28 Kasım 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
DEFNE GÖLGESİ TURGAY FİŞEKÇİ Van Gogh’un İzinde Tiyatro Gerçek, W. Gordon Smith’in yazıp Ülkü Tamer’in dilimize çevirdiği Van Gogh adlı oyunu sahnelemeye başladı. Sanat tarihinin en ilginç kişiliklerinden biri olan Van Gogh’un deha ile delilik sınırında gidip gelen trajik yaşamını, insanın içinin burkulmadan izleyebilmesi çok zor. Bu denli çok yürek paralayıcı ögenin bir arada bulunduğu başka bir yaşamöyküsüne rastlamak zor. Van Gogh’un yaşamı yalnızca otuz yedi yıl sürüyor (1853-1890). Bunun da ancak son on yılı resim yaparak geçiyor. Bu on yıl içinde 900’ü yağlıboya ve suluboya, 1100’ü de karakalem, toplam iki bin yapıt veriyor. Bu on yılın ilk beş yılını, resim sanatında kişiliğini bulma araştırmaları, deneyleri alıyor. Yalnızca son beş yılında verdiği yapıtlarla yeryüzünün gelmiş geçmiş en büyük sanatçılarından biri oluyor. Bu beş yılın içinde de üç temel dönem var: Henüz Hollanda’da bulunduğu yıllarda, Kuzey’in ışıksız, karanlık dünyası yansıyor resimlerine. “Patates Yiyenler” (1885), bu dönemin tipik örneklerinden. 1886’da Paris’e gelip kardeşi Theo’nun yanına taşınmasıyla sanatında yeni bir dönem başlıyor. İzlenimci ressamların renkli dünyasından, Japon sanatının inceliklerinden etkileniyor. İki yıl sonra da, ömrünün son iki yılını geçireceği ve en ünlü yapıtlarını vereceği Güney Fransa’ya iniyor. Güney, ışığıyla ve doğasıyla bambaşka bir dünyadır. Kuzey’de Patates Yiyenler’i çizen ressam, Güney’de ayçiçeklerini, sarı tarlaları, yıldızlı gökyüzünü resmediyor. Ancak bu iki yılda ruh sağlığı giderek kötüleşiyor. Ressam arkadaşı Paul Gauguin’le tartışmaları sonucu önce sol kulağını kesiyor, bir süre sonra da kendini vuruyor. Bütün yaşamı boyunca hiç resmi satılmıyor. Ağabeyi Theo’nun gönderdiği kısıtlı para ile yaşıyor. “İnan ki satılabilecek bir resim yapabilsem dünyalar benim olacak” diyor bir mektubunda. Van Gogh’dan geriye, resimleri dışında bir de ağabeyine yazdığı mektuplar kalıyor. (Theo’ya Mektuplar, Türkçesi: Pınar Kür, Ada Yayınları.) Birkaç yıl önce bir grup aydınımız, Van Gogh’un geçtiği yerleri izleyen bir gezi düzenlemişlerdi. Onun geçtiği yollardan geçerek yaratıcılığının gizlerini anlamaya çalışacaklardı. Bana bu düşünce biraz çocuksu gelmişti. Öyle ya, sanatçının içindeki o acının gizine eremedikten sonra, geçtiği yerlere bir gezgin gözüyle bakmak neye yarar? Günümüzde her yaz milyonlarca insan aynı yolu izleyip kuzey ülkelerinden güneye iniyorlar. Ama aralarında Van Gogh olmuyor. Onun yapıtlarına bugün milyonlarca dolar ödeyenler de gene bu insanlar. Parayla sanat arasındaki kan uyuşmazlığı nasıl yadsınabilir? Sanat, paranın egemenliğindeki bir dünyaya karşı duruşken, onun bir ticaret alanına dönüşmesi de yaşadığımız dünyanın yakıcı çelişkilerinden biri değil mi? Hakan Gerçek, Van Gogh oyunundaki yorumuyla, sanatçının içindeki acıyı başarıyla yansıtıyor. turgay@fisekci.com kultur@cumhuriyet.com.tr CMYB C M Y B , KAYA ÖZSEZGİN 1 968’den başlayarak Almanya ağõrlõklõ bir ya- şam çizgisinden gelen Seyyit Bozdoğan, 1962-67 arasõnda İDGSA’da resmin yanõ sõ- ra dekor-kostüm eğitimi görmüş, 1968-73 arasõnda da burslu olarak gittiği Berlin Akademisi’nde Prof. Hans Trier’in atölyesinde okumuş, daha sonra da sanatsal çalõşmalarõnõ sürdürdüğü Köln’e yerleşmişti. Bizim çağdaş sanatõmõzda, Paris’ten sonra ikinci de- recede öneme sahip bir ülke olarak Alman okulunun etkisi içinde yetişmiş kuşağa mensup sanatçõlardan biri olmasõ, Bozdoğan’õn sanatõnda kuşkusuz önem- li bir etkendir. Ancak bu etkeni, sanatõnda kişisel bir anlatõm odağõna dönüştürmekte atak bir işlev üst- lenmiş olanlarõn başõnda gelenlerden biri Bozdoğan. Resminin 1990’lõ yõllardan bu yana ortak bir ek- sen çevresinde biçimlenen oluşumu, kesin sapma- larõn uzağõnda kalmõş, ana tema olarak benimsedi- ği içeriksel bağõntõlar açõsõndan olduğu kadar, bu ba- ğõntõlarõ kesin seçeneklerle sunum açõsõndan da te- mel ilkelerin uzağõna fazlaca taşmamõştõr. Böyle bir tutumun ağõrlõk kazanmasõnda, onun ciddi ve kararlõ sanatçõ kimliği de elbet önemli bir paya sahip. Çeşitli konumlarda oturan ya da ayakta duran mo- dellerden yola çõkarak çizdiği figür, yakõn zamanlara kadar Bozdoğan’õn resimlerinde ana tema olma iş- levini korumuştu. Bu işlev, konum değiştirmiş ola- rak yeni sergisinde de etkisini duyurmaya devam edi- yor. Yeni çalõşmalar gene figür kaynaklõ olmakla be- raber, soyutlamacõ estetiğin verilerine göre kompo- ze edilmiş örnekler eşliğinde sürüyor. Bu ikinci gruba giren işler, “figürlü strüktür” baş- lõğõ altõnda toplayabileceğimiz ya da gene kendi ifa- desiyle “labirent-strüktür” diyebileceğimiz bir ya- põsal doku üzerine kurulu. Birbirini farklõ yönlerde ke- sen paralel çizgisel unsurlar, rengin yoğun katkõsõy- la çarpõcõ etkiler yaratabiliyor. Önceki dönemin çõp- laklarõnda gözlemlediğimiz yüzey dõşõna taşan beden ayrõntõlarõnda da üçüncü boyuta vurgu yapan ele- manlar, sanatçõnõn kişisel tekniğine uygun ko- numdaki bu renksel çizgi elemanlarõydõ. Bir başka deyişle, bedenin anatomik kõvrõm- larõ, alõşõlmõş klasik hacimsel vurgu yoluyla de- ğil, birbirini farklõ yönlerde kesen bu çizgisel- renksel elemanlarla gösteriliyordu. O nedenle de “farklı” bir çõplak yorumu söz konusuydu. Dönüşler ve kõrõlmalar, bu açõdan bir yapõsallõk doğrultusunda öne çõkmaktaydõ. Bütün bu verilere dayanarak, Bozdoğan’õn çõp- lak figür konusunu, salt bir “strüktür” olgusunu öne çõkaran çalõşma tekniği düzeyinde değer- lendirdiği ve daha sonraki resimlerinde ise, bu yapõyõ figürden kopararak kendi başõna bir de- ğer halinde yansõttõğõ söylenebilir. Kataloğundaki yazõsõnda Karen Joisten, bu resimleri “vücut manzaraları” ortak başlõğõ al- tõnda yorumlamaktadõr. Gene kendi yorumuy- la Bozdoğan, bu vücut manzaralarõnõn bulut, ka- ya ve toprak tabakalarõ gibi Anadolu’da görüp izlediği yerel unsurlarõn bir yansõmasõydõ. İn- san bedenindeki anatomik yapõnõn, yer ya da top- rak yapõsõyla ilişkili biçimde ele alõnmasõ, bu bağ- lamda “birlik”sel bir yapõlanma olgusunu gün- deme getirmektedir. Bu ise farklõ bir figürasyon kavrayõşõdõr. Sergide, tuval üzerine yağlõboya ve akrilik tekniğindeki çalõşmalarõn yanõ sõra, ye- ni bir uygulama biçimi olarak ortak bir kaide üze- rine arka arkaya gelecek biçimde yerleştirilmiş renk çizgili cam plaka örnekleri de yer alõyor. Boyutlarõnõn biraz daha büyük tutulmasõ ve elek- tronik bir aygõta bağlanarak “mobil” hale getirilme- si halinde daha etkili sonuç vereceğine inandõğõm bu işlerin kavramsalcõ estetiğe yatkõn bir içerik taşõdõğõ söylenebilir. (kayaozsezgin@yahoo.com.tr) Seyyit Bozdoğan’õn resim sergisi 9 Ocak gününe kadar Almelek Sanat Galerisi’nde izlenebilir ASLI KAYABAL MİLANO - New York’ta Christie’s’in iki yõl önce düzenlediği bir müzayedede satõşa ‘Anonim. Alman. 19. yüzyıl’ etiketiyle sunulan ve Peter Sil- verman’õn 19 bin dolara satõn aldõğõ yapõtõn Leo- nardo da Vinci tarafõndan yapõldõğõ iddia edildi. Sanat dünyasõna “İkinci Da Vinci Şifresi” olarak düşen ha- berde, parşömen üzerine, fõrça- mürekkep tekniği ile yapõlan 33x24 cm. boyutlarõndaki yapõt- ta profilden, saçlarõ ince bir file içinde, tek örgü şeklinde toplu, 13- 14 yaşlarõnda bir genç kõz resme- dilmişti. Tabloda betimlenen genç kõz kusursuz bir profile, ince bir boyna ve dingin bir havaya sahipti. Rönesans döneminin aristokrat ailelerinden birinden olduğu iz- lenimi veriyordu. Tablonun sahibi Silverman, Christie’s’in uzmanlarõna güven- meyerek tablo konusunda daha ayrõntõlõ bilgi edinmek için Kana- dalõ uzman ve koleksiyoner Peter Paul Biro’ya başvurdu. Biro, bir sanat tarihçisi değildi, ama tablo- lar üzerinde çõplak gözle görül- meyen bazõ izleri karmaşõk fo- toğraf teknikleri ile ortaya çõkar- masõyla tanõnmõş bir uzmandõ. Bi- ro, tabloda kullanõlan boyalardaki her bir pigmentte mevcut izlerin görüntüsünü çekerken, tablonun sol üst köşesinde Leonardo’ya ait bir parmak izine rast geldi. Bu dijital izi temel alarak karşõlaştõrmalõ bir araştõrmaya yönelen Biro, Leonardo’nun Vatikan Müzesi’nde korunan ve 1480 dolayõnda yaptõğõ sanõlan “San Girolamo” adlõ yapõtõnda da aynõ dijital izi belgeledi. Leonardo, 1480’de henüz yar- dõmcõlarõ olmadõğõ için tablolarõnõ tek başõna ya- põyordu. Tabloya Zürih Fizik Enstitüsü’nde karbon 14 testi uygulandõ. Test, tablonun 1440-1650 yõlla- rõ arasõnda yapõlmõş olabileceğini, kõ- zõlarasõ õşõnlar yöntemiyle yapõlan bir başka inceleme ise mürekkep ve fõrça darbelerini solak birinin yapmõş olabi- leceği bilgisini verdi. Leonardo da so- laktõ. Bu noktada Silverman ve Biro, sanat tarihçilerine başvurarak onlarõn fikrini al- maya karar verdi. Oxford Üniversite- si’nde görevli en önemli Leonardo uz- manõ olan sanat tarihçisi Martin Kemp, Vinci’nin adõ geçen tabloda bõraktõğõ iz konusunda en ufak bir kaygõ taşõmadõ- ğõnõ söyledi. Windsor Castel’in “Kadın Profili”, Cracovia’nõn “Cecilia Gallerani” ad- lõ yapõtlarõyla karşõlaştõrmalõ bir araştõr- ma yapan Kemp, Leonardo’nun yaptõ- ğõ öne sürülen tabloda betimlenen genç kõzõn Milano Dükü Ludovico Sfor- za’nõn kõzõ Bianca olduğu bilgisini ak- tardõ. Kõzõn 13-14 yaşlarõnda olduğu dik- kate alõndõğõnda yapõtõn 1496 dolayõn- da yapõldõğõ tahmin edildi. Bolognalõ bir başka Leonardo uzma- nõ Carlo Pedretti ise Oxfordlu meslektaşõ Kemp’in araştõrmasõna ve yorumlarõna güvendi- ğini vurgulayarak, Kemp’in Louvre laboratuva- rõndan Pascal Cotte ile birlikte bu tablo konusunda bir kitabõ yayõna hazõrladõğõnõ aktardõ. Anonim olduğu söylenen tablonun Leonardo da Vinci’nin olduğu ileri sürüldü İkinci Da Vinci şifresi İki yõl önce New York’ta 19 bin dolara satõlan tablonun köşesinde Leonardo’nun parmak izine rastlandõ. Analizler tablonun solak biri tarafõndan yapõldõğõnõ ortaya koydu. Bilindiği gibi, Leonardo da solaktõ. Tablodaki genç kızın, Milano dükünün kızı Bianca olduğu söyleniyor. Çağdaşbirbedenselcoğrafya K A M İ L M A S A R A C I K Ü L T Ü R Ç İ Z İ K Tarantino’ya ödül Kültür Servisi - Ünlü yönetmen Quentin Tarantino, Londra Film Eleştirmenleri Birliği’nin büyük ödülü ‘Dilys Powell’ üstünlük ödülüne layõk görüldü. Ödülünü 18 Şubat’ta Londra’da alacak olan Tarantino, “Bu ödül, benim için onur verici. Çalõşmalarõmõ film eleştirmenleriyle tartõşmaktan her zaman zevk aldõm” dedi. SAYFA CUMHURİYET 23 ARALIK 2009 ÇARŞAMBA 16 KÜLTÜR Kültür Servisi - İstanbul Halk Tiyat- rosu’nun yeni oyunu “Gagarin Sokağı”, 23-25 Aralık ve 10-24 Ocak tarihleri ara- sında Kumbaracı 50 sahnesinde, 18-25 Ocak tarihlerinde ise Bakırköy Yunus Emre Kültür Merkezi’nde seyirciyle buluşacak. Oyunun ayrıca, ocak ayı için- de Tekirdağ ve Ankara turneleri yapı- lacak. Çalıştıkları fabrikadan dünyaya bir mesaj iletmek isteyen iki işçinin eğ- lendirici ama düşündürücü hikâyesini anlatan İskoç yazar Gregory Burke’ün yazdığı oyun, Mehmet Ergen’in rejisiy- le sahneleniyor. Yıldıray Şahinler, Le- vent Üzümcü, Bahtiyar Engin ve Deniz Celiloğlu rol aldığı oyunun dekor ve kos- tüm tasarımı Barış Dinçel’e, ışık tasarımı ise Kemal Yiğitcan’a ait. ‘Gagarin Sokağõ’ düzeni sorguluyor Kültür Servisi - Uygarlõklar beşiği Mardin’de Sabancõ Vakfõ kat- kõlarõyla restore edilen tarihi binada 1 Ekim’de açõlan Sakõp Sa- bancõ Mardin Kent Müzesi ve Dilek Sabancõ Sanat Galerisi’ni bugüne kadar 30 bin kişi ziyaret etti. Müzede Mardin’in kent- sel oluşumu ve yaşam biçimi, topluluklarõn töre, dil ve kültür niteliklerini gösteren eserler sergilenirken, Sanat Galeri- si’ndeki “Sakõp Sabancõ Müzesi Koleksiyonu’ndan Seçmeler Do- ğa, İnsan ve Deniz” sergisinde 47 sanatçõnõn 75 yapõtõ yer alõ- yor. Geçenlerde Mardin’de gerçekleştirilen 1. Ulusal Mardin Çocuk ve Gençlik Tiyatro Festivali kapsamõnda, müzede, “Çöp Canavarõ” adlõ bir kukla gösterisi düzenlendi. Gösteri- yi tiyatro sanatçõsõ Müşfik Kenter de çocuklarla birlikte izledi. Mardin Müzesi’ne 30 bin ziyaretçi Kültür Servisi - Uzun süredir Şakir Eczacõbaşõ’nõn editörlüğünde ya- yõmlamakta olan Eczacõbaşõ fotoğraf yõllõğõ, bu yõl “İstanbul... İs- tanbul...” temasõyla yayõmlandõ. Elif Şafak, yõllõğõn başõnda yer alan “İstanbul’da Aşk Büyüsü” başlõklõ yazõsõnda, “Bir büyü olsaydõ İstanbul, ‘kõskançlõk’ değil, ‘bereket’ değil, ‘saadet’ değil, ‘sõhhat’ değil, ‘aşk büyüsü’ olurdu. O yüz- den belki de bu şehri çok seven çoook sever. Âşõklarõ bol- dur İstanbul’un. Ve o büyük bir maharet, ince bir hünerle, sağ olsun, hepimizi idare eder” dedi. Kurgu ve tasarõ- mõnõ Bülent Erkmen’in gerçekleştirdiği “İstanbul... İs- tanbul...”da, çok sayõda fotoğraf sanatçõsõnõn kentin çok çeşitli yönlerini sergileyen fotoğraflarõ yer alõyor. Eczacıbaşı’ndan‘İstanbulİstanbul’ İSTANBUL 2010 Özgentürk’ün dürbününden 1001İstanbul Kültür Servisi - “Herkes Film Yapabilir – Işıl Özgentürk Film Atöl- yesi” ve İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti Ajansõ işbirliği ile haya- ta geçirilen ve 10 kõsa filmden oluşan 90 daki- kalõk bir film üretilmesi- ni içeren “Dürbünüm- de 1001 İstanbul” pro- jesinin basõn toplantõsõ dün düzenlendi. Konuş- masõnda Türk sinemasõ- nõn dünya çapõnda bir dil kuramadõğõnõ söyle- yen Ajans Sinema Bel- gesel Animasyon Yö- netmeni Yusuf Kaplan, Ajans olarak bu dilin ku- rulmasõna çalõştõklarõnõ ve İstanbul üzerindeki “Doğu-Batı arasındaki köprü” gibi oryantalist, kenti nesneleştirip pasif- leştiren klişelerden ra- hatsõz olduklarõnõ söyle- di. Ajans Genel Sekrete- ri Yılmaz Kurt ise “Hakkımızda basında hakarete varan iftiralar çıkmasına rağmen, bi- zimle çalışmayı kabul eden atölyeye teşekkür ederim” dedi. Işıl Öz- gentürk’ün, cenazesiyle aynõ gün gerçekleşen ba- sõn toplantõsõnda Zeki Ökten’e adadõğõnõ söy- lediği proje kapsamõn- da, 2010’un diğer Avru- pa Kültür Başkentlerin- den (Peç ve Essen), biri Macar diğeri Alman dün- ya sinemasõnõn iki yö- netmenin İstanbul’da çe- kecekleri kõsa filmler de yer alacak; ayrõca Türki- ye’den genç yönetmenler de İstanbul’u kamerala- rõnõn gözüyle sinemaya aktaracak. Film tamam- landõğõnda ise ilk olarak mahalle kahvelerinde gösterilecek. Borusan Müzik Evi açılıyor Kültür Servisi - Borusan Holding’in kurucusu Asõm Kocabõyõk’õn İstiklal Caddesi’nde restore ettirip Borusan Müzik Evi olarak faaliyete soktuğu mekânõn basõn toplantõsõ dün yapõldõ. Borusan Kültür Sanat Yönetim Kurulu Başkanõ Zeynep Hamedi, Borusan Kültür Sanat Genel Müdürü Ahmat Erenli ve Borusan Müzik Evi yöneticisi Yağõz Zaimoğlu’nun konuştuğu toplantõda, mekânõn önümüzdeki dönemde klasik müzikten caza, modern danstan tiyatroya, çağdaş sanattan atölye çalõşmalarõna kadar birçok kültür sanat etkinliğine ev sahipliği yapacağõ vurgulandõ. Borusan Müzik Evi, 8 Ocak 2010 tarihinde Mercan Dede dinletisiyle açõlacak.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear