26 Aralık 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
11 ŞUBAT 2007 PAZAR CUMHURİYET SAYFA ÇANKAYA’YI TEMİZ TUT, TÜRKİYE’Yİ KİRLETME! 17 Kuş gribi geri dönmüş... “Turizm yine nezle olacak!” PANO DENİZ KAVUKÇUOĞLU Yüzsüzler Zehra Top: “Amerika’nın yüzü kızarmaz ki; Gül, mahcubiyetlerini nasıl anlamış?” Ya ğ m u r E k i m Erdoğan: “Çomağı soktuk, rahatsız olan bağırıyor!” Bir de “çelik” irade... Olur size çelikçomak! İlkeler “Genelkurmay Genel Sekreterliği, Anıtkabir Müzesi’nde Atatürk ilkelerinin anlatıldığı İngilizce metne, unutulan laiklik ilkesinin de ekleneceğini bildirdi.” DERİN devlet tartışmaları üzerine Prof. Dr. Özer Ozankaya’nın da bir çift sözü var: “Bugün ‘derin devlet sensin, yok asıl sensin’ kavgasını verenler, Türk ulusunun bağımsızlığını, özgürlüğünü ve çağdaş uygarlık düzeyinde onurla yaşamasını sağlayan dünyaya örnek Türk Devrimi’ni yıllarca ‘milli, manevi mukaddeslerimize saldırı’ demagojisiyle karalayanlardır. Milyonlarca yurttaşa Cumhuriyet aydınlığının ulaşmasını engelleyerek onları cahil, meslek ve sanattan yoksun, yoksul bırakanlardır. Ulusun gerçek gücünün bilimce, teknikçe ve ahlakça güçlü olmaya bağlı olduğunu göz ardı eden ve ettirenlerdir. Yıllarca ‘Türkİslam Sentezciliği’ kılıfı altında Devlete yardımcı oluyorum’ diye cinayet dahil her türlü hukuk ve yasadışı eylemlerde bulunabilenler; şeyhler, tarikatçılar ve aşiret ağalarıyla kol kola girerek ‘İslami sermaye’ soygunculuğu yapıp en yüksek mevkilere gelebilenlerle sıkı fıkı olabilenler; ‘sosyal uyanış ekonomik gelişmenin önünde gidiyor’ gibi saçma bir gerekçeyle Cumhuriyet aydınlanmasının önünü kesenlerdir. Partilerinin içinde demokrasiyi ortadan kaldırıp tutkal gibi parti yönetim koltuklarında oturarak yurttaşı siyasal sürecin dışına itenlerdir. Oysa Türkiye Cumhuriyeti, daha kuruluşu sırasında İslamcılığın da, Turancılığın da baskıcı maskesini indirmiş, Türk ulusuna yıkımdan başka bir şey getirmediğini sergilemiş, aynı zamanda hiç kimseye, hangi gerekçeyle olursa olsun yasa ve hukuk dışı yetki verilemeyeceğini, böyle bir durumda ortada devlet kalmayacağını, anarşi olacağını açık açık ilan etmiş, siyaset adamlarının yükümlülüklerini de açıkça belirtmiş, tüm bunları yeni kuşaklara bir siyasal kültür Derinlik olarak bırakmıştır. Bunun aksini düşünenler buyursunlar Atatürk’ü dinlesinler ve yapabiliyorlarsa özeleştirilerini yapsınlar. Susurluk’taki kamyonla perdesi bir ölçüde yırtılabilen bu ‘derin devlet’ yıkımlarından ulusu ve yurdu korumak için, ‘devlete yardımcı olmak’ demagojisiyle devlet yetkilerinin yasa ve hukuk dışı kullanılmasının doğuracağı tehlikeler konusunda Atatürk’ün şu sözlerini anımsasınlar: ‘Bir yurttaş ülke savunmasında başına toplayabileceği birtakım kimselerle başlı başına harekette bulunmaya yetkili değildir. Bir yurttaş kendi özgürlük hakkını kendi maddi gücüne dayanarak sağlamaya kalkışamaz. Bu hususlar bireylerin güçleri ve girişimleri ile değil, ulusun istencini taşıyan devletin güç ve etkisiyle sağlanabilir.’ Parti içi demokrasiyi ortadan kaldırarak ulusal egemenliği işlemez kılan siyasetçilere Atatürk’ün verdiği ders bugün en güncel değerdedir.” Jeanne D’Arc’ın Öteki Ölümü Domreymli Çoban Kız, Orleanslı Bakire ya da Fransa’nın Bakiresi olarak da bilinen Jeanne D’Arc, Fransa ile İngiltere arasında süren Yüzyıl Savaşları sırasında, ülkesinin İngilizler tarafından işgal edildiği dönemde, 1412 yılında dünyaya gelmiş bir köylü kızıydı. 1425 yılına kadar köyünde, yoksul ailesinin yanında sıradan bir yaşam sürdü. 13 yaşına bastığı o yıl kendisine Azize Katherina, Melek Mihail ve Azize Margaretha görünüp Tanrı adına ondan Fransa’yı işgalden kurtarmasını ve veliaht Prens VII. Charles’ı tahta geçirmesini istediler. Daha sonra Engizisyon Mahkemesi tutanaklarına da geçecek olan söylence böyledir. ??? Tanrı’nın elçilerinin ziyaretleri ondan sonra da sürmüş, Jeanne D’Arc 1428 yılında evini terk ederek Fransa’yı kurtarmak üzere yollara düşmüştür. 1 Mart 1429 günü veliaht Prens VII. Charles ile görüşmeyi başarır ve ona tahta geçeceğini müjdeler. Tanrı’dan aldığı mesajlar uzun uzadıya kilise yetkilileri tarafından incelenir ve inandırıcı bulunur. Bunun üzerine emrine küçük bir askeri birlik verilir. İlk görevi İngiliz işgalindeki Orleans kentine erzak taşıyan bir atlı araba konvoyuna eşlik etmek ve konvoyun kente girişini sağlamaktır. 29 Nisan günü bu misyonun başarıyla üstesinden gelir. Bunun verdiği şevkle birliğini İngilizlerin üzerine sürer ve 1429 Haziranı’nda bölge İngilizlerden temizlenir. 17 Temmuz günü ise öngörüsü gerçekleşip veliaht prens Kral VII. Charles olarak tahta geçince Jeanne D’Arc, Reims Katedrali’nde düzenlenen törende elinde bayrakla kralın tahtının yanında yer alır. Ne var ki 8 Eylül 1429 günü Paris’i kurtarma girişimi başarısızlıkla sonuçlanınca kralla arası açılır, gözden düşer. 23 Mayıs 1430 günü Burgundlu askerler tarafından yakalanarak 10 bin altın karşılığında İngilizlere satılır. İngilizler onu Kilise’ye teslim ederler; Engizisyon Mahkemesi’nde yargılanır, 67 noktada suçlu bulunur ve ölüm cezasına çarptırılır. 30 Mayıs 1431 günü Rouen’de, pazar yerinde odun ateşinde yakılır, külleri Seine ırmağına atılır. 24 yıl sonra, eski dostu Kral VII. Charles tarafından 7 Kasım 1455 günü Paris’teki NotreDame Katedrali’nde kurulan özel mahkeme, 7 Temmuz 1456 günü “idamına neden olanlar” dışındaki suçlarından Jeanne D’Arc’ı aklar. Çok sonra, 1909 yılında Papa X. Pius tarafından günahlarından arındırılır, 16 Mart 1920 tarihinde ise Papa XV. Benedictus tarafından “Azize” ilan edilir. Ulusal Kahraman olarak ilanı ise 20. yüzyıla, II. Dünya Savaşı günlerine rastlar. ??? “Jeanne D’Arc’ın Öteki Ölümü” ise Bulgar yazar Stefan Tsanev’in bir oyunu. Oyun 2005 Ekim ayından bu yana Oyun Atölyesi tarafından sahneleniyor. Kemal Aydoğan’ın sahneye koyduğu oyunu geçen hafta izledim. Son yıllarda izlediğim en başarılı oyunlardan biri. Bu oyuna ilişkin olarak sözlerine değer verdiğim eleştirmenlerin yazdıklarını okudum; her biri oyunu bir başka yönünden ele almalarına karşın övgüde birleşiyorlar. Eleştirmenlerin alanına girmek haddim değil, fakat “Tanrı” rolündeki Haluk Bilginer’in, “Cellat”ta Emre Karayel’in, “Jeanne D’Arc”ta da Esra Kızıldoğan Uygur’un başarılı performanslarından söz etmeden geçemiyorum; İrfan Varlı’nın ışık, Bengi Günay ve Gamze Kuş’un sahne tasarımlarından da. Son gecesinde, hücrede Jeanne D’Arc, Tanrı ve Cellat’ın buluşmaları, aralarında geçen konuşmalar güldürdüğü kadar düşündürüyor da izleyiciyi. Stefan Tsanev, yönetmene oyuna güncel gündeme ilişkin eklemeler yapma özgürlüğü tanımış, oyunda bu özgürlük başarıyla kullanılıyor. Özellikle Jean D’Arc’ın yakılacağı odun ateşini tutuşturacak olan “vatansever” cellat ile “vatansever” olduğu için yakılacak olan Jean D’Arc arasındaki konuşmalar, günümüzdeki “milliyetçilik” tartışmalarına ışık tutan bir ders niteliğinde. Arkadaşımız Ayşegül Yüksel’in Cumhuriyet’teki 24 Ekim 2005 tarihli yazısında belirttiği gibi, “günümüzdeki siyasi rejimlerin ‘çoğulcu’ yaklaşımdan uzak, halktan kopuk politikalarını, halkın sıradanlığını ve pısırıklığını ve Tanrı’nın, kendi yarattığı insanların yaptıkları karşısında yaşadığı ‘komik’ çaresizliği irdeleyen” oyunu eğer izlemedinizse mutlaka izleyin. Hem çok gülecek, hem de çok düşüneceksiniz. Oyun, 425 Mayıs tarihleri arasında Anadolu turnesine çıkıyor, Kayseri, Malatya, Elazığ, Diyarbakır, Gaziantep, Antakya, Adana, Mersin, Konya, Antalya, Isparta, Denizli, Bodrum, Aydın, Eskişehir ve Bursa’daki tiyatroseverlerin mutlaka görmeleri gereken bu oyunu izleme şansları var. 0216349 98 78’den İstanbul’daki ve Anadolu’daki gösterim tarihlerine ilişkin bilgi alınabilir. (eposta: dkavukcuoglu?superonline.com) SESSİZ SEDASIZ (!) Türlü çeşitli ‘e mi’ ödüllerini kazananlar NOBEL, Oscar, Emy, Grammy ödülleri falan derken Akif Kökçe de “e mi ödülleri” vermiş: Ellerin kırılsın e mi ödülü: Tetikçilere... Zıkkımın kökünü ye e mi ödülü: Rüşvet yiyenlere...Allah iyiliğini versin senin e mi ödülü: Medyayı sirke çevirenlere... Duçar ol e mi ödülü: Dünyayı çevre felaketine sürükleyen paragöz şirketlere... Daha da çaresiz naçar ol e mi ödülü: Medeniyetler arası çatışma projeleriyle Ortadoğu’yu kan gölüne çevirenlere... Boyun posun devrilsin e mi ödülü: Bir bebekten, katil yaratan karanlık ellere... Allah belanı vermesin Yüksek Yerilim Hattı erdincutku?yahoo.com Ezber Işık İşgüden: “Emine Erdoğan’ın hayatı kitaplaşmış. Tayyip Bey’in okuyacağını sanmıyorum; çünkü ezberindedir!” Doğru Gülhan Elmas: “Tarikat atamaları doğruysa; derin devleti, derin hocalar yönetiyor demektir!” e mi ödülü: Tarımsal üretimi köylüden alıp, küresel oligarşiye teslim edenlere... Allah seni bildiği gibi yapsın e mi ödülü: Dünyada petrol fiyatları varil başına 20 dolar düşerken, ülkemizde 1 kuruş indirime gidenlere... Hay sen çok yaşa e mi ödülü: Depreme önlem olarak Ulusal Deprem Konseyi’ni lağvedenlere... Okumazsan ölümü gör e mi ödülü: Uyguladıkları sağlık politikalarıyla hastaları üfürükçüye teslim edenlere... Kör olmayasın e mi ödülü: Bir araya gelemeyen sol partilere... Allah seni nasıl biliyorsa öyle yapsın e mi ödülü: Çocuklara töre cinayeti işlettirenlere.... Eskiden dağa taşa slogan yazardı, şimdi reklamlara slogan yazıyor! ÇED KÖŞESİ OKTAY EKİNCİ KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak?yahoo.com.tr İsmail Cem gibi ‘Anadolulu’ olabilmek Belki okur da “şifa”sına da katkısı olur diye avunduğumuz “İsmail Cem’e Sevgiyle” başlıklı yazımız, zarif politikacımızın yaşama sessizce veda ettiği gün yayımlandı. (Cumhuriyet24 Ocak 2007) Yıllar evvel Aziz Nesin, sevdiklerimizin hep “ardından” değil de “sağ”lıklarında yazmamızın daha anlamlı olacağını söylediğinde, “Benim için ne diyecekseniz, şimdiden bileyim..” diye de eklemişti. İsmail Cem’le olan az, ama özlem yüklü anılarımızı da “sağlığında” yazarken bunu anımsamış; ondan aldığımız “ders”leri daha nice yıllar vermesini dilemiştik... Olmadı, olamadı… “Politika gazetesi”ndeki kibar yazı işleri müdürümüze; “Türkiye’de Geri Kalmışlığın Tarihi” kitabıyla bilincimizi açan unutulmaz TRT Genel Müdürümüze; her sözünde “önce Türkiye’nin çıkarları” diyen Dışişleri Bakanımıza; “korumacı”lara sahip çıkan duyarlı Kültür Bakanımıza.. şöyle göz göze bakışarak, elini sıkıca tutup tokalaşarak teşekkür edemedik… Şimdi, henüz “kırk”ı bile çıkmadan olana bitene baktığımızda da görüyoruz ki onun özellikle Dışişleri Bakanlığı’nda izlediği “ulusal duruş”u bile çok çabuk unutmuşuz... Nasıl mı? “düşünce ifadesi”ni bizdeki 301’den daha zalimce cezalandırdıklarını neden söylemezler? Peki, “edilgen değil etken” olmak için ne yapılmalıydı; sadece “kınamak”la yetindiğimiz tepkimizin tek “ulusal eylem”i de Fransız firmalarının mallarına “boykot” mu olmalıydı? İşte yanıtı, yine aynı söyleşisinden: “Fransa’ya karşı Türkiye’nin elinde üç önemli koz var: Birincisi, bir düşüncenin ifadesini cezalandıran yasa için, Avrupa İnsan Hakları Bildirgesi’ne aykırılığından ötürü AİHM’de dava açmak; ikincisi, aynı nedenlerle AB Adalet Divanı’ndan Fransa’ya yaptırım uygulamasını istemek; üçüncüsü de Fransa’daki yüz binlerce Türk vatandaşının ya da Türk asıllı Fransa vatandaşının ‘soykırım yoktur’ diyerek, toplu ‘suç’ işlemesini organize etmek..” Bu ülkenin, sadece “ulusal onur” için değil, emektar politikacısı İsmail Cem’e saygısını da kanıtlaması için, ABD’ye karşı da bu gibi girişimlerle birlikte özellikle “üçüncü”yü gerçekleştirmesi gerekmiyor mu? ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci?mynet.com HARBİ SEMİH POROY BULMACA SOLDAN SAĞA: SEDAT YAŞAYAN Kimlikli duruş için Cem, gerçek bir “Anadolu aydını” olduğunu kanıtlayan düşüncelerini de özellikle “çağdaş uygarlık” hedefimizi “Avrupa sevdası”na dönüştürenlere karşı söylediklerinde açıkça şöyle belirtmişti: “Türkiye, hem Asyalı hem Avrupalı birkaç ülkeden biridir; hem Batılı hem Doğulu olabilmek Türkiye’nin tarihsel önceliğidir. Bunun bilincindeki liderlerle Türkiye her zaman kazanmıştır. Mustafa Kemal bize ‘Avrupa’yı değil, ‘çağdaş medeniyet’ seviyesini hedef göstermiştir. Batı’nın demokrasisini, özgürlüklerini, ileri insan ve ekonomi ilişkilerini elbette paylaşalım. Ama aynı Batı’nın tarihteki gaddarlığını, bencilliğini, üstünlük ve aşağılık komplekslerini kendimize ölçü almayalım…” Umarız Türkiyemiz, işte böylesi düşüncelerle yönetilmenin hasretini daha fazla çekmez. İsmail Cem’i, Batı’ya karşı onurlu duruşumuzla; dünyanın karşısına kişiliğimizle çıkarak kuşaktan kuşağa anmak dileğiyle... ekinci?cumhuriyet.com.tr HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN hetiyatrosu?mynet.com ‘Düşünce’yi yasakladılar İsmail Cem, Can Dündar’ın internet sitesinde yayımladığı 16 Ekim 2006 tarihli röportajında, “Fransa’nın Ermeni soykırımını kabul etmeyen düşünceyi cezalandırmak istemesi, öncelikle Avrupa’nın insan hakları hukukunu yok saymaktır..” diyerek bakın neler söylüyormuş: “Bu nedenle Türkiye, bir düşüncenin ifadesini yasaklamakla insan haklarını açıkça ihlal edenlere karşı savunmada değil; tam aksine, iddia makamında olmalıdır. Edilgen değil, etken olmalıyız. 35 oy uğruna, Fransa’yı bu duruma düşürenler utansın...” Acaba şimdi de ABD’nin dayattığı şu soykırım için yine “tarihçiler araştırsın..” deyip duranlarımız, Fransız yasasının TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 11 Şubat www.mumtazarikan.com 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1/ İnternette, bir 1 konferans ya da yazışma alanını 2 yöneten kişi. 2/ Yankı... Paltoya 3 benzer bir tür 4 üstlük. 3/ Çöl 5 den esen rüzgâr... Düşük ök 6 çeli ve hafif bir 7 kadın ayakkabı 8 sı. 4/ Kalın bükülmüş sicim... 9 Müslümanları cuma, 1 2 3 4 5 6 7 8 9 bayram ya da cenaze 1 P E D A N T İ K namazlarına çağırma. 5/ 2 E B O Ş İ D İ L Türklerin, ortaya çıktık3 P E K İ N İ T A ları zamandan bulunN A T O L dukları zamana değin 4 E L 5 Ç E D A R K L E geçirdikleri gelişim evA U R A relerinin tümü. 6/ Kü 6 U M U S A D E tahya’nın bir ilçesi... Bir 7 R E M İ nota. 7/ Tunceli’nin bir 8 A U L A S İ T ilçesi... “Gözümüze ka 9 P R İ Ş T İ N A ra toprak / Dolmadan bir sürelim” (Karacaoğlan). 8/ Bayındır... Genelev işleten kadın. 9/ Son derece yoğun bir kütle çekimine sahip olan ve bu nedenle çekim alanına giren hiçbir şeyi, hatta ışığı bile bırakmayan varsayımsal gökcismi. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Kaplama ya da doldurma olmayan... “ bellediğin bir yola yalnız gideceksin” (Tevfik Fikret). 2/ Afrika’da yaşayan, bacakları beyaz çizgili bir hayvan... Bölmeli göçebe çadırı. 3/ Alanya ilçesinde bir çay ve mağara... Kertenkele derisi. 4/ Bilinç... Bademden yapılan şerbet. 5/ Kümes hayvanlarının but ile paça arasında kalan etli bölümü. 6/ Soyluluk... Kuzu sesi. 7/ Bir şeyin en alt bölümü... Arka, sırt. 8/ Dâhi... Kimi ağaçlardan elde edilen yumuşak bir reçine. 9/ Motorlu taşıtlarda tekerlek ile direksiyon arasındaki bağlantıyı sağlayan mil... Alüminyum, bakır ve magnezyum katılmış çinko alaşımlarına verilen ad. CUMHURİYET 17 K
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear