24 Kasım 2024 Pazar Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CMYB C M Y B PERİHAN ERGUN Bugün Yüce Önderimiz M. K. Atatürk’ün Hakk’a yürüyüşünün 71. yıldönümü. Onu, borçlulukla, saygıyla bizlere emanet ettiği Cumhuriyetin aydınlanma, çağdaşlaşma, bağımsızlık, demokratlık, halkçılık, ulusallık ve en önemlisi de laiklik ilkeleriyle hep yaşatacağız. Bu ilkelere ters düşenlerce eğitim ve öz kültürümüzü gelecek kuşakları uyutarak, yollarını keserek yozlaştırmaya kalkışanlarla savaşımımız, bizlerin ön görevi olmalıdır. Bıkmadan, usanmadan, kararlılıkla, ufuktan doğan güneşin ışıklarıyla toplumun, onun en güvendiği halkıyla gençliğinin hep güç vericisi olmalıyız. İktidarın bugün Demokratik Açılım konusunu tartışmak için TBMM’de toplantı istemini şiddetle kınıyorum. Muhalefetin dışında tüm yurtseverleri de bu karar tepkilendirdi. Başbakan’ın kıdemli yardımcısı Bülent Arınç Bey, “10 Kasım tatil günü değildir. Grupların toplandığı sıradan bir gündür” gibi fetvasıyla tepkilere karşı durdu. Buna hiç şaşmadım. Beyanları hep bu içeriktedir. Yıllardır Milli Görüş siyasetiyle Meclis’te bulunmasına karşın bugünün yasal dayanağını görmezden gelişi de gene ona has bir davranış olsa gerek. Hatırlatıyorum: 5 Nisan 1992 gün ve 17655 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan metin, “Mahalli Kurtuluş ve Atatürk’ü Anma Günleri gibi tarihi günlerde yapılacak Törenler Yönetmeliği ile İçişleri Bakanlığı’nın 1624 sayılı Teşkilat ve Görevleri Hakkındaki Kanun’un 4445 sayılı kanunla eklenen ek maddeye dayanılarak, programlar hazırlanır” der. İşte Ata’mızı anma anlatma onun ilkelerini balık hafızalılarla özellikle de öğrencilere, gençlere hatırlatıp öğretme gününde, siyasi bir yatırım ürünü olan Kürt Açılımı’nı Meclis’te tartışmanın anlamsızlığı ortada değil mi? Bu düşünce ve duygularla onu sonsuzluğa göndermeden evvel ve sonraki çocukluk anılarımı elimde olmaksızın anımsadım. Mahallemizde o tarihlerde sadece muhtarımızla bizim evde radyo vardı. Okuldan eve her dönüşümde komşuları bizde radyonun başında toplanmış, onun günlük sağlık raporlarını gözyaşlarıyla dinler bulurdum. Oysa ben ve arkadaşlarım kendisinin kesinlikle yaşayacağına, başımızda hep kalacağına inanıyorduk. 1938’in 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı günü, İstanbul’un bütün ilk ve ortaöğrenim çocukları, törenden sonra Dolmabahçe Sarayı’nın önünde, öğretmenlerimizle birlikte ona şifalar dilemek için toplanmıştık. Birden tüm öğrencilerin “yaşa var ol” haykırışları arasında bizleri penceresinden el sallayarak selamlamasının coşkusu ve hastalığını yeneceği umuduyla evlerimize döndük. Buna karşın 10 Kasım günü okulumuzun (Kasımpaşa 9. İlkokul) salonunda toplanmış, acı haberi hıçkırıklarla öğrenmiştik. İstanbul halkı günlerce sarayın Muayede Salonu’nda saygı geçidi için hazırlanmış olan mozolesinin önünden hıçkırıklarla, acılar içinde ona borçluluklarını sundu. Ben de ailem ve okulumla bu sunumda iki kez bulundum. Cenazesinin Dolmabahçe’den alınıp Sarayburnu’ndan Haydarpaşa’ya götürülüşünde de yolun iki yanını tutmuş olan yüz binlerce İstanbullu, ona tazimle selam durdu. Tarihte hiçbir halk ve ulusta Yüce Önder’e duyulan borçluluk saygı ve sevgi bu denli sayfalara yazılmamıştır. İsmet İnönü’nün ondan sonra II. Cumhurbaşkanı seçildiği gün söylediği gibi, o hep “Ebedi Şefimiz” olarak yaşayacaktır. Geçen hafta “Nefes- Vatan Sağ Olsun” adlı milyonların izlediği filmde de aynı duyguların yaşatıldığı tabloları, o amatör ama çok yetenekli gençlerimizi izlerken yaşadım. Hele o fırtınalı, korkutucu, dağı taşı yıkarcasına bulutları sürükleyen rüzgârlara aldırmadan, gün ağarır ağarmaz çavuşun, al bayrağın altındaki Atatürk büstünün üzerindeki karları elleriyle temizleyerek kuruladıktan sonra, “Emret komutanım” dercesine önünde selamla hazır ola geçmesi, çok duygulandırıcıydı. Bir de hain terör örgütü PKK’nin baskınla karakolu ve içindekileri yok etmesinden sonra ayakta zor durabilen Mehmetçiğin, yerde kalkmaya çalışan, kendisine kin dolu hain gözlerle bakan teröriste bile çevirdiği silahının tetiğine basamayışı, askerimizin övünç veren yapısının göstergesiydi. Çünkü o, M. Kemal’in askeriydi. ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci@gmail.com (ÇÖPLÜK ÇOCUKLARI) TAYYAR ÖZKAN www.junkidz.com HARBİ SEMİH POROY Atatürk, İlkeleriyle Hep Yaşayacak... HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN hetiyatrosu@mynet.com 10 KASIM 2009 SALI CUMHURİYET SAYFA 15 Tunceli Nihat Yenentürk: “Çankaya’daki AKP’linin Tunceli gezisinin yorumu: Buzdolabı, çamaşır makinesi, fırın kalmadı; Gül verelim!” Aşılı Hikmet Keskineğe: “M. Ali Şahin, ‘Aşılı ağacın meyvesi kaliteli ve sağlıklı olur’ demiş. Aşılanmaya gereksinimi olduğunun itirafı!” Büyükanıt Erol Barutçugil: “Irak’a 30 kilometre girecektik diyen Yaşar Büyükanıt’a sormalı: ABD bize kaç kilometre girecekti!” Sağlıkta dönüşüm, tıpta şarlatanlık! Nazi Almanyası’nda papaz Martin Niemöller’in günlüğünden: “Önce sosyalistleri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü ben sosyalist değildim. Sonra sendikacıları topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü sendikacı değildim. Sonra Yahudileri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü Yahudi değildim. Sonra beni almaya geldiler; benim için sesini çıkaracak kimse kalmamıştı.” HOKKABAZ, şapkasından tavşan çıkarır. Sihirbaz, şapkasından güvercin çıkarır. Hokkabaz biraz daha komik, sihirbaz biraz daha ciddidir. Hokkabaz güldürür, sihirbaz düşündürür. Peki ya şaklaban ne yapar? Şaklaban biraz palyaço, biraz soytarı, biraz dalkavuk gibidir; çevresindekileri ve özellikle efendisini güldürüp mutlu etmek için her türlü komikliği yapandır. Bugün 10 Kasım. Sevgili Mustafa Kemal Atatürk’ün aramızdan ayrılışının 71. yılı. Acaba bugün, yurdun hangi köşesinde hangi vali veya hangi belediye başkanı veya hangi garnizon komutanı, bir şeker tüccarının veya bir kumaş tüccarının desteğini alarak kimsenin aklına gelmeyen hangi “sürpriz” gösteriyle Atatürk’ün ölüm yıldönümünü kutlayacak ve bu vesileyle anmış olacak? Biliyorsunuz 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı’nın Dolmabahçe Sarayı bahçesindeki kutlamalarında İstanbul Valisi yani Başbakan’ın İstanbul’daki daimi temsilcisi Muammer Güler, pastaya benzeyen büyük beyaz kutunun içinden Atatürk çıkartmıştı. Güler, dünyaca ünlü saygın bir sihirbaz ciddiyeti ile gösteriyi başlatırken İstanbul’un İslamcı Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş ve 1. Ordu Komutanı Orgeneral Hasan Iğsız da sahnedeki yardımcıları gibiydi! İktidara muhalefet etmek için muhalefet eden kendini bilmez kimi çevrelerden gelen eleştiriler üzerine Tayyip’in İstanbul’daki daimi temsilcisi Muammer Güler, tüccar arkadaşlarına yaptırdığı pastanın içinden dansöz gibi çıkan Atatürk kuklasını sonuna kadar savunmuştu. Hatta ertesi gün pastadan bir kere daha Atatürk kuklası çıkarttırmıştı. Bakarsınız bugün Dolmabahçe Sarayı’nda Atatürk’ün yaşama gözlerini kapattığı odada, 1. Ordu Komutanı Orgeneral Hasan Iğsız da Atatürk kuklasını beyaz bir çarşafın altında yürüterek halkımıza güzel bir sürpriz yapabilir. Böyle bir gösteri, hiç kuşkusuz sihirbazlık mesleği açısından takdirle karşılanacaktır. Ankara’daki sürpriz ise çoktan belli oldu. “10 Kasım yas günü değildir; ölenle ölünmez” diyen Tayyip, altında kaldığı Kürt açılımını Meclis’e taşıyıp gündemi derleyip toparlamayı planlıyor; küçük de olsa başka bir sürpriz canını sıkabilir. Her neyse, sihirbaz düşündürür, hokkabaz güldürür; şaklaban biraz soytarı, biraz dalkavuk gibidir. 10 Kasım’da SESSİZ SEDASIZ (!) Hükümetin yeni dış politikası: İki yüzlülük! YağmurDeniz GÖRÜŞ BEDRİ BAYKAM ‘1 Numara’ya Şaka Yaptım! Sevgili Atatürk, Bugün Anıtkabir’e gidecek milyonlarla yürümek isterdim. Ama sanat alanında ülkemizi temsil etmek üzere diğer sanatçılarımızla beraber Berlin’e gittik. Yani bugünü senin yanında geçiremediğimiz için çok üzgünüz ama mazeretimizi de en iyi anlayacak Türk tabii ki sensin. Senden sonra son yarım asırda sanata değer veren bir devlet adamı göremedik Paşam... “Devlet” senin açtığın “Resim Heykel Müzeleri”nden sonra bu konuda kış uykusuna daldı gitti! İki hafta önce Sanatçılar Derneği olarak, Kültür Bakanlığı’na verdiğimiz “Yasa tasarısı” parlamentodan geçebilirse belki birikmiş büyük bir ilgisizlik ayıbı örtülebilecek. Sanki inadına seni anma günümüze koydular bu “açılım” tartışmasını... Lütfen bana sorma “Nedir bu açılım?” diye... Çünkü ne ifade ettiğini hem anlamadım, hem de zaten sana aktarmaya cesaretim yetmez... Yalnış anlama, senin izinden giden Kemalistlerde cesaret eksik değil Atam. Yirmi yıldır kimimiz öldürüldü, kimimiz hapse atıldı, kimimiz işsiz bırakıldı. Ama ne evinin önünde son nefesini veren ak saçlı Muammer Hoca’lar, ne hastalarından koparılan Mehmet Hoca’lar, ne çağdaşlık, bağımsızlık, faşizm ve yobazlıkla mücadele uğruna cop, kurşun yiyen gençlerde cesaret eksikliği var! Her birimiz senin emanetini korumak için her şeyi göze almışız. Ama nasıl ben şimdi sana “üniversite hocası” sıfatını taşıyan bahtsızların, 2000’li yıllarda hâlâ senin o tarihi sözlerini, “Ne mutlu Türküm diyene” cümlesini algılayamadıklarını ve o cümlede “ırkçılık” aradıklarını nasıl anlatabilirim? Sen ise o mükemmel beyninle o zavallılara değil, onları yetiştiremeyen hocalarına kızarsın... Emin ol suç hocalarda değildi. Bugün ne mi konuşacaklar parlamentoda? Eşit vatandaşların, birbiriyle kaynaşmış halkımızı, Avrupa baskısıyla nasıl bölebileceğimizi araştıracaklar!.. Daha fazlasını lütfen sorma. Gel üst localara yerleş ve ibretle izle... Silahlı Kuvvetleri ve CHP’yi de sorma Paşam. CHP tüm direnciyle bu akıl almaz saldırılara göğüs geriyor. Ama hiçbir zaman sana izah edemeyeceğimiz gerekçelerle senin mirasın parçalandığından, bir ara partinin başkanlığını yürüten zat, o kopmalara neden olmasının ötesinde tarikatlarla kol kola girdiğinden, senin deyişinle “serbest münakaşa” yani demokrasiyi hazmedemeyenler yüzünden, CHP eski gücüne sahip değil. TSK’nin de yorum yapması yasaklandı Atam... Son dönemde ordu-hükümet arasında yaşanan krizi, ne sen sor ne de ben anlatayım... Madem ısrar ediyorsun özetleyeyim: Hâlâ anayasaya göre ülken her açıdan laik. Ama daha önce “irtica” konusunda hüküm giyerek dört kere kapatılan bir yobaz hareketin devamı olan bir “yeni” parti, aynı konudan hakkında açılan davadan tam kapatılıyordu ki, izah edilemez bir kararla 11 üyeden 10’unun kendilerini “antilaik faaliyetlerin odağı” olarak tanımlamasına ve sözde cezalar almasına rağmen, ülkeyi yöneten ana güç olarak yoluna devam ediyor. Hem de nasıl biliyor musun? Anayasa ve Partiler Yasası’na göre kesin bir büyük suç olan irticayı “soruşturdukları” iddiasıyla neredeyse, TSK’nin tüm alt-üst kadrolarını tasfiye edecekler! Evet evet duydum, “Mantıksız bu durum” diye ayağa kalktığını hırsla, ama mantık olayını ne yazık ki herkes çoktan fermuarı bozuk bir cebe kapattı gitti. Senin laik Cumhuriyetinde artık Ankara, karısının başı türbansız bürokrat atamaz hale geldi! Basın desen, sustu ya da satıldı... Senin Cumhuriyetinde artık askerlerin sesi, Avrupa ve “köşe yazarları”nın emriyle kesildi. İmamlar ise konuştukça konuşuyor, parlamento tarikat temsilcileriyle kaynıyor... Diyorlar ki ortada bir çete varmış ve sen.. o çetenin “1” numarasıymışsın, dedikodular böyle.. İşte bu doğru Atam, sen hep bizim “1” numaramızsın ve öyle kalacaksın... Efendim? Anlattıklarım mı? “Latife”ydi Atam... Sakın bu hem deli saçması, hem kâbus gibi, hem gülünesi absürd hikâyelerime inandığını söyleme, aşk olsun! Beni affet, biraz şakacıyımdır... TIPTA şarlatanlık konusunda Dr. Ceyhun Balcı’nın söyleyecekleri var: “AKP iktidarının ‘sağlıkta dönüşüm’ süreciyle birlikte parasalcılaşma ve sosyal yörüngeden çıkartılma eğilimlerinin belirginleştiği bu süreçte sıklaşan tıpta şarlatanlık örneklerinin öne çıkması bir rastlantı mıdır? Bu eğilimin ortamda giderek belirginleşmesinde, başka etkenlerin de varlığı yadsınacak gibi değildir. Son dönemde insanların, geçmişte hiç bir aşıya karşı görülmemiş bir güvensizlikle biz hekimlere yönelttiği bir soru var: Domuz gribi aşısı olmalı mıyım? Bugüne değin, başka hastalıkların aşısı konusunda bu denli ikilem içinde olduğu anlaşılan sorular yönelten insanlarla hiç karşılaşmadım. Karşılaşsam da yanıtlamada ikilem yaşamadım. Güvensizlik duygusunun dışavurumu da sayılabilecek bu durum tekil bir olgu değildir. Bugün için yoğunlukla otoriteye, ilaç ve tıbbi malzeme üreticileri ile tıp ortamında söz sahibi olan düzenleyici kurullara yönelen bu güvensizlik belki de ‘domuz gribi aşısı’ gerekçesi ile çok daha belirginleşmiş sayılmalıdır. Ortamın bu denli bulandığı, belirsizleştiği süreçte bu boşluğu doldurmaya aday örneğin Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar gibi başka öğelerin ortaya çıkması da şaşırtıcı sayılmamalı.” BULMACA SEDAT YAŞAYAN SOLDAN SAĞA: 1/ Anıtkabir’in bu- lunduğu tepenin es- ki adõ. 2/ Yılmaz Güney’in bir fil- mi... Sonuçsuz, ba- şarõsõz. 3/ Temeli taklide dayanan söz- süz oyun... Bir konu ya da nesnenin baş- lõca özelliklerini yansõtacak biçimde hazõrlanmõş taslağõ. 4/ Bursa’nõn, köf- tesiyle tanõnmõş ilçesi... Hayvanlara vurulan dam- ga. 5/ Hizmet hayvanlarõ- nõn ayaklarõna çakõlan de- mir... XIX. yüzyõlõn ikin- ci yarõsõnda İstanbul tiyat- rolarõnda ortaya çõkan eğ- lendirici şarkõ. 6/ Mezo- potamya’da kurulmuş es- ki bir krallõk... Uzaklõk işareti. 7/ Bartõn’õn bir il- çesi. 8/ Afyonkarahisar’õn İhsaniye ilçesinde, Friglerden kalma yüzlerce kaya me- zarõnõn bulunduğu yöre... Bilgisiz, kültürsüz kimse. 9/ Haş- lanmõş bulgur, soğan, maydanoz ve baharatla yapõlan bir yiyecek... Vilayet. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Lozan Antlaşmasõ’nõn yapõldõğõ sarayõn adõ... Bir renk. 2/ Osmanlõ döneminde çocuklar mahalle mektebine baş- larken düzenlenen tören. 3/ Trabzon’daki “Meryemana Manastırı”na verilen bir başka ad... İskambilde bir kâğõt. 4/ Satrançta bir taş... Dipten dallanan bir süs bitkisi. 5/ Sa- zõ kurmaya yarayan burgu... Rus köylü topluluğuna veri- len ad. 6/ İnce muslin kumaş. 7/ Yankõ... Gözü kapalõ ina- nõlan düşünce; dogma. 8/ Otuz iki kâğõtla oynanan bir is- kambil oyunu... Bir işte bir kimse ya da şeyin üstüne dü- şen görev. 9/ Anıtkabir’in tasarõmõnõ da gerçekleştiren ün- lü mimarõmõz. 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 B E L D İ B İ A E D A L A Z E R L E V R E K T A B M E T İ K A L A B A N İ İ M Ş A N Ş İ N İ K I R T İ C A N İ K U R M A Y L M A T E R E S T 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 bedri.baykam@gmail.com www.bedribaykam.com Nâzım Hikmet Kültür ve Sanat Vakfı ACI KAYBIMIZ Vakfõmõzõn Danõşma Kurulu üyelerinden, Nâzõm Hikmet’in aile çevresinin saygõn büyüğü, yaşamõ toplumsal ve insani duyarlõklara adanmõş DÜNDAR BAŞTIMAR’ı kaybetmenin derin üzüntüsü içindeyiz. Yönetim Kurulu Cenazesi 10 Kasõm Salõ günü (bugün) öğle vakti Kuzguncuk Camii’nden kaldõrõlacaktõr. VEFAT Baromuzun 7635 sicil sayõsõnda kayõtlõ AVUKAT HALİT RIZA EREMSOY vefat etmiştir. Aziz meslektaşõmõzõn cenazesi 10.11.2009 Salõ günü (bugün) Kadõköy, Moda Camii’nde kõlõnacak öğle namazõnõ müteakip Edirnekapõ Şehitliği’nde defnedilecektir. Merhuma Tanrõ’dan rahmet, kederli ailesine ve meslektaşlarõmõza başsağlõğõ dileriz. İSTANBUL BAROSU BAŞKANLIĞI
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear