin bundan sonra
koşullara bağlı olmakla birlikte, bir kural
olacağını açıkladığını gördük.
Kissinger’a göre “bu Westphalia devletler
düzeninde devrim demektir, eğer
başarabilirlerse”... Hep birlikte izlediğimiz gibi
başarılı olamadılar; hegemonya düzeni
bozulmaya, uluslararası düzenin belirleyici
ilkeleri dağılmaya başladı.
Obama, ABD başkanı olduğunda,
hegemonya düzenine geri dönülebileceğine
ilişkin bir umut belirdi. Adama alelacele verilen
Nobel barış ödülünün arkasında işte bu
hegemonya (barış) düzenine dönüş umudu
yatıyordu. Yıl kapanırken, genel olarak
uluslararası medyada, özel
olarak ABD dış politika
seçkinleri arasında (Bkz:
The American Interest’in
“Flirting with failure” başlıklı
aralık sayısı) bu umudun
boşa çıkmaya başladığına
ilişkin genel bir kanı (Prof.
Nye’in aynı sayıdaki, “İyi
başlangıç ama yol uzun”
başlıklı yorumuna karşın)
oluşmaya başladığı
görülüyor. “Obama da
başaramazsa bundan sonra
ne olacak?” sorusunun cevabı yok.
‘Tarihin sert akıntıları’
Bir hegemonya döneminden öbürüne
geçişin uzun, sancılı bir dönem olacağı, teorik
olarak, kolaylıkla savunulabilir. Tarih (pratik) de
bu yönde bir deneyime işaret ediyor. Geçen
yüzyılın başındaki “noughties”e (1900-1910)
bakınca, bugüne benzer bir görüntüyle
karşılaşıyoruz. Financial Times’ın ekonomi
editörü Martin Wolf şöyle özetliyor: “Gerçek
anlamda küresel bir güç (İngiltere-E.Y.) göreli
olarak hızlı bir gerileme içindeydi. Kısa bir süre
önce çok yüksel maliyetli bir sömürge
savaşında (Boer Savaşı-E.Y.) bir Pirrus zaferi
kazanmıştı. Yeni büyük güçler yükseliyordu,
hem silahlanma yarışı hem de piyasalar ve
azgelişmiş bölgelerdeki kaynaklar üzerinde
rekabet hızlanıyordu. Ancak, insanlar refahı
besleyen, barışın zemini oluşturan serbest
ticaretin ve sermaye hareketlerinin
(küreselleşmenin-E.Y.) sürdürülebileceğine
inanmaya devam ediyorlardı”… Sonrasını
hepimiz biliyoruz.
Bildiğimiz için de, 2010’a bundan sonra ne
olacak korkusuyla giriyoruz. Çünkü tarih, bir
süredir kendini tekrarladığını düşündüren
görüntüler sergiliyor. Bir başka Financial
Times yazarının geçen hafta işaret ettiği gibi
“Tarihin sert akıntıları küresel yapının düzenini
süpürüp atıyor”. Gerçekten de bu yıl
bilincimize çıkan
gerçeklerden (doğru
veya yanlış) biri de,
250 yıllık Batı
üstünlüğünün
engellenemez bir
biçimde Doğu’ya
geçmeye başlamış
olmasıydı. Wolf da
zaten noughties’in
“tarihte iki dönemi
birbirine bağlayan bir
menteşe” olduğunu
savunuyor. Ancak,
Doğu’daki güçler, bu üstünlüğün beraberinde
getireceği sorumlulukları üstlenebilecek,
dahası taşıyabilecek güçte görünmüyorlar.
Kültürel ortam da değişiyor
Tarihin sert akıntıları, Batı’nın üstünlüğünü
önüne katıp götürürken, Berkley
Üniversitesi’nden Prof. Brad DeLong ve
Stephen Cohen’in birlikte yayımladıkları
çalışmada (The End of Influence) vurguladıkları
gibi, kültürel ortam da değişiyor, insanlık “25
yıllık neoliberalizm rüyasından da uyanıyor…”
(DeLong, Cohen Foreign Policy, 23/123).
DeLong ve Cohen’e göre bu yeni dönemde
“ABD hâlâ kültürel bir güç olmaya devam
edecek ama kültürel alanda yeni bir ‘mega
söylem’ üreterek yeniden hegemonya kurma
olasılığı Obama çiftine rağmen çok zayıf”.
Bu kültürel hegemonya üzerinde
düşünürken, The Economist’in son sayısındaki
“Neden modern ilerleme düşüncesi bu kadar
yoksullaştı?” başlıklı, ilginç makale yararlı
olabilir.
The Economist’in makalesi, “ilerleme”
düşüncesine ilişkin ilk kaygıların ortaya çıktığı
1861 yılında (kapitalizm egemen model olarak
yerleşirken, ilk düş kırıklıklarının doğduğu
dönem) üretilen bir metine gönderme yaparak
başlıyor. Bu düşüncelerin 21. yüzyıla doğru
yeniden gündeme geldiğini saptıyor: Bu gün,
“insanlık, tanrı sevgisi adına hiçbir şeyi, insan
sevgisi adına hiç kimseyi sevmeyen bir noktaya
gelmiş”. “Biz”, diyor The Economist, “özel
sektöre herkesten daha çok iman etmişizdir.
Ama bugün, kartel oluşturmayı, kirlenmenin
maliyetini topluma kaydırmayı, kendi finansal
yaratıcılığının yükü altında ezilmeyi engellemek
için kapitalizmin enerjisini genel çıkara
yönlendirecek yasalarla denetlenmesi ve
sınırlandırılması düşüncesine, kapitalizmin en
katı savunucuları bile karşı çıkmayacaktır.
Bilimin olduğu gibi iş faaliyetinin de yönetilmesi
gerekir.”
İnsan yaşamının maddi koşullarındaki tüm
iyileşmelere rağmen insanlık mutlu değilmiş,
zenginlik duygusal tatmini getirmiyormuş.
İnsanlık çocuklarının geleceğinden kaygı
duyuyormuş: “Ormanlar yok oluyor, buzlar
eriyor, toplumsal bağlar çözülüyor, kişi özeli
aşınıyor, yaşam çirkin bir dünyada sefil bir
çabaya dönüyormuş…”
İlerleme düşüncesinin zayıflaması 25-30
yıllık bir gelişme. Ama, krediyle,
finansallaşmayla körüklenen bir tüketim
humması, bunun medyadaki sanrıları, ilerleme
düşüncesinden vazgeçince ortaya çıkan
kültürel boşluğu gizlemeyi başarmıştı.
Tüketime dayalı model çökerken bu “boşluk”
ortaya çıkıyor, içine bakanlar “ne yani hep
kapitalizm mi?” diye sormaya başlıyorlar.
2010’a girerken kapitalizmin bir gelecek
üretmediğine, ilişkin kaygıların, belirsizliğin
iyice, The Economist’i bile etkileyecek kadar
arttığını görüyoruz.
Yılın Son Yazısı
DÜNYA EKONOMİSİNE BAKIŞ / ERGİN YILDIZOĞLU / LONDRA erginy@tr.net http://erginyildizoglu.blogspot.com
2010’a sayõlõ günler kala, yeni yõlda elektrik ve doğalgaza zam geleceği kesinleşti. Ekmek ve motorin de zamlanacak
AKP’nin 2010 hediyesi zam
Ekonomi Servisi - Kriz nedeniy-
le 2009’da binlerce kişi işsiz kalõrken
yurttaş daha da yoksullaştõ. Kõt kanaat
geçinen yurttaşõ 2010’da yeni zam-
lar bekliyor. AKP’nin halka yeni
yõl hediyesi olarak değerlendirilen
zamlarla, halk kõşõ zor geçirecek.
2010’a sayõlõ günler kala, yeni
yõlda elektrik ve doğalgaza zam ge-
leceği kesinleşti. Temel ihtiyaç olan
ekmeğe de zam yapõlacak. 2010 ile
birlikte bütçe açõklarõnõ azaltmak
ve Hazine’ye kaynak aktarmak ama-
cõyla Maliye Bakanõ Mehmet Şim-
şek’in deyişiyle gerektiğinde akta-
rõlacak kaynağõn adõ, yükselen ver-
giler ve zamlar olacak. 2010’a gir-
meden yapõlan bazõ zamlar şöyle:
Doğalgaza en az yüzde 15 zam
yapõlacak.
Konutta kullanõlan elektriğe
yüzde 1.32, sanayideki elektriğe de
yüzde 1.23 oranõnda zam yapõldõ.
2010 Bütçesi’nde tütün mamul-
lerinden 16 milyar 417 milyon 469
bin lira ÖTV geliri hedefleniyor. Tü-
tün mamulleri için beklenen zam
yüzde 40 civarõnda.
2010’da motorindeki ÖTV’nin
yeniden ele alõnmasõ kararlaştõrõldõ.
Bu da yeni zam anlamõna geliyor.
Köprü geçişlerine de yüzde 53.8
düzeyinde rekor zam yapõlmasõ ön-
görülüyor.
Fõrõncõlara göre yeni yõlda ekmek
zammõ kaçõnõlmaz.
2010’a girmeden trafik cezalarõ
da zamlandõ. Bazõ suçlara uygulanan
cezalar şöyle: Kõrmõzõ õşõkta geçmek:
130 lira. Emniyet kemeri takma-
mak: 62 lira. Araç kullanõrken tele-
fonla konuşmak: 62 lira.
Dershaneler Birliği Derneği,
2010-2011 eğitim-öğretim yõlõ ka-
yõtlarõ için dershane ücretlerine yüz-
de 10 ile yüzde 25 arasõ zam yapmayõ
planlõyor.
Ulaşõma zam haberi de hem
Ankara’dan. Ankara’da EGO oto-
büsleri, Metro ve Ankaray’da tek bi-
nişlik kartlarda tam bilet 1.69 TL’den
1.85 TL’ye, çok binişli kartlarda
tek biniş 1.39 TL’den 1.50 TL’ye
çõktõ. İstanbul’da da 2 liraya çõka-
rõldõ.
Kriz nedeniyle kõt kanaat
geçinen yurttaş, yeni yõlda
ekmekten ulaşõma, sigaradan
benzine, dershane fiyatlarõna
kadar zamlõ fiyatlarla ayakta
kalmaya çalõşacak.
Y E N İ Y I L A P A H A L I G İ R E C E Ğ İ Z
SAVAŞ KÜRKLÜ
ADANA - Yeni yõla birkaç gün kalmasõna karşõn Ada-
na’da yõlbaşõ hareketliliğinin yaşanamadõğõ gözleniyor.
Çarşõ ve pazardaki sessizliğin yõlõn son gününde az da
olsa canlanmasõnõ beklediklerini belirten esnaf, durumu
halkõn alõm gücünün düşmesine bağlarken alõşverişe çõ-
kanlarõn ise özellikle gõda fiyatlarõndan yakõndõğõ görüldü.
Yõlbaşõ gecesini evde geçiren 4-5 kişilik bir aile, sade-
ce o geceye özel etli, tavuklu ya da hindili bir masa ha-
zõrlamaya kalksa, çereziyle, meyvesi ve içeceğiyle kişi
başõ 40-50 lira harcamasõ gerek. Bunu dõşarda en ucu-
zundan ya da orta halli bir eğlence yerinde yapmaya kalk-
sa en ucuz fiks mönü kişi başõ 70 liradan başlõyor.
BMD: Fiyatlar
artık düşmez
EÜAŞ’ta 82 ihale iptal
PELİN ÜNKER
Birleşmiş Markalar Derneği
Başkanõ Ekrem Akyiğit, son
üç yõldõr müşteri beklentilerinin
hesaplõ ürün yönünde değişti-
ğini belirterek, üç yõldõr de-
vamlõ düşen fiyatlar sonucu
artõk orta fiyat grubunun kal-
madõğõnõ, bundan sonra eskisi
kadar sert düşüşler bekleme-
diklerini söyledi. 2009’un son
çeyreğinde geçen yõla göre sa-
tõşlarda yüzde 10 artõş yaşan-
dõğõnõ belirten Akyiğit, bu
olumlu verilerin etkisiyle mar-
kalarõn 2010’a daha pozitif
baktõğõnõ ifade etti.
Akyiğit, 2010’da yukarõ doğ-
ru bir ivme beklendiğini, bü-
yümesini belli oranda tamam-
layan markalarõn yüzde 10-
20, büyüme atağõna geçenlerin
yüzde 20-40 büyüme hedefle-
diğini söyledi.
Çocuk giyim geliyor
Aynõ zamanda Collezio-
ne’nun Yönetim Kurulu Başkanõ
da olan Akyiğit, Collezione’un
çocuk markasõ “Kids ooll”un 1
Nisan’da devreye gireceğini
söyledi. Akyiğit, “30 mağaza-
da Kids ooll satılacak. 20 ta-
nesi mevcut mağazaların için-
de olurken, 10 mağaza da
kendi adıyla açılacak” dedi.
Bu yõl yüzde 38 büyümeyle
hedefleri tutturduklarõnõ belirten
Akyiğit, “2010’da yüzde 65
büyüme öngördük, Kids ooll
dışında 44 tane de Collezione
mağazası açacağız” diye ko-
nuştu.
Son dört yõlda Elektrik Üretim
AŞ’deki ihaleler mevzuata aykõrõlõk ve
dokümanlarda yapõlan hatalar
nedeniyle iptal edildi.
Türk-İş, dört kişilik bir ailenin açlık sınırının 795 TL’ye,
yoksulluk sınırının ise 2 bin 588 TL’ye yükseldiğini açıkladı.
Türk-İş Aralık Ayı Açlık ve Yoksulluk Sınırı Araştırması
sonuçlarını açıkladı. Açıklamada, “2010’da geçerli olacak
asgari ücretin bu hafta açıklanması beklenmektedir. Geçmiş
dönemlerde olduğu gibi işveren-hükümet kesiminin
yönlendirmesiyle belirlenecek asgari ücret, ‘açlık ücreti’ bile
olmayacaktır” denildi. Çalışanın yıl başına göre yapması
gereken ek harcama tutarının sadece gıda için 55 lira olarak
belirlendiği ifade edilen açıklamada, gıdanın yanı sıra giyim,
konut, ulaşım, diğer zorunlu harcamalar da dikkate
alındığında son bir yıl itibarıyla yapılması gereken ek harcama
tutarının 179 liraya ulaştığı kaydedildi.
Tüketici 2010’a
123 milyar lira borçlu giriyor
Ekonomi Servisi - Tüketiciler Birliği Genel
Başkanõ Nazõm Kaya, 2010’a toplam 123 milyar
liralõk kredi kartõ ve kredi borcuyla girildiğini
söyledi. Bayram, tatil, yõlbaşõ gibi dönemlerde
kredi kartõ harcamalarõnõn adeta tavan yaptõğõna
işaret eden Kaya, tüketiciyi yõlbaşõnda alõşveriş
çõlgõnlõğõna kapõlmamasõ konusunda uyardõ.
Kaya, bankalarõn yõlõn son ayõnda yõlbaşõ kredisi
yarõşõna girdiğini vurgulayarak “Geçen yõlbaşõnõ
kredi kartõna borçlanarak ya da tüketici kredisi
kullanarak kutlayanlar 2009’u ödemeyle
geçirdiler. Bir günlük eğlence için tüm yõlõ
ipotek altõna almanõn anlamõ yok” dedi.
6 yılda 231 kişi
piyangodan milyoner oldu
Ekonomi Servisi - Milli Piyango İdaresinin
şans oyunlarõ, 2004-2009 döneminde 231 kişiyi
milyoner yaptõ. 6 yõllõk dönemde 45 kişi Milli
Piyango Bileti ile, 156 kişi Sayõsal Loto ile, 2
kişi Süper Loto ile, 8 kişi de Şans Topu ile
milyoner olma şansõnõ yakaladõ. Milyonerlerin
38’i de Piyango’nun yõlbaşõ çekilişlerinden çõktõ.
Milli Piyango Bileti, Sayõsal Loto, Süper Loto,
Şans Topu ve On Numara, 2004’ten bu yana
1684 kişiye 100 bin liranõn üzerinde para dağõttõ.
Bu yõlbaşõ özel çekilişinde de en az 3, en fazla
13 kişi daha milyoner olma şansõna erişecek.
MURAT KIŞLALI
ANKARA - Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakan-
lõğõ’na bağlõ Elektrik Üretim AŞ’de (EÜAŞ) 10’u
Kamu İhale Kurulu (KİK) tarafõndan olmak üzere
dört yõlda 82 ihale iptal edildi.
Çok sayõda alõmõn da eksik ve hatalõ işlemlere rağ-
men karara bağlandõğõnõ tespit eden Başbakanlõk
Yüksek Denetleme Kurulu (YDK), durumun “mev-
zuata, eşit muamele ve güvenilirliğe, şeffaflığa,
rekabete, kaynakların etkin ve verimli kulla-
nılmasına” aykõrõ olduğunu bildirerek incelenme-
sini istedi. YDK’nin konuya ilişkin raporunda şu ifa-
delere yer verildi:
Hataya rağmen ihaleye devam: 4734 sayõlõ KİK
ve bu kanun uyarõnca hazõrlanan ikincil mevzuat
2003 başõndan beri yürürlükte olmasõna rağmen, ge-
rek ihale dokümanõnõn hazõrlanmasõ aşamasõnda, ge-
rekse tekliflerin değerlendirilmesi aşamasõnda ya-
põlan eksik ve hatalõ işlemlerin devam etmekte ol-
duğu görülmüş buna rağmen ihaleye devam edil-
miş.
Neden mevzuata aykırılık ve hatalar: 82 iha-
lenin 10’unun ihale dokümanõnda yapõlan düzen-
lemelerde veya tekliflerin değerlendirilmesi iş-
lemlerinde tespit edilen mevzuata aykõrõlõklarõn dü-
zeltici işlemle giderilemeyecek nitelikte olduğu ge-
rekçesiyle KİK’ce, diğerlerinin ise ihale doküma-
nõnda yapõlan hatalar nedenlerle ihale yetkilisince
iptal edilmiştir.
Haksız rekabet oluyor: Teşekkülde süreci baş-
layan bir ihalenin idareden kaynaklanan hatalar ne-
deniyle birkaç kez iptal edilerek aynõ iş için yeni-
den ihaleye çõkõlmasõ; iptale gerekçe olan mevzuata
aykõrõlõklar yanõnda; eşit muamele ve güvenilirlik,
şeffaflõk, rekabetin tesisi ve kaynaklarõn etkin ve ve-
rimli kullanõlmasõ gibi kamu satõn alõmlarõna iliş-
kin temel ilkelere de aykõrõlõk arz etmekte.
Yoksulluk sınırı
2 bin 500
TL’ye çıktı