28 Kasım 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CMYB C M Y B PANO DENİZ KAVUKÇUOĞLU Cin Şişeden Çıkınca Cumhuriyet Halk Partisi yönetimi uzunca bir süredir toplumdaki dinamikleri doğru değerlendirip bunlara uygun politikalar üretememenin yol açtığı zorluklarla boğuşuyor. Oysa merkezin elinde partinin uzman kadroları tarafından hazırlanmış ve ülke sorunlarına çözümler de öneren raporlar var. Son üç yazımızda “Kürt sorunu” örneğinden yola çıkarak bunu göstermeye çalıştık. Bu raporlar dikkatle incelendiğinde partinin bu ve benzer konularda meydanı neden AKP’ye bıraktığını anlamak daha da zorlaşıyor. Tek anlayabildiğimiz CHP merkezinin düşünsel yapı ve siyasal refleks açısından parti tabanından daha geri bir konumda olduğudur; bunu anlamak ise zor değildir, çünkü merkez sözcüleri ağızlarını her açtıklarında bunu en anlaşılır bir biçimde kamuoyuna yansıtıyorlar. Sayın Onur Öymen’in TBMM’de yaptığı “Analar ağlamadı mı?” konuşması da bunlardan biridir. Düşüncesizce kullanılan bir “Dersim” sözcüğü partinin kan kaybına neden olmuştur. Kamuoyu günlerdir bu konuyu tartışmakta, parti örgütünden istifalar birbirini izlemektedir. Yıllardır çoğunlukla CHP’yi destekleyen Kürt/Zaza ve Alevi kitleler küstürülmüştür. Kısacası kaş yapayım derken göz çıkartılmıştır. CHP yönetimi cin şişeden bir kez çıktı mı bir daha şişeye sokulmasının olanaksız olduğu gerçeğini ya görememekte ya da görmek istememektedir. Okul tarih kitaplarında bir cümleyle geçen, toplumun ezici çoğunluğunun ne olup olmadığına ilişkin en ufak bir bilgisinin olmadığı bir isyanı günümüzün “düşük yoğunluklu savaşı” ile örnekleme bağlamında aynılaştırmak yanlıştır. Sayın Öymen bu yanlışı yapmıştır. Dersim olayı 1937 yılı başlarında Singeç Köprüsü’ndeki askeri karakola asiler tarafından baskın yapılarak 33 askerin şehit edilmesiyle başlayan ve asilerin elebaşısı Seyit Rıza’nın teslim olmasıyla 13 Eylül 1937 günü sona eren bir isyandır. Günümüzde Zaza ve Alevilerin itirazları bu isyanın ordu birlikleri tarafından bastırılmasına değildir. Devlet doğaldır ki kendisine karşı baş gösteren bir isyanı bastıracaktır, huzuru sağlamak devletin asal görevidir. İtiraz, General Abdullah Alpdoğan’ın 50 bin kişilik üç kolorduyla ve havadan destekle başlattığı harekâtta asilerden daha çok sivillerin hedef alınmasıdır. Asilerin toplam sayısının 6 bin olarak bilindiği Dersim İsyanı’nda ölü sayısı resmi kayıtlara göre (Dördüncü Umum Müfettişlik Raporu) 13 bin 160, sivil tarihçilere göre ise 40 bindir. Bu sayılar güç kullanımındaki orantısızlığı ortaya koymaktadır. Ayrıca yine resmi kayıtlara göre 11 bin 818 kişi sürgüne gönderilmiştir. Bir de o zamanlar bölgede görevliyken olayların tanığı ve daha sonraki yıllarda da Dışişleri Bakanı olan İhsan Sabri Çağlayangil’in insanın tüylerini ürperten şu sözlerine kulak verelim: “Bunlar (Kürtler-D.K.) mağaralara iltica ettiler, ordu mağaralara zehirli gaz sıktı, bunları fare gibi zehirledi. 7’den 70’e Dersim’in Kürtlerini kestiler. Kanlı bir hareket oldu. Dersim davası da bitti.” (Bak.: İhsan Sabri Çağlayangil Dersim 38’i anlatıyor, www.desmalasure.de) Daha önce de bu köşede birkaç kez yinelediğimiz gibi etnik bağlamda kimlik bilinci, kişinin istemine bağlı olmayıp kapitalist üretim ilişkilerinin yaygınlaşmasına bağlı bir süreç sonucu gelişir. Yine Dersim’e dönecek olursak, 1937 Dersim İsyanı etnik kaynaklı bir ayaklanma değildir. İsyanın nedenleri başta vergilendirme olmak üzere çıkarılan yeni yasaların bölgenin feodal beylerinde (ağalarında) yarattığı rahatsızlıktır. Dersim İsyanı’nın on binlerce anayı ağlatmasının dışında ve bir zorlama olmanın ötesinde günümüz Kürt hareketiyle ne ilintisi ne de benzerliği vardır. Şişeden çıkan cin bir daha geri sokulamayacağına göre CHP boş çabaları bir yana bırakıp inisiyatifi ele almaya, AKP’nin yüzüne gözüne bulaştırdığı demokratikleşme hareketini doğru/akılcı bir hedefe yönlendirmeye çalışmalıdır. dkavukcuoglu@superonline.com www.denizkavukcuogluyazilari.blogspot.com Siyaset dünyamõzõn en “kibar yurtseverleri”ndendir Onur Öymen... Çünkü her yönüyle “Cumhuriyet diplomatı”dõr. Türkiye’yi yedi düvele karşõ “en kişilikli” duruşla temsil et- menin “ulusal sorumluluğu”nu yaşamõyla bütünleştirmiştir. Bu nedenle siyaset dünyasõnõn “iki- yüzlü çoğunluğu”na da zaten uyamazdõ.. uyamadõ.. Aynõ dünyanõn en “kaba” ve en “içtenliksiz” saldõrõlarõnõ günlerdir yalõn kõlõç sürdürenlere bakõn... “Faşizm”den ne anlõ- yorsak, tüm tutum ve düşünce- leriyle “tam tersi”ni simgeleyen bir aydõnõmõzõn, cahilce “Hitler bıyıklı” resminin yapõlmasõna “bıyık altından” nasõl da gülü- yorlar? Hangisi bu ülkenin bağõm- sõzlõğõna, laik ve çağdaş kimli- ğine; demokratik, sosyal hukuk devleti kişiliğine bağlõlõkta Öy- men’in kararlõ ve özverili yõlla- rõnõ paylaşmõştõr; hangisi, “Der- sim” dahil vatanõn tüm değer- lerini Öymen kadar içtenlikle sa- vunmuş ve savunmaktadõr? Örneğin “Munzur Vadisi”?.. TBMM’deki o hesapsõz ki- tapsõz konuşmayõ fõrsat bilen hesaplõ kitaplõ saldõrõlarõn ön- derlerine, önce Dersimliler, son- ra da herkes sormalõ: “İnsan onuru” ve “yaşam hakkı” adõ- na gösterdikleri duyarlõlõğõ, Tun- celi’deki “Dersim” kimliğini yaratan doğa ve kültür buluş- masõnõn eşsiz Munzur Vadisi için de neden göstermiyorlar? Öymen’e söylediklerini aynen ve hatta daha fazlasõyla, Munzur Çayõ’nõn binyõllara uzanan be- reket ve uygarlõk dünyasõnõ ka- rartacak barajlarõ dayatanlara da söylemeleri gerekmez mi? Sadece aydõn bir siyasetçiye değil, doğrudan Cumhuriyete saldõrmaya “bahane” edilen Dersim olaylarõnõ “saptırarak” sorgulayanlarõn, Munzur’daki “katliam” barajlarõnõ savun- malarõ yüz kõzartõcõ bir sahte- kârlõğõn “açık” kanõtõ değil mi- dir?... Hedefleri: ‘Cumhuriyet...’ Bu köşede Munzur’u boğ- mak isteyenlere ne gerekiyorsa söylendi; daha da söylenecek... Her seferinde “Ama Tunceli kalkınmasın mı” diyen baraj ve iktidar yanlõlarõnõn şimdi Öy- men’e yüklenme yarõşõnda başõ çekmeleri “rastlantı” sayõlabi- lir mi? Hedefleri ne Dersimlilerin ya- şam haklarõnõ savunmak ne de Dersim kültürünü korumak... Hedefleri, daha doğrusu “haz- medemedikleri”, şu koca İslam dünyasõndaki “yegâne” çağdaş, laik ve demokratik Atatürk Cumhuriyeti... Bu tarihsel kazanõmõn teme- lindeki “Anadolu uygarlıkla- rı”nõ da aynõ nedenle asla umur- samõyorlar. Tõpkõ doğudaki Ha- sankeyf ya da batõdaki Allianoi gibi Anadolu’nun tam ortasõn- daki Munzur’u da aynõ umar- sõzlõk içinde gözden çõkartõyor- lar... Anılardaki Dersimliler Onlarõ “suçüstü” yakalaya- cak, gerçek niyet- lerini açõğa çõkarta- cak olanlarsa hem Öymen’e “gönül koyarak” kõzan hem de Munzur ba- rajlarõna direnen Dersimlilerdir... Tõpkõ Sabiha Gök- çen’in anlattõğõ o “yurtsever” Der- simliler gibi... İstanbul’un ikinci havaalanõ- na adõ verilen ilk kadõn pilotu- muz, 70 yõl öncenin “ayrılık- çı”larõna karşõ mücadelede Ata- türk’ün isteğiyle görev almõş. Anõlarõnda “isyancıların kan- dıramadıkları Dersimliler”le nasõl dayanõşma içinde oldukla- rõnõ da yazar... Munzur Barajlarõ Projesi, tüm tarihsel, evrensel ve ekolojik değerleriyle “Dersimin yok edilmesi”dir. Bölgedeki yüz- den fazla köyün boşaltõlmasõ; Mercan, Pülümür ve Munzur vadilerinin gölleşmesiyle zengin bir kültür coğrafyasõnõn harita- dan silinmesi demektir... Nite- kim bu katliamõn öncüsü Uzun- çayır Barajı’nda bu yaz su tu- tulunca, Tunceli’nin haritasõ da değişmeye başladõ... Böylesi bir “uygarlık soykı- rımı” durdurulmadan Tunce- li’ye Dersim adõnõ vermek ne işe yarar? Aynõ katliama sessiz ka- larak Öymen’e saldõrmanõnsa neyin “daniskası” olduğunu siz tahmin edin... ÇED KÖŞESİ OKTAY EKİNCİ ‘Munzur’u Boğanlarõn ‘Dersim’ Sömürüsü... HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN hetiyatrosu@mynet.com ekinci@cumhuriyet.com.tr KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak@yahoo.com.tr ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci@gmail.com HARBİ SEMİH POROY 25 KASIM 2009 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA 15 Recep, herkesi uyarmış... Biri de Recep’i uyarabilse! Kafes Soner Önal: “Recep’e göre bu millet kendini kafese kapattırmazmış. Kendini türbana, ehrama, çarşafa kapattıranlar hangi milletten?” Ayıp Süleyman Ünsal: “Madımak avukatı telefonu dinlenenlere, ‘Bir ayıbınız yoksa neden çekineceksiniz’ demiş. Ayıpsıza bak hele!” Çalış Kadir Ergen: “Atam izindeyiz pankartı açan CHP’lilere ‘Onlar izinde biz çalışıyoruz’ diyen Recep şimdi de ‘Altı aydır dinleniyorum’ demiş. Çalış o zaman Recep, bak memleket ne hale geldi!” YağmurDeniz Magazin dünyasında uçuş serbest! ERGEENKON müneccimi ve dünürgillerin gazetesinde çalışan biri yine uçuşa geçmiş ve geçen hafta intihar eden albay Belgütay Varımlı’nın “Sarıkız Darbe Planı’nı Başbakanlık’a bildiren meçhul subay” olduğunu açıklamış; “ıslak imzalı belge”yi ihbar eden meçhul subayın da Varımlı olduğunu öne sürmüş. Bir adım sonrası şimdiden belli gibi: Albay Varımlı intihar etmedi; Ergenekoncular tarafından evinin penceresinden atılarak öldürüldü! Madem uçuş serbest; şu ıslak imzalı “İrticayla Mücadele Eylem Planı”nı veya “AKP’yi ve FG’yi Bitirme Planı”nı acaba kim hazırladı sorusuna yanıt bulunsun diye soralım: Belge denen bu sahte doküman acaba, Genelkurmay karargâhında kimliğini gizleyip yedek subay olarak askerliğini yapan bir grup Fetoş müridi tarafından hazırlanmış olabilir mi? Hazırlanan dokümana son şeklini dünürgillerin başyazarı Mehmet Altan’ın başkanlığındaki bir heyet vermiş olabilir mi? Mehmet Altan’a bu hizmetlerinin karşılığı olan para, şu sıra bir televizyon kanalında yapacağı “magazin programı” üzerinden ödenecek olabilir mi? Mehmet Altan gibi sapına kadar siyasi bir kişiye magazin programı yaptırma başarısı gösteren televizyon patronunun Kuzey Irak’ta enerji işleri olabilir mi? Nazi Almanyası’nda papaz Martin Niemöller’in günlüğünden: “Önce sosyalistleri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü ben sosyalist değildim. Sonra sendikacıları topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü sendikacı değildim. Sonra Yahudileri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü Yahudi değildim. Sonra beni almaya geldiler; benim için sesini çıkaracak kimse kalmamıştı.” BİLİM ve siyaset adamı Erdal İnönü, Cumhuriyet Kitapları’ndan yakında çıkacak kitabı “Bilimsel Devrim”de şöyle bir saptama yapıyor: “Devrim deyince kamuoyunda genellikle siyasal devrimler akla geliyor... Siyasal devrim, hangi ülkede ortaya çıkmışsa, o ülkedeki toplumu değiştiriyor... Ama bu etkinin bir süresi var. Toplumlar kendilerini yeni çıkan fikirlere uyduruyor, yeni yaşam biçimine uyum sağlıyor ve ondan sonra o şekilde yaşamaya devam ediyor; devrim bitmiş oluyor. Siyasal devrim amacına varınca artık toplum bu yeni yolda ilerliyor.” Birkaç saptama da biz yapalım: Türkiye Cumhuriyeti, dünyadaki sayılı siyasi devrimlerden biridir. Devrimin siyasi önderi Kemal Atatürk’tür. Devrim, 1938 yılına kadar sürmüş; Atatürk’ün ölümünden sonra nispeten korunmaya çalışılsa da özellikle 2. Dünya Savaşı sonrası Amerikan emperyalizminin maşası olan iktidarlar tarafından delinmiş, yozlaştırılmış, çarpıtılmıştır. 1923’ten 1938’e dek 15 yıllık süre içinde Cumhuriyet Devrimleri, ne yazık ki toplumun tümünü kapsayacak şekilde bir yaşam biçimine dönüştürülememiştir. En büyük engel, emperyalistlerle işbirliği içindeki dinciler ve toprak ağaları olmuştur. Bu arada dünyadaki siyasi devrimlere baktığımız zaman adı üstünde devirir geçer; engel tanımaz! Devrim yargılar veya yargılamaz; gerekirse kendi çocuklarını öldürür! Kimseye hesap vermek durumunda değildir. Devrimin yargılanabilmesi için, karşıdevrim olması gerekir. Gelelim bugüne... Türkiye Cumhuriyeti’nde 15 yıllık süre içinde yapılan devrimler aradan geçen 70 yılda tümüyle ortadan kaldırılamamıştır ama bugün yapılanlar örneğin Dersim İsyanı’nın bir “katliam” olarak topluma anlatılması, isyandaki eşkıya başı Seyit Rıza’nın bir kahraman gibi gösterilmesi devrimi yargılama çabasından başka bir şey değildir. Önceki yıllarda Şeyh Sait’in, Derviş Vahdeti’nin, Sultan Vahdettin’in, Said-i Nursi’nin yüceltilmesi de devrimi yargılama çabasıdır. Bu çabalara, devrimin temel ilkelerinden laikliğin karşıtı eylemlerin odağı olmuş iktidarın başındaki şahıs da isyana “katliam” diyerek ve idam edilen vatan haininin son sözlerini tekrarlayıp onaylayarak destek vermiştir. Yaşadığımız süreç karşıdevrim sürecidir ve Cumhuriyet Devrimlerine bağlı aydınların Silivri toplama kampında yargılanması da bu sürecin bir parçasıdır! Karşıdevrim SESSİZ SEDASIZ (!) HAYVANLAR İSMAİL GÜLGEÇ Uzunçayır Barajı’nda su tutulunca... BULMACA SEDAT YAŞAYAN SOLDAN SAĞA: 1/ Amasya’nõn Ta- şova ilçesinde, do- ğal güzelliğiyle ta- nõnmõş bir göl. 2/ Afrika kökenli öl- dürücü bir virüs... Asalak bir böcek. 3/ Tibet sõğõrõ... İlenme, beddua... İtalya’nõn en uzun õrmağõ. 4/ Nohutla yapõlan bir yemek. 5/ Zihin ve bedence orta- ya konan çaba... Deriden sõzan tuzlu sõvõ. 6/ Coş- kun, esinle dolu... Doku teli. 7/ Rütbesiz asker... Tanrõsal. 8/ Bir cismin hareketi nedeniyle ka- zandõğõ enerji. 9/ Atõş taliminde hedef tahtasõnõ bile vuramama. YUKARIDAN AŞA- ĞIYA: 1/ Antalya’da Demre ve Finike ilçeleri arasõnda yer alan kõyõ gölü. 2/ Bölmeli göçebe çadõrõ... Olgunlaşmak üze- re olan tahõl. 3/ İçi küflü bir peynir cinsi... Olumsuzluk belirten bir önek. 4/ Aldatma işi, hile... Tarihöncesi çağ- larda Kuzey Hindistan’da yaşamõş halk. 5/ Bertolt Brecht’in bir oyunu... Judo, karate gibi sporlarda, tek- nik bir gösteriyi oluşturan hareketler dizisi. 6/ İslam kül- türlerinde, belirli kurallara uyarak güzel yazõ yazma sa- natõ... AIDS’e neden olan virüs. 7/ İterbiyum elemen- tinin simgesi... Daha çok Nil Irmağõ’nda kullanõlan yel- kenli bir tekne. 8/ Kokusu hardala benzeyen zehirli bir savaş gazõ. 9/ Halka biçiminde mercan adacõğõ... Ulus- lararasõ Futbol Federasyonu’nun simgesi. 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 M A N D A G Ö Z I R A S A Z A N R M A T E B E M A L İ E L İ T I S I D A M T A R A A R A K M L A T R Ö L E T A Y B E R İ L İ K A M E T M İ 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear