26 Aralık 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 11 ŞUBAT 2007 PAZAR 4 HABERLER DÜNYADA BUGÜN ALİ SİRMEN Bardakoğlu, isteyen herkesin istediği yere cami yapar hale geldiğini söyledi Çağdaş Mitoloji Kahramanlarının Öyküsü Sevgili, Bilgisayarıma gelen iletilerin çokluğu, hepsini layıkıyla okumamı engelliyor, bu yüzden kimi zaman, çok ilginç şeyleri yanlışlıkla kaçırıyorum. Çarşamba günü, yeni gelen iletileri tararken, kadim dostum, genç arkadaşım (yani bana göre genç demek istiyorum) Tahsin Usluoğlu’nun göndermiş olduğu yazıyı gördüm. Bu yaşanmış öyküden öylesine etkilendim ki seninle paylaşmak istedim. Olay, “futbolcu tenorlar” diye de anılan Luciano Pavarotti, Placido Domingo ve Jose Carreras üçlüsünün son ikisiyle ilgili. Biliyorsun, bu üçlü ülkemizde de tanınmaktadır ve operanın sevilmesine büyük ölçüde katkıda bulunmuşlardır. Her biri çağdaş mitoloji kahramanı düzeyine çıkmış olan bu sanatçıların dünyanın çeşitli ülkelerindeki konserleri genelde bizim televizyonlarımızda da yayımlanıyor ve büyük ilgi topluyor. Hatta bir ara, ülkemizde de konser vermiş olan Pavarotti’nin plaklarının İbrahim Tatlıses CD’lerinden bile daha çok sattığını öğrenince çok şaşırmıştım. Şaşkınlığım da, Pavarotti’nin bu rekoru da çok sürmedi, zaman içinde her şey eski haline döndü. ??? Bu üçlüden birinin (Pavarotti) İtalyan, diğer ikisinin de İspanyol olduğunu bilirdim, yanılmışım. Placido Domingo gerçekten İspanyol, kendisini böyle nitelendirdiğinizde çok hoşuna gideceğinden şüphem yok. Ama yanılıp da Carreras’a İspanyol derseniz, bozulacağı kesin. Çünkü o aslında bir Katalan. Katalanlara İspanyol dendiğinde ne kadar bozulduklarını; hemen, Hayır, Katalanım, diye düzelttiklerini, böyle bir yanlışı ilk kez yaptığım 1964 yılından beri biliyorum. Tahsin’in bana ilettiği öyküden öğrendim, Jose Carreras’ın Katalan olduğunu ve Madridli Placido Domingo’dan hiç hoşlanmadığını. Hatta bu etnik farklılık yüzünden bu iki sanatçı 1984 yılında öylesine birbirlerine düşman olmuşlar ki sanırım hoşlanmamak sözcüğü biraz hafif kalmış, artık birbirlerinden nefret etmeye başlamışlar. O kadar ki, verdikleri konserlerde, her ikisi de, öbürünün bulunmamasını şart koşarmış. Biliyorum şimdi şunu soracaksın: Ama ben onların birbirleriyle kucaklaştıkları, birlikte birçok konserini izledim... Haklısın, ama bu sonradan oluşmuş bir durum. ??? Bak, nasıl olmuş bu gelişme... 1987 yılında Carreras, Domingo’dan daha büyük bir düşmanla karşılaşmış: Kan kanseri. Bu illeti yenmek için en ileri tıp uygulamasının olduğu ABD’ye gitmiş, nesi var nesi yoksa harcamış, ama tam anlamıyla iyi olamamış. Ülkesine döndüğünde, Madrid’deki Hermosa Vakfı’nın varlığını öğrenmiş. Oraya başvurmuş ve onların yardımıyla iyileşmiş, eski sağlığına kavuşmuş. Ekonomik durumunu da düzeltince kendisi de vakfa katkıda bulunup üye olmak istemiş. Vakfın belgelerini okurken görmüş ki, kuruluşun başkurucusu ve kaynak sağlayıcısı Domingo’dur ve rakibi kendisinin bu gerçeği bilmesi halinde, salt onun için kurulmuş olan bu kuruluştan yardım almayı reddedeceğini düşündüğünden, adını da gizlemiştir. Bu gerçeği öğrenen Carreras, Domingo’nun Madrid konserine gider ve gösterinin orta yerinde sahneye çıkıp diz çökerek af diler. İki sanatçı sahne ortasında kucaklaşırlarken ölmeyecek bir dostluğun da temelinin atıldığına tanık olur izleyiciler. Bu olaydan sonra, bir gazeteci Domingo’ya sorar: Neden yaptınız bu vakıf girişimini? Yanıt kısa ve yalındır: O kadar büyük bir sesin kaybolmasına razı olamazdık, değil mi? Bu güzel öyküyü bizlerle paylaştığı için dostum Tahsin Usluoğlu’na teşekkür ediyorum. Diyanet’ten camilere gözaltı FIRAT KOZOK ANKARA Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Bardakoğlu, camilerdeki din görevlilerinin yalnızca yüzde 6’sının ilahiyat fakültesi mezunu olduğunu belirterek bu oranın mutlaka yükselmesi gerektiğini söyledi. İsteyenin istediği yerde cami yapar hale geldiğini belirten Bardakoğlu, “Biz bir yerde cami olduğundan bizden kadro istenince haberdar oluyoruz” dedi. Bardakoğlu, yeni teşkilat yasasıyla, camilerin plan ve inşa sürecinde devrede olacaklarını söyledi. Prof. Dr. Bardakoğlu, caminin içi kadar avlusu ve çevresindeki sosyal oluşumların da din hizmetlerini yakından ilgilendirdiğini belirterek, “Caminin dört duvarının içi bizi ilgilendiriyor, yönetimi bize ait ama, etra fındaki dükkânlar, odalar, dernekler ve benzeri oluşumlar da din hizmetleriyle belli ölçüde irtibatlı” dedi. Türkiye genelinde yaklaşık 10 bin caminin özel şahıs, dernek ve vakıflara ait olduğuna işaret eden Bardakoğlu, “Kimsenin mülkiyet hakkında gözümüz yok, Diyanet olarak tapu meraklısı da değiliz, ama biz din hizmetle “Din görevlisi, anlattığı bilgiyle öncülük etmeli. Dinin şekil dini olmadığını, dindarlığın belli bir kılığı kıyafeti giymekle değil, faydalı işler yapmakla, barış içinde yaşamakla olacağını anlatmalı. Cami müştemilatının, din hizmetleri çizgisinde kullanımı ve cami hizmetiyle, din hizmetiyle bağdaşır bir görüntüde olma ? Mevcut din görevlilerinin yalnızca yüzde 6’sının ilahiyat fakültesi mezunu olduğunu belirten Bardakoğlu, “Bu hiç iyi bir durum değil. Gönlüm ister ki en az büyük şehirlerde, illerde ve büyük ilçelerdeki görev yapanlar üniversite mezunu olsun, dünyayı tanısın, toplum bilgisiyle öncülük etsin” dedi. rinin çok iyi yürütülmesinden ve belli bir istikamette bağımsız olarak dinin kendi doğru bilgisine ve ihtiyaçlarına göre yapılmasından yanayız. Böyle olunca da din hizmetlerini etkileyen her olumsuz şart bizi ilgilendirir” diye konuştu. Bardakoğlu, tüm bu nedenlerle cami çevresinin ve avlusunun sevk ve idaresinde Diyanet’in de mutlaka devrede olması gerektiğini söyledi. Bardakoğlu şöyle devam etti: sı da önemli. Tıpkı caminin mimari özelliği bizi ne kadar ilgilendiriyorsa, cami avlusu, oradaki cami müştemilatının sevk ve idaresi de din hizmetleri açısından önemli. Biz işimiz az da kendimize iş üretiyor değiliz ama, din hizmetlerinin sağlıklı yürüyebilmesi için bazı konuları sağlıklı konuşabilmek zorundayız.” Bugün itibarıyla camilerde görev yapan din görevlilerinin yalnızca yüzde 6’sının ila hiyat fakültesi mezunu olduğuna da işaret eden Bardakoğlu, “Bu hiç iyi bir durum değil. Gönlüm ister ki, en az büyük şehirlerde, illerde ve büyük ilçelerdeki görev yapanlar üniversite mezunu olsun, dünyayı tanısın, toplum bilgisiyle öncülük etsin” dedi. Son yıllarda yapılan camilerin, mimari ve estetik bakımdan istenilen düzeyde olmadığını anlatan Bardakoğlu, bazı camilerin içerisindeki süslemelerin rahatsız edici olduğunu söyledi. Bardakoğlu, “Ecdaddan aldığımız kaliteyi koruyamadık. İsteyen istediği yere cami yapar oldu ve istediği tarzda, şekilde cami yapar oldu. Diyanet İşleri Başkanlığı bir caminin hangi özellikte olması gerektiği, o bölgede böyle bir camiye ihtiyaç olup olmadığı, nasıl bir cami yapılması gerektiği konusunda maalesef hiç devrede olmamış. Nezaketen sorsalar bile nezaketen cevap verilmiş. Yeni tasarıyla bir yerde cami yapılacaksa o konuda sağlıklı bir bilgi ve tespit için toplumumuza ve hayırsever insanlara danışmanlık yapmak istiyoruz ” dedi. Özel, hükümetin kendilerini aşağıladığını ve hakaret ettiğini söyledi İsviçre İçişleri Bakanı’yla… İsviçre Konfederasyonu Başkan Yardımcısı ve İsviçre Federal Devleti İçişleri Bakanı Pascal Couchepin ve eşi Brigitte Couchepin’le, bir grup yazar akşam yemeği yedik. Daveti yapan İsviçre Büyükelçiliği görevlileri, İsviçre İçişleri Bakanlığı’nın Türkiye’dekinden farklı bir yapıya sahip olduğunu vurguladılar. İsviçre İçişleri Bakanlığı bizdekinden farklı olarak güvenlikle ilgilenmiyordu, kültürel sorunları ele alıyordu. Sanırım güvenlik konuları başka bir bakanlığın ilgi alanına giriyordu. Bakan Couchepin bir haftalık yoğun bir Türkiye gezisinin sonunda İstanbul’a gelmişti. Buradan da ülkesine dönecekti. Ankara’nın ardından Urfa, Gaziantep ve Mardin’e gitmişlerdi. Oradan da İstanbul’a. Sohbet daha çok kültürel konular üzerineydi. Türkiye’nin zengin kültürel renkleri konuşuldu, tabii Hrant Dink’in öldürülmesinden sonra gayrimüslim azınlıkların ruh hali de. ??? Yemekte benim hemen yanımda İçişleri Bakanı’nın baş danışmanı Benno Battig oturuyordu. Kendisiyle, gezi izlenimlerini ayrıntılı şekilde konuşma olanağı buldum. İlginç ve samimi itiraflarda bulundu. Battig, Türkiye’ye ilk kez geldiğini ve kafasındaki Türkiye imajıyla burada gördükleri arasında olağanüstü farklar olduğunu söyledi. Battig’in sözlerini şöyle özetleyebilirim: Türkiye’yi görmeden önce bu ülkenin Avrupa Birliği üyesi olması konusunda endişeliydim, zaten üye olmasının da mümkün olmadığını düşünüyordum. Türkiye kafamdaki kurguya göre geri bir ülkeydi. Bu anlayışa biraz da İsviçre’de yaşayan Türkler neden olmuşlardı. Avrupa’ya Türkiye’nin kırsal bölgelerinden gelenler böyle bir izlenim yaratmışlardı. Türkiye’yi de onlara bakarak değerlendiriyordum. Bir haftalık gezinin ardından bütün bu düşündüklerim kökten değişti. Türkiye’nin Avrupa Birliği için, Avrupa için çok gerekli ve önemli bir ülke olduğunu kavradım. Çok hareketli ve dinamik bir ülke burası. Halkı çalışkan ve yaratıcı. Sabahın erken saatinde Gaziantep’in sokaklarında dolaşıyordum, çalışmak üzere yollara düşmüş kalabalıklar beni heyecanlandırdı. Kadınlar hayatın içinde. Bunu da hiç düşünmemiştim. Türkiye’yi kadınların eve kapatıldığı bir ülke olarak hayal etmiştim. Yanıldım. Urfa’da, Mardin’de, Gaziantep’te Kürtleri, Arapları, Süryanileri, Türklerle bir arada gördüm. Oradaki, değişik kültürel renklerden çok etkilendim. İstanbul ise olağanüstü bir şehir. Avrupa’nın en gelişmiş kentlerinden hiçbir farkı yok. Büyüleyici ve canlı atmosferi, insanı içine çekiyor. Bütün bu gördüklerimden sonra şunu açıkça söyleyebilirim: Bizim Türkiye’nin dinamizmine çok ihtiyacımız var. Avrupa yorgun, yaşlı ve tembel.. Türkiye ise genç, dinamik ve çalışkan. Ancak böyle bir aşıyla Avrupa canlanabilir. Avrupa’nın Türkiye ile aşılanması gerekiyor. Hayata böyle dönebiliriz. Bütün bunları bir haftalık gezimin sonunda anladım. Ne kadar haksız önyargılara sahip olduğumu gördüm. Size bunu açıkça itiraf ediyorum. Türkiye çok önemli ve geleceği olan bir ülke. (Tabii bu arada İsviçre’nin AB üyesi olmadığını vurgulamak gerekiyor. AB üyesi ülkelerin diplomatları duruma daha hâkimler.) ??? Ben de İsviçre İçişleri Bakanı’nın baş danışmanı Benno Battig’i dinlerken şaşırdım. Bu kadarını tahmin edemiyordum. Türkiye konusunda şimdiye kadar çok sayıda politikacı, kültür insanı, gazeteci, aydınla sohbet ettim. Batılı aydınların Türkiye’yi zaman zaman anlamadıklarına tanık oldum. Ancak çoğu kez de Türkiye üzerine sağlıklı yorumlar yaptıklarını da gördüm. Battig’in anlattıkları muhtemelen Türkiye’yi gelip görmemiş, daha çok Avrupa’daki Türkleri tanımak dışında bir bilgiye sahip olmayan Batılı bir aydının tipik gözlemiydi. Türkiye zaten nereden baktığınıza göre değişen bir ülke bana göre. Eğer geriliklerini, ilkelliklerini görmek isterseniz, bu konuda bolca malzeme bulabilirsiniz. Hrant Dink’in öldürülmesinin ardından güvenlik güçleri içindeki görüntüye baktığınız zaman Türkiye’nin, bir aydınını nasıl adım adım ölüme gönderdiğini endişeyle saptayabilirsiniz. Bu devlet yapısının soğuk savaş döneminden kalma bir yapılanma olduğunu görür ve dehşete kapılabilirsiniz. Bir başka açıdan baktığınızda da milyonlarca insanın Hrant’ın öldürülmesinden acı duyduğuna tanık olabilirsiniz. Yüz binin üzerinde insanın cenazenin ardından yürümesi ve tek bir yürek olarak Hrant’ı sahiplenmesi de Türkiye’nin bir başka yüzüdür. ??? Nereden bakarsan öyle görünmesi, Türkiye’nin hâlâ iki arada bir derede olduğunun da göstergesi değil mi?.. ‘AKP Alevileri yok saydı’ ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Alevi Bektaşi Federasyonu Genel Başkanı Selahattin Özel, AKP hükümetinin bugüne kadar Alevileri en fazla aşağılayan, hakaret eden ve yok sayan hükümet olduğunu dile getirdi. Avrupa Alevi Birlikleri Konfederasyonu Genel Başkanı Turgut Öker, çağdaş, demokratik, laik hiçbir ülkede Diyanet gibi bir yapılanma olmadığına işaret etti. Alevi Bektaşi Federasyonu ile Avrupa Alevi Birlikleri Konfederasyonu, önceki gün düzenlediği akşam yemeğinde basın mensuplarıyla bir araya geldi. Başbakan Tayyip Erdoğan’ın İzmir’de Alevi dedeleriyle görüşmesini eleştiren Özel, “Görüşme taleplerimize yanıt vermeyen Sayın Başbakan’ın şimdi bu davranışta bulunması düşündürücü” dedi. Öker, Erdoğan’ın tavrına tepki göstererek “Alevi derneklerinin adresi belli. Ama gizli görüşmeler yapmayı seçiyor. Bu da samimi olmadığını gösteriyor” dedi. asirmen?cumhuriyet.com.tr CUMHURİYET 04 CMYK
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear