28 Kasım 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 21 NİSAN 2006 CUMA 14 KÜLTÜR kultur?cumhuriyet.com.tr Ernst Barlach’ın yapıtları, Tophanei Amire ve Goethe Enstitüsü’nde 30 Nisan’a kadar görülebilir YAZI ODASI SELİM İLERİ Barlach’ın insan kaynaklı sanatı KAYA ÖZSEZGİN İzzet Melih’e Mektuplar Nüket Esen’in okura kazandırdığı İki Gözüm, Aziz Kardeşim Efendim geçen akşam karşıma bir kez daha çıkıverdi!.. Yazarlarımızın İzzet Melih’e mektupları. İzzet Melih Türk edebiyatında pek iz bırakmamış bir yazar. Leyla adlı tek perdelik oyununu doğrudan doğruya Fransızca mı yazmış, yoksa bu oyun sonradan mı Fransızcaya çevrilmiş, kaynaklarda değişik bilgiler veriliyor. 1918’de yayımlanan Sermed adlı romanı silinip gitmiş. Ama yayımlandığı dönemde Fransızcaya çevrilmiş; Pierre Loti önsöz yazmış. 1939’da basılmış Her Güzelliğe Aşık, 1960’lı yıllarda sokağa düşmüş kitaplar arasında boy gösterir, alıcı bekleyip dururdu. İşte İzzet Melih’in yazınsal çizelgesi. Ne var ki, İki Gözüm, Aziz Kardeşim Efendim’de derlenmiş mektuplar, İzzet Melih’in iş hayatındaki mevkiini açık seçik sezdiriyor. Nüket Esen, Şevket Rado’nun saptayımını alıntılamış: ‘‘O zamanlar, İzzet Melih yalnız parlak bir muharrir değildi; Türkiye ile münasebeti olan yabancı banka ve şirketlerin çoğunda vazifesi vardı. Otomobilli uşaklı, her bakımdan debdebeli bir hayat süren, hatta Paris’teki ünlü Claridge’de bile hissesi olduğu rivayet edilen, son derece meşgul ve çok gösterişli bir şahsiyetti.’’ Kızı Şirin Devrim de anılarında babasını öyle anlatıyor zaten. ??? Bu, meşgul, gösterişli ve belki de gösterişçi kişiye mektup yazan, her zamanki gibi maddi sıkıntılar içindeki Mehmed Rauf, o duygun Eylül’ün yazarı, 25 Mart 1920 tarihinde, ‘‘Şule Neşriyat Evi’’ni açtığını açıklar. ‘‘Müessesenin bir köşesinde tütün ve pul satılmak için bir camekân’’ vardır. Mehmed Rauf, Reji idaresinde önemli görevi olan İzzet Melih’ten tütün bayii için ruhsat istemektedir. İlk değerli ruh çözümleme romanımızın yazarı, ömrü boyunca, yan işlerle hayatını kazanmak durumundaymış. İzzet Melih’e mektup bunun acı bir kanıtı. Tütün bayii açılabildi mi dersiniz. Öteki yazarlarımız için de durum pek parlak değildir. Kendisine Reji’de kaç para aylık verileceğini uzun uzadıya yakınmalarla soran Ahmet Haşim, bir yandan da 1920’li yılların önemli edebiyat dergisi Dergâh’ta Sermed romancısının aleyhinde yazılar çıkmaması için var gücüyle çaba harcar. Gerçi pek başarı gösteremez. Haşim’in mektubundan dokunaklı bir şantaj havası eser. Geçen yüzyılın başındaki edebiyat panoraması, hem seçkinci ve seçkin olmak isteyen, hem de maddi sıkıntılarla yüklü yazarlarımızın bir dizi görüntüsü sayılabilir. Tabii arada kavgalar, çekiştirmeler, dedikodular eksik değildir. Ahmet Haşim, İzzet Melih’e, Yahya Kemal’i bol bol çekiştirir. Anlaşıldığı kadarıyla, Yahya Kemal şair olma yolunun birtakım karanlık, karmaşık çeteciliklerden geçtiğini herkesten önce keşfetmiştir. Herkesi birbirine düşürerek kendi çevresinde gizli gizli odaklandırmak isteyen Yahya Kemal’in tutumu, Ahmet Haşim’e en öfkeli satırlarını yazdırır: ‘‘Bilmem haberiniz var mı, yok mu? Yahya Kemal ismindeki pespaye, son aylarda Yakup’la (Kadri Osmanoğlu), Falih’le (Rıfkı Atay), Necmettin Sadak’la, Kazım’la, Naci ile bozuşarak, hariçte iftirayı silah gibi kullanarak bunların telvisi aileleri, şahısları ve hayatları aleyhinde yapılacak her teşebbüsatı yapmaktadır. Yahya Kemal uzun müddet beni tarafına çekerek bu dostların aleyhine çevirmek istedi ve bu maksatla onlara atfen ve benim aleyhime her yalanı, her iftirayı kullandı.’’ Bir yanda geçim sıkıntısı, bir yanda debdebe, tantana. İzzet Melih’in saltanatlı hayatının az berisinde yoksun, yoksulca Ahmet Haşim. Yüz yıl öncesinin böylesi görünümleri bugün de pek değişmiş değildir. Has edebiyat, galiba, oldum bittim, fukaralıktan hoşlanıyor. Öneriler: Kitap/Edebiyat Daima, Doğan Hızlan, Doğan Kitap 2006. (Edebiyatımızı anlamak ve sevmek isteyenler için.) Alman sanatçı Ernst Barlach’ın (18701938) yapıtlarından derlenmiş küçük çapta bir retrospektif sergiyi, iki mekâna paylaştırılmış olarak İstanbul’da izlemek, neredeyse bütün bir yüzyılı kapsayan sosyal dramın sanatçı gözüyle yorumuna bir kez daha tanıklık etmek anlamına geliyor. Birinci Dünya Savaşı’nın ve sonrasının yarattığı derin bunalımlar karşısında sorumluluk duygusuyla hareket eden ve o nedenle de gönül okşayıcı değil, sarsıcı ve silkeleyici bir ifade yöntemini amaç edinmiş olan Barlach gibi bir sanatçının, insan gerçekliğini, en küçük bir perdelemeye gerek duymaksızın ortaya seren işlerini gözden geçirdikçe, bugün insanlığın yüz yüze bulunduğu sorunların vahameti karşısında bir kez daha irkilmekten kendinizi alamıyorsunuz. Çünkü sergilenen, yalnızca bir sanatçı kimliği değil, o kimliğin bizzat tanıklık ettiği açlık, yoksulluk, umutsuzluk, güvensizlik, kısaca kapkara bir yaşam tablosudur. Barlach, yaşamı boyunca her düzeyde aldığı tepkilere karşın, bu yaşam tablosunu, tanıklık ettiği gibi sanatına ve çevresine yansıtmakla, çağdaşlarının pek çoğundan farklı bir tutumu benimsemiş oluyordu. Oldukça ileri düzeyde aykırılık ve gülünçlük öğeleri içeren bu ‘‘grotesk’’ ifade anlayışı, hem kendisinin de içinde yer aldığı anlatımcı sanat anlayışının bir gereğiydi, hem de onun ötesinde doğrudan doğruya Barlach’ın sanatçı kimliğiyle açıklanabilecek özel bir yan taşımaktaydı. Anlatımcıların, gördükleri ya da tanık oldukları gerçeklik sahneleri karşısındaki fütursuz ve başına buyruk tavırları, Barlach’ın gergin çehreli ve bedenli heykellerinde, daha ileri düzeyde bir anlam kazanır. İlk gençlik yıllarında pratisyen hekim olan babasının, görevi gereği gezip dolaştığı çev relerden başlayarak, daha sonra seyahat ettiği devrim arifesindeki Rusya’da karşılaştığı insan manzaraları, onu derinden etkilemişti. Korku, çaresizlik ve panik havası içindeki bu insanlar, onun yaşamı boyunca ilham kaynağı olacak, kendi ülkesinin ilk büyük savaşta yenilgiyle sonuçlanan ve milyonlarca insanın ölümüne yol açan serüveni, onun bu kaynağa dayalı sanatını sonuna kadar yaşatmaya yetecektir. 1930’lu yılların başlarında faşizmin ayak sesleri duyulduğunda, Barlach’ın sanatına yönelik siyasal içerikli saldırılar da başlamış olacaktır. Daha önce dikilmiş olan anıtları yerlerinden sökülecek, müzelerdeki eserlerine el konulacak ve nihayet 1937’deki ‘‘yozlaşmış sanat’’ sergisinde ona da yer ayrılacaktır. Açlığın, umutsuzluğun heykelleri E rnst Barlach’ın, insan gerçekliğini en küçük bir perdelemeye gerek duymaksızın ortaya seren işlerini gözden geçirdikçe, bugün insanlığın yüz yüze bulunduğu sorunların vahameti karşısında bir kez daha irkilmekten kendinizi alamıyorsunuz. Çünkü sergilenen, yalnızca bir sanatçı kimliği değil, o kimliğin bizzat tanıklık ettiği açlık, yoksulluk, umutsuzluk, güvensizlik, kısaca kapkara bir yaşam tablosudur. mekte. Tophane salonunu boydan boya dolduran ve Ratzeburg ile Wedel’deki Barlach müzelerinin yanı sıra özel koleksiyonlardan getirilmiş olan heykellerin yanı sıra sanatçıya ait lito baskılar, Barlach’ın sanatçı yönünü tanımak isteyenlere, oldukça kapsamlı bir arşiv sunmaktadır. Ama serginin büyük bölümünü içeriyor olsa da buradaki eserlerle yetinmek doğru olmayacaktır. Bu mekâna fazla uzak sayılmayan Tünel’de Galip Dede Caddesi üzerindeki Goethe Enstitüsü’nde yer alan serginin ikinci parçasını da görmek gerekiyor. Burada, Barlach’ın hayranlıkla bağlandığı Goethe’nin Faust’undan alınma dizeler eşliğinde sanatçının yaptığı illüstrasyonlar yer alıyor. Kendi ifadesiyle sanki bulutların ardından gelen bir ‘‘müzik’’ gibi sesleniyordu Barlach’a Goethe. Onun Walpurgis Gecesi konulu grafikleri bu bakımdan baskı sanatının seçkin ürünleri arasında yer almaktadır. 1917’deki ilk sergisinde ahşap heykellerinin yanında, basılmasına önayak olduğu bu işlerine de yer vermişti P. Cassirer. Her şeyin kaynağında insan Tophanei Amire gibi, son Osmanlı döneminde döküm işlerinin yapıldığı bir mekânda yer alan bronz, porselen ve alçı heykeller, Almanya’nın müttefiki olarak savaşa katılan ve uzak cephelerde savaşmak zorunda kalan ülkemiz açısından da yakın bir geçmişin belleklerde iz bırakmış ortak insan topografyasının dökümü olarak alınabilir. Böyle olmalı ki, serginin sanat yönetmenliğini yapan Heike Stockhaus, yapının iki duvarına karşılıklı olarak Türk ve Alman dillerinde, dönemin olaylarını tarih sıralaması içinde belgesel fotoğraflarla yansıtırken, Türkiye’deki siyasal ve kültürel gelişmelere oldukça geniş bir yer ayırmış. Örneğin Birinci Büyük Savaş’ın sürdüğü dönemde, Enver Paşa’yı Kayzer Wilhelm karşısında onu selamlarken gösteren fotoğraf kadar, Sanayii Nefise’nin kuruluşunu izleyen yıllarda Türkiye’deki sanatsal oluşumları belgeleyen fotoğraflar ve bu konuda verilen bilgiler de dikkat çek Barlach’ın sanatı için, onun içinden geldiği kaynağa, yani insan gerçekliğine bakmak yeterli olacaktır. Nitekim bir yerde o da ‘‘bir yol için’’ nereye diye sormanın gereksizliğine değinmişti; ‘‘nereden’’ sorusu önem taşıyordu yalnızca. Ve belki Barlach’ın sanatı konusunda, bir aforizma niteliğindeki ‘‘Anadilim insan figürüdür’’ sözünü en başa almak gerekecektir. Elbette ki insan... Her şeyin kaynağında olan da o değil midir? Ernst Barlach sergisiyle, Türkiye’de açılışı daha önceki sergilerle gerçekleşen bir yol, verimini sürdürmüş oluyor. Bu yol, büyük ve kapsamlı sanat gösterileriyle, Türkiye’de yeni bir dönemin kapısını da açmış olan etkinlikler çağını işaret etmektedir. (Tophanei Amire 212249 20 09, Goethe Enstitüsü 212293 46 48) 1728 Mayıs tarihleri arasında yapılacak olan 59. Cannes Film Festivali’nin programı açıklandı Nuri Bilge Ceylan M ‘İklimler’le resmi yarışmada UĞUR HÜKÜM Platform, Anton Vidokle’yi ağırlıyor!.. anifesta 6’ tasarısının küratörlerinden Anton Vidokle, 25 Nisan Salı 18.30’da Platform Garanti Güncel Sanat Merkezi’nde, ‘Bölünmüş Bir Şehirde Okul Olarak Sergi’ başlıklı bir konferans verecek. Sanatı sergi alanından çıkarıp sosyal yaşama taşımayı önemseyen Vidokle, konferansta, tasarısının ayrıntılarını ve hedeflediklerini anlatacak. Lefkoşa’daki bölünmüşlükten yola çıkan Vidokle, politik, dini ve siyasi anlaşmazlıkları halletmek ve şehrin sınırlarını değiştirmek için, en başa, yani okul zamanına dönmek gerektiğini savunuyor. Sanatın Lefkoşa ve diğer bölünmüş şehirlerdeki sorunlara yorum getirmekten çok, elle tutulur çözümler sunabileceğine inanıyor. (0 212 293 23 61) PARİS Bu yıl 1728 Mayıs tarihleri arasında 59’uncusu yapılacak Cannes Film Festivali yarışmalı bölümünün programı dün Paris Grand Hotel’de düzenlenen bir törenle açıklandı. Daha önceden duyurulduğu gibi bu yılki jürinin başkanı, ‘As Tears Go By’ (1989), ‘Happy Together’ (1997), ‘In The Mood For Love’ (2000) ve ‘2046’ (2004) filmleriyle üçü yarışmalı bölümde olmak üzere 4 kez festivale katılmış Çinli yönetmen Won Kar Wai (1958 Şanghay), 1997’de ‘Happy Together’ ile en iyi yönetmen ödülünü kazanmıştı. Bu yılın açılış ve kapanış törenlerini sunacak seremoni başkanı ise ünlü Fransız oyuncu Vincent Cassel. Mathieu Kassovitz’in 1995 yılında çektiği ‘La Haine (Nefret) / Protesto’ filmindeki kompozisyonuyla tanınan, 2004’te ‘Ocean’s Twelve’ ile uluslararası bir kariyere başarılı bir adım atan Cassel, İtalyan yıldız oyuncu ve bu yılki jüri üyesi Monica Bellucci’nin eşi olarak da bilinir. Jürinin diğer üyeleri şöyle: Helena Bonham Carter (İngiliz oyuncu), Lucrecia Martel (Arjantinli yönetmen), Zhang Ziyi (Çinli oyuncu), Samuel Jackson (Amerikalı oyuncu), Patrice Leconte (Fransız yönetmen), Tim Roth (İngiliz oyuncu) ve Elia Suleiman de var. İtalyan Nanni Moretti’nin son politik filmi olarak ‘Le Caiman’, İngiliz Ken Loach’un ‘The Wind that Shakes Barley’, Pedro Almodovar’ın ‘Volver’i gibi ağır topların yanı sıra 3 Fransız filmi yer alıyor. Bruno Dumont’un ‘Flandres’, Nicole Garcia’nın ‘Selon Charlie’ ve Xavier Giannoli’nin ‘Quand j’etais chanteur’adlı filmleri. Ayrıca ABD’li Sofia Coppola ‘MarieAntoinette’, iki Meksikalı Alejandro Gonzales Inarritu ‘Babel’ ve Meksikalı Guillermo del Toro‘El labirinto del fauno’, İngiliz Andrea Arnold ‘Red Road’, Belçikalı Lucas Belvaux ‘La raison du plus faible’, Cezayirli Rachid Bouchareb’in ‘Indigenes’, Finlandiyalı Aki Karusmaki ‘Laitakaupungin Valot’, İtalyan Paolo Sorrentino ‘L ’Amico di Famiglia’, Çinli Lou Ye ‘Summer Palace’, Portekizli Pedro Costa‘Juventuda em marcha’, iki daha az tanınmış ABD’li Richard Kelly‘Southland Tales’ ve Richard Linklater ‘Fast Food Nation’ ile bu seneki ‘taze kan’ Festivalin yarışma dışı gösterilecek açılış filmi Amerikalı yönetmen Ron Howard’ın bütün zamanların en çok sa iddialı yarışmanın kahramanları olacaklar. Festivalin yarışma dışı gösterilecek açılış filtan kitaplarından ‘Da Vinci Şifresi’nden uyarladığı filmi. mi Amerikalı yönetmen Ron Howard’ın bütün (Filistinli yönetmen). zamanların en çok satan kitaplarından ‘Da VinFestivalin sanat yönetmeni Thierry Freme ci Şifresi’nden uyarladığı filmi olacak. Kapaaux’nun açıkladığı 19 filmlik resmi yarışma nışı ise yine yarışma dışı gösterilecek Fransız programında Nuri Bilge Ceylan’ın, başrolleri eşi yönetmen Tony Gatliff’in ‘Transsylvania’ filEbru Ceylan ile paylaştığı son filmi ‘İklimler’ mi yapacak. Tekin Sönmez’e plaket Y azar, romancı, fotoğraf sanatçısı Tekin Sönmez’e ‘‘Türk Dili ve Kültürüne Katkı’’ları nedeniyle Kavram Dershaneleri tarafından plaket verildi. AKM’de ortaöğretim öğrencilerine burs verilmesi amacıyla bu yıl 12.’si düzenlenen ‘‘Kavram Olimpiyatları’’ bilgi yarışmasında başarı gösteren öğrencilerin yanında, ünlü sanatçılara da ödüller verildi. Ödülünü Kavram Dershaneleri Kurucusu ve Yönetim Kurulu Başkanı Bahattin Durmuş’tan alan Sönmez, ‘‘Bu ödülü, Türkçe yazınsal metinlerin yolunu açan Mustafa Kemal’in ve aramızda bulunmayan çok sayıda ozan ve yazarın anısına alıyorum’’ dedi. ‘TürkAlman Yazarları Atölyesi’ Düsseldorf’ta ? Feridun Zaimoğlu ve Sibel Arslan Yeşilay danışmanlığında gerçekleştirilecek olan etkinlik 29 Nisan’da eni Doğu’ etkinlikleri çerçevesinde Feridun Zaimoğlu ve Sibel Arslan Yeşilay danışmanlığında gerçekleştirilen ‘TürkAlman Oyun Yazarları Atölyesi’nin ürünleri okuma tiyatrosu olarak izleyici karşısına çıkacak. Üç genç Y Alman ve Türk oyun yazarının tasarı kapsamında yazdığı oyunlar 29 Nisan günü saat 19.00’da Düsseldorf’taki Forum Freies Theater (FFT) sahnesinde yazarların da katılımıyla okunup tartışılacak. Atölye çalışmalarına seçilen Carsten Brandau, Cengiz Bayazıt ve Müşerref Öztürk, ‘Genç Yazarların Uzun Gecesi’ adı altında düzenlenen programda oyun yazma süreçlerini anlatacaklar. Almanya’nın yenilikçi çalışmalarıyla tanınan tiyatrosu ‘Forum Freies Theater’ tarafından düzenlenen atölye çalışmasının ana hatlarının yazar Feridun Zaimoğlu ile dramaturgçevirmen Sibel Arslan Yeşilay tarafından sunumunun ardından, Drama Köln’den Malte Jelden ile Oliver KrietschMatzura’nın düzenlemesiyle, 3 genç yazarın oyunları sıcağı sıcağına sahneye çıkarılacak. Etkinlik kapsamında okuma tiyatrosu olarak izleyiciyle buluşacak olan oyunlar ise Carsten Brandau’nun ‘Wir Sind Nicht Das Ende’, Cengiz Bayazıt’ın ‘Cafe Talas’ ve Müşerref Öztürk’ün ‘Göçmen Düğünü’. CUMHURİYET 14 K
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear