Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
CMYB
C M Y B
21 EKİM 2009 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA
HABERLER 9
SEVİM ERTEMUR
SİLİVRİ - “12 Eylül Aske-
ri Darbesi”nden sonra İstan-
bul 1. Ordu ve Sõkõyönetim
Komutanlõğõ bünyesinde oluş-
turulan askeri mahkemelerde-
ki pek çok davayõ izlemiş biri-
si olarak aslõnda magazinden
çok, biraz nostalji yapmak isti-
yorum. Sõkõyönetim mahke-
meleriyle, Ergenekon soruş-
turmasõ adõ altõnda arka arkaya
açõlan, normal hayatta asla bir
araya gelmeyecek pek çok in-
sanõn aynõ kefeye konduğu da-
valarõn görüldüğü mahkeme
arasõndaki farklõlõklarõ görsel
açıdan görmek, kõyaslamak
istiyorum!.. Demokrasinin ke-
sintiye uğradõğõ 12 Eylül’den
hemen sonra Ulusal Basõn
Ajansõ’nda gazeteciliğe başla-
mõştõm. Ve çiçeği burnunda
bir gazeteci olarak da bir anda,
o zamanki genel yayõn yönet-
menim Tanju Cılızoğlu’nun
yönlendirmesiyle, pek çok
meslektaşõmõn kapõsõndan bile
geçmek istemediği sõkõyöne-
tim mahkemelerinin kapõsõnda
kendimi buldum.
Birçok acõ olayõn yaşandõğõ
12 Eylül öncesi gibi, darbeden
sonra da pek çok acõlarõn ya-
şandõğõna tanõk oldum. Aylar-
ca, yõllarca sorgusuz sualsiz
tutuklu kalan, aylar, yõllar son-
ra haklarõnda dava açõlan, ce-
zaevlerinde insanlõk dõşõ ko-
şullarda yaşadõklarõ için “tek
tip elbise eylemi” yapan tu-
tuklular kadar ailelerinin de ne
perişanlõklar çektiklerini, dar-
madağõn olduklarõnõ gördüm...
SİLİVRİ’DE 12 EYLÜL’Ü
HATIRLAMAK
Sanõrõm 12 Eylül Askeri
Darbesi’nin faydasõnõ gören az
sayõda insandan birisi ise ben-
dim. Günümüzde bile kadrolu
olabilmek için meslektaşlarõm
yõllarca beklemek zorunda ka-
lõrken ben mahkemeleri izle-
mekle görevlendirilince 1 ay-
lõk muhabir bile olmamõşken
hemen kadroya kavuştum...
Mesleğimi çok sevdiğim için
de orada yaşananlar karşõsõnda
duyduğum üzüntü dõşõnda zor-
luklara, olanaksõzlõklara karşõn
çok keyifle çalõştõm. Ünlü ün-
süz pek çok insan tanõdõm.
Sonraki yõllarda bazõlarõnõn
çok değiştiğini gördüm, bazõ-
larõnõn ise (Bunlardan birisi de
DİSK Genel Başkanõ Süley-
man Çelebi’dir) tüm çamur
atmalara, karalamalara karşõn
tertemiz kişilikleriyle bugün-
lere ulaştõğõnõ... Zaman zaman
pek çok avukat nazõmõzõ çekti.
Savcõlarõ ve yargõçlarõ bugün
düşündüğümde, onlarõn bile o
sõkõyönetim ortamõnda bize
gayet saygõlõ davrandõklarõnõ,
bizi odalarõna kabul edip iste-
diğimiz bilgileri verdiklerini,
görevimizi yapmamõza yar-
dõmcõ olduklarõnõ anõmsõyo-
rum. Geçmiş günleri, bugün
daha iyi fark ediyorum... Za-
ten sürekli izleyen kaç kişiy-
dik ki: Cumhuriyet’ten Deniz
Teztel, Hürriyet’ten Özkan
Altıntaş, TRT’den Sefer Bi-
lirgen, ajanslar arasõ halefim
Emel Armutçu, Tercü-
man’dan Ertan Gökalp,
AA’dan Nalan Seçkin ve
ben... Ayrõca DİSK davasõnõ
hiç kaçõrmayan gazeteci Şük-
ran Soner...
222. GÜNDE
SİLİVRİ’DE
Eveeet, rakamsal olarak hiç
unutulmayacak bir günde Si-
livri’deyim. Balbay’õn tutuklu-
luğunun 222. günü...
Mustafa Balbay nasõl?
“Bunca zamandır neden hâlâ
tutuklu?” diyen pek çok oku-
ru, dostu, arkadaşõ Balbay’õ
merak ediyordur. Aslõnda şu
anki haber müdürüm Hakan
Kara, editör arkadaşlarõm Ay-
kut Küçükkaya ve Gamze
Akdemir’le değişik zamanlar-
da gidip ziyaret edelim diye
konuşmuştuk. Ama Mehmet
Sucu’nun cenaze törenine ge-
len CUMOK üyesi Saniye
Yurdakul’un Yurt Haberleri
Servisi’nden Gülşah Durak
arkadaşõma “Biz yarın Erge-
nekon duruşmasına gidiyo-
ruz. Arabada bir kişilik yer
var gelir misin?” teklifi üzeri-
ne bu ziyaretim düşündüğüm-
den erken oldu. Gülşah’õn işi
olduğu için ben de gruba dahil
oldum ve duruşmanõn yapõldõ-
ğõ Silivri’deyim...
YOLUNUZU
ŞAŞIRMAMAK İÇİN...
TEM yolundan gidince Kõ-
nalõ’dan saparsanõz bir anda
kendinizi askeri lojmanlarõn
önünde buluyorsunuz. Yüzü-
nüz buraya dönük olarak he-
men yanõndan sağa sapõnca da
duruşmanõn görüldüğü binanõn
oraya varõyorsunuz. Sağda ba-
zõ televizyonlarõn canlõ yayõn
araçlarõ sizi karşõlõyor. Solda
ise davanõn görüldüğü bina...
Arabayõ park ettikten sonra bi-
naya girmek için kimliklerimi-
zi uzattõğõmõzda ilk şoku yaşõ-
yorum. Kimliklerimizi, tele-
fonlarõmõzõ uzatõyoruz, çok
güler yüzlü askerler işlemleri-
mizi yapõyor. Dava ilk başla-
dõğõ zaman açõkçasõ muamele-
lerin bu kadar iyi olmadõğõnõ
öğrendim. Ama benim karşõ-
laştõğõm manzara çok iyiydi.
Yolumuzu şaşõrdõğõmõz için
geç kalmõştõk, apar topar salo-
na girdik. 2. Ergenekon davasõ
görülüyor. Duruşma çoktan
başlamõş, Tuncay Özkan ko-
nuşuyor. Özkan, duruşmaya
damgasõnõ vuran “Yargıç-sav-
cı-emniyet görevlisi akşam
yemeğini” eleştiriyor ve yar-
gõçlarõ kaldõğõ F-12 koğuşuna
davet ediyor: Deniz mi isti-
yorsunuz?.. Mavi patiskalar-
dan deniz yaparız size!.. Ge-
mi mi? Kâğıttan gemiler
yüzdürürüz... Ardõndan da
soruyor: Bu yemek ne zaman
yendi? Ben gözaltına alın-
madan önce mi, sonra mı ye-
diniz?
Duruşmalarõ izleyen arkada-
şõm Hatice Tuncer’den öğren-
diğime göre davanõn asõl yargõ-
cõ mazereti nedeniyle gelmedi-
ği için yerine Hasan Hüseyin
Özese bakõyor. Yargõcõn, böy-
le bir soru soramayacağõnõ
söylediğinde ise Özkan, ko-
nuşmasõnõ şu sözlerle sürdürü-
yor: “Burada, faşist dikta-
törlüğün muhaliflerini sus-
turmak için oynadığı oyunla-
rın tragedyası yaşanıyor.
Adalet mülkün temelidir di-
yen ve büstünün önünde
durduğunuz insanın ilkeleri-
ni savunuyorsanız çekilin.
Bu siyasi davanın siyasi so-
nucuna siz ortak olmayın...”
BALBAY FORMUNDA
GÖRÜNÜYOR
Duruşma salonundaki dev
ekranda Tuncay Özkan konu-
şurken hemen onun arkasõnda
Mustafa Balbay görünüyor.
Biliyorum ki “aylardır göz-
bebeklerinden ayrı kaldığı,
özgürlüğü kısıtlandığı, oğlu-
nun büyüyüşünü izleyemedi-
ği, çok sevdiği gazeteciliğini
yapamadığı için” üzgün. Za-
ten daha sonra söz alõp “Be-
nim gibi bir gazeteci için 1
gün bile burada bulunmak
zuldür” diyor. Doğru... Ama
köşe yazarlarõna gönderdiği
mektuplarõnda yazdõğõ, avuka-
tõyla gazetedeki arkadaşlarõna
gönderdiği mesajlarõnda da
söylediği gibi günde 2 saat
spor yapan, 5 saat kitap oku-
yan Balbay formunda görünü-
yor. Ona da zaten bu yakõşõr.
Yõlmak yakõşmaz...
Kimler geçmedi ki böyle
mahkemelerden. Onu izlerken
ben yine 12 Eylül sonrasõna
gidiyorum ister istemez. İlk
aklõma gelen Abdullah Baş-
türk, Kemal Nebioğlu, tam
bir İstanbul beyefendisi olan
Mahmut Dikerdem, eski İs-
tanbul Belediye Başkanõ’nõn
eşi Reha İsvan’õn da aralarõn-
da bulunduğu pek çok insanõ
yargõlamadõk mõ biz... Düşün-
senize sadece “barış”õ savun-
duklarõ için pek çok insan yõl-
larca cezaevinde yattõ bir dö-
nem... Unuttuk mu?
Sõkõyönetim dönemlerini de gördüm, gazeteci olarak eğer demokraside yaşõyorsak daha rahat görev yapmak istiyorum
12 Eylül’den Ergenekon’a
Gazeteci, ‘dõş kapõnõn mandalõ’ sanki
S
alonun en arkasõnda sağ köşede basõn için
ayrõlan bölümde otururken beynimden Sõ-
kõyönetim dönemindeki izlenimlerim bir
film şeridi gibi geçiyor. Olaganüstü hal nede-
niyle zorluk çekmedik mi? Elbette çektik. Ama
o sõkõyönetim dönemiydi.. Ve ilk başlardaki sõ-
kõlõk aşağõ yukarõ 4 yõl sonra biz gazeteciler açõ-
sõndan daha rahattõ. Daha rahat görev yapabili-
yorduk. Salona rahatlõkla girip, yargõçlarõn kür-
süsünün hemen önüne kadar gidip, sanõklarõn,
yargõçlarõn ya da savcõlarõn fotoğraflarõnõ çeke-
biliyorduk. Bu konuda hiçbir engellemeyle kar-
şõlaştõğõmõzõ hatõrlamõyorum. Zaten bizim yeri-
miz, yani basõnõn yeri hemen sağda, savcõya ya-
kõn, sanõklarõn kimini önden, kimini yandan,
avukatlarõ da tam karşõdan görebildiğimiz bir
yerdeydi. Yani olaya tam ola-
rak hâkimdik. Tamam köşe ya-
zarlarõ, gazete yöneticileri ya
da yazõişleri müdürleri hakkõn-
da davalar açõlõyor, habere, fo-
toğraflara sansür geliyordu
ama orada görevli olan bizler
işlerimizi baskõ görmeden ya-
pabiliyorduk. Savcõlõk katõna
da çõkõp rahatlõkla ifadeye ge-
len gazetecilerle ilgili gelişme-
leri izliyor, koridorda fotoğraf-
larõnõ çekiyor, onlar gittikten
sonra savcõnõn odasõna girip
bilgileri alabiliyorduk. Sonra
da basõn odasõna inip haberimi-
zi yazdõrõyorduk. Çok iyi hatõr-
lõyorum, o zaman Cumhuriyet
muhabiri olan arkadaşõm De-
niz Teztel (12 Eylül darbesin-
den sonra yazarlarõ en çok yar-
gõlanan gazete yine Cumhuri-
yet’ti) çektiği fotoğraflarõn fil-
mini, ifadeye gelen müdürüne
ya da yazarõna verip gazeteye
gönderiyordu.
GAZETECİLER ADLİYEYE
YAKLAŞAMADI
Bugün bu böyle mi? Savcõ Zekeriya Öz’ün
yürüttüğü Ergenekon soruşturmasõnõ düşünüyo-
rum. Malumunuz Devlet Güvenlik Mahkemeleri
bile kaldõrõldõ. Avrupa Birliği (AB) yolunda de-
mokratikleşiyoruz ya, o mahkemelerde yargõla-
nanlar artõk “normal” ağõr ceza mahkemelerin-
de yargõlanõyormuş gibi kabul ediliyor. Doğal
olarak soruşturmalar da “özel yetkili ağır ceza
mahkemeleri”nde görevli “özel yetkilendiril-
miş” savcõlar tarafõndan yürütülüyor.
Peki, basõn bu AB yolundaki demokratikleş-
menin neresinde? Kapõnõn önüne konulmuş du-
rumda. Hatõrlayõn, İlhan Selçuk dahil bu ülke-
nin aydõnlarõ gecenin bir yarõsõnda evlerinden
derdest edilip gözaltõna alõndõğõnda, emniyette,
sonra da savcõlõkta sabahlara kadar ifadeleri alõn-
dõğõnda basõn içeriyi görmek şöyle dursun yakla-
şabildi mi Beşiktaş’taki Adliye’ye? Hayõr. An-
cak dõş kapõnõn önünde bekleyebildi; polislerin
arasõndan güçlükle çekebildi fotoğraflarõ ya da
görüntüleri. Bilgileri ise dõşarõya çõkan avukat-
lardan alabildi. Amaaa tabii ki sivil bir iktidarõn
olduğu bir dönemde “yandaş medya” hariç...
Onlar ayrõcalõklõ. Sõkõyönetim döneminde ise gö-
rev yapan ve yukarõda isimlerini yazdõğõm arka-
daşlarõmõn hepsi davalar başlamadan, avukatlar-
dan önce iddianameyi ya da hakkõnda soruştur-
ma yapõlan kişiyle ilgili bilgiyi alabiliyordu.
(Lütfen, bu karşõlaştõrmalarõmdan kesinlikle
12 Eylül Askeri Darbesi’ni savunduğum düşü-
nülmesin. Ben sadece bugün ve o dönemdeki
gazeteciliğim sõrasõndaki gördüklerimin, yaşa-
dõklarõmõn bir karşõlaştõrmasõnõ yapmaya çalõşõ-
yorum. Özgürlükleri kõsõtlananlar için altõn köşk
dar gelir, bu gerçeği biliyorum...)
Silivri’de de durum Beşiktaş’tan çok farklõ de-
ğil. Televizyonlarõn naklen yayõn araçlarõ, foto
muhabirleri de yine dõşarda bekliyor. Ancak dõ-
şarõda herhangi bir şey olursa onu çekip izleyici-
lerine, okurlarõna ulaştõrõyorlar. Duruşma salo-
nunda ise gazeteciler “kuşbakışı” yargõlamayõ
izliyor. Ekranlar olmasa hangi sanõğõn konuştu-
ğunu, ne yaptõğõnõ görmeleri bile mümkün değil.
Zaten aval aval ekranõ da izlerse not tutmasõ bi-
raz zor. Bilmiyorum ki, bir darbe dönemini atlat-
mõş olan ben mi çok şey bekliyorum? Gazeteci-
ler “kamuoyunun gözü kulağı” değil mi? O
halde sanõklarõ görebilen bir yerde oturmanõn ya-
nõ sõra rahatlõkla fotoğraf çekebilme özgürlüğüne
sahip olmalarõ gerektiğini de düşünüyorum...
SİLİVRİ’DE ÇALIŞMA
ORTAMI
Silivri’de görevli gazeteci ar-
kadaşlarõm çalõşma ortamõndan
memnunlar. Çünkü duruşmala-
rõn başladõğõ günden bugüne
lehlerine gelişmeler olmuş. En
azõndan bir basõn odalarõ var
ve dizüstü bilgisayarlarõnda
haberlerini yazõp gazete veya
televizyonlarõna “online” ola-
rak anõnda gönderebiliyorlar.
Kahvaltõlõk poğaçalarõnõ bina-
ya sokamamalarõ artõk sorun
değil. Ama ben ister istemez
Silivri’deki salonu olağanüstü
dönemde DİSK, Barõş Derneği
ve Dev-Sol gibi davalarõnõn
görüldüğü Metris’teki spor sa-
lonunu ve Selimiye’deki diğer
mahkeme salonlarõyla kõyaslõ-
yorum. Gazetecilerin “dış ka-
pının mandalı” muamelesine
tabi tutulduklarõ dikdörtgen
şeklinde, büyük bir salon. İzle-
yicilerin, avukatlarõn giriş yap-
tõğõ iki kapõnõn tam karşõsõnda yargõçlarõn ve
savcõlarõn aynõ hizada olan yüksek kürsüsü. Ar-
kalarõnda bilindik “Adalet Mülkün Temelidir”
yazõsõ ve hemen üstünde Ulu Önder’in büstü...
Onlarõn önünde mahkemenin kaleminde çalõşan
bir memur oturuyor ama sanõrõm işlevsiz, çünkü
kürsünün iki yanõnda dev ekranlar var, duruş-
mada yapõlan konuşmalar sonradan bantlardan
çözülüyor. Yargõçlarõn tam karşõsõna, etrafõ kor-
kuluklarla çevrili halde tutuklu sanõklar, onlarõn
hemen arkasõna da, bir bölmeyle ayrõlmõş tutuk-
suz sanõklar. Sanõklarõn iki taraflarõ boydan bo-
ya avukatlara ayrõlmõş. Arada bir koridor var.
Yargõçlarõn ordan bakõnca, koridorlar avukatla-
rõn arasõndan kapõyla dõşarõya açõlõyor. Anõmsa-
yabildiğim kadarõyla sağdan sanõklar, soldan ise
heyet salona girip çõkõyor.İzleyiciler bu büyük
salonun en sonunda. Yani avukat ve basõn giriş-
lerinin olduğu kapõlarõn hemen yanõnda, solda.
Metris’te ise izleyiciler ve aileler ya da yurt-
dõşõndan gelen gözlemciler spor salonunun se-
yirci bölümünde oturur, uzak da olsa yakõnlarõ-
nõn yüzlerini görebilir, gözleriyle de olsa hasret
giderirlerdi. Sanõrõm tutuklu birisi için bu çok
önemlidir. Basõna da Silivri’deki salonda en
sonra, sağda bir bölüm ayrõlmõş. Uzaktan sõrtõn-
dan sanõklarõ, karşõdan da gözleri atmaca gibiy-
se heyeti görüyorlar. “Efendim iki tane ekran
var, ekranlara bakın” diyorsanõz, mecburen
öyle yapõyorlar. İleriye doğru gitmeleri yasak...
Ben bu “yasak” kelimesini sõkõyönetim döne-
minde çok duymuştum “er”lerden... Özel tele-
vizyonlarda medyanõn çok genişlediğini düşü-
nünce, gerçekten hangi salon olursa olsun, tüm
gazeteciler birden hücum edince büyük kargaşa
yaşanacağõnõ biliyorum, ama yine de “Demok-
ratik bir ülkeyiz” diyorsak basõnõn yerinin bu-
rasõ olamayacağõnõ õsrarla vurguluyorum...
Metris’te DİSK, Barış, Dev-
Sol gibi davaların görüldüğü
spor salonunda gazetecilere
yargıçlar ve savcıların oturdu-
ğu kürsünün hemen yanında
yer ayrılmıştı (Fotoğrafta ar-
kası dönük olanlar). İsteyen
gazeteci rahatlıkla ayağa kal-
kıp, istediği yerden fotoğrafı-
nı çekiyor, TRT çekimini yapı-
yordu. Avukatlar gazetecile-
rin tam karşısında, üst kısım-
da seyirci bölümünde ise tu-
tukluların yakınları oturuyor-
lardı. Aileler, tutuklu yakınları-
nın yüzlerini görüp, gözleriyle
hasret giderebiliyorlar, duruş-
ma aralarında konuşabiliyor-
lardı. Gazeteciler de keza du-
ruşma aralarında korkulukla-
ra kadar gidip yargılananlarla
yüz yüze sohbet etme olana-
ğı buluyorlardı. (Fotoğraf:
ERDOĞAN KÖSEOĞLU)
Hükümlülerin ellerine sağlık
M
erak etmeyin her şey bu kadar kötü
değil. Tabii ki saatlerce gidiyorsunuz
davayõ izlemek için. Salon dağõn ba-
şõnda, Geçenlerde İstanbul’u sel götürdüğün-
de, Silivri Cezaevi’nde de bazõ bölümleri su-
lar basmõştõ. Bu nedenle duruşma ertelenmişti.
Sanõklar duruşma ertelendiğinde cezaevine
gittiklerinde tutuklularõ ellerinde kova ve le-
ğenlerle koğuşlarõ temizlerken bulduklarõnõ
anlatõyor, “Biz de hemen temizliğe giriştik”
diyorlar. Kaygõlarõ ise bir yağmurda koğuşlarõ
sel basarsa, kõşõn kar yağdõğõnda duruşmanõn
bu salonda yapõlamayacağõ. Sanõklardan biri-
si, 1 yõlda böylesine dökülen bir cezaevi iha-
lesinin incelenmesi gerektiğine vurgu yapõyor.
Özür dilerim, iyi şeyden bahsedecektim de-
ğil mi? Hani ilk girişte binayõ anlatmõştõm ya,
binaya girince sağda, duruşmadan çõkõnca lo-
kanta var. Karşõ taraf ise kafeterya, basõn oda-
sõ, avukatlar odasõ. Duruşmalar ilk başladõ-
ğõnda davayõ izlemeye gelenlerin bu dağ ba-
şõnda yiyecek hiçbir şey bulamadõklarõnõ ha-
tõrlõyorum. Şimdi güzel bir lokanta oluşturul-
muş. Yemekleri cezaevindeki hükümlü aşçõ-
lar yapõyor, servisler de açõk cezaevindeki hü-
kümlülerden... İnanõlmaz ama yemekler en-
fes... Lezzetli... Fiyatlar da o kadar iyi. O gün
mönüde “orman kebabı, bostan kebabı, pi-
lav, salata, yoğurt, cacık, fırın tavuk, mer-
cimek çorbası ve sütlaç” vardõ. Ben o gün
çorba ve yoğurt yedim, 2.5 lira ödedim. Tüm
ana yemekler 5, tatlõ 2.5, salata 1.5... Gurme
gazetecilere duyurulur. Cezaevindeki tutuklu
ve hükümlüler için de aynõ yemeklerin çõktõ-
ğõnõ umarak emeği geçen hükümlülere, ilgili-
lere teşekkürler.
Eveeet yazõlacak o kadar çok şey var ki. Bir
gazeteci olarak resim çekemediğim için üz-
günüm. Bu anlattõklarõm fotoğraflarla daha
bir anlamlõ olabilirdi. Ama bir nebze de olsa
sizi duruşmanõn yapõldõğõ binanõn ve de salo-
nun içine dahil edebildiğimi düşünüyorum...
Silivri’de ise basına, salonun en sonunda kapının yanında bir yer ayrılmış.
BASIN BÖLÜMÜ