05 Kasım 2024 Salı Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
T eğet geçecek, ezip geçecek, ümük falan der- ken tüm yazõlõ ve gör- sel medyada Küresel Kriz’in çeşitli yansõ- malarõndan başka faz- laca bir şey okunmaz ve görülmez oldu. Konunun detaylarõ- na, söze başlamadan önce bir iki öksürük ve arkaya yaslanarak yapay bilgiç tavõr ya- ratan çizgilerin süsle- diği bir yüz ve bakõş- larla hele de akademik denilen konuşmalara ya da paragraflara gi- rişecek değiliz. Ne had- dimize diyerek sokak- taki insanõmõzdan ma- halledeki bakkalõmõza, indirim üstüne indirim ilan eden ve yine de si- nek avlayan görkemli alõşveriş merkezlerine kadar kriz yaralõlarõ hakkõnda konferanslar vermeye de niyetimiz yok. Ancak en az elli yõl- dõr işimiz, aşõmõz ve de aşkõmõz olmuş, ek- meğini yediğimiz de- nizcilik işinin türlü en- düstrileri ve ticaretinin krizden nasõl etkilen- diği konusunda birkaç söz söyleyecek du- rumdayõz. İzlediğimiz ve işittiklerimize göre Türkiye’de ve aynõ za- manda da uluslararasõ navlun piyasasõnda de- niz sektörünün duru- mu da oldukça iç ka- rartõcõ ve daha da kö- tüye gidecek gibi gö- rünüyor. Bilindiği gibi gemi- ler, küresel boyutlar- da ve keza daha yakõn limanlar arasõndaki ti- caretten kaynaklanan mal alõm satõmõndan doğan taşõmanõn araç- larõdõrlar. Krizlerin en belirgin görünümlerinden biri, alõm satõmlarda para ve kredi konularõnda oluşan darlõk ve daha başka nedenler ile alõ- cõ ve satõcõlarõn taşõ- maya konu olan mik- tarlarõnõ olduğunca kü- çültmek ve hatta bir süre durdurma tedbir- lerine başvurmalarõdõr. Bu durum malõ taşõya- cak gemi ve taşõnacak mal arasõndaki arz/ta- lep (supply/demand) temel dengesini bozar. Kõsacasõ gemiler, ne kadar süreceği kolay tahmin edilemeyen krizle ilgili gelecek dö- nemler için belirli öl- çülerde ya da bazen ta- mamen işsiz kalõr. Halen bütün olum- suz etkileri ile tüm dün- yada süren krizin deniz ticaretindeki, özellik- le armatörler bakõmõn- dan en ezici ve görünür fotoğrafõnõ şöyle bir özetle verebiliriz: ‘Hak, hukuk, avukat’ Armatör bir ya da birkaç kez gemisini krizden birkaç ay önce, örneğin bir yõl için gün- de 110.000 dolar nav- lunla bir kiracõya kira- lamõş ve anlaşma (char- ter party) bütün hü- kümleri ile yürürlüğe girmiştir. Armatör ödeme za- manõ geldiğinde kirayõ anlaşmadaki navlun miktarõ üzerinden tah- sil eder. Örneğin 30 gün x 110.000 = 3.300.000 dolar. Der- ken anlaşmasõnõn, di- yelim ki üçüncü ayõnõn 14’ünde küresel kriz bütün heybeti ve kap- samõ ile patlõyor. Kira- cõnõn bu durumda türlü nedenlerle kontrattaki navlunu ödemesi müm- kün olmuyor ve arma- töre gemiyi artõk kul- lanamayacağõnõ ve an- laşmayõ iptal edeceğini bildiriyor. Armatör bu durumda geminin dünyanõn bel- ki de öbür ucunda boş olarak elinde kalaca- ğõnõ düşünerek “hak, hukuk, avukat...” fa- lan diyorsa da pratikte açacağõ davanõn yõllar süreceğini, kazansa bi- le birçok nedenle artõk anlaşmadaki navlun üzerinden bir tahsilat yapamayacağõnõ bili- yor. Bu arada günde 110.000 dolar olan navlun, kriz piyasasõn- da aynõ gemi için 30/40.000 dolara dü- şüyor. Sonunda taraflar ehvenişer olarak kira- cõnõn armatöre belirli bir miktar ödemesiyle - çoğu kez geminin bu- lunduğu yerden bağla- ma limanõna gelmesi için yakõt ve diğer ma- liyet unsurlarõnõ bile karşõlamayacak bir miktar- anlaşma taraf- larca feshediliyor. Yaşadõğõmõz şu gün- lerde kurguladõğõmõz bu olayõn yüzlercesi gerçekte Türkiye’de ve tüm dünyada yaşanõ- yor. Birçok dev arma- tör firmalarõn gemi kaptanlarõna “Mevcut yükünü boşalttıktan sonra güvenli bir yer- de demirleyip daha sonraki talimatımızı bekle” şeklinde tali- mat verdiği ve demir yerlerinde sürüyle ge- milerin gittikçe çoğal- dõğõ izleniyor. Komşu Bulgaristan’õn o küçük Varna Limanõ’nda ha- len değişik tonajda ye- di yüzü aşkõn gemi boş bekliyor. Anadolu’yu çevrele- yen kõyõlardaki liman- larõmõzda, başta İstan- bul olmak üzere bine yakõn gemi keza bek- lemede. Yani para ka- zanmõyor, durduğu yer- de masrafa ve işten çõ- karmalara neden olu- yor. Ayrõca üretim ve iş- letme masraflarõ ol- dukça ağõr olan deniz- cilik endüstrisinin gemi inşaatõ, acentelik, li- man işletmeciliği vs. gibi dallarõnda krizin yarattõğõ zincirleme da- ralma yine aynõ meka- nizma ile denizciliğin sektörlerini fena halde etkiliyor. Bu arada gü- lümsemelerle dile ge- tirilen bir gerçek de var; dünyanõn her ye- rinde yüzlerce kiracõ ve armatör avukatõ mahkeme salonlarõnõ dolduruyor. Bir onlarõn yüzü gülüyor gibi. Ekonomi uzmanõ de- ğilim, ama biliyorum ki bu kriz Amerika’da ben doğmadan çõkan siyah-beyaz filmlere, kitaplara yansõyan 1929 krizi gibi değil. Kapsam ve boyutla- rõ çok geniş. Tüm dün- yaya yayõldõ. Çözümü ancak etkilediği tüm ülkelerin el ele verme- siyle mümkün olabi- lir. Bu nedenle insanlõ- ğõn bu konuda el ele vereceğine, buna mec- bur olacağõna inanmak istiyorum. Belki pro- fesyonel ve akademik bir ifade değil, fakat yi- ne de umudumuz bu mecbur oluş diyorum. CMYB C M Y B SAYFA CUMHURİYET 1 ARALIK 2008 PAZARTESİ 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER AÇI MÜMTAZ SOYSAL Reformların Anlamı AB’NİN Parlamento’sundaki Dışişleri Komis- yonu’na başkanlık eden Hannes Swoboda Al- evi’lerle Kürtler’in hakları konusunda ilerleme olmayışından yakınmakta. “Daily News” muhabiri Fulya Özerkan’la konuşurken “Hükümetiniz Kürt sorununda adım atmalı, Alevilere de daha geniş manevra alanı açmalı” demiş. Önümüzdeki günlerde açıklanacak ilerleme raporunun mimarı Hollandalı Ria Oomen/Ruijten ise, “AB müzakereleri açısından bu konulardaki iler- lemenin yavaşlığını eleştireceklerini” söylemek- teymiş. AB’nin yürütme organı sayılan Komisyon’daki bürokratlar daha da kesin: “Reformlar gündemi- ni canlandırmazsa, 2009 müzakerelerinin başlık- larının hiçbiri açılmaz” diyorlarmış. Hatta onlardan biri, “Oyunun kuralı AB yasalarına uymaktır; yerel seçim reformlardaki yavaşlığın özrü olamaz” diye kesip atmış. Bunların ışığında, yalnız şimdiki iktidarın değil, genel olarak bütün partilerin AB’ye tam üye- lik politikasına biraz daha ciddiyetle bakmak gerekir. Başlangıç noktası fazla ürkütücü sayılmaz. Önümüzdeki dönemde açılıp açılmaması söz ko- nusu olan “başlık”lar şunlar: Kamu ihaleleri, gıda güvenilirliği, rekabet hukuku, çevre, vergilendir- me ve sosyal politika, istihdam. İlk bakışta, haklı olarak, bu gibi konularda çok yaygın deyimiyle “Avrupa standartlarını yakala- ma”nın fena olmayacağını düşünebilirsiniz. Ama, bir de Rapor’un bir yerinde bunları görüşmek için neredeyse koşul olarak ileri sürülen topluluk hakları ve anayasa değişiklikleri gibi reform ko- nularına bakınız: Bunları Swoboda’nın söyledik- leriyle bir araya koyarsanız, Türk toplumuna ye- ni bir “azınlık” kavramı sokma yönündeki ciddi ça- bayı sezmeden edemezsiniz. Dikkat çekici olan, Aleviler ile Kürt’leri bu ba- kımdan hep aynı kefeye koyma eğiliminin AB’lilerde gitgide yaygınlaşmakta oluşudur. Oysa, biri inanç bakımından, öbürü de etnik kö- ken açısından büyük çoğunluktan farklı olan bi- rer topluluk bunlar. Biri inanç ve ibadet özgür- lüğünde ibadet hakları ve olanakları bakımından eşitlik istiyor; öbürü ise etnik kimliğine saygının ötesinde bireysel kültür haklarından kalkarak si- yasal özerkliğe kadar uzanan amaçları dile ge- tirmekte. Biri sorunlarının ulus-devlet anlayışıyla çözülmesini istiyor, öbürü kimilerince azınlık kav- ramına yakıştırılmakta. Oysa, AB’deki bazı devletler iyi bilir ki, her iki topluluğun isteklerini bir “ulus-devlet”in ilkeleriyle ve azınlık kavramına saplanmadan çözmek pe- kâlâ başarılabilecek bir iştir. Peki, böyle “oysa”lar varken bu sözde reform- ları tam üyelik koşulu yapmanın anlamı nedir? mumtazsoysal@gmail.com T oplumlar ve uluslar; dinsel, yöresel ve de yanlõş olarak õrk kavramõ ile karõştõrõlan ve etnik köken denilen farklõlõklara da- yalõ olarak, bölünme heves ve/veya kõşkõrtmalarõna nispeten açõk ve de yatkõndõrlar. Çok kez, birinin ortaya çõk- masõ, diğerlerini de tetikleyebiliyor. Siya- setçi ve toplum rehberleri bu olguyu bazen göremiyor veya önemsemiyorlar. Hatta bazen öne çõkaran beyanlarda bulunabili- yorlar. Sonuçta, toplumsal denge ve kararlõlõk (istikrar) bozuluyor. Bazen “kültür mo- zaiği” de denilen farklõlõklar ille de zen- ginlik değildir. Esasen zaman içinde, top- lumda farklõlõklarõn karşõlaşmasõ, karõşmasõ, tanõnma ve yayõlmasõ (difüzyon) ile gide- rek, bir ölçüde değişik ve yeni bir kültür or- taya çõkõyor. Türk boylarõnõn Anadolu’ya göçleri, yerleşmeleri ve de bin yõla yaklaşan bir sü- rede çeşitli kültürler ve toplumlarla karşõ- laşmalarõ ve buna bağlõ değişim ve yeni- lenmeler, bu sürecin bir örneğidir. Böyle- ce birliktelik bilince ulaşõlmõştõr. Din, dil, sanat, gelenekler vb. birlikte ya- şanan toprağõ vatan olarak benimseme ve ulus bilincini oluşturmuş ve de eski ve kõs- men farklõ kültürel ve geleneksel öğeler, bir bölümü korunmakla birlikte, ağõrlõklarõnõ azaltmõşlar ve hatta bazen kaybetmişlerdir. Son yõllarda ülkede, sõk sõk “etnik fark- lılık, dindarlık, laiklik-laikçilik(!), mez- hepler, tarikatlar” gibi konular veya de- yimler bazen abartõlõ şekilde ve çok kez de siyasal içerik ve hedefli olarak öne çõkar- tõlõyor. Soy/sop/ köken/ kan bağõ gibi deyimler gündemde kalõyor. DNA yapısı Modern genetik biliminin verileri ise, özellikle DNA (deoksiribonükleikasid) di- zilenmesi (genom) incelenmeleri gösterdi ki insanõn (homo sapiens), gerek yapõsal ve gerekse düşünsel (ruhsal) dediğimiz oluşum ve tutumunun temelinde genom’un yapõsõ ve işlevsel özellikleri yer almaktadõr. Kromozomlardaki DNA yapõsõ ve dizi- lenmesi herhangi iki insan (beyaz ve/veya siyah derili) da yüzde 99.9 aynõdõr. Çok kü- çük orandaki fark, fiziksel veya diğer göz- lenen özellikleri, yine DNA’ya dayalõ ola- rak belirlenmektedir. (Genetic in Medici- ne, Thomson&Thomson, 2001) Genetik faktörlerin değişimlerinin (varyasyon) oluşmasõ ise insan neslinde süreklilik gös- teren bir süreçtir (Continuum). Irksal farklılık Dolayõsõyla genetik bilimi bakõmõndan in- san için õrksal farklõlõk düşüncesi ve/veya ayrõmõ, ciddi bir tartõşma ve eleştiri konu- sudur. Irklar şeklindeki kategorilere ayõr- ma, anlamsõz ve/veya bilimsel olarak da- yanaksõzdõr genetik bilimcilerinin çoğun- luğuna göre. Bu genetik yapõnõn toplumsal yaşam içinde ve süresince çevreden gelen ve sürüp giden etkenleri algõlamasõ ve be- yinsel ve fiziksel işlemlere uğratõlmasõ sonucu sosyal bir varlõk olarak, insan ki- şiliği oluşur. Genetik bilimin verilerine göre açõk-se- çik hudutlarõ belli ve belirli bir õrktan (be- yaz, siyah, ve diğerleri) bahsedilemez (Science October 1998, s.654-655). Gerek genetikçiler ve gerekse kültür antropo- loglarõna göre sadece bir insan türü vardõr. Bu düşünce ve verilere rağmen õrk ve et- nik köken tartõşmalarõ günümüzde de top- lumlarda sõcaklõğõnõ sürdürüyor ancak ge- lişmeler bunun giderek külleneceği umu- dunu veriyor. Kuşkusuz sosyal yönü ile insan kişiliği, biyoloji veya genetiğe indirgenemez. Böy- le bir redüksiyonizm tutarlõ olamaz. Fakat genetiğin verilerini göz ardõ etmek de sa- kõncalõ ve yanõltõcõdõr toplumsal ve insana ilişkin konularda. Çarpõcõ bir olay, son günlerde yaşandõ. Birleşik Amerika gibi yõllarca õrkçõlõğõn en koyu, hatta kötü yaklaşõmlarõnõ sürdürmüş bir toplum, siyah derili bir siyasetçiyi, baş- kanlõk seçiminde tercih etti. Bu olay ABD gibi bir ülkede dahi õrk, ve de etnik köken ayrõmõnõn(!) büyük ölçüde dõşlandõğõnõ belirtmiyor mu? Ne yazõk ki hâlâ toplum- lar ve uluslarda, dinsel, mezhep, õrk ya da etnik ayrõmcõlõk çatõşmalarõ sürüyor, sür- dürülüyor çeşitli siyasal çõkarcõ ve duygusal nedenlerle. Herşey insana yönelik Birbirimizle kardeş olmasak bile insan olarak eş olduğumuz unutuluyor. “Ge- nom incelemelerinin yararlarından bi- risi de şaşırtıcı farklılıklar içinde bile ne kadar birbirimize benzediğimizin anla- şılmasıdır” diyor genetikçi Kenneth Kidd. Din, sanat, bilim, düşün ve kültür öğe- lerinin hepsi ve getirileri insana yönelik ça- balar ve üretimlerdir. Katmanlaştõrõlan veya kimlik kategori- lerine bölünmüş insanlara değil. “Bugün- kü bilimin en büyük sosyal siyasal geti- risi, insanlığı müşterek yaşam serüveni içinde birleştirmesidir.” (Andre Lichne- rovicz; Les Scientifiques Parlent. Hac- hette, 1987) Ne diyor ünlü divan şairimiz Şeyh Ga- lip: “Hoşça bak zâtõna kim zübde-i âlemsin sen Merdum-i dide-i ekvan olan âdemsin sen” .......... “Özüne hoşça bak zira sen âlemin öze- tisin Sen var olanlarõn gözbebeği insansõn” Ayrõmcõlõk ve Bir Seçimin Düşündürdükleri Prof. Dr. Kemal ÖNEN Hâlâ toplumlar ve uluslarda, dinsel, mezhep, õrk ya da etnik ayrõmcõlõk çatõşmalarõ sürüyor, sürdürülüyor çeşitli siyasal çõkarcõ ve duygusal nedenlerle. Birbirimizle kardeş olmasak bile insan olarak eş olduğumuz unutuluyor. Dünyadaki Ekonomik Kriz Denizi de Vurdu Oktay SÖNMEZ Denizci Yazar Yaşadõğõmõz şu günlerde kurguladõğõmõz bu olayõn yüzlercesi gerçekte Türkiye’de ve tüm dünyada yaşanõyor. Birçok dev armatör firmalarõn gemi kaptanlarõna “Mevcut yükünü boşalttõktan sonra güvenli bir yerde demirleyip daha sonraki talimatõmõzõ bekle” şeklinde talimat verdiği ve demir yerlerinde sürüyle gemilerin gittikçe çoğaldõğõ izleniyor.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear