24 Kasım 2024 Pazar Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CMYB C M Y B SAYFA CUMHURİYET 23 ARALIK 2009 ÇARŞAMBA 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER AHBAP çavuşlar anlaştılar: Yılbaşından sonra, 11-13 Ocak dolaylarında sırayla birbirlerinin evine gidip kahve içerek Kıbrıs’ı çözeceklermiş. Meraklılardan uzak, halklarının temsilcileri bile olmadan, Kıbrıs’taki “eski ortak parti”nin güney ve kuzey temsilcileri olarak. Uzlaşıp çözüme varma olasılıkları yüksektir. Çünkü, o “eski ortak parti”nin adamları, Adadaki soruna karşılıklı anavatanlarının ulusal çıkarları açısından değil, teorik söylem alışkanlığıyla, “emekçi sınıfın ülküsü” açısından baktıklarını söylerler. Gerçi Hristofiyas, “komünist” sıfatını hâlâ taşıyor olsa da, her Elen politikacı gibi Yunan milliyetçiliğini özenle sürdürür ama, kuzey kanadın lideri simetrik bir tasa taşımadığı için, söylemde olduğu gibi eninde sonunda Adaya bulacakları ortak çözümde de anlaşabilirler. Atina’yla tüm Batı dünyasının duaları da arkalarında olacak ve Nisan 2010 öncesindeki halkoylaması için herkes kolları sıvayacaktır. Her şey o kumpasa mı bırakılacak? Peki, Ankara’yı yönetenler? Onlar da, büyük olasılıkla, sözde siyasal eşitliği ve sözde Türkiye garantisini içeren sözde bir federasyona yeşil ışık yakmakta beis görmeyebilirler. Tanınma davasını çoktan bırakan ve daha masaya oturmadan “tek egemenlik ve tek vatandaşlık” ilkelerine fit olduğunu tek yanlı ilan etmiş olan Talat’ın da görmeyebileceği gibi. Oysa, Adanın kuzeyindeki halkta ve özellikle gençlikte 2004’ün havası yok artık. İnsanlar, kendi devletlerinin iyi yönetilmesini ve sonu belirsiz bir birlikteliğe kurban edilmemesini istiyorlar. Ama, AKP iktidarının Kıbrıs’a yönelik yardım paketleriyle oynayarak Kuzey Lefkoşa’yı da kırmızı çizgileri silinmiş uğursuz bir “açılım”a razı olmaya zorlaması olasılık dışı değildir. Ne var ki, bizim Bahadır Selim Dilek’le konuşan Dışişleri Bakanı Hüseyin Özgürgün, yeni Derviş hükümetinin genç, dinamik ve inançlı bir üyesi olarak, “Türkiye Kıbrıs’tan vazgeçerse, pılıyı pırtıyı toplayıp Ankara’ya dönmeyiz, ceketleri çıkarıp tek başımıza mücadele ederiz” diyor. Sorun, bu inançlı dinamizmi benimsemek ve doğru politikalarla desteklemektir. Çünkü konu, her şeyden önce, Anadolu’nun güvenliği ve Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki ağırlığı konusudur. Böyle olduğu için, hükümetin yanında Silahlı Kuvvetleri de yakından ilgilendirir. Böyle bir ulusal sorunun “Asker sivile tabidir” gibi tutarsızlıklara ya da “seçilmişler-atanmışlar” gibi saçma sapan tartışmalara tahammülü olamaz. Son yıllarda iyice “dağıtan” Türkiye’nin artık bu saplantıları bırakıp aklını başına devşirme zamanı gelmiş ve geçmektedir. mumtazsoysal@gmail.com AÇI MÜMTAZ SOYSAL Kahve Kumpası ve Asker PENCERE Eyvah!.. Haklı Çıktık... Herifçioğlu sofrada karşısındakilerle al takke ver külah tartışıyor, arada da atıştırıyordu, son lokmasını yutup son noktasını da koyduktan sonra elini kapamaya bile gerek görmeden ağzını açıp yüksek sesle geğirdi: - Gaaaarç... - Ne oldu?.. - Kazandım... - Neyi?.. - Tartışmayı... - Peki, bu geğirti ne?.. - Keyiflendim... İnsan haklı çıktı mı keyiflenir; ama bunun dışavurumu değişiktir... Haklı çıkmak kişiyi sevindirir, mutlu eder, neşelendirir, çünkü insanın savunduğu ‘doğru’ çıkarsa kişiliği de yücelmiş olur... Ne var ki kazın ayağı her zaman böyle değil... Nasıl?.. İnsan kimi zaman haklı çıktı mı mutsuzlaşıyor... Buruklaşıyor.. Hüzünleniyor.. Acı çekiyor.. Dövünüyor.. - Ah, diyor, keşke haklı çıkmasaydım... - Haksız çıkaydım... - Savlarım haklı çıkmasaydı... - Yenilgiye uğrasaydım... - Yazıp söylediklerim, savunduklarım, ileri sürdüğüm fikirler madara olsaydı... Hayatın bu garip çelişkisi çoğu zaman gerçekleri benimseyenler ve doğruları savunanlar için yazgıya dönüşüyor.... Türkiye’nin bugünkü hal-i pür melaline baktıkça keyiflenemiyorum... Söylediklerimiz doğru çıktı.. Haklı çıktık.. Ve haklı çıktım.. Ne yapmalı? Yazar olarak bunca yıldır yazdıklarımızın haklılığı sergilendi ve kanıtlandı diye doğrularımızın tadını mı çıkaralım?.. Keyifle geğirelim mi?.. - Gaarrç... Yoksa hüzünlenelim mi?.. Bu gidişle Türkiye’nin sonu çıkmaza saplanır dedik, haklı çıktık!.. Nice yıl sonra bugün iki kırmızı çizginin arasına sıkışan ülke bölücülükle, dincilikle, borçla harçla, sosyal adaletsizlikle al takke ver külah... Evet, haklı çıktık... Geriye kalan acı.. Hüzün.. Burukluk.. Tepki.. Ancak çok iyi biliyoruz ki Türkiye’yi özellikle bu hale düşüren işbirlikçileri ve ortakları medyada ve politikada, hem dışarda hem de içerde gek gek geğiriyorlar. (5 Aralık 2006 tarihli yazısı) A KP’nin inatla sürdürdüğü özelleştirme sürecinde, 218 kuruluştaki kamu hissesi, değerinin çok altõnda yer- li ve yabancõ sermayeye, ekonomik yarar ve çalõşanlarõn çõkarla- rõ korunmadan satõlmõştõr. Özelleştirme sadece ülkemize özgü bir ekonomik fe- nomen değildir. Başka ülkeler de bu uy- gulamayõ yapmakta, ama çok özel ko- şullar altõnda bu devir sağlanmaktadõr. Örneğin Almanya, özelleştirilmek iste- nen kuruluşa talip şirkete bazõ önkoşul- lar dayatmakta ve “Bu işyerinin devrini sana yaptığım zaman şu kadar milyon Avro işletmenin yenilenmesi için har- cayacaksın, şu kadar sene bu işletmeyi devredemeyeceksin ve emeklilik hak- kı kazananlar dışında hiçbir işçiyi işten çıkarmayacaksın. Eğer bu ko- şullara devirden sonra uymazsan dev- rettiğim işletmeyi geri alırım ve öde- diğin bedeli de hazineye gelir kayde- derim” demektedir. Özelleştirme bu koşullarla yapõlõrsa hem ekonomiye ya- rar hem de çalõşanlara iş güvencesi sağ- lanmõş olur. Bizde yapõlan özelleştirmeler akõl almaz bir biçimde ne ülkenin eko- nomik çõkarõ ne de çalõşanlarõn kazanõl- mõş haklarõ gözetilerek yapõldõğõndan hem ekonomi hem de çalõşanlar büyük zarar görmektedir. Tekel özelleştirme- sinin topluma verdiği inanõlmaz zarar, ça- lõşanlarõ ve toplumu bir patlamanõn eşi- ğine kadar getirmiştir. AKP hükümetinin izlediği yanlõş özelleştirme politikalarõ, üretimi teşvik edecek yerde gerilemesine, yeni üretim tesisleri açõlacak yerde mevcut tesisle- rin kapanmasõna neden olmaktadõr. 2008 yõlõna kadar yapõlan özelleştirme- ler sonunda 2000 öncesinde kamuda ça- lõşan 650 bin işçinin sayõsõ 400 bine ge- rilemiştir. 2000 yõlõnda 600 bin işçi adõ- na toplu iş sözleşmesi imzalayan Türk- İş üyesi sendikalar, 2007 yõlõnda ancak 320 bin işçiyi kapsayan toplusözleşme imzalayabilmiştir. Özelleştirmeyi dü- zenleyen 4046 sayõlõ yasa, bu işletme- lerde çalõşanlar arasõnda çok ciddi bir eşitsizlik yaratmõştõr. Yasa özelleştirilen işletmelerde çalõşan memur ve işçi sta- tüsünde olmayan sözleşmeli personel için diğer kamu kuruluşlarõna nakil ola- nağõ tanõmõş, işçiler için kõdem-ihbar taz- minatõ dõşõnda ek iş kaybõ tazminatõ ödenmesi öngörülmüştür. Yasanõn 21. maddesi, işçilerin meslek geliştirmek için eğitim hizmetlerinden yararlandõ- rõlmasõ ve yeni iş bulmak için verilen hizmetlerden faydalanmasõ önerisinde bulunmaktadõr. Tekel işçileri için bu madde hükmü hiç işletilmemiştir. Tekel özelleştirmesi bir ekonomik ve sosyal faciadõr. Tekel geçen yõl BAT’a (British-American Tobacco Company) satõldõ. Bu şirket sigara üretmek için tü- tünü dõşarõdan almaya başlayõnca, 2000 yõlõnda tütün üreticisi aileler 208 bin ton tütün üretirken 2009’da bu üretim 90 bin tona düşmüş ve tütün üreten 2 milyon ki- şi işsiz kalmõştõr. Tekel tütünleri 56 yaprak tütün işleme merkezlerinde 12 bin işçi tarafõndan işleniyordu. Hükümet bu işçileri, hiçbir yeni meslek eğitimi ver- meden, kamuda başka bir işe kazanõlmõş haklarõ ile nakletmeyi düşünmeden Ocak 2010’da işten çõkaracağõnõ belirtmiştir. Hükümet bu işçiler için 657 sayõlõ ya- sanõn 4-c maddesi gereği asgari ücret ödemeli 10 aylõk geçici iş önermektedir. İşten çõkarõlacak olan bu 12 bin işçi bu- günlerde Ankara’da yaşadõklarõ eşitsiz- liği ve yaşayacaklarõ sefaleti protesto et- mek için, yapõlan haksõzlõğa karşõ çok haklõ bir direnişi sergilemektedir. Bu direniş aynõ zamanda Türk-İş ta- rafõndan bir kõş uykusuna yatõrõlan işçi ha- reketinin eylemsizliğine karşõ bir çõğlõk olarak da algõlanabilir. Tekel işçilerinin Ankara direnişi, son yõllarda yaşanan en önemli işçi eylemidir. Eğer haklõ sorun- larõna bir çözüm bulunamazsa bu eylem tüm ülkeye yayõlabilir. İşsizlik, geçim sõ- kõntõsõ, egemen güçlerin sendika düş- manlõğõ üçgenine sõkõşmõş işçiler zincir- lerini elbette kõrmak isteyeceklerdir. İş- çilerin yaşadõğõ bunalõmõn başlõca so- rumlusu ise hükümetin dümen suyunda eylemsiz ve yansõz bir duruş sergileyen Türk-İş yönetiminin etkili kişileridir. Türk-İş Başkanlar Kurulu toplanõp AKP’nin işçiyi hor gören, sendikalarõ iş- levsizleştiren politikalarõna, toplusöz- leşme düzenini kilitleyecek olan Ba- kanlõk tasarõlarõna karşõ bir tavõr sergi- leyemezse, TOLEYİS Sendikasõ Baş- kanlar Kurulu’nun çok haklõ nedenlerle kamuoyuna açõkladõğõ bildiride dile ge- tirildiği gibi, Türk-İş yeni bir bölünme- ye doğru gidebilir. Bazõ konfederasyon ve sendika yöneticilerinin milletvekili ol- mak umudu ile sergiledikleri AKP’ye uyum politikasõ nedeni ile Türk-İş ve iş- çi hareketimizde yeni bir bölünme ya- şanõrsa sendikacõlõğõmõzõn bir darboğa- za gireceği açõktõr. Anayasamõzõn 2. maddesi devletin sosyal bir devlet olduğunu söylüyor. Böyle bir devletin başbakanõ bir tüccar gibi düşünemez ve yanlõş özelleştirme po- litikalarõnõn bedelini işçiye ödetemez. Bu- gün devlette 150 bin dolayõnda taşeron firma çalõşmaktadõr. Hükümet, devlet işi- ni taşeronlaştõracağõna, özelleştirme mağ- durlarõnõ bu işlerde rahatlõkla istihdam edebilir. Sadece Kredi ve Yurtlar Genel Müdürlüğü’nde AKP’ye yakõn Albay- raklar, geçen yõl 10 bin taşeron işçisi ça- lõştõrmakta idi. Bu kurumda geçmiş yõl- larda 3800 sendikalõ işçi çalõşõrken bugün bu sayõ 60 sendikalõ işçiye inmiştir. AKP’nin sendika karşõtõ politikalarõ de- vam ederse sendikalar yakõnda kapõlarõ- na kilit vurabilir ve çalõşanlarõ koruyacak hiçbir kurum kalmayabilir. Tekel işçilerinin direnişi Türk sendi- kacõlõğõ için bir turnusol kâğõdõ olacak- tõr. Bu direnişi başarõya ulaştõrmak Türk- İş ve üyesi sendikalar için bir sõnõfsal onur meselesidir. Tekel İşçilerinin Direnişi Yrd. Doç. Dr.Engin ÜNSAL Tek-Gõda İş Sendikasõ Genel Başkan Danõşmanõ Şekerde Özelleştirme Tayfun ÖZKAYA Ege Üni. Ziraat Fakültesi G azetelerde şeker fabrikalarõnõn özel- leştirilmesi hak- kõndaki haber en diplerde verildi. Dan Brown adlõ postmodern romancõnõn İstanbul ziyareti basõnõn daha çok ilgisini çekti. To- kat’õn ilçesi Turhal Şeker Fabrikasõ da özelleştiri- lenler arasõndaydõ. Ancak, yedi erin kaybõ nedeniyle, tüm halkõmõz gibi Tokat- lõlarõn da bu önemli olay dikkatlerini çekmedi di- yeceğim, ama Tokat Siga- ra Fabrikasõ özelleştirilir- ken ve kapatõlõrken de za- ten ilgisini çekmemişti. Türkiye Şeker Fabrika- larõ’na ait Kastamonu, Kõr- şehir, Turhal, Yozgat, Ço- rum ve Çarşamba Şeker fabrikalarõ özelleştirildi. İhalede en yüksek teklifi, 606 milyon dolarõ veren Ak-Can Şeker Sanayi fabrikalarõnõn sahibi oldu. Fabrikalar üç yõllõk kârõna satõlmõş. Özelleştirmede kesin karar daha sonra ge- lecek. İşçiler protesto et- mekte. Medya ağõrlõklõ ola- rak bunlarõ da görmek is- temiyor. Özelleştirme yandaşla- rõnõ arttõrmak için Türki- ye’de şekerin Japonya’dan sonra en pahalõ ülke oldu- ğu söylenmişti. İngiliz araştõrma kuruluşu LMC’nin 2008 yõlõna ait verilerinden görüyoruz ki, Japonya da dahil olmak üzere Türkiye fiyatõndan yüksek olan bir sürü Av- rupa ülkesi var. Etnik ve dinsel kimlik sorunlarõna kilitlenen Tür- kiye özelleştirmelerle hõz- la soyuluyor. Özelleştirilen işletmelerin çoğu bir süre sonra kapatõlõyor. Hani özelleştirilen işletmeler da- ha verimli çalõştõrõlacaktõ? Düpedüz kapatõlõyorlar. Satõn alanlarõn önemli bir kesimi de kapatmak için satõn alõyorlar. İşte Tekel sigara fabrikalarõ kapatõlõ- yor. Bugün fabrikalarõ alan şirket bir süre sonra bunlarõ yabancõlara devredecek. Şeker fabrikalarõnõn çoğu kapanacak. Yerine GDO’lu mõsõrlardan şe- kerler üretilecek. Bunlar halkõn sağlõğõnõ daha da bozacak. Bu özelleştirme onaylanmamalõ.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear