26 Aralık 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 18 NİSAN 2006 SALI 4 ALİ SİRMEN HABERLER DÜNYADA BUGÜN Bir dönem Ecevit’in sağ kolu olan Özkan, cumhurbaşkanı adaylığı ve başbakanlık teklif edildiğini savundu Değiştirilemez Laiklik Maddesi Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’in son konuşmasının din devletini savunan basının ve politikacıların tepkisini çekmesi çok doğaldı. Çünkü söz konusu konuşma Türkiye Cumhuriyeti’nin laik yapısını ortadan kaldırmaya çalışan bu odakların amaçlarına karşıydı. Bunları ciddiye alıp yanıt vermeye bile gerek yok. Kimileri de, Sayın Sezer’e yanıt olarak ‘‘Bize kanıt getirsinler, gereğini yapalım’’ gibisinden sözlerin önemini hafifletmeye yönelik hafifliklerle olayı geçiştirmeye çalıştılar. Şu ortamda, almış başını giden irticaya karşı kanıt istemek, en hafifinden kamuoyuyla alay etmektir. Devletin kuruluşlarına bakın kanıtı görürsünüz, okullara bakın kanıtı görürsünüz, sokaklara bakın kanıtı görürsünüz. Ve nihayet kanıt isteyen sayın baylar, sizler de aynaya bakın kanıtı görürsünüz. Neyse, tartışmayı eski bir öykü ile bağlayalım. Osmanlı döneminde yine irticanın azdığı sıralarda, kimi mollaları toplarken zaptiyeler, birinin yanına yaklaşıp; Gel bakalım molla demişler. Molla ağdalı bir Arap şivesiyle, Molla olduğum ne meeelllüm, deyince zaptiye yanıtı yapıştırmış: Meeelllümden malum! ??? Cumhurbaşkanı’nın konuşması vesilesiyle kimileri de, anayasanın devletin temel niteliklerini dile getiren hükümlerinin değiştirilemez olduğunu belirten 4. maddesini tartışmaya açtılar. Gerçekten de, devletin niteliklerini belirten hükümlerin, örneğin laikliğin değiştirilemez olduğunu kayıt altına alan bir anayasa demokratik olabilir mi? Hemen bir noktayı belirterek girelim konuya. Aslında dördüncü maddenin getirdiği kısıtlama teoride kalmıştır. Bugün Türkiye Cumhuriyeti’nde laik uygulama 1982 Anayasası’nın ilk dört ve de 24. maddesine karşın pratikte rahatlıkla değiştirilmekte ve ülkemiz İslam cumhuriyetlerindekinin benzeri uygulamaların, tartışmaların olduğu bir diyar haline gelmiş bulunmaktadır. Bu açıdan bakıldığında, tartışmanın teorik alanda olduğunu, fazla bir pratik değer taşımadığını söylemek yanlış olmayacaktır. Şu anda, devletin laik niteliğini korumaya çalışan kurum ve kişiler mücadelelerini yine anayasaya dayanarak sürdürmek isteseler bile bu niteliğin değişmesini önleyememektedirler. Sakın bu gelişmenin milli iradenin ürünü olduğu sanılmasın! Aslında bu gelişme, kayıtlı seçmenin yalnızca yüzde 25’inin oyunu almış olan işini bilen bir iktidarın, kararlı tutumunun ve kamuoyunun edilgenliğinin ürünüdür. ??? Uygulamadaki durumu bir an için bir yana itelim ve ‘‘Devletin laik niteliğinin değiştirilemez olduğu belirtilen bir anayasa demokratik değildir’’ diyerek bu maddenin kalkmasını savunanların savlarına kulak verelim. Gerçekten de, demokrasi her şeyin tartışıldığı, her şeyin aksinin özgürce ileri sürülebildiği ve düşüncelerin özgürce yaşama geçirilebildiği bir rejimdir. Bu durumda haklı olarak sorabilirsiniz. O zaman kimi niteliklerin değişmez olduğunu söylemek demokrasiye aykırı değil mi? Soruyu olmayana ergi metodu ile yanıtlamaya çalışalım. Laiklik demokrasinin onsuz olmazı olduğuna göre, laikliği ortadan kaldırdığınız zaman, demokrasiyi de ortadan kaldırmıyor musunuz? Değişmez Tanrı kelamının toplumsal düzene egemen olduğu bir sistem demokrasi olabilir mi? O zaman tartışma başka bir boyut kazanıyor ve ‘‘Demokrasiyi bahane ederek, demokrasinin yerine despotizmi koymanın özgürlüğü olmalı mıdır, demokratik anayasalarda’’ sorusu gelip oturuyor gündeme. Bu soruya yanıt getirmek değil amacım. Amacım, yalnızca sorunun doğru konmasına ve meselenin doğru algılanmasına katkıda bulunmaya çalışmak. ‘Çankaya teklifini reddettim’ ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Bir dönemin ‘‘kara kutusu’’ olarak anılan Hüsamettin Özkan, önceki gün Habertürk’ün sorularını yanıtlarken ‘‘kendisine cumhurbaşkanlığı adaylığı önerildiğini, bunu reddettiğini, Ecevit’in hastalığı döneminde de Koç ailesinin yalısında başbakanlık önerildiğini’’ söyledi. ‘‘Abdullah Öcalan’ın idamıyla ilgili olarak MİT’in bir raporu bulunduğunu’’ aktaran Özkan, bu doğrultuda dosyanın bekletilmesine karar verdiklerini ve MHP’nin direnişinin de kırıldığını bildirdi. Özkan, Habertürk’ün sorularını yanıtlarken çalkantılı bir döneme ilişkin ? İstifasını Ecevit’in istediğini söyleyen Hüsamettin Özkan, katıldığı bir televizyon programında anayasa krizinden EcevitGülen ilişkilerine kadar birçok konuda ilginç açıklamalarda bulundu. açıklamalar yaptı. ‘‘Kemal Derviş’in ABD ziyaretinden sonra troykadan uzaklaştığına’’ dikkat çeken Özkan, ‘‘Yeniden siyasete atılacak mısınız’’ sorusuna ‘‘Siyasete çok duyarlıyım. Bugün geçmişi konuşmak için geldim. Geleceği sonra konuşalım’’ yanıtını verdi. Özkan’ın açıklamaları ana başlıklarıyla şöyle: Rahşan Hanım’la ayrı düşme: Biz hiç ayrılmadık Ecevit’le. Bir babaevlat ilişkisi içinde olduk. Ama gelişmeler benim istifamla sonuçlandı. Eşiyle ilk defa af konusunda ayrı düştük. Rahşan Hanım’la da hiçbir zaman tartışmamız olmadı. Ecevit her konuda bana danışırdı. Af konusundaki fikrimi sordu. Ben, doğru görmüyorum, dedim. Peki, bunu unutun, dedi. Ondan sonra ikinci hükümette, 57. hükümette af konusu gündeme geldi. Kamuoyunda da kabul görmedi. Eşiyle görüş ayrılığına rağmen beni korudu. (...) Rahşan Hanım’la af konusundan sonra 3 yıl hiç görüşmedik. Çok güç bir durum Ecevit açısından. Evli olanlar bunu çok iyi anlar. Ecevit zehirlendi mi? Çok değişik noktalarda düşünülmesi gerekir bir başbakanın rahatsızlığının. Ecevit’in böyle bir şey söylediğini sanmıyorum. Benim bunu cevaplamam mümkün değildir. İstifa etmeseydim 3 Kasım olmazdı: Ben istifa etmesiydim 3 Kasım seçimi olmazdı. Ben istifa etmesem bu hükümet olmazdı. Bana düşmanlıkları var mı, onlara sormak lazım. (...) AKP’nin yoğurt yiyişini beğenmiyorum. Fethullah GülenEcevitÖzkan ilişkisi: Ben Sayın Gülen’le hiç tanışmadım. Sayın Ecevit birkaç kez görüştü. Gülen konusunda Ecevit’le görüş ayrılığımız olmadı. Gülen’in Ecevit’le görüşme talebini ANAP’lı Gaffar Bey iletti diye biliyorum. İzmir’de görüştüler. Derviş’in ismini İsmet Berkan söylemiş: Bizim hükümet iki kriz yaşadı. İkinci kriz MGK sonrası çıktı. MB başkanı ve Hazine müsteşarı istifa etti. Birçok insana danıştım, bu arada Sayın Derviş’in ismi geldi. Dönemin TOBB Başkanı Fuat Miras’a İsmet Berkan söylemiş. Ben Derviş’e karşıydım. Türkiye’den bir arkadaşımız olsun istiyordum. (...) Sayın Derviş bu sefer bakanlık için görüşmelere başladı. Ben ve Bahçeli kesinlikle bakan olmaması yönünde fikir beyan ettik. Terör propagandası yapanlara yargıcın yorumuna göre 15 yıla kadar ceza verilebilecek TMY’de imzalar tamam ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Terörle Mücadele Yasa (TMY) Tasarısı’nın imzaları, bir hafta gecikmeyle dün tamamlandı. Tasarıyla, terörü ‘‘bilerek ya da isteyerek’’ destekleyenlere ağır cezalar öngörülüyor. Buna göre, örgütün propagandasını yapan kişi, 1 yıldan 3 yıla kadar hapisle yargılanacak. Ancak, mahkeme geniş yorum yaparak, suçu işleyenin suçtaki etkinliğini ve kimliğini dikkate alarak kişiyi 5 yıldan 15 yıla kadar hapisle cezalandırabilecek. Bakanlar Kurulu’nun ardından açıklamalarda bulunan Hükümet Sözcüsü Cemil Çiçek, tasarının hazırlanmasında, dünyadaki uygulamaların yanı sıra, Türkiye’nin kendi tecrübeleri ve ilgili kuruluşların görüşlerinin de dikkate alındığını belirtti. Çiçek, ‘‘Bu kanunun hedefi terör örgütleridir ve o örgütlere bilerek katkı sağlayan, propagandasını yapan, afişini taşıyan, pankartını taşıyan, ona bu anlamda destek veren kişilerdir’’ diye konuştu. zı düzenlemeler şöyle: ? Terör örgütünün ya da amacının propagandasını yapan, 1 yıldan 3 yıla kadar hapis cezasıyla cezalandırılacak. Bu suçun basın yayın yoluyla işlenmesi durumunda cezalar yarı oranında arttırılacak. Çocuğu kullanana ceza ? Örgütün üyesi ya da destekçisi olduğunu belli edecek şekilde örgüte ait amblem ya da işaretlerin taşınması, bu işaret ve amblemin üzerinde bulunduğu üniformayı andırır giysiler giyilmesi, gösterilerde kimliklerin gizlenmesi amacıyla yüzün kapatılması, örgütün amacına yönelik afiş pankart, döviz, resim, levha taşınması, slogan atılması, örgüte üye kazandırmaya yönelik faaliyetlerde bulunulması da bu hükümler çerçevesinde cezalandırılacak. Bu suçları işleyenler, mahkemenin yorumuyla 5 yıldan 15 yıla kadar hapisle cezalandırılabilecek. ? Tümüyle ya da kısmen terör suçlarının işlenmesinde kullanılacağını bilerek ve isteyerek terör örgütüne yardım yapanlara 1 yıldan 5 yıla kadar hapis ve 150 günden 1500 güne kadar adli para cezası verilecek. ? Çocuklarını bilerek ve isteyerek yasadışı eylemlerde kullanan aileler cezalandırılacak. ? Dernek vakıf, siyasi parti, işçi veya meslek kuruluşlarına ait bina, lokal, büro ve eklentileri, öğretim kurumları ve öğrenci yurtlarında işlenen terörün propagandasına yönelik suçlar yasa çerçevesinde cezalandırılacak. AKP’li başkanın ‘Gülen’ sevdası Kutlu Doğum Haftası’nı fırsat bilen AKP’li Gaziantep Büyükşehir Belediyesi kentin dört bir yanını dini mesajların yazılı olduğu afişlerle donattı. Kent merkezindeki büyük billboard’larda özellikle Fethullah Gülen imzalı yazıların bulunduğu afişlerin asılması dikkat çekti. AKP’lilerin yanı sıra dini eğilimli bazı sivil toplum kuruluşları ve şirketler de hadislerin yazılı olduğu afişler astı. Gaziantepliler, bir süre önce belediyenin temizlik araçlarına ‘‘Temizlik imandandır’’ yazıları yazan AKP’li belediyelerin aynı duyarlılığı önümüzdeki 23 Nisan, 19 Mayıs gibi milli bayramlarda da göstermesini istediler. (Fotoğraf: BEKİR ŞAHİN) Tanım değişmeyecek Tasarıyla terörün mevcut tanımının değiştirilmediğini anlatan Çiçek, ‘‘3713 sayılı yasada terör nasıl tarif ediliyorsa bugün aynen o birinci madde özelliğini korumaktadır’’ dedi. Çiçek ayrıca, daha önce gündeme getirilen, teröristin öldürüldüğü yerde gömülmesi konusunun tasarıya eklenmediğini bildirdi. Çiçek, suçun önlenmesiyle ilgili ayrı bir düzenleme yapıldığını söyledi. Tasarıyla getirilen ba İTO’da seçim yarışı Hükümete muhalefet yapan Demokratik Katılım Grubu, Prof. Aktan’ı başkan adayı gösterdi. Seçimlerde ‘AKP gölgesine’ işaret edildi İstanbul Haber Servisi İstanbul Tabip Odası’nın (İTO) bu ay sonunda gerçekleştirilecek seçimlerinde 3 ayrı grup yarışacak. İTO Başkanı Prof. Gençay Gürsoy, İTO’nun, en çok üyeye sahip bir oda olması nedeniyle, AKP’nin ele geçirmek istediği muhalif kuruluşlardan biri olduğunu belirterek hastanelerde, Hekim Hakları Grubu’na aday vermeye zorlama gibi etik dışı olayların geliştiğine dikkati çekti. Gürsoy, ‘‘Sağlık Müdürlüğü doğrudan işin içindedir’’ dedi. 4 yıldır yönetimde bulunan ve hükümetin sağlığın özelleştirilmesi yönündeki adımlarına sert muhalefet yapan ‘‘Demokratik Katılım Grubu’’, basın toplantısı düzenleyerek yeni başkan adayının Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi Genel Cerrahi Anabilim Dalı öğretim üyesi Prof. Özdemir Aktan olduğunu açıkladı. İTO seçimlerine, ‘‘Demokratik Katılım Grubu’’, ‘‘Milliyetçi Hekimler Grubu’’ ve ‘‘Hekim Hakları Grubu’’ katılacak. Hekim Hakları Grubu, AKP’nin, İTO’yu ele geçirmek amacıyla desteklediği bir grup olarak biliniyor. Grubun üyelerinin aidatlarının bir ilaç firması tarafından ödendiği belgelerle basına yansımıştı. asirmen?cumhuriyet.com.tr TEŞEKKÜR Eşim RUHNEVAZ DERİNGÖR’ün rahatsızlığı esnasında bizi yönlendiren kadim dostum Fenerbahçeli Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Nöroşirurji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. NEJAT Mesut Yılmaz karşı değildi. O arada Ecevit bir telefon görüşmesi yaptı içeride, kiminle görüştü bilmiyorum. Bu iş bitti lütfen, dedi. Ben, emredersiniz, dedim. Anayasa fırlatma: (...) Bir soğukluk vardı. Salonda bütün kurul üyeleri var, bürokratlar var. Sayın Cumhurbaşkanı, ‘‘Gündeme geçmeden konuşacağım bir konu var’’ dedi. Anayasa kitapçığını açtı, Talat Şalk ile ilgili açıklamaya sert tepki gösterdi. Sayın Ecevit çok üzgün ve kırgın bir sesle ‘‘Bitti mi efendim?’’ dedi. ‘‘Hayır, bitmedi’’ deyince, ben devreye girdim. Keşke bilseydik, biz de bir anayasa kitapçığı alırdık, ne yeri, ne zamanı, deyince ben, Sayın Sezer anayasa kitapçığını Sayın Ecevit’le benim aramıza attı. Anayasa kitapçığını atınca film şeridi gibi bir anda geldi kitapçık bizeben de aynı şekilde iade ettim kendisine kitapçığı, anayasa kitapçığı nasıl geldiyse öyle gitti. Cumhurbaşkanı adaylığım istendi: Biz Sayın Demirel’in görev süresinin uzatılması için 5+5 formülünü verdik, anayasa değişikliği önergesi olarak. Oylamanın gizli olması gerekir. Biz 136 kişilik açıktan oy kullanan parti olduk. Ama geçmedi, bana göre diğerleri samimi davranmadı, imza koyanlar arkasında durmadı. Ondan sonra benimle ilgili hem Sayın Tansu Çiller hem de FP lideri Sayın Recai Kutan benim üzerimde anlaşabileceklerini ifade ettiler. Birinci turda seçileceğim söylendi Sayın Ecevit’e. Ben, siyasete sizinle geldim, sizinle gideceğim, dedim. Kendisi de, ben senden vazgeçemem, dedi. Bu arada Sayın Haberal’ın ismi çıktı. Ecevit beni görevlendirdi, gittim Sayın Haberal’a, bu teklifi ilettim. Sayın Haberal, bu hakkı kendimde görmüyorum, mutabakat sizin üzerinizde, dedi. İki grup başkanvekilimiz geldi. Sayın Özkan’ın adaylığı için müthiş bir talep var Meclis’te, dedi. Bunun üzerine Ecevit, ‘‘Acaba haksızlık mı ediyoruz’’ dedi. O arada Sayın Sezer’in adı geldi aklımıza. Başbakanlığım istendi: Murat Yetkin benim makamıma geldi. 29 Ekim’de paşaların kendisine ‘‘Ecevit gitsin, Özkan gelsin’’ mesajı ilettiklerini söyledi. Ben bunun doğru olmadığını, medyaya yansımaması gerektiğini söyledim. Sayın Ecevit’e bunu aktarmak istiyorum, dedi. Beraber gittik, Ecevit’e de söyledi. Ecevit ‘‘Emekli paşalar mı’’ diye sordu. Yetkin ‘Hayır efendim’’ dedi, ama isim vermedi. Ecevit ‘‘Allah Allah’’ dedi. Kendinizi onun yerine koyun, siz ne düşünürsünüz? Bir gün sonra bu manşette verildi. Sayın Ecevit de bunu grup toplantısında gündeme getirdi. Eşiyle görüşmeyen Özkan, arkasından bu manşet, Financial Times’ta çıkan bir haber, tam 1 ay 4 gün sonra istifam istendi. Cumhurbaşkanlığını kabul etmemiş biriyim ben. Hiçbir yerde gözüm yok. (...) İşadamları beni yemeğe davet ettiler İstanbul’da. Onlara da aynı cevabı verdim. Ecevit’in resminin bile bir istikrar olduğunu söyledim. Bu nasıl yansıdı Ecevit’e Allah bilir. Koç ailesinin Boğaz’daki evinde oldu bu görüşme. Ecevit’e görüşmeden bahsettim, ama bana getirdikleri teklifi rencide etmemek için söylemedim. Ecevit istifamı istedi: Sayın Ecevit istifasını isteyen Derviş yerine kendisini koruyan benim istifa etmemi istedi. Vefa semt adıymış, dedim o zaman. ÇIPLAK’a teşhis ve tedavisi ile eşimi sağlığına kavuşturan Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Hastanesi Gastroenteroloji Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. İBRAHİM Prof. Dr. ERHUN YURDAKUL’a ve Acil Birim Koordinatörü EYÜPOĞLU’na ve tüm Acil Birim doktor ve hemşirelerine teşekkür ederim. HALİT DERİNGÖR Hande Ataizi, magazin dünyamızın en çok haber olan isimlerinden. Son olarak ‘‘Sev Kardeşim’’ isimli dizideki rolü nedeniyle manşetlere taşındı, kadın kaymakamları kızdırdı. Hande Ataizi’nin bu dizisini hiç izlemedim. Gazete haberlerine göre, Ataizi, kadın kaymakam rolündeymiş. Rol bu ya, kadın kaymakamımız Yüksel Hanım, yine rol gereği filmdeki rol arkadaşı Davut Güloğlu ile makam odasında sevişmişti. Gerçek kadın kaymakamlar bu işe sinirlenmişlerdi. 22 kadın kaymakam diziyi protesto etmişti. Kaymakam Yüksel Hanım’ın davranışlarının gerçekle bağdaşmadığını söyleyerek dizinin yapımcısı Osman Yağmurdereli’ye email mesajları yollamışlardı. Malatya’nın Hekimhan ilçesinin kadın kaymakamı Tülay Bayır’ın tepkisi şöyleydi: ‘‘Bu meslekte altı yıllık bir geçmişim var. Mesleğimizle ilgili olumsuz düşünceler oluşturacak yayın yapılmasına karşıyım. Bu dizideki kaymakam, kadın kaymakam imajını bozuyor. Sonuçta biz taşradayız. Rol Gereği Kaymakam Odasında Sevişmek Buralarda insanlara önce, ‘kadın kaymakam olur mu’ onu anlatıyoruz. Kendimizden çok fedakârlık yapıyoruz. O söylediğiniz sahnelerden çok rahatsız olduk. Devleti temsil eden bir makamda böyle şeylerin yaşanması mümkün değil. Kimse devletin ciddiyetini bozamaz.’’ ??? Muş’un Korkut ilçesinin kadın kaymakamı Sultan Doğru da diziye tepkili: ‘‘Bu görüntülerin vatandaşlar tarafından izlenmesi bizleri olumsuz etkiler. Yüksel kaymakamın bizlerle alakası yok. İnsanlar o görüntüleri izledikten sonra bir kadın kaymakamın devleti temsil edeceğine inanmayabilir. Bizlerin zaaflarına yenik düşeceğimizi sanabilirler.’’ Kadın kaymakamları anlamak mümkün. Gerçekten üst düzey devlet yöneticisi kadına ülkemiz pek alışık değil. Kadınlar çok uzun yıllar kaymakam olabilmek için büyük mücadeleler yürüttüler. Yakın zamana kadar kadınların kaymakam olamayacağını düşünen bir anlayış, devlete egemendi. Bu engelin aşıldığını görüyoruz. 22 kadın kaymakamın, ülkemizdeki yüzlerce ilçeyi düşününce oran olarak erkeklerden ne kadar az olduğu da ayrı bir gerçek. Bu nedenle kadın kaymakamların topluma kendilerini kanıtlamak gibi bir sorunları da bulunuyor. İşte bu ortamda, kadın kaymakamlar tepki gösteriyorlar. Hâlâ kadından kaymakam olur mu şüphesini aşmaya çalıştıkları bir ortamda bu tür sahnelerin zararlı olduğunu düşünüyorlar. Çok haklılar. Erkeklerin yönettiği, aşırı erkek egemen bir ülkede, kadın kaymakamlık kolay değil. Devlete zorla kabul ettirilen bu iş şimdi de toplumdaki önyargılarla boğuşuyor. Buraya kadar kadın kaymakamlarla aynı fikirdeyim. Ancak, tepkilerini açıklarken dile getirdikleri bazı görüşleri tartışmak istiyorum. ‘‘Devleti temsil eden bir makamda böyle şeylerin yaşanması mümkün değil’’, ‘‘Kimse devletin ciddiyetini bozamaz’’ , ‘‘Makamda yapılan o olay kaymakamlık ciddiyetine yakışan bir davranış değil’’ şeklindeki değerlendirmelerinin sorunlu olduğu inancındayım. ‘‘Devleti temsil eden makam’’ ülkemizde o kadar çok ki... Bu makamlarda öyle şeyler yaşanıyor ki, sevişmek belki de bu yaşananlar yanında çok masum kalabilir. O nedenle tepkiyi devlet kutsallığı üzerinden göstermek pek gerçekçi değil. Kaldı ki o devlet ciddiyeti ve kutsallığı, onlarca yıl kadınların o makamlara oturmasına karşı çıkmıştı, kadınların kaymakamlığını devlet ciddiyetiyle bağdaştıramamıştı. ‘‘Kimse devletin ciddiyetini bozamaz’’ cümlesi de tartışmalı. Bir kere ‘‘devlet ciddiyeti’’ ne demek? Bir normal ciddiyet, bir de devlet ciddiyeti mi var? Ciddiyet ciddiyettir. Ayrıca devletin aşırı ciddiyetinin yerine, devletin sempatikliği, içtenliği, yurttaşa sıcak davranması geçse daha iyi olmaz mı? Kadın kaymakamlarımız, bu sempatiyi, bu içtenliği en iyi taşıyacak durumda olanlardır. ??? ‘‘İnsanlar o görüntüleri izledikten sonra, bir kadın kaymakamın devleti temsil edeceğine inanmayabilir.’’ Ben de kadın kaymakamlara şöyle bir soru sormak isterim: ‘‘O kaymakam kadın değil de erkek olsaydı, insanlar böyle düşünür müydü?’’ Toplumun erkek egemen yargılarını değiştirmek biraz da kadın yöneticilerin görevi değil mi? Kadın kaymakam sayısının artmasını diliyorum. O zaman bu tür kaygılar çok azalacaktır. CUMHURİYET 04 K
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear