05 Kasım 2024 Salı Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CMYB C M Y B 17 ARALIK 2008 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA 15 Tekel’in deposu yok olmuş. Kendisi yok oldu, deposu çok mu? Rağmen Kerhen Anıl Öçal: “CHP’ye kerhen oy verme dönemi bitti; kerhen oy vermeme ‘zaman’ ve ‘vakit’i geldi!” Çip-Cip Gülfatma Carlık: “Nüfus kâğıtlarımızın üstünde çip olacakmış. Nüfuz kullanan İslamcıların altında ise birer cip!” YağmurDeniz - Nobel’e rüşvet karışmış... “Bundan böyle rüşvet ödülü de verilsin!” YENİ bir moda başlatıldı; Ermenilerden özür dilemek! Cengiz Aktar, özgün iki tümce içine her bir şeyi sığdırarak özel bir metin hazırlamış. Baskın Oran, Ahmet İnsel, Ali Bayramoğlu metni okuyup onayladıktan sonra internette açılan bir sayfada imza kampanyası başlatılmış. Türkiye’deki “aydınlar”ın başlattığı kampanyaya “Türkiyeli öteki aydınlar” ilgi gösterip destek veriyormuş. Şöyle özür dileniyormuş: “1915’te Osmanlı Ermenilerinin maruz kaldığı Büyük Felaket’e duyarsız kalınmasını, bunun inkâr edilmesini vicdanım kabul etmiyor. Bu adaletsizliği reddediyor, kendi payıma Ermeni kardeşlerimin duygu ve acılarını paylaşıyor, onlardan özür diliyorum.” ABD’nin yeni başkanı ve dolayısıyla Beyaz Saray’ın siyah sahibi Barack Obama’nın seçim öncesi Ermenilere verdiği “soykırımı tanıma” sözü belli ki Ermenistan’daki ve Ermenistan dışındaki Ermenilerden daha çok “Türkiyeli aydın”ları heyecanlandırmış. Bendeniz de hemen büyük bir heyecanla imzalayanlar listesine göz attım; 1.5 milyon Ermeni’nin soykırıma uğradığını açıkladıktan sonra Nobel Edebiyat Ödülü’nü alan Orhan Pamuk’ın adını aradım; uluslararası boyda medarı iftiharımız henüz imzayı basmamış. En kısa zamanda basar inşallah diyerek, imzayı basanlara baktım; çoğu Ergenekon Davası için savcı Zekeriya Öz’den yeni dalga gözaltılar isteyen, sayı ile “300 adet aydın”ın dilekçesini imzalayanlar değil mi? Bu kadar tesadüf olur! Özür dileyenlerin sayısı 200’ü biraz geçmiş; inşallah orada da 300’ü tamamlarlar. Neyse... Emperyalist dünyada kabul görmeyeceğini bilerek iki tümcelik başka bir metin ile özür modasına ben de katılmaya karar verdim: 1915’te Osmanlı Ermenilerinin; kendilerinden önce Osmanlı Sırplarının, Osmanlı Bulgarlarının, Osmanlı Yunanlarının bağımsızlık hareketine özenerek başlattıkları Büyük İsyan’ı inkâr etmelerini ve emperyalistlerin yarı yolda bırakması üzerine uğradıkları Büyük Hüsran’ı “soykırım yalanı” ile örtmeye çalışmalarını vicdanım kabul etmiyor. Bu adaletsizliği reddediyor, kendi payıma Ermeni kardeşlerimin hayal kırıklığını anlamakla birlikte el kışkırtmasıyla ulusal bağımsızlığın kazanılmayacağını öğretemediğimiz için onlardan özür diliyorum. Özür modası PANO DENİZ KAVUKÇUOĞLU Bir Protesto Aracı Olarak Ayakkabı Bir gazeteci tarafından ABD Başkanı George W. Bush’un kafasına fırlatılmasıyla birlikte “ayakkabı” güncel bir şiddet aracı olarak dünya gündeminin ilk sırasına oturdu. Ayakkabının bizim için hiç de yeni olmayan çok-işlevliliği üzerine ABD’nin, Fransa’nın, İngiltere’nin, Almanya’nın ve daha birçok ülkenin saygın gazetelerinin ünlü kalemleri iki gündür ayak- kabı, şiddet ve Bush üzerine ilginç yazılar yazıyorlar. Oysa onlar için ilginç olan bu konu, çoğumuzun çocukluğundan itibaren çeşitli vesilelerle terlik, ayak- kabı ve de postal biçiminde birer şiddet aracı olarak yaşamına girdiğinden toplumumuz açısından göre- ce bir önem taşımaktadır. Sokak aralarında dolaşırken kim bilir kaç annenin elinde terlik haylaz çocuğunu kovaladığına tanık ol- muşuzdur. Ya da bir evin önünden geçerken açık pencerelerinden birinden dışarıya bir terlik uçtuğu- nu gördüğümüzde yönünü şaşırmış o terliğin kim bi- lir kime fırlatıldığını düşünmüşüzdür. Veya bir aya- ğında ayakkabısı, öbür ayağı çoraplı bir adamın 10- 15 metre uzaklıktaki bir delikanlının arkasından ayak- kabı fırlattığını görüp, “Oğlan kim bilir ne halt etti de babasının tepesini attırdı” sorusunu yöneltmişizdir kendimize. Çocukluk ve gençlik acılarımızı tazelememek için kaba etlerimize yediğimiz terlik şaplaklarından da, daha sonraki yaşlarımızda aynı yerlerimizde izleri ka- lan asker/polis postallarından da söz etmek istemi- yorum. Bilmem anımsayanlarınız var mı, dünya radyola- rı 29 Eylül 1960 günü Sovyetler Birliği Başbakanı Ni- kita Kruşçov’un Birleşmiş Milletler 15. Genel Kurul Toplantısı’nda yaptığı konuşması sırasında çok si- nirlendiğini, ayağından çıkardığı ayakkabısını öfkey- le önündeki sıraya birkaç kez vurup delegelerin dik- katini üzerinde topladığını flaş haber olarak duyur- muşlardı. Belleğim beni yanıltmıyorsa konu, Türkiye’den ha- valanan ABD’ye ait bir Lockheed U2 casus uçağının 1 Mayıs 1960 günü bir Sovyet SAM 2 füzesiyle vu- rularak pilotu Gary Powers’ın tutsak alınmasıydı. Sovyetler Birliği, ABD’nin uzunca bir zamandır sü- regelen hava casusluklarından rahatsızdı, öyle ki an- latırken Kruşçov kendini kaybetmiş, ayakkabısına sarılmıştı. Bir yıl sonra ünlü ABD’li yönetmen Billy Wilder’in “One, Two, Three (Bir, İki, Üç)” adlı filmi- ne de konu olan bu protesto, “ayakkabı”yı uluslar- arası platformda hem araçlaştıran hem de simge- leştiren ilk olay olarak tarihe geçti. İzleyen günlerde “hür dünya basını” bu olayı dili- ne dolamış, ayakkabıyla sıra dövmeyi “diplomatik nezaket” ile bağdaşmayan bir davranış olarak eleş- tirmişti. Bense bu olayı hem çok eğlenceli bulmuş, hem de Kruşçov’un o hareketinin ABD’nin casusluk faaliyetlerinin ayrıntılarıyla duyulmasında yararı ol- duğunu düşünmüştüm. Şimdiyse dünya, Bush’un Irak Başbakanı Nuri el Maliki ile birlikte Bağdat’ta yaptığı basın toplantısı sırasında, tam da “Görev kolay değildi ama Ameri- kan güvenliği, Iraklıların hayalleri ve dünyada barış için gerekliydi” dediği anda kafasına fırlatılan ayakkabı- ları konuşuyor. “Bu benden sana veda öpücüğü, köpek!” diye ba- ğırarak ayakkabıları fırlatan El Bağdadi Televizyonu habercisi Muntazar el Zeydi ise artık bir kahra- mandır; yalnızca Irak’ta değil, dünyanın dört bir ya- nında. Kimsenin aklına bu haberciyi ayıplamak, eleştir- mek gelmiyor; tam tersine dünyanın dört köşesinde insanlar onun bu girişimini kutluyorlar. Neden? Çünkü Bush, dünyanın gelmiş geçmiş en büyük palyaçosu kabul edilen İngiliz Joseph Grimaldi’ye (18.12.1778-31.05.1837) taş çıkartan ölçüde bir soy- tarıydı, ama ne var ki Grimaldi palyaçoluğu bir mim sanatçısı olarak yaparken, Bush soytarılık yeteneği- ni siyasette bir araç olarak kullanan bir oportünist, dünyayı olmayan kimyasal silahlarla kandırmış bir süper-sahtekârdı. Yalanlar üzerine kurduğu strate- jisiyle Irak’ta bir buçuk milyon canın yitmesine ne- den olmuş aşağılık bir katildi. Muntazar el Zeydi ise konu vatansa gerisi teferru- attır söylemini eylemiyle vurgulayan isyankâr bir yurt- sever olarak tarihe geçti. Elleri dert görmesin! Kanal B’deki “İmar Dosya- sı”nda geçen cumartesi irdeledi- ğimiz “bilirkişilik” konusu, il- giyle karşõlandõ. İzleyenler soru- yorlar; “Birbiriyle çelişen bilirkişi raporları nasıl önlenebilir; mah- kemelerin güvenilir bilirkişiler atamaları nasıl sağlanabilir?..” Bu sorular, Mimarlar Odasõ’nõn (MO) yarõn Ankara’da başlaya- cak “Bilirkişilik Sempozyu- mu”nun da temel nedenini oluş- turuyor. Sempozyum komitesin- den mimar Ali Ekinci diyor ki: “Bilirkişilerin ve hukukun say- gınlığı iç içedir. Tartışmalı bi- lirkişi raporlarının çoğalması üzerine durumu sorgulamaya karar verdik...” İmar Dosyasõ’na katõlan mi- mar Bülend Ceylan da MO’daki kurslarõ anõmsatarak; “Mahke- meler meslek odasının güvence verdiği bilirkişileri yeğlerlerse, tartışmalar da en aza inebi- lir..” demişti. Programõn hukukçu konuğu ve eski milletvekili Av. Ali Araba- cı ise şunlarõ eklemişti: “Kente ve çevreye zararlı yatırım izinle- rine açılan davalarda bilirkişi ücretlerini devletin ödemesini öngören bir kanun teklifimiz vardı. Çünkü bu gibi giderler, vatandaşın ve kaynakları kıt sivil kuruluşların yargıya baş- vurmalarını giderek zorlaştırı- yor...” Arabacõ’nõn kanun teklifi TBMM’nin gündemine bile gel(e)mezken, meslek odalarõ da giderek artan mahkeme masraflarõ nedeniyle her yanlõşa dava aça- mõyorlar; öncelik ve önem göze- tiyorlar... Örnekler ‘Vahim’ “Bilirkişilik kurumu”nun tar- tõşma konusu “çelişkili raporlar” ve “bilgisiz bilirkişilik”lerle say- gõnlõğõnõn sarsõlmasõ, sadece mi- marlarõn değil, herkesin ve ulusun sorunu. Bu nedenle sempozyuma Adalet Bakanlõğõ’ndan ve yargõ- dan katõlõmlar bekleniyor. Ancak, asõl önemli olan toplu- mun bu kuruma olan güvenini, hu- kuka saygõ kültürüyle birlikte yükseltmek; yargõdan adalet bek- leyenlerin bu konudaki “uzman- lık katkısı”na gereken değeri vermelerini sağlamak... Konunun “yaşamsal”lõğõnõ iki örnekle açmaya çalõşalõm: Birinci örnek Bursa’dan... Ulu- dağ eteklerindeki 1. derece doğal sit alanõnda “kaçak villa” ya- panlar, siyasetin hoşgörüsüyle yõ- kõlmadõklarõ gibi, “Burası 3. de- rece sit olmalı, ruhsat verilme- li” diyerek dava açarlar. Mahkemenin atadõğõ peyzaj mimarõ bilirkişiler, “yapılaşma bulunan yerler 1. değil, 3. derece doğal sit olabilir...” görüşünü verince, yargõ da sit derecesini dü- şürerek kaçak yapõlarõ yasallaş- tõrmanõn önünü açar... Yani hukuken oradan kaldõrõl- malarõ gereken ve “suç işlenerek” inşa edilen yapõlar, bilirkişi rapo- runda kaçak olduklarõ açõklan- madõğõ için yargõ kararõyla affe- dilmiştir. Bu örnekte, mahkeme- nin aynõ yapõlarõ “yasal” sanma- sõ ne kadar vahimse, bilirkişilerin “ruhsat incelemesi yapmadan” görüş oluşturmalarõ da o kadar va- himdir... İkinci örnekse İstan- bul’dan... Türkiye’ye “alışveriş kültürünü öğretme iddiası”yla ge- lip Boğaziçi manzara- sõnõ pazarlamak isteyen Arap sermayesine veril- miş “en yüksek gökde- len” izniyle ilgili.. MO’nun imar deği- şikliğine açtõğõ davada, akademisyen bilirkişi- ler, yeni yapõlaşma koşulunu “şe- hircilik ilkelerine aykırı” bu- lunca belediye ne dese beğenirsi- niz? “Bu bilirkişiler hem MO’nun üyesi hem de bizim planlama şirketimizde danışmanlar...” Mahkeme de “Elbette odaya üye olacaklar yoksa yasaya gö- re mesleklerini yapamazlar” demediği gibi; “belediyenin da- nışmanı olarak belediyenin imar kararını eleştirmelerinin daha da güvenilir bir durum” oldu- ğuna bile aldõrmadõ. Kendisi de MO üyesi olan Kadir Topbaş’õn itirazõna hak vererek “farklı” bi- lirkişiler atadõ. Yeni bilirkişilerin raporlarõnda ise şehircilik ilkelerine aykõrõlõğõ sorgulanan gökdelenin “rekor yüksekliği” için özetle şu söy- lenmesin mi: “Yapının kente sağlayacağı ekonomik kaza- nımlara karşılık verilen bu imar hakkına ‘şehircilikte bonus’ de- nebilir...” Bu rapor duyulduğundan beri plancõlar odasõndan ya da üni- versitelerden şu “şehircilik bo- nusu”nun ne olduğunu açõkla- malarõnõ bekliyorum; “tık” yok!.. Öğrencilere bu deyimi öğretip öğretmediklerini soruyorum; ya- nõt yok!.. Bu “suskun”luk, soru- nun bilirkişileri de aşan bir “etik erozyon”a dönüştüğünü göster- miyor mu? Camiler ÇED KÖŞESİ OKTAY EKİNCİ ‘Bilirkişilik’ Üzerine.. A. Tarık Emre: “İstanbul’da yakılan camilerin arsaları, Arap şeyhlerine satılacak olmasın!” Ziya Aksoy: “Dün Deniz Baykal’a rağmen CHP’ye oy verirken bilseydik kara çarşaflı günleri göreceğimizi, oyumuzu Anıtkabir’e gömerdik!” HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN hetiyatrosu@mynet.com Yüksek Yerilim Hattı erdincutku@yahoo.com Zenginin krizi züğürdün sadece çenesini yormuyor, cüzdanını da boşaltıyor! Yerel seçim var, atışlar serbest! YEREL seçimlere gidiş yolunda “serbest atışlar” giderek hız kazanıyor. Ankara’da AKP’den adaylığı belli olmasa da İ. Melih Gökçek ile CHP’ye transfer olan Murat Karayalçın arasındaki rekabet çok erken başladı denebilir. Örneğin Karayalçın, Ankaralı her seçmene 600 lira söz verdi. Bunun üzerine de Kaya Çetin, İstanbul vapurlarındaki “Burhan Pazarlama”nın kulaklarını çınlattı: “Kendi kendime ‘Benim başım kel mi’ dedim. Sonra düşündüm taşındım ve ben de Ankara’dan belediye başkanı adayı olmaya karar verdim. İşte, seçim bildirgemi gururla açıklıyorum: Abilerim, ablalarım; benden her seçmene bin lira! Fakat hemen bu bin lirayı alıp gitmiyorsunuz; yanında bir çuval değil, iki çuval değil, beş çuval değil, tamı tamına 40 çuval kömür, hem de kükürtdioksit oranı düşük olanından. Durun, daha bitmedi, yanında nohuduyla, pirinciyle, yağıyla, şekeriyle, kuşsütü ve kuru üzümüyle 40 kiloluk erzak paketi. Ayriyeten belediye otobüsü, doğalgaz, elektrik bedava; arsenikli suyu kullanana da ayda 500 lira ikramiye!” SESSİZ SEDASIZ (!) ekinci@cumhuriyet.com.tr KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak yahoo.com.tr TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN www.mumtaz-arikan.com HARBİ SEMİH POROY 17 Aralık “1. Derece” Doğal Siti 3’e düşürenler!.. dkavukcuoglu@superonline.com www.denizkavukcuogluyazilari.blogspot.com BULMACA SEDAT YAŞAYAN SOLDAN SAĞA: 1/ Polonya’ya özgü halk dansõ. 2/ Me- melilerde ana ile dölüt arasõnda kan alõp verme işini sağ- layan organ... Azer- baycan ve Kars yö- resine özgü telli bir çalgõ. 3/ Uçurum... Adapazarõ Ovasõ’na verilen bir başka ad. 4/ Eskiden Türk er- keklerinin giydiği bir tür ceket ya da yelek. 5/ 106 taşla oynanan bir oyun... Pasak. 6/ Yiğit, güçlü kuvvetli... Üzerinde film çevrilen stüdyo düz- lüğü. 7/ Üstü kapalõ olarak anlatma... Asya’da bir õr- mak. 8/ İyice olgunlaş- mamõş ekin. 9/ Tümör... Saz ya da kamõştan örül- müş büyük sepet. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Doğu Anadolu’ya özgü bir halk oyunu. 2/ Soyundan ge- linen kimse... Doğu Karadeniz yöresinde yetişen ve “ka- ra ağu” da denilen ormangülü. 3/ “Hintsafranõ” da deni- len ve yemeklere lezzet vermek için kullanõlan bir ot. 4/ Öğütülmüş tahõl... İnce dantel... Bir renk. 5/ Brezilya’nõn para birimi... “Ak sakallõ pir --- / Bilemez hali nice / Emek vermesin hacca / Bir gönül yõkar ise” (Yunus Emre). 6/ El- ma, armut, kayõsõ gibi meyvelerin kurutulmuşu... Doğan kuşunun erkeği. 7/ Alõcõ ve satõcõlarõn fiyatlarõ tek başla- rõna etkileyemeyecek kadar çok sayõda olduklarõ piyasa sis- temi. 8/ İşsiz, aylak... Konut. 9/ Tütün dizmek, kurutmak ve işlemek için kullanõlan üstü kapalõ sergi... Argoda mar- ka düşkünü züppe kimseye verilen ad. 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 M U G A L A T A Ü Z Ü M D İ Z E L A D O G A A F A M E R İ K A İ Z K O Z R U J I R F E R A H İ M İ Y O M B U T E B H A R A H A L İ L E U Z 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 Nüfus cüzdanõmõ kaybettim. Hüküsüdür. EMRAH ÇALIŞÇI
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear