Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
CMYB
C M Y B
GÜNDEM MUSTAFA BALBAY
Baştarafı 1. Sayfada
Ölümün elimizden usul usul çekip aldığı
Sevgili Yazıişleri Müdürümüz Mehmet Sucu,
deyim yerindeyse 24 ayar altın gibiydi.
Gazeteciliğin içine hiç ama hiçbir şey katmadı.
Katıksız bir gazeteciydi.
Habere katkı yapmayı çok severdi.
“Balbaycığım bu habere şöyle bir kutu yapsak”
sözü kulağımda fısıldayıp duruyor.
O günkü gazetenin birinci sayfasını nasıl
yapacağını anlatırken bir ressamın tabloda
boyaları nasıl kullanacağını söyleyişi gibi
sanatçı bir duruş takınırdı:
“Manşet altı sütun olacak... Sağdan iki sütun
anonslar var... Eteğe çok güzel bir fotoğraf
geldi...”
Mehmet Sucu gazetede yok mu; demek ki
mahkemedeydi. Sorumlu yazıişleri
müdürlüğünü de üstlendiği dönemde,
haberlerle ilgili dava açıldığında sorumlu olarak
ifade vermeye giderdi.
Hastalığı amansız ve zamansızdı...
Tedavisi başladıktan sonra ilk
karşılaştığımızda, o benden daha sakindi.
Yüzünde basit bir sivilce çıkmış da onu
kurutmaya çalışıyormuş gibi anlattı tedavi
sürecini. Olasılıkları da aynı sıradanlıkla
döküverdi. Ama içinde ölüm yoktu, yaşam
vardı.
Sonuna kadar direndi.
Bütün şansları zorladı.
Ankara’ya da geldi. Hacettepe
Üniversitesi’nden bir hocaya görünmek
istemişti. Yine sıradan bir randevuya gelir gibi
uğradı gazeteye. Yeni bir tedavi yöntemi
varmış, onun durumuna uygun mu onu
saptayacaklardı.
Kaç kez tıbbi müdahale yapıldı bilmiyorum.
Birkaçından sonra konuştuğumuzda, ölümle
randevuyu sanki sonsuzluğa ötelemiş olmanın
rahatlığında anlatıyordu her şeyi. Çok da
uzatmıyor, hemen sonrasında “işe” geçiyordu.
Onca işin arasında iletişim dünyasını da çok
yakından izliyordu. Gazetedeki sütununda
gelişmeleri, edinimlerini paylaşıyordu.
Hastalığı ilerledikçe onun yaşam sevinci de
ilerliyordu. Ayda bir İstanbul’a toplantı için
gelişimde, mutlaka gazetenin bir yerinde
karşılaşıyorduk. Yazıişleri... İbrahim Yıldız’ın
odası... İlhan Selçuk’un odasına giden
koridor...
Böylesine ciddi bir hastalıkla karşılaşır da,
insan duruşunu nasıl olur da bir milim
değiştirmez.
Sevgili Sucu,
Aylardır senden ayrıyız. Şimdi iyice
kalıcılaştırdık ayrılığı...
Aşk olsun!..
Sana son görevimi yerine getiremedim.
Hoş gör!..
Pazar günü gazetenin önüne iki elim kanda
olsa gelirdim.
Var say...
Seni anlatmak için onca tanım geldi aklıma.
24 ayar tanımını seçtim. Biliyorsun altının en
katıksız hali 24 ayardır. Ama piyasada satılmaz.
Sen de öyleydin.
Yazdığın kitaplar da piyasaya uygun değildi.
Salt gazetecilikle, toplumun haber alma
hakkıyla ilgiliydi. Onları tanıtmaya da
girişmedin. Oysa yazıişleri müdürü yetkinle
istediğin gibi yapabilirdin bunu. Örneğin “Halk
Bunu Bilmesin” kitabın nasıl da güncel..
Ahh Sucu...
Şimdi “oralar nasıl” diye sorsam, sen üste
çıkıp sorarsın; “Manşet var mı” diye...
Ayakta öldün...
Işıklar içinde yat...
Haberlerin, başlıkların, spotların, sayfa
maketlerinin, tüm katıksız gazetecilerin,
Cumhuriyet ailesinin ve okurların başı sağ
olsun...
GÜNCEL CÜNEYT ARCAYÜREK
Baştarafı 1. Sayfada
sahiplendi.
“Gelen grubun Kürt açılım planının bir parçası”
olduğunu söyledi.
Dağdan inmeyi kim sağladı?
Kürt çevrelerin, dağdaki Murat Karayılan’ın
açıklamasına bakılırsa İmralı’daki terörist başının
verdiği talimat üzerine; Kandil ve Mahmur, “davaya
zarar vermeyecek” olanları ince uzun
çalışmalardan sonra saptadı ve gönderdi.
Ana muhalefet lideri Baykal’ın sürekli yinelediği
gibi:
AKP hükümeti-Demokratik Toplum (Kürt) Partisi
(DTP)-İmralı arasındaki gözlerden uzak, üçlü ilişki
meyvesini verdi.
RTE, grubunda bu olguları yalanladı, ama; bir
grup terörist ellerinde bir mektup dağdan indiler!
Günaydın ayrışma, günaydın bölünme!
Devlete olmazsa olmaz kimi koşullar sıralayan
bir mektup.
DTP liderliğinin, (örneğin İmralı’ya bağımlı Ayna
Emine’nin) aylardır yinelediği koşullar.
İmralı’nın yazdığı yol haritasının açıklanması ve..
askeri ve siyasi alana dönük operasyonların
durdurulması, demokratik siyasi çözümün
açılması, Kürtçe eğitim, isim özgürlüğü gibi
koşullar.
Gelenler terörist değilmiş meğer. Mektupta
yazılanlara göre, gelmelerindeki neden “tarihi
yaşamak”mış ve.. “tıkanan açılım sürecinin önünü
açmak!”
Böylece gelen heyet, Türkiye Cumhuriyeti ile
PKK arasında görüşmelerin başlamasına öncülük
yaptığını iddia ediyor.
Terörü bu yoldan çözümleyeceği sanısıyla AKP
hükümeti de devlet olmanın ağırlığını bir yana
atıyor.
İçişleri Bakanı, olayın Kürt açılımının bir parçası
olduğunu, dolaylı biçimde teröristlerle
görüşüldüğünü kabul ederek örgütle masaya
oturmaya hazır olunduğu izlenimini veriyor.
Oysa açılım sayesinde devlet; terör örgütü
karşısında aczini kanıtlamış oluyor.
DTP Genel Başkanı Ahmet (Kürt) Türk, terör
heyeti Habur’dan girmeden önce, gelen “barış
heyetinin tutuklanmasının barışa darbe vuracağını”
söyledi.
-Uğur Dündar’ın önceki akşam Star’da haklı
olarak söylediği gibi- “DTP, gelenler tutuklanırsa
ne biz ne de halkımız bunu kabul etmeyecektir”
diyerek sınır kapısına giden cumhuriyet savcılarına
“talimat vermek” cüretinde bulundu. Bu,
“kontrolün DTP ve PKK eline geçtiğini” gösteriyor.
Dağdan inenler zemzem suyuyla yıkanmış kadar
masum mu? Gelen teröristi savunmak isteyenler; -
nasıl saptadılarsa- “Elbette masumlar. Silah
kullanmadılar, öldürmediler” diyorlar.
Kandil’e çıkmaları, -Uğur Dündar’ın dediği gibi-
“dağda çiçek toplamak için değildi” herhalde!
Elbette yargılanacaklar, gerekiyorsa elbette
tutuklanacaklar da!
Yoksa yargı üzerinden terörist kurtarmak, bir
çeşit affın kapısını açmak, açılımın bir başka
parçası mı?
Dün Yalçın Doğan’ın Hürriyet’te yayımlanan
“Atalay’ın DTP’ye verdiği söz” başlıklı köşe yazısı;
yukarıdaki soruyu yanıtlıyor.
“Dolaylı, dolaysız, yazılı, sözlü, imzalı, mühürsüz,
emin olduğum bir başka görüşme, Apo ile
devletten birileri. Şu ya da bu yoldan.
Hükümetten gelen açıklamalar ile Apo’nun
dağdakilere çağrısı üst üste düşüyor ve bundan bir
sonuç çıkıyor.
‘Hükümet Kürt açılımını özünde Apo ile birlikte
yürütüyor.’ DTP’nin arkasında APO var. Hükümet,
Apo ile DTP üzerinden konuşuyor.
Dağdakiler Habur Kapısı’na gelmeden önce,
İçişleri Bakanı Beşir Atalay DTP’ye güvence
veriyor: ‘Merak etmeyin, gelenler
tutuklanmayacak’…
…‘Terörle Mücadele Yasası uygulanmayacak’
diyor… Onlara verilen diğer söz: ‘Gelenler
pişmanlık yasasından yararlanmayacak, doğrudan
serbest bırakılacak’…” (Nitekim mahkeme dün
beş PKK’liyi serbest bıraktı.)
Bakan Atalay’a göre, tabii DTP’ye (örgüte)
verilen sözler yalandır, yalan!
İyi de bir başka gerçeği hâlâ yalanlamakla
geçiştirebileceklerini mi sanıyorlar:
“Açılım aslında ABD ile, Türkiye ile, Türkiye’nin
Bağdat’taki hükümet ve Irak’ın kuzeyindeki Mesud
Barzani yönetimiyle birlikte kotardıkları bir
senaryodur.”
Görünen köy kılavuz istemiyor.
ankcum@cumhuriyet.com.tr
SAYFA 21 EKİM 2009 ÇARŞAMBACUMHURİYET
8 HABERLERİN DEVAMI
İstanbul B 20
Edirne B 22
Kocaeli Y 24
Çanakkale B 20
İzmir PB 23
Manisa B 23
Aydın PB 26
Denizli PB 25
Zonguldak Y 22
Sinop Y 20
Samsun Y 21
Trabzon B 21
Giresun B 20
Ankara B 23
Eskişehir Y 23
Konya PB 22
Sıvas Y 23
Antalya B 28
Adana B 33
Mersin B 31
Diyarbakır B 30
Şanlıurfa B 31
Mardin B 27
Siirt B 29
Hakkâri B 21
Van B 17
Kars PB 20
Oslo B 8
Helsinki B 10
Stockholm B 11
Londra Y 14
Amsterdam Y 14
Brüksel Y 16
Paris Y 12
Bonn B 11
Münih B 9
Berlin B 10
Budapeşte B 15
Madrid Y 17
Viyana Y 11
Belgrad B 17
Sofya B 17
Roma Y 23
Atina B 29
Zürih B 15
Moskova B 9
Aşkabat PB 22
Astana PB 18
Taşkent PB 29
Bakû PB 21
Bişkek PB 22
Tiflis PB 22
Kahire B 29
Şam B 29
Ülkemizin kuzey ve iç
kesimleri parçalı ve çok
bulutlu, Marmara’nın do-
ğusu, Batı Karadeniz,
Orta Karadeniz’in iç ke-
simleri ile Kütahya, Sam-
sun, Eskişehir, Çankırı,
Sıvas, Gümüşhane, Bay-
burt, Erzincan ve Anka-
ra’nın kuzey ilçeleri sa-
ğanak ve gök gürültülü
sağanak yağışlı, diğer
yerler az bulutlu geçecek.
BELKİ, “film” demek daha doğru ola-
bilirdi ama uluslararası üslupta bu gibi ter-
tiplere genellikle “tiyatro” denir.
Ne var ki, senaryosu, rejisörleri, sahneye
konuşu, kostümleri, figüranları ve rek-
lamlarıyla, çok Hollywoodvari, daha doğ-
rusu “Amerikanvari” olmuş.
Her ne kadar “Öcalan’ın önerisi” diye
sunuluyor olsa da.
Aslında, çok uzakların psikolojik savaş, ile-
tişim, diplomasi ustalarınca ve zamanlama
uzmanlarınca hazırlanmış, içli ve dışlı temaslarla
oluşturulmuş bir oyun sergilenmektedir.
İlk bakışta doğru özlemlere, barış ve barış-
ma dileklerine, şiddeti ve kan akışını durdurma
beklentilerine uygun düştüğü için beğenilme ve
benimsenme olasılığı da yüksek. Konuya olum-
lu bakanlar ister istemez çok olacak.
O bakımdan, eleştirmek ve karşı çıkmak zor-
dur.
Üstelik, başkalarınca yanlış da sayılabilir.
Eğer bütün bunlar yaygın özlemlerden, di-
leklerden, beklentilerden, beğenilme, be-
nimsenme gibi olumlu kavramlardan da değerli
sayılması gereken daha köklü, değişmez ve ge-
leceğe dönük başka kavramları zedeleyici ol-
masaydı.
Nelerdir bunlar?
Her şeyden önce, yüzyıllar süren savaşlar,
çatışmalar, boğuşmalar sonucunda akılcılığın
yarattığı “ulus” kavramı. Etnik farklılıkları, yo-
bazlıkları, geçmişten kalma hınçları bir yana
iten, kuruluşuna ve yönetimine hep birlikte sa-
hip çıkılmış bir devletin sınırları içinde insan-
ca yan yana yaşamanın simgesi sayılan o çağ-
daş ulus kavramı.
Doğru; evet, soyuttur, zihinlerde oluşturul-
muştur, Fransız ve Amerikan devrimleri baş-
ta olmak üzere önemli tarihsel olayların yapay
ürünüdür.
Ama yararlıdır, gereksiz kavgaları, kan
akışlarını, boğuşmaları önlemeye, tarihin in-
sanları bir araya getirdiği bir ortak coğraf-
yada barışçıl yaşamayı sağlamaya yara-
mıştır. Böylesine değerli kavramı zedele-
yici bir düzmece senaryonun sahneye
konduğu 19 Ekim 2009 günü, karşılama tö-
renleri, muzaffer adımlar atarak yürüyen üni-
formalı militanlarıyla etnik temellere dayatılmış
bir direnişin başarısı gibi sunulan bu olay ulus
kavramını zedelememiş midir?
Ya hamuru sayısız özveriyle yoğurulmuş bir
cumhuriyet devletinin kimliğini, temel nite-
liğini, onurunu zedelemişliğe ne buyurulur?
Kaçkınlardan, terörcülerden, oyunculardan ve
onlara destek olan yerli politikacılardan oluşan
bir karma heyetin, böyle bir olay vesilesiyle, de-
ğiştirilmez anayasa hükümlerinin değiştirilme-
sini ve resmi dilden farklı bir dille öğretimin ge-
tirilmesini açıkça istemesi ve iktidardaki bir par-
tinin bütün bunları görmezden gelişi cumhuri-
yet devletiyle alay etmek değil de nedir?
mumtazsoysal@gmail.com
AÇI
MÜMTAZ SOYSAL
Tiyatro
‘Adresi
Gülen’in yeğeni verdi’HATİCE TUNCER
1. Ergenekon davasda Danõş-
tay’a silahlõ baskõn düzenlemek ve
Cumhuriyet gazetesini bombala-
maktan sanõk Alparslan Ars-
lan’õn çapraz sorgusuna devam
edildi. Zaman zaman küfürlü ko-
nuşan Arslan, kafasõndaki hede-
finin saldõrõda yaralanan döne-
min Danõştay 2. Daire Başkanõ
Mustafa Birden olduğunu belir-
terek “Öldürüp çıkacaktım ve
rahatlayacaktık” dedi.
Ergenekon davasõnda dün üye
hâkim Hasan Hüseyin Özese,
Arslan’a sorular yöneltti. Arslan,
hukuk fakültesinde okuduğu yõl-
larda nerede kaldõğõ, geçimini na-
sõl temin ettiği sorusunu “Nur ce-
maatinin evlerinde kalmıştım.
Nizami Âlemcilerin yurtlarında
kaldım. Daha sonra ayrılıp üni-
versiteden arkadaşlarla ev tut-
tum. Ülkü ocakları mensubu
kişilerden burs aldım” diye ya-
nõtladõ. Vatansever Kuvvetler Güç
Birliği ve Kuvayi Milliye 1919
Derneği Başkanõ Fikri Karadağ
ile birkaç kez yemek yediğini an-
latan ve Hüseyin Görüm’ü tanõ-
dõğõnõ söyleyen Arslan “VKGB ile
ilgili Muzaffer Tekin’in ofisinde
devlet politikaları, Türkiye’nin
geleceği, tarih, coğrafya, kültür,
medyayı nasıl yönlendirebiliriz
konularıyla ilgili insanlar vardı”
dedi. Sanõk Osman Yıldırım için
“Akıllı bir insan” diyen Arslan
“Osman Yıldırım’ı VKGB’ye
üye yapmam. ‘Irak’a gidelim’ de-
rim, ‘Başörtülülere yanlõş yapan-
lara tavõr yapalõm’ derim” dedi.
3 Mayõs 2006’da silahlar ve el
bombalarõnõn hazõr olduğunu, ba-
şörtüsünü yasaklayan kararõ çõka-
ran ve saldõrõsõnda yaralanan Da-
nõştay 2. Daire Başkanõ Mustafa
Birden’i hedef aldõğõnõ ifade ede-
rek “Mustafa Birden ile Turhan
Selçuk’u ayırmak lazım. Turhan
Selçuk’a paranteze koymak la-
zım. Allah Selçuk’un hakkını
versin. Birden’in de hakkı var-
dır ama Selçuk, kötülüğü örttü.”
Osman Yõldõrõm’a devleti de-
ğiştirmek isteğini söylediğini be-
lirten Arslan “Ben devleti değiş-
tireceğime inanmıştım. Kimse
dalga geçmesin benimle. Ben
27-28 yaşında Bostancı sahilin-
de dolaşıyorum. Devleti değiş-
tirme noktasına gelmişim. Ka-
radeniz’den Lazları toplayaca-
ğım. Atatürk’ü sevmez onlar.
Batağa batmış Kürt gençlerini
toplayacaksın. Yemin ediyo-
rum, Allah şahit vesileler var.
Ordu kuruyorum, silah lazım.
Batakhanedeki adamı gidip çı-
karmam lazım. Yukarıdan ve-
rilen görev bu, orduyu kuraca-
ğım, silahı vereceğim. Siz bura-
da bunları vurun, ben burada
bunları vuracağım. Sonra ce-
zaevlerini ortadan kaldıracak-
Yoğurt fabrikasında
uyuşturucu üretimi
İstanbul Haber Servisi - Çorlu’da eski bir fabri-
kaya düzenlenen operasyonda, eroin yapõmõn-
da kullanõlan 5 ton asit anhidrit ele geçirilir-
ken, aralarõnda yabancõ uyruklu kişilerin de
bulunduğu 11 zanlõ yakalandõ.
İstanbul Emniyet Müdürlüğü Narkotik Suç-
larla Mücadele Şube Müdürlüğü ekipleri, yap-
tõklarõ istihbarat çalõşmalarõ sonucu Tekir-
dağ’õn Çorlu ilçesine bağlõ Yulaflõ köyünde
eski bir fabrikayõ kiralayan grubun, eroin ya-
põmõnda kullanõlan asit anhidrit üretimi yaptõ-
ğõ bilgisine ulaştõ. İstanbul ve Tekirdağ Emni-
yet Müdürlüğü ekiplerinin, özel harekat polis-
lerinin desteği ile fabrikaya yaptõğõ operas-
yonda, 5 ton asit anhidrit ele geçirildi.
Operasyonda Refik Ş, Mehmet K, Zeki D,
Velit T, Veysel S, Dursun S, Sadõk S. ve Ha-
san Ö fabrikada, Balkan ülkeleri ile Türkiye
arasõndaki uyuşturucu trafiğini yönettiği öne
sürülen Slovenya uyruklu Brane D, Makedon-
ya uyruklu Ekrem V. ile Bakõ M. ise Edirne
İpsala Sõnõr Kapõsõ’ndan çõkõş yaparken gözal-
tõna alõndõ. Şüphelilerin eskiden yoğurt üreti-
mi yapõlan fabrikayõ, “Tüy dökücü krem üre-
teceğiz” diye kiraladõklarõnõ belirten emniyet
yetkilileri, 5 ton asit anhidritten 4 ton eroin
üretilebileceğine dikkati çektiler.
5 TON EROİN HAMMADDESİ ELE GEÇTİ
Alparslan Arslan, Danıştay saldırısında asıl hedefinin o dönem Danıştay 2. Daire
Başkanı Mustafa Birden olduğunu belirterek, Fethullah Gülen’in yeğeni olarak
tanıdığı Kemal Gülen’in kendisine Birden’in adres ve telefonunu verdiğini söyledi.
tım. Benim kafamdaki buydu.”
‘İnfilak ettim’
Danõştay’õn türban kararõndan
2005 yõlõnõn son aylarõnda çõktõ-
ğõnda haberdar olup olmadõğõ so-
rusunu Arslan şöyle yanõtladõ:
“Bana öyle bir yerde söylendi ki
infilak ettim. Allah’ın örtüsünü
kimse yasaklayamaz. Ankara’ya
nasıl gideceğim, Birden’i evinde
bulacağım, Tarkan Toper’den
mi silah alsam, diye düşün-
düm.” Vakit gazetesinde 13 Şubat
2006’da yayõmlanan “İşte o üye-
ler” başlõklõ haberin ne zaman ve
kimin tarafõndan gösterildiğine
ilişkin sorular üzerine Arslan,
“Kemalettin Gülen gösterdi. Ke-
malettin ülkücü bir çocuk. Bil-
diğim kadarıyla Fethullah Gü-
len’in yeğeni. Cumhuriyet’e te-
lefon açıp küfür etmiş. Hoşuma
gitti. Sorumluluk sahibi bir
Müslüman tavrı. Ofisine git-
tim, Mustafa Birden’in adresi-
ni ve telefonunu istedim, verdi”
Vakit gazetesinin haberini Da-
nõştay baskõnõndan bir hafta önce
öğrendiğini anlatan Arslan, habe-
ri internetten indirdiğini söyledi.
‘Roket, tank...’
Hasan Hüseyin Özese’nin “Si-
zin için Danıştay kararı mı
önemli, Cumhuriyet’e yayımla-
nan domuza başörtüsü giydiren
karikatür mü” sorusu üzerine
Arslan, “Takdire boyun eğmek
lazım. Turhan Selçuk’un elini
öpüp alnıma koyarım. Adam
kötülüğü örtüyor. Böyle bir ka-
rar çıktığı için Türkiye Cum-
huriyeti Devleti’ne lanet oku-
rum. Danıştay yok edilmesi ge-
reken bir yerdir. ‘Burada Müs-
lüman var mõ’ diye sormak la-
zımdı. Gidip hedef noktayı tes-
pit etmek lazımdı. Ben sadece
Mustafa Birden’i tespit etim.
‘Bayanlar da var’ dedim. Yağdı-
rıp gittim.” Özese’nin, “Siz hu-
kukçusunuz. Bu eylemi yapma-
nızın yasak kararına bir etkisi
olacak mıydı” sorusu üzerine
Arslan, “Bir insan Danıştay’a da-
va açabilirdi. Bayanlar da dava
açabilirdi. Planlı değildi. Öldü-
rülmesi lazımdı. Tepki konul-
ması ve bu işin Allah rızası için
çözülmesi lazımdı. Alparslan
Arslan avukat ise dava da aça-
bilirdi. İmandan çıkamam.
İman etmişim. Bu işin iman
edilerek çözülmesi lazım. Bütün
mesele bu” dedi.
‘Sezer’i de öldürecektim’
Özese’nin, “Danıştay baskı-
nında Glock marka tabanca
kullandın. Arabanda bulunan
diğer 2 tabancayla ne yapa-
caktın, diğer silahları neden
Ankara’ya da getirdin” sorula-
rõ üzerine Arslan, şunlarõ söyle-
di: “Devam edeceğim. Aydõn
Doğan’a gideceğim. Polisle ça-
tışacağım düşüncesi aklıma hiç
gelmedi. Doğan’ı öldürme dü-
şüncem yoktu. Doğan’a roket...
Düzelmezse 2, düzelmezse 10
rokete kadar. Banka sahiplerini
yakalayacağım. Ya içinde ya dı-
şında, uzaktan silahlarla. Si-
lahları bulundurmamın anlamı
bu. Silahları cihat için bulun-
durmuşum. Ahmet Necdet Sezer
gibi bir problem var. Bu adamı
çok severdim, tapardım. Sonra
hac meselesi çıktı ortaya. Bu
adamı öldüreceğim yani.”
Arslan, üye hâkim Sedat Sami
Haşıloğlu’nun “Hedefte Birden
vardı, neden diğerlerine de ateş
ettiniz” sorusuna ise kõzgõn ol-
duğunu, odaya girdiğinde sağ
taraftakilere değil, sol taraftakilere
ateş ettiğini, türban kararõnõ ve-
renlere karşõ kõzgõnlõğõnõn hâlâ de-
vam ettiğini söyledi. Haşõloğ-
lu’nun “Cebinde Kuran olan şa-
hıs ölmüş” sorusuna da Arslan,
Guantanamo Cezaevi’ndeki ki-
şilerin de tuvalete Kuran attõkla-
rõnõ söyledi. Haşõloğlu’nun, “Tür-
ban kararında muhalif kalan
kadın üyeyi de yaralamışsınız”
sözlerine karşõ Arslan, “Kendi-
sinden daha sonra kalben özür
diledim” dedi.
Haşõloğlu, daha sonra Ars-
lan’õn annesinin ifadesinde, oğlu
ile ilgili beyanlarõnõ okudu. Ars-
lan da bu bayan ve diğer şahõslarla
ilgili bir şey duymak istemediği-
ni ifade ederek “Evladı kavga et-
mesin diye her türlü şeye baş-
vuran ailelerden uzağım. An-
nemin fakirlere karşı gözü ya-
şarmadı. Ben böyle bir ailede
yokum. İslam inancı için gö-
nülden fedakârlık yapmayan
insanlarla yaşayamam” dedi.
‘Buradakileri yaşatmam’
Hakim Haşõloğlu’nun, “İnan-
çlı bir kişi olduğunuzu söylü-
yorsunuz, inançlı insanları na-
sıl öldürdünüz” sorusuna da
Arslan, “Ben sadece öldürü-
rüm, zulüm etmem. Elimde
imkân olsa Allah rızası için
buradaki insanları yaşatmam”
diye bağõrõp küfretti.
KEY’e itirazlar için yeni yasa
ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) - Konut
Edindirme Yardõmõ (KEY) hesaplarõnõn öden-
mesinde itirazlara ilişkin değerlendirmeler so-
nucunda hazõrlanan ve yasal süre olan 28 Ha-
ziran’dan sonra gönderilen listelerin kabul edi-
lebilmesi için yeni yasa çõkarõlmasõ gerekiyor.
Hazine Müsteşarlõğõ, yeni yasanõn hazõrlanma-
sõ için ilgili kurumlardan görüş istedi. İlgili ku-
rumlardan bu konuda en kõsa sürede görüş bil-
dirmesi istenirken daha sonra hazõrlanan taslak
Bakanlar Kurulu’na sunulacak.
‘Gizli gündemler mi var?’
ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) - CHP
Zonguldak Milletvekili Ali İhsan Köktürk,
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a, ABD zi-
yaretinin Cumhuriyet Bayramõ’nõn kutlandõğõ
29 Ekim tarihine çekilmesiyle verilmek iste-
nen mesajõ sordu. Köktürk, Başbakan Erdo-
ğan’õn yanõtlamasõ istemiyle TBMM Başkanlõ-
ğõ’na sunduğu soru önergesinde, “ABD ziya-
retinizin, Obama tarafõndan Cumhuriyetimizin
ilan edildiği gün olan 29 Ekim’e çekilmek is-
tenmesiyle ilgili verilmek istenen mesaj nedir?
Bu mesaja yönelik sizin tavrõnõz nedir?” dedi.
Cenazede izdiham
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın Rize ziya-
retlerinde hemen her zaman yanına uğradığı
emekli vaiz Mustafa Yıldız’ın (77) akciğer yet-
mezliği nedeniyle ölümünün ardından düzenlenen
cenaze törenine, yaklaşık 25 bin kişi katıldı. Ce-
naze töreninde izdiham yaşanırken, tabuta do-
kunabilmek için sıraya giren sevenleri nedeniy-
le, cenazenin kılınacağı Cumhuriyet Meyda-
nı’ndaki camiye çıkan tüm ara sokaklar araç tra-
fiğine kapatıldı. Törene ‘Mahmut Hoca’ olarak
bilinen İsmailağa cemaatinin lideri Mahmut Us-
taosmanoğlu ile ‘Cüppeli Ahmet Hoca’ olarak bi-
linen Ahmet Mahmut Ünlü de katıldı. Ustaos-
manoğlu, kalabalık nedeniyle alana girmekte
zorlandı. Ustaosmanoğlu’nu yakından görmek is-
teyenler izdihama yol açınca, korumalar ile cemaat
arasında arbede yaşandı. Cenaze namazı sonra-
sı Cüppeli Ahmet Hoca dua etti. (Fotoğraflar: AA)