28 Kasım 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CMYB C M Y B 5 KASIM 2008 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA 13 Erdoğan, Güneydoğu’da çiçek açsa, açılışını yapacak! Ümük Muhtaç Engin Albayrak: “Atam, damarlarımızdaki asil kanı bulamıyoruz! Seninkini ödünç alabilir miyiz?” Zırhlı Doğan Kapkıner: “Eski Genelkurmay Başkanı ‘Mustafa’ filmini beğenmiş. Ne zırhlı arabaymış be!” YağmurDeniz - Kültür Bakanlığı sansüre başlamış... “Liboşlara Günay-dııın!” ERGENEKON Davası bütün hızıyla sürüyor. İki hafta geride kaldı, 2 bin 455 sayfalık iddianamenin okunmasında 600. sayfaya ha gelindi ha gelinecek. İddianame okunurken bir yandan da tutuksuz sanıkların kimlik tespiti yapılıyor. Davada 46 kişi tutuklu, 40 kişi tutuksuz. Bir o kadar insan ise ek iddianame açıklandığında tutuklu veya tutuksuz sanık olmak için sırada bekliyor. Savcılığın dalgalar halinde sürdürdüğü gözaltı operasyonlarına ve Fehmi Koru, Şamil Tayyar, Yasemin Çongar gibi önemli gazetecilerin eski-yeni yorumlarına bakılırsa ek iddianame kendi içinde birinci ek, ikinci ek, üçüncü ek şeklinde kısımlara ayrılacak. Bu arada dava sürerken, duruşma salonunu genişletme inşaatına başlanmış olması Adalet Bakanlığı’nın yargının rahatlığı konusunda gösterdiği duyarlılığın kanıtı sayılıyor. Allah, eski köy imamı Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin’den razı olsun. Adalet Bakanlığı deyince; Bakan adına Mehmet Polat, İstanbul Barosu’nun eski başkanlarından avukat Turgut Kazan’ın Ergenekon savcısı Zekeriya Öz hakkındaki şikâyet dilekçesine yanıt vermiş. Görevini kötüye kullandığına ilişkin bir kanıt gösterilmediği için savcı hakkında bir işlem yapılmayacağını bildirmiş ve “Bakanlığın işlemine karşı, usul ve kanun hükümleri uyarınca yasal süre içinde mahkemede dava açma hakkınız vardır” demiş. Yazının tarihi; 15 Eylül 2008. Ancak bu tarihten önce Turgut Kazan zaten mahkemede dava açmış. Gelin görün ki, Adalet Bakanlığı bu dava üzerine mahkemeye verdiği cevap dilekçesinde Turgut Kazan’ın “ehliyeti bulunmadığı”ndan dava açamayacağını bildirmiş. Özetle, bolca lahana turşusu ile sıkı bir perhiz hikâyesi. Adalet Bakanlığı bir öyle diyor, bir böyle. Bunun ne anlama geldiğini Turgut Kazan’a sorduk; anlattı: “Bu çelişkili durum, dilekçemiz incelenirken Adalet Bakanlığı’nda yaşanan eksikliğin ve komikliğin göstergesidir. Bakanlıktaki incelemenin ne kadar sağlıksız yapıldığının ve bize yanıt verilirken de ne kadar özensiz davranıldığının kanıtıdır.” Kendisine “Abi” denmesinin suç sayıldığı sevgili İlhan Selçuk, savcısından davacı olduğu davanın sanık olarak katıldığı duruşmasından çıkarken ne demişti: Her şey çürümüş! Çürüme PANO DENİZ KAVUKÇUOĞLU Eveleme Geveleme, Devekuşu Kovalama York Düşesi Sarah Ferguson’un Sosyal Hizmet- ler ve Çocuk Esirgeme Kurumu’na bağlı Ankara, Saray Rehabilitasyon Merkezi’nde gizlice çektiği in- sanlık dışı görüntüler başta hükümet üyeleri olmak üzere çeşitli kesimlerin tepkilerine neden oldu. Dış- işleri Bakanı Ali Babacan Düşes’in bu davranışını “diplomatik bir skandal” olarak nitelerken Devlet Ba- kanı Nimet Çubukçu da olayı, “Avrupa Birliği’nin Türkiye’ye ilişkin ilerleme raporunu açıklayacağı dö- nem” göz önüne alınarak zamanlanmış “siyasal bir komplo” olarak değerlendirmiştir. Olay, temel karakteri genellikle “necip” olarak ta- nımlanan milletimizin milliyetperver fertlerinde de infiale yol açmıştır. Örneğin, Hürriyet’in internet say- falarında olaya ilişkin görüşlerini açıklayan bir yurt- taşımızın görüşleri benzer düşüncedeki milliyetper- verlerin hissiyatına tercüman olmaktadır: “Bu Sarah denilen kadının 1985’teki skandal evliliğini canlı ya- yından izlemiştim. Hiçbir zaman kraliyete layık ola- madığı için saraydan tekmeyi yedi. Şimdi de ken- dince 2. sınıf gördüğü ülkelere giderek, üstün oldu- ğunu kanıtlamaya çalışıyor. Ama asla eksikliğini çek- tiği soyluluğa kavuşamayacak.” Görüldüğü gibi üst düzey siyasetçiler olayın diplomatik/siyasal boyutları üzerinde dururlar- ken, yurttaşlar da olayın psikolojik boyutuna vur- gu yapmaktadırlar. Oysa kim, nasıl görüntülemiş olursa olsun ortada bir fotoğraf vardır ve fotoğrafta bir sandalyeye otur- muş, elleri bağlı durumda bir özürlü görülmektedir. Soru budur ve çok basittir: Bu fotoğraf Saray Re- habilitasyon Merkezi’nde anlık bir gerçeği yansıt- makta mıdır, yoksa bu bir fotomontaj hilesi midir? Eğer bu fotoğrafla anlık bir gerçek yansıtılıyorsa fotoğrafın diplomatik/siyasal amaçlarla mı ya da psi- kolojik güdülerle mi çekildiği hiç önemli değildir. Toplumumuzun her kesiminde, devletimizin her katında hep var olan “gerçekle yüzleşmek sıkıntısı” giderek kalıcı bir hastalığa dönüşmektedir, dö- nüşmüştür. İnsanlara egemen olan, egemen olduk- ça da onları gülünçleştiren bir hastalıktır bu. Önümüzde fotoğraflar, film kareleri durmaktadır. Örneğin, 1 Mayıs günü yere düşmüş bir kadın gös- tericinin kafası bir polis tarafından tekmelenmekte- dir. Aynı gün yoldan geçen bir turist çiftin erkek ola- nının sırtına şiddetli bir polis copu inmektedir. Bun- lar saptanmış, herhangi bir tartışmaya yer bırakma- yan anlık gerçeklerdir. Eğer herhangi bir nedenden ötürü gözaltına alı- nan sapasağlam insanlar serbest bırakıldıkların- da yürüyecek durumda değillerse ve bunun ne- deninin gözaltında gördükleri şiddet olduğunu doktor raporlarıyla kanıtlıyorlarsa İçişleri Bakanı istediği kadar şeffaflıktan söz etsin, bunun inan- dırıcı hiçbir yanı yoktur. Aynı şekilde Devlet Bakanı Nimet Çubukçu Saray Rehabilitasyon Merkezi’ndeki görüntülere istediği siyasal yorumu getirsin, gerçeği değiştiremeyecek- tir. Oysa bu ülkede birçok şeyin temelden değişmesi gerekmektedir. Nimet Çubukçu’nun asal görevi kendi yetki alanındaki kurum ve kuruluşlardaki yoz- laşmayı, çürümüşlüğü, bozulmuşluğu ortadan kal- dırmaktır. Bozulma salt Saray Rehabilitasyon Mer- kezi ile sınırlı değildir. Çocuk yurtlarında da, yaşlı yurtlarında da gerçek kapısı aralandığında dışarıya ağır bir çürük kokusu sızmaktadır. Sayın Bakan, anlık bir gerçeği yok dış politika, yok siyasal komplo diye eveleyip geveleyerek saptır- maya çalışacağı yerde o gerçeğin bir daha yinelen- memesi için önlemler almalıdır. Devekuşu örneği, başını kuma sokup “ben görmüyorum ya, kimse de görmüyordur” diye düşünmenin kendisine de top- luma da bir yararı yoktur. Gerçek, ancak onunla yüzleşecek iradeye sahip insanlar tarafından değiştirilebilir. Ne yazık ki AKP’li bakanlarda en olmayan şey de bu iradedir. dkavukcuoglu@superonline.com www.denizkavukcuogluyazilari.blogspot.com Yarõn “Dünya Şehircilik Günü”... MSGSÜ’nün ev sahipliğinde 6-8 Kasõm’da yapõlacak kolok- yumun konusu ise “Kentsel Yeniden Yapılanmada Ka- zananlar, Kaybedenler...” Şehir Plancõlarõ Odasõ’nõn (ŞPO) bu konuyu “yerel yö- netim seçimleri” öncesinde gündeme getirmesi iyi oldu. Çünkü yakõnda medya “aday”lara sormaya başlaya- cak; “projeleriniz nelerdir?” Onlar da kentleri nasõl “ye- niden yapılandıracaklarını”(!) anlatacaklar. Şehirciliğin “baş uzmanı” kesilerek akõl almaz “p(i)lan”larõna ve uçuk kaçõk “proce”lerine oy isteyecekler. Oysa, uygar toplumlarda be- lediye başkanlarõnõn kenti nasõl “altüst” edeceklerine değil, korunmasõ gereken kimlik ve yaşam değerlerini nasõl “geliş- tireceklerine” bakarlar. Bu ne- denle yeniden yapõlandõrmak yerine, tarihsel birikimlerini çağdaş uygarlõkla nasõl “uyum- lu buluşturabileceklerini” me- rak ederler... Bizde ise “kenti koruyaca- ğım” diyenler değil, “yeni bir kent yaratacağım” diyenler seçim kazanõyor. Bu da hep “daha yüksek, daha yoğun yapılaşma” anlamõna geldi- ğinden, 50 yõllõk “rant de- mokrasisi”nin görüntüsü “da- ha fazla apartmanlaşma”dan ibaret... Gerçi kentlerimiz, 1950’ler- den 80’lere “merkezi hükümet planları”yla ve “imar afla- rı”yla betonlaştõ. Tarihin ar- mağanõ kimlikli kent dokularõ, “yık-yap-sat sektörü”nün ar- salarõna dönüştüler... Bunun doruğa tõrmandõğõ, hatta apartmanlarõn bile gök- delenleştiği 80 sonrasõnõn baş “günahkâr”larõ ise belediyeler. Çünkü, az sayõdaki kimi duyarlõ kadrolarõn dõşõnda, belediyeci- lerin çoğu imar yetkilerini kent- leri için değil, inşaat sektörünün beklentileri için kullandõlar. Hükümetler de aynõ tutumu yasal güvencelere bağlayõnca, ŞPO’nun 2008 temasõ için en kõsa şu söylenebilir: “Türki- ye’deki 60 yıllık ranta dönük kentsel yeniden yapılanma- larda arsa spekülatörleri, imar talancıları ve onların siyasetçileri kazanırken kent- ler, toplum, çevre, kültür ve gelecek kuşaklar kaybetti- ler...” Önceki cumhurbaşkanõmõz Ahmet Necdet Sezer, mimar- lõk ve şehircilik günlerini mut- laka özlü ve yol gösterici bir bil- diriyle kutlardõ. Galiba 2005 yõ- lõ Dünya Şehircilik Günü me- sajõnda demişti ki: “Kentleşme, apartmanlaş- ma değildir...” Bu gerçek şehircilik politi- kamõzõ da belirleyebilseydi; binlerce yõllõk kentlerimiz “to- run”larõ yaşõndaki Avrupa kentlerinden çok daha kimlik- li bir çağdaşlõğa kavuşmazlar mõydõ? Ne var ki sözde muhafazakâr- liberal siyasetçilerin “kesintisiz apartmanlaşma” politikalarõ, güzelim kentlerimizi tekdüze yerleşimlere dönüştürdü. Şim- di aynõ aymazlõğõ TOKİ de “abartarak” sürdürüyor. Oran- sõz ve izansõz bir “müteahhit mimarisi” tüm ülkeyi kaplõ- yor... ‘Kısa Film’e adayım ŞPO’nun kentsel yeniden ya- põlanma konusunda bir de “kı- sa film yarışması” düzenledi- ğini duyunca gözümün önüne bir afiş geldi. Erdoğan’õ Men- deres ve Özal’la gösteren “Mil- letin Adamları”... Başbakan “onların devamı- yım” demekte ne kadar haklõ! Türkiye’nin “ranta dönük kentsel yeniden yapılanma” tarihini de bu üç başbakan sim- gelemiyor mu? Menderes’li 1950’ler, ilk imar aflarõnõn, tarihi yapõlarõ “ar- sa” yapan ilk apartmanlaşmanõn ve özellikle İstanbul’daki oto- mobil uğruna ilk büyük kentsel yõkõmlarõn yõllarõydõ. 1980’lere dek ülkeyi sarma- layan “apartmanlaştırma” planlarõnõn “Islah Planları”yla gecekondu alanlarõnda da uy- gulanmasõ ise “Özallı yıllar”õn mirasõdõr. Kentsel yeniden ya- põlanma “kaçak yapıların ye- ni katlar çıkılarak tapulan- ması”na dönüşürken orman ve kõyõ tahsisleriyle birlikte “alt- yapısız gökdelenleşme” baş- ladõ... Şimdi Erdoğan da aynõ süre- cin “pazarlamacı imar politi- kası”yla şehircilik tarihine ge- çiyor. O kadar ki ne Mende- res’in ne de Özal’õn akõl ede- bildikleri “torba kanun”larda bile imar ayrõcalõklarõna yer veriliyor. ŞPO’nun kõsa film yarõşma- sõna Milletin Adamlarõ afişiyle katõlõyorum. Yarõm yüzyõllõk kentsel yeniden yapõlanma tah- ribatõmõzõ bundan daha kõsa gös- teren bir “belgesel” olabilir mi? Şeytan Nami Tepe: “Şeytana yenildiğini söyleyen Hüseyin Üzmez, Müslüm Gündüz’e gitsin; Fadime’nin şeytanını o çıkartmıştı!” Avni Kurtuldu: “RTE ‘IMF’ye ümüğümüzü sıktırmayız’ demiş. IMF öyle bir yerinizden sıkar ki İstiklal Marşı’nı söyletir valla!” Borazan TRT’de ‘F tipi’nin tipsizliği Türk Tabipleri Birliği’nin Yüksek Onur Kurulu, her toplantıda ayrı başkan seçtiği için Naki Bulut başkan değilmiş ve Ad- li Tıbbın malum Hüseyin Üzmez raporuna “yüksek” görüş bildirmek için İs- tanbul’daki onur kurulu kararı bekleniyormuş. KESK’E bağlı Haber-Sen’den yapılan açıklamada, özel bir yasa ile İslamcı AKP iktidarının borazanı haline getirilen TRT’deki gelişmeler şöyle anlatılıyor: “TRT yeni yayın dönemindeki programlarını tanıtmak için bol bol gazetelere reklam veriyor, sokaklardaki reklam panolarını kullanıyor. İlanlardaki ortak nokta ise AKP yandaşı yayın organlarındaki köşe yazarları. TRT Genel Müdürü İbrahim Şahin bir yandan AKP yandaşı F tipi tarikat medyasında çalışanları TRT’ye personel olarak alırken diğer yandan da TRT ekranlarını F tipi medyanın kalemşörlerine teslim ediyor. Biz de Şahin’e ‘hizmet’ olsun diye bir afiş metni hazırladık: Yeni TRT’de “Şafak” “ Zaman”ı “Aksiyon” başlıyor. “7” gün “24” saat yayındayız. “Cihan”dan “Samanyolu”na her “Taraf” ve herkes bizi izleyecek! Birkaç eksiği de biz tamamlayayım: “Bugün” ve her “Sabah” hatta hangi “Vakit”te olursa olsun “Star”ın sayfaları altında “Net” bir “Mehtap” seyrederken “Ülke” için her şeyi TRT’de bulabilirsiniz! SESSİZ SEDASIZ (!) KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak yahoo.com.tr ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci mynet.com HARBİ SEMİH POROY 5 Kasım HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN hetiyatrosu@mynet.com TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN www.mumtaz-arikan.com ÇED KÖŞESİ OKTAY EKİNCİ “Şehircilik Günü” afişi BULMACA SEDAT YAŞAYAN SOLDAN SAĞA: 1/ Ankara’nõn Beypazarõ il- çesinde bir kaplõca. 2/ Yelken dev- rinde irtibat hizmetlerinde kullanõlan hõz- lõ ve hafif ge- mi... Dudak boyasõ. 3/ Nâ- zım Hik- met’in soyadõ... Üs- tünde oturulan, yatõ- lan, içi yünle ya da pamukla doldurul- muş döşek. 4/ “Çal- ma, hõrsõzlõk” anla- mõnda argo sözcük... Fas’õn plaka işareti. 5/ Türkiye’nin Ak- deniz’deki en büyük adasõ... Boru sesi. 6/ Kumaş kenarõna makineyle yapõlan sõk sürfile di- kişi. 7/ Dağda yaşayan ve geçimini odun sata- rak sağlayan kimse... Bir renk. 8/ “Kõşlanõn önünde --- sesi var / Bakõn çantasõnda acep nesi var” (Türkü)... Bağõşlama. 9/ Eskiden lise öğre- niminden sonra verilen olgunluk sõnavõ. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ İzmir’in Seferihisar ilçesinde bir kaplõca. 2/ İş- siz, aylak... Karakter. 3/ Almanya’da ve İtalya’da resim müzelerine verilen ad. 4/ İyi, güzel... Isparta ilinde, doğal güzelliğinden dolayõ “ulusal park” kapsamõna alõnmõş bir göl. 5/ Yeterince aydõnlõk olmayan... Bakan. 6/ Bayõndõr duruma getirme... “Dario ---”: Nobel ödülü de kazanmõş İtalyan oyun yazarõ. 7/ İzmir’in bir ilçesi... Lantan ele- mentinin simgesi. 8/ Bir çalgõ... Macaristan’da üre- tilen ünlü bir şarap. 9/ İnsan soyunun genetik yar- dõmõyla geliştirilmesini amaçlayan bilim dalõ... Bir nota. 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 M A Y Ş O R A T E C E H A İ K U T A M İ M T Ü N A R E S T İ C D N A M E P A O R İ B İ P O N E E D İ R N E V İ T A L İ Z M J Ü T S E M A İ 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 İmar rantı demokratları... ekinci@cumhuriyet.com.tr Yüksek Onur
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear