26 Aralık 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 3 NİSAN 2006 PAZARTESİ 6 Başyazarımız Nadir Nadi’nin ‘‘Dostum Mozart’’ kitabını okuyanlar, onun müzik sanatı alanında yetkinliğini anlamışlardır. Ancak Nadir Nadi, alçakgönüllüdür: ‘‘ Ben’’ der, ‘‘müzikolog değilim.’’ Kimi zaman sanat tartışmaları açıldığında Nadir Nadi’nin bilinçli bir çekingenlik içinde olduğu izlenir. Hele konu resim alanına kaydı mı çoğu kez Başyazarımız çevresindekilere örnek olacak bir rahatlıkla der ki: ‘‘ Resimden anlamam...’’ Bir sanat dalında uzmanlaşan kişinin sanata saygısı böylece belirginleşir. Öyle karmaşık ve öylesine zengin bir sanat dünyasında yaşıyoruz ki, ölçülü olmak gereği ister istemez kendini gösteriyor. Sözgelimi ben müziği severim; ama sevmek başka, anlamak ve uzmanlaşmak başka şeydir. Bir sanat dalında söz sahibi olabilmek; bir ömürboyu çalışmak, didinmek ve bu alandaki yetkinliğini topluma onaylatmaktan geçer. ? Cumhuriyet Ankara Bürosu’nun verdiği habere göre Cumhurbaşkanı Sayın Evren, Kültür DİZİ Resim Sanatından Anlamak... ve Turizm Bakanlığı’nın bu yıl ilkini düzenlediği ‘‘Asya Avrupa Sanat Bienali’’ni gezmiş. Devlet Resim ve Heykel Müzesi’ndeki sergiyi Kültür ve Turizm Bakanı Mükerrem Taşçıoğlu ile birlikte dolaşan Sayın Evren, Polonyalı ressam Jan Dubkowski’nin tablolarını görünce sinirlenmiş; birisi dışında hepsinin kaldırılmasını emretmiş. Bunun üzerine Sayın Mükerrem Taşçıoğlu: ‘‘ Hepsini kaldırsınlar’’ demiş, ‘‘Kimsenin kızmaya hakkı yok. Bu ülkenin kanunları var. Muzır yasası nasıl çıkarıldıysa bu resimler de kaldırılır.’’ Evren bunun üzerine: ‘‘ Bunlar sanat değil ki zaten...’’ Polonyalı ressamın tablolarını görmediğim için resimlerin sanat değeri taşıyıp taşımadığı konusunda bir söz söyleyecek durumda değilim. Üstelik bu konuda sözü yetkili uzmanlara bırakmak gerekir. Polonya sanat alanında azımsanacak bir ülke değildir. Kuşkusuz söz konusu resimlerin sanat değerleri tartışılabilir; ama bu tartışmaya katılmak başka, ressamın tablolarına sansür koymak başka iştir. ? Ama bir resim tartışmasında Sayın Evren’in ağırlığı ne olabilir? Polonya’nın pek ünlü bir devlet başkanı vardır. Besteci ve icracı İgnacy Paderewski, Varşova Konservatuvarı’ndan diplomasını aldıktan sonra öğrenimini Viyana ve Berlin’de sürdürmüştür. Strasbourg Konservatuvarı’nda öğretmenlik yapmış, uluslararası bir üne kavuşmuştur. Opera, konçerto, senfoni türünde besteleri ve Polonyalının ulusal bağımsızlığı konusunda büyük hizmetleri vardır. Paderewski’nin bir beste ya da bir icraya ilişkin yargısının gücü devlet adamlığından değil, elbet sanatçılığından güç alıyordu. Sayın Evren’in cumhurbaşkanı olmadan önce resim sanatıyla ilişkisi var mıydı? Yaşamöykülerinde böyle bir şeyden söz açılmıyor. Sayın Evren resim ya da resim eleştirisi yapmış mı, bu konuda çalışmaları nedir, resim tarihi veya akımlarına değgin yazıları yayımlanmış mıdır? Hayır... Bu durumda Sayın Evren’in resimlere ilişkin yargıları yalnız cumhurbaşkanı olduğu için kuvvet kazanıyor ve Kültür Bakanı Sayın Taşçıoğlu da diyor ki: ‘‘ Resimlerin hepsini kaldırsınlar. Bu ülkenin kanunları var. Muzır yasası nasıl çıkarıldıysa bu resimler de kaldırılır.’’ ? Kültür ve Turizm Bakanı Taşçıoğlu yanılıyor. Çünkü ‘‘bu ülkenin kanunları’’nda cumhurbaşkanının herhangi bir resim sergisinde sansür uygulama yetkisinden söz açılmıyor. Anayasa cumhurbaşkanının yetkilerini saymış, eski deyimle ‘‘tadat etmiştir. Bu olayda sevinilecek tek nokta, Sayın Cumhurbaşkanı’nın resim sanatıyla bunca yakından ilgilenmeye başlamasıdır. (7 Mayıs 1986 Cumhuriyet) RESSAM ORHAN TAYLAN ‘Her bıyıklı Stalin mi Paşam!’ S adece müstehcenlikte de değil, sanat eserlerinde çarpık ideolojilerin propagandasının yapılıp yapılmadığı konusunda da ehildir Paşa. Netekim, Orhan Taylan adlı tescilli komünist ressamın Antalya Belediyesi’nin duvarına çizdiği Prometheus resminde alenen komünizm propagandası yapıldığını daha Ege Ordu Komutanlığı sırasında tespit etmiş ve dönemin CHP’li Belediye Başkanı Selahattin ORHAN TAYLAN Tonguç’a sıkı bir fırça çekmişti. Ancak CHP’li Belediye Başkanı, savunduğu resmi, 12 Eylül darbesine kadar teşhir etmeyi sürdürmüştü. Evren 1978’de resmi sildirtememiş, ancak 12 Eylül’de yönetime el koyduğunda üzerini boyatarak yok edebilmişti. Belediye Başkanı Tonguç, 12 Eylül’de gözaltına alındı ve o resim yüzünden 3.5 ayını hapishanede geçirdi. Belediye Başkanlığı’na da General Mıhçakan atandı. Prometheus resmindeki erkeklerden birini özellikle Stalin’e benzeterek komünizm propagandası yapan ressam Taylan’a gelince; o da 12 Eylül darbesi sonrasında Barış Derneği Davası’ndan içeri tıkılarak yaptığı küstahlığın bedelini ödedi. Evren, Ali Baransel tarafından nazikçe davet edilen İlhan Selçuk’la görüşmesini şöyle anlatır: ‘Sola inanmış artık değişmez’ A enan Evren, Aktüel’de Esra Doğru’yla söyleşisinde İlhan Selçuk’un adını vermiyor ve Selçuk’u tenzili rütbeye uğratarak ‘‘muhabir’’ diye tanımlıyor. Ancak değişmeyen şey; ‘‘Çağırdım geldi’’ sözleri oluyor. Hazret sanki emir subayını çağırıyor. Oysa İlhan Selçuk, Evren tarafından çağrılmıyor, Cumhurbaşkanlığı Basın Danışmanı Ali Baransel tarafından nazik bir şekilde davet ediliyor. Baransel, ‘‘Bıçak Sırtında Çankaya Köşkü Yılları’’ adını taşıyan anı kitabında olayı şöyle anlatmış: ‘‘Kenan Evren Ankara’da Devlet Resim ve Heykel Müzesi’nde düzenlenen uluslararası bir resim sergisini gezmeye gitmişti. Sergide gördüğü Polonyalı ressamın çıplak bir tablosunu fazlasıyla ‘müstehcen’ bulmuştu. Evren’in bu görüşü ertesi gün gazetelerde yer alınca, karikatür sergiden kaldırılmıştı. Tabii bu gelişmelerin yankısı büyük olmuş, gazetelerde Evren’i eleştiren, kınayan haber ve yorumlar yer almıştı. Görevim gereği bunları kendisine sunuyordum. Evren Paşa, değerlendirmeleri genellikle hoşgörüyle karşılıyor, bana söz konusu resmin kaldırılması yönünde bir talimatı olmadığını, yapılan işlemi ‘müze görevlilerinin’ takdiri şeklinde yorumlamak gerektiğini söylüyordu. Bir sabah beni odasına çağırarak, ‘Baransel, şimdiye kadar sustum ama İlhan Selçuk’un yazısı çok ağır kaçmış. Kendisini mahkemeye vermeyi düşünüyorum. Ama o zaman da basın işi büyütecek. İlhan Selçuk’u kahraman yapacak!’ demişti. GÖRÜŞMESİNİ ‘SİZİNLE SAĞLAYAYIM’ Ben de, düşüncesine katıldığımı, böyle bir yaklaşımın daha büyük polemikleri beraberinde getireceğini anlatarak, ‘Efendim, önümüzdeki hafta bir tören için İstanbul’a gideceğiz. Uygun görürseniz, İlhan Selçuk Bey’i arayayım, sizinle görüşmesini sağlayayım. Karşı karşıya gelindiğinde belki kimi yanlış anlamalar ortadan kalkar. İlhan Bey, sizi tatmin edecek açıklamalarda bulunur’ dedim. Kenan Evren bu teklifimi olumlu karşıladı. Belirlenen tarihte, birkaç günlüğüne İstanbul’a gidip Tarabya’daki Kalender Orduevi’ne yerleştik. İlhan Selçuk’u telefonla arayıp, Evren’in görüşmek istediğini söyledim. Belirlenen gün ve saatte, İlhan Selçuk kendisinin kullandığı lacivert renkli, markasını tam olarak hatırlayamadığım yerli bir arabayla geldi. Kapıda karşılayarak, Evren Paşa’nın çalışma odasına kadar götürdüm. Daha sonra alt salona inerek görüşmenin bitimini beklemeye başladım. SELÇUK’U ‘iLHAN ÖDÜLLENDİRİYORSUNUZ’ Salonun bir köşesinde başyaver ile devletin önemli istihbarat kuruluşlarında görevli bir üst düzey yönetici, kendi aralarında sohbet ediyorlardı. Birkaç dakika sonra yanıma gelen o yönetici, hal hatır sorduktan sonra, ‘Sayın Baransel, sizi sayar ve hizmetlerinizi takdir ederiz. Ancak, İlhan Selçuk’u Sayın Cumhurbaşkanı ile görüştürmekle, kusura bakmayın ama doğru bir iş yapmadınız’ dedi. Hiç beklemediğim bu sözler karşısında şaşırdım ve hemen kendimi toparlayarak ‘Sayın Evren anayasa ve yasaların sınırlarını zorlamayan her görüş ve düşünce sahibiyle görüşebilir. Kaldı ki, İlhan Selçuk, Cumhuriyetimizin kuruluşuyla yaşıt, geniş okuyucu kitlesine sahip, saygın bir gazetenin önemli bir yazarı’ diye karşılık verdim. Bu ifadelerim üzerine savunmaya geçen üst düzey yönetici, İlhan Selçuk ve benzer düşünce sahiplerinin yazı ve konuşmalarından, her yaştan çok sayıda insanın etkilendiğini ileri sürerek 12 Eylül öncesindeki anarşi ve terör olaylarında bu gerçeğin yaşandığını belirtti ve sitemini sürdürdü: ‘Oysa siz, bu zatı Cumhurbaşkanı Evren’le görüştürmekle ödüllendiriyorsunuz. Kusura bakmayın ama ben böyle düşünmüyorum. Bizler anarşi ve terörü bertaraf etmek için yıllarımızı kelle koltukta geçirdik. Ölümle karşı karşıya kaldığımız anlar oldu. Aylarca çocuklarımızın, eşlerimizin yüzünü göremedik. Tepkim belki bu yüzden.’ Üst düzey yöneticinin bu sözlerden sonra biraz sakinleştiğini görünce; ‘Ülkemizde barış ve huzur ortamının tam olarak sağlanması için, içimize sinmese de, kin ve nefret duygularımızı bastırmamız, birbirimizin görüşlerine daha hoşgörüyle yaklaşmamız gerekmez mi?’ diyerek ortamı biraz daha yumuşatmaya çalıştım. Bir süre sonra görüşme süresi biten İlhan Selçuk yanıma geldi. Birlikte arabasını park ettiği alana doğru yürümeye başladık. Randevu için teşekkür eden Selçuk, ‘Sayın Cumhurbaş K tatürk’ün doğumunun 100. yılı münasebetiyle 1981 yılında temeli bizzat Evren tarafından atılan ‘‘İlk Adım Heykeli’’, açıldıktan 3 yıl sonra yine Evren’in talimatıyla kaldırıldı. Heykel, müstehcen bulunan bölümleri koparılarak Atakum Belediyesi’nin bahçesine dikildi. Ancak müstehcen heykel, Garnizon Komutanı Doğu Silâhçıoğlu’nun yoğun çabasıyla DSP hükümeti döneminde Kültür Bakanı İstemihan Talay tarafından tekrar eski yerine konuldu. BENZETİLEN RESİM STALİN’E KARTPOSTAL OLDU 2002 yılında Antalya’da düzenlenen Resim Festivali’nde konuşan eski Belediye Başkanı Selahattin Tonguç, resim konusunda Evren’le aralarında geçen gergin diyaloğu şöyle anlatıyordu: ‘‘O günlerde Ege Ordu Komutanı olan Evren, bu resim nedir, diye sordu. Ben de şaka olsun diye ‘şapkalı bir Türk köylüsü’ olduğunu söyledim. Bazı arkadaşlar da Bülent Ecevit’e benzettiler. Paşa, ‘Hayır onlar değil’ yanıtını verdi. ‘Siz kime benzetiyorsunuz’ diye sordum. Bana ‘Stalin’e benziyor’ dedi. Ben de ‘Tanımıyorum, beraber arkadaşlık yapmadım. Sizde Stalin’in resmi varsa bana da gönderin, ben de öğreneyim nasıl biri olduğunu’ diye konuştum.’’ 1982 yılında resmin üzerinin 12 Eylül yönetimi tarafından atanan Belediye Başkanı General Mıhçakan tarafından boyatıldığını anımsatan Tonguç, ‘‘Bir gün sonra yağmur yağdı ve resim tekrar ortaya çıktı. Buna çözüm arayan askerler, üzerini tekrar beyaz boya ile kapatıp siyah yazılarla ‘Ne mutlu Türküm diyene’ yazdılar. Stalin’e benzediği iddia edilen o resmin fotoğrafı ise ilerleyen yıllarda kartpostal oldu ve bayramlarda binlerce Antalyalı, sevdiklerine o resmi gönderdi, tebrik kartı olarak kullanıldı’’ dedi. Taylan ise yıllar sonra ‘‘Her bıyıklı Stalin değildir Paşa!’’ diyerek Evren’e sataşacaktı. Ahlak polisliğine ‘İlk Adım’ sını dinci basın, Garnizon Komutanı Doğu Silâhçıenan Paşa’nın en oğlu’na çıkardı. Güya heykelin eski yerine konmasıhassas olduğu konu, nı Doğu Silâhçıoğlu istemiş, Kültür Bakanı Talay sanatta müstehcenda bu isteği yerine getirmiş. 17.05.2000 tarihli Akit likti. MGK Başkanlığı ve Cumgazetesinde konuya ilişkin habere şöyle yer verilhurbaşkanlığı sırasında ahlak polisi miş: ‘‘DSP’li Kültür Bakanı’nın talimatıyla 17 gibi çalışıp edepsiz sanatçılara göz açsene sonra tekrar açılan ‘İlk Adım Heykeli’ tırmadı. Evren’in bu alandaki hizmetleri Samsun Garnizon Komutanı Tümgeneral Doğu Sisaymakla bitmez. İlk olarak işe Samsun’daki lâhçıoğlu’nun İstanbul’dan Samsun’a ‘‘İlk Adım Heykeli’’nden başladı. Atatürk’ün atanmasıyla birlikte yoğun tartışmadoğumunun 100. yılı münasebetiyle 1981 yılınlara neden oldu. Heykeldeki müstehda temeli bizzat Evren tarafından atılan ‘‘İlk Doğu Silahçıoğlu cenliği göz ardı eden Silâhçıoğlu, anıAdım Heykeli’’, açıldıktan 3 yıl sonra yine Evtın eski yerine konulması için girişimlere başlaren’in talimatıyla kaldırıldı. Heykel, müstehcen bulunan dı. Silâhçıoğlu’nun Vali İlyas Aksoy’a anıttabölümleri koparılarak Atakum Belediyesi’nin bahçesine ki müstehcen bölümlerin tekrar eski yerine dikildi. Ancak müstehcen heykel, DSP hükümeti dönekonulması için baskı yaptığı ileri sürüldü. minde Kültür Bakanı İstemihan Talay tarafından tekrar eski yerine konuldu. Üstelik Evren döneminde kopartılan Müstehcen unsurların milli mücadeleyi temsil edemeyeceğini söyleyen müstehcen bölümler eski yerine monte edilerek... SamVali İlyas Aksoy ise baskısun’daki heykelin tekrar eski yerine konmasının faturalar karşısında geri adım atarak müstehcen unsurların koparıldıkları yerlere konulmasını sağladı. Silâhçıoğlu’nun heykellere olan sevgisi ilk bu olayda yaşanmadı. Daha önce İstanbul’da İkinci Zırhlı Tugay Komutanı olduğu dönemde de Sultanbeyli’de heykel krizine neden olan Silâhçıoğlu büyük tepki almıştı.’’ Bir komutanın kaldırdığı heykeli bir başka komutan yerine diktirmişti. Demek ki, 12 Eylül’den bu yana asker zihniyeti epey değişmiş. Evren’in müstehcen bulduğu ve kaldırılma talimatı verdiği ‘İlk Adım Heykeli’ uzun süre atıl durumda bırakılarak yurttaştan saklandı. K EVREN’DEN İNCİLER ? Biz vatandaş kanı dökmek istemiyoruz; istesek bunu bir ayda hallederiz. (15 Şubat 1980, Erzurum) ? Hainleri asmayalım da besleyelim mi? (4 Ekim 1984, Muş) ? Sağdan bir tane, soldan bir tane asalım dedik. (13 Eylül 2005) ? İdamlara karşıyım, Türkiye’ye dönünce Başbakan Turgut Özal’la bu konuda görüşeceğim. (19 Ekim 1988) ? İdam dinimizde de vardır. İncil de idamı kabul etmiştir. Allah’ın gönderdiği kitapta bu var da biz kendi kendimize mi kaldıracağız? (1 Ekim 1984) ? Eksik olmasınlar, Allah razı olsun, millet destekliyor ama halka güven olur mu? (2 Nisan 1981) ? Edepsizleri görüyor musunuz, anayasaya mavi ret oyu verilsin diye Atatürk’ün gözlerinin mavi olduğunu söylüyorlar. Elinden gelse Atatürk onları parçalar. (2 Kasım 1982, İzmir) ? Hangi taşı kaldırsanız altından Atatürk çıkıyor. ? Atatürk hain hain sizlere bakıyor. ? Çok kapalı gezmek de iyi değildir, çok açık gezmek de iyi değildir. (24 Ağustos 1983) ? Ne yapalım, mahkemeler bizim de istediklerimizi her zaman yapmıyorlar. (Şubat 1986) ? MİT, Ermeni terörüne karşı Çatlı’yı kullandıysa ve Ermeni terörü onun eylemleri ile darbe almışsa Çatlı’yı kutlar ‘‘Aferin, iyi yapmış’’ derim. (26 Şubat 1988) ? Ev alacaksan tuğladan, kız alacaksan Muğla’dan... (Ekim 1983) ? Su, para ve kadın sesinden vazgeçilmez. (10 Ekim 2002, Muğla) kanı ile çok ayrı dünyaların insanı olduğumuzu bir kere daha gördüm. Ama Evren Paşa umduğum gibi çıkmadı. Kibirli ve sert değil. Aksine babacan, içi dışı bir insan. Yazdıklarıma bayağı üzülmüş. Güzel bir sohbet oldu’ dedi. SELÇUK, İNANÇLARINDA VE ‘İLHAN DÜŞÜNCELERİNDE ÇOK KATI’ İlhan Selçuk’u uğurladıktan hemen sonra Evren Paşa’ya koştum. Ayakta pencerenin önünde boğazdan geçen hayli uzun bir tankeri seyrediyordu. Gülerek şunları söyledi: ‘Görüşme faydalı oldu. Resmin fotokopisini İlhan Bey’e gösterdim. O da müstehcen buldu. Sonra o resmi küçük parçalar haline gelinceye kadar yırttım ve kül tablasına bıraktım. O güne kadar çantamda taşıdığım bu resmi kazaren birisi görür de hakkımda yanlış düşüncelere kapılır diye doğrusu bayağı tedirgindim. İlhan Selçuk, alçakgönüllü, saygılı bir zat. O da asker çocuğuymuş. Ama inançlarında ve düşüncelerinde çok katı. Sol ideolojiye inanmış. Bu yaştan sonra da artık kolay kolay değişmez.’’ Evren’in görüşmeden sonra Baransel’e yaptığı ‘‘İnançlarında ve düşüncelerinde çok katı. Sol ideolojiye inanmış. Bu yaştan sonra da artık kolay kolay değişmez’’ şeklindeki yorumdan hiç de ‘‘Haklısınız Paşam! Ben böyle olduğunu bilmiyordum’’ diyecek bir İlhan Selçuk portresi çıkmıyor. Resim konusunda aralarında bir ihtilaf yoksa, hangi konuda ters düştüler de Evren, bu yorumu yapmak zorunda kaldı? Hürriyet gazetesi yazarlarından Ahmet Hakan, Kenan Evren’in programdaki konuşmasına fena halde içerlemiş. İlhan Selçuk’a ‘‘Ne olur İlhan Ağabey, öyle olmadığını açıklayın’’ diye çağrıda bulundu. Kırk yılın başında bir ricada bulunmuş Ahmet Hakan, ricasını geri çevirmek yakışıksız olur. SÜRECEK CUMHURİYET 06 K
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear