25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
ANKARA (Cumhuriyet Büro- su) - TBMM Plan ve Bütçe Ko- misyonu’nda, dün TBMM, Cum- hurbaşkanlõğõ, Sayõştay ve RTÜK bütçeleri görüşüldü. Görüşmelerden önce CHP’li Akif Hamzaçebi, usul hakkõnda söz ala- rak, RTÜK Başkanõ Zahid Ak- man’õn bir süredir kamuoyunda çok ciddi tartõşmalarõn odağõ oldu- ğunu ve suçlamalarla karşõ karşõya kaldõğõnõ kaydetti. Akman’õn bu iddialara karşõ yaptõğõ açõklamala- rõn ise tatmin edici olmadõğõnõ vur- gulayan Hamzaçebi, “Akman’ın, RTÜK Yasası’na aykırı olarak burada sunum yapmasını, parla- mento adına üzüntü verici bulu- yorum” dedi. DTP’li Hasip Kap- lan da, Akman hakkõndaki iddiala- rõ anõmsattõ. AKP’li milletvekille- rinin “Bu adamın aklı başında de- ğil” diye tepki göstermeleri üzeri- ne Kaplan, “Sizin aklınızı başını- za getirmesini biliriz” dedi. Bu sõ- rada AKP’li Ömer Farut Öz’ün Kaplan’a “terbiyesiz, ahlaksız, al- çak” dediği duyuldu. Kaplan da, “Sen sus, terbiyesiz sensin” diye yanõt verdi. Kaplan, kendisine laf at- maya devam eden AKP’lilere “Al- çaklığın kimde olduğu belli” kar- şõlõğõnõ verdi. CHP’li Gürol Ergin, AKP’lilere “Meclis babanızın ma- lı mı? Hadi memleketi babanızın malı sandınız, Meclis’i de baba- nızın malı mı zannettiniz? Baş- bakanı söver, eski Meclis Başka- nı söver, burada oturan söver, ne- dir bu ya?” diye bağõrdõ. Tartõşma, TBMM Başkanõ Köksal Toptan’a sunuş konuşmasõnõ yapmak üzere söz verilmesiyle bir süreliğine dur- du. Toptan, milletvekillerini bir- birlerinin yüzüne bakamayacak söz ve davranõşlardan kaçõnmalarõ yö- nünde uyardõ. Sayõştay Başkanõ Mehmet Da- mar’õn konuşmasõ sõrasõnda DTP’li Kaplan, bir kâğõda büyük harflerle “RTÜK Başkanı Akman’ın, De- niz Feneri’nden aklanmadan gö- revini sürdürmesi etik değildir. Hükümete sorumluluğunu anım- satarak protesto ediyoruz, ken- disini dinlemeyeceğiz” diye yazdõ. Bunu görüntülemek isteyen kame- ralar ve foto muhabirlerinin Kap- lan’õn önüne yõğõlmasõ üzerine ko- misyon başkanõ Sait Açba, “Ya görevinizi yapın ya da burayı terk edin” diye uyardõ. Polisleri çağırdı Kameramanlarõn yerlerine dön- memesi üzerine komisyonun AKP’li Başkanvekili Altan Karapaşaoğlu, polisleri çağõrarak kameralarõn çõ- karõlmasõnõ istedi. CHP’li Mustafa Özyürek ile Gürol Ergin, Karapa- şaoğlu’na tepki gösterdiler. Ergin, “Çağır polisi gelsin, polis gel ne oluyor. Bizi mi vurduracaksın, ha- di bakalım” diye bağõrdõ. Karapa- şoğlu’nun, “Şov yapma, anarşi yaratıyorsun” demesi üzerine CHP sõralarõndan “Ne anarşisi” diye tepki geldi. Açba’nõn sunuş konuşmasõnõ yap- masõ için RTÜK Başkanõ Zahid Akman’a söz vermesi üzerine sa- londaki gerilim daha da arttõ. Aya- ğa kalkan CHP’li Gürol Ergin, “Yüzyılın en büyük soygunu De- niz Feneri davasında suçlu oldu- ğu bilinen birisinin burada otur- masını protesto ediyoruz” dedi. Bu sõrada DTP’li Hasip Kaplan da, daha önce hazõrladõğõ protesto met- nini okudu. CHP, DSP ve DTP’li milletvekilleri salonu terk etmek üzere kalkarken Açba, oturuma ya- rõm saat ara verdi. Bu sõrada da tar- tõşmalar sürdü. CHP’li Mustafa Özyürek, “Böyle birinin burada oturmasına izin vererek parla- mentoyu sabote ediyorsunuz, en- gelliyorsunuz” dedi. Karapaşaoğlu ise “Sabote eden- lerin kim olduğu belli, siz edi- yorsunuz” derken, CHP’li Ergin, “Ahlaka sahip çıkacaksınız” diye bağõrdõ. Kapaşaoğlu da, “Siz pro- fesörsünüz, adaba sahip çıka- caksınız” dedi. Bunun üzerine Er- gin de, “Profesörüm, ama ahlak- lı bir adamım. Ahlaksızlık şovu yapıyorsunuz, ahlaksız sensin” karşõlõğõnõ verdi. Karapaşaoğlu, “Senin gibi adamları buraya so- karlarsa anarşi olur” deyince kav- ga daha da büyüdü. CHP’liler, “Onu halk seçti, halka mı itiraz ediyorsunuz” diye tepki gösterdi- ler. Polisler araya girdi Bu sõrada Karapaşaoğlu, birden ayağa fõrlayarak Ergin’in üzerine doğru koşmaya başladõ. Karapaşa- oğlu’nun bu sõrada “Gebertece- ğim seni, şerefsiz, p...k, i...” dedi- ği duyuldu. Karapaşaoğlu’nu AKP’li milletvekilleri ile kapõda bu- lunan polisler durdurup odasõna götürdüler. Akman da, AKP’li mil- letvekillerince başka bir odada ko- rumaya alõndõ. Yaşanan arbede sõ- rasõnda bazõ kameramanlar hafif şekilde yaralandõ. Rahatsõzlanan Karapaşoğlu, Meclis doktorlarõ ta- rafõndan kontrol edildi. Çantayı iade ettiler Aradan sonra sunuş konuşmasõna başlayan RTÜK Başkanõ Akman, kendisinin yanõtõnõ beklemeden CHP’li milletvekillerinin salonu terk etmesinin antidemokratik bir ta- võr olduğunu belirterek “Böyle bir tavrı kınıyorum, bu kabul edile- mez bir davranıştır” dedi. CHP’li milletvekilleri, RTÜK tarafõndan milletvekillerine gönderilen ve için- de Akman’õn konuşmasõ ve bir ka- lemin bulunduğu çantayõ “Deniz Feneri çantası” diye nitelendirerek iade ettiler. CMYB C M Y B SAYFA CUMHURİYET 5 KASIM 2008 ÇARŞAMBA 4 HABERLER İĞNELİ FIRÇA ZAFER TEMOÇİN namikzafer@yahoo.com GLOBALPOLİTİKÜLTÜR ERGİN YILDIZOĞLU ‘Mustafa’ “Mustafa”yı görmedim, görmeye de niyetim yok. Bir “insan” olarak, “gerçek” “Mustafa” hiç ilgimi çekmiyor. Beni ilgilendiren “Mustafa”nın simgesel (anlamlar sistemi içindeki) kimliği. Benim anlamlar sistemime bu kimliğiyle, belli bir tarih yorumu içinde kendisine yüklenen kimlik- le, Mustafa Kemal olarak girdi. Bu kimliği olmasaydı Mustafa’dan haberim bile olmayacaktı, sizlerin de… Bu yüzden benim için (sizin için de) bu anlamlar sistemi için- deki varlığı dışında “gerçek” bir “Mustafa” yok. Öyleyse, bir yorumcunun vurguladığı gibi, “sen”len- miş, “kat kat etiketlerinden temizlenmiş” (!), bir başka ya- zarın işaret ettiği gibi, karşımıza “zaafları, aşkları, hırsı, sigarası, içkisi, dinden imandan uzaklığı ile” bir Musta- fa getirmenin anlamı ne? Kahraman ve uşağı Hegel’e göre “Hiçbir kahraman uşağı için kahraman değildir. Kahraman, kahraman olmadığı için değil, uşak, uşak olduğu için. Kahraman uşağa, kahraman olarak de- ğil, yiyen içen, giyinen, kısacası, ona kendi özeline öz- gü arzuları, düşünceleri ve gereksinimleri olan bir birey olarak görünür” (Tinin Fenomenolojisi, Oxford, 1977, Mil- ler çevirisi, sf, 404) Bu “siz onu kahraman olarak görüyorsunuz ama as- lında böyleydi” “düzeltmesini” Hegel, “kahramanı yar- gılayan ahlakçı uşağın” tavrı olarak görerek, küçümsü- yor. Hatta, kahramanın kişisel özelliklerinin eyleminin, ev- renselliğinin karşısına asla konulmaması gerektiğini sa- vunuyor. Çünkü bu “ahlakçı uşak yargısı”, kahramanı (eylem- leriyle, tarih içindeki konumuyla, uşaktan çok farklı bir yerde duran kahramanı) “tüm etiketlerinden temizleye- rek” “etkin özneden” “pasif bireye”, tarihsel insan- dan, gündelik insana indirger, böylece onun anlamlar sistemi içindeki kimliğini yok eder. Simgesel kimliği yok edilen, konuşulamaz hale gelir! “Mustafa”yı tarihin ona yüklediği etiketlerden soyut- larsak geriye ne kalır? Biyolojik özelliklerine indirgenmiş bir “arzulayan makine”, hepimiz gibi biri. Ne yok olur? Tarihsel “Mustafa” (Mustafa Kemal). Peki, Mustafa Kemal nedir: Cumhuriyeti kuran adam? Etiketlerinden kurtulmuş “Mustafa” ile Cumhuriyeti kuran adam ara- sında bir ilişki kurulabilir mi? Kurulamaz! Çünkü, Cum- huriyeti kuran Mustafa Kemal, Cumhuriyeti tek başına kurmamıştır. Cumhuriyet belli kadroların önderliğinde, sınıfların katılımıyla, desteğiyle, belli siyasi fikirlerin, ta- rihsel akımların, geleneklerin etkisi altında kurulmuştur. Tarihsel “Mustafa” (Mustafa Kemal) tüm bu karmaşık- lığın simgesi olarak var olan “kahraman”ın adıdır. “Arzulayan makine” olarak, “Mustafa” tabii ki “kendi derisinin altında yalnızdır”, hepimiz gibi. Arzuları ger- çekliğin sınırlarını aşar, hepimizinkiler gibi. Her zaman mutsuz ve melankoliktir, metalar dünyasında, kimliği bö- lünmüş tüm “modern” insanlar gibi, yani hepimiz gibi. Ama bunlar sıradandır, günceldir, bayağıdır. Peki, ama neden ilginçtir ve kimin için? Resmi ve ‘gerçek’ tarihler… Bunları “düşünürken”, “resmi tarih” (bir şeyleri örten tarih) karşısına, bir şeyleri açan “gerçek”, “resmi olma- yan” tarihi koyma çabalarını anımsadım. Tarih (diğer bir deyişle, geçmişte yaşanmış olgular arasından bazıla- rını seçerek bunlara bir anlam veren metin) her zaman bir şeyleri (kimi olguları) dışarıda bırakır, ancak böyle yap- tığında bir “tutarlılık” kazanabilir. Bu yüzden de “resmi tarihe” karşı itiraz, aslında başka bir metni “resmi tarih” yapma talebidir. Başka olguları seçen, başka olguları dı- şarıda bırakarak yazılan bir tarih talebi… Bu talepse “ev- rensel” olanın yazılacağı “alanın” ele geçirilmesi, hege- monya altına alınması çabasından başka bir şey değil- dir. Son derecede siyasi bir çaba… Bugün Türkiye’de evrensel olanın yazılacağı yerin ele geçirilmesine, he- gemonya altına alınmasına ilişkin bir savaş sürüyor. Ne yazık ki bu emekle-sermaye arasındaki bir savaş de- ğil. Bu Kürtlerin taleplerinden yana, karşı olanlar ara- sındaki bir savaş da değil. Bu iki savaş tabii ki var. Ama evrensel olanın hegemonya altına alınmasına ilişkin sa- vaş, bugün bunlar arasında değil, taban tabana zıt iki “ha- kikat rejimi” (Aydınlanma ve Din) arasında sürüyor. Ga- lip gelen evrensel olanın anlamını hegemonyası altına ala- cak, belirleyecek. Bu yüzden, bu iki “hakikat rejimi” ara- sındaki savaşın sonucu, sınıf mücadelelerine, ulusal, et- nik hak taleplerine, hatta cinsel tercihlerin özgürleşme- sine ilişkin savaşların simgesel evrenini (anlamlar sis- temini) de belirleyecek. Aydınlanmanın (içindeki kimi ka- ranlık yanları unutmadan) “hakikat rejimi” kazanırsa, ulus, sınıf, etnik çıkar, cinsel tercihler vb. gibi kavramlarla si- yaset yapılmaya, mücadele edilmeye, “dünyalar” ku- rulmaya ve yıkılmaya devam edilecek. Bir diğeri (içindeki tüm insani değerlere rağmen) kazanırsa, sınıf, ulus et- nisite, “cinsel tercih” gibi kavramlar “evrensel olanın” al- tında oluşacak yeni söylemde kendilerine yer olmadı- ğını görecekler… “Mustafa” filmi, işte bu “evrensele egemen” olma mü- cadelesinin içinde ortaya çıktı. Yapımcısı, evrenselin omuz- ları üzerindeki ağırlığından, çatışan “hakikat rejimlerinin” yargılarından kurtulamaz. Tarihsel (Cumhuriyeti kuran her şeyin simgesi) Mustafa Kemal’i, tüm “etiketlerinden” sı- yırarak insanileştirme (böylece onu “yok etme”) girişimi yapımcının hangi “hakikat rejiminin” hegemonya proje- sinin etkisi altında kaldığını da gösteriyor. Buradaki iro- niyi görmemekse elde değil. erginy@tr.net http://erginyildizoglu.blogspot.com Bahçeli, Erdoğan’õ DTP ile ‘danõşõklõ dövüş’ yapmakla suçladõ, hükümetin zamlarla milletin boğazõnõ sõktõğõnõ söyledi ‘Bölücülüğe hizmet yarõşõndalar’ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) - MHP Genel Baş- kanõ Devlet Bahçeli, Başbakan Tayyip Erdoğan’õn Güney- doğu gezisindeki çõkõşlarõnõ “danışıklı dövüş” olarak ni- telendirerek “seçim ve oy kay- gısıyla, DTP ile bölücülük ek- seninde yarıştığını, DTP’ye PKK nezdinde arabuluculuk çağrısı yaptığını” söyledi. Bahçeli, partisinin grup top- lantõsõnda, Türkiye’de son dö- nemde yükselen DTP-AKP eksenli gerilime dikkat çekti. Siyasi ve ahlaki kirliliğin kor- kutucu boyutlara ulaştõğõnõ be- lirten Bahçeli, Türkiye’nin “siyasi patentli yolsuzluk ha- ritası”nõn parlamentoya, si- yasi partilere ve devlet ku- rumlarõna olan güveni sarstõ- ğõna dikkat çekti. Bahçeli, “Yaklaşan ma- halli idareler seçim sürecin- de milletimizi yeni bir kav- ganın eşiğine getiren iktidar partisi ile bölücü mihraklar arasındaki danışıklı dövüş kamuoyunun gözü önünde cereyan etmekte, silahların gölgesinde başlatılan bir se- çim kampanyası bütün geri- limi ile sürdürülmektedir” dedi. Bahçeli, AKP’nin bölü- cülük ekseninde yaptõğõ yarõ- şõ seçimlerde siyasi referan- duma dönüştürmek istediğini söyledi. Bahçeli, Başbakan Erdoğan ve AKP’nin böyle bir zeminde “bölücülüğe hiz- met yarışı” olarak görülebi- lecek bir rekabetin tarafõ ol- duğunu ve bölücülük konu- sunda “içten pazarlıklı bir tu- tum ortaya koyduğunu” söy- ledi. Ülkenin sinsi bir tuzağa çekildiğini kaydeden Bahçeli, “Başbakan meydanlarda ilan edilen ihanete ve yaşa- nan rezalete rağmen bu ağır sorunu basit bir belediyeci- lik hizmeti seviyesine indir- gemiş, toplanmayan çöplere, temizlenmeyen sokaklara atıfta bulunarak, silahlı bö- lücülerin ve silahsız uzantı- larının eylemlerini tanımla- maktan ısrarla kaçınmıştır” diye konuştu. Son dönemde AKP ile DTP arasõnda yaşanan gerilimin çõkõş nedeni ve sür- dürülüş biçiminin yeni bir se- naryonun parçasõ olduğunu belirten Bahçeli, şunlarõ söy- ledi: “Başbakan bir taraftan DTP’ye terör yandaşı der- ken, diğer taraftan ‘barõş is- teniyorsa silahlarõn bõrakõlma- sõ gerektiğini’ ifade ederek, bu kuruluşa PKK nezdinde arabuluculuk misyonu üst- lenme çağrısında bulun- maktadır. Bunun yanı sıra si- lahla konuşanların demok- rasiden bahsedemeyeceğini söyleyerek PKK’yi demok- rasi zemininde siyaset yap- maya davet etmekte, siyasi çözüm sürecine nasıl katkı sağlayacağı hakkında yol göstermektedir. Başbakan, PKK ve etnik bölücülere yaptığı bu çağrıdaki barıştan ve demokrasi zemininden ne anladığını Türk milletine açıklamak zorundadır. PKK saldırıları durdurursa, Baş- bakan kiminle barış masası- na oturacak ve bu masada demokratik yollardan çö- züm için neyi görüşecektir.” Hükümetin ekonomik krizi bahane ederek başta doğalgaz olmak üzere yaptõğõ yüksek zamlara da tepki gösteren Bah- çeli, “IMF’ye kafa tutan Baş- bakan Erdoğan, IMF’nin ümük sıkmasına müsaade etmeyeceğini söylerken, yap- tığı zamlarla asıl kendisinin milletimizin boğazını sıktı- ğını bir türlü anlamamakta- dır” görüşünü dile getirdi. Son dönemde yükselen DTP-AKP eksenli gerilime dikkat çeken MHP lideri Bahçeli, iki partinin bölücülük ekseninde yaptõklarõ yarõşla yerel seçimi siyasi referanduma dönüştürmek istediklerini söyledi. RTÜK bütçesinin görüşüldüğü Plan ve Bütçe Komisyonu’ndaki tartõşmayõ polis güçlükle engelledi TBMM’de ‘Akman’ kavgası TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu’nda, RTÜK bütçesinin görüşmeleri sõrasõnda AKP ve CHP’li milletvekilleri arasõnda kavga çõktõ. CHP’liler, Deniz Feneri davasõnda adõ geçen ve Kanal 7’nin yöneticisi Zekeriya Karaman ile aynõ şirkette ortaklõğõ bulunan RTÜK Başkanõ Akman’õ, hâlâ görevini sürdürmesi ve TBMM’ye gelmesinin etik olmadõğõnõ belirterek protesto ettiler. ALINMAMIŞ KARARLARIN BELGESİNİ ONAYLAYAN İSTANBUL 28. NOTERİ’NDEN SAVUNMA ‘İçerikten sorumlu değilim’ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) - CHP Grup Başkan- vekili Kemal Kılıçdaroğlu’nun RTÜK Başkanõ Zahid Ak- man’õn ortağõ olduğu şirketle- rin kimi noter işlemlerinde ka- rarlardan önce belgeleri onay- lamakla suçladõğõ İstanbul 28. Noteri, Noterler Birliği Baş- kanõ Hasan Yeni hakkõndaki id- dialarõ yanõtladõ. Yeni’nin, no- terlerin karar tarihinden önceki bir işlemi onaylayõp onaylaya- mayacaklarõ sorusuna, “Karar defterinin içeriğinden so- rumlu değiliz. Tarihi ben as- lanlar gibi yazdım. İsterse 1 yıl sonrası olsun bizi ilgilen- dirmez” demesi dikkat çekti. İstanbul 28. Noteri Hasan Yeni, Kõlõçdaroğlu’nun Beyaz Holding’in farklõ tarihlerdeki kararlarõnõn kendileri tarafõndan karar tarihlerinden önce onay- landõğõnõ iddia ettiğini anõmsa- tarak şunlarõ söyledi: “Noter- liğimizde yapılan bu işlemler Beyaz Holding’e ait bazı ka- rarların aslının aynı olduğu- nun onaylanmasından iba- rettir. Noterin görevi, ibraz edilen şirkete ait karar def- terinin bir noter tarafından tasdik edilip edilmediğini araştırmak ve kararın defte- rin ilgili sayfasında bulunup bulunmadığını tespit etmek- ten ibarettir. Noter önüne ge- len kararın sadece örneğini çı- karır. Karar tarihinin tasdik tarihinden önce veya sonra ol- masını araştırma durumunda değildir. Bu hallerde noterin bir sorumluluğu da bulun- mamaktadır.” RTÜK Başkanõ Zahid Ak- man’õn imzasõnõn taklit edildi- ği iddiasõna ilişkin olarak da Ye- ni, noterlerin imzalarõn ilgilile- re veya ortaklara aitliği konu- sunda araştõrma yapma sorum- luluklarõ bulunmadõğõnõ savun- du. Hakkõndaki iddialarõn in- celenmesi için savcõlarõ göreve çağõran Hasan Yeni, belgeleri ortaya çõkartan Kõlõçdaroğlu hakkõnda da her türlü yasal gi- rişimde bulunacağõnõ söyledi. ‘Tarihi ben aslanlar gibi yazdım’ Gazetecilerin sorularõnõ da yanõtlayan Noterler Birliği Baş- kanõ Hasan Yeni, noterlerin ka- rar tarihinden önceki bir işlemi onaylayõp onaylayamayacak- larõ sorusu üzerine, “Karar defterinin içeriğinden so- rumlu değiliz. Tarihi ben as- lanlar gibi yazdım. İsterse 1 yıl sonrası olsun bizi ilgilen- dirmez” dedi. Devlet Bahçeli
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear