26 Aralık 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
22 EYLÜL 2007 CUMARTESİ CUMHURİYET SAYFA 17 Yanlı memura doğru YARSAV Genel Sekreteri Ali Rıza Aydın, anayasanın 128. maddesinin kamu görevlisi ile siyasal yönetim arasında görevliyi koruyan bir madde olduğunu, bu konuda yapılan birçok farklı düzenlemenin, Anayasa Mahkemesi tarafından bu maddeye dayanarak iptal edildiğini anımsattı önce. Ardından, AKP’nin taslağında “genel idare esaslarına göre yürütmekle yükümlü olunan kamu hizmeti ve bu hizmetin gerektirdiği asli ve sürekli görev” nitelendirmesinin kaldırıldığının altını çizdi: “Görev nitelendirmesi kaldırılarak, devletin ve tüm kamu tüzelkişilerinin hizmetlerinin, ayrım yapılmaksızın sözleşmeli personel ya da işçiler eliyle yürütülmesinin yolu açılıyor. Memurların ve diğer kamu görevlilerinin anayasal güvenceleri korunmakla birlikte görevle bağlantıları koparılıyor. Böylece bir yandan kamuda ‘serbest ve güvencesiz’ istihdamın yolu açılırken diğer yandan da kimi ‘üstün’ görevlerin güvenceli memuriyet yoluyla yapılması da korunuyor. Güvencesiz çalışanın, siyasal yönetime koşulsuz ve korkuya bağlı bağımlılığı yanında, üstün güvenceli ve yandaş üst düzey görevliler yaratılması yolu da korunuyor. Kamu görevlileri yoluyla partileşme sürecini sağlamlaştırma, bilinen yollardan biridir. 1980’li yıllarda da, FON’lardan dağıtılan paralarla bir başka parti tarafından bu yol kullanılmış, ‘yanlı memur’ tipi yaratılma yoluna gidilmişti. Ancak, bu anayasa önerisi, giderilmesi güç hatta olanaksız bir durum yaratacak. Kadrolaşma ile birlikte, çaresizlik içinde, işsiz kalmamak için susmak zorunda kalan, sindirilmiş ve güvencesiz bir kesimle (kulluk yöntemiyle) kamu yönetimi gerçekleştirilecek. Kamu yönetimindeki, kamu yararı ve düzeni ile hukukun üstünlüğü, yerini emirlere ve talimatlara koşulsuz ve itirazsız uyan çalışanlar topluluğuna bırakılacak.” Diktatorya hazretleri eşikte, çilingiri getirmiş, kilidi kurcalıyor... O kadar SAĞNAK NİLGÜN CERRAHOĞLU Sivil Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı’nın, YÖK Başkanı’nın uyarıları bir kulaktan giriyor, ötekisinden çıkıyor. Varsa yoksa anayasa değişikliği. Baksanıza, devletin temellerini çürütmeyi amaçlayan AKP’nin yeni taslağı “sivil”leşme getirecekmiş... Öyle ya, kadınları yasaklara büründürmeyi özgürleşme olarak sunmak da; laikliğin tanımını inanç ekseninde sakatlamak da; topluca ayin yapmak da; eşit yurttaşlığı göz ardı etmek de; Cumhuriyetin temel ilkelerini değiştirmeye kalkışmak da olağan birer sivilce davranış artık... Zaten bütün bunlar, AKP’li Dengir Mir Mehmet Fırat’ın ifadesiyle artık “ideolojisiz” bir anayasaya kavuşacak olan Türkiye’nin göstergeleri... ADD Antalya Şube Başkanı Mustafa Durna, tam 12’den vurmuş, diyor ki: “12 Eylül 1980’de ‘asker oğlanlarını’ kullanmışlardı. Onların hazırladıkları 82 Anayasası’nın son kullanma tarihi bitmiş olacak ki, şimdi ‘sivil oğlanlarına’ ‘sivil anayasa’ hazırlatıyorlar! Bu sivil anayasa ile Anadolu’nun anasını ağlatmak ve ülkeyi parça parça bölmeyi amaçladıkları açıktır. Bu renksiz, kokusuz, ruhsuz anayasa ile Atatürksüz, Türkçesiz, hatta Türksüz bir toplum mu isteniyor? Tam bağımsızlığı buharlaştırarak, yani Atatürkçülüğün içini boşalttıktan sonra, anayasa metninde bol bol Atatürkçülük ve laiklik sözünün geçmesi aldatmacanın haincesi olur!” Anayasa eğitimi de almış olan eğitimci Dr. Niyazi Altunya, AKP’nin babayasa taslağında gördüklerini kısaca özetledi: “Başarılı ve yoksul öğrencilerin burs ve benzeri yollarla desteklenmesi kaldırılmış. Engellilerin eğitimi konusunda devlete sorumluluk veren hüküm kaldırılmış. Yurtdışındaki vatandaşların eğitimine ilişkin sorumluluk da kaldırılmış.” Sosyal devleti yıkıp sadakacı toplum aşamasına geçtikten sonra olacak o kadar... Usul ve Esas! Bir fırça, bir fırça! Konuşan fırça yiyor... TÜSİAD “Anayasalar toplumsal uzlaşma metinleridir. Geçmişle hesaplaşma anlayışıyla yapılamaz...” dedi ve fırça yedi. Rektörlere verilen tepki de aynı: “Yerinizi bilin!” Bizim “demokratik anayasacılar”(!) ağzını açana “had bildiriyor”... Başka hiçbir nedenle olmasa, bu “dayatmacı üslup”, sürece “dur” demek için yeterli neden. Erdoğan Teziç de bunu söylüyor: “Böyle olmaz. Usul, esası belirler!” İspanya anayasası örneği Usulün esası belirlemekte ne denli etkili olduğunu, yedi yıl gazetecilik yaptığım İspanya’da birebir gördüm ve yaşadım. İspanya’ya “demokrasiye geçişin” başlangıç yıllarında, 1980’de gitmiştim. 1978’de yapılan “demokratik anayasa” yeniydi. Metnin hazırlanış biçimi, “demokrasiye geçişin ilk zaferi” olarak baş tacı edilmişti. Karşılaşılan fay hatları oysaki, Türkiye’nin fay hatlarından önemsiz değildi. Kanlı bir iç savaş yaşamış olan İspanya, 40 yıllık diktadan sonra tüm kurumları sil baştan inşa etmek durumundaydı. Yeni hesaplaşmalar yaşanır mıydı? “Demokrasi” illa “cumhuriyet” mi demekti? Franco’nun arkada bıraktığı kral ne olacaktı? Geçmişten radikal kopuş olmayacaksa, “merkeziyetçi devletle mi” yola devam edilecekti? “Federal yapıya mı” geçilecekti? “Birlik, bütünlüğü korumakla mükellef” orduya ne rol biçilecekti? Bu belirsizliklerle karşılaşan İspanya her şeye “sıfırdan”, sendika ve siyasi partileri yasallaştırarak başladı. ‘75’te ölen diktatörün ardından, Franco’cu meclis hemen bir “siyasi reform yasası” çıkararak kendini lağvetti. “Özgür demokratik seçimlerin yapıldığı” ‘77’ye gelindiğinde, en büyük ‘tabu’ komünist parti dahil, tüm siyasi partiler yasallaşmıştı. Sandıkta zafer sağlayan Başbakan Adolfo Suarez, açmazlar yumağına rağmen “demokratik anayasanın” arkasına “en geniş mutabakatı” almayı başardı. “Bediüzzaman Said Nursi Olayı” adlı kitabı ile tanınan Prof. Dr. Şerif Mardin, kimilerine şaşırtıcı gelen açıklamalar yapıyor peş peşe... Mahalle baskısından söz ediyor, Türkiye’de kadınların tehlike altında olduğunu söylüyor filan. Prof. Dr. Alpaslan Işıklı, “Said Nursi, Fethullah Gülen ve ‘Laik’ Sempatizanları” kitabında “Said Nursi hayranlığı”nı eleştirdiği Şerif Mardin’in işaret ettiği tehlikenin “din istismarcılığının, emperyalizmin de başına dert açan bir niteliğe bürünmesi” olarak algılanması gerektiği kanısında. Bu savına İstismarın kırmızı çizgisi da, tarihten örnek vererek açılım sağlıyor: “Buna benzer bir süreç İran’da yaşandı. İran’da bağımsızlıkçı, sosyal demokrat Musaddık rejimi, angloAmerikan sermayesinin mollaları siyaset sahnesine sürmesiyle devrildi. Bunun sonucunda millileştirilmiş olan petroller yeniden uluslararası sermayenin eline geçti. Ancak mollaların siyasete sokulması olayı burada kalmadı. Gün geldi, bu hareketin içinden Humeyni çıktı, Amerikancı şah rejimini devirdi. Böylece emperyalizm rüzgâr ekip fırtına biçmiş oldu. Afganistan’da da buna benzer bir sürece tanık olduk. Türkiye’de de Kemalizme karşı din istismarcılığı olgusu bugüne kadar başarıyla yürütülmüş görünüyor. Ancak, bunun bir noktadan sonra emperyalizm ile uyumlu dinci akımlarla çelişen bir nitelik kazanması Şerif Mardin’in ve Amerika’nın korkulu rüyasıdır. Şe rif Mardin, ‘mahalle baskısı’ olarak tanımladığı tehlikeye işaret ederken bir anlamda ‘Eğer böyle bir hava gelişirse AKP ona biat etmek zorunda kalabilir. Bu yüzden AKP’nin başını çektiği oluşumun Amerika’nın kontrolü altında kalmasına özen gösterilmesi ve kontrolden çıkması tehlikesine karşı tedbirli olunması gerekir’ demektedir.” Işıklı’ya göre, Prof. Mardin din istismarından şikâyetçi değil aslında, yalnızca din istismarının Amerika’nın yararlanabileceği bir çizgide kalması gerektiğini savunuyor. Anayasa Taslağında Kadın Haklarında Geri Adım NAZAN MOROĞLU Hükümetin hızla çıkarmak istediği yeni “sivil(?)” anayasanın kamuoyuna duyurulan aslağında, Cumhuriyetimizin temel felsefesinin, laikliğin, Atatürk ilke ve devrimlerinin göz ardı edildiği, alternatif hükümler getirildiği görülmektedir. Taslakta kadın haklarında da geri adım atılmasına yol açan anlayış görülmektedir. Atatürk ilke ve devrimlerinin en önemli özelliklerinden biri, toplumun yarısı olan kadınlara zamanının en gelişmiş haklarının yasalarla tanınmış olmasıdır. Bilindiği gibi, son yıllarda anayasada yapılan değişiklikle önce 2001’de “Ailede eşler arası eşitlik’ ve daha sonra 2004’te “Kadınlar ve erkekler eşit haklara sahiptir. Devlet, bu eşitliğin yaşama geçmesini sağlamakla yükümlüdür” fıkraları eklenmiş, böylece çağdaş eşitlik anlayışı anayasal dayanağa kavuşmuştur. Ancak CNN Türk’te yayımlanan anayasa taslağında (md. 9/3), kadın haklarında geri adım atılmış olduğu görülmektedir. Ayrıca, laiklik ilkesinin zedelenmesi de kadın haklarının geriletilmesi anlamına gelmektedir. Çünkü laiklik olmadan demokrasiden ve kadın haklarından söz edebilmek mümkün değildir. ??? Yürürlükteki anayasada ve taslakta “eşitlik” kurallarını karşılaştırdığımızda taslakta kadın haklarının nasıl göz ardı edildiği yakînen görülmektedir. Anayasa taslağının odağında “birey”in olduğu söyleniyor. Soruyorum, kadın erkekle eşit haklara sahip birey olarak mı kabul ediliyor? Yoksa sadece toplumun korunması gereken kesiminin bir üyesi olarak mı? Yürürlükteki anayasada “Kanun önünde eşitlik” kuralında (md.10/fıkra 2) yapılan 2004 tarihli değişiklikle: “Kadınlar ve erkekler eşit haklara sahiptir. Devlet, bu eşitliğin yaşama geçmesini sağlamakla yükümlüdür” hükmü kabul edilmişti. Taslak metinde ise: Eşitlik ile ilgili maddede “Kadın erkek eşit haklara sahiptir” kuralına yer verilmemiş, adeta eşitsizliğin simgesi olarak, koruma altına alınan kesim olarak kabul edilmiştir: “Kadınlar, çocuklar, yaşlılar ve engelliler gibi özel surette korunmayı gerektiren kesimler için alınan tedbirler, eşitlik ilkesine aykırı olarak yorumlanamaz.” Anayasa taslağının gerekçesinde, uluslararası sözleşmelere atıf yapılarak çocuk hakları yeni bir hak kategorisi olarak anayasal güvenceye kavuşturulduğu vurgulanırken, anayasada mevcut olan kadın hakları göz ardı edilmiştir. Yürürlükteki anayasada 2004’te yapılan değişiklikle getirilen “kadın erkek eşitliği kuralına” taslakta yer verilmemiştir. Kadınlar, çocuklar, yaşlılar, engelliler bir arada sayılarak toplumun yarısını oluşturan kadınların adeta tümü önce kısıtlı konumuna getirilmiş, sonra toplumun özel surette korunmayı gerektiren kesimleriyle birlikte, kadınlar lehine de pozitif ayrımcılık kuralı benimsenmiştir. “Kadının yeri evidir, çalışması ne gerekir, pozitif ayrımcılık kadınların aşağılanmasıdır” anlayışına sahip bir yönetimin “pozitif ayrımcılığı” bu mantıkla nasıl uygulayacağını öngörebilmek kolay değil... Pozitif ayrımcılığı savunan kadın dernekleri temsilcilerine dava açan kadından sorumlu devlet bakanının hâlâ bu görevini sürdürdüğünü de unutmamak gerekir. Anayasada eşitlik maddesinde, gerçek demokrasinin gereği olan kadın ile erkeği eşit bireyler olarak kabul eden aşağıdaki önerimizin dikkate alınması dileğiyle: “Kadınlar ve erkekler eşit haklara sahiptir. Devlet, bu eşitliğin yaşama geçmesini sağlamakla yükümlüdür. Bu amaçla alınacak geçici özel önlemler ve yapılacak düzenlemeler imtiyaz sayılmaz.” KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak?yahoo.com.tr Kopuş mu, süreklilik mi? “Özal ANAP”ına tekabül eden bir merkez sağın lideriydi Suarez. “Radikal kopuş” değil, “geçmişle süreklilik arz eden” bir isimdi. O kadar ki, “Franco’nun Falanjist partisinin genel sekreterliğini” yapmıştı. Yeni anayasanın baş mimarı; “geçmişle boy ölçüşen” biri değil, yani.. tersine, “geçmişin içinden gelen” ancak “değişimi içine sindiren”, “geçmişle geleceği uzlaştırma gayretinde”, geleceğin “demokratik Avrupa’da olduğunu” gören 43 yaşında bir liderdi. İspanya örneğinin Türkiye’den en büyük farkı: AB hedefinin bizimki gibi belirsiz değil, açık ve net olmasıydı. Sağda Suarez, sol muhalefette Santiago Carrillo ve Felipe Gonzalez gibi “tarih karşısında sorumluluk duygusuyla hareket eden” dört dörtlük bir siyasi sınıfın süreci yönlendirmesi de diğer önemli farktı. Kurucu meclis 1.5 yıl çalıştı “Anayasa yapmakla yükümlü” olarak seçilen ‘77 meclisi, bir “kurucu meclis olarak çalışmayı” kararlaştırmıştı. Meclis çatısında hemen, siyasi parti temsilcilerinden oluşan 7 kişilik bir “anayasa komisyonu” kuruldu. Aynı zamanda “hukukçu” olan komisyon üyeleri, “fay hatlarını” aşabilmek için 1.5 yıl çalıştılar. Komisyonda tartışmalar kopma noktasına geldiğinde “dengeleri kollayan” Başbakan Suarez, bizzat devreye giriyordu. İspanya’da halkoylamasıyla kabul edilen ‘78 Anayasası, benzersiz bir konsensüs örneğidir. ETA teröriyle ayrılıkçılığa karşı, “ulusun bölünmezliği” ilkesinden ve “birlik, bütünlüğün güvencesi adına silahlı kuvvetlere tanınan rolden” taviz verilmemiştir örneğin. Buna karşın, devlet örgütlenmesinde, merkeziyetçi teamüllerin aksine çok ileri bir “bölgecilik” ve adı konmamış bir “federal yapı” getirilmiştir. İspanya örneğinden çıkarılacak çok ders var: Niyet? Hedef? Proje ne? Bunlar en başta gelenler. Devamı başka yazıya.... ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci?mynet.com nilgun?cumhuriyet.com.tr BULMACA HARBİ SEMİH POROY SOLDAN SAĞA: SEDAT YAŞAYAN (ÇÖPLÜK ÇOCUKLARI) TAYYAR ÖZKAN www.junkidz.com Çalışma arkadaşımız Münevver Serkan Oskay çiftinin kızları Derin dünyaya merhaba dedi Aramıza hoş geldin Derin... Çalışanları C TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 22 Eylül www.mumtazarikan.com Bayandan 2005 model 2006 çıkışlı Hyundai Accent 1.3 hi Clim 25.000 km Fiyatı 19.500 YTL 0535 934 70 20 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1/ Yeniçeri 1 Ocağı’na yeni girmiş deli 2 kanlı. 2/ Ka 3 muya ilişkin hizmetlerin 4 tümü... Borç 5 ödeme. 3/ At 6 ların taşınma7 sı için yapılmış kapalı ta 8 şıma aracı... 9 Yapıların ta1 2 3 4 5 6 7 8 9 vanına konulan ve 1 U S T U RMA Ç A üzerine mertek dizi2 R B A Z O H UĞ len kalın ağaç direk. A T T İ L A 4/ Rütbesiz asker... 3 U N Bir şeyin kenarına 4 N E S N E M A L kesilerek, kırılarak 5 G A G O S M İ MP A K A açılan küçük kertik. 6 Ö Z E S A T 5/ Saat zincirinin sa 7 L A P rıldığı silindir. 6/ Os 8 R U AM R İ A manlılarda devlet gö 9 R A S Y O N E L revlilerinin yetiştirildiği okul. 7/ Balıkçıların denizde sığlıkları belirtmek için kullandıkları işaretlerin her biri. 8/ “Dua eden” anlamında eski sözcük... Algılanan nesnelerin temel niteliği. 9/ Giysileri mağazaların vitrinlerinde sergilemek amacıyla kullanılan insan örneği... Kuzu sesi. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Canlı, neşeli ve sokulgan. 2/ Küçük gaz lambası... Tavır, davranış. 3/ Bir ilimiz... “Uç, kenar, son” anlamında eski sözcük. 4/ Koca... Eskişehir yöresine özgü bir tür kıymalı börek. 5/ Kaba dikiş. 6/ Osmanlı sarayında padişahın günlük yaşamını sürdürdüğü iç bölüme verilen ad. 7/ Bir gemiyle bir kıyı cismi arasındaki doğrunun, geminin bulunduğu boylam dairesiyle saat yelkovanı yönünde yaptığı açı. 8/ “Davet eden, çağıran” anlamında eski sözcük... Bir nesnenin uzayda kapsadığı yer. 9/ Bir modaevinin giysilerini giyerek halka sunan kişi... Eylemleri olumsuz yapmakta kullanılan ek. CUMHURİYET 17 K
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear