26 Aralık 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET SAYFA 10 CUMHURİYET MİTİNGİ 11 Meydanlarda yankılanan laiklik sözcüğüyle onur sözcüğü adeta bütünleşti Al sancağı yeşile çevirmek isteyenler, al sancağı Alsancak’ta gördüler İzmir’ de kenetlenme ZEYNEP ORAL Ana dolu meydanlar MUSTAFA ALTIOKLAR İzmir’i görmeliydiniz! O sesleri duymalıydınız! O havayı solumalıydınız! İzmir İzmir olalı böyle bir coşku, böyle bir kararlılık, böyle bir kenetlenme yaşamadı! Halkın gücünü, vatandaş olmanın sorumluluğunu görmeliydiniz! Cumhuriyet ilkelerine, Atatürk devrimlerine bağlılığın iliklere nasıl işlemiş olduğunu ve asla sökülüp atılamayacağını bir kez daha hissetmeliydiniz! Aydınlık bir geleceğe olan inancı yaşamalıydınız! İzmirliler bilir, tüm yokuşlar er geç denize iner, tüm yollar önünde sonunda denize ulaşır... Sabahın çok erken saatlerinde eline bayrağını alan, Atatürk fotoğraf ve afişlerini alan o yollardan Kordonboyu’na inmeye başladı. Önce Atatürk Meydanı doldu, bir anda meydan kıpkırmızıya dönüştü. Sonra... Sonrasını sözcüklerle anlatmak güç. Sonra o kırmızı dalgalanma, anbean, adım adım ilerledi, ilerledi, ilerledi, Konak Meydanı’ndan Alsancak İskelesi’ne tüm Kordonboyu’nu kapladı. Denize inen tüm yokuşları, tüm sokakları kapladı. İkinci Kordon doldu taştı. Kırmızı dalgalanma içeriye yayıldı, yayıldı... İzmir’in yaşamında belki de ilk kez denize ulaşamama durumu oldu. Ama olsun denizden esen imbat, tüm evlere asılı bayrakları, tüm kentte dalgalandırdı. Sonunda saat onda o kıpkırmızı gelincik tarlasının bir ucundan öteki ucu görülmez oldu. Karadan geldiler, denizden geldiler. Aydın’dan, Muğla’dan, Manisa’dan, Denizli’den, Salihli’den, Nazilli’den, ama aynı zamanda Diyarbakır, Kars, Erzurum’dan... Denizden gelenlerle karadan gelenlerin buluşup kucaklaşması bir anda oluverdi. KarşıyakaKonak vapurları tarifeyi unutup hiç dinlenmedi. Kara doldu, deniz doldu. Minicik optimistler, beyaz yelkenliler, balıkçı tekneleri, gırgır tekneleri, günlük gezi tekneleri, şişme botlar, kıçtan takma motorlar, takalar, bayraklarıyla bir anda İzmir limanını kırmızıya çaldı. Tekneler dev sloganlarıyla geçit törenine katılırken optimistler kırmızı sularda beyaz kelebekler gibi uçuştu durdu. Kordon boyunu yalayarak geçen “Anamızı alıp da geldik” diyen “Karşıyakalılar” imzalı taka hiç kuşkusuz en çok alkış alandı. ve sloganlar burada da vardı. Ancak “Gâvur İzmir” vurgusu ve Anneler Günü nedeniyle analara vurgu daha da çok göze batıyordu. “Gâvurum ve Atatürkçüyüm” bugüne dek rastlamadığım bir afişti. Bir de her iki mitingden çok daha fazla “Birleşin” vurgusu! Sabah, İzmir temsilcimiz Serdar Kızık önderliğinde, ekip halinde Kordonboyu’nda ilerlerken başımızdaki Cumhuriyet kasketlerimizle kalabalıkta kendimize yol açmaya çalışırken, Bütün İzmir Cumhuriyet mi okuyor diye birbirimize soruyorduk. Çünkü bayraklar, Atatürk posterlerinin yanı sıra millet elinde pazar günkü “Cumhuriyet”i de taşıyarak ya da “Tehlikenin Farkındayız” afişleriyle de yürüyordu. Çankaya ve Tandoğan’daki tüm afişler ‘T EHLİKENİN FARKINDAYIZ’ Öğle saatlerinde... (Tam da en sıcak zamandı. Dalgalanan bayrakların gölgesindeydik ve kimsenin sıcaktan şikâyeti yoktu. Tek şikâyet karanlıktan, çağdışılıktan, ve onursuzluktandı.) Onur sözcüğünü, hiç bu kadar çok duyduğum bir gün olmadı sanıyorum. Alanları meydanları çınlatan laiklik sözcüğüyle onur sözcüğü adeta bütünleşmişti. Öğle sıcağında, Gündoğdu alanında platforma iyice yaklaştığım sırada, onu gördüm. Yaşlıydı. Saçları bembeyazdı. Bir palmiyeye dayanmış hâlâ elindeki bayrağı sallıyordu. Oturun biraz dinlenin, diyecek oldum, “Kızım, biz çok dinlendik, onurumuzu ondan kaybettik” dedi. O andan sonra hiçbir yaşlı kadına oturun dinlenin diyemedim. Yaşlılar “çocuklarım için”, “torunlarım için burdayım” derken gençler, “geleceğimiz için”, “geleceğimiz kararmasın diye buradayız” diyordu. Platformda konuşmalar, türküler, şarkılar söylenirken bir öbekten öbürüne gidiyorum. Kiminde İzmir’in efeleri zeybek ÇINLATAN İKİ ALANLARI KAVRAM: LAİKLİK VE ONUR döktürüyordu, kiminde kadınlar efeleniyordu. Tehdidin en büyüğünü üzerlerinde hisseden kadınlar “Kadınlar burada Cumhuriyet güvende” sloganını bayrak edinmişlerdi. “AKP mesajı almadı / Bizleri kandıramadı” sıkça duyduğum sloganlardandı. Şöyle ilginç bir afiş de vardı: “Oğluma gemi alacak zengin koca arıyorum!”.... Bir gazetecinin köşesinde, bu mitingler için “Menapozlu kadınlar toplanıp meydanlara iniyor” demesine cevap olarak da çok pankart vardı, ama artık buraya alamıyorum... AMAN YİTİRMEDEN ‘Z BİRLEŞİN’ Kadınlarla öpüşüp sarmaş dolaş olmamız hiç bitmedi. “Cumhuriyet’tensin, izin ver öpeyim, bırak sarılayım...” Ne çok, ne çok duydum bu sözü... Kadın erkek, genç yaşlı (gençler çoğunluktaydı), ellerde yükselen pankartlar içinde en hoşuma gidenlerden biri ”Laiklik adam gibi adam olmaktır” diyordu. Ve İzmir’de “Birleşin” derken, artık daha çok zaman yitirilmemesi isteniyor, meydanların iradesinin seçime yansıması talep ediliyordu: “Tüm sol birleşsin / İktidara yerleşsin!” İzmir’de bu tarihi günde halkın gücünü gördüm. Vatandaş olmanın sorumluluğunu gördüm! Cumhuriyet ilkelerine, Atatürk devrimlerine bağlılığı ve bundan asla vazgeçilmeyeceğini yaşadım! İlmi tıb, istisnaların kaideyi bozamadığı fen bilimlerinden olmakla beraber, o gün orada olanları görenler, bildikleri kaidelerin kırılıp döküldüğüne şahit oldular. Suyu çekilerek kurumuş derisindeki kırışıklıklara bakılırsa asırlara meydan okumuş, ben diyeyim kırk, siz deyin yüz kırk kocadan arta kalmış bir yaşlı yosma, artık yolunun sonuna gelmişti. Yorgun yazdan kalan miskin güneşin yalancı yalayışları, bozkırın delikanlı serinliği karşısında, ağızda ancak çemensiz pastırmanın bıraktığı kadar bir tat bırakıyor; kuzeyden gelen diri esinti ise tuvalindeki renkleri hercai bir alışkanlıkla harmanlayan sokak ressamı gibi, altuni kavak yapraklarını, şarabi sarmaşıklara, kuruyup kahverengine çalmış eskiyeşili, kavruk tütün rayihalı toprak rengine karıştırıyordu. Anadolu bozkırının orta yerindeki Ankara’da takvimler 1923 yılının 29 Ekim’ini, gözbebekleri iki katlı, bozkır yalnızı taş bir binayı gösteriyordu. Bozkır yalnızı, toprak renkli, iki katlı, mütevazı taş bina, Türkiye cumhurunun temsil edildiği Büyük Millet Meclisi’ni barındırmış, dört yıl boyunca verilen istiklal mücadelesinin karargâhı olmuş, tarihin akışını değiştirmiş, ezber bozmuş, destan yazmış bir abideydi artık. Sessiz bir vakarla bir araya toplanmış olan kalabalık taş binaya gözlerini dikmiş, ikbal, istikbal ve istiklallerini belirleyecek kararı duymak üzere tevekkülle beklemekteydi. ALPAKLI ADAM GÖRÜNÜNCE... K Kırık tırnaklarını, ölümünü beklediği döşeğe geçirmiş, çektiği tarifsiz acılara katlanmaya çalışıyordu. Mirasçıları son nefesin de ciğerleri terk edeceği dakikanın gelmesini beklerlerken yaşlı kadın canının son raddesiyle balon gibi şişmiş karnına bastırdı. Taş binanın ahşap şahnişinde şayak kalpaklı adam görününce, nefesler tutuldu. Nesiller boyunca kıvançla anlatılacak bir destanın başyazarı olan şayak kalpaklı adam cumhuruna baktı ve durdu. Sarışın bir kurda benziyordu. Geniş ve lacivert soluklarla kabararak yatağından taşmaya, dalgakıranları aşmaya kararlı bir deniz gibi ağır ağır inip kalkan göğüs kafesinin dışında, bedeni hareket etmiyordu. Sessiz... Sakin... Hâkim... Lakin, şairin dediği gibi, bıraksalar, ince, uzun bacakları üstünde yaylanarak ve karanlıkta akan bir yıldız gibi kayarak mavi gözlerindeki çakmak çakmak şerarelerle şahlanacaktı. Şayak kalpaklı adam, cumhurunun karşısına şimdi reisleri olarak çıkmış, Millet’in Meclis’inin kararını dosta düşmana açıkça ilan etmişti. Doktorlar ihtiyarın karnındaki şişliğe kanser teşhisi koymuş, ümidi kesmişlerdi. Ölümü beklenen yaşlı kadın son nefesini vermiş, ancak, kadının içinden onu bitirip tüketen kanser yerine, yepyeni bir hayat çıkmıştı. Şimdi orada bulunan bütün şahitler, şaşkın gözlerle ölü yaşlı kadının bacakları arasında hayata tutunmak için minicik parmaklarını, kollarını, bacaklarını boşlukta açıp kapayan; henüz atamadığı ilk çığlığını kopartmaya, apgar skorunu yükseltmeye çalışan ıslak ve morarmış bir bebeğe bakmaktaydılar. İhtiyar kadının ölüm haberini alanlar, haberin bu kısmına şaşırmamışlardı. Bu o kadar da beklenmedik bir son değildi. Az değil, tam altı yüz yirmi dört sene süren hayata ne debdebeler, ne ihtişamlar, ne galibiyetler sığmış; gel gör ki bir o kadar da zelzeleler, sarsıntılar, mağlubiyetlerle yaralanmıştı. Şimdi merak edilen, ölümden doğanın akıbetinin ne olacağıydı. Ölüm beklenirken doğum olmuş, ölüm doğurmuştu. Taşlar yerinden oynadı ALEV COŞKUN HER ŞEYE CUMHURİYET RAĞMEN DİMDİK YÜRÜDÜ Çıktık açık alınla... SERDAR KIZIK Böyle bir güzellik oluyormuş demek. Bir kent, milyonluk bir manzarayla, alanlara sığmayan kalabalıklarıyla, derya bir coşkuyla güzeller güzeli oluyor. Emperyalist işgalde ilk kurşunu atan, son kurşunla düşmanı denize döken İzmir, bir kez daha tarih yazdı. Bir kent, meydanları, denizi, caddeleri, sokakları, binaları, tekneleri, balkonlarıyla gelincik tarlasına döndü. İzmir tepeden tırnağa çiçek açtı. Kara, deniz, gökyüzü baştan aşağı kırmızı beyaz oldu. Ege’nin güzel insanları, İstanbul, Ankara, Samsun, Trabzon, Kahramanmaraş, Adana, Antalya... kısaca Anadolu’nun dört bir yanından gelen güzel insanlarla harika tablolar yarattı. Kadını, erkeği, yaşlısı, genci ve çocuğuyla ışıl ışıldı insanlar. Gündoğdu, ortalık aydınlandı. Ampul söndü... Meydanlar yetmedi. Konak Alanı’ndan başladı, Cumhuriyet Alanı doldu taştı, Gündoğdu dar geldi. Pasaport, İkinci Kordon, Lozan, denize açılan tüm cadde ve sokaklar miting alanına döndü. Yüz binler Gündoğdu Alanı’na, Birinci Kordon’a giremedi. Kente gelen karayolu tıkandı. Ne provokasyonlar, ne bombalar ne de aşırı sıcak halkı durdurabildi... “İzmirli rahatına düşkündür, mitinge değil Çeşme’ye yazlığa gider” diyen kalemleri utandırdı. “Tandoğan’a katılmayın, darbecilere destek olmayın” diyen örgütlerin bazıları bu kez alanlardaydı. DİSK işçi tulumlarıyla geldi. Genel merkezlerinin tutumuna karşın TMMOB, TTB ve KESK’in tabandaki üyeleri ve yerel yöneticileri alanlardaydı. ADD, ÇYDD, Eğitimİş büyük bir kalabalıkla katıldı. Bayrağını kapan gelmişti. İzmir İzmir olalı, böyle bir gün yaşamadı. Bir kent baştan aşağı Mustafa Kemal oldu. Türkiye’nin en aydınlık kenti, tüm dünyaya Atatürk devrimleri ve laik cumhuriyeti koruma kararlılığını, Türkiye gerçeğini gösterdi. Gözyaşlarını tutamayanlar da vardı, nasıl mutluydu insanlar. Öyle bazılarının söylediği gibi salt laikliğe sıkışmadı istemler. En güçlü vurgu, laikliğin yanında “Ne AB ne ABD, işbirlikçi AKP, bağımsız Türkiye” sloganı oldu. Diğer güçlü bir istem “solda birlik” üzerineydi. Dünyaya da seslendi İzmir. Emperyalizme, IMF’ye, Dünya Bankası’na, sömürüye karşı çıktı. Açık alınla çıktı, güzel günlere yelken açtı İzmir... ‘Artık birleşin, yarın çok geç olacak’ Her yaştan yurttaşın yer aldığı kitle, taşıdığı pankartların yanı sıra attığı sloganlarla da tepkilerini dile getirdi. Miting başlamadan önce çekim yapan TRT kameraman ve muhabirleri, mitinge katılanlar tarafından protesto edildi. “TRT dışarı” sloganları üzerine kameraman ve muhabirler platformu terk etti. Cumhuriyet Alanı’nda bulunan Türk Telekom’un binasında bulunan bayrağın açılmadığını gören katılımcılar yaklaşık 15 dakika boyunca “Türk Telekom bayrak aç’’ şeklinde slogan attılar. Bunun üzerine, binanın üstünde toplanmış durumda bulunan dev bayrak açıldı. Mitingde şu sloganlar atıldı: “Ne ABD ne AB tam bağımsız Türkiye”, “Kahrolsun Amerikan emperyalizmi”, “Katil ABD, işbirlikçi AKP”, “Geliyor geliyor çılgın Türkler geliyor”, “Artık birleşin yarın çok geç olacak”, “Türkiye ayıldı imam bayıldı”, “Türkiye laiktir laik kalacak”, “Susma sustukça sıra sana gelecek”, “TRT dışarı”, “Satılmış medya”, “Çimlere basma Tayyip, Çimleri eziyorsun. Kusura bakma Tayyip ampule benziyorsun”, “Tayyip Hoca’nın bir çiftliği var, çiftliğinde Apo’ları var. Çankaya Çankaya diye bağırır”, “Anamızı aldık, babamızı Tayyip’e bıraktık”, “Anladın sen Tayyip! Zıpla zıpla zıplamayan AKP’li...”, “Tayyip baksana kaç kişiyiz saysana”, “Tayyip pabucu yarım çık dışarı oynayalım”, “Göztepe yalısı, Atatürk yanlısı”, “Türküz, güçlüyüz, Atatürkçüyüz”, “AKP halka hesap verecek”, “Gündoğdu, ampul söndü”, “Susma sustukça vatan elden gidiyor”. (FOTOĞRAFLAR: OZAN YAYMAN, OĞUZ YILDIZ, EMRE DÖKER, HİCRAN ÖZDAMAR, SERKAN PINARCI, ÖZLEM ÖLMEZ, EFEKAN GÖKHAN, AA) Tandoğan’da başlayan hareket, İzmir’de doruğa ulaştı. Tandoğan öncesi tereddütle, acaba ile başlayan hareket, Tandoğan’da yürüdü, Çağlayan’da çağladı, İzmir’de taşları yerinden oynattı. Bir uçtan bir uca Kordonboyu’nu kapsayan coşkulu kalabalık gücünü ve etkinliğini saatlerce sürdürdü. Artık sayı kavramı da ortadan kalktı. Şimdi bir milyon mu, iki milyon mu gibi sayısal kavramlar anlamını yitirdi. Çünkü ortada güç, kararlılık ve etkinlik var. Bu hareketi hafife alanlar, sosyolojinin kurallarını ve toplumsal gelişmeyi bilmiyorlar... Bu hareket sadece AKP’nin gerici düzenine karşı çıkış değildir. Aynı zamanda Atatürkçülüğün, çağdaşlığın, toplumsal katmanlarda kök saldığının göstergesidir. En güçlü toplumsal kanıtıdır. Bu inanılmaz büyük hareket, Ege’den tüm Türkiye’ye dalga dalga yayılacaktır. İzmir’de doruğa çıkan bu hareket aynı zamanda çağdaşlığın ve laikliğin bütün dünyaya seslenişidir. Ve bu miting sadece AKP’ye değil DSP, CHP ve tüm partilere yapılmış bir uyarıdır, tüm dünyaya verilmiş bir laiklik yanıtıdır. Türkiye artık eski Türkiye değildir ve olamaz. Rahat uyu Gazi Mustafa Kemal, rahat uyu... Bebeğin adını CUMHURİYET koydular. Bebeğin yolu uzun, yolu taşlı, gözü yaşlıydı. Daha doğar doğmaz boğazlamak isteyenler de olacaktı elbet. Washington’da, Londra’da, Paris’te yazılan senaryolar ardı ardına uygulamaya konulsa da, karanlığa çekilip zifirden beslenenler, kinlerini bileyip kör bıçakla bekleyenler, çocuk hastalıklarının getirdiği zayıf anlarından yararlanmaya kalksalar da, Cumhuriyet her şeye rağmen dimdik büyüdü, dimdik yürüdü... Elbette çelmelere takılıp, elbette tökezleyerek, elbette düşe kalka ancak her kalkışında daha sarsılmaz, daha güçlü, daha yıkılmaz büyüdü Cumhuriyet, kıskanan gözlerin önünde. Ancak ne emperyalizmin senaryoları bitmişti, ne liberal kasaların açlığı, ne de cihangir entelektüel sublimasyonun ahmaklığı... Son oyunlarını koydular sahneye... Üç perde olacaktı oyun; birinci perde maskeli baloyla sürecek, entelektüel ve liberal tayfa korosunun koruyucu ses kalkanıyla gelişirken yeşil dolarların desteğinde, al sancağı yeşille değiştireceklerdi... Seyirci koltuklarında oturan cumhurun ise gözünü dağladılar, cumhurun ağzını bağladılar, cumhurun kulağını tıkamışlardı... BİR ŞEY OLDU... Cumhur bir silkindi, pir silkindi... Tam bağımsızlık istiyorum diye haykırdı meydanlarda… Tam bağımsızlık… Çek ellerini üstümden diye bağırdı, çek karanlık gölgeni de… Karışma hayatıma, karışma aşkıma diye çağladı. Tandoğan, Çağlayan derken şimdi de Gündoğdu’da silkindi... İzmir, güzel İzmir... Karada, denizde ve havadaydı İzmir... Al sancağı yeşile çevirmek isteyenler, al sancağı Alsancak’ta gördüler. Analar Günü’nde ana doldu meydanlar. Deniz gibi, kız gibi, hem kız hem deniz gibiydi sancaklar... Karada, denizde ve havada... Diriliş bir başkaydı Kordon’da... Perde! CUMHURİYET 1011 CMYK
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear