26 Aralık 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 12 OCAK 2007 CUMA 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER AÇI MÜMTAZ SOYSAL Atatürk ve 5’inci Senfoni Alpaslan BERKTAY PENCERE Geldikleri gibi giderler! Elde yok, avuçta yok. Yedi düvele karşı neye, kime güveniyor? “İçinde bulunduğu ahval ve şeraite bakmadan”, “mücerret” bir başkaldırıdır bu! Bandırma vapurunun yolcusu 18, Sıvas’takiler 28 kişidir. Amerikalı Yarbay Rowlins sorar: Ya kazanamazsanız? ? Arkası 8. Sayfada Lokmacı’yı Çözümleme İLK BAKIŞTA “alt tarafı, bir üstgeçit sorunu” denebilecek olan o konuyu iyi çözümlemek gerekir. Yani, “gâvurca”sı söylenmeden Türkçe anlamayanların diliyle, iyi “analiz” etmek. Basite indirgenirse konu, bazı karikatürlerdeki “küçük kral tipinin egemenlik hevesi” diye adlandırılabilir. Nitekim, Türkiye Cumhuriyeti’nin Başbakanı da, “Tanıdığımız devletin bağımsızlığına saygılıyız” demeyi ihmal etmedi. Ama, olupbitenlerin Ankara’daki iktidar çevresine özgü “AB bağlantılı Kıbrıs” politikasından, o çevredeki temel niyetlerden ve dolayısıyla, Türkiye devletine değil de, Türkiye’deki iktidara bir çeşit “bağlılık”tan kaynaklandığını söylemek pek yanlış olmaz. Ankara’daki Başbakan’ın İspanya’yla “HıristiyanMüslüman diyaloğu”na kalkışmasından işaret alan KKTC Din İşleri Başkanı’nın İkinci Hrisostomos’la buluşmak istemesine benzer bir “uyum” yok mu? HattA bir adım daha atıp CTPAKP işbirliğinin biraz da AB çevrelerine “bağlanarak” bir şeyler yapmaya çalıştıkları söylenemez mi? ine yalnız görünüşe bakınca, CTP iktidarının derdi Kıbrıs’taki “asker etkisi”ni hafifletmek diye de yorumlanabilir. Durum sadece bundan mı ibaret? Acaba, CTPAKP işbirliği, yani biri Marksist kökenli ve öbürü Batılıların deyimiyle “İslamcı” olan bu iki parti arasındaki sıcaklık “asker”e bakış açılarındaki benzerliğin sonucu değil midir? Talat çevresindekilerin bir bölümü, daha önceleri SSCB’de gördükleri eğitimin etkisiyle, Kıbrıs’taki “bozuk burjuva düzeni”nin ancak iki toplumdaki Marksist güçlerin işbirliğiyle düzeltilebileceğine inandıkları için Güney’deki AKEL’e hep sıcak bakmışlardır. Onların koyu birer “Elen milliyetçisi” olduklarını göz ardı ederek. Ama, temeldeki ideolojik yakınlık, adanın bölünmesinden sorumlu tuttukları Türkiye’ye ve bu bölünmenin sürdürücüsü olarak gördükleri “asker”e aynı gözle bakmalarına yol açmış olmalıdır herhalde. AKP’yi yönetenlerin de “laikçi” dedikleri cumhuriyete ilişkin görüşlerinden ötürü “asker” konusuna nasıl baktıklarını anlatmaya gerek var mı? İsterseniz, bu karmaşık tabloya Türkiye konusunda kendi niyetleri, hevesleri ve hesapları önünde en büyük engel olarak yine “asker”i gören AB’liler ile dışta ve içteki başka çevreleri de ekleyebilirsiniz. öyle bir tablo şu bakımdan önemli: Türkiye’nin Kıbrıs davası, güç kullanılarak çözümü, çözümün sürdürülüşü ve geleceğe dönük jeostratejik boyutları bakımından “asker” etkenini öne çıkardığı için, yalnız o davanın kaybettirilmesi açısından değil, değişik nedenlerle askeri ve onun koruduğu cumhuriyeti zayıflatma açısından da bambaşka çevrelerin davası olmaktadır. O davayı neredeyse kutsal bir “ulusal dava” olarak mutlaka kazanmamız en başta bunun için gerekiyor. mumtazsoysal@gmail.com A tatürk ve Beethoven.. Apayrı dallarda iki doruk.. İki devrimci, iki “mükemmeliyet” koşucusu.. Daha önceki bir yazımın başlığı “Atatürk ve 9’uncu Senfoni” idi. Beethoven, en kusursuz başyapıtını en kusurlu, tam sağır olduğu sırada, sesleri duyarak değil, notalara bakarak besteliyor! Atatürk de, tam bir yokluk içinde “düveli muazzama”yı yeniyor! 5’inci Senfoni ise bir başkaldırı başyapıtıdır! Ta.. ta.. ta.. ta.. diye başlar. Besteci bunu “Kader kapıyı çaldı” diye yorumlamış. Günümüzde ise kaderkısmetle işimiz yok. “Su, 99 dereceden 100 dereceye kaynadı. Bıçak kemiğe dayandı” demektir bu. İnsanın en soylu yanı da başkaldırısıdır. En soyut sanat dalı da müziktir; bir Beethoven konserinin sonunda da, dinleyiciler ne bir alkış, ne bir bravo sesi “Kahrolsun Kral! Yaşasın Özgürlük” diye haykırarak sokağa dökülüyor. Başka bir 5’inci Senfoni de burada, ezenlere karşı ezilenlerin yanında icra ediliyor. Düveli muazzamanın drednotları çepeçevre, namlularını çevirmiş Dolmabahçe Sarayı’na. Bir ses duyuluyor: Kıbrıs’ta Taksim mi, Enosis mi?.. Kıbrıs’ta neler oluyor?.. Soruya gerçekçi yanıtı verebilmek için önce Ege Cansen’in Hürriyet’teki köşesinde 23 Aralık 2006 tarihinde yayımlanan ilginç yazısına başvurmakta yarar var... Cansen “Her Yol Taksime Çıkar” başlıklı yorumunda, özetleyip aktarabildiğim kadarıyla şöyle diyor: “... Kıbrıs sorunu, Türkiye ile Yunanistan arasında bir sınır ihtilafıdır. Bugünkü Türkiye Cumhuriyeti’nin sınırları çizilirken, Kıbrıs İngiltere’nin yönetimindeydi. Dolayısıyla Ada, Türkiye’nin mi, Yunanistan’ın mı sınırları içinde kalacak tartışması yapılmadı... 1950’den itibaren Kıbrıslı ve Yunanistanlı Rumlar ‘Enosis’i (ilhak), Türkiyeli ve Kıbrıslı Türkler de ‘Taksim’i gerçekleştirmek için her şeyi yaptılar.” Ege Cansen Türklerin Ada’ya çıkışını da şöyle anlatıyor: “1974 yılında bazı aceleci Yunanlılar, şartların ‘Enosis’ için olgunlaştığı kanaatine varıp Kıbrıs’ta düzmece bir hükümet darbesi yaptı. Makarios’u devirdi ve Ada’nın Yunanistan’a bağlandığını ilan etti. Bunun üzerine davasını kaybetmek üzere olan ve çoktandır Yunanlıların bir hata yapmasını bekleyen Türkiye, son şansını kullanıp askeri müdahaleyle Ada’yı fiilen böldü.” ? Cansen’e göre “Türkiye ile Yunanistan arasındaki sınır” böyle çizilmiştir. “Bundan sonra ortaya çıkması mümkün çözümlerin ana fikri ‘Taksim’ olmaya mahkumdur. Sorun ‘Enosis’ mi, ‘Taksim’ mi olmaktan çıkmıştır. Türklerle Rumlar Ada’da iç içe değil, yan yana sonsuza kadar barış içinde yaşayabilir. Hayatın gerçeği budur. Mesele dönüp dolaşıp aslına, yani ‘sınır çizilmesi’ne rücu etmiştir.” ? Temel açıdan gerçekçi bu yaklaşım çoğu kişiyi uyandıracak mıdır?.. Ancak son yıllarda da köprülerin altından hayli su akmış, Kıbrıs sorununda Türkiye’nin karşısına bir de AB çıkmıştır... AB ne diyor: Ben Kıbrıs’ta Rum devletini tanıyorum!.. Sınır mınır bu yaklaşım ve tutumda güme gidiyor; AB’ye göre üye olarak tanıdığı tek devlet gündemdedir. ? Türkler bin yıldan beri Anadolu’da yaşıyorlar; ama, Türkiye Cumhuriyeti’ni kurmak için iki olgu kaçınılmazdı: Tehcir.. Mübadele.. Bin yıl iç içe yaşayan Türkler, Rumlar, Ermeniler, emperyalizmin Anadolu’ya girmesiyle bir arada soluk almak olanağını yitirdiler; ayrılmak, ayrışmak, düşmanlaşmak, göçmek, hicret, değiş tokuş kaçınılmaz oldu; çünkü ülkede kapı komşu hayatı sürdürenler arasında düşmanlık tohumları ekildi... Kıbrıs’ta da iç içe yaşayan Rumlarla Türkler bu olanağı yitirince ister istemez ‘Taksim’ gerçekleşti... ‘Taksim’ Türklerin Ada’nın kuzey bölgesine tehciridir... Bilmiyorum, Türklerin Ada’da bir başka biçimde yaşama olanakları var mıdır?.. Erbabı bu soruya yanıt versin!.. ? Ankara’daki AKP iktidarı Kıbrıs üzerine ve Ada Türkleri hesabına birtakım pazarlıklara açık!.. Garip oyunlara girmek niyetinde!.. AB ve ABD bu oyunları tezgâhlamak seferberliğinde yarışıyorlar... ‘Taksim’ zorlanıyor... ‘Enosis’ AB’nin güdümünde bir başka biçimde mi gerçekleşecek?.. Y B Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’nin yayınladığı günlük sivil toplum gazetesi İDAKÖY ÇİFTLİK EVİ Kazdağı İdaköy uzun yürüyüşüne devam ediyor. 13’ü bitirerek 14. yılımıza girdik. Sevgili konuklarımızla birlikte olacağımız sağlıklı ve mutlu nice “uzun yürüyüş”ler diliyoruz. 30 Haziran 2007’ye dek konaklama ücretimiz 60.00 YTL./kişi/gün/yp.dir. Ayrıca her Cumartesi günü, doğa kılavuzu İskender rehberliğinde yapmakta olduğumuz “Kazdağı doğa gezileri” de sürmektedir (kaç kişi olursa olsun). Sevgiyle Sema İskender Azatoğlu www.idakoy.com / idakoy@idakoy.com Çamlıbel KöyüEdremit / 0 266 387 34 02 0 532 636 34 50 BİZİM GAZETE tarafsız haberleri, ilginç röportajları, araştırmaları, köşe yazıları ve ülke sorunlarını yansıtan raporlarıyla 10 yıldır okurlarıyla el ele... Tel: 0 212 511 94 94 Abone: 0 212 513 83 00 CUMHURİYET 02 CMYK
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear