24 Kasım 2024 Pazar Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
16 MAYIS 2007 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA 17 Koltuk Erol İşisağ: “CHP ile DSP’nin birleşmesi için arada kaç koltuk kaldı acaba? Pazarlığın farkında mısınız?” Ya ğ m u r E k i m Özal’ın mezarını evliyalar yapmış... “Semra’nım şampanyayı fazla kaçırmış!” TRAKYA’NIN incisi Lüleburgaz’ı bilirsiniz; Türkiye’nin batıya dönük yüzü Kırklareli’nin ilçesidir. Lüleburgaz’daki ilköğretim okullarında kısa bir gezinti yapmaya ne dersiniz? Din kültürü ve ahlak bilgisi öğretmenleri tarafından “merkezi bir operasyon” sonunda öğrencilere dağıtılan bir sayfalık yazıyı okuyup, nasıl davranmamız gerektiğini öğrenelim: Suyu içmeden önce bismillahirrahmanirrahim diyeceğiz; içi görünür bir kapta, oturarak ve yüzümüzü kıbleye dönerek üç yudumda içeceğiz. İçtikten sonra elhamdülillah diyeceğiz. Elmayı yatay dilimleyeceğiz, meyvenin çekirdeğini sol elimizle çıkaracağız. Yemekten önce besmele çekeceğiz. Yemeği sağ elle yiyeceğiz, sofradaki kırıntıları sağ elimizin işaret parmağı ile toplayacağız. Yerde yemek yerken sağ bacağımızı GÖRÜŞ YETKİN ARÖZ Solana: “AB Türkiye’yi yanında tutmalı!” Ama içine almamalı! Manşet İlker Çamkır: “Düne kadar ‘Kemalizm çökmüştür’ diyenlerin miting alanları için ‘Atam işte İzmir’ başlığı atmasını biri bana anlatsın!” kaldıracağız. Yemek yerken başkalarının ne yediğine bakmayacağız. Yemeğin ortasında şükür duası yapacağız. Yemek bitince yemek duasını okuyacağız. Akşam yatarken aptes alacağız. Yatmadan önce Felak ve Nas surelerini okuyacağız, saçımızı tarayacağız. Sağ el üzerine ve sağ tarafımıza yatacağız. Bir şeyi giyerken sağdan giyeceğiz, soldan çıkaracağız. Ayakkabımızı ilk önce sağ ayağımıza giyeceğiz. Evden çıkarken aptes alacağız. Tuvalete girerken çoraplarımızı çıkaracağız. Tuvalete ve banyoya sol ayakla girip sağ ayakla çıkacağız. Tuvalette ve banyoda tükürmeyeceğiz. Banyodan çıkarken diz kapaklarımızın aşağısına Lüleburgaz soğuk su dökeceğiz. Bebekleri koklayarak öpeceğiz, çocukların başını okşayacağız. Her gün en az 100 defa estağfurullah diyeceğiz. Bir iş yaparken, peygamber efendimizin nasıl iş yaptığını düşüneceğiz. Tebliğ edeceğiz. Cemaatle namaz kılacağız. Günde beş vakit teshibat yapacağız. Pazartesi ve Perşembe günleri oruç tutacağız; teheccüt, evvabin, kuşluk namazları kılacağız. Cuma günleri tırnak keseceğiz, gusül aptesi alacağız, sadaka vereceğiz. Çantamızda iğne, iplik ve ayna taşıyacağız. Evde perdeyi kapattıktan sonra ışığı yakacağız. Otomobile bindiğimizde üç defa Allahu ekber, üç defa elhamdülillah, üç defa la ilahe illallah diyeceğiz. Misvak kullanacağız ve dişlerimizden sonra dilimizin üzerini de temizleyeceğiz. Ve tabii ki Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik’e duacı olacağız! Ateşi Söndürmeyelim... Önümüzdeki seçimlerin iki temel hedefi var: Birincisi, AKP iktidarından bir an önce kurtulmak. İkincisi bu iktidarın açtığı yaraları sarmak, yaptığı yıkımları tez elden gidermek, Türkiye’yi kuruluş felsefesi doğrutusunda yeniden yapılandırmalarının yolunu açmak. AKP bugüne kadar sürdürdüğü politikalarla, Cumhuriyeti ve onun değerlerini yıkmak, adına bir değerlerini yıkmak, adına bir de “ılımlı” sözcüğü takılan dinci modeli, daha açık bir deyişle şeriata dayalı yaşam biçimini bir karabasan gibi ülkenin üstüne getirmek için elinden geleni yaptı. Bunun için göze alamayacağı çılgınlık kalmadı. Son zamanlarda “kadayıfın altı kızarmış” sanısına kapıldı. Tek tutamakları, başlangıcından beri işbirliği yaptıkları ABD ve AB ülkelerinin desteğini almak karşılığında istedikleri ödülleri bol keseden vermek, istençleri doğrultusunda ulusal birliği zayıflatıcı, Cumhuriyeti yörüngesinden çıkarıcı yasa ve uygulamaları devreye sokmak. Kıbrıs örneğinde olduğu gibi “çözümsüzlük değil, çözüm istiyoruz” derken, Kıbrıs’ı elden çıkarmak. Türklüğü ve Cumhuriyeti sürekli didiklemek. Dıştan ve içten yağmalamak. Ekonomiyi çökertmek, ülkeyi satışa çıkarmak, eğitimöğretim birliğini parçlamak, çağdaş yaşam biçimlerini karartmak... Giderayak yaptıklarına bakın bir. İntikam alırcasına Türkiye’yi bir “rejim bunalımına” sokmak için çırpınıyor. Düzeni kökünden değiştirecek, sonu belirsiz kargaşalara sokacak yasalar tezgâhlıyor, her tür yıkımı göze alıyor. Aslında sandıktan çıkmaması gereken bir parti bu! ??? Gelecek Meclis’in bir kurucu Meclis gibi çalışması gerekiyordu bu nedenle. Bütün bu yıkımlardan kurtulmak, Cumhuriyeti kendi değerlerine kavuşturmak, çağdaşlaşma yürüyüşünü sürdürmek için sağsol gözetmeksizin bir Türkiye projesinde birleşmek, anti emperyalist, ulusalcı, devrimci, aydınlanmacı Cumhuriyet kazanımlarını yaşam biçimine dönüştürecek yasaları çıkarmaktı ödevi. Alanları doldurmamız, bayrağı alıp dalga dalga yürüyüşlere geçmelerimiz boşuna değil! Başta siyasi partiler olmak üzere bunu herkesin anlaması gerekiyor. Artık yeni bir dönem başlamıştır. Hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktır. Hiçbir kişi ve kurum kendi başına “halk” adına karar veremeyecektir. Kararını kendisi verecektir. Yollar boyunca söylediklerimiz, yaratıcı özsözlerle uyarılarda bulunmalarımız unutturulacak cinsten değil. Bir ulusun istençleri. İstençlerinin özeti şu: Bizi sömüren ve parçalara ayırtmak isteyen, işbirlikçisi AKP’ye destek veren ABD ve AB’ye karşı ulusal çıkarlarımızı savunan bir duruş sergileyeceğiz. Ayağımıza pranga gibi vurulan IMF ve Gümrük Birliği zincirini söküp atacağız. Tükenen değil üreten Türkiye olacağız. Devletin etkin öncülüğünde tarımı, sanayileşmeyi, eğitimi, sağlığı, toplumun her listesini yeniden yapılandıracağız. Yaşam kalitesi yükselecek ekonomik, toplumsal, demokratik süreçleri gerçekçi tabanlarına oturtacağız... ??? Bu düşün gerçekleşmesi için, en azından yürüyüş yolunun açık tutulması, ateşin sürekli yanması gerekir. Yolumuz çok uzun. Bütün bunları anlayanlar ve anlamazlığa gelenler olacaktır. Bu ateş, demirçelik yataklarında yanan ocaklar gibidir. Hep yanar. Ateşin soğuması ya da sönmesi ocağın sonu olur. Bir yakılsa bile işe yaramaz. Yatağından su gibi akıp gideni demir yeni kalıplara girerek üretim yapamaz. Soğuyan maden yerinden kımıldatılmaz. Türkiye bu yıkımı 1980’lerde yaşadı. Ocağımız söndürüldü. Nice devrimci gençler, aydınlar, bu ülkenin güzel insanları ve özlemler yüklü yaşamları sönüp gitti. Ve onların ateşi daha yenilerde iyice tutuşturabildik, şimdi yanarak şimdi İzmir’e, oradan Samsun’a ve sonrasına akar hale geldi. “Artık yeter, bu yürüşüler bitmelidir” öngörüşü sakıncalar içermektedir. Hayır! Bu yürüşüşler hiç bitmemeli, ateş sıcak tutulmalıdır. Bu birikim nice günler yollara düşecek, Türkiye’yi yörüngesine sokacaktır. Bayrağın, Atatürk’ün, emperyalist kuşatmaya karşı ulusalcı, devrimci, aydınlanmacı yürüyüşün önü kesilmemeli. Her kentin, her yurt parçasının kendi temsilcileri yollara çıkmalı, Kuvvayı Milliye ışıklarını yanık tutmalıdır. Ateşi söndürmeyelim... SESSİZ SEDASIZ (!) Ekonomi uleması ve serseri para merakı EKONOMİ ulemasına göre halk, Halkbank’ın hisselerini almak için çırpınıyor, yabancıların paraları Türkiye’ye akıyormuş. Hal böyle olunca Prof. Dr. Aydın Aybay da sormadan edemiyor: “Bunlar, halk deyince, ücretli işçiyi mi, bizim bakkalın çırağını mı, iskele çımacısını mı, bir karış topraklı köylü dayıyı mı, marabayı mı kastediyorlar. Yoksa, işleri tıkırında 100150 bin kişiyi mi? Bunların bu senetleri ne gibi beklentilerle aldıklarını ya da almak için çırpındıklarını bilmiyorlar mı? Öte yandan yabancılar, uluslararası sermaye Türkiye’ye güveniyor, yatırımlar birbirini kovalıyormuş. Bu ekonomi uleması, dışarıda dolaşan serseri paranın yatacak yer aradığını bilmez mi? Sanki önemli bir iş yapılmış gibi iftiharla ilan edilen sendikasyon kredisinin, veren bankayı portföyündeki bol para, kan boğar gibi boğmasın diye verildiğini bilmezler mi? Sendikasyon kredisi verenler, verdikleri paranın üstüne oturup kuluçka çıkaracak değiller ki; tabiatıyla bu parayı satarak kazanç sağlayacaklar. Kime mi satacaklar? En yüksek faizle borçlanan bizim Robin Hood’lara tabiatıyla! Devletin ekonomiden elini çekmesi gerekmiş. Soralım; niçin? Bunun doğru ve sağlam bir yanıtı yoktur. Laf ola söylenir durur. Aynı mantıkla şunu da söyleyebiliriz: Maliye Bakanı, devletin para işlerinden elini çekmelidir! Niçin mi? Çekmelidir, o kadar. İyi mi!” Çoban Zehra Top: “İki koyun güttükleri için ülkeyi idare edeceklerini sananlar, meydanlara inen halkı görünce şaşkınlıktan ellerindeki iki koyunu da kaçırdılar!” Miting Akif Kökçe: “Hattı miting yoktur, sathı miting vardır. O satıh, bütün vatandır!” ÇED KÖŞESİ OKTAY EKİNCİ KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak?yahoo.com.tr Mevlana Yılı’nda Siyaset Doğumunun 800. yılı nedeniyle 2007’yi “Mevlana”ya adayan UNESCO, aynı zamanda buna en fazla gereksinim duyacağımız yıl olacağını önceden tahmin etmiş olmasın?.. Herhalde hiçbir ülkenin yöneticileri, “ulusal onur”umuz dedikleri dünyaca ünlü bir “bilge”lerine, bu denli “aykırı” tutumlar içinde değildir... Mevlana kimi sorgulamışsa, sanki başımızdakileri tanımlamış; neyi eleştirmişse, sanki bugün olanı biteni yargılamış... Böylesi bir döneme “tarihsel armağan” gibi olan UNESCO’nun kararına teşekkür ederken, Mevlana’yı sadece sevgi nutuklarıyla değil, “esin kaynağı” yaparak anmak gerekmiyor mu? Örneğin, hem “cumhurbaşkanını halk seçsin” deyip, hem de “biz seçeceğiz” inadıyla oy verebilen; üstelik her ikisini de aynı günlerde ve “grup disiplini” içinde yapan onca milletvekilimizin hali… Oysa sadece parti liderlerinin değil, Mevlana’nın da ne dediğine bakabilselerdi; “ya oldukları gibi görünür”, ya da “göründükleri gibi olsalar”dı; hani şu çok kızdıkları “sözde / özde” uyarısına da belki gerek kalmazdı… Ne var ki böylesi “çifte tutum”ları Mevlana yılı bile önleyemiyor... Mevlana’nın “hoşgörü dünyası”nı yaşattı… Buna karşın siyaset dünyamızdaki “hoşgörüsüz”lük ise aynı gün doruklardaydı… TUSİAD’ın “Anayasa değişikliklerini yeni Meclis yapsın” fikrini, Başbakan’ın “Parlamento ne yapacağını onlardan daha iyi bilir” şeklinde “kızarak” yanıtlaması, her halde Aya İrini’deki ruhun da yüreğini sızlatmıştır… Erzurum ‘misilleme’si Benzer şekilde, 812 Mayıs’ta İstanbul ve Konya’da düzenlenen “Uluslararası Mevlana Sempozyumu”nda da O’nun özellikle “karşı fikirdekilere saygı”sı ele alındı. Yerli ve yabancı tarihçiler, düşünürler ve uzmanlar, örneğin “Zıddın varsa varsın; zıddını hoş göremezsen yoksun” diyen Mevlana’nın günümüz demokrasisine de ışık tuttuğunu belirttiler… Ne var ki yine aynı gün Erzurum’daki “toplu açılış törenleri” de yüzlerce yıl önceden yakılan bu ışıkla “aydınlanamamışlar”ın siyasi gösterisiydi… Başbakan’ın bir “Devlet töreni”ni hem “iktidar olanakları”yla, hem de “parti teşkilatı”yla mitinge dönüştürmesi, hemen herkese göre “Cumhuriyet Mitinglerine misilleme” gibiydi… Oysa bırakın devlet ve iktidar olanağını, yakın buldukları partileri bile dışlayarak, tümüyle kendi karar ve özlemleriyle Cumhuriyete sahip çıkmak için meydanlardan taşan milyonlar; “Nice insanlar gördüm, üzerinde elbisesi yok; nice elbiseler gördüm, içinde insan yok…” diyen Mevlana’nın asıl mirasçılarıydılar… Avrupa, o ürpertici “ortaçağ karanlığı”ndayken, görkemli ve insancıl “Selçuklu uygarlığı”nı yaşayan Anadolu’yu “akıl ve insanlık”la aydınlatan büyük düşünürümüzün, 22 kuşaktan torunu Esin Çelebi Bayru, sempozyumda Atatürk’ün şu sözlerini anımsatmış: “Siz Mevleviler, asırlardır cehalet ve yobazlıkla mücadele ettiniz. Tarih Mevlana’ya olan sevginin giderek artacağını gösterecektir…” Ne dersiniz? Aynı cehalet ve yobazlığa karşı ulusal başkaldırıya dönüşen Cumhuriyet Mitingleri bunun da kanıtı değil midir? ekinci?cumhuriyet.com.tr ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci?mynet.com HARBİ SEMİH POROY BULMACA SOLDAN SAĞA: SEDAT YAŞAYAN ‘Aya İrini’ ve Ankara Ancak sadece Türkiye’nin değil, “Dünyanın Mevlana Yılı”ndayız. İkiyüzlülük yerine “içten”liği; sahtecilik yerine “gerçekliği”; yalan dolan yerine “doğruluğu” ve bencillik yerine “insancıl”lığı temel alan düşünce derinliğini, tüm insanlığın anımsaması için... Böylesi “evrensel” bir kazanıma, sanatçılarımızın katkılarını ise yine şu “takıyye” dolu siyasal gündem yüzünden pek fark edemiyoruz. Örneğin M. Kerschbaum yönetimindeki “Vienna Classical Players” orkestrasıyla Sabri Tuluğ Tırpan’ın bestelediği “Mevlana Senfonisi”… Sertab Erener, eseri 9 Mayıs’ta Aya İrini’de yorumlarken, kadın neyzenimiz Burcu Sönmez ile ünlü dansçı Azazi de eşlik etti. Selçuklu döneminde yaşamış düşünürümüz için, Cumhuriyetin çağdaş sanatçılarınca Bizans mekânında gerçekleştirilen konser ve gösteri, izleyenlere de OTOBÜSTEKİLER KEMAL URGENÇ kurgenc?yahoo.com TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 16 Mayıs www.mumtazarikan.com 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1/ Marmara 1 Denizi’nin güney kıyı 2 sında yer alan 3 üçgen biçimli yarımada. 2/ 4 Kokulu tohu 5 mu hamur iş 6 lerinde ve ra7 kıcılıkta kullanılan bir bit 8 ki... Alan öl 9 çüsü hektarın 1 2 3 4 5 6 7 8 9 kısa yazılışı. 3/ Para1 A R P A C I K B mızı simgeleyen 2 İ R E S R U M İ harfler... UzaklaşA V A R I Z mak, ara açılmak. 4/ 3 P İ S Demiryolu... Küçük 4 A S A L A K V A N S I R çocukları korkut 5 C K Ü R E mak için uydurul 6 I R A K S Ü T Ş muş yaratık. 5/ Mü 7 K U R zikte üç ya da daha 8 M I S I R OM çok sesin bir arada 9 B İ Z R E ŞME tınlaması... Sınır nişanı. 6/ İpten düğümlü saçaklarla oluşturulan bir el sanatı. 7/ Kalsiyum elementinin simgesi... Bir nota... İsteksiz gibi görünerek yalvartmak amacıyla yapılan davranış. 8/ Karakter... Dört İncil’den birincisinin yazarı olan aziz. 9/ Vurgun yiyen bir dalgıcın iyileşebilmesi için tekrar indirilmesi gereken aynı su derinliği. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Fethiye ilçesi yakınlarında, doğal güzelliğiyle tanınmış bir koy ve ada. 2/ Zekâ... Bir etkinliğin geçici olarak durdurulduğu süre. 3/ Panama’nın plaka imi... Uğur, iyi talih... Bir renk. 4/ Hararet... Sergen. 5/ Gövdesi kızıl, ayakları ve yelesi kara olan at... “Biz kimseye kin tutmayız / âlem birdir bize” (Yunus Emre). 6/ Mersin’in bir ilçesi... En kısa zaman süresi. 7/ Kökündeki yumrulardan “ararot” adlı un elde edilen bir kamış. 8/ Vücudun herhangi bir yerini hafifçe çizip üzerine boynuz, bardak ya da şişe oturtarak kan alma. 9/ Kadınların ziynet eşyası... Namaz çağrısı. CUMHURİYET 17 K
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear