14 Kasım 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
23 MART 2007 CUMA CUMHURİYET SAYFA KÜLTÜR kultur?cumhuriyet.com.tr Yalana dayalı ‘Korku ve Dehşet’ operasyonuyla başlayan Irak savaşının dördüncü yıldönümünde: 15 KEDİ GÖZÜ VECDİ SAYAR İşgali anımsamak am dört yıl oldu. Dört yıldır Irak can çeT kişiyor, Irak işkencede, Irak ölmemek için direniyor…Tam dört yıldır direniyor. Dört yıl içinde ülkenin nereden nereye geldiğini, yalanlara dayanan işgalle başlayan yıkımı, kıyımı, vahşeti, tüm dünya izliyor. İşgalin yıldönümü olan 20 Mart tarihli Cumhuriyet’te, bütün bu yıkımın evrelerini, farklı alanlara yansımasını, sonuçlarını, geleceğe açtığı yaraları ayrıntılarıyla okumuş olmalısınız. Bir milyon ölü. Milyonlarca yaralı, sakat. 2 milyon Irak dışına, 2 milyon Irak içinde göç etmek zorunda kalan. Ekonominin çökmesi. İşsizlik. Eğitimin, sağlığın, toplumsal yaşamın, kültürel yaşamın çökmesi… Bu dört yılın bilançosu sadece sayılarla ifade edilemez elbet. Sorun bakalım çocuğu ölen bir anneye, çocuğunun yaşamı, kaç hayat, kaç varil petrol eder diye? Sorun bakalım, vatanı işgal edilmiş insana, hayatta kalabilmenin bedeli nedir diye! Elimizde şöyle bir zaman makinesi olsaydı: Diyelim 2 Mart 2003 günü, göster bize dört yıl sonrasını deyip ibreyi Mart 2007’ye yöneltseydik ve bugünü görseydik, yine de yaşanır mıydı bütün bu yaşananlar? Öyle ya ABD savaş makinesi ve onun güdümündeki güçler, “Korku ve Dehşet” diye adlandırdıkları operasyonla, ülkeyi işgal edecek, dünyayı ve ABD’yi tehdit eden kitle imha silahlarını ele geçirip yok edecek, El Kaide’yle Saddam yanlılarının ilişkisini kesecek, ülkeye demokrasi ve insan hakları getirecekti. Anımsasanıza: O günlerde anlı şanlı “dış haberler” uzmanları, işgal olasılığını “başlayıp, 3 ayda sona erecek bir operasyon” diye niteliyordu! (Katıldığım bir televizyon programında bunlardan birine ben de muhatap olmuş, canlı yayında öleceğimi sanmıştım!) Yalnız savaş makinesinin uzantısı uzmanlar mı, başta Bush beşli çete bunu böyle değerlendiriyordu. Hayır, elimizde zaman makinesi yoktu. Geleceği, bugünü, bir aygıttan değil, Bağdat sokaklarında insanların düşündüklerinden, Irak yönetimindekilerin sözlerinden okumaya çalışıyordum. Yalan üzerine kurulmuş bir işgalin öncesin Aşk Gibi Aydınlık Ölüm Gibi Karanlık Aşk ve ölüm ilişkisi üstüne nice kitap yazılmış, nice film yapılmıştır. Hele, Doğu edebiyatlarında, Doğu sinemalarında karşımıza çıkan aşklar çoğu kez ölümün kıskacındadır. Mehmed Uzun’un bir kitabına verdiği ad (Aşk Gibi Aydınlık, Ölüm Gibi Karanlık) bu ilişkiyi en özlü biçimde anlatır. Yılmaz Güney’in, Zeki Demirkubuz’un yapıtlarında aşk ve ölüm hep iç içedir (“Kader”i hâlâ izlemediyseniz, önümüzdeki günlerde, İstanbul Film Festivali’ndeki gösterimini kaçırmayın derim). Son günlerde izlediğim üç filmde de, aşkın aydınlığını ve ölümün karanlığını gördüm. Zülfü Livaneli’nin dünyanın dört bir yanında başarı kazanan romanı “Mutluluk”un ve Ahmet Ümit’in “Sis ve Gece’’sinin beyazperde uyarlamaları ile Barış Pirhasan’ın “Adem’in Trenleri”, farklı türlerde olmalarına karşın aşk üstüne düşünen filmler. Üçü de, sinemamızın son birkaç yılda gerçekleştirdiği atılımın güzel örnekleri arasında yer alan bu yapımlarda, edebiyatla sinemanın mutlu birlikteliklerine, ustalıklı karakter yorumlarına ve evrensel bir sinema diline tanık olacaksınız. Ama üçünde ortak olan bir başka unsur daha var; aşk öykülerinin geri planında insanımızın duyarlıklarını ve ülkemizin gerçeklerini çok iyi yansıtmaları. Abdullah Oğuz, “Mutluluk”la usta bir yönetmen olduğunu dosta düşmana kabul ettiriyor; Turgut Yasalar “Sis ve Gece” romanına sadakatte kusur etmezken sinema sanatına da ihanet etmiyor ve sinemamızda az rastlanan bir olgunlukta bir polisiye gerçekleştiriyor. Ama özellikle vurgulamak istediğim bir ortak yönleri daha var; oyuncu yönetimindeki başarı. Bunda en büyük pay oyuncuların. “Sis ve Gece”de Uğur Polat oyunculuk kariyerinin doruğunda. Diğer rollerdeki oyuncular da çok başarılı. İlyas Salman, kısa rolünde kelimenin tam anlamıyla muhteşem. Selma Ergeç’te büyük bir oyuncu kumaşı olduğuna kuşkum yok. Yetkin Dikinciler’den Ayten Uncuoğlu’na, Kemal Bekir’den Savaş Akova’ya toplu bir başarı söz konusu. Aynı şeyi, “Mutluluk” ve “Adem’in Trenleri” filmleri için de söylemek isterim. “Mutluluk”ta Talat Bulut, Murat Han, Özgü Namal, Mustafa Avkıran, Şebnem Köstem, Meral Çetinkaya’nın çıkardığı takım oyunu, “Adem’in Trenleri”nde Cem Özer, Nurgül Yeşilçay, Derya Alabora’nın güçlü yorumları, yönetmenlerin elini güçlendiriyor. Bu başarıda, Kültür ve Turizm Bakanlığı ile Eurimage desteklerinin önemli bir rolü olduğunu ve gerek nicelik gerekse nitelik açısından büyük aşama kaydeden sinemamızın dünyadaki öneminin her gün biraz daha arttığını düşünüyorum. ??? Aynı şeyi tiyatromuz için de söylemek isterdim, Dünya Tiyatro Günü’nü kutlamaya hazırlandığımız şu günlerde... Sinemamıza bu zengin oyuncu paletini sağlayan tiyatromuz, ne yazık ki aynı performansı gösteremiyor. Geçen yıl, bürokratik sıkıntılar nedeniyle özel tiyatrolara verilen devlet yardımının kesilmesi (bu desteğin yeniden başlatılacağı açıklandı geçenlerde) ve ödenekli tiyatrolarda yaşanan yönetim krizleri toplu bir başarıyı engellemiş olmalı. Tiyatrocular, son günlerde yeni bir krizle karşı karşıya: AKM ve Muhsin Ertuğrul Tiyatrosu için yıkım kararı alınmasına çok tepkililer… Bakanlık, yıkılacak iki tiyatronun yerine, daha büyük, daha kullanışlı salonlar yapılacağını söylüyor, ama, bu savları tiyatrocular tarafından ikna edici bulunmuyor. Sorunların diyalogla aşılması mümkün, ama nedense bakanlık, karşılıklı konuşmak yerine, kararları tebliğ etmeyi seçiyor. Oysa bu konuda daha başarılı olduğu alanlar da var. Haftaya, kaldığımız yerden devam ederiz. vecdisayar@yahoo.com ZAMAN MAKİNESİ de, yalanların en yüksek sesle, en sık, en yoğun biçimde haykırıldığı günlerde, ülkenin ikinci adamı olan Başbakan Yardımcısı Tarık Aziz’i dinliyordum. 2003 yılının şubat ayında, Tarık Aziz’in çalışma odasında: “Diyalog istiyoruz... Ama dinletemedik, dinletemiyoruz… Ben defalarca gittim ABD’ye, tek yetkiliyle, tek senatörle, eskiden dostlarım olanlarla bile görüşemedim... Şimdi aynı şey… Şimdi yaşamı kendimize kolaylaştırmak için silah denetçilerine de kolaylaştırıyoruz. Ne derlerse, peki. Onlara çok sabırlı davranıyoruz. Her istediklerini yerine getiriyoruz…” “Yeryüzündeki her namuslu, dürüst, ahlaklı, onurlu insan bu savaşa karşı çıkıyor. Ama emperyalizmin saldırganlığıyla karşı karşıyayız. ABD süper güç olmakla yetinmedi; bizim, Suudi Arabistan’ın, İran’ın petrolünü alıp dünyaya kendi satmak istiyor.” Bir saatlik görüşmeden seçtiğim birkaç tümce bunlar. Ve ayrılırken sorduğum “Korkuyor musunuz” sorusuna verdiği yanıt: “İlk savaşta torunum yoktu, şimdi var. Elbet çocuklarım için, torunlarım için, bütün çocuklarımız için korkuyorum.” ÜCÜN KÜRESEL İKTİDARI Bir başka görüşmedeyim: Irak Petrol Bakanı Amir Reşit’i dinliyorum: ‘’Biz baştan beri fiyat sıçramalarına karşı olduk. Gelirimizin yüzde 90’ı petrolden geliyor. Gelişme hızımızı planlamak için bu fiyat dengelerine ihtiyacımız vardı... Bugün ABD petrol ihtiyacının yüzde 60’ını dışarıdan alıyor. Önümüzdeki 20 yılda yüzde 75’e çıkacak bu sayı. ABD geleceğinin petrolünü garantilemek istiyor. Doğal bir istek... Bu bizim de işimize gelirdi. Normal ilişkilerimizi sürdürebilseydik, eşit haklarla diyalog sürdürebilseydik, uluslararası çerçevede anlaşabilseydik...” Bir başka görüşmeden: Irak Dışişleri Bakanı Naci Sabri’yi dinliyorum: “Şimdi içinde yaşadığımız durum ‘Irak’a saldırı kampanyası’, şiddet kampanyası, yalnız Irak’ı değil başta komşularımızı, tüm dünyayı ilgilendiriyor. Avrupa’ya karşı da G güçlenmek, Avrupa’yı baskı altında tutmak için ABD’nin petrol rezervlerimize ihtiyacı var. Zaten niyetlerini gizlemiyorlar. Irak’tan sonra sıra İran petrolüne gelecek. Özetle bu bir yöresel değil, küresel bir sorun...” Sonra, gözlerini gözlerimin içine dikip soruyor: “Siz söyleyin, size bir tehdit oluşturduk mu hiç? Bizim yüzümüzden kendinizi tehlikede hissettiniz mi?’’ Yanıtımı aldıktan sonra şöyle devam ediyor: “1990’dan öncesinde Türkiye’yle sınırımızda hiç sorun var mıydı? Tam tersine iki halk da sınır ticaretinden yararlanıyordu. Savaştan sonraki yeni oluşumlar hem Irak’a, hem Türkiye’ye zarar verdi ve sonrasını biliyorsunuz…’’ Evet biliyorum. PKK terörünü kastediyor. “Irak’a yapılan her kötülük, her saldırı, Türkiye’yi de etkileyecektir, Türkiye’ye yapılmış sayılacaktır. Bize gelen her zarar, size de gelecektir.’’ (Mustafa Balbay’ın “1. Körfez savaşı PKK’nin saldırı gücünü; 2. Körfez Savaşı siyasi gücünü arttırdı” saptamasını anımsamanın tam yeridir!) En çok, en çok da sokaktaki insana kulak veriyordum: “Yarın okula gitmesem olmaz mı, belki okulum yarın bombalanır” diye soran çocuklar… “Bu savaş çıkmayacak, çıkamaz, çünkü bizim sekiz bin yıllık uygarlığımız var” diyen idealistler… “Savaş olması için iki taraf olması gerek. Burada iki taraf yok. Yirmi yıldır istilaya uğramış bir ülke var. Ambargo ve yaptırımlar nedeniyle yirmi yıldır açlığa mahkum edilmiş bir ülke var... Bu ülkeyi istilaya kararlı, haritadan silmeye niyetli bir düşman var’’ diyenler… “Savaş değil, saldırganların şiddeti… Geriye yapacak tek şey kalıyor; kendimizi savunmak... Ve direnmek…” 2003 yılının şubat ayıydı. Bağdat’taydı. İnsan çabuk unutuyor, oysa anımsamakta yarar var. Hele bugün Bush’un İran’a yönelik söylemini dinlerken… zeynep@zeyneporal.com faks: 0 212 257 16 50 ‘Resim ve heykel’ müzayedesi Kültür Servisi Nâzım Hikmet Vakfı Sanat Galerisi’nin destek ve katkılarıyla AçıkArt müzayede organizasyonu tarafından düzenlenen ‘resim ve heykel’ müzayedesi, 25 Mart günü saat 14.00’te İstanbul Hilton’da yapılacak. Nur Sürer, Rutkay Aziz, Mustafa Alabora ile AçıkArt Müzayede Salonu’nun sahibi Tevfik İhtiyar’ın sunuculuğunu yapacağı müzayedede, Cumhuriyet dönemi ve çağdaş Türk resim ve heykel sanatından 150 sanatçıya ait 267 yapıt satışa sunulacak. Neşet Günal’ın en önemli yapıtlarından biri olan ‘Mehmet’in Oğlu’nun ve özellikle müzelerin ilgi odağı olduğu müzayedenin diğer önemli parçaları arasında bulunan Bedri Rahmi’nin ‘Bursa Kozahan’ ve ‘İnterior’, Avni Arbaş’ın ‘Kuvayi Milliye Altılısı’, Leyla Gamsız’ın ‘Prova’, Mehmet Güleryüz’ün ‘Kurtarış’, Mustafa Esirkuş’un ‘Balıkçılar’, Sami Yetik’in ‘Ankara Kalesi Önünde Evler’, Melek Celal Sofu’nun ‘Natürmortlu Nü’ adlı yapıtları koleksiyonlerin yoğun ilgisini çekiyor. Müzayedeye konulanyapıtlar, bu akşam saat 19.00’a dek Nâzım Hikmet Vakfı Sanat Galerisi’nde görülebilir. (0 212 292 18 48) Enis Batur: İlk kez böyle bir saldırının kurbanı haline getiriliyorum Kültür Servisi “P” adlı romanın kendi kaleminden çıktığı iddialarına Enis Batur oldukça sert bir dille yanıt verdi. Batur’un, Yahoogroups’ta kendisi üzerine düzenlenen bir tartışma platformunda yayımlanan, cevap niteliğindeki metni şöyle: “Otuz yedi yıllık yazı hayatımda pek çok olayla karşılaştım, ilk kez şerefsiz bir saldırının kurbanı haline getiriliyorum. Günlük bir gazete, basın ilkelerinin hiçbirine sığdırılmayacak bir sorumsuzluk anlayışıyla, tek bir dayanak olmaksızın, bütünüyle asılsız ve seviyesiz dedikodulardan hareket ederek takma isimle yayımlanmış, benim gözümde paçavra kadar değeri olmayacak bir kitabın yazarı olduğumu ilan ediyor. Kitabın yayıncısı Cem Mumcu, aynı zamanda Hipokrat yemini etmiş bir hekim. Ortaya çıkıp söz konusu kitapla ilgili gerekli açıklamaları yapmadığı taktirde, bu haysiyetsizliği alnında bir dövme olarak taşıması gerekeceğine inanıyorum. Haberi yayımlayan gazetenin yayın ahlakı açısından özür dileyecek olgunlukta bir davranış göstereceğini umacak kadar safdil olduğum sanılsın istemem. Buna karşılık, böylesine çirkin bir tecavüz konusunda Basın Konseyi’nden bir açıklama bekliyorum. Türkiye’nin, yazarlarını bu kadar kolay karalayabilmesinin nelere mal olduğunu görüyor muyuz? Kendi payıma, yaşanan rezillikle ilgili Türkiye Yazarlar Sendikası, PEN Yazarlar Kuruluşu, Türkiye Yayıncılar Birliği, Edebiyatçılar Derneği gibi kuruluşların olay karşısındaki tutumlarını merakla bekleyeceğim. Beklerken, bütün basın organlarından uzak durmayı tercih edeceğimi ifade etmek isterim. Bu çerçevede, hiç değilse saygın yayın organlarının, söz konusu saldırıyı konu edinmeyerek daha fazla kirliliğe yol açmamalarını da dilerim. Böyle bir kültür ortamında yaşıyor olmaktan utanç duyuyorum.’’ Bach Günleri’nin tanıtım konseri ? Kültür Servisi Türk Alman İşadamları Kültür Vakfı’nın desteğiyle Hakan Erdoğan Productions’ın işbirliğiyle 1931 Ekim tarihleri arasında düzenlenecek olan ‘İstanbul Bach Günleri’nin tanıtım konserini klavsen sanatçısı Christian Rieger verecek. Bu akşam saat 19.30’da İstanbul Alman Başkonsolosluğu’nda verilecek kokteylin ardından yapılacak olan konser, yalnızca basına ve davetlilere açık olacak. Konserde Rieger, J. S. Bach’ın ‘Toccata in emoll, BWV 914’, ‘Capriccio sopra la lontananza del fratello dilettissimo in B Dur, BWV 992’, ‘Praeludium, Fugue and Allegro in Es Dur, BWV 998’ ve ‘Toccata in D Dur, BWV 912’ adlı yapıtlarını seslendirecek. K  M İ L M A S A R A C I K Ü L T Ü R ? Ç İ Z İ K Devlet TiyatrolarıSabancı Uluslararası Adana Tiyatro Festivali 27 Mart’ta Bir dünya tiyatro Adana’ya geliyor Tiyatrosu ‘Gece Mevsimi’, Tiyatro İstanbul ADANA Devlet Tiyat‘Kaçamak’ ve Ankara roları Sabancı UluslararaEkin Tiyatrosu da ‘Vası Adana Tiyatro Festivali tan Kurtaran Şaban’ adlı 27 Mart’ta “Dünya Tiyatoyunlarıyla tiyatroserolar Günü”nde başlayaverlerin karşısına çıkacak. Festivale her yıl olducak.” ğu gibi bu yıl da çok sayıda Ödenekli tiyatrolardan evlet Tiyatroları Sabancı Uluslararası Adana Ti Eskişehir Büyükşehir Beyerli ve yabancı tiyatro topyatro Festivali’ne her yıl olduğu gibi bu yıl da çok luluğunun katılacağını açıklediyesi Şehir Tiyatrosayıda yerli ve yabancı tiyatro topluluğu katılacak. layan Adana Devlet Tiyatsu’nun da “Gözlerimi rosu (ADT) Sanat Yönetmeçok katılımcı olacak. Roman Kaparım Vazifemi Yaparım” ni ve Müdür Vekili Volkan Murat ya’dan katılacak olan topluluk adlı oyunla festivale katılacağını Benli, “Bu yıl 16 tiyatro toplulu ‘Romeo ve Jüliet’ adlı oyunla anımsatan ADT Müdür Vekili ğu 18 oyunla festivalimize renk sahne alırken İsrail ekibi ‘A Ta Benli, “Erzurum ‘Resimli Oskatacak” dedi. le Of Lonely Man’, Slovenyalılar manlı Tarihi’, Konya ‘Buzlar ÇöADT fuayesinde düzenlediği ‘Bakhalar’, Alman oyuncuları zülmeden’, Van ‘Inıshmore’un basın toplantısında, festivale Ro ‘Kadınlar Hayır Derse’, KK Yüzbaşısı’ oyunlarıyla sahne manya, Rusya, İsrail, Slovenya, TC’den gelenler ‘Barışın Engel alırken biz de Adana Devlet TiAlmanya, Fransa ve KKTC olmak lenemez Komedyası’ ve Fransız yatrosu olarak bu sezon büyük üzere 7 ayrı ülkeden tiyatro toplu lar ‘Mozart’ ile ‘Ay Avcıları’ ad ilgi gören ‘Tarla Kuşuydu Jüliet’ luklarının da katılacağını belirten lı iki oyunla festivalimize renk adlı oyunumuzla izleyicimizin Benli, festivalin, Dünya Tiyatro katacak. Ayrıca; Türk tiyatro karşısında olacağız” dedi. lar Günü’nde başlamasının da ay suna yıllarca büyük oyunlarla Festivaldeki tüm oyunların birı bir önem taşıdığını vurgulayarak katkı sağlayan Dostlar Tiyatro letlerinin satışı ADT gişeleri ve şöyle devam etti: “Bu yılki festi su ‘Oyun Sonu’, Akbank Sanat Gazipaşa Bulvarı gişesinde sürüvale oyuncu anlamında daha Tiyatrosu ‘Antiloplar’, Kenterler yor. (0 322 352 33 55) SAVAŞ KÜRKLÜ D CUMHURİYET 15 K
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear