24 Kasım 2024 Pazar Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
25 OCAK 2007 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA EKONOMİ ekonomi?cumhuriyet.com.tr İşsizlik ve firmaların rolünün yanı sıra Irak ve küresel ısınmanın sağı nasıl kargaşaya ittiği de tartışılacak 13 İŞÇİNİN EVRENİNDEN ŞÜKRAN SONER Davos’un gündemi gizli ? FT’den Gideon Rachman’ın, kederli bir tonla not ettiği gibi, “Reagan ve Thatcher’in yarattığı dünya şimdi artık yavaş yavaş yok oluyor”. Rachman’ın yorumunun başlığı da ilginç: “Irak ve küresel ısınma, nasıl sağı kargaşaya itti”. Davos’un gizli gündemini de işte bu oluşturuyor. ERGİN YILDIZOĞLU Anadolu Uygarlığında Buluşma İtiraf ediyorum, cenaze töreni için, “Hepimiz Hrant Dink’iz”, “Hepimiz Ermeniyiz” ortak slogan kararının alındığını duyduğumda, hem etkilenmiş, hem de kaygılanmıştım; dünyada ve ülkemizde ayrımcı rüzgârların estirildiği bir süreçte, yanlış algılamalara, en azından cenaze törenine katılacak farklı siyasi eğilimlerin başka sloganları yeğlemelerine kapı açabilir miydi? Sloganları üretmiş, onay vermiş arkadaşlarımı kutluyorum; kendi ülkelerinde horlanmış, dışlanmışlık duygusunu yaşayan Ermeni kökenli vatandaşlarımıza moral verdi, ilaç gibi geldi. Bizleri yabancılaştırma, dışlama duygularından arındırdı. Komşuluk, kardeşlik duygularımızı tazeledi. Anadolu uygarlığı, kültürler mozayiğimizde buluşturdu. Sabahın erken saatlerinde, Mecidiyeköy’den Şişli’ye gruplar halinde yürümeye başlayan, yıllardır depolitize olduklarından yakındığımız gençlerimizin aralarındaki sağduyulu değerlendirmelere kulak misafiri olunca.. içimde umut kıpırdıları başladı; “Büyük provokasyonu gerçekleştiren odakların oyununu bozabilir miydik? En azından kiralık tetikçiler, örgütler eliyle gerçekleştirilen kanlı terörün amacına ulaşmasını engelleyebilir miydik? Bir güzel insanın akan kanı, kimliğinin olumlu etkisi ile pozitif enerjiye dönüştürülebilir miydi?” Doğrusu eşi Rakel’in konuşmasından, gazeteci arkadaşlarına, Ermeni Türk cemaatine, cenaze töreni, etkinliklerde sorumluluk alan tüm örgütlenmelere.. uzanan bir halkada herkes, bu konuda üzerine düşen görevi fazlası ile yaptı. Hrant Dink’in katledilmesine karşı, onun kimliğinde, on binler, yüz binlerin verdiği tepki, aynı toprakları barış içinde paylaşma, Anadolu uygarlığında, mozaiğinde buluşma kararlılığı.. umalım medyamızın bu kez olumlu katkısı ile, milyonları kucaklasın, dipten gelen dalga olarak esen bu güzel rüzgâr en ayrılıkçılara kadar uzansın, çarpık duygu ve düşüncelerini sarssın. Bu büyük provokasyon, oyun bozulsun, tersine, barıştan, birliktelikten yana sonuç doğursun... Dink’in cenazesinde kenetlenen on binler en azından bu amaç için ordaydılar... ??? İstanbul’un Ermeni cemaati, hatta Anadolu’dan gelenler hiç bu kadar kalabalık olarak sokaklara dökülmemişlerdi. Galiba da bu kadar büyük kalabalıklar olarak, üstelik siyasal kimlik ve örgütlerimizi öne çıkarma kaygısı içinde olmadan, Uğur Mumcu’nun cenaze töreninden bu yana, bir araya gelememiştik. Ne ilginç bir rastlantıdır ki, dün yeniden andığımız, tetikçileri yakalanmış olsa bile azmettirenleri, arkalarındaki karanlık güç odakları anlamında faili meçhul olarak karşımızda duran arkadaşımız Uğur Mumcu’nun katledilişi de, çok farklı siyasal yelpazedekileri, terörü kınama, ortak tehditleri algılama boyutunda bizleri çok güçlü uyarmış, ortak bilinçte buluşturmuştu. Uğur Mumcu kimliği, çok cesur savaşım verdiği karanlık, kirli çıkar odaklarınca hedef alınması, nasıl ki olup biteni seyreden, kurtuluş reçetelerini başkalarından bekleyen kitleleri uyarmışsa.. Hrant Dink’i hedef alan kiralık tetikçinin kurşunu, ayrımcılık üzerinden oynanan büyük oyunları bozmanın gücünün ancak bizim bilinçli tepkimiz olabileceği gerçeğini yüzümüze çarptı. Agos gazetesinin önünden Yenikapı’ya saatler boyu yürürken yan yana geldiğimiz kimisi İstanbul, kimisi başka kentlerden Ermenilerle, “Sizi hiç bu kadar kalabalık sokaklarda görmemiştim..” türünden sözcüklerle konuşmaya başladığınızda, çok anlamlı yanıtlar peş peşe geliyor... “Biz aynı mahallede doğduk, büyüdük. O kadar güzel bir insandı ki, ülkesini o kadar çok severdi ki. Bizim adımıza, bizim haklarımız için o kadar çok çaba verdi ki...”, “Biz çok ezildik, çok korktuk, çok sustuk. O bizim adımıza çok yalnız, çok mücadele etti. Şimdi bizim adımıza öldüğü için biraz utanıyor, onun yarıda bıraktığı yerden devam etmek istiyoruz. Kendimizi anlatmak istiyoruz. Barış içinde, birlikte, saklanmadan yaşamak istiyoruz...” ??? İstanbul’da yaşanmış bütün önemli toplumsal eylemlerde 40 yılı aşkın bulunmuş bir kişi olarak, kalabalıklar arasında çok fazla dost, tanıdık yüzle karşılaşmaya, kucaklaşmaya elbette çok alışkınım. İlk kez bu kalabalığın içinde şahsen tanımadığım, ama kimliği ile çok, bizden çok fazla insanı bir arada görüyorum. Çoğu esnaf, orta sınıf, azı zengin, yoksulu fazla Ermeni vatandaşlarımız sokaklarda olmaya, tepki vermeye çok alışkın olmayabilirler. Ancak içlerinden birinin katledilişinin, kaybetmenin acısını yaşarken, kendilerini çok yalnız hissetmediler. Pankartlarını taşımada, sloganlarını atmada, Ermeni kökenli olmayanlar en az onlar kadar gönüllü idiler. Galiba bu olumlu, barışçı, birleştirici etkilenmenin, acıyı, kaygıları paylaşmanın sıcaklığında, çok çok ince, ayrıntı gibi gözüken insanca sıcak tepkilerin çok renkli örnekleri de oldu... Köprülerin altından geçerken, ses yankılanmasının yarattığı gücü yürüyen kitleler öylesine coşkulu kullandılar ki... Yollar boyunca pencerelerden gelen dayanışma, destek alkışlamalarına öylesine ortak güçlü yanıtlar verildi ki... 1 Mayıs’larda bile asla gerçekleştirilemeyen ortak slogan, barışçı, ayırımsız yürüyüşü gerçekleştirmek üzere herkes öylesine özen gösterdi ki... İlk kez birkaç grupçuk dışında, “İşte şu yanda şu örgüt, şu siyaset toplanmış” diyemez olduk ki... Soldan deneyimli arkadaşlar biraz şaşkınlık, daha çok sevinmiş olarak, “Yıllardır selamlaşmamış, yanyana gelememişler, kol kola kucaklaşıyorlar” örneklerini o kadar çok verdiler ki... Hiç yuhlanma olmadı.. Ama herkes birbirini alkışladı... Yenikapı’da kilise töreninin bitmesi, son uğurlama için beklenirken, soprano sesli bir Ermeni kızın Ermenice söylediği ‘Sarı Gelin’i duymak üzere kalabalığın saflaşmasını, sonra çoşkulu alkışını izleyebilmenizi isterdim... Davos’un gündeminde bu yıl üç konu var. Bunlardan biri, küreselleşme ve merkez ülkelerde artmaya başlayan işsizlik. İkincisi, küresel ısınma ve firmaların (kapitalistin) rolü. Üçüncüsü, BRIC (Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin) ülkelerinin dünya ekonomisi ve siyaseti üzerindeki etkileri. Davos’un bir de “gizli gündemi” var. Financial Times’dan Gideon Rachman’ın, kederli bir tonla not ettiği gibi, “Reagan ve Thatcher’in yarattığı dünya şimdi artık yavaş yavaş yok oluyor” (22/01/2007). Rachman’ın yorumunun başlığı da ilginç; “Irak ve küresel ısınma, nasıl sağı (siyasetiE.Y) kargaşaya itti”. Davos’un gizli gündemini de işte bu oluşturuyor: Neoliberal Dünya Ekonomik Forumu’nun “Davos Zirvesi’’ olarak da bilinen yıllık toplantıları, İsviçre’nin Davos kasabasında yoğun güvenlik önlemleri altında başladı. 28 Ocak’a kadar sürecek toplantılarda, Türkiye’yi Dışişleri Bakanı Abdullah Gül ile Devlet Bakanı Ali Babacan temsil edecek. Davos Zirvesi’nin bu yılki ana teması ise “Küresel Gündemi Biçimlendirmek Değişen Güç Dengesi’’. (Fotoğraf: AP) ‘SUÇLU, SERBEST TİCARET DEĞİL TEKNOLOJİ’ Geçen yıl, ABD’de gelir dağılımı, ücret atışlarının üretkenlik artışının gerisinde kalması (Neoliberal teoriye göre olacak iş değil!) gelir dağılımı ve işsizlik ile serbest ticaret (küreselleşme) arasındaki ilişkinin tartışılmasını hızlandırdı. Şimdi bu konu Davos’un da gündemine geliyor. Buna bir açıklama bulmak gerekli. The Economist bu hafta savunma çizgisini çizdi: “Sorun, serbest ticaret değil teknoloji”. Bu görüş Davos’ta çarşamba sabahı yapılan “Küresel Ekonomi” panel tartışmasında katılımcı Montek S. Ahluwalia (Hindistan Planlama Komisyonu Başkan Yardımcısı) tarafından da dile getirildi. Ahluwalia söyle diyordu: “Ticaret serbest olmasa bile, teknoloji yüzünden yine aynı sorunlarla karşı karşıya kalacaktık.” Diğer bir deyişle, Ahluwalia, “Serbest ticareti suçlamayın” diyor. Diyor ama, bu ilk anda akla yakın savunma, aslında çok önemli bir soruna ışık tutarak, çok daha derin bir eleştirinin önünü açıyor. Sorun teknolojiyse, neden serbest ticaret sorun oluyor? Bu soru da, bizi kapitalizmin hiç sevmediği bir tartışmaya “teknoloji seçimini ne belirler” tartışmasına götürüyor. Bu kapıdan bir kez girdik mi de kendimizi, bu sorun olan teknolojiyi seçmeyi zorlayan şeyle, “kâr oranları düşme eğilimiyle”, diğer bir deyişle kapitalizmin en derin sırrıyla, kronik kriz eğilimiyle, tarihselliğiyle (bugün var yarın yok!) karşı karşıya buluyoruz... Böylece The Economist ve Mr. Ahluwalia, yağmurdan kaçarken doluya tutulmuş oluyorlar... Suç teknolojide değil, onu seçende. dönemin artık sönümlenmeye başladığı gerçeği, hemen her oturumda, konuşmacıların başının üzerinde bu hayalet dolaşıyor olacak, bu yıl. Piyasa ekonomisine güveni yenilemek, bu alanda “bir sorun yok” havası yaratmak, bu arada kapitalizmi savunmak için çeşitli yeni stratejiler geliştirmek. Bir örnek: Küreselleşme tartışmaları başladığında, ticaretin ve sermaye hareketlerinin serbestleştirilmesi; işsizliğin azal tılması, refahın yükseltilmesi için olmazsa olmaz şart olarak sunuluyordu. Böylece “yükselecek olan dalga tüm kayıkları kaldıracak”tı; “yukarıda servet birikecek ama bu da giderek tabana yayılacaktı”. 1997 Asya krizinden sonra bu konsensüs bozulmaya başladı. Önce, mali sermayenin serbest dolaşımının sorun olduğu saptandı. Neoliberal ekonomik düşüncenin ağır toplarından Prof. Jhagdish Bhagwati’ye göre so run sermayenin serbest dolaşımındaydı, malların değil. Serbest ticaret iyiydi, ama mali sermayenin serbest dolaşımı kötü, diye yazmıştım. Başladık işte yakında, sıra serbest ticarete de gelir. Nitekim geldi de. Bu kez bir başka bir ağır top Prof. Samuelson, ABD cari açığından ve Çin’in yükselmeye başlamasından hareketle, “serbest ticaretin her zaman her yerde yararlı olmayabileceğini” ileri sürdü. Zachau: Önceliğiniz istihdam olmalı ANKARA (AA) Dünya Bankası Türkiye Direktörü Ulrich Zachau, Türkiye ekonomisinin sağlıklı bir hızla büyümeye devam ettiğini, 2007’de de “güçlü” bir büyüme beklediğini söyledi. Zachau, daha fazla ve daha iyi istihdam olanakları yaratılmasının, Türkiye’nin “en büyük önceliği’’ olması gerektiğini belirtti. Türkiye direktörlüğü görevine yeni başlayan Ulrich Zachau, “Türkiye’de ulaşılan nokta etkileyicidir. Ancak yapısal değişiklikleri ilerletmek için daha yapılacak çok şey vardır. Türk ekonomisi sağlıklı bir hızla büyümeye devam ediyor.’’ Zachau, bu yıl içinde yapılacak seçimlerin, genel makro ekonomik dengeleri olumsuz etkileyeceğini zannetmediğini vurgulayarak “Seçim öncesi kampanyalarda ve seçim sonrası dönemlerde şüphesiz olumlu ve olumsuz riskler olacaktır’’ dedi. Sosyal güvenlik reformunun, Türkiye için hayati öneme sahip olduğunu ve çok gecikmeden bu reformun hayata geçirilmesinin önemini de vurgulayan Zachau, “Sosyal Güvenlik Reformu Türkiye için kritik öneme sahip. Uluslararası derecelendirme kuruluşları da son zamanlarda, sosyal güvenlik reformunun Türkiye için önemine değindiler” dedi. Türkiye’deki bankacılık sektörünün güçlü bir toparlanma içinde olduğunu ifade eden Zachau, “Türkiye’nin mali sistemi 2001’e göre daha güçlü bir konumda. Bankalar şu anda daha yüksek sermayeleşme ve makul kârlılık içindeler. Zayıf bankalar sistemin dışında kaldı ve yabancı bankalar sisteme girmeye başladı” tespitinde bulundu. soner@cumhuriyet.com.tr Yeminli Mali Müşavirlik Bürosu’nda çalışacak, denetim ve raporlama konusunda tecrübeli BAY ve BAYAN ELEMAN ARANMAKTADIR HASAN OVALI YMM Tel: 0 212 567 98 86, 577 08 92, Faks: 544 02 34 KADIKÖY 3. ASLİYE HUKUK MAHKEME’NDEN DUYURU Esas No: 2006/71 / Karar No: 2006/368 Davacı Emel ÇAM ve davaya dahil edilenler Nermin Küçükçolak, Lütfıye Çam ve Sevim Ülgan tarafından davalı MURAT ÇAM aleyhine açılan yukarıda esas numarası yazılı gaiplik davasının yapılan yargılaması sonunda, 01.11.2006 günü: 1Adana ili, Seyhan ilçesi, Çınarlı Mah. cilt no.9 hane 1109’da nüfusa kayıtlı Mahmut ve Sebahat oğlu Adana 02.04.1953 doğumlu Murat Çam’ın 14.06.1989 tarihi itibar ile GAİP olduğunun tesbitine, 2 Harç peşin alındığından yeniden harç alınmasına yer olmadığına. 3 Yargılama giderinin davacı üzerinde bırakılmasına, Yasal yollar açık olmak üzere karar verilmiştir. Kararın ilan tarihinden başlayarak 10 . gün davalı Murat ÇAM’a tebliğ edilmiş sayılacağı tebliğ tarihinden itibaren 15 gün içinde temyiz, yoluna gidilmediği takdirde kararın kesinleşeceği 7201 sayılı tebligat yasasının 28. ve izleyen maddeleri uyarınca duyurulur. 13.12.2006 Basın: 1784 CUMHURİYET 13 K
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear