26 Aralık 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CMYB C M Y B 21 EKİM 2009 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA HABERLER 9 SEVİM ERTEMUR SİLİVRİ - “12 Eylül Aske- ri Darbesi”nden sonra İstan- bul 1. Ordu ve Sõkõyönetim Komutanlõğõ bünyesinde oluş- turulan askeri mahkemelerde- ki pek çok davayõ izlemiş biri- si olarak aslõnda magazinden çok, biraz nostalji yapmak isti- yorum. Sõkõyönetim mahke- meleriyle, Ergenekon soruş- turmasõ adõ altõnda arka arkaya açõlan, normal hayatta asla bir araya gelmeyecek pek çok in- sanõn aynõ kefeye konduğu da- valarõn görüldüğü mahkeme arasõndaki farklõlõklarõ görsel açıdan görmek, kõyaslamak istiyorum!.. Demokrasinin ke- sintiye uğradõğõ 12 Eylül’den hemen sonra Ulusal Basõn Ajansõ’nda gazeteciliğe başla- mõştõm. Ve çiçeği burnunda bir gazeteci olarak da bir anda, o zamanki genel yayõn yönet- menim Tanju Cılızoğlu’nun yönlendirmesiyle, pek çok meslektaşõmõn kapõsõndan bile geçmek istemediği sõkõyöne- tim mahkemelerinin kapõsõnda kendimi buldum. Birçok acõ olayõn yaşandõğõ 12 Eylül öncesi gibi, darbeden sonra da pek çok acõlarõn ya- şandõğõna tanõk oldum. Aylar- ca, yõllarca sorgusuz sualsiz tutuklu kalan, aylar, yõllar son- ra haklarõnda dava açõlan, ce- zaevlerinde insanlõk dõşõ ko- şullarda yaşadõklarõ için “tek tip elbise eylemi” yapan tu- tuklular kadar ailelerinin de ne perişanlõklar çektiklerini, dar- madağõn olduklarõnõ gördüm... SİLİVRİ’DE 12 EYLÜL’Ü HATIRLAMAK Sanõrõm 12 Eylül Askeri Darbesi’nin faydasõnõ gören az sayõda insandan birisi ise ben- dim. Günümüzde bile kadrolu olabilmek için meslektaşlarõm yõllarca beklemek zorunda ka- lõrken ben mahkemeleri izle- mekle görevlendirilince 1 ay- lõk muhabir bile olmamõşken hemen kadroya kavuştum... Mesleğimi çok sevdiğim için de orada yaşananlar karşõsõnda duyduğum üzüntü dõşõnda zor- luklara, olanaksõzlõklara karşõn çok keyifle çalõştõm. Ünlü ün- süz pek çok insan tanõdõm. Sonraki yõllarda bazõlarõnõn çok değiştiğini gördüm, bazõ- larõnõn ise (Bunlardan birisi de DİSK Genel Başkanõ Süley- man Çelebi’dir) tüm çamur atmalara, karalamalara karşõn tertemiz kişilikleriyle bugün- lere ulaştõğõnõ... Zaman zaman pek çok avukat nazõmõzõ çekti. Savcõlarõ ve yargõçlarõ bugün düşündüğümde, onlarõn bile o sõkõyönetim ortamõnda bize gayet saygõlõ davrandõklarõnõ, bizi odalarõna kabul edip iste- diğimiz bilgileri verdiklerini, görevimizi yapmamõza yar- dõmcõ olduklarõnõ anõmsõyo- rum. Geçmiş günleri, bugün daha iyi fark ediyorum... Za- ten sürekli izleyen kaç kişiy- dik ki: Cumhuriyet’ten Deniz Teztel, Hürriyet’ten Özkan Altıntaş, TRT’den Sefer Bi- lirgen, ajanslar arasõ halefim Emel Armutçu, Tercü- man’dan Ertan Gökalp, AA’dan Nalan Seçkin ve ben... Ayrõca DİSK davasõnõ hiç kaçõrmayan gazeteci Şük- ran Soner... 222. GÜNDE SİLİVRİ’DE Eveeet, rakamsal olarak hiç unutulmayacak bir günde Si- livri’deyim. Balbay’õn tutuklu- luğunun 222. günü... Mustafa Balbay nasõl? “Bunca zamandır neden hâlâ tutuklu?” diyen pek çok oku- ru, dostu, arkadaşõ Balbay’õ merak ediyordur. Aslõnda şu anki haber müdürüm Hakan Kara, editör arkadaşlarõm Ay- kut Küçükkaya ve Gamze Akdemir’le değişik zamanlar- da gidip ziyaret edelim diye konuşmuştuk. Ama Mehmet Sucu’nun cenaze törenine ge- len CUMOK üyesi Saniye Yurdakul’un Yurt Haberleri Servisi’nden Gülşah Durak arkadaşõma “Biz yarın Erge- nekon duruşmasına gidiyo- ruz. Arabada bir kişilik yer var gelir misin?” teklifi üzeri- ne bu ziyaretim düşündüğüm- den erken oldu. Gülşah’õn işi olduğu için ben de gruba dahil oldum ve duruşmanõn yapõldõ- ğõ Silivri’deyim... YOLUNUZU ŞAŞIRMAMAK İÇİN... TEM yolundan gidince Kõ- nalõ’dan saparsanõz bir anda kendinizi askeri lojmanlarõn önünde buluyorsunuz. Yüzü- nüz buraya dönük olarak he- men yanõndan sağa sapõnca da duruşmanõn görüldüğü binanõn oraya varõyorsunuz. Sağda ba- zõ televizyonlarõn canlõ yayõn araçlarõ sizi karşõlõyor. Solda ise davanõn görüldüğü bina... Arabayõ park ettikten sonra bi- naya girmek için kimliklerimi- zi uzattõğõmõzda ilk şoku yaşõ- yorum. Kimliklerimizi, tele- fonlarõmõzõ uzatõyoruz, çok güler yüzlü askerler işlemleri- mizi yapõyor. Dava ilk başla- dõğõ zaman açõkçasõ muamele- lerin bu kadar iyi olmadõğõnõ öğrendim. Ama benim karşõ- laştõğõm manzara çok iyiydi. Yolumuzu şaşõrdõğõmõz için geç kalmõştõk, apar topar salo- na girdik. 2. Ergenekon davasõ görülüyor. Duruşma çoktan başlamõş, Tuncay Özkan ko- nuşuyor. Özkan, duruşmaya damgasõnõ vuran “Yargıç-sav- cı-emniyet görevlisi akşam yemeğini” eleştiriyor ve yar- gõçlarõ kaldõğõ F-12 koğuşuna davet ediyor: Deniz mi isti- yorsunuz?.. Mavi patiskalar- dan deniz yaparız size!.. Ge- mi mi? Kâğıttan gemiler yüzdürürüz... Ardõndan da soruyor: Bu yemek ne zaman yendi? Ben gözaltına alın- madan önce mi, sonra mı ye- diniz? Duruşmalarõ izleyen arkada- şõm Hatice Tuncer’den öğren- diğime göre davanõn asõl yargõ- cõ mazereti nedeniyle gelmedi- ği için yerine Hasan Hüseyin Özese bakõyor. Yargõcõn, böy- le bir soru soramayacağõnõ söylediğinde ise Özkan, ko- nuşmasõnõ şu sözlerle sürdürü- yor: “Burada, faşist dikta- törlüğün muhaliflerini sus- turmak için oynadığı oyunla- rın tragedyası yaşanıyor. Adalet mülkün temelidir di- yen ve büstünün önünde durduğunuz insanın ilkeleri- ni savunuyorsanız çekilin. Bu siyasi davanın siyasi so- nucuna siz ortak olmayın...” BALBAY FORMUNDA GÖRÜNÜYOR Duruşma salonundaki dev ekranda Tuncay Özkan konu- şurken hemen onun arkasõnda Mustafa Balbay görünüyor. Biliyorum ki “aylardır göz- bebeklerinden ayrı kaldığı, özgürlüğü kısıtlandığı, oğlu- nun büyüyüşünü izleyemedi- ği, çok sevdiği gazeteciliğini yapamadığı için” üzgün. Za- ten daha sonra söz alõp “Be- nim gibi bir gazeteci için 1 gün bile burada bulunmak zuldür” diyor. Doğru... Ama köşe yazarlarõna gönderdiği mektuplarõnda yazdõğõ, avuka- tõyla gazetedeki arkadaşlarõna gönderdiği mesajlarõnda da söylediği gibi günde 2 saat spor yapan, 5 saat kitap oku- yan Balbay formunda görünü- yor. Ona da zaten bu yakõşõr. Yõlmak yakõşmaz... Kimler geçmedi ki böyle mahkemelerden. Onu izlerken ben yine 12 Eylül sonrasõna gidiyorum ister istemez. İlk aklõma gelen Abdullah Baş- türk, Kemal Nebioğlu, tam bir İstanbul beyefendisi olan Mahmut Dikerdem, eski İs- tanbul Belediye Başkanõ’nõn eşi Reha İsvan’õn da aralarõn- da bulunduğu pek çok insanõ yargõlamadõk mõ biz... Düşün- senize sadece “barış”õ savun- duklarõ için pek çok insan yõl- larca cezaevinde yattõ bir dö- nem... Unuttuk mu? Sõkõyönetim dönemlerini de gördüm, gazeteci olarak eğer demokraside yaşõyorsak daha rahat görev yapmak istiyorum 12 Eylül’den Ergenekon’a Gazeteci, ‘dõş kapõnõn mandalõ’ sanki S alonun en arkasõnda sağ köşede basõn için ayrõlan bölümde otururken beynimden Sõ- kõyönetim dönemindeki izlenimlerim bir film şeridi gibi geçiyor. Olaganüstü hal nede- niyle zorluk çekmedik mi? Elbette çektik. Ama o sõkõyönetim dönemiydi.. Ve ilk başlardaki sõ- kõlõk aşağõ yukarõ 4 yõl sonra biz gazeteciler açõ- sõndan daha rahattõ. Daha rahat görev yapabili- yorduk. Salona rahatlõkla girip, yargõçlarõn kür- süsünün hemen önüne kadar gidip, sanõklarõn, yargõçlarõn ya da savcõlarõn fotoğraflarõnõ çeke- biliyorduk. Bu konuda hiçbir engellemeyle kar- şõlaştõğõmõzõ hatõrlamõyorum. Zaten bizim yeri- miz, yani basõnõn yeri hemen sağda, savcõya ya- kõn, sanõklarõn kimini önden, kimini yandan, avukatlarõ da tam karşõdan görebildiğimiz bir yerdeydi. Yani olaya tam ola- rak hâkimdik. Tamam köşe ya- zarlarõ, gazete yöneticileri ya da yazõişleri müdürleri hakkõn- da davalar açõlõyor, habere, fo- toğraflara sansür geliyordu ama orada görevli olan bizler işlerimizi baskõ görmeden ya- pabiliyorduk. Savcõlõk katõna da çõkõp rahatlõkla ifadeye ge- len gazetecilerle ilgili gelişme- leri izliyor, koridorda fotoğraf- larõnõ çekiyor, onlar gittikten sonra savcõnõn odasõna girip bilgileri alabiliyorduk. Sonra da basõn odasõna inip haberimi- zi yazdõrõyorduk. Çok iyi hatõr- lõyorum, o zaman Cumhuriyet muhabiri olan arkadaşõm De- niz Teztel (12 Eylül darbesin- den sonra yazarlarõ en çok yar- gõlanan gazete yine Cumhuri- yet’ti) çektiği fotoğraflarõn fil- mini, ifadeye gelen müdürüne ya da yazarõna verip gazeteye gönderiyordu. GAZETECİLER ADLİYEYE YAKLAŞAMADI Bugün bu böyle mi? Savcõ Zekeriya Öz’ün yürüttüğü Ergenekon soruşturmasõnõ düşünüyo- rum. Malumunuz Devlet Güvenlik Mahkemeleri bile kaldõrõldõ. Avrupa Birliği (AB) yolunda de- mokratikleşiyoruz ya, o mahkemelerde yargõla- nanlar artõk “normal” ağõr ceza mahkemelerin- de yargõlanõyormuş gibi kabul ediliyor. Doğal olarak soruşturmalar da “özel yetkili ağır ceza mahkemeleri”nde görevli “özel yetkilendiril- miş” savcõlar tarafõndan yürütülüyor. Peki, basõn bu AB yolundaki demokratikleş- menin neresinde? Kapõnõn önüne konulmuş du- rumda. Hatõrlayõn, İlhan Selçuk dahil bu ülke- nin aydõnlarõ gecenin bir yarõsõnda evlerinden derdest edilip gözaltõna alõndõğõnda, emniyette, sonra da savcõlõkta sabahlara kadar ifadeleri alõn- dõğõnda basõn içeriyi görmek şöyle dursun yakla- şabildi mi Beşiktaş’taki Adliye’ye? Hayõr. An- cak dõş kapõnõn önünde bekleyebildi; polislerin arasõndan güçlükle çekebildi fotoğraflarõ ya da görüntüleri. Bilgileri ise dõşarõya çõkan avukat- lardan alabildi. Amaaa tabii ki sivil bir iktidarõn olduğu bir dönemde “yandaş medya” hariç... Onlar ayrõcalõklõ. Sõkõyönetim döneminde ise gö- rev yapan ve yukarõda isimlerini yazdõğõm arka- daşlarõmõn hepsi davalar başlamadan, avukatlar- dan önce iddianameyi ya da hakkõnda soruştur- ma yapõlan kişiyle ilgili bilgiyi alabiliyordu. (Lütfen, bu karşõlaştõrmalarõmdan kesinlikle 12 Eylül Askeri Darbesi’ni savunduğum düşü- nülmesin. Ben sadece bugün ve o dönemdeki gazeteciliğim sõrasõndaki gördüklerimin, yaşa- dõklarõmõn bir karşõlaştõrmasõnõ yapmaya çalõşõ- yorum. Özgürlükleri kõsõtlananlar için altõn köşk dar gelir, bu gerçeği biliyorum...) Silivri’de de durum Beşiktaş’tan çok farklõ de- ğil. Televizyonlarõn naklen yayõn araçlarõ, foto muhabirleri de yine dõşarda bekliyor. Ancak dõ- şarõda herhangi bir şey olursa onu çekip izleyici- lerine, okurlarõna ulaştõrõyorlar. Duruşma salo- nunda ise gazeteciler “kuşbakışı” yargõlamayõ izliyor. Ekranlar olmasa hangi sanõğõn konuştu- ğunu, ne yaptõğõnõ görmeleri bile mümkün değil. Zaten aval aval ekranõ da izlerse not tutmasõ bi- raz zor. Bilmiyorum ki, bir darbe dönemini atlat- mõş olan ben mi çok şey bekliyorum? Gazeteci- ler “kamuoyunun gözü kulağı” değil mi? O halde sanõklarõ görebilen bir yerde oturmanõn ya- nõ sõra rahatlõkla fotoğraf çekebilme özgürlüğüne sahip olmalarõ gerektiğini de düşünüyorum... SİLİVRİ’DE ÇALIŞMA ORTAMI Silivri’de görevli gazeteci ar- kadaşlarõm çalõşma ortamõndan memnunlar. Çünkü duruşmala- rõn başladõğõ günden bugüne lehlerine gelişmeler olmuş. En azõndan bir basõn odalarõ var ve dizüstü bilgisayarlarõnda haberlerini yazõp gazete veya televizyonlarõna “online” ola- rak anõnda gönderebiliyorlar. Kahvaltõlõk poğaçalarõnõ bina- ya sokamamalarõ artõk sorun değil. Ama ben ister istemez Silivri’deki salonu olağanüstü dönemde DİSK, Barõş Derneği ve Dev-Sol gibi davalarõnõn görüldüğü Metris’teki spor sa- lonunu ve Selimiye’deki diğer mahkeme salonlarõyla kõyaslõ- yorum. Gazetecilerin “dış ka- pının mandalı” muamelesine tabi tutulduklarõ dikdörtgen şeklinde, büyük bir salon. İzle- yicilerin, avukatlarõn giriş yap- tõğõ iki kapõnõn tam karşõsõnda yargõçlarõn ve savcõlarõn aynõ hizada olan yüksek kürsüsü. Ar- kalarõnda bilindik “Adalet Mülkün Temelidir” yazõsõ ve hemen üstünde Ulu Önder’in büstü... Onlarõn önünde mahkemenin kaleminde çalõşan bir memur oturuyor ama sanõrõm işlevsiz, çünkü kürsünün iki yanõnda dev ekranlar var, duruş- mada yapõlan konuşmalar sonradan bantlardan çözülüyor. Yargõçlarõn tam karşõsõna, etrafõ kor- kuluklarla çevrili halde tutuklu sanõklar, onlarõn hemen arkasõna da, bir bölmeyle ayrõlmõş tutuk- suz sanõklar. Sanõklarõn iki taraflarõ boydan bo- ya avukatlara ayrõlmõş. Arada bir koridor var. Yargõçlarõn ordan bakõnca, koridorlar avukatla- rõn arasõndan kapõyla dõşarõya açõlõyor. Anõmsa- yabildiğim kadarõyla sağdan sanõklar, soldan ise heyet salona girip çõkõyor.İzleyiciler bu büyük salonun en sonunda. Yani avukat ve basõn giriş- lerinin olduğu kapõlarõn hemen yanõnda, solda. Metris’te ise izleyiciler ve aileler ya da yurt- dõşõndan gelen gözlemciler spor salonunun se- yirci bölümünde oturur, uzak da olsa yakõnlarõ- nõn yüzlerini görebilir, gözleriyle de olsa hasret giderirlerdi. Sanõrõm tutuklu birisi için bu çok önemlidir. Basõna da Silivri’deki salonda en sonra, sağda bir bölüm ayrõlmõş. Uzaktan sõrtõn- dan sanõklarõ, karşõdan da gözleri atmaca gibiy- se heyeti görüyorlar. “Efendim iki tane ekran var, ekranlara bakın” diyorsanõz, mecburen öyle yapõyorlar. İleriye doğru gitmeleri yasak... Ben bu “yasak” kelimesini sõkõyönetim döne- minde çok duymuştum “er”lerden... Özel tele- vizyonlarda medyanõn çok genişlediğini düşü- nünce, gerçekten hangi salon olursa olsun, tüm gazeteciler birden hücum edince büyük kargaşa yaşanacağõnõ biliyorum, ama yine de “Demok- ratik bir ülkeyiz” diyorsak basõnõn yerinin bu- rasõ olamayacağõnõ õsrarla vurguluyorum... Metris’te DİSK, Barış, Dev- Sol gibi davaların görüldüğü spor salonunda gazetecilere yargıçlar ve savcıların oturdu- ğu kürsünün hemen yanında yer ayrılmıştı (Fotoğrafta ar- kası dönük olanlar). İsteyen gazeteci rahatlıkla ayağa kal- kıp, istediği yerden fotoğrafı- nı çekiyor, TRT çekimini yapı- yordu. Avukatlar gazetecile- rin tam karşısında, üst kısım- da seyirci bölümünde ise tu- tukluların yakınları oturuyor- lardı. Aileler, tutuklu yakınları- nın yüzlerini görüp, gözleriyle hasret giderebiliyorlar, duruş- ma aralarında konuşabiliyor- lardı. Gazeteciler de keza du- ruşma aralarında korkulukla- ra kadar gidip yargılananlarla yüz yüze sohbet etme olana- ğı buluyorlardı. (Fotoğraf: ERDOĞAN KÖSEOĞLU) Hükümlülerin ellerine sağlık M erak etmeyin her şey bu kadar kötü değil. Tabii ki saatlerce gidiyorsunuz davayõ izlemek için. Salon dağõn ba- şõnda, Geçenlerde İstanbul’u sel götürdüğün- de, Silivri Cezaevi’nde de bazõ bölümleri su- lar basmõştõ. Bu nedenle duruşma ertelenmişti. Sanõklar duruşma ertelendiğinde cezaevine gittiklerinde tutuklularõ ellerinde kova ve le- ğenlerle koğuşlarõ temizlerken bulduklarõnõ anlatõyor, “Biz de hemen temizliğe giriştik” diyorlar. Kaygõlarõ ise bir yağmurda koğuşlarõ sel basarsa, kõşõn kar yağdõğõnda duruşmanõn bu salonda yapõlamayacağõ. Sanõklardan biri- si, 1 yõlda böylesine dökülen bir cezaevi iha- lesinin incelenmesi gerektiğine vurgu yapõyor. Özür dilerim, iyi şeyden bahsedecektim de- ğil mi? Hani ilk girişte binayõ anlatmõştõm ya, binaya girince sağda, duruşmadan çõkõnca lo- kanta var. Karşõ taraf ise kafeterya, basõn oda- sõ, avukatlar odasõ. Duruşmalar ilk başladõ- ğõnda davayõ izlemeye gelenlerin bu dağ ba- şõnda yiyecek hiçbir şey bulamadõklarõnõ ha- tõrlõyorum. Şimdi güzel bir lokanta oluşturul- muş. Yemekleri cezaevindeki hükümlü aşçõ- lar yapõyor, servisler de açõk cezaevindeki hü- kümlülerden... İnanõlmaz ama yemekler en- fes... Lezzetli... Fiyatlar da o kadar iyi. O gün mönüde “orman kebabı, bostan kebabı, pi- lav, salata, yoğurt, cacık, fırın tavuk, mer- cimek çorbası ve sütlaç” vardõ. Ben o gün çorba ve yoğurt yedim, 2.5 lira ödedim. Tüm ana yemekler 5, tatlõ 2.5, salata 1.5... Gurme gazetecilere duyurulur. Cezaevindeki tutuklu ve hükümlüler için de aynõ yemeklerin çõktõ- ğõnõ umarak emeği geçen hükümlülere, ilgili- lere teşekkürler. Eveeet yazõlacak o kadar çok şey var ki. Bir gazeteci olarak resim çekemediğim için üz- günüm. Bu anlattõklarõm fotoğraflarla daha bir anlamlõ olabilirdi. Ama bir nebze de olsa sizi duruşmanõn yapõldõğõ binanõn ve de salo- nun içine dahil edebildiğimi düşünüyorum... Silivri’de ise basına, salonun en sonunda kapının yanında bir yer ayrılmış. BASIN BÖLÜMÜ
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear