26 Aralık 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CMYB C M Y B GÜNDEM MUSTAFA BALBAY Baştarafı 1. Sayfada Ölümün elimizden usul usul çekip aldığı Sevgili Yazıişleri Müdürümüz Mehmet Sucu, deyim yerindeyse 24 ayar altın gibiydi. Gazeteciliğin içine hiç ama hiçbir şey katmadı. Katıksız bir gazeteciydi. Habere katkı yapmayı çok severdi. “Balbaycığım bu habere şöyle bir kutu yapsak” sözü kulağımda fısıldayıp duruyor. O günkü gazetenin birinci sayfasını nasıl yapacağını anlatırken bir ressamın tabloda boyaları nasıl kullanacağını söyleyişi gibi sanatçı bir duruş takınırdı: “Manşet altı sütun olacak... Sağdan iki sütun anonslar var... Eteğe çok güzel bir fotoğraf geldi...” Mehmet Sucu gazetede yok mu; demek ki mahkemedeydi. Sorumlu yazıişleri müdürlüğünü de üstlendiği dönemde, haberlerle ilgili dava açıldığında sorumlu olarak ifade vermeye giderdi. Hastalığı amansız ve zamansızdı... Tedavisi başladıktan sonra ilk karşılaştığımızda, o benden daha sakindi. Yüzünde basit bir sivilce çıkmış da onu kurutmaya çalışıyormuş gibi anlattı tedavi sürecini. Olasılıkları da aynı sıradanlıkla döküverdi. Ama içinde ölüm yoktu, yaşam vardı. Sonuna kadar direndi. Bütün şansları zorladı. Ankara’ya da geldi. Hacettepe Üniversitesi’nden bir hocaya görünmek istemişti. Yine sıradan bir randevuya gelir gibi uğradı gazeteye. Yeni bir tedavi yöntemi varmış, onun durumuna uygun mu onu saptayacaklardı. Kaç kez tıbbi müdahale yapıldı bilmiyorum. Birkaçından sonra konuştuğumuzda, ölümle randevuyu sanki sonsuzluğa ötelemiş olmanın rahatlığında anlatıyordu her şeyi. Çok da uzatmıyor, hemen sonrasında “işe” geçiyordu. Onca işin arasında iletişim dünyasını da çok yakından izliyordu. Gazetedeki sütununda gelişmeleri, edinimlerini paylaşıyordu. Hastalığı ilerledikçe onun yaşam sevinci de ilerliyordu. Ayda bir İstanbul’a toplantı için gelişimde, mutlaka gazetenin bir yerinde karşılaşıyorduk. Yazıişleri... İbrahim Yıldız’ın odası... İlhan Selçuk’un odasına giden koridor... Böylesine ciddi bir hastalıkla karşılaşır da, insan duruşunu nasıl olur da bir milim değiştirmez. Sevgili Sucu, Aylardır senden ayrıyız. Şimdi iyice kalıcılaştırdık ayrılığı... Aşk olsun!.. Sana son görevimi yerine getiremedim. Hoş gör!.. Pazar günü gazetenin önüne iki elim kanda olsa gelirdim. Var say... Seni anlatmak için onca tanım geldi aklıma. 24 ayar tanımını seçtim. Biliyorsun altının en katıksız hali 24 ayardır. Ama piyasada satılmaz. Sen de öyleydin. Yazdığın kitaplar da piyasaya uygun değildi. Salt gazetecilikle, toplumun haber alma hakkıyla ilgiliydi. Onları tanıtmaya da girişmedin. Oysa yazıişleri müdürü yetkinle istediğin gibi yapabilirdin bunu. Örneğin “Halk Bunu Bilmesin” kitabın nasıl da güncel.. Ahh Sucu... Şimdi “oralar nasıl” diye sorsam, sen üste çıkıp sorarsın; “Manşet var mı” diye... Ayakta öldün... Işıklar içinde yat... Haberlerin, başlıkların, spotların, sayfa maketlerinin, tüm katıksız gazetecilerin, Cumhuriyet ailesinin ve okurların başı sağ olsun... GÜNCEL CÜNEYT ARCAYÜREK Baştarafı 1. Sayfada sahiplendi. “Gelen grubun Kürt açılım planının bir parçası” olduğunu söyledi. Dağdan inmeyi kim sağladı? Kürt çevrelerin, dağdaki Murat Karayılan’ın açıklamasına bakılırsa İmralı’daki terörist başının verdiği talimat üzerine; Kandil ve Mahmur, “davaya zarar vermeyecek” olanları ince uzun çalışmalardan sonra saptadı ve gönderdi. Ana muhalefet lideri Baykal’ın sürekli yinelediği gibi: AKP hükümeti-Demokratik Toplum (Kürt) Partisi (DTP)-İmralı arasındaki gözlerden uzak, üçlü ilişki meyvesini verdi. RTE, grubunda bu olguları yalanladı, ama; bir grup terörist ellerinde bir mektup dağdan indiler! Günaydın ayrışma, günaydın bölünme! Devlete olmazsa olmaz kimi koşullar sıralayan bir mektup. DTP liderliğinin, (örneğin İmralı’ya bağımlı Ayna Emine’nin) aylardır yinelediği koşullar. İmralı’nın yazdığı yol haritasının açıklanması ve.. askeri ve siyasi alana dönük operasyonların durdurulması, demokratik siyasi çözümün açılması, Kürtçe eğitim, isim özgürlüğü gibi koşullar. Gelenler terörist değilmiş meğer. Mektupta yazılanlara göre, gelmelerindeki neden “tarihi yaşamak”mış ve.. “tıkanan açılım sürecinin önünü açmak!” Böylece gelen heyet, Türkiye Cumhuriyeti ile PKK arasında görüşmelerin başlamasına öncülük yaptığını iddia ediyor. Terörü bu yoldan çözümleyeceği sanısıyla AKP hükümeti de devlet olmanın ağırlığını bir yana atıyor. İçişleri Bakanı, olayın Kürt açılımının bir parçası olduğunu, dolaylı biçimde teröristlerle görüşüldüğünü kabul ederek örgütle masaya oturmaya hazır olunduğu izlenimini veriyor. Oysa açılım sayesinde devlet; terör örgütü karşısında aczini kanıtlamış oluyor. DTP Genel Başkanı Ahmet (Kürt) Türk, terör heyeti Habur’dan girmeden önce, gelen “barış heyetinin tutuklanmasının barışa darbe vuracağını” söyledi. -Uğur Dündar’ın önceki akşam Star’da haklı olarak söylediği gibi- “DTP, gelenler tutuklanırsa ne biz ne de halkımız bunu kabul etmeyecektir” diyerek sınır kapısına giden cumhuriyet savcılarına “talimat vermek” cüretinde bulundu. Bu, “kontrolün DTP ve PKK eline geçtiğini” gösteriyor. Dağdan inenler zemzem suyuyla yıkanmış kadar masum mu? Gelen teröristi savunmak isteyenler; - nasıl saptadılarsa- “Elbette masumlar. Silah kullanmadılar, öldürmediler” diyorlar. Kandil’e çıkmaları, -Uğur Dündar’ın dediği gibi- “dağda çiçek toplamak için değildi” herhalde! Elbette yargılanacaklar, gerekiyorsa elbette tutuklanacaklar da! Yoksa yargı üzerinden terörist kurtarmak, bir çeşit affın kapısını açmak, açılımın bir başka parçası mı? Dün Yalçın Doğan’ın Hürriyet’te yayımlanan “Atalay’ın DTP’ye verdiği söz” başlıklı köşe yazısı; yukarıdaki soruyu yanıtlıyor. “Dolaylı, dolaysız, yazılı, sözlü, imzalı, mühürsüz, emin olduğum bir başka görüşme, Apo ile devletten birileri. Şu ya da bu yoldan. Hükümetten gelen açıklamalar ile Apo’nun dağdakilere çağrısı üst üste düşüyor ve bundan bir sonuç çıkıyor. ‘Hükümet Kürt açılımını özünde Apo ile birlikte yürütüyor.’ DTP’nin arkasında APO var. Hükümet, Apo ile DTP üzerinden konuşuyor. Dağdakiler Habur Kapısı’na gelmeden önce, İçişleri Bakanı Beşir Atalay DTP’ye güvence veriyor: ‘Merak etmeyin, gelenler tutuklanmayacak’… …‘Terörle Mücadele Yasası uygulanmayacak’ diyor… Onlara verilen diğer söz: ‘Gelenler pişmanlık yasasından yararlanmayacak, doğrudan serbest bırakılacak’…” (Nitekim mahkeme dün beş PKK’liyi serbest bıraktı.) Bakan Atalay’a göre, tabii DTP’ye (örgüte) verilen sözler yalandır, yalan! İyi de bir başka gerçeği hâlâ yalanlamakla geçiştirebileceklerini mi sanıyorlar: “Açılım aslında ABD ile, Türkiye ile, Türkiye’nin Bağdat’taki hükümet ve Irak’ın kuzeyindeki Mesud Barzani yönetimiyle birlikte kotardıkları bir senaryodur.” Görünen köy kılavuz istemiyor. ankcum@cumhuriyet.com.tr SAYFA 21 EKİM 2009 ÇARŞAMBACUMHURİYET 8 HABERLERİN DEVAMI İstanbul B 20 Edirne B 22 Kocaeli Y 24 Çanakkale B 20 İzmir PB 23 Manisa B 23 Aydın PB 26 Denizli PB 25 Zonguldak Y 22 Sinop Y 20 Samsun Y 21 Trabzon B 21 Giresun B 20 Ankara B 23 Eskişehir Y 23 Konya PB 22 Sıvas Y 23 Antalya B 28 Adana B 33 Mersin B 31 Diyarbakır B 30 Şanlıurfa B 31 Mardin B 27 Siirt B 29 Hakkâri B 21 Van B 17 Kars PB 20 Oslo B 8 Helsinki B 10 Stockholm B 11 Londra Y 14 Amsterdam Y 14 Brüksel Y 16 Paris Y 12 Bonn B 11 Münih B 9 Berlin B 10 Budapeşte B 15 Madrid Y 17 Viyana Y 11 Belgrad B 17 Sofya B 17 Roma Y 23 Atina B 29 Zürih B 15 Moskova B 9 Aşkabat PB 22 Astana PB 18 Taşkent PB 29 Bakû PB 21 Bişkek PB 22 Tiflis PB 22 Kahire B 29 Şam B 29 Ülkemizin kuzey ve iç kesimleri parçalı ve çok bulutlu, Marmara’nın do- ğusu, Batı Karadeniz, Orta Karadeniz’in iç ke- simleri ile Kütahya, Sam- sun, Eskişehir, Çankırı, Sıvas, Gümüşhane, Bay- burt, Erzincan ve Anka- ra’nın kuzey ilçeleri sa- ğanak ve gök gürültülü sağanak yağışlı, diğer yerler az bulutlu geçecek. BELKİ, “film” demek daha doğru ola- bilirdi ama uluslararası üslupta bu gibi ter- tiplere genellikle “tiyatro” denir. Ne var ki, senaryosu, rejisörleri, sahneye konuşu, kostümleri, figüranları ve rek- lamlarıyla, çok Hollywoodvari, daha doğ- rusu “Amerikanvari” olmuş. Her ne kadar “Öcalan’ın önerisi” diye sunuluyor olsa da. Aslında, çok uzakların psikolojik savaş, ile- tişim, diplomasi ustalarınca ve zamanlama uzmanlarınca hazırlanmış, içli ve dışlı temaslarla oluşturulmuş bir oyun sergilenmektedir. İlk bakışta doğru özlemlere, barış ve barış- ma dileklerine, şiddeti ve kan akışını durdurma beklentilerine uygun düştüğü için beğenilme ve benimsenme olasılığı da yüksek. Konuya olum- lu bakanlar ister istemez çok olacak. O bakımdan, eleştirmek ve karşı çıkmak zor- dur. Üstelik, başkalarınca yanlış da sayılabilir. Eğer bütün bunlar yaygın özlemlerden, di- leklerden, beklentilerden, beğenilme, be- nimsenme gibi olumlu kavramlardan da değerli sayılması gereken daha köklü, değişmez ve ge- leceğe dönük başka kavramları zedeleyici ol- masaydı. Nelerdir bunlar? Her şeyden önce, yüzyıllar süren savaşlar, çatışmalar, boğuşmalar sonucunda akılcılığın yarattığı “ulus” kavramı. Etnik farklılıkları, yo- bazlıkları, geçmişten kalma hınçları bir yana iten, kuruluşuna ve yönetimine hep birlikte sa- hip çıkılmış bir devletin sınırları içinde insan- ca yan yana yaşamanın simgesi sayılan o çağ- daş ulus kavramı. Doğru; evet, soyuttur, zihinlerde oluşturul- muştur, Fransız ve Amerikan devrimleri baş- ta olmak üzere önemli tarihsel olayların yapay ürünüdür. Ama yararlıdır, gereksiz kavgaları, kan akışlarını, boğuşmaları önlemeye, tarihin in- sanları bir araya getirdiği bir ortak coğraf- yada barışçıl yaşamayı sağlamaya yara- mıştır. Böylesine değerli kavramı zedele- yici bir düzmece senaryonun sahneye konduğu 19 Ekim 2009 günü, karşılama tö- renleri, muzaffer adımlar atarak yürüyen üni- formalı militanlarıyla etnik temellere dayatılmış bir direnişin başarısı gibi sunulan bu olay ulus kavramını zedelememiş midir? Ya hamuru sayısız özveriyle yoğurulmuş bir cumhuriyet devletinin kimliğini, temel nite- liğini, onurunu zedelemişliğe ne buyurulur? Kaçkınlardan, terörcülerden, oyunculardan ve onlara destek olan yerli politikacılardan oluşan bir karma heyetin, böyle bir olay vesilesiyle, de- ğiştirilmez anayasa hükümlerinin değiştirilme- sini ve resmi dilden farklı bir dille öğretimin ge- tirilmesini açıkça istemesi ve iktidardaki bir par- tinin bütün bunları görmezden gelişi cumhuri- yet devletiyle alay etmek değil de nedir? mumtazsoysal@gmail.com AÇI MÜMTAZ SOYSAL Tiyatro ‘Adresi Gülen’in yeğeni verdi’HATİCE TUNCER 1. Ergenekon davasda Danõş- tay’a silahlõ baskõn düzenlemek ve Cumhuriyet gazetesini bombala- maktan sanõk Alparslan Ars- lan’õn çapraz sorgusuna devam edildi. Zaman zaman küfürlü ko- nuşan Arslan, kafasõndaki hede- finin saldõrõda yaralanan döne- min Danõştay 2. Daire Başkanõ Mustafa Birden olduğunu belir- terek “Öldürüp çıkacaktım ve rahatlayacaktık” dedi. Ergenekon davasõnda dün üye hâkim Hasan Hüseyin Özese, Arslan’a sorular yöneltti. Arslan, hukuk fakültesinde okuduğu yõl- larda nerede kaldõğõ, geçimini na- sõl temin ettiği sorusunu “Nur ce- maatinin evlerinde kalmıştım. Nizami Âlemcilerin yurtlarında kaldım. Daha sonra ayrılıp üni- versiteden arkadaşlarla ev tut- tum. Ülkü ocakları mensubu kişilerden burs aldım” diye ya- nõtladõ. Vatansever Kuvvetler Güç Birliği ve Kuvayi Milliye 1919 Derneği Başkanõ Fikri Karadağ ile birkaç kez yemek yediğini an- latan ve Hüseyin Görüm’ü tanõ- dõğõnõ söyleyen Arslan “VKGB ile ilgili Muzaffer Tekin’in ofisinde devlet politikaları, Türkiye’nin geleceği, tarih, coğrafya, kültür, medyayı nasıl yönlendirebiliriz konularıyla ilgili insanlar vardı” dedi. Sanõk Osman Yıldırım için “Akıllı bir insan” diyen Arslan “Osman Yıldırım’ı VKGB’ye üye yapmam. ‘Irak’a gidelim’ de- rim, ‘Başörtülülere yanlõş yapan- lara tavõr yapalõm’ derim” dedi. 3 Mayõs 2006’da silahlar ve el bombalarõnõn hazõr olduğunu, ba- şörtüsünü yasaklayan kararõ çõka- ran ve saldõrõsõnda yaralanan Da- nõştay 2. Daire Başkanõ Mustafa Birden’i hedef aldõğõnõ ifade ede- rek “Mustafa Birden ile Turhan Selçuk’u ayırmak lazım. Turhan Selçuk’a paranteze koymak la- zım. Allah Selçuk’un hakkını versin. Birden’in de hakkı var- dır ama Selçuk, kötülüğü örttü.” Osman Yõldõrõm’a devleti de- ğiştirmek isteğini söylediğini be- lirten Arslan “Ben devleti değiş- tireceğime inanmıştım. Kimse dalga geçmesin benimle. Ben 27-28 yaşında Bostancı sahilin- de dolaşıyorum. Devleti değiş- tirme noktasına gelmişim. Ka- radeniz’den Lazları toplayaca- ğım. Atatürk’ü sevmez onlar. Batağa batmış Kürt gençlerini toplayacaksın. Yemin ediyo- rum, Allah şahit vesileler var. Ordu kuruyorum, silah lazım. Batakhanedeki adamı gidip çı- karmam lazım. Yukarıdan ve- rilen görev bu, orduyu kuraca- ğım, silahı vereceğim. Siz bura- da bunları vurun, ben burada bunları vuracağım. Sonra ce- zaevlerini ortadan kaldıracak- Yoğurt fabrikasında uyuşturucu üretimi İstanbul Haber Servisi - Çorlu’da eski bir fabri- kaya düzenlenen operasyonda, eroin yapõmõn- da kullanõlan 5 ton asit anhidrit ele geçirilir- ken, aralarõnda yabancõ uyruklu kişilerin de bulunduğu 11 zanlõ yakalandõ. İstanbul Emniyet Müdürlüğü Narkotik Suç- larla Mücadele Şube Müdürlüğü ekipleri, yap- tõklarõ istihbarat çalõşmalarõ sonucu Tekir- dağ’õn Çorlu ilçesine bağlõ Yulaflõ köyünde eski bir fabrikayõ kiralayan grubun, eroin ya- põmõnda kullanõlan asit anhidrit üretimi yaptõ- ğõ bilgisine ulaştõ. İstanbul ve Tekirdağ Emni- yet Müdürlüğü ekiplerinin, özel harekat polis- lerinin desteği ile fabrikaya yaptõğõ operas- yonda, 5 ton asit anhidrit ele geçirildi. Operasyonda Refik Ş, Mehmet K, Zeki D, Velit T, Veysel S, Dursun S, Sadõk S. ve Ha- san Ö fabrikada, Balkan ülkeleri ile Türkiye arasõndaki uyuşturucu trafiğini yönettiği öne sürülen Slovenya uyruklu Brane D, Makedon- ya uyruklu Ekrem V. ile Bakõ M. ise Edirne İpsala Sõnõr Kapõsõ’ndan çõkõş yaparken gözal- tõna alõndõ. Şüphelilerin eskiden yoğurt üreti- mi yapõlan fabrikayõ, “Tüy dökücü krem üre- teceğiz” diye kiraladõklarõnõ belirten emniyet yetkilileri, 5 ton asit anhidritten 4 ton eroin üretilebileceğine dikkati çektiler. 5 TON EROİN HAMMADDESİ ELE GEÇTİ Alparslan Arslan, Danıştay saldırısında asıl hedefinin o dönem Danıştay 2. Daire Başkanı Mustafa Birden olduğunu belirterek, Fethullah Gülen’in yeğeni olarak tanıdığı Kemal Gülen’in kendisine Birden’in adres ve telefonunu verdiğini söyledi. tım. Benim kafamdaki buydu.” ‘İnfilak ettim’ Danõştay’õn türban kararõndan 2005 yõlõnõn son aylarõnda çõktõ- ğõnda haberdar olup olmadõğõ so- rusunu Arslan şöyle yanõtladõ: “Bana öyle bir yerde söylendi ki infilak ettim. Allah’ın örtüsünü kimse yasaklayamaz. Ankara’ya nasıl gideceğim, Birden’i evinde bulacağım, Tarkan Toper’den mi silah alsam, diye düşün- düm.” Vakit gazetesinde 13 Şubat 2006’da yayõmlanan “İşte o üye- ler” başlõklõ haberin ne zaman ve kimin tarafõndan gösterildiğine ilişkin sorular üzerine Arslan, “Kemalettin Gülen gösterdi. Ke- malettin ülkücü bir çocuk. Bil- diğim kadarıyla Fethullah Gü- len’in yeğeni. Cumhuriyet’e te- lefon açıp küfür etmiş. Hoşuma gitti. Sorumluluk sahibi bir Müslüman tavrı. Ofisine git- tim, Mustafa Birden’in adresi- ni ve telefonunu istedim, verdi” Vakit gazetesinin haberini Da- nõştay baskõnõndan bir hafta önce öğrendiğini anlatan Arslan, habe- ri internetten indirdiğini söyledi. ‘Roket, tank...’ Hasan Hüseyin Özese’nin “Si- zin için Danıştay kararı mı önemli, Cumhuriyet’e yayımla- nan domuza başörtüsü giydiren karikatür mü” sorusu üzerine Arslan, “Takdire boyun eğmek lazım. Turhan Selçuk’un elini öpüp alnıma koyarım. Adam kötülüğü örtüyor. Böyle bir ka- rar çıktığı için Türkiye Cum- huriyeti Devleti’ne lanet oku- rum. Danıştay yok edilmesi ge- reken bir yerdir. ‘Burada Müs- lüman var mõ’ diye sormak la- zımdı. Gidip hedef noktayı tes- pit etmek lazımdı. Ben sadece Mustafa Birden’i tespit etim. ‘Bayanlar da var’ dedim. Yağdı- rıp gittim.” Özese’nin, “Siz hu- kukçusunuz. Bu eylemi yapma- nızın yasak kararına bir etkisi olacak mıydı” sorusu üzerine Arslan, “Bir insan Danıştay’a da- va açabilirdi. Bayanlar da dava açabilirdi. Planlı değildi. Öldü- rülmesi lazımdı. Tepki konul- ması ve bu işin Allah rızası için çözülmesi lazımdı. Alparslan Arslan avukat ise dava da aça- bilirdi. İmandan çıkamam. İman etmişim. Bu işin iman edilerek çözülmesi lazım. Bütün mesele bu” dedi. ‘Sezer’i de öldürecektim’ Özese’nin, “Danıştay baskı- nında Glock marka tabanca kullandın. Arabanda bulunan diğer 2 tabancayla ne yapa- caktın, diğer silahları neden Ankara’ya da getirdin” sorula- rõ üzerine Arslan, şunlarõ söyle- di: “Devam edeceğim. Aydõn Doğan’a gideceğim. Polisle ça- tışacağım düşüncesi aklıma hiç gelmedi. Doğan’ı öldürme dü- şüncem yoktu. Doğan’a roket... Düzelmezse 2, düzelmezse 10 rokete kadar. Banka sahiplerini yakalayacağım. Ya içinde ya dı- şında, uzaktan silahlarla. Si- lahları bulundurmamın anlamı bu. Silahları cihat için bulun- durmuşum. Ahmet Necdet Sezer gibi bir problem var. Bu adamı çok severdim, tapardım. Sonra hac meselesi çıktı ortaya. Bu adamı öldüreceğim yani.” Arslan, üye hâkim Sedat Sami Haşıloğlu’nun “Hedefte Birden vardı, neden diğerlerine de ateş ettiniz” sorusuna ise kõzgõn ol- duğunu, odaya girdiğinde sağ taraftakilere değil, sol taraftakilere ateş ettiğini, türban kararõnõ ve- renlere karşõ kõzgõnlõğõnõn hâlâ de- vam ettiğini söyledi. Haşõloğ- lu’nun “Cebinde Kuran olan şa- hıs ölmüş” sorusuna da Arslan, Guantanamo Cezaevi’ndeki ki- şilerin de tuvalete Kuran attõkla- rõnõ söyledi. Haşõloğlu’nun, “Tür- ban kararında muhalif kalan kadın üyeyi de yaralamışsınız” sözlerine karşõ Arslan, “Kendi- sinden daha sonra kalben özür diledim” dedi. Haşõloğlu, daha sonra Ars- lan’õn annesinin ifadesinde, oğlu ile ilgili beyanlarõnõ okudu. Ars- lan da bu bayan ve diğer şahõslarla ilgili bir şey duymak istemediği- ni ifade ederek “Evladı kavga et- mesin diye her türlü şeye baş- vuran ailelerden uzağım. An- nemin fakirlere karşı gözü ya- şarmadı. Ben böyle bir ailede yokum. İslam inancı için gö- nülden fedakârlık yapmayan insanlarla yaşayamam” dedi. ‘Buradakileri yaşatmam’ Hakim Haşõloğlu’nun, “İnan- çlı bir kişi olduğunuzu söylü- yorsunuz, inançlı insanları na- sıl öldürdünüz” sorusuna da Arslan, “Ben sadece öldürü- rüm, zulüm etmem. Elimde imkân olsa Allah rızası için buradaki insanları yaşatmam” diye bağõrõp küfretti. KEY’e itirazlar için yeni yasa ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) - Konut Edindirme Yardõmõ (KEY) hesaplarõnõn öden- mesinde itirazlara ilişkin değerlendirmeler so- nucunda hazõrlanan ve yasal süre olan 28 Ha- ziran’dan sonra gönderilen listelerin kabul edi- lebilmesi için yeni yasa çõkarõlmasõ gerekiyor. Hazine Müsteşarlõğõ, yeni yasanõn hazõrlanma- sõ için ilgili kurumlardan görüş istedi. İlgili ku- rumlardan bu konuda en kõsa sürede görüş bil- dirmesi istenirken daha sonra hazõrlanan taslak Bakanlar Kurulu’na sunulacak. ‘Gizli gündemler mi var?’ ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) - CHP Zonguldak Milletvekili Ali İhsan Köktürk, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a, ABD zi- yaretinin Cumhuriyet Bayramõ’nõn kutlandõğõ 29 Ekim tarihine çekilmesiyle verilmek iste- nen mesajõ sordu. Köktürk, Başbakan Erdo- ğan’õn yanõtlamasõ istemiyle TBMM Başkanlõ- ğõ’na sunduğu soru önergesinde, “ABD ziya- retinizin, Obama tarafõndan Cumhuriyetimizin ilan edildiği gün olan 29 Ekim’e çekilmek is- tenmesiyle ilgili verilmek istenen mesaj nedir? Bu mesaja yönelik sizin tavrõnõz nedir?” dedi. Cenazede izdiham Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın Rize ziya- retlerinde hemen her zaman yanına uğradığı emekli vaiz Mustafa Yıldız’ın (77) akciğer yet- mezliği nedeniyle ölümünün ardından düzenlenen cenaze törenine, yaklaşık 25 bin kişi katıldı. Ce- naze töreninde izdiham yaşanırken, tabuta do- kunabilmek için sıraya giren sevenleri nedeniy- le, cenazenin kılınacağı Cumhuriyet Meyda- nı’ndaki camiye çıkan tüm ara sokaklar araç tra- fiğine kapatıldı. Törene ‘Mahmut Hoca’ olarak bilinen İsmailağa cemaatinin lideri Mahmut Us- taosmanoğlu ile ‘Cüppeli Ahmet Hoca’ olarak bi- linen Ahmet Mahmut Ünlü de katıldı. Ustaos- manoğlu, kalabalık nedeniyle alana girmekte zorlandı. Ustaosmanoğlu’nu yakından görmek is- teyenler izdihama yol açınca, korumalar ile cemaat arasında arbede yaşandı. Cenaze namazı sonra- sı Cüppeli Ahmet Hoca dua etti. (Fotoğraflar: AA)
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear