15 Haziran 2024 Cumartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 23 MART 2007 CUMA 4 ALİ SİRMEN HABERLER DÜNYADA BUGÜN CHP lideri Baykal, AKP’de Başbakan dışında bir aday arayışının başladığına dikkat çekti L. Zana’nın ‘Başkanı’ ve Amcalarının Çelişkisi... Bir Nevruz’u (dilerseniz Newroz olsun) daha, çok büyük olay olmadan idrak ettik. Ama ülkenin bütün nimetlerini, bütün meyvelerini birden devşirip tadabildiğimiz, gerçekten kardeşçe Nevruzlara daha var görünüyor. Bu Nevruz’da da Kürt politikası yapanların, popüler ve popülist siması Leyla Zana yine başrollerden birindeydi. Önce Türkçe konuşmasında ‘Kürtler’in birlikte yaşadıkları insanları arkalarından vurmadığını söyledi. Kürtçe konuşmasında da Öcalan ve Talabani ile Barzani’ye atıfta bulundu. Ona göre Öcalan ‘Başkan’dı, Talabani ve Barzani de ‘saygıdeğer amcalar’. Leyla Zana’dan daha birleştirici, daha olumlu bir konuşma beklemeyecek kadar iyi izledim kendisini, Ankara’da yargılandıkları DEP davasında da oradaydım, gazeteci olarak... Zana ve onun gibi politika izleyenlerin, herkesin yararına olacak çözümleri üretebileceklerini pek sanmıyorum. Sabah’ın yazarı Meliha Okur, Zana konuştuğu sıralarda, Batman’a 10 kilometre uzaklıtaki Sinan köyünde imiş. Ertesi günü gazetesinde çıkan “Kayıp Hayaller Şehrinde Nevruz!” yazısından anlıyoruz bunu. Meliha Okur, Sinan köylülerinin, İstanbul’da ‘işadamlığı!’ yapan ağanın ellerinden aldığı 100 bin dönüm topraklarının derdinde olduğunu, başka şeylere pek kulak asmayıp küskün durduklarını yazıyor. ??? Feodal düzen, ağalık, şeyhlik, baskı, el konulan topraklar, cehalet, işsizlik, töre baskısı ve cinayetleri, üretecek ve geçinecek olanaklara sahip olmamak... Bütün bunlar Kürt kökenli vatandaşların başındaki sorunlar. Belki bir bölümü salt onlara özgü değil, ama onlar bu sorunları daha yoğun yaşıyorlar... Onlar adına politika yaptıklarını söyleyenlerse bunların hiçbirini ağızlarına alıp gündeme getirmiyorlar. Getirmemeleri de doğal, çünkü onlar adına politika yapanların önde gelenlerinin çoğu, o düzenden çıkar sağlıyorlar hâlâ. Neden bu insanlar adına politika yapanların, daha uzlaşmacı ( teslimiyetçi demiyorum, uzlaşmacı diyorum) daha demokrat, gerçekten daha halkçı, gerçekten kendi insanının sorunlarına daha yakın bir söylem ve eylem içinde olmadıklarını merak edenler düşünürken, olayın bu yanını da unutmamak zorundalar. Kürt Türk ayrımı yapmadan, ülkemizin siyasal sisteminin yürütücüleri, büyük çoğunluğuyla bu çarpık yapıyı düzeltmek bir yana, onu tabu sayıp olduğu gibi korumaya ve ondan nemalanmaya çalıştılar. Şimdi Kürtler adına politika yaptıklarını ileri sürenlerin de tavrı değişik değil, kimileri etnik milliyetçiliği alabildiğine körüklerken, işte bu çarpık yapıyı gözden kaçırmak ve alabildiğine sürdürmek peşindeler. Bu alanda Leyla Zana ile Irak’taki amcalarının konumları arasında da bir fark yok. “Büyük Kürdistan” projesi aslında “büyük feodal yapı projesi.” ??? Bu yapı içinde, Leyla Zana’nın da, benzerlerinin de, sorunun özüne inmelerini beklemek abes. Leyla Zana bir kadın politikacı olarak algılanabilir mi? Onun, feodal erkek egemen düzenin sürmesi ve etnik milliyetçilikle güçlenmesine alet olmuş bir politikacı olduğunu düşününce, durumu okurların takdirine bırakmak en iyisi. Bu yapı içinde Leyla Zana’nın saygıdeğer büyükleri arasındaki çelişkiyi fark etmesi de beklenemez doğal olarak. Büyük Kürdistan projesi, Türkiye’nin “ stratejik müttefiki!” ABD’nin de, İsrail’in de bel bağladıkları bir plan; bunu bölge halklarına karşı kullanmaktan bir an bile vazgeçeceklerini düşünmek safdilliktir. Hele hele, “Büyük Kürdistan” ile birlikte, Erivan’ın peşinde koştuğu “Büyük Ermenistan” projesi de yaşama geçerse, bunların İsrail’le oluşturacakları büyük cephe, bölgede ABD adına neler yapmaz, neler... Yalnız Zana’nın farkında olmadığı bir şey var. Böyle bir projede, Mesud Barzani ile Öcalan nasıl bir arada, yan yana yer alacaklar? Projenin yaşama geçip geçemeyeceği bile daha belli olmadan, Mesud Barzani ile Öcalan arasında, alttan alta rekabet kızışıyor. Kendi bölgesinin kuzeyinde bile Barzani’nin gittikçe güç kazanmakta olduğunu, yavaş yavaş çekim odağı haline geldiğini, sanırım Öcalan farkında. Ama L. Zana pek farkında görünmüyor. Bu denklemin ortasında, kimilerinin hâlâ yanıtını bulamadıkları şu soruyu kendi kendilerine bir kez daha sormaları gerekir: ABD hangi hesapları yaparak, hangi nedenle, Öcalan’ı paketleyip Türkiye’ye teslim etmişti? ‘Erdoğan aday olmaz’ ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın “belgeli açıklamalarına yanıt vereceğine, kendisine külbanbeyi gibi hakaret ettiğini” vurgularken “Avusturya’da aşırı milliyetçi Haider oyunu aldı, ancak hükümet kurması engellendi, dışladılar. Öcalan’a ‘sayın’, şehitlere ‘kelle’ demiş biri cumhurbaşkanı olamaz” dedi. Baykal, dün CNN Türk’ün sorularını yanıtladı. Başbakan Erdoğan’ın kendisini hedef alan sözlerine dikkat çeken Baykal, “Çok kibar bir insandır, herkese ‘sayın’ diyordur, rahmetli Ecevit gibi de yanlışlıkla, dil alışkanlığıyla demiş olursun. İki kere tekrar aynı ifadeyi kullanıyor. Ce Deniz Baykal: Öcalan’a ‘sayın’ demiş biri cumhurbaşkanı olur mu, sancak onun önünde eğilir mi? Olamaz, olması mümkün değil. Olmayacak, bunu en iyi kendisi anlar. Aday olmaz, çünkü olursa seçilme riski vardır, aday olursa seçilir; o nedenle olmayacaktır. Yaşayacağız, göreceğiz. Bu benim tespitim ve temennim. Türkiye bunu taşımaz. Biz görevimizi yaparız. vap vereceğine hakaret ediyor. Dışişleri Bakanı’nın, ‘yok’, demesini de yakıştıramadım” dedi. Baykal, Başbakan Erdoğan’ın “Eski defterleri karıştırıyorlar” sözlerine dikkat çekerken şunları söyledi: “Bunun 2000 yılında olmasıyla, şimdi olması arasında bir fark yok. O kişinin kim olduğu belli, 7 yıl önce de aynıydı. Ona ‘sayın’ demek, onunla kendini tarif etmek anlamına gelir aslında. Kendini onunla aynı tarifin içine yerleştiriyorsun. Şimdi çıktı, biz yeni gördük, tepkimizi gösterdik. Nasıl içi acımaz ‘sayın’ derken, 30 bin kişinin kanı üzerinde o insanın. Başbakan özür dilemek zorunda. Cevap vermek, özür dilemek, izah etmek değil, savsaklayıp karşı tarafa hakaret etme yaklaşımı içinde. Dağıtıyorum burayı diyen külhanbeyi gibi konuşuyor. Bunun cevabını vermekten kaçamaz. Kaset var, sesi dinledim. Dışişleri Bakanı inkâr ediyor. Grup Başkanvekili, ‘Kasetler delil sayılmaz’ diyor. Mahkemeye vermedik, sen söyledin mi, söylemedin mi onu söyle.” Baykal, Başbakan Erdoğan’ın Cumhurbaşkanlığı adaylığı konusunda sürekli olarak “milleti uyardıklarını” vurgularken sözlerini şöyle sürdürdü: “Avusturya’da son seçimlerde aşırı milliyetçi Haider oyunu aldı, ancak hükümet kurması engellendi, dışladılar. Öcalan’a ‘sayın’ de miş biri cumhurbaşkanı olur mu, sancak onun önünde eğilir mi? Olamaz, olması mümkün değil. Olmayacak, bunu en iyi kendisi anlar. Olmaz, Türkiye kaldırmaz bunu. Hiçbir özel istihbaratım yok. Olmaz, ısrar edeceğini zannetmiyorum. Aday olmaz, çünkü olursa seçilme riski vardır, aday olursa seçilir; o nedenle olmayacaktır. Yaşayacağız, göreceğiz. Bu benim tespitim ve temennim. Türkiye bunu taşımaz. Biz görevimizi yaparız. Aday olma kararını alması halinde ne olacağını hep beraber görürüz. Şimdi aday isimleri çıkmaya başladı, Başbakan’ın dışında bir arayış başladı, sondaj yapma ihtiyacı içindeler.” Yolculuk için bekledi Einstein’la görüşmüştü Erdoğan’ın ‘Köşk’te yemek’ telaşı ? Başbakan Erdoğan, Cumhurbaşkanı Sezer’in önceki gün üst düzey komutanlar ve eşlerine Köşk’te verdiği sürpriz yemek nedeniyle Antalya’ya uçuşunu geciktirdi. ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer ve eşi Semra Sezer’in, önceki akşam üst düzey komutanlar ve eşlerine verdiği yemek, Başbakan Tayyip Erdoğan’ı tedirgin etti. Partisinin il başkanları toplantısının ardından Antalya’ya hareket etmesi beklenen Erdoğan, bir süre Ankara’da kalarak yemeğin nedenini öğrendi. Erdoğan, Ankara’dan gece saat 22.00’de ayrılabildi. Cumhurbaşkanı Sezer ve eşinin yemeğine, Genelkurmay Başkanı, Kara, Deniz ve Hava Kuvvetleri komutanları, Jandarma Genel Komutanı, Genelkurmay 2. Başkanı, Kara Kuvvetleri Eğitim ve Doktrin Komutanı ile Kara Kuvvetleri Kurmay Başkanı ve eşleri katıldı. Köşk yetkilileri, yemeğin bir nezaket yemeği olduğunu ve önceden planlandığını bildirdi. Sezer ailesinin geçen yıl da benzer bir yemek verdiğini anımsatan yetkililer, programın kapalı olması nedeniyle basına duyuru yapılmadığını ifade etti. Köşk’teki yemek, hükümet üyelerini telaşlandırdı. Sabah resmi Nevruz törenlerine katılan Erdoğan, daha sonra partisinin Bilkent Otel’deki il başkanları toplantısına katıldı. Erdoğan’ın akşam saatlerinde biten toplantının ardından Antalya’ya hareket etmesi planlanıyordu. Köşk’teki yemeğin duyulması üzerine Erdoğan da “rötar yaptı.” Erdoğan, yemekle ilgili ayrıntılı bilgi aldıktan sonra ancak gece 22.00’de Antalya’ya hareket edebildi. Prof. Ülgür yaşamını yitirdi İstanbul Haber Servisi Einstein ile görüşme yapan üçüncü bilim insanımız ve İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ) Elektrik Elektronik Fakültesi emekli öğretim üyesi Prof. Dr. Münir Ülgür (90) dün evinde hayatını kaybetti. Ülgür, yarın saat 10.00’da İTÜ’de gerçekleştirilecek törenden sonra, Karacaahmet Mezarlığı’nda ikindi namazının ardından toprağa verilecek. 24 Aralık 1917’de doğan Ülgür, İstanbul Erkek Lisesi’nin fen bölümünden birincilikle mezun oldu. Parasız yatılı sınavını kazanarak Yüksek Mühendis Mektebi’nin (bugünkü İTÜ) Elektrik Bölümü’ne girdi ve 1941’de bu bölümden mezun oldu. Elektrik Fakültesi’nin kurucusu Prof. Dr. Burhaneddin Sezerar’ın asistanı oldu. 1946 yılında doçent olan ve 1948’de General Electric’te eğitim çalışması yapmak üzere İTÜ tarafından ABD’ye gönderilen Ülgür, 2.5 yıl ABD’de kaldı. Yurda dönüşünden sonra 1951’de profesör oldu ve 1952 yılında da İTÜ Elektrik Fakültesi dekanlığına seçildi. 1985 yılında da emekli oldu. Ata’nın manevi kızı Gökçen anıldı Ulu Önder Atatürk’ün manevi kızı ve dünyanın ilk kadın savaş pilotu Sabiha Gökçen, 6. ölüm yıldönümünde dün düzenlenen törenle anıldı. Cebeci Şehitliği’ndeki törene, Hava Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Faruk Cömert ve eşi Özay Şefika Cömert, Hava Kuvvetleri Komutanlığı Karargâhı’nda görevli üst düzey komutanlar ve eşleri, Türk Hava Kurumu (THK) Genel Sekreteri Mehmet Pınar, Türkkuşu Genel Müdürü Aktuğ Atay ile Sabiha Gökçen’in manevi kızı Sabiha Özogan katıldı. Tören, Orgeneral Cömert ve eşinin, Sabiha Gökçen’in ve şehitlerin mezarlarına kırmızı karanfiller bırakmasıyla sona erdi. Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer, yayımladığı mesajda, Sabiha Gökçen’in, başarılı çalışmaları, sorumluluk bilinci ve çalışkan kişiliğiyle Türk ulusunun sevgisini ve övgüsünü kazanmış gerçek bir yurtsever olduğunu vurguladı. (Fotoğraf: AA) İlk meteoroloji bölümünü kurdu AKP ‘erken seçim’ dedi Kapusuz, Cumhurbaşkanlığı seçimi sonrasında erken genel seçimi tartışmaya açabileceklerini belirterek ‘15 Temmuz ya da 22 Temmuz’da yapılabilir’ dedi AYŞE SAYIN ANKARA Cumhurbaşkanlığı seçimi süreci yaklaşırken AKP erken seçimi tartışmaya açtı. AKP Grup Başkanvekili Salih Kapusuz, CHP ile uzlaşmaya varılması durumunda erken seçimin 15 ya da 22 Temmuz tarihlerinde yapılabileceğini söyledi. AKP Grup Başkanvekili Kapusuz, Meclis kulisinde bir grup gazeteciyle sohbet ederken Cumhurbaşkanlığı seçimi ve erken seçim tartışmaları konusundaki soruları yanıtladı. Cumhurbaşkanı adaylarını en erken 15 Nisan’da kamuoyuna açıklayabileceklerini belirten Kapusuz, Başbakan Tayyip Erdoğan’ın aday olmaması durumunda, parlamento dışından bir ismin aday gösterilmesine ihtimal vermediğini söyledi. Kapusuz, erken seçim olasılığının sorulması üzerine de kendilerinin her an erken seçime hazır olduğunu söyledi. Seçimin 4 Kasım’da yapılması durumunda, propaganda döneminin ramazan ayına denk geleceğini belirten Kapusuz, bunun da sıkıntı yaratacağına işaret etti. Cumhurbaşkanlığı seçimi sonrasında erken seçimi tartışmaya açabileceklerini de belirten Kapusuz, şu görüşleri dile getirdi: “Karşı tarafla uzlaşma sağlanırsa hemen seçime gidebiliriz. Anayasada, cumhurbaşkanı 4. turda seçilemezse seçimlerin yenileneceği hükmü var. Demek ki Yüksek Seçim Kurulu 45 günde seçim hazırlıklarını tamamlayabiliyor. Buna göre 15 Temmuz ya da 22 Temmuz tarihlerinde erken seçim yapılabilir. Ama bunu birilerinin istemesi lazım. Biz de isteyebiliriz. Hatta Cumhurbaşkanlığı seçimi sonrasında biz de CHP’ye öneri götürebiliriz.” asirmen?cumhuriyet.com.tr ‘1 ay önceden planlandı’ Öte yandan Pakistan Ulusal Günü resepsiyonuna katılan Genelkurmay Başkanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt, gazetecilerin soruları üzerine “Aniden oldu diyorsunuz ama ani bir şey yok. Ben yemeği bir ay önceden biliyordum” yanıtını verdi. İzmir’de PKK operasyonu ? İZMİR (AA) İzmir’de, terör örgütü PKK’ye yönelik operasyonlarda gözaltına alınan 10 kişiden 6’sı tutuklandı. Tutuklanan zanlılardan F.Y’nin terör örgütünün il sorumlusu, E.A’nın yardımcısı, İ.H.B’nin Kadifekale, A.A’nın ise Buca sorumluları oldukları iddia edildi. Zanlıların eylemleri organize ettikleri, örgütün kırsal kadrosuna eleman kazandırma, örgüt propagandasına yönelik eylemler düzenleme, otobüs yakma, molotofkokteyli atma olayları gerçekleştirdikleri belirtildi. Münir Ülgür, ülkemizde ve İTÜ Elektrik Fakültesi’nde otomatik kontrol disiplinini yaratmış ve bu disiplinin kürsüsünü kurmuş, yıllarca bu konuda eğitim vermiş ve laboratuvar çalışmalarını yönetmişti. Ayrıca otomatik kontrol laboratuvarlarını fakültede kurmuştu. Onun açtığı servomekanizm dersi, MIT ve Stanford Üniversitesi’nden sonra dünyada üçüncü olarak açılmıştı. Bu anlamda elektrik teorisi ve endüstrisinin daha sonraki yıllardaki gelişimine en büyük etkide bulunmuş bilim insanları arasındaydı. Ülgür ayrıca Elektrik Fakültesi dekanlığı döneminde fakültenin bir bölümü olarak ülkemizin ilk meteoroloji mühendisliği bölümünü kurmuştu. Prof. Dr. Münir Ülgür, Prof. Dr. Kerim Erim ve Dr. Adnan Adıvar’dan sonra, Einstein ile görüşme yapmış olan üçüncü bilim insanımızdı. Metin Uca: Köşk’e ben de adayım ? İstanbul Haber Servisi Gazeteci ve televizyon programcısı Metin Uca, The Marmara Oteli’nde düzenlediği basın toplantısında 5 yılda yaşanan çalkantılar ve olumsuzlukların içinde “iyi ki varsınız” denilen bir cumhurbaşkanının olduğunu belirterek “Ancak Sezer’in görev süresinin sonuna yaklaşırken tüm Türkiye’yi tam bir kaos havası sarmaya başladı” dedi. Uca, “Anayasal hakkını” kullanarak Cumhurbaşkanlığı’na aday olduğunu açıkladı. Sezer’den rektör atamaları ? ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer, Dumlupınar, Yüzüncü Yıl ve Çanakkale Onsekiz Mart üniversitelerinin rektörlüklerine atama yaptı. Cumhurbaşkanlığı Basın Merkezi’nden yapılan açıklamada, Sezer’in, Yükseköğretim Kurulu’nun önerdiği adaylar arasından, Dumlupınar Üniversitesi Rektörlüğü’ne Prof. Güner Önce’yi yeniden, Yüzüncü Yıl Üniversitesi Rektörlüğü’ne Prof. Hasan Ceylan’ı ve Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Rektörlüğü’ne de Prof. Ali Akdemir’i atadığı bildirildi. Almanya’daki Türk işadamlarının 2010 yılında cirolarının 95 milyar Avro’ya çıkmasının beklendiği ne anlama geliyor? Önceki gün TürkAlman Sanayi ve Ticaret Odası (TATSO) Başkanlığı’nı kısa bir süre önce Kemal Şahin’den devralan Rainhard Freiherr von Leoprechting, bu yüksek ekonomik potansiyeli değerlendirirken Almanya’nın Türklere uyguladığı vizeyi de gereksiz gördüğünü belirtti. 95 milyar Avro, yaklaşık 120 milyar dolar anlamına geliyor. Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu Almanya’da 60 binin üzerinde Türk girişimci bulunduğunu, bu girişimcilerin Almanya’daki yatırımlarının 7.5 milyar Avro’ya ulaştığını ifade ettikten sonra şu noktalara dikkat çekmişti: “Almanya’daki Türk girişimcileri bugün 370 bin istihdam sağlıyor. Almanya’daki Türk girişimcilerinin sayısının 2010’da 100 bine ulaşarak 650 bin kişiye istihdam sağlaması ve 95 Almanya’daki Türk İşadamları… milyar Avro’luk iş hacmine ulaşması bekleniyor. Türk özel sektörü olarak 2006’da 23 milyar dolar olarak gerçekleşen iki ülke arasındaki ticaret hacminin orta vadede 50 milyar dolara ulaşmasını arzu ediyoruz. Bugün Türkiye’deki Alman yatırımcı sayısı 2 bine ulaşarak yabancı yatırımcılar arasında birinciliği sürdürmektedir.” ??? Almanya ile Türkiye arasındaki bu ilişki üzerine değişik değerlendirmeler yapılabilir. Ben, gelişmeleri gümrük birliği öncesi ve sonrası diyerek değerlendirmekten yanayım. Türkiye, gümrük birliğine girdiği 1996 yılından bu yana dış ticaret hacmini neredeyse 20 misli artırdı. Toplam dış ticaret hacmi 10 milyar dolarlardan 200 milyar dolarlara ulaştı. Bunun mutlaka iyi tarafları da, sorunlu tarafları da bulunuyor. Çünkü Türkiye’nin ithalatı her zaman ihracatından fazla oluyor. Rakamlar arttıkça dış ticaret açığı da büyüyor. Bunlar Türkiye’nin hanesine borç olarak yazılıyor. Bu, sorunları artırıcı bir etki yapıyor. Türkiye’nin dışa bağımlılığı aşırı borçlu bir ülke olarak giderek daha fazla artıyor. Bir başka taraftan bakıldığında ise Türkiye’nin üretim kapasitesi gelişiyor. Yeni iş sahaları açılıyor. Ekonomi başka sorunlarla yüz yüze geliyor. Türkiye, dünyanın büyüyen ve gelişen ekonomilerinden birisi olarak dikkat çekiyor. ??? Bir ülkenin ekonomisinin ya da ticaret hacminin 10 yıl gibi bir süre içinde 20 misline yakın artması ne gibi sonuçlar doğurur ya da doğuruyor, bir de o yanına bakmak gerekiyor. Bu kadar büyük bir alışveriş, tabii ki sosyal dokuyu da altüst edici etki yapıyor. Eski ilişkiler, eski ekonomik düzen, eski toplumsal düzen sarsıntıya uğruyor. Değerler değişiyor. Böylesine büyük bir “büyüme” içindeki bir ülkede artık eski düzeni ayakta tutmak; eski, içine kapalı sistemle işlerin yürüyebileceğini düşünmek hayal. Artık yeni bir değerler sistemi, yeni bir ilişki biçimi oluşuyor. ??? Bunlar iyi midir, kötü müdür, onu ayrıca tartışmak gerekiyor. Ama birçok şeyin değiştiği bir gerçek. Siyaseti de, toplumsal ilişkileri de bu büyük değişimin, bu büyük altüst oluşun gerçekliği içinde okumak ve değerlendirmek gerekiyor. Türkiye böylesine hızlı bir ticaretle nereye gidebilir? Bu tip bir ekonomik tercih ne gibi sonuçlara yol açar? Bütün bunları düşünmek zorundayız. Türkiye’deki gerginliğin arkasında belki de böylesine büyük bir altüst oluş yatıyor. Taşlar tam anlamıyla yerinden oynamış durumda. Ancak. Türkiye’nin siyasi ve idari yapısı bu gelişmeye uymuyor. ??? Örneğin yüzde 10’luk seçim barajı, siyasi partilerin demokrasiye kapalı yönetim biçimleri bu gelişmelere tamamen ters. Bu ekonomik altüst oluş, yeni kimlik arayışlarını, yeni siyasi arayışları beraberinde getiriyor. Siyasi yapı ise buna cevap vermiyor. Ekonomide ortaya çıkan bu tabloyu yeniden okumak ve anlamak gerekir diye düşünüyorum. Bunun ne anlama geldiğini, nasıl sonuçlar doğurabileceğini tartışmak ve bunun üzerinden yeniden siyaset üretmek, idari yapılanmayı buna göre yeniden düzenlemek gerekmiyor mu? ??? Türkiye ile Almanya arasındaki 23 milyar dolarlık ticaret hacmi bile işin ne ölçüde başka boyutlara ulaştığını göstermiyor mu? Ne dersiniz?... CUMHURİYET 04 K
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear