28 Kasım 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 11 ŞUBAT 2007 PAZAR 10 PAZAR YAZILARI dishab?cumhuriyet.com.tr Fidel’in ölümünü bekleyen viskiyle puro nlar, 46 yıldır bekliyorlardı; “Domuzlar Körfezi” çıkarmasından bu yana... Birileri onlara adadaki sosyalist devrimi tepelesinler diye tüfek müfek vermiş, üstelik Florida’dan amfibik askeri çıkartma gemileriyle Küba kıyılarına bırakılmışlardı. Küba’dan devrim sırasında kaçmış 1500 kişiydiler, her biri inançlı, antikomünist... Amerikan askeri birliklerinde eğitildiler, savaşa hazırlandılar. 1961 yılının Nisan ayında bekledikleri gün gelmişti. Küba’yı hayalci sosyalistlerin elinden geri alacaklardı. Adanın güneyindeki Domuzlar Körfezi’ne yapılan çıkarma sırasında, aralarından 200 kadarı orada öldü, inançla; diğer deyişle, aldanarak... Ülkelerini savunan Kübalı 1600 kadar devrimciyi de savaş sırasında öldürdüler. Sonra, askeri karargâhlarda tasarlandığı gibi O arkadan beklenen asıl Amerikan işgal kuvvetleri gelmeyince, Domuzlar Körfezi’nde sıkışıp kalacaklardı. Che Guevara’nın komutasındaki Küba kuvvetlerine teslim olacaklar, 20 ay kadar adada esir değişimini bekleyeceklerdi. Başkan Kennedy’nin füze krizi sırasındaki diplomatik hamlesiyle kurtarılıp, geri getirildiler. Başkan, yanına zarif eşi Jacqueline Kennedy’yi alıp, onları tümen flamasıyla karşılamaya gitti. Onlara, İspanyolca olarak “Brigadistas” deniyordu; Pentagon kayıtlarında 2506. Tümen! Brigadistas askerlerine gazilik unvanı dağıtıldı, maaşa bağlandılar, onlardan birçoğu Florida’ya yerleşti. Kısa süre sonraysa yoksulluk, evsizlik, alkolizm ve uyuşturucu ile kimi sağlık sorunlarıyla baş edemeyip sayıları azaldı. Kimileri bunalım geçirip intihar etti, bazılarıysa mafyacılık oynadı, kiralık “Gelecek yıl Havana’da!” Bu umutla o zamandan beri her yıl katil, soyguncu oldu. İnancını Havana sokaklarında olacakları günü bozmayanlardan geriye birkaç yüz bekliyorlardı. Her yıl, bir sonraki yıla kişi kalmıştı; ama Miami’nin 9. devrolan bu sloganla yaşıyorlardı; Caddesi üzerinde, bir müze kurmayı artık saplantı haline da unutmadılar: “Bay of gibi... 2506. Pigs Museum & Library”. I N D I A N A P O L I S gelmiş Tümen gazilerinden Müzenin, Florida en genci şu anda eyaletinde sayıları fazla 70’lerindeydi. Daha olan Kübalı sürgün, yaşlı olanlarıysa, göçmen ve sığınmacılarla, seksenlerinde onların aileleri tarafından bulunan bazıları dolup boşaldığını söylemek MAHMUT ŞENOL kendi ölümlerinden yersiz olacaktır. Müzeye evvel Fidel’in bu kadar gidemeyenlerin ise, dünyadan göçmesine “amin” demek www.bayofpigsmuseum.org için, KatolikLatinoHispanik adresinden Domuzlar’ın karşıkiliselerine gidip mum yakarak, adak devrimcilerine ait marifetleri adıyordu. izlemeleri olanaklıydı. Sonra, geçenlerde beklenen Brigadistas üyelerinin, tıpkı sevindirici haber birden duyuldu. Yahudilerin iki bin yıllık, “Gelecek Geçen yaz ortalarında Fidel sene Kudüs’te!” deyişini andıracak Castro’nun acil ameliyata alındığı bir sloganları da vardı: “El año gün, Florida kentlerinde salsa yapıp próximo en La Habana!”, çaça ile kıvıranların, mambo çevirip tango yapanların başındaydılar. Zaten birer kahraman sayıldıklarından omuzlara alındılar. Ne ki, inadına Fidel’de “muerto!” olmuyordu, bir türlü... Şimdi her gün kulakları, Küba rejimi karşıtı İspanyolca yayın yapan Radyo Marti’de, radyodan duymak istedikleri haber başlığıysa, “Fidel Castro esta muerto!” Fidel’in öldüğünü duyduklarında müjdeyi (!) kutlamak için hazırlıklı bulunan Brigadistas üyelerinden Jorge Marquet, geçenlerde basında yer alan habere göre, en pahalısından bir İskoç viskisi olan Dewar markalı şişeyi hazırda tutuyordu. İçlerinde, paraya kıyıp şampanyayı buzdolabında bekletenler de vardı; haber bir gelsin, mantar patlatılacaktı. Fidel’in ölümünü bekleyen yakılmaya hazır Küba puroları da bulunuyordu ellerinde, şık ahşap kutularda... 80’lik Rudolfo Ruentra, sigara içmemesine karşılık, ölüm haberi duyulsun diye elini purosundan çekmiyor, ahdetmiş gibi bekliyordu. Fidel ise, son fotoğraflarında, Don Kişot benzeri bir adam olup çıkmıştı. Ölünce, Don Kişotluğu’yla tarihe geçecekti; onlar puro tüttürüp İskoç viski devirirken... Sosyalist ütopyanın son kalesi Küba’daki devrim daha o zamanlar üç yaşında bir bebekken, hatta henüz “yapıcıları yapı yerinde pencerelerin saksılarını” bile yeni koymuşken, şair Nâzım’ın dediği gibi “İlk balkonlara güneşi taşıyor kuşlar kanatlarında,” mısrasının kuşlarını vurmaya giden avcılar işte bu günlerde, Amerika’da, müjde beklentisiyle oyalanıp duruyorlardı. Mahmut Yesâri’nin Çulluk romanında kuşları avlamayı bekleyenler gibi... msenol34@yahoo.com Charlie’nin Melekleri 2 am 1 yıl önce (Cumhuriyet, 19 inanan İslami hassasiyetli kesim, örneğin dava öncesi ve ilk günkü Şubat 2006, s.10 veya http://hukum.blogcu.com/) yine bu celsede CH’ye yalnızcaMasonların sahip çıktığını sütunlardaki yazımızın başlığı da belirterek akılları sıra bir taşla iki aynıymış. Aradaki yasaklamaları, kuş vuruyorlardı. Halbuki bütün duraklamaları saymazsak yarım sol partiler, çok sayıda insan asra yaklaşan yayın hayatında nice hakları kuruluşu, yüzlerce önemli saldırılar, mahkemeler, tehditler aydın ve kişilik, CH ile dayanışma görmüş, Fransa’nın en popüler içindeydi. Davaya tanık sıfatıyla haftalık mizah ve karikatür dergisi katılan Sosyalist Partisi 1. Sekreteri “Charlie Hebdo / (CH)”, 8 Şubat 2006’da olay yaratacak özel bir sayı François Hollande, cumhurbaşkanlığı seçimlerinde 3. basmış ve muhafazakâr İslamın adamlığa oynayan, merkez sağ şimşeklerini üzerine çekmişti. UDF Partisi Genel Başkanı Dünyada demokrasinin kök François Bayrou, camialarını salması, özgürlükler ve insan temsilen CH ve ifade haklarının yaygınlaşması özgürlüğünden yana konuşmalar mücadelesini kendilerine yaşama yaptılar. Sabah iki kısa haberde biçimi, çizen ve yazan kalemlerini Chirac’ın avukatı ve Sarkozy’den de araç, hatta silah seçen söz ederken Hürriyet gazetesi “Charlie’nin Melekleri” sıfatlı perşembe günkü baskısında, son CH çalışanlarının hazırladığı bu gelişmelerin ışığında mahkeme sayı, Hz. Muhammet’e küfrettiği görüşmelerinin kısa ve dürüst bir iddia edilen karikatürlerin tümünü dökümünü aktarıyordu. Türk yayımlamıştı. Aslında hiçbir İslamcı basınının kendi okurunu fevkaladelik içermeyen bu 12 ikna edebilmek için dayanak karikatür, daha önce bir kullandığı bir başka nokta da Danimarka gazetesinde çıkmış, kaynağını belirtme gereğini Fransız France Soir gazetesi de duymadığı bir kamuoyu birkaçını yayımlamıştı. Malum yoklamasının çok dar, kısmi bir fişeklemelerin ardından İslam sonucuydu. Buna göre Fransızların dünyasının sözüm ona sivil yüzde 79’u, dinle alay toplumları (!) sokaklara dökülüp edilemeyeceğini söylüyormuş. Sayı ölüm tehditleriyle sağa sola saldırmışlardı. France Soir’ın Mısır doğruydu. Unutulan husus, araştırmanın koyu Katolik Le kökenli patronu, genel yayın Pelerin (Hacı) dergisi adına yönetmenini işten atmış, Arap yapıldığıydı. Aşırı sağcıların yüzde âlemiyle ilişkilerinde daima çok 96’sı bu görüşü savunurken sol temkinli görünmek isteyen seçmenlerin yüzde 76’sı Cumhurbaşkanı karşıydı. Ayrıca, belki de Jacques Chirac, PARİS en önemli veri, “dini inançlara deneklerin yüzde 48’inin saygılı davranılması bu konuda dava gerektiği ve açılmasını saçma karikatürleri tasvip bulmasıydı. Eğitim ve etmediği” yolunda gelir düzeyi yükseldikçe demeçler vermişti. UĞUR HÜKÜM dinle dalga geçmeyi hoş Kamuya yansıyan görenlerin oranı daha da tartışmaları yetersiz bulan CH, ifade özgürlüğünü “Tek artıyordu. Zaman gazetesinin bu tamamlayıcı bilgileri vermemesi Kitap”ın sayfalarına hapsetmeye anlaşılır bir durumdu... Perşembe kalkışanlara meydanın boş akşamı biz bu satırları yazmaya olmadığı ve meslektaşlarını yalnız başlarken Paris 17. Ceza bırakmak istemediklerini Mahkemesi savcılığın talebi göstermek için aynı karikatürleri doğrultusunda ilk kararını (kesin basınca, resmi Fransız İslamı, karar 15 Mart’ta) açıklıyordu. radikal uçların itmesiyle adalete 1969’dan beri yüzlerce hakaret başvurmaya karar vermişti... davasıyla boğuşan ve hiçbirini İşte geçen çarşamba ve perşembe kaybetmeyen CH, daha doğrusu görüşülen davaya böyle bir ortamda başlandı. Bizzat Chirac’ın “İfade Özgürlüğü” bir kez daha kazanıyordu: “Karikatürlerde avukatı Francis Szpiner, dava dine veya Müslümanlara hakaret açan üç Müslüman kuruluştan Büyük Paris Camisi’nin vekilliğini yoktur. Sadece köktendinciler yeriliyor. Basın özgürlüğü üstlendi. Celselerin hiçbirine demokratik bir toplumda katılmayan caminin başimamı ve teokratik olamaz...” Mahkeme, Fransa’da yaşayan Müslümanları CH ve Yazıişleri Müdürü Philippe günün birinde temsil edebilmesi Val hakkında takipsizlik kararı ümidiyle kurdurulmuş Fransa veriyordu. Charlie’nin Melekleri İslam Konseyi (CFCM) Başkanı bu kez sanıldığından da fazla ve Delil Ebubekir, davanın güçlüydü. Bir gün önce CH “terorizmle İslam arasında avukatlarından, eski sol kavram kargaşası yaratarak bakanlardan Georges Kiejman’nın Müslüman inancından ötürü mahkemede okuduğu beklenmedik toplumun bir kesimine hakaret bir destek mektubu bu kararda edildiği” gerekçesiyle açıldığını etkili olmuş mudur, sanmıyoruz... savunuyordu. Ancak davanın İmzalayan kişinin, CH’nin son gerçek takipçilerinin, diğer iki aylardaki boy hedefi, İçişleri davacı Suudi Arabistan ve Mısır Bakanı ve sağ cephenin favori Müslüman Kardeşler destekli cumhurbaşkanı adayı Nicolas Fransa Müslüman Dernekleri Sarkozy olması anlamlı, ama pek Birliği (UOIF) ve Dünya İslam bir şey değiştirmiyor. Zira biz de Birliği Fransa Şubesi olduğu bu cümlenin altına imzamızı herkesin malumuydu. Konunun atıyoruz: “Karikatür aşırılığını, çok ilginç bir boyutu da davanın karikatür yokluğuna yeğlerim...” Türk basınına yansıma biçimiydi. ugur.hukum@gmail.com Chirac’ı da arkalarına aldıklarına T Flamanlarla Valonlar farklı düşünüyor F ransızca yayın yapan uyuyor, ev işleri yapıyor, RTBF televizyonunun sosyal ilişkilere ve yemeye “Belçika’nın Flaman içmeye daha fazla zaman Bölgesi’nin bağımsızlığını ayırıyor. (Valonlar biz Türklere ilan ettiği” kurgu haberine ne kadar da benziyorlar değil birçok izleyici inanmış, gerçek mi?) Flamanlar ise daha fazla sanmıştı. Belçika’nın çalışıyor, kalan zamanlarının Flamanca yayımlanan saygın çoğunu da çocuklarının bakımı gazetelerinden De Morgen, bu ve eğitimine ayırıyor. durumu “Valon Bölgesi Flamanlar doğum kontrol paranoid şizofren oluyor” hapını, Valonlar prezervatifi diye yorumlamıştı. Gazete tercih ediyor. Valonlar daha gerekçesini, “Bu, Valonların fazla orgazm oluyor (Valonlar Flaman Bölgesi’nin bir gün yüzde 23 Flamanlar yüzde gerçekten Belçika’dan 17). Flamanlar Valonlardan ayrılacağından korktuğunu daha uzun yaşıyor. Flamanlar ve buna inandığını Valonlardan daha fazla gösteriyor. Valon Bölgesi’nin kazanıyor. Flamanlar hemen şüpheciliği sürpriz değil. kendi evinin sahibi olmak Yıllarca Valonları Belçika’da istiyor. Flamanlar kiliseye daha yanlış giden her şey için fazla gidiyor. Valonlar sorumlu tuttuk, suçladık. Bu Flamanlardan daha fazla durumda Valonlar da peynir yiyor. Nörodilbilimci ülkenin sonu geldiğine neden Profesör Henny Bijleveld inanmasınlar ki” diye aylık Equilibre dergisinde açıklamıştı. Flamanca konuşan Flamanlar Valonları sırtlarında Flamanlarla Fransızca konuşan yük olarak görüyor, Valonlar Valonlar arasındaki ise neredeyse tüm Flamanların farklılıkların dillerin ırkçı Vlaams Belang yapısından BRÜKSEL Partisi’ni kaynaklandığını desteklediğini yazdı. Brüksel sanıyor. Birbirine Serbest pamuk ipliği ile bağlı Üniversitesi’nden Valonlarla Bijleveld, aylık Flamanları bir arada Equilibre tutmak ve dergisinde ERDİNÇ UTKU Belçika’nın üniter Flamanca dilini yapısını korumak da oluşturan temel yabancı kökenli (Alman) öğelerin Fransızcadan çok kraliyet ailesine düşüyor. 3 farklı olduğunu ve bu nedenle bölgeli (Valon, Flaman ve de Flamanca konuşanların Brüksel) ve 3 toplumlu Fransızca konuşanlardan çok (Flamanca konuşanlar, farklı bir yöntemle Fransızca konuşanlar, düşündüklerini yazdı. Almanca konuşanlar) Bijleveld çocukların Belçika’da yaşayanlar eğer düşünmeyi öğrenme sadece kendi dillerinde yayın biçimlerinin kullandıkları yapan medyayı izlerlerse dilden etkilendiğini belirtti. dünyayı sadece kendi Profesör Bijleveld bölgelerinden ibaret makalesinde “Flamancada fiil sanabilirler. Flamanlar çok önemli. Flamanca aktif Flamanca yayın yapıp sadece bir dil ve bu, Flamanları Flaman Bölgesi’ne, Valonlar daha girişken ve verimli da Fransızca yayın yapıp yapıyor. Flamanca sadece Valon Bölgesi’ne konuşanlar dillerini odaklaşıyor. Belçika’yı tek bir anlamak, karar vermek ve ülke olarak gören “federal yapmak için kullanıyorlar. yayın organları”nı sadece Fransızcada ise isim, dilin Belçika’daki yabancılar çok önemli bir öğesi. Bu (İngilizce, İspanyolca, Türkçe) nedenle de Fransızca bir çıkarıyor. Zaten Belçikaca diye kavramlar dili. Fransızca bir dil yok. “Belçikalılık” ise konuşanlar kendilerini kaybolmaya yüz tutmuş savunmada ve durumda. Flamanların sadece gerekçelendirmede çok yüzde 22’si, Valonların ise kuvvetliler ve daha fazla yüzde 34’ü kendilerini önce anlayıp daha fazla Belçikalı hissediyorlar. İki yansıtıyorlar” diye yazdı. toplum arasındaki farklar o Profesör Bijleveld kadar fazla ki ırkçı parti mahkemelerde Flamanca Vlaams Belang web sitesinde konuşan hâkimlerin, Fransızca indeks yapıp alfabetik sırayla konuşanlardan iki kat daha Flamanlarla Valonların hızlı karar verdiğini söylüyor farklarını sayfalarca anlatıyor. ve bunu tezine destek olarak Bu partiye göre tembel kullanıyor. Valonlar, çalışkan Flamanların Dil yapılarının düşünme sırtında yük olan parazitler. biçimini belirlediğini düşünen Belçika basınında da Bijleveld, bunun kültür Valonlarla Flamanların üzerinde de önemli etkisi farklarını ön plana çıkaran olduğuna inanıyor. Bijleveld haberlere sıkça rastlanıyor. tartışmaya yeni bir bilimsel Hatta bazıları bu farkları boyut kazandırdı, ancak bu istatistiki bilgilerle destekliyor. konudaki tartışma devam Valonlar daha fazla boş edeceğe benziyor. zamana sahip. Daha fazla erdincutku@binfikir.be Çin’in Guangsi Juang özerk bölgesinin başkenti Nanning’deki hayvanat bahçesindeki hayvanların sirk yıldızlarından farkı yok. Özel eğitimlerden geçirilen hayvanların gösterileri izleyenleri hayran bırakıyor. Hayvanat bahçesinin en becerikli yıldızlarından biri de sırtındaki maymunla telin üzerinde rahatça yürüyen bu kara keçi. (Fotoğraf: REUTERS) Cambaz ip üstünde İsveçli sarışın ekmek derdinde çiçeği gibi açılacaktım. Her gün, sarışınla beraber, yitik yıllarımın acısını çıkarmaya çalışırdım. Bizim Memo’nun hikâyesindeki gibi hani... Memo, ilk kez köyden İstanbul’a gelirken arkadaşları demiş 1986’da Olof Palme’nin ölümü, İsveç için adeta ki: “Ulan Memo, İstanbul’da kadın, kız zibil bir milat oldu. 1990’lı yıllarda boy vermeye gibidir. Hepsi de oynaktır. Hangisini canın başlayan ekonomik durgunluk ve işsizlik, AB süreciyle birlikte İsveç’in sosyal devlet yapısındaki çekerse, git kapısını çal, gerisi tamam!” Memo İstanbul’a gelmiş, inşaatlarda üçbeş hafta “sosyalliği” aldı, götürdü. Bu küçük İskandinav çalıştıktan sonra arkadaşlarının söylediklerini ülkesini adım adım Avrupa’nın bir parçası haline anımsamış. Gitmiş, balkondan gördüğü bir kadının getirdi. Ortaçağ İsveç’inde, “cadı” kadınların kapısını çalmış. Kadın kapıyı açmış: çocukları kandırarak evlerin bacalarından dışarıya “Ne istiyorsun?” Memo bıyıklarını sıvazlayarak çıkardıklarına, daha sonra da “şeytan”la birlikte “İstanbul’a kadar gelmişken, hele bir yatak öldürdüklerine inanılıyordu. Kurulan “çocuk (yatalım)” demiş... İsveç’te, ilk günlerimin taburları” köyden köye dolaşıyor, “cadılık”la suçladıkları kadınlar, büyükleri tarafından intikam şaşkınlığını atlattıktan sonra, Memo gibi ben de Türkiye’deki arkadaşlarımın söylediklerini amacıyla işkence ile başları kesilerek anımsadım. Bir bira ısmarladığımda beni evlerine öldürülüyordu. götüreceklerini sandığım, yollarda gözlerinin içine Geçen yüzyılın başlarına dek ülkede kadınların seçme ve seçilme hakları yoktu. İsveç’te kadınlara bakarak üzerlerine gittiğim sarışınlar yüzüme bakmıyorlardı bile. Günlük yaşamın telaşı içinde yeni haklar tanınması Türkiye ile aynı yıllara koşturup duruyorlardı. Bir gün, Konyalı İzzet, beni rastlar. Kadının bedenine sahip çıkması, gebeliği mahkemeye, bir arkadaşının duruşmasına götürdü. önleyici araçları kullanması, çocuk yapıp Adam, bir birahanede bir İsveçli kadına 35 bira yapmamaya karar vermesi 1930’larda yapılan yasal değişikliklerle gerçekleşti. Cinselliğin açıkça ısmarladıktan sonra birlikte evine gitmek istemiş. Kadın da ona borçlu kalmamak için “Olur, bir tartışılması, ders olarak okutulması ise 1960’lara kahve içer, gidersin” demiş. Ancak bizimki kahve rastlar. 1970’ler ise kadınların özgürlüklerini içtikten sonra gitmek istememiş. alabildiğine yaşayabildikleri MALMÖ Kadına saldırmış, mahkemelik yıllardır. Ben, o yıllara olmuşlar... Kadın, yargıca derdini yetişemedim. Büyüklerimizden anlatmaya çalışıyordu: dinlediklerime göre, o yılların “Bu adamı evime davet ettim, İsveçli sarışını, özgür ve ürkekti. ancak niyetim birlikte kahve Ürkekliği özgüven taşımasına içmekti. Onunla yatmayı engel değildi. Bir pub’a gittiğinde, düşünmüyordum.” Sıra bizimkine bugünkü gibi, kendisine bir bira ALİ HAYDAR NERGİS geldi: “Hâkim Bey! Ben, bu ısmarlattıktan sonra yanınızdan kadına 45 bira ısmarlamış mıyım, uzaklaşmazdı. O yılların sarışın ısmarlamışım... Sabaha karşı beni evine İsveçlisinin her zaman cebinde bir bira parası götürmüş mü, götürmüş... Kahve de içmişiz... bulunurdu. Hoşuna gitmeyen kişinin içki teklifini Ben keriz miyim? Eee, geriye daha ne kalıyor?” geri çevirirdi. O yıllarda, yabancı erkekler de Artık eğlence yerlerinde her gün çıkan kavgalar, İsveçli kadınlar için yeni keşfedilen bir alandı. O yaşanan olumsuzluklar ve ekonomik güçlükler zamanın yabancı erkekleri de, iki bira İsveçli sarışını oralardan uzaklaştırdı. Gelenler de ısmarladıkları kadının evine giderek ona zorla artık eskisi kadar değiller. Size bir bira sahip olmaya kalkışmayacak denli naiftiler. Ben, ısmarlatıncaya dek yanınızda duruyor, sonra 1980’li yılların sonlarına doğru, İsveç’e gelme sessizce sıvışıyorlar. İsveç’te de hazırlıklarını sürdürürken arkadaşlar takılıyordu: Avrupa ülkelerindeki gibi, işsizlik ve ekonomik “Haydi haydi köftehor, kadının, kızın gani sıkıntılar diz boyu. Özgür sarışın, artık olduğu bir ülkeye gidiyorsun!..” işsiz ve ekmek derdinde. Günlük koşturmacanın, Gevrek gevrek gülüyor, bu şakalardan telaşın arasında, sahip olduğu özgürlüklerin hoşlanıyordum. O yaşa dek evlenmemiştim. İşsiz farkında bile değil... Özgürlük, yaşandığı kalmamak için kapıdan kapıya koşturmuş, kadar anlam kazanır. İsveçli sarışın için artık geleneksel baskılar nedeniyle o güne dek doğru dürüst bir kadın yüzü görmemiştim. İsveç’te kabak özgürlüğün tadı yok... ay gibi uzun boyunlu, ince belli İsveç kızları efsanesi 1970’li yıllarda kaldı... Sarışın İsveçli T de pek çok dünya insanı gibi artık ekmek derdinde. CUMHURİYET 10 K
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear