24 Kasım 2024 Pazar Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CMYB C M Y B SAYFA CUMHURİYET 10 KASIM 2009 SALI 6 HABERLER TERÖR VE TOPLUM / MEHMET FARAÇ Herkeste bir yılgınlık, herkeste bir öfke!.. Ülke elden gidiyormuş paşam!.. Doğrudur, ideallerin uğruna kalem sallayan Kemalistler “terörist” diye cezaevine atıldı. Laik Cumhuriyetin ilelebet payidar olması için yayın yapan televizyoncular katakulli ile susturuldu! Kemalist iktidarı savunan parti liderleri, Atatürkçü bilim adamları, Mustafa Kemalci öğrenciler yetiştiren rektörler, adını koyduğun Cumhuriyet gazetesinin yazarları Silivri zindanına tıkıldı!.. Peki, asıl meseleye gelelim; biz ne mi yapmalıyız paşam?.. Paşam, merak etmeyin... Hele bu dönemde, “Mevcudiyet”imizin ve “istikbal”imizin “yegâne temeli”ni çok daha iyi biliyoruz!.. Anlıyoruz ki, “Bu temel, en kıymetli hazine”mizdir de!.. Evet... Çok doğru, bizi “Bu hazineden mahrum etmek isteyecek dahili ve harici bedhahlar” ne yazık ki var!.. İçimiz acıyor!.. Örneğin, bugün 10 Kasım paşam... Yokluğun halen yürekleri yakıyor. Şüphesiz ki dünya döndükçe de, ardından dökülen gözyaşı dinmeyecek... Cumhuriyeti var etme uğruna sağlığını yitirip gittin ya paşam, işte o günün yıldönümünde TBMM’ye “açılım” adı altında bir tezgâh planını getirecekler! Ülkeyi yöneten zat, Deniz Baykal’ın haklı tepkilerine “10 Kasım yas günü değil” gibi felsefik bir yanıt verdi!.. Eminim ki, o zat bugün Anıtkabir önünde toplanacak yüz binlerce evladından okkalı bir karşılık alacak!.. Mesele yalnızca bundan ibaret değil ki paşam!.. Ne tezattır ki, ülkeyi “laiklik karşıtlarının odağı” bir parti yönetiyor. Halkımız bir tuhaf!.. Hem milyonlarca insan gidip Anıtkabir’de gözyaşı döküyor hem de ne ilginçtir ki, milyonlarcası gerici bir partiye oy veriyor!.. İşsizlik, açlık ve sefalet... Bir de umutsuzluk var ya... Bir torba kömürle halkımızın kafasını karıştırdılar paşam!.. Senin ardından yürüyen milyonlarca insanı sindirmeye çalışıyorlar... Mesela, senin ideallerini yaşatma uğruna kurulan Atatürkçü Düşünce Derneği neredeyse terör odağı ilan edildi! Derneği kuran generaller içeri atıldı!.. Hele Bir Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği var ki paşam, onun başına gelenleri görseydin eminim kahrolurdun!.. Sana layık evlatlar yetiştirmeye çalışan profesör hanımın evini bastılar... Örümcek kafalı kalem taşeronları, o hanımefendinin ölümünden bile korkup arkasından salyalarını saçtılar!.. Bu dernekten burs alan çocukları PKK teröristleriyle bir tuttular paşam!.. Daha acı bir şey anlatayım paşam; senin koltuğunda türban yanlısı Milli Görüşçü bir zat oturuyor artık!.. Git gerisini sen düşün... Anlayacağın paşam, o engin öngörünle görmüştün ya... Ne yazık ki, “cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zaptedilmiş”tir!.. Sen bu ülkenin dört bir yanını yokluk içinde fabrikalarla donattın ya paşam... Hani her yanını demirağlarla ördüğün ülkemiz var ya, bu yobazların döneminde pervasızca yağmalanıyor!.. Fabrikasından tersanesine, tarlasından çiftliğine kadar devletin satmadık tek tesisini bırakmadılar... Üstelik özelleştirme adı verilen yağmaya karşı çıkanlar neredeyse vatan haini ilan edildi!.. Hani 1927’de söylemiştin ya, “Ülkenin bütün tersanelerine girilmiş!..” Ne acıdır ki, doğru paşam!.. İrtica serbest!.. İrtica ile mücadele işte bunların döneminde suç oldu paşam!.. Şeriatçılar ve ayrılıkçılarla mücadele eden ordu büyük baskı altında... Askerin kimini “Ergenekoncu” kimini de çeteci diye içeri tıkıyorlar!.. Bazıları “ıslak imza” safsatasıyla kumpasa getiriliyor, bazıları ise telefon dinlemeleri ve uyduruk raporlarla bertaraf ediliyor paşam!.. Açılım ve demokratikleşme adı altında bölücülüğü ve gericiliği legalleştirenlerle mücadele eden ordu, tarihinin hiçbir döneminde bu kadar hırpalanmamıştı!.. Yani “Bütün orduları dağıtılmış...” demek gelmiyor içimden ama!.. Durum gerçekten çok vahim paşam!.. Memleketteki belediyelerin büyük bölümünü yıllardır irticacı parti yönetiyor... Bir ara her yerde içki içilmesini bile yasakladılar. Dinci başkanlar yandaş gençlere yıllar boyu burs adı altında harçlık dağıtarak Milli Görüş’e militan kazandırdılar!.. İrticai dernek ve vakıflar bu belediyelerden besleniyor artık! Yandaş müteahhitler bu belediyeler aracılığıyla köşe döndüler!.. Yani, “Memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir” demiştin ya, üzülerek söylüyorum ki öyle oldu paşam!.. Vazifemizi biliyoruz!.. Yani paşam dilim varmıyor ama “Bütün bu şeraitten daha elim ve daha vahim” şeyler de var!.. Haklısınız, tüm bu gelişmeler içinde o ünlü saptamanız aklımızdan hiç gitmiyor! Evet, belli ki, “Memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalalet içinde”ler!.. Peki ya “Hıyanet?..” Onu da zaman gösterecek paşam!.. “Hatta bu iktidar sahipleri, şahsî menfaatlarını, müstevlîlerin siyasi emelleriyle tevhid edebilirler” demiştiniz ya?.. Ülkenin başbakanı ve bakanlarının çocukları acayip zengin oldular! Memlekette namuslu işadamları kafalarına kurşun sıkıp intihar ederken, o çocuklar gemiler alıyorlar, fabrikalar kuruyorlar, holdinglerin başına geliyorlar!.. Tüm bunların yanı sıra, açlık ve sefalet sosyal patlamaya yol açtı. Yüz binlerce işyeri kapandı, işsizlik yüzde 20’ye ulaştı... Milyarlarca liralık çek ve senet geri döndü, hırsızlık, soygun ve cinayetler arttı, ekonomi battı, dış borç zıvanadan çıktı... Evet paşam doğrudur, “Millet, fakr ü zaruret içinde harap ve bîtap düşmüş”tür!.. Ama şunu arz edeyim paşam; tüm bu “ahval ve şerait”e rağmen koşullar 1919 öncesinden hiç ama hiç de kötü değil... Her yıl en az 10 milyon insan kabrinizin bulunduğu başkente sizi hissetmek için gidiyor!.. Dinciler o toplantıları “Ergenekon faaliyeti” saysa da, Cumhuriyet mitinglerine katılan 7 milyon insanın haykırışı halen yobazların kulaklarında çınlıyor!... Merak etmeyin paşam... “İşte, bu ahval ve şerâit içinde dahi vazife”mizi çok iyi biliyoruz!.. İşsizlik ve açlıkla terbiye edilmeye çalışılan halk uyanıyor, iktidar partisinin oy oranı tepetakla!.. Şu bölünmeleri, küskünlükleri, siyasi hırsları ve hizipleri bir tarafa atıp, Cumhuriyet yanlıları olarak bir an önce güç birliği yaparsak emanetini kurtacağız paşam!.. Üzerimizdeki ölü toprağını tamamen silkeleyip atabilirsek, kurduğun CHP’yi en kısa sürede, elbirliğiyle iktidara getirirsek... İşte o zaman kabrinde rahat uyuyacaksın paşam!.. Rahat Uyu Paşam!.. BİLİM ve SİYASET ORHAN BURSALI Başbakan’a Güven mi? ADLİ TIP VE ISLAK İMZA KONUSU: Başbakan: “Adli Tıp Raporu’nun gereği yapılmalı. Raporda Dursun Çiçek’in el ürünü olduğu kanaatine varıldı. Bu, literatürde aslıdır demek. Asker belgeyi üç kez istemiş. O zaman üzerinde daha fazla durmaya gerek yok.” (TRT) Raporun altındaki imzayı değerlendiren 3 kişilik özel ekibi belirleyen Adli Tıp Kurumu Başkanı Doç. Haluk İnce: “Biz, Adli Tıp Kurumu olarak, hastanın yararı kadar, toplumun bazı kesimlerinin de düşüncelerini düşünmek zorundayız.” (NTV) Kurum Başkanı, şunu diyor: Biz bir rapor yazarken, salt gerçeğin ne olduğuna değil, siyasal ve toplumsal duruma ve beklentilere de bakarız. Başkan, hastanın “yararını”, “siyasal ve toplumsal yarar” ile dengeliyor!.. Yani, siyasal baskı ve istek fazlaysa, hastayı “asabilir”, yanlış rapor düzenleyebilir. Dr. İnce, bu sözleriyle, acaba kendisine verilen siyasal görevi mi tarif ediyor, yoksa Adli Tıp’ın zaten öteden beri böyle işlediğini mi itiraf ediyor, bilmiyoruz. Her durumda, bir suçu itiraf ediyor. Bırakın istifayı, savcılar harekete geçmeli. Adli Tıp üzerinde her dönem büyük siyasal kavga döndüğüne işaret etmiştim. Adli Tıp’ın, “lehte rapor” verilmesi için kullanılabildiğini, bizzat kurum başkanı söylüyor. “Islak imza Çiçek’e ait olabilir” kararı, zaten şaibeliydi. Çünkü rutinin dışına çıkılmış ve özel inceleme birimi kurulmuştu! Şimdi İnce’nin açıklamasıyla, tam şaibeli oldu. İnce’ye göre gerçek diye bir şey yok.. Gerçeği durum ve ortam belirler! Adli Tıp ise tam tersine “gerçeği ortaya çıkarmak”la görevli. O halde İnce’ye soralım: Çiçek’in imzasını incelemek için neden özel üç kişilik tim kurdunuz? İktidarın beklentilerine göre mi rapor yazdınız? Ergenekoncu savcılarla ve siyaset kurumuyla bu süreçte herhangi bir alışverişiniz oldu mu? Bu kadar değil, Başbakan’ın tavrında çok ciddi bir hukuku çiğneme var. Diyor ki, “Bu iş bitti, Adli Tıp kararını verdi, şimdi gereği yapılmalı.” Yani Çiçek bacağından asılmalı! Başbakan bilmiyor mu: Adli Tıp’ın vereceği bir karar, mahkeme kararı değildir! Zaten bir kurul üyesi de “Biz imza Çiçek’e ait olabilir dedik, ama bu konuda kararı verecek olan mahkemedir...” sözleriyle yasal sürece işaret etmişti. Mahkeme, bu raporu yorumlayabilir, rapora mutlaka itibar etmek zorunda değil. Başka kurumlardan inceleme isteyebilir; raporu sadece altındaki imza açısından değil, içerik açısından inceleyebilir veya inceletebilir. Bu üslup Genelkurmay’ın ifadesine uygun mudur, baktırabilir. Genelkurmay’ın diğer belgeleriyle karşılaştırabilir. Ayrıca: Böyle bir “subay” gerçekten var mı, mahkeme mutlaka bunu da araştırmalı. “Subay” yoksa, eldeki sahte bir kâğıt parçasıdır. Şüphesiz, Albay Çiçek’in anlatacakları, eldeki kâğıt parçasından çok daha değerlidir! Birileri bu hukuki süreci Başbakan’a anlatmıyor mu? Yoksa Başbakan yanında sadece duymak istediklerini kulağına fısıldayan dalkavukları mı tutuyor? Başbakan’ın yanında “şeytanın avukatı” kimse yok mu? Başbakan, bu sözleriyle mahkemeyi de baskı altına alıyor, “Bu raporu kabul et” diyerek suç işliyor... Ergenekoncu savcılar da, “ıslak imzalı metnin” başka kurumlarca incelenmesine fırsat vermeyerek mahkemeye şaibeli bir Adli Tıp raporu dayatıyor. Başbakan, “davanın savcısıyım” demişti, bu görevini başarıyla uyguluyor, hukuk-mukuk hak getire! Ergenekon savcılarını bile aratarak! Başbakan her konuda güven yitimi içinde. DARFUR-SUDAN KONUSU: Başbakan mfarac@cumhuriyet.com.tr - www.mehmetfarac.com KIZ KAÇIRMA KATLİAMI Korucular dehşet saçtõ: 4 kişi öldü Y. ZİYA CANSEVER VAN - Van’õn Başka- le ilçesine bağlõ Esen- yamaç köyündeki bir düğünde kõz kaçõrma ne- deniyle aralarõnda hu- sumet bulunan mezra sakinleri arasõnda çõkan tartõşma geçici köy ko- rucularõnõn da katõlma- sõyla silahlõ çatõşmaya dönüştü. Olayda 4 kişi öldü, 5 kişi yaralandõ. Esenyamaç köyüne bağlõ Nenehatun mez- rasõnda Halil Akgün’ün düğününde aralarõnda daha önce kõz kaçõrma meselesi yüzünden hu- sumet bulunan Derebo- yu ve Sualtõ mezralarõ sakinleri tartõşmaya baş- ladõ. Sözlü sataşmalarõn ardõndan her iki tarafta da bulunan geçici köy korucularõnõn etkisiyle sataşma kõsa sürede si- lahlõ kavgaya dönüştü. Geçici köy korucularõnõn silahlarõnõ kullandõğõ ça- tõşmada; Erdem Atlı, Vahdettin, Behzat ve Yavuz Akkaya öldü, 5 kişi yaralandõ. Silahlõ çatõşma yaşandõğõ bilgi- sini alan jandarma ekip- leri çatõşmanõn sürmesi üzerine saatlerce mezra- ya giremedi. Restoran mutfağı bomba gibi patladı Antalya’da Gençlik Mahallesi 1318 Sokak’ta bulunan Antepçe adlı restoranda dün sabah saatlerinde patlama meydana geldi. Patlamada restoranda ağır hasar oluşurken çevresindeki 200 daire ve 20 araç da zarar gördü ev ve dükkânların camları kırıldı. Patlamanın, restorandaki 12 kilogramlık LPG tüpünde gaz sıkışması sonucu meydana gelmiş olabileceği belirtildi. Ölen ya da yaralananın olmadığı olayda, büyük bir patlama sesiyle uyanan mahalle sakinleri ise korku dolu dakikalar yaşadı. (Fotoğraf: AA) ORDU’DA LİSELİ VAHŞETİ Eski sevgilisini sõnõfta öldürdü ORDU (AA) - Ay- bastõ Çok Programlõ Lisesi’nde son sõnõf öğ- rencisi Hakan Ceylan (18), kendisini terk et- tiğini öne sürdüğü ay- nõ yaştaki kõz arkadaşõ Müjgan Öz’ü (18) sõ- nõfta bõçaklayarak öl- dürdü, araya giren ar- kadaşõnõ da yaraladõ. Kõz arkadaşõnõn ken- disini terk etmesi üze- rine dün kendisiyle te- neffüste tartõşan Ha- kan Ceylan, sõnõf içe- risinde çõkan tartõşma- nõn şiddetlenmesi üze- rine üzerinde taşõdõğõ bõçağõ çõkarõp Müjgan Öz’e defalarca sapladõ. Olayõ gören ve araya giren Nazım Bülbül (18), Ceylan’õn elin- den aldõğõ bõçak darbesi ile yaralandõ. 1 öğrenci yaralı Ağõr yaralanan Öz, kaldõrõldõğõ Aybastõ Devlet Hastanesi’nde kurtarõlamadõ. Bül- bül’ün ise durumunun iyi olduğu belirtildi. Olayõn ardõndan Cey- lan gözaltõna alõnõrken, Müjgan Öz’ün cena- zesi otopsi için Trab- zon Adli Tõp Kuru- mu’na gönderildi. obursali@ cumhuriyet.com.tr diyor ki, “Biz gittik Sudan’da soykırım falan görmedik!” Sudan’a Türkiye veya uluslararası bir kurum tarafından gönderilen özel görevli bir “araştırmacı” olarak mı gitti/gönderildi? Hayır. Siyasetçi olarak gitti. El Beşir’e şöyle sormuştur: “Yahu 250 bin kişiyi öldürdünüz mü?” El Beşir de “Bunu nasıl söylersiniz, biz Müslümanız, böyle bir şey yapmayız... Bu Hıristiyanların uydurmasıdır..” El Beşir soykırımdan değil insanlık suçu işlemekten aranıyor! 250 bin kişinin katili suçlamasının Başbakan katında bir değeri yok! Ayrıca “Müslüman, insan öldürmez” lafını ediyor ki, yere göğe sığdıramazsınız. Tarih, her aşamada, bunu yalanlayan örneklerle dolu! Erdoğan’ın nesine güveneceğiz?
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear