28 Kasım 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
25 OCAK 2007 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA ÇANKAYA’YI TEMİZ TUT, TÜRKİYE’Yİ KİRLETME! 17 Meclis, gizli toplanmış... “Kimden gizlenmişler!” SABAH işe gitmek üzere otomobili ile Anadolu yakasından Boğaziçi Köprüsü’ne doğru gidiyor Kağan Özerhan. Trafik, klasik halde; adım adım ilerliyor. Ama en sağdaki emniyet şeridi vızırvızır işliyor; resmi plakalı otomobiller, ışıldak takmış sivil plakalı otomobiller, askeri plakalı otomobiller, mahkum taşıyan cezaevi aracı, sanki sabah saatinde herkes kalp krizi geçirmişçesine sayısız ambulans... Kağan Özerhan, en sol şeritte dura kalka ilerlerken, ileride motosikletli bir trafik polisi görüp şerit değiştiriyor ve yanına gidiyor. O sıra trafik de durmuş; camı açıp trafik polisine “Benim bildiğim kadarıyla cankurtaranların, itfaiye araçlarının ve görev halinde olan polis araçlarının geçiş üstünlüğü var, ama siz bu durumda olmayan başka araçlara da izin veriyorsunuz. DÜZ ÇİZGİ ÜMİT ZİLELİ Şaşırma Anıl Öçal: “Annan Planı’nın bir benzeri için ülkemde referanduma gidilip, evet çıkarsa şaşırma!” Ya ğ m u r E k i m Erdoğan: “Dünyayla yarışıyoruz.” Doğru, kapkaçtan kıyıma bizi geçen yok! İfade Ahmet Önen: “RTE için, Hrant Dink’in katilinin ‘Cuma namazından çıktım ve öldürdüm’ demesi ne ifade ediyor acaba? Ayıp olmuyor mu” diyor. Önündeki otomobil hareket edince de duran trafiği daha fazla durdurmamak için trafik polisinin yanıtını beklemeden yoluna devam ediyor. Dikiz aynasına baktığında polisin arkasından bağırdığını görüyor ama ne söylediğini anlamıyor. Böyle bir olay sizin de başınıza gelebilir. İstanbul trafiğinde bunaldığınız bir an polisin gözü önünde işlenen kural hatalarını önünüze çıkan ilk polise bildirebilirsiniz. Aman ha! Sakın ha! İstanbul’un trafik polislerinden uzak durun; “gözünün üstünde kaşın var” demeyin! Niye mi? Çünkü... Çünküsü şöyle: Kağan Özerhan, Dingonun trafiği Boğaziçi Köprüsü’ne giden yoldaki trafik polisine geçiş üstünlüğü olan taşıtları anımsatıp “Dingo’nun hanı”na dönmüş emniyet şeridindeki kural tanımazlığı nazik bir dille gündeme getirdikten yaklaşık iki ay sonra bir tebligat alıyor; zarfın içinden ceza makbuzu çıkıyor: Emniyet şeridi ihlalinden 101 yeni lira para cezası. İstanbul’daki trafik işte böyle! Kağan Özerhan: “Ülkemde hak aramanın nelere yol açabileceğini bir kez daha öğrenmiş oldum. Ceza makbuzunu alınca güleyim mi, ağlayayım mı bilemedim. Faiz yememek için cezayı ödeyip Sulh Ceza Mahkemesi’ne itiraz etmeyi düşünüyorum. Ama mahkemeye gittiğim zaman da başıma neler gelebileceğini tahmin edebiliyorum.” Bu vesileyle İstanbul Emniyet Müdürü Celalettin Cerrah’ın kulakları çınlasın! Uğur Mumcu Olmak!.. Yüreğim çok acıdı, çook... Bu ülkenin zorla, kanlı senaryolarla sürüklendiği karanlık yılların tanığı bir gazeteci olarak, bir gazetecinin, bir aydının alçakça öldürülmesine isyan ettim... Hırant Dink’in kaldırıma kanlar içinde uzanmış bedeninde, içerden ve dışardan sinsice kuşatılmış Türkiye üzerine oynanan kapkara oyunları gördüğüm için yüreğimin kanadığını hissettim... Bizler, insan kaybetmenin acısını çok iyi biliriz; o kadar çok içimiz yandı, o kadar çok ağıtlar yaktık, o kadar çok yaslara büründük ki... Muammer Aksoy, Bahriye Üçok, Turan Dursun, Uğur Mumcu, Çetin Emeç, Onat Kutlar, Ahmet Taner Kışlalı, Necip Hablemitoğlu... Bu ülkenin aydınlık, yurtsever gazetecileri, bilim insanları... Sivas’ta diri diri kavrulan sanatçısıyla, şairiyle 37 can... Her biriyle biraz daha eksildik... Ve hep aynı sözcükleri haykırdık: Terör, nereden gelirse gelsin insanlık suçudur!.. İşte bu nedenle, Hırant Dink’i son yolculuğuna uğurlamaya yüz bini aşkın insan katılınca sevindim. O gün orada, bu toprağın insanlarını birbirine düşürmek isteyenlere, Türkiye’yi paramparça etmek için karanlık senaryoları hayata geçirenlere verilen kardeşlik mesajını görünce bir kez daha umut tazeledim... Bu, madalyonun hüzün ve umudu buluşturan birinci yüzü... ??? Madalyonun ikinci yüzü ise karanlığı simgeliyor!.. Cinayetin işlendiği andan itibaren, inanılmaz bir kampanya, sanki tek merkezden düğmeye basılmışçasına sahneye konuldu... Önce büyük bir küstahlıkla Türk halkına “utanın” suçlamaları yöneltildi.. Bir halkı ezmeye, sindirmeye, etkisizleştirmeye yönelik bu acımasız taktik, doğal olarak büyük tepkileri de beraberinde getirdi... Bu kez, ulusalcı, yurtsever kesimlere yöneldiler. Televizyonlarda, gazete köşelerinde dincifaşist katil, “ulusalcı” sıfatıyla takdim edildi!.. Son derece bilinçli biçimde ırkçılıkla yurtseverlik birbirine karıştırıldı. Amaç son derece açık; Büyük Ortadoğu Projesi ekseninde küreselleşme adı verilen yeni emperyalist saldırıya karşı ulusal direnişi çökertmek, yurtsever kalemleri devre dışı bırakmak ve nihayetinde Türk halkını “yeter artık, ne olursa olsun” noktasına getirmek!.. O nokta, paramparça olmaktır!.. Cinayetle birlikte içerde ve dışarda estirilen havanın ne denli benzediğine bakın, Türkiye’ye nasıl bir bedel ödetilmek istendiğini olanca çıplaklığıyla göreceksiniz!. İngiliz gazeteci Robert Fisk’in, daha ilk dakikalarda Hırant Dink’i soykırıma uğrayan 1 milyon 500 bin 1’inci Ermeni ilan etmesiyle, cenaze günü Agos gazetesinin kapısına asılan “Hırant Dink Doğum: 2007 Ölüm: 1915” pankartı arasında ne fark var söyler misiniz?!. Türkiye, hiçbir şekilde “var olmayan” bir iktidarın güdümünde, dönüşü olmayan bir karanlığa doğru sürükleniyor. Bu planlı sürüklenişe dur diyecek olan ise yine bu ülkenin aydınlık, yurtsever güçleri... Geleceğimizi kaybetmemek için, bağımsız, özgür bir Türkiye’de yaşamak için sesimizin eskisinden çok daha gür çıkması gereken günleri yaşıyoruz. Sevgili Mustafa Balbay’ın dün “Vaziyet” köşesinde yer alan şu küçücük “duvar yazısı” aslında her şeyi ne kadar güzel anlatıyor: Hırant Dink niçin öldürüldü?. Hepimiz Uğur Mumcu olamadığımız için!.. Hepimizin birer Mumcu, Kışlalı, Aksoy olma vakti çoktan geldi... geçiyor!.. Güzel günler görmek için, ulusal direnişe devam... e posta: umitzileli?gmail.com SESSİZ SEDASIZ (!) Hrant Dink üzerinden ‘rant’ sağlanırken TOPLUM, teröre tepki gösterdi; Hrant Dink’in cenazesine kitlesel katılım oldu. Katılımcılar Türkçe, Ermenice ve Kürtçe “Hepimiz Hrant Dink’iz” ve “Hepimiz Ermeniyiz” pankartları taşıdı. Niye Ermenice ve Kürtçe pankart diye sormak artık kimsenin haddi değil. Fakat eğer bir “mozaik” muhabbeti söz konusu ise o zaman niye Rumca, İbranice, Süryanice, Gürcüce, Boşnakça, Osetçe, Lazca, Arapça, Arnavutça, Özbekçe pankart yoktu diye soran da yok! Yoksa bir “misyon” mu var? Ama asıl “misyon” öteki pankart “Hepimiz Ermeniyiz”de olmasın? Çünkü bu slogan 2. Dünya Savaşı’ndaki soykırıma karşı söylenen “Hepimiz Yahudiyiz”den bir alıntı, bir uyarlama; insanlık suçuna bir gönderme. En içten duygularıyla teröre tepki gösteren kitle, ellerine verilen “Hepimiz Ermeniyiz” pankartları ile ayrımcılığa karşı çıkmanın, düşünce özgürlüğünü savunmanın onurunu taşıdıklarını mı sanıyordu, yoksa bir soykırım iddiasına alet olmanın ayrıcalığını mı? Hrant Dink’in üzerinden sağlanmaya çalışılan “rant” ile Türkiye’yi kendi halkına aşağılatmak, “günübirlik tatmin” dışında kime ne kazandırabilir? Toplumsal bir uzlaşmanın ve dayanışmanın en güzel örneğini sergileyen insanlar, karanlık ellere karşı direnirken onları başka karanlıklara sürüklemek kime ne yarar sağlar! Akıl sağlığını daha fazla yitirmeden düşünmek gerek! Kefil Gülhan Elmas: “Arnavutluk yönetimi El Kadı’nın apartmanlarına el koymuş. ‘Bir kefili varmış’ diye ülkemize gelmesinler de!” Servis Akif Kökçe: “Avrupa Komisyonu temsilcisi ‘Türkiye’ye yabancı yatırımcı gelemiyor’ demiş. Yabancı servislerden fırsat kalmıyordur!” Anayasaya Aykırı Yasalar İptal Edilmelidir TÜRKSEN BAŞER KAFAOĞLU Bir yasal düzenleme yapılırken titizikle üzerinde durulması gereken hata kabul etmeyen dört durum son derece önemlidir. Bunlardan birincisi, anayasayla uygunluğu; ikincisi yönetmeliklerle uygunluğu; üçüncüsü, yasa içindeki her bir maddenin birbiriyle uyarlılığı; dördüncüsü ise, diğer yasalarla olan uygulanabilir etkileşimleri. Bunlara ne yazık ki, yasa yapıcılarımızın hiç önem vermediklerini görerek yaşamaktayız. Toplumsal yarar için hizmet vermenin amaçlandığı bir yasa değişikliğinde yukarıdaki durumlarda yanlışa düşmemenin yolu, ilgili STK’lerin ve meslek odalarının katılımlarını sağlayarak onların görüşlerinden yararlanmaktan geçer. Demokrasi ve şeffaflık da birlikte yerine böylece oturmuş olur. Büyük bir telaş içinde, art arda düzenlenen yasalarda, ne yazık ki yukarıda sıraladığımız önemsemelerden hiç iz yok. Niyet belli. Temel yasalar adı altında görebilen gözlerden ırak tutulmak istenen önemli yasaların, değişiklik maddelerinin içeriğini bilmeyenler bile toplum adına düzenlenmemiş ve çelişkilerle dolu olduğunu fark edebilirler. Biz bu yazımızda sadece bir yasa değişikliği örneğinin, anayasa ile olan uyumsuzlukları konusundaki görüşlerimizi ortaya koymaya çalışacağız. ??? 1983 yılında yayımlanmış olan 2872 Sayılı Çevre Kanunu’nun maddeleri üzerinde, ne tür yanlışlıklar ve boşluklar olduğunu yıllardır ilgili STK’ler, meslek odaları, çoğu değerli bilim insanları, aralarında tartışıp görüşlerini yansıtmaya çalışmışlardır. Ama bir de bakıldı ki, apar topar ve bu değerli görüşleri dikkate alınmadan, TBMM İçtüzüğü’nün 91. maddesine göre, temel yasa olarak, “Çevre Yasasına Dair Kanun değişikliği” garip bir düzenleme ile Meclis’e getirildi ve “5491 Sayı” ile yasallaştırılıverdi. Çıkarılan yasanın, çoğu önemli maddesinin, anayasa ile uyumluluğu söz konusu değil. Örneğin anayasanın 56. maddesiyle “herkese sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkı” tanınmaktadır. Devletin bu ilke doğrultusunda, eşitlikçi ve sürekli bir kamusal hizmet vermekle yükümlü olduğu açıkça belirtilmiştir. Oysa kanunun 8. maddesi, çevre hizmetleri, parası olana parası kadar hizmet vermeyi öngören ve eşitlikçi olmayan bir değişimle, yani; ticari bir anlam yüklenerek anayasaya aykırı hale getiriliverdi. Değiştirilen yasanın 8. maddesindeki “Kirleten öder” tanımlamasıyla, kirletmeyi, önlem almanın önünde kabul ederek yaşam hakları göz ardı edilmiştir. Ayrıca çevreyi atıklarıyla kirletip önlem almayanlara, sözde gerekenleri usulüne uygun yapabilmeleri için, aynı yasanın geçici 4. maddesiyle, bulundukları belediyelerin nüfus yoğunluğuna göre 3 yıl ile 11 yıl süreler tanınmıştır. Bu düpedüz çevreyi kirletenleri teşvik etmek ve ödüllendirmek değil de nedir? Peki de, özel çıkarlı birileri, yıllar boyu çevreyi kirletirse; diğer yurttaşların sağlıklı bir çevrede yaşama haklarına engel olunuyorsa ve sağlıklarını yitiriyorlarsa, anayasanın tüm yurttaşlar için tanıdığı “eşitlik ve sağlıklı çevrede yaşama hakkı” ilkeleri çiğnenmiş olmaz mı? ??? Ayrıca, yine 5491 Sayılı Kanun’un 19. maddesiyle, çevresel etkilerden zarar görenlerin tazminat davası açma süresi olarak 5 yıl uygun görülmüş. Bilindiği gibi asbest, radyoaktif vb. nedeniyle oluşan bazı kanser türleri uzun bir süreden sonra ortaya çıkabiliyor. Bu durumda demek ki hastalığı 10 yıl sonra ortaya çıkan bir kişi, zamanaşımı nedeniyle tazminat davası açamayacak. Hani bu maddenin eşitlikçi anayasal koruyuculukla uyumu? Çevre Yasası’nın bize göre atardamarı niteliğindeki ÇED Yönetmeliği, tamamen göstermelik olarak kalmıştır. 1872 Sayılı Çevre Yasası’nda yer alan yönetmeliğin, ülkemizde işletilmediği ve nedenleri epeyce tartışılmıştı. Ama eğer STK ve ilgili meslek odalarının görüşleri doğrultusunda yeniden düzenlenebilseydi; çevrenin olumsuz etkilerden uzak tutulması için önlem alınmasını sağlayacak demokratik katılımı da içinde hissettirecek bir yönetmelik olabilirdi. Çevre kirlilikleri önlenebilirdi. Ne yazık ki böyle bir düzenleme olamadı. Söz konusu yasa değişikliği ile tersine “Petrol, jeotermal kaynaklar ve maden arama faaliyetleri” sanki çevreyi son derece olumsuz etkilemeyecekmiş gibi, “ÇED kapsamı dışına çıkarıldı”. Bu madde de yine anayasanın 2. maddesindeki eşitlik ilkesiyle bağdaşmamaktadır. Yukarıda örnek olarak ele aldığımız “5491 Sayılı Çevre Yasasında Değişiklik Yasası”, aynı yöntemlerle gözden kaçırılarak alelacele yasalaştırılanlardan sadece bir tanesi. Anayasamızın “çevre hakları”, “eşitlik hakkı”, “özüne dokunmama’’, “kamu yararı” “devletin görevleri” ve “ölçülülük” ilkeleri ile; katılımcılık ve demokrasi ile asla bağdaşmayan yasalar iptal edilmeli; yasa tasarıları geri çekilmeli ve tartışılarak yenilen yerli yerine oturtulmalıdır. Bu konularda yasal girişimleriyle de çabalarını sürdüren değerli meslek odalarına ve STK’lere, duyarlı yurttaşlar tarafından destek verilmelidir. KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak?yahoo.com.tr ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci?mynet.com HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN hetiyatrosu?mynet.com BULMACA SOLDAN SAĞA: SEDAT YAŞAYAN TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 25 Ocak www.mumtazarikan.com T.C. GELİBOLU ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ Sayı 2003/413 Es. 2005/301 Kr. Davacı Ali SEKMEN mirasçıları Mehmet SEKMEN, Havva KEMER TAŞ, Raciye KIZILKURT vekili tarafından davalılar Orhan ÖLÇEN, Mehmet Akif ÖVÜÇ, Mehmet Refika ÖVÜÇ, dahili davalı Hazine vekili ve Gelibolu Belediye Başkanlığı aleyhine açtığı Tapu İptali ve Tescil davasının yapılan açık yargılamasında verilen karar gereğince; Sabit görülen davacıların davasının KABULÜNE, dava konusu Gelibolu ilçesi 420 ada, 42 nolu parseli davalılar murisi Muammer Ali MUDİ adına olan tapu kaydının iptali ile taşınmazın aynı vasıf ve miktar altında Gelibolu Sulh Hukuk Mahkemesi’nin 2004/609573 E.K. sayılı veraset ilamı uyarınca toplam 4 hisse kabul edilip; 1 hissesi Ali oğlu Yusuf SEKMEN, 1 hissesi Mehmet SEKMEN, 1 hissesi Ali kızı Havva SEKMEN (KEMERTAŞ) ve 1 hissesi Ali kızı Raciye SEKMEN KIZILKURT adlarına verasete iştirak halinde mülkiyet olmak üzere tapu siciline tesciline karar verilmekle; mahkeme ilamı Maliye Hazinesi vekili ve Gelibolu Belediye Başkanlığı vekili tarafından temyiz edildiği, Yargıtay 8.Hukuk Dairesi Başkanlığı’nın 11/09/2006 tarih ve 2006/4930 Esas 2006/5081 Karar sayılı ilamı ile ONANMASINA karar verildiği anlaşılmakla, mahkeme ilamında adı geçen ve adlarına adres araştırmasına rağmen tebligat yapılamayan davalılar Orhan ÖLÇEN, Ahmet Akif OVÜÇ, Fatma Refika ÖVÜÇ adına tebliğ tarihinden itibaren 7 gün içinde geçerli olmak üzere ilanen tebliğ olunur. Basın: 59499 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1/ Sabahattin 1 Ali’nin bir öykü kitabı. 2/ 2 Bir gıda mad 3 desi... Batmış gemileri askı 4 ya almak işin 5 de kullanılan 6 büyük duba. 7 3/ Otomobillerin çekiş ve 8 hızını ayarla 9 maya yarayan 1 2 3 4 5 6 7 8 9 dişliler düzeni... Kal1 E L C E Z İ R E ça kemiği. 4/ MarmaC EM İ L E ra Denizi’nde bir a 2 L A da. 5/ Söylence... Ni 3 C B E K M E T kel elementinin sim 4 E C E V İ T M A UMA gesi. 6/ Kekeme ya da 5 Z E K İ dilsiz kimse... Büyük 6 İ M T U R U N Ç A konaklarda mutfak 7 R İ M M U T ve yemek hizmetle 8 E L E M A N U Ç rinde çalıştırılan 9 E T A Ç A Ç A uşak. 7/ “Ben havada uçar idim / ile tuttun beni” (Türkü)... Kalay elementinin simgesi... “O” gösterme sıfatının eski biçimi. 8/ Denizlerin çekilmesiyle oluşan ve yurtlanmaya elverişli olan bölge. 9/ Üye... Genellikle sevecen ve hüzünlü bir konu işleyen küçük lirik şiir. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Kemal Tahir’in bir romanı. 2/ Hitit... Deniz kıyısında dalga aşındırmasıyla oluşmuş sarp ve yüksek yer. 3/ Bir sınav şekli... Eski Mısır’da güneş tanrısı. 4/ “Altınkökü” de denilen kusturucu bir kök... Bir nota. 5/ Don Kişot’un atının adı. 6/ Manganez elementinin simgesi... Üflemeli bir çalgı.. Yabancı. 7/ Uzun omuz atkısı... Futbolda, havadan gelen topa ayağın üstü ile yapılan vuruş. 8/ Ad belirtilerek yapılan. 9/ Birbirine karşıt olan... Çemberin çevresinin çapına oranını gösteren sayı. CUMHURİYET 17 K
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear